ABD’deki iş merkezine yönelik saldırıdan sonra tv kanalları İslâm ve onun değerleri hakkında aynı seneryoyu, aynı hikâyeyi, aynı yanlışları, hatta aynı iftiraları gündeme getirdiler. Hoş gazeteler de aynı şeyi yaptılar ya.

Tv başında olanların, gazete okuyanların bu yanlış haber ve yorum bombardımanından etkilenmemeleri mümkün değil.

Bu saldırının kimin tarafından yapıldığı isbat edilemediği halde, olayın olduğu saatten itibaren medya suçluları çoktan ilan etti. Hukukta ; “Beraati zimmet asıldır” yani bir kişinin suçlu olduğu isbat edilinceye kadar o kişi suçsuzdur.

Hukukta bu kural vardır da ne medyada, ne de politikalarını başkalarını sömürme üzerine kuran politikacılarda böyle bir etik yok.

Vurun abalıya misali, müslümanlar aleyhine demediklerini bırakmadılar. Rastgele aldıkları görüntüleri istedikleri gibi yorumladılar. Resimleri kendi yalanları uğruna kullandılar. İslam ülkelerinden rastgele çekilen askeri eğitim görüntülerini, batılı hedeflere karşı cihad hazırlıkları olarak sundular. 

Böylece batılı kamuoyunu manipülere ederek yeterince kışkıttılar. Batılılarda mevcut olan İslâm karşıtlığını biraz daha körüklediler.

Pakistanda bir grup genç üniformalarıyla idman yapıyorlar. Hollanda kanallarından birisi bu görüntüyü yakalıyor ve şöyle bir yorumla veriyor: İşte Pakistanlı gençler askeri eğitim alıyorlar, cihad için hazırlık yapıyorlar. Bunlar ileride Batıya saldıracaklar.

Buyurun; şaşırtmaca, düzmece, yalan haber bu kadar olur. Evet, bir kaç genç Batıya saldırmak için spor yapıyorlar. (!)

Ne korkunç bir manzara görüyor musunuz? (!)

Dahası var: ABD'nin muhtemel bir saldırısı olur diye Afganlılar büyük şehirlerden köylere, Pakistan’a veya daha güvenli yerlere kaçmaya çalışıyorlar. Ülkelerini işgalci Ruslara karşı savunmaktan başka dünyada hiç kimseye zarar vermeyen, bu zavallı, fakir, 23 yıldan beri savaşlar sebebiyle her şeyleri mahvolmuş insanlar canlarını kurtaramaya çalışıyorlar. Ancak Hollanda gazetelerinden birisi olayı başlığa şöyle çıkarıyor:

“Teröristler yuvalarından kaçıyorlar.” 

Kim terörist? Elinde dünyayı bir kaç defa havaya uçuracak silahları olanlar, dünyayı istedikleri gibi yönetenler, canları istediği zaman istedikleri yeri bombalayanlar, ya da işgal edenler, kendilerine bağlı yönetimler kurmak için akla hayale gelmeyen saldırılar, suikastler ve sabotajlar düzenleyenler değil; ama şu fakir insanlar, öyle mi???

Bunlarda ne insaf var, ne de merhamet. Bunlar tarafsız yayın yapmıyorlar, açık açık insan haklarına tecvüz ediyorlar. Üstelik İslam konusunda zır cahiller.

Bu olayla birlikte ‘cihad’ kavramı yeniden gündeme getirildi. Ama kendi bağlamından kopartılarak. Özellikle batılı kaynaklar cihad’ı saldırganlık, ya da dini fanatizmin bir aracı olarak takdim ediyorlar. Terörizm ile cihad’ı eşleştiriyorlar. Halbuki ‘cihad’ İslamda bir ibadettir ve onların sandığı gibi terörle, ya da saldırganlıkla hiç bir ilgisi yoktur.

Cehd veya cühd’ kökünden türeyen ‘cihad’, Kur’an’ın anahtar kavramlarından biridir. 

‘Cehd’, zorluk ve meşekkat, çaba ve gayret, ‘cühd’ ise; takat göstermek anlamına gelir. (Rağıb el-Isfehâní, Müfredât,  s:142. İbnu Faris, M. Mekâyisi’l-Lüga,  1/486)

Cehd, kararlı ve şuurlu bir şekilde gayret etmek, zorluklara karşı çaba göstermek, çalışmak, ‘bir işi başarmak için elinden gelen imkanları kullanmak’  (A. Özel, DİA. Cihad mad. 7/527)  gibi anlamlara da gelir.

Cihad; sözde ve fiilde bütün gücü ve takatı ortaya koymaktaki aşırılıktır. 

Cihad, malı yüce bir gaye uğruna harcamayı kapsadığı gibi nefsi de böyle bir uğurda sunmayı, yani Allah yolunda infak etmeyi içerisine alır. Tıpkı nefsin düşmanlarına karşı güzel ameller işleyerek mücadele etmeyi, şeytana ve şehvetlere karşı savaşmayı, zalim yöneticiye karşı hak kelime söylemeyi, yani sözlü cihadı  içerine aldığı gibi. (M. M. Bâbillí, Meşrûiyyetü’l-Kıtal fi’l-İslâm,  s: 187)

Bir başka deyişle ‘cihad’, insanın ulví bir amaç uğruna mal, can, fikir ve zaman gibi bütün güçlerini ortaya koymasıdır. Bu düşmanın insanın içinde veya dışında olması farketmez.

Kur’an cihad kavramını Allah yolunda yapılan fiilí savaşın karşılığı olarak kullanılmıştır. (bak. 8 Enfal/72, 74. 9 Tevbe/41, 44, 81, 86. )

Bundan dolayı pek çok kitapta bu anlamdaki kullanılış ağırlık kazandığı gibi, insanlardan pek çoğu da cihada savaş anlamı vermişlerdir. Kur’an’ın savaş karşılığı olarak kullandığı ‘kıtal’ ile cihad içiçe anlaşılmıştır.

Bazı âyetlerde ‘Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yaşayabilme gayreti’ şeklinde özetlenebilecek genel bir manada geçmektedir.

Sözlük anlamından da anlaşılacağı gibi o; bir gaye uğruna çalışmak ve yoğun faaliyet göstermektir. Bu yoğun faaliyet Allah’ın rızasını kazanmak için yapılırsa ‘cihad ibadeti’ olur.

Hadislerde cihad’ın anlamı ve kapsamı oldukça geniştir. Peygamberimiz (sav), nefse karşı mücadeleyi cihad saydığı gibi “Mücahid nefsiyle cihad edendir.” (Ebu davud, hadis no: 2500.  Tirmizí, hadis no: 1621. Müsned, hadis no: 23406.),   

zalim sultanın yanında hak sözü söylemesi (Ebu Davud, hadis no: 4344. Tirmizi, hadis no: 2174.),

kadınlar için şartlarına uygun hac yapmayı (Buharí, Cihad/1, 4/18),

ümmet içerisinde yapmayacakları şeyleri söyleyenlere karşı elle, dille ve kalple mücadele etmeyi (Müslim, Hadis no: 80.) de cihad olarak nitelemektedir.

Cihad; “hayatın gayesi olarak Allah’a kulluk etmek, Allah ve Rasûlünün koyduğu ölçülerin fert ve toplum hayatına uygulanmasına çalışmaktan İslâmı tebliğe, İslâm ülkesini ve müslümanları her türlü tehlike ve saldırılara karşı savunma ve bu konuda gerektiğinde savaşmaya kadar kapsamlı bir anlam taşımakta; kalp, dil, el ve silâh gibi beşerí aksiyonun ortaya konulduğu her vasıta ile yapılabilmektedir.” (A. Özel, TDV İslam Ansiklopedisi. Cihad mad.7/528)

Cihad, diní emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği tavsiye edip kötülüklerden sakındırmaya çalışmak, İslâmı tebliğ, nefse ve dış düşmana karşı mücadele vermektir. Bu cihad’ın genel ve kapsamlı tanımıdır.

Bedeniyle, organlarıyla, malıyla cihad edene veya manevi tarafını olgunlaştırmak için çaba sarfedene ‘câhid ve mücahid’, İslâmí hükümleri belli

bir usül çerçevesinde delillerinden hareketle ortaya koymak için gayret edene de ‘müctehid’ denilmektedir.

Allah’ın adı yükselsin diye, yani i’lây-ı kelimetullah uğruna gösterilen bütün gayretler, Allah yolunda sıcak çarpışmadan tutun da bedenle yapılan çeşitli çalışmalar, İslâmı savunmak ve yüceltmek için ortaya konulan çabalar, nefse ve şeytana karşı gösterilen şuurlu direnişler, şeytaní düzenlere ve tağûtí güçlere karşı yapılan bütün mücadeleler cihaddır.

Bu mücadele bir anlamda hak ile batılın, hayır ile şerrin, aydıklıkla karanlığın, Allah taraftarları ile şeytan taraftarlarının, hakkı savunanlarla batılı savunanların mücadelesidir.

Haksızlıklara karşı mücadele etmek cihad olduğu gibi, dinin ma’ruf dediği güzelliklerin insan ve toplum hayatına yerleşmesi için çalışma yapmak  ve insanları hakka davette çaba göstermek te cihadtır. Bunların elle, dille veya yazılı olması arasında fark yoktur.

Müslüman bir kimsenin, Allah (cc) tarafından kendisine verilen beden, mal ve zihinsel imkanları Allah (cc) yolunda harcaması, İslâm uğruna kullanması da aynı manadadır.

Cihad; bir anlamda  insanla, onun temiz ve ilâhí fıtratını kavuşturma ve buluşturma çabasıdır. Şeytan, nefis ve dış düşmanların zararlarını kendinden ve çevresinden uzaklaştırma gayretidir. İslâmın hedefi insanlara dünya ve ahiret saadetini sağlama ise, cihad ; bu mutluluğunu paylaşma çabası, bu mutluluğun, ya da  ilâhí davetle yüreklerin arasına girmiş olan engelleri kaldırma faaliyetidir.

‘Cihad’ İslâmda önemli bir ibadettir. O, Allah’ın müslüman kullardan istediği bir sorumluluk olmanın yanında; müslümanın kendi taddığı İslâmí mutluluğu başkalarına da taşıma işidir.

Cihad ; yürek kapılarını İslâmın diriltici mesajına açma çabasıdır.

‘Cihad’ı sadece fiilí savaş (harp) şeklinde, ya da başkalarını zorla boyun eğdirmek için saldırganlık olarak nitelemek kesinlikle doğru değildir. 

Mekke döneminde inen Furkan Sûresi 52. ve Ankebut Suresı 69.  ayette cihad’tan bahsedilmektedir. Mekke döneminde savaşın (harbin) olmadığı bilinen bir gerçektir. Öyleyse burada kasdedilen fiilí cihad dediğimiz kıtal değil,  bütün imkanlar seferber edilerek insanlara hak dini duyurma, müşriklerle sözle, ikna edici delillerle mücadeleye devam etmektir.

“İnkârcılara itaat etme ve onlarla bununla (Kur’an’la) büyük bir cihadla cihad et.” (25 Furkan/52)

Allah (cc) Peygamber’e müşriklerle ve münafıklarla cihad etmesini emrediyor. Saldırgan müşriklere karşı fiilí savaş durumu olabilir ama münafıklara karşı cihadın daha çok el ile, sözle ile, sert davranma ile, (Kurtubí, el-Camiu li-Ahkâmi’l Kur’an, ter. B. Eryarsoy, 8/321), ya da karşı tedbir alma şeklinde olacağı açıktır.

Allah (cc) şeklini belirtmeden mü’minlere genel manada cihad etmelerini de emrediyor.

“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkup-sakının. O’na (yaklaşmaya) yol arayın ve yolunda cihad edin, ki kurtulasınız.” (5/Maide/35)

‘Allah’ın yolunda’ ifadesini yalnızca savaşla (harple) sınırlamak doğru değildir. Zira kişiyi Allah’a yaklaştıracak ve O’nun rızasını kazandıracak bütün ameller Allah yolundadır.  ‘Allah’ın dinini destelemek, onun sınırlarını koruma görevi yerine getirmek ve Allah’ın emirlerini her zaman geçerli kılmak uğruna sözlü, fiili, stratejik, maddí ve maneví tüm gayretlerin sefeber edilmesi; bu işleri yaparken başa gelmesi muhtemel güçlüklere ve çilelere, sabır ve mücadele ile göğüs germek manasındadır.”  (İ. Derveze, Tefsiru’l Hadis, türkçesi: 7/86)

İslâmın yanlış anlaşılan emirlerinden biri de cihad’tır. Özellikle batılı/batıcı araştırmacılar cihadın bir saldırı olduğunu, İslâmın bu saldırı yoluyla yayıldığını, müslümanların saldırı anlamındaki cihad emrine uyarak başka

ülkeleri işgal ettiklerini ısrarlı bir şekilde iddia ederler.  Müslümanların cihadı ‘kutsal savaş-holy war/heilige oorlog’ şeklinde anladıklarını ileri sürerler.

Kelimenin sözlük anlamından da anlaşıldığı gibi ‘cihad’ bir saldırı veya savaş değil; belki olabilecek bir saldırıya karşı yapılan bir canlı bir savunma, kötülük odaklarına karşı bir yoğun bir karşı koyuş, hak aleyhine karşı olabilecek oluşumlarla bir mücadeledir. Bir başka deyişle, hakka, doğruya, insaní olan şeylere, insan haklarına ve Allah adına yapılan şeylere gelebilecek bir tecavüzü savabilmek üzere çaba göstermek ve çalışmaktır.

Burada cihad; savaş, çarpışma, kavgadan çok  çaba ve yoğun çalışma unsuru ön plana çıkmaktadır. Müslüman bir kimse sırf Allah için malını, ilmini, zamanını, eldeki imkanlarını güzellikler hakim olsun için harcar. Bütün bunları kötülüklerin önlenebilmesi için seferber eder. Bu uğurda çalışanlara yardımcı olur. 

Cihad kavramının karşılığı asla ‘savaş veya terör’ değildir. Çünkü ‘cihad’la savaş sözcüğü arasında hem nitelik hem de nicelik farkı bulunmaktadır. Savaş askerí harekât olup güce dayanır. ‘Cihad’ ise askerí harekât da dahil ilâhí hedefler uğrunda yapılan bütün çalışmaları içerisine alır.

“İslâm, Arap dilindeki kıtal, çarpışma manasına gelen ‘harp’ kelimesini almamış da cehd (didinme), say’ (çalışma) anlamında olan ‘cihad’ tabirini seçmiştir. Cihadın İngilizcedeki karşılığı ‘struggle’dir. Ancak istediğimiz manayı ifade etmesi bakımından cihad kelimesi daha derin ve evrenseldir.

 

Hüseyin K. Ece,

25.04.2008

Zaandam