(İnsanın kendi kendine zulmetmesi konusunu anltamaya devam ediyoruz)

- İnsanın kendi kendine zulmetmesi

İnsanın kendi kendine zulmü, ya şirke veya küfre bulaşarak olur, ya da inandığı halde Allah’a isyan ederek, yani günah işleyerek olur. Nitekim Nitekim Hz. Âdem ve eşi, cennetten, orada yaptıkları hata sebebiyle çıkınca şöyle dua ettiler:

 

Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve rahmet etmezsen, gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz.” (A’raf 7/23)

Bu kul’u rabbine bağlayan ve onun önüne Allah’a giden kapıları açan bir itiraf, bir pişmanlık duymadır. Bu şekilde davranan bir müslüman günahını kabul etmiş, hatasını ve kendi nefsine karşı haksızlık ettiğini anlamış olur. O bundan sonra zayıflığının bilincine vararak kendisine karşı hata yaptığı Makamdan bağışlanma ister.

Hz. Musa (as) henüz Firavun’un sarayında bir genç iken bir gün şehre girip dolaşmaya başladı. O sırada iki kişinin kavga ettiği gördü. Kavga edenlerden bir İsrailoğullarındandı ve kendisinden yardım istedi. Hz. Musa diğerine yumrukla vurunca adam öldü. Ancak bunun bir hata olduğunu gören Hz. Musa pişman oldu ve şöyle dua etti:

“Bu şeytanın işi” dedi. “Çünkü o kişiyi yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır.” (Ardından) “Rabbim, ben kendime zulmettin , beni affet” dedi. Bunun üzerine Allah da onu affetti.” (Kasas 28/16)

Hz. Musa’nın pişmanlık duyduğu şey, hakkı gözeterek değil mensubiyeti gözeterek taraf tutmasıydı. Bu kişinin gerçeğe karşı yaptığı hatadır. Gerçeğe karşı işlenmiş her suç, aslında kişinin kendisine karşı işlenmiş bir suçtur. (M. İslamoğlu, Meal, s: 756)

Görünüşe bakılırsa Hz. Musa bu olayda hengi tarafın haklı olduğuna bakmadan, kavmi duygularla hareket ederek İsrailoğullarından olan adama yardım etti ve bir kişinin ölümüne sebep oldu. Sonradan bu ölüme sebep olduğu için değil, kabilevî asabiyetle (kabilecilik duygusuyla) hükmettiği için ciddi bir hata yaptığını anladı ve Allah’tan bağışlanma istedi. M. Esed, Meal, s: 784)

Kasas 17. âyeti ve sonraki ayetler Hz. Musa’nın ölümüne sebep olduğu kişinin haklı, kendi kabilesinden olan adamın haksız olduğunu gösteriyor.

Mü’minler, nefislerine zulmettikleri veya bir çirkin iş (fahişe) işledikleri zaman hemen Allah’ı hatırlayıp, bağışlanma isterler.

“Onlar ki hem bolluk hem de darlık zamanında (Allah yolunda) harcarlar, öfkelerini kontrol altında tutarlar ve insanları affederler, çünkü Allah iyilik yapanları sever;

ve onlar, utanç verici bir iş yaptıkları veya kendi kendilerine (başka türlü) bir zulüm işledikleri zaman, Allah'ı hatırlar ve günahlarının affı için yalvarırlar –zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir?– ve her ne (zulüm) işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler.” (Âli İmran 3/135)

Buradaki ‘nefse zulmetmek’ günah işlemek, kendi kendine kötülük yapmak, ya da büyük günahlardan birini işlemek anlamındadır. (Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 290, 389)

Âyette geçen ‘fâhişe’ kelimesi ‘çirkin veya iğrenç iş veya söz’ anlamına gelir. Özel olarak ‘zina’ manasında da kullanılmaktadır. Nefse zulmetmek ise ‘her hangi bir günahı işlemek’ demektir. Bu günahların başında Allah’a ortak koşmak (şirk) gelmektedir. Bununla birlikte fâhişe ‘başkalarına karşı işlenen günah, nefse zulmetmek ise ‘kişinin kendisini ilgilendiren ve başkasıyla ilgili olmayan günah’ olarak yorumlanıyor. (Elmalı, Tefsir 2/425. Heyet, Kur’an Yolu, 2/500)

Bazılarına göre fâhişe ‘büyük günahlar’, nefse zulüm ise ‘küçük günahlar’dır. (İbni Atiyye, et-Tahriru’l-Vecîz, s: 358)

Hz. Ali’nin (ra) şöyle dediği naklediliyor: “Bana Ebu Bekr’in -ki o doğru söylemiştir- dediğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu:

“Bir kul bir günah işledikten sonra, abdest alır, iki rekat namaz kılar, sonra da Allah’tan bağışlanma dileyecek olursa, Allah (cc) onu mutlaka affeder. Daha sonra Âli İmran 135 ve Nisa 110. âyeti okudu.” (Ebu Davud, Vitr/26. Tirmizî, Tefsir 3/14. İbni Mace, İ. Salat/193)

“Mü’min olduğu halde günah işlemek, hata etmek veya isyanda bulunmak suretiyle nefsine zulmedenler, Allah’ı, Ğâfur (eşsiz bağışlayıcı) ve Rahim (sonsuz rahmet sahibi) olarak bulurlar.” (Nisa 4/110)

Eğer insanlar kendi kendilerine zulmettikten sonra Allh’tan af dileseler, kesinlikle Allah’ı tevbeleri kabul etmeye hazır ve merhametli bulurlardı. (Nisa 4/64)

Kitab’a varis olanlardan bazıları nefislerine zulmeder, kimileri de Allah’ın izniyle hayırda öne geçer. Kur’an şöyle diyor:

“Derken, bu ilahi kelamı (tebliğ işine) kullarımızdan seçtiklerimizi varis kıldık. Fakat onların içerisinden kimisi kendisine zulmeder, kimizi ortalama bir yol tutar, kimisi de Allah’ın izniyle her şeyde öncülük eder. İşte budur muhteşem zafer.” (Fatır 35/32)

Görüldüğü gibi Kitaba inandığı ve onu hayat kaynağı bildiği halde, Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar, haram kılınan şeyleri yapanlar kendi nefislerine karşı zalim olurlar.

Allah (cc) hz. İbrahim’e salih kimselerden Hz.İshak’ı bağışladı ve her ikisi de mübarek kıldı. Ne var ki her ikisinin soyundan salih (dürüst ve erdemli) kimseler de geldi, kendisine açıkça zulmedenler de. (Saffat 37/112-113)

Müslüman olsun, inkârcı olsun; kim Allah’ın koyduğu sınırlara tecavüz ederse, kim Allah’ın hükmüne uymayıp canının istediği gibi davranırsa, kim yaptığı hata sebebiyle kendine veya çevresine zarar verirse, kim yeryüzünde fesada (bozulmaya) sebep olursa o kendi nefsine karşı zulüm işleyen zalimdir. (Bakara 2/229)

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur:

Kâfirler Allah’ın koyduğu ölçüleri, sınırları hiç tanımazlar, inanmazlar ve o ölçüleri kaale bile almazlar. Zaten kim Allah’ın koyduğu hükümleri, ölçüleri tanımazsa inkârcı olur. Kur’an’a göre de Allah’ın vahyini inkar edenler de zalimdir. (Bekara 2/254. )

Mü’minler ise, Allah’ın koyduğu ölçüleri kabul etmekle beraber, nefislerine karşı zulmederek o ölçüleri uygulamakta hata yaparlar, yani günaha düşerler. Böyle yapanlar da ‘fâsık’ olurlar.

İnsanın yaratılış amaçlarından biri de herkesin yaptığının karşılığını alabilmesidir.

“Ama Allah gökleri ve yeri gerçek bir amaç uğruna yarattı ki, her insan kendi kazandığının karşılığını görebilsin ve hiç kimseye zulmedilmesin (haksızlık yapılmasın).” (Câsiye 45/22)

“Hayır, (kendilerine) zulmeden kimseler bilgisizce ve bilinçsizce kendi arzu ve tutkularının (hevalarının) peşinde giderler…” (Rûm 30/29)

Bu âyette geçen ‘ellezîne zalamû-kendilerine zulmeden kimseler‘ ifadesi, bilinçli olarak Allah’tan başkasına ilahlık yakıştıran, böylece kendileriyle âlemlerin Rabbi arasına aracılar koymak isteyenlere işaret ediyor. Böyle bir istek Allah’ın ilahlığına ve Rabliğine bir haksızlık olduğu için zulümdür. Böyleleri sonuçta kendilerine yazık ederler.

Nûh (as) kavminin ona, “zayıfları yanından kov“ demeleri üzerine; “Ben onları yanımdam kovarsam , ya da Allah onlara gelecekte bir hayır vermeyecek dersem böyle bir durumda ben kendine zulmeden biri olurum‘ diyor. ( Hud 11/31)

Allah’ı bırakıp başka bir şeyi ilah sanmak, ona tapınmak şüphesiz zulümdür.

“Ve Musa, halkına (dönüp) “Ey halkım!” demişti, “Doğrusu buzağıya taparak kendinize zulmettiniz (karşı suç işlediniz), o halde tevbe ederek (tekrar) Yaratıcınıza yönelin ve nefsinizi yok edin;...” (Bekara 2/74)

İnsanın kendi kendine zulmetmesi bir başka açıdan kurduğu tuzakların, yaptığı hilelerin,

işlediği hataların, ihmallerin kendi başına dolanmasıdır. (En’am 6/123)

Bunlar hüsrana düşen, kendilerine yazık eden kimselerdir. (Hûd 11/21. Zümer 39/15)

Böylelerinin durumunu Kur’an şöyle açıklıyor:

“Ve sen onları, zavallı şekilde boyunlarını bükerek [çevrelerine] göz ucuyla bakarken o (akibet)e atladıklarını göreceksin; o zaman iman edenler, “(Bu) Kıyamet Günü hüsrana uğrayanlar, kendilerini ve arkalarından gidenleri mahvedenlerdir!” diyecekler. Gerçek şu ki zalimler, ebedî azaba mahkum olacaklar.” (Şura 42/45)

İnsanın kendi kendine zulmetmesi kısaca Allah’ın emrine aykırı hareket etmesidir.

Nitekim bunu Hz. Âdem ile eşinin (A’raf 7/23) ve Yunus’un (as) hatası ile ilgili ayetlerden anlıyoruz.

“Zünnun'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim (Sen Sübhânsın). Gerçekten ben zalimlerden oldum...” (Enbiyâ 22/87)

 

- Allah zulmetmez

Bir hadiste şöyle buyuruluyor: “(Allah insanlara hitaben:) Ey Kullarım! Ben nefsime zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım. Öyleyse birbirinize zulmetmeyin...” (Müslim, Birr/15 no: 2577)

Kur’an, ısrarlı bir şekilde ve sık sık Allah’ın kullarına zulmetmediğini, asla zulmetmeyeceğini, kullarına hiç bir şekilde haksızlık yapmayacağını haber veriyor. Bazı kavimlerin/insanların dünyada karşılaştıkları farklı cezalar, sıkıntılar, musibetler, dengesizlikler, zulümler, zorluklar ve huzursuzluklar kendi yaptıkları yüzündendir. Kim ne yaparsa o karşısına gelir. Kim neyi kazanmak istiyorsa o, onun kazanç hanesine yazılıyor.

Yine ahirette hesaptan sonra alınacak sonuç, kavuşulacak ceza veya mükâfat da yine insanların kendi hak ettikleridir, dünyada yaptıkları amellerin (işlerin) karşılığıdır. Eğer kişi kötü bir sonuçla karşılaşırsa, cehennemi hak etmişse bu kesinlikla Allah’ın ona uygun gördüğü bir sonuç değil; insanın kendi kendine zulmünün sonucudur. Eylemlerinin karşılığında uygun bir cezadır.

Kur’an bu gerçeği şöyle haber veriyor:

“Fakat, onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın (zulmedilmeksizin) herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman halleri nice olur?” (Ali İmran 3/25, 181. Bekara 2/181)

Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez (zulmedilmez).” (Casiye 44/22. Bir benzeri: Mü’min 40/17. Ali İmran 3/161)

İlahî mahkemeye bir iyilikle (hasene) ile gelen bunun karşılığınmı on misli alacaktır. Kimde bir kötülük (seyyie) ile gelirse aynısı ile cezalandırılacaktır. Ama asla kimseye zulmedilmeyecek, haksızlık yapılmayacak. (En’am 6/160)

Elini ateşe sokan yanar. Yüzme bilmeden denize giren boğulur. Kuşlar gibi uçmaya kalkışan kişi yere çakılır. Bütün uyarılara rağmen zehir yiyen zehirlenir. Kişi içki müptelası ise onun zararlarından şikayet etmeye hakkı yoktur. Adam katil olur, hapse düşe sonra da “ne yapayım kader böyle”, ya da “falancanın yüzünden oldu” diyemez. Kim yanlış yapmışsa sonucuna katlanır. Çocuğa “çıkma oraya düşersin” denir. ‘Çıkma’ denilen yerden düşen çocuk başına geleni kabul etmek zorundadır. Suçu kendisini düşüren yere bulmaya çalışana ‘çocukluk yapma’ denir.

Bu gerçek pek çok ayette farklı bir şekilde vurgulanıyor.

“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” (Şûra 42/30)

“Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine zulmederler…” (Yunus 10/44. Zuhruf 43/76. Nahl 16/33)

 

- Kendi kendine zulmedenler

1-Geçmiş kavimler

“(İnsanlığa bir ders olsun diye) bu sana anlattıklarımız (gelip gitmiş) kasaba (halklarını)n başından geçenlerdir ki, bunların bazıları hâlâ yerinde duruyor, bazılarıysa biçilmiş tarlalar gibi (silinip gitmişler).

Pek tabii, onlara Biz zulmetmedik; tersine onlar kendi kendilerine zulmettiler…” (Hûd 11/100-101)

“Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nûh, Âd ve Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık mucizeler getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler.” (Tevbe 9/70. Bir benzeri: Ankebût 29/40)

(Hakkı inkar edenler) yalnızca meleklerin kendilerine görünmesini ya da Allah'ın nihaî yargısının gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onlardan önce gelip geçen (günahkâr) toplumlar da böyle yaptı; ve (helak edildikleri zaman) onlara zulmeden Allah değildi; tersine onlar kendi kendilerine zulmettiler.” (Ankebut 29/40. Bir benzeri: Nahl 16/33)

Küfre saplananların malları ve çocukları onlara bir fayda vermeyecek. Onların dünya hayatı için gösterdikleri bütün çabalar, kendi elleriyle kendi felâketlerini hazırlamaktan başka bir şey değildir. (Âli İmran 3/116-117)

 

2-İsrailoğulları

“Ve bulutların sizi gölgeleri ile ferahlatmasını sağladık, ayrıca “Size rızık olarak verdiğimiz güzel şeylerden yararlanın” (diyerek) kudret helvası ve bıldırcın gönderdik. O soydaşlarınız (işledikleri bu günahlarla) bize hiçbir zarar vermediler, fakat [sadece] kendilerine zulmettiler.” (Bakara 2/57)

Onların kendilerine yasaklanan şeyleri yapmaları da kendi kendilerine zulümdü.

“Ve (yalnız) Yahudilere sana daha önce sözünü ettiğimiz şeyleri yasakladık. Ama onlara zulmeden Biz değildik, ne var ki onlar asıl kendi kendilerine zulmettiler.” (Nahl 16/118).

Kendilerine bağışlanan oniki göze, onları çölde gölgeleyen bulut, menn ve selva (hem ekmek hem katığı) nimetlerine nankörlük eden İsrailoğulları bu nankörlükleriyle Allah’a değil; kendilerine, kendi benliklerine zulmettiler. Ya da nankörlük yapmanın cezasını hak ettikleri için kendi kendilerine yazık ettiler. (A’raf 7/160)

 

3-Bağ sahipleri

Kur’an bağ sahibi iki kişiyi örnek veriyor. Her iki bağ da bol bol veya yeterince ürün vermesine rağmen bağ sahiplerinden birisi malının çok olduğunu ve diğerinden daha üstün olduğunu iddia etti.

“(İşte) kendi kendine zulmeden (kendine yazık eden) bu adam: “Bu bahçenin bir gün yok olacağını asla düşünemiyorum!” diyerek bahçesine girdi.” (Kehf 18/35)

 

4-Mustez’flar (zayıf bırakılmışlar)

Hiç bir geçerli mazereti olmadan Allah yolunda mücadeleden kaçınan, bulundukları yerde ezilmeye, imanlarını hayata aktarmalarına engel olunmasına katlanan kimseler de kendilerine haksızlık ederler.

“Melekler, kendilerine zulmeden kimselere canlarını alırken soracaklar: “Neyiniz vardı sizin?”Onlar: “Biz, yeryüzünde çok güçsüzdük (müstez’af’dık” diye cevap verecekler. (Melekler), “Allah'ın arzı sizin kötülük diyarını terketmenize yetecek kadar geniş değil miydi?” diyecekler…” (Nisa 4/97)

 

5-Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar

Allah’ın yerde ve gökte, Vahiy kitabında âyetlerini inkar edenler gerçekten kendilerine zulmederler, kendilerine haksızlık ederler. Zira insan bu âyetlerle önce kendini tanır, sonra görevini bilir, sonra da yolunu çizer. Bunlardan mahrum olan gerçekten kendi benliğine ve fıtratının gereğine karşı ciddi haksızlık yapmış olur.

“Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne kötüdür.” (A’raf 7/177)

 

6-Aylar konusunda ilahi yasayı çiğneyenler

“Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin (kendinize kötülük etmeyin)…” (Tevbe 9/36)

 

7-Cehennem ehli

Cehennem ahli dünyada iken kendi nefislerine zulmettikleri, aşırı hata ve isyan yaptıkları, Allah’tan başkasına bilinçli bir şekilde taptıkları için bu cezayı hak ederler.

Kendilerine azabın geleceği, bu yüzden zalimlerin: "Ey Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin davetine uyalım ve peygamberlere tabi olalım" diyecekleri gün hakkında insanları uyar. (Onlara denilir ki:) "Daha önce, sizin için bir zeval olmadığına, yemin etmemiş miydiniz?"

"(Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl muamele ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de verdik." (İbrahim 14/45)

 

-        Son söz

Kur’an insanın hatalarını, günahlarını (ma’siyetlerin) kişinin nefsine karşı haddi aşması olarak niteliyor. Sonra bütün hatalılara şu müjdeyi veriyor:

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer 39/53)

Hüseyin K. Ece

24.06.2013

Zaandam