Şair şöyle demiş:

“Mal sahibi mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi

Mal da yalan mülk de yalan,

Var biraz da sen oyalan” 

(Kur’an’da ‘lehv’ kavramını açıklamaya devam ediyoruz)

 

 

  • Harika bir ifade: Lehve’l-hadis

‘Lehv’ ile ‘hadis’ kelimelerinden meydana gelen bu kalıp ifade sözlük anlamıyla ‘söz eğlencesi, ya da oyalayıcı söz’ demektir.

Yani duyanı etkileyen, önemli şeylerden oyalayan, kendi havasına çeken, çevresindeki başka şeylere karşı duyarsız hale getiren söz, eğlence, takıntı veya faydasız meşguliyet demektir.

Sözlük anlamı yönünden bunun pek olumsuz bir yanı yoktur. İnsan etkileyici, cezbeden, ruha hoş gelen seslerden, nağmeli, sanatlı sözlerden etkilenir, tad alabilir. Sonuçta insanın yapısı bu türlü nağmeli, müziksel, hoş seslere meyillidir. Bunun kınanacak bir tarafı da yoktur.

Ancak Kur’an ‘lehve’l hadîs’i tümüyle olumsuz anlamda kullanıyor. Çünkü burada kasdedilen ‘boş ve oyalayıcı söz’ insanı Allah’tan ve O’na itaat etmekten, faydalı faalieytlerden, onu bu gibi konularda oyalayan söz veya takıntıdır.

‘Lehve’l-hadis’ istek ve tutkuları kışkırtan, azdıran, kişiyi oyalayan, lüzumsuz yere meşgul eden, ona kulluk görevlerini ihmal ettiren veya unutturan, boş, gereksiz, faydasız sözleri ve eğlenceleri de anlatır.

Bunlar, dedi kodu olduğu gibi; saçma sapan konuşma, sulu ve zararlı şakalar, boş güldürüler, gevezelikler, saçma sapan hikâyeler, romanlar, masallar, efsaneler, nağmeler, müzikler, insanı saptıran fikirler, görüşler olabilir.

Burada dikkat edilmesi gereken şey, ‘lehve’l hadis’ diye nitelenen şeyin, insanı hidâyetten uzaklaştırması ve Allah’a itaatten alıkoymasıdır. Şüphesiz hafif ve ders verici şakalar, ibret verici ve hikmet dolu hikâyeler, masallar, efsaneler, insanı günâha sürüklemeyen süslü sözler, çirkinliği ve günahı övmeyen müzikler, İslâm inancına aykırı olmayan görüş ve fikirler haram değildir.

Hasan Basri’ye göre, Allah’ı anmaktan ve O’na ibadet etmekten alıkoyacak eğlenceler, şarkılar, çalgılar demektir. Kimilerine göre bu tabir, Allah’a ortak koşma anlamındadır.[1]

İbnu Cerir et-Taberî diyor ki: ‘Lehve’l-hadis’, Allah’ın âyetlerinden ve O’nun yoluna uymaktan alıkoyan her türlü sözdür ki, bunu söyleyen, Allah’a ve müslümanlara muhalafet olsun diye söylemektedir.[2]  

Nefsi Hakk’tan oyalayan sözlerdir ki, bunlar aslı astarı olmayan saptırıcı hurafeler, fesada ve günâha davet eden hikâyelerdir. İnsanı sapıklığa davet eden şiirleri, eğlence için söylenen şarkıları, bunların eşliğinde çalınan her türlü oyalayıcı çalgıları da –eğer kişiyi oyalayıp Allah’tan uzaklaştırıyorlarsa- buna katabiliriz.[3]  

Bu kavram, insanı  haktan ve hayır’dan saptıran ve alıkoyan, batıla davet olan her şeyin ortak adıdır.

Lehve’l-hadis; adı üstünde, oyalayıcı söz, oyalayıcı takıntı. Bunlar kişiyi en önemli işinden alıkoyabilir, onu boşu boşuna oyalayabilir, dikkatini başka şeylere çekebilir, kafasını karıştırabilir.

Öyleki insan ona takılır, onunla oyalanır, onunla zevklenir. Öylesine o zevk veren şeye dalar ki, zaman geçer, yıllar ilerler, ömür tükenmeye yüz tutar, o hâlâ oyalayıcı şeyler ile meşguldur. O oyalayıcı eğlence veya takıntı onu işgal etmiştir.  

Kur’an şöyle diyor:

“İnsanlardan öyleleri vardır ki,  bilgisizce (insanları)  Allah’ın yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için ‘eğlence-boş ve amaçsız (lehve’l-hadis türünden) sözleri satın alır. İşte onlara küçük düşürücü bir azab vardır.

Ona âyetlerimiz okunduğu zaman sanki onları hiç işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak (arkasını) döner. Onu acı bir azap ile müjdele.” (Lukman 31/6-7)

Tefsir kaynakları bu âyetin iniş sebebi ile ilgili şöyle bir olay anlatılıyorlar.

Mekkeli zengin müşriklerden Nadr b. Haris, ticaret için Irak’a giderdi. Oralarda acemlerin, Hire halkının masallarını ve onların aralarında dolaşan rivâyetleri öğrenir, öyle dönerdi.[4] Sonra da onları Kur’an’ı dinlemeye gidenlerin yolları üzerine oturur, onlara bu masal ve efsaneleri anlatır, dikkatlerini anlattığı şeylere çekerek onları uyutmaya ve Kur’an’a yönelmelerinin önüne geçmeye çalışırdı. 

Bu adam, bir kimsenin Peygamberimizin etkisine girdiğini duyunca, satın aldığı şarkıcı bir cariyeler kiralar, onları o müslüman olan veya İslama ilgi duyanlara gönderirdi. Onlara şöyle derdi: “Ona yedir, içir ve şarkılarınla onu oyala ki başka tarafa (Peygamberin davetine) ilgisi kalmasın’.[5]

Âyetteki ‘lehve’l-hadis’ ifadesi, şüphesiz belli bir kişiyi kasdetmeyip bir zihniyete, bir kafa yapısına işaret ediyor.

Âyet, her devirde, her ülkede insanları Allah (cc) yolundan, ibadetten ve kulluk görevlerini yapmakltan alıkoyacak şeytanî tuzaklara dikkat çekiyor. Bu şeytanî tuzakların adı, şekli, icrası farklı olabilir. Ama değişmeyen özelliği, insanları birazcık zevklendirerek oyalaması.  Hak yoldan ayrılmalarına sebep olması. Zevk ve eğlenceye daldırıp asıl görevlerinden gaflete düşürmesi.

Âyette işaret edildiği gibi insanlardan bazıları boş sözlere, oyalayıcı eğlencelere, faydasız ve amaçsız işlere müşteri olurlar. Ya da hak olan şeylere karşı muğalata yaparlar, gürültü çıkarırlar, olumsuz propagandalara baş vururlar.

Ancak bunlar gerçek bilgiden yoksun cahillerdir.

Böyle yapmalarının sebebi, insanları Allah’ın yolundan saptırmaktır. Kendileri zaten sapıklıkta olduğu için, başkalarını da kendi çizgilerinde görmek isterler.

Onlara ibadet, ölüm, ahiret, ebedi hayat gibi âyetler hatırlatıldığı zaman burun kıvırırlar, sırtlarını dönüp giderler.

Bunlar kibirli, gururlu, kendilerini bir şey zanneden aldanmışlardır.

 

  • Lehve’l-hadis aldatması

Allah (cc) Lukman Sûresinin hemen başında,  burada anlatılanların hikmetli bir Kitab olan Kur’an’ın âyetleri ve  bu âyetlerin ‘muhsinler’ için hidâyet (doğru yolu gösterici)  ve rahmet olduğunu söylüyor. Sonra da muhsinleri överek onların bazı özelliklerini sayıyor.

‘Muhsin olanlar’, kendileri için bir ‘hidâyet’ ve rahmet olan Kur’an’a, yani Rabblerinin kendilerine  ne indirdiğine kulak verirler. O’ndan gelen her şeyi can kulağı ile dinlerler. Onlar, Allah’ı âyetlerini başka bir şeyle değiştirmezler. Âyetlerin gereğini yaparak saadet bulurlar. 

Buna karşın insanlardan bazıları Allah’ın âyetlerinden ve onların gereğini yapmaktan, böylece onlardan yararlanmaktan yüz çevirirler. Onların değerini bilmezler. Onlara uymakla elde edecekleri kazançtan, onlara karşı gelmekle  elde edecekleri bedbahtlıktan (şekavetten) haberleri yoktur.

Böyleleri, bilgisizce Rabblerini âyetlerini bir tarafa atarlar, ya da onlardan yüz çevirirler; ama ‘lehve’l hadis’i, oyalayıcı, saptırıcı ve Hakk’tan yüz çevirtici sözlere ve eğlencelere meylederler, onlara birer muhteris müşteri olurlar. Hatta onlara yüklü miktarda para ödeyerek satın alırlar.

Satın aldıkları bu ‘lehve’l hadis’le oyalanırlar, eğlenirler. Onunla meşgul olarak kulluk görevinden gaflete düşerler. İnsan olarak yapması gereken daha önemli işlerden yüz çevirirler.

Bununla da kalmayıp bunu insanları Hakk’tan saptırmak için bir tuzak gibi kullanırlar. İslâm’ın ölçülerini küçümserler ve Kur’an’ın davetiyle alay ederler.

Nitekim İslâmî davetten hoşlanmayanlar ‘lehve’l hadis’i dün Mekke’de, daha sonra dünyanın her yerinde bir tuzak olarak kullanırlar. Bu yolla Kur’an âyetlerinin, Peygamberin davetinin etkisini azaltmaya çalışırlar.  

Lehv kelimesinin, bir şeyle oynamak, bir şeyden pek hoşlanarak onunla avunup durmak anlamına geldiğini, insanı faydalı ve önemli şeylerden bir müddet meşgul eden, eğlence türü, ama sonunda bitip tükenen seyler olduğunu tekrar hatırlayalım.

Unutmayalım ki Kur’an dünya hayatının geçici ve oyalayıcı oluşunu bu kelime ile anlatıyor.(En’am 6/32. Ankebût 29/64.  Muhammed 47/36. Hadîd 57/20)

Dünya hayatı çeşitli açılardan insana biraz zevk verir, onu biraz oyalar, biraz eğlendirir. Ama sonunda dünya ait bütün takılmalar, zevk ve eğlenceler günün birinde biter.

 

  • Sonuç olarak

Lehve’l-hadis tabiri hem bir gerçği işaret ediyor, hem de bir uyarıdır. “Evet bazıları oyalayıcı şeylere takılıp kalsa da, ey iman edenler, siz bu gaflete düşmayin. Lehv tuzağına takılıp ahireti, hesabı ve amellerin karşılığının verileceğini unutmayın” diyor.

Müslüman dünya hayatını bir imtihan, ahiretin tarlası ve ebedi mutluluğu kazanma yeri olarak bilir.

Bundan dolayı hayatı Kur’an’ın lehv (geçici zevk) ve la’b (oyun) tarzında değerlendirmez.

Kendisine ve başkalarına hiç bir faydası olmayan şeylerle meşgul olma yerine; iyiliklerin, güzelliklerin, her şeyde kaliteli ve değerli, dinen meşru olanın peşine düşer.

Kulluk görevlerini, geçici zevk veren ve oyalayan lehv’ler yüzünden ertelemez.

Hüseyin K. Ece

24.08.2015

Zaandam-Hollanda

[1] İbni Kesir, Muh. Tefsir, 3/63

[2] Taberî, Tefsir, Dâru’l-Kütübu’l-Ilmiyye, Beyrut 1426-2005, 10/205

[3] H. Tabatabâî, El-Mizan, Tahran 1342, 16/220

[4] el-Ferrâ, İ. b. Ziyad. Meâni’l Kur’an, 2/326

[5] İbni Hişam, Siyer, 1/299-300. En-Nisâbûri, Esbab’ü Nüzûl, s: 259-260