Hiç şeytandan dost olur mu?

Ya da hiç şeytana dostluk gösterilir mi?

Kur’an’ın ifadesine göre insanlardan bazısı Allah’ı bırakıp, şeytanı kendisine dost/veli, yakın, yardımcı, sırdaş kabul eder:

 

“Bir kısmına hidayet verdi, bir kısmı da sapıklığı hak etti. Çünkü bunlar, Allah’ı bırakıp, şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda saymaktadırlar.” (A’raf 7/30)

Bu bir gerçeklik...

İnanılmaz bir realite...

Yaratılış açısından düşünüldüğü zaman olmaması gereken bir gariplik...

İşte vahy (Allah’tan gelen haber) böyle diyor...

İnsanlardan bazıları, kendilerine sonsuz iyiliği olan Allah’ın dostluğunu/veliliğini bir tarafa atıp, insanoğlu için düşman olduğunu açıklayan iblisi dost/veli tutarlar.

Halbuki, bırakın Kur’an’ın şeytanla ilgili verdiği haberleri veya şeytanla ilgili özellikleri; hemen hemen bütün dünlerde ve kültürlerde şeytanın kötü bir imajı vardır. O, kötülüğün, ihanetin, korkunun sembolüdür.

Nasıl olur da kimileri böylesine bilinen bir kötülük odağını dost edinir, onu kendisine yakın bulur, ondan medet umar, onun telkinlerini doğru kabul eder?

Nasıl onun yönlendirmelerine harfiyyen uyar, ondan kaynaklanan ölçüleri doğru kabul eder?

Kimdir bu ne yaptığının farkında olmayanlar? Ya da ne yaptığının farkında ama, menfeat işbirliği sebebiyle şeytanı dost bilenler?

Siz onları tarihteki faaliyetlerinden tanıyabilirsiniz.

Siz onları uzakta ve yakında, yani çevrenizde özelliklerinden tanıyabilirsiniz.

Siz onları bir iş başında, bir yetki makamında, bir gücün başındaki davranışlarıyla tanıyabilirisini.

Siz onları ellerine geçirdikleri güç ve imkanla işledikleri cinayetlerden, çıkardıkları fitne ve fesattan, uydurdukları envai çeşit yalanlardan tanıyabilirsiniz.

Bir kısmı sıradan bir kimse olsa bile,  yaşayışını şeytanı razı edecek tarzda sürdürüyorsa, o özelliklerinden tanıyabilirisniz.

Kur’an, şeytanı (iblisi) ve özelliklerini anlatıyor. Şeytanın ne denli amansız bir düşman olduğunu haber veriyor. İblisin insanı kıskandığı için onun da kendisi gibi isyancı olmasını, kendisi gibi ebedî lânete uğramasını ve ebedî cezayı hak etmesini istediğini duyuruyor. Ve insanı uyarıuyor.

Kur’an, şeytanın dostlarının bazı özelliklerini sayıyor. Siz bu özelliklere bakarak onları tanıyabilirsiniz.

Kur’an’ın uyarına kulak asmayanlar, şeytanın tuzağına düşerler. Sonra farkında olmadan onun dostu haline gelebilirler.

Şeytanın insan üzerindeki en önemli faaliyeti ona Allah’ı unutturmaya çalışmaktır.  (58 Mücadile/19)  Yaptıklarının hesabını bir gün O’nun huzurunda vereceğine inanan, O’nun mükâfatını uman ve O’nun vereceği cezadan korkan; O’na itaat eder, haddini bilir, kul olduğunu unutmaz. Şeytanın insana asla dost olmayacağını, bütün faaliyetinin insanı sapıtmak olduğunun şuurundadır.

Allah’ı ve ahireti hesaba katmayan kimse, güç olduğu sürece hak hukuk tanımaz, kanundan ve polisten kaçabildiği sürece suç işler, cinayet işler, haklara tecavüz eder. Öyle ya, kendisi güçlüdür, kim ona hesap sorabilir? Ya da gizlide yapar yapmak istediği hatayı. Kim görüp te ona hesabını sorabilir ki?

Allah’ı ve ahireti kabul etmeyen kimileri de kendince kendince hayatını yaşar. Ancak bu hayat ile şeytanı razı ettiğinin farkında bile olmaz.

İşte şeytanın istediği sonuç da budur.

Buna göre; Allah’ı ve ahireti unutturan yapılanmaları, hayat biçimlerini, düzenleri, eğitimleri, eğlenceleri, görsel ve yazısal malzemeleri üretenler ve savunanlar şeytanın dostlarıdır.

Şeytan kendi adımlarını izleyenler dostlarına, fahşayı (çirkin utanmazlıkları) ve münkeri (kötülüğü) emreder. (Nûr 24/21. Bekara 2/268)

İnsanın temiz fıtratına uymayan, çirkin ve rezil davranışları, fitne ve fesadı, çıkar ve bencilliği, sömürü ve başkasının tacavüzü sevenler şeytanın dostlarıdır. 

Cimrilik ve pintilik şeytanın sevdiği bir davranıştır. O, insanların mallarını infak yoluyla diğer kullara vermelerinden hoşlanmaz. Onun için şeytan insanlara, “sakın mallarınızı Allah yolunda harcamayın, fakir olursunuz” diye telkinde bulunur ve onları fakirlikle korkutur. (Bekara 2/268) Onlar da onun bu telkinine uyarlar.

Maldan başka, dünyalıktan başka, servetten ayrı kutsal tanımayan, onlardan büyük değer bilmeyen bütün maddeperest cimriler şeytanın velileri/dostlarıdır.

Şeytan her konudaki israfı da çok sever. İsraf esasen her türlü ölçüde aşırılıktır. Şeytanın işi de insanları ölçüsüzlüğe davettir.

“Şüphesiz saçıp savuranlar şeytanın kardeşleri olmuştur. Şeytan ise Rabbine karşı nankördür.”  (İsrâ 17/26-27)

Öyleyse insanların geçim kaynaklarını, çevreyi acımasızca tahrip edenler, bunları har vurup harman savuranlar, dünyada pek çok insan günde bir kaç sent ile yaşamaya çalışırken, günde binlerce dolarla doymayan aç gözlü müsrifler şeytanın yandaşlarıdır.

İnsanlık davranışlarında ölçüyü kaçıranlar, hakka uygun davranmayı reddedenler, şeytanî düzenlerin ve onun razı olacağı hayatın devam etmesi için mücadale verenler onun dostlarıdır.

Şeytan insana kötü amelleri süslü gösterir. (Nahl 16/63. En’am 6/43) Şeytana dost olanlar, sapıklık içinde olmalarına, münker (kötü) ve fahşa (utanmaz çirkinlikler) işlemelerine, hatta zulmettikleri, başkalarına haksızlık ettikleri halde, yaptıklarını savunurlar. Fikirlerinin, inançlarının, davranışlarının isabetli olduğunu iddia ederler. Onları, İslamın batıl, çirkin, sapıklık, şirk, zulüm, haksızlık, bağy (azgınlık), tuğyan (azıp-sapma) dediği davranışlarıyla tanımak mümkündür.  

Onlar kendilerinin iyi başkalarının kötü olduğunu ileri sürerler. Onlar kendilerinden olmayanlara asla güvenle bakmazlar. Kendi yanlışlarına taraftar olmayanlara düşman kesilirler. Onlar, dünyayı ateşe verirler de bunun suçunu başkalarına yüklerler. Onların bir kısmı, bütün dünyayı menfeatleri uğruna sömürürler, tabii hayatı mahvederler, tabiatın dengesini bozarlar da, buna modern hayat derler.

Şeytan onları öylesine çapeçevre kuşatmıştır ki, hatalarını anlayıp bunlardan vazgeçmeyi düşünmezler. Yaptıkları işler cinayet dahi olsa ona bir kılıf uydururlar ve onu savunurlar.

Şeytan insana ğurur/aldanma telkin eder. (Nisâ 4/120. İsrâ 17/64) Şeytan, dostlarını içi boş övünmelerle oyalar durur. Yaptıklarını onlara süslü gösterdiği gibi doğru bir yol üzerinde yürüdüklerini ikna eder. Onlara boş vaadlerde bulunur.

Dünya hayatını, İslamın haram dediği şeylerde zevk ve sefa olduğunu, hayatın tadının ancak böyle alınabildiğini öğütler. Ahiretin olmadığıni kabul ettirir.

Ya da insanların kafalarını ahirete inanmaktan, yani bir gün bu hayatın hesabını verme inancından uzaklaştırmaya çalışır. Onları dünyalıklar, makamlar, süsler ve eşyaya sahip olma noktasında beklentilere sürükler. Onları akıl almaz yarışmalara teşvik eder. Doyumsuzluğu ve açgözlülüğü aşılar, cimriliği öğütler, daha fazla mala, servete, eşyaya ve güce sahip olma duygusunu önerir.

“Muhakkak hidâyet kendilerine besbelli olduktan sonra, gerisin geri irtidat edenlere şeytan, amellerini süslü göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.” (Muhammed 47/25)

Böyle olanlar, bütün bu fikirleri savunanlar, bunları başkalarına ellerindeki eğitim, medya ve siyaset gibi imkanlarla telkin edenler şeytanın dostlarıdır.

Şeytan içki, kumar, fal ile insanlar arasına düşmanlık sokmaya, müslümanları ibadetten uzaklaştırmaya çalışır. (Mâide 5/90)

Kavgalar, cinayetler, haksız savaşlar, ırkçılıklar, insanların birbirini sömürmesi, ezmesi, haklarına tecavüz etmesi, fuhuş, hırsızlık, uyuşturucu kullanılması, gayri meşru bütün ilişkiler şeytanın sevdiği faaliyetlerdir.

İçkiyi, uyuşturucuları, kumarı ve şans oyunlarını yaygınlaştıranlar, insanlar arasına bu yolla düşmanlık sokanlar, ya da onlarla insanları oyalayıp uyuşturanlar ve zarar verenler şeytanın dostlarıdır.

Siz onları, içki, kumar, fuhuş, uyuşturucu ve işret yerlerini savunmalarıyla, bunları hayata sokmalarıyla, bu işin ticaretini en rahat bir tarzda yapmalarıyla, bu zararlı faaliyetlerini amansız bir biçimde savunmalarıyla tanıyabilirsiniz.

Şeytanın velileri aynı zamanda onun taraftarları, onun müttefikleridir. (Mücadile 58/19)

Onlar şeytanı memnun edecek işleri yaparlar. Şeytaní işlerden hoşlanırlar. Şeytanı sevindirecek şeylerin yaygınlaşması için çalışırlar. Hayata Allah’ın indirdiklerinin yerine insan hevâ ve hevesinin (aşırı tutkuların) uydurduğu, dolaysıyla kendisinden kaynaklanan hükümlerin ve ölçülerin hakim olması için gayret ederler. Bunun için gerekirse hak taraftarları ile her türlü maddî ve manevî savaşı yaparlar. 

Şeytan Hz. Âdem ile onun eşini kandırarak kendilerine yasak ağacın meyvasından yemelerini sağlamıştı. Bunun üzerine Cennet elbiselerinden mahrum kalmışlar, sonunda da cennetten kovulmuşlardı. (A’raf 7/20-22)

Kur’an insanlara ataları Âdem’in çıplak kalmakla çektiği sıkıntıları hatırlatarak, kendilerine ‘giyinme’ nimetinin indirildiğini söyledikten sonra ‘takva elbisesinin’ en hayırlı elbise olduğunu eklemektedir. (A’raf 7/26)

“...Biz şeytanları, iman etmeyenler için veli yaptık.” (A’raf 7/27)

Burada ikinci bir hatırlatma ise karşı karşıyayız. İnsanlar ezelí düşmanları şeytana teslim olmaktan sakınmalıdırlar. Şeytan, müşriklerin kendi uydurdukları dine uymalarından istifade ederek onları sürekli fitneye sevkeder.

Nitekim ilk insanın cennetten çıkmasına sebep olmuş, ayıp yerlerinin açıkta kalmasını sağlamıştı. Eski ve cahiliyye anlayışının özendiği açıklık şeytanın, insana öğrettiği bir fitnedir. Bu ezelí düşman bu kötü fitne metodunu insanlara uygulamaya devam etmektedir.

Öyleyse çıplaklığa özenenler, savunanlar, teşvik edenler, çıplaklığın yaygınlaşması için çalışanlar, çıplaklığın ticaretini yapanlar,  İslâmın tesettür ilkesiyle savaşanlar, İslâmî kiyafeti çağdışı bulanlar, örtünenlere gerici nazarıyla bakanlar iblisin velileri/dostlarıdır.

Böylelerinin yaptıkları iş, savundukları fikir, uyguladıkları mücadele  nihayet onu sevindirmektedir. Ya da onun hedeflerine hizmet etmektedir.

Allah’tan gelen ölçüleri kabul etmeyenlerin tavrı ile, iblisin tavrı arasında benzerlik bulunmaktadır. İblis, kendisini yaratanın Allah (cc) olduğunu bildiği halde, O’nun emrini dinlememiş, kendi görüşünü daha uygun görmüştü. Allah’ın nimetlerine şükredeceği yerde nankörlük etmişti.  Bununla da kalmamış, kıyamete kadar insanları saptırmak üzere izin almıştı.

İman etmeyenler de Allah’tan gelen çağrıya kulak vermiyorlar. İlâh edinme ve o ilaha ibadet konusunda âlemlerin Rabbi Allah’tan gelen ölçülere değil, kendi görüşlerine tabi oluyorlar. Nimet vereni tanıyıp itaat etmiyorlar. İnsanları kendi sapık yollarına çekebilmek için şeytanla dostluk yapıyorlar.

İblis, secde emri karşısında Allah’ın hükmüne teslim olup itaat edeceği yerde, kendi kafasına göre bir tavir içine girdi. Kendi görüşünün daha doğru olduğunu sandı ve Allah’ın secde emrini dinlemedi.

Buna göre Allah’ın kulluk teklifi karşısında, O’na itaatten ve kulluğun gereğini yapmaktan kaçınıp, kendi görüşünü daha doğru bulanlar, kendi heva ve hevesinin ortaya koyduğu fikri Allah’ın hükmüne tercih edenler şeytanın ahbabıdırlar, yârânıdırılar.

Allah’ın Peygamberle ve Kur’an’la gönderdiklerine iman etmemekle şeytanlık arasında bir çekicilik vardır. Korusuz bahçeye haşerelerin üşüştüğü gibi şeytanlar iman olmayan kalplere takılırlar.

“Bilmez misin ki Biz şeytanları kâfirler üzerine salarız da onları alabildiğine (isyana) teşvik ederler.” (Meryem 19/83)

İman etmeyenler şeytanlığı severler, şeytanlığa ait hareketlere heveslenirler. Hayırsız, hayırsızla düşer kalkar, en büyük haydut eşkiyalara reis olur. Bunun gibi iman etmeyenlerin meyli şeytanlığa olduğu için şeytanlar önlerine düşer ve onları diledikleri yere sevkeder, soydurur ve soyarlar. (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 4/29-30)

Şeytanî düzenler, şeytanî anlayışlar, şeytanî davranışlar, ya da şeytanın razı olacağı işler uğruna mücadele edenler onun dostlarıdır. Bu gibilerini de hayatın her alanında görmek mümkündür.

Kur’an şeytanın insanlar için apaçık bir düşman olduğunu defalarca söyleyip onları uyarıyor. Üstelik o kendi yandaşlarını, müttefiklerini, dostlarını alevli ateşin arkadaşı olmaya davet ediyor. Onun çağrısına uyup Allah’a itaat etmekten yüz çevirenler Kur’an’ın haberine göre sonunda o ateşin arkadaşı olacaklardır.

“Şüphe yok ki şeytan sizin bir düşmanınızdır. O halde siz de onu düşman tutun. O, kendi taraftarlarını alevli ateşin arkadaşlarından olsunlar diye davet eder.” (Fâtır 35/5-6)        

Şeytanın dostlarını isim isim saymamı benden beklemeyin.

Çevrenize bakın, biraz daha dikkatli bakın, daha da dikkatli bakın; onları, o nursuz yüzleriyle, o meymenetsiz çehreleriyle her yerde, hatta suların başında  göreceksiniz!!!

Ne yazık ki yeryüzünün her yerinde, her alanada ve her mahfilde, Rahman’ın dostlarından çok şeytanın dostlarının faaliyetleriyle, kararlarıyla, güçleriyle, yapıp-ettikleriyle ve politikalarıyla yüzyüzeyiz.

EYVAH Kİ, BÜTÜN BİR YERYÜZÜ ve İNSANLARIN TEMİZ YÜREKLERİ ŞEYTAN ve ONUN DOSTLARININ YANLIŞLARIYLA KİRLETİLİYOR.

BU KİRLER NE ZAMAN TEMİZLENECEK ACABA?

             

Hüseyin K. Ece

1/3/2003 Zaandam