-Giriş

Kur’ân’da yol anlamında; “tarik, sebil, sırat, şeri‘at-şir‘a, minhac, din, millet, selek, hidâyet” gibi kavramlar kullanılmaktadır. Bu kavramların tümü maddî, manevî yol anlamına gelmekle beraber aralarında önemli farklılıklar vardır.

Kur’an’da bu şekilde “yol” anlamında çok farklı kelimelerin kullanılmış olması, istikâmet üzere olmanın ve yolun ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Burada dikkat çeken nokta, yolların olumlu ve olumsuzluk bağlamında iki ana sınıfa ayrılmış olmasıdır;

Biz bu yazıda sebîl üzerinde duracağız. Öncelikle sebîlin sözlük anlamlarına işaret ettikten sonra Kur’an’da hangi anlamlarda kullanıldığını âyetlerden örnekler vererek açıklayacağız. Arkasından da sebîlin tamlama olarak kullanıldığı ayetlerdeki mesajları anlamaya çalışacağız.,

 

-Sebîl-yol

Yolun yolcusu çok olmak, işlek olmak anlamındaki “es-be-le” fiilinden türeyen sebîl; üzerinde kolayca yürünen yol, işlek yol, çıkar yol anlamındadır. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s : 327-328) Ayrıca; açık yol (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 7/116), büyük yol, hüccet (delil/kanıt), çare, sebep, genel su içme yeri anlamlarına gelir. Bunun dişil (müennes) formu « sebîletü » de yol manasındadır. Sebilîn çoğulu « sübül, sibl, esbül veya sübûl »dur.

Kur’an’da sık sık geçen ‘ibnü’s sebil-yol oğlu’, yolcu anlamındadır. ‘İbnü’s-sebîl’ olan memleketinden ya ilim, ya cihad, ya da geçimlik için yola çıkmıştır.

Sebîl, yol, yolun ortası, az çok ayak basılıp üzerinde yürünen veya yolun çok kullanılan bölümü manalarına da gelir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s : 328)

Sebîl ; hayır ya da şer olsun herhangi bir şeye vasıta olmada, ulaşmada veya erişmede vasıta edinilen her tür şey için kullanılır.

Sebîl, aynı zamanda insanları Allah’ın yoluna götürücü deliller, işaretler, insanlara geçimlerini sağlatan meslekler anlamlarına gelmektedir. Mesela; “... Allah kimi saptırırsa o kendi lehine bir yol (sebîl) bulamaz.” (Nisâ 4/88. Ayrıca bakınız: A’raf 7/146. İsrâ 17/48, 84. Furkan 25/9. Müzemmil 73/19. İnsan 76/29)

Yine sebîl, güç, imkan, fırsat, uygun zaman, kişisel yetenek manalarına da kullanılmaktadır. Örneğin şu âyette güç ve fırsat anlamı da anlaşılır:

“Allah kâfirler için mü’minler üzerine bir sebîl (yol) kılmaz.” (Nisâ 4/141. Ayrıca bakınız: Âli İmran 3/97. Nisâ 4/15, 34, 90. Tevbe 9/93. İsrâ 17/32)

«Sebîl» özetle ; bir noktadan/durumdan kalkıp bir başka noktaya/duruma ulaşmak için takip edilmesi gereken güzergâh.

Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare.

Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi.

Uyulan ilke, sistem, usûl, tarz.

Gaye, uğur, maksattır.

Türkçede ‘sebîl’, Allah rızası için dağıtılan suya, hayır için yapılan çeşmeye ve binalara denmektedir. Büyük şehirlerin işlek caddeleri üzerinde ve genellikle cami yanlarında içme suyu dağıtılan özel mimari birim. Osmanlılar başlangıçta dağıtılan suya “sebîl” ve dağıtıldığı yere “sebîl-hâne” demişlerse de zamanla “hâne” terkedilerek bugünkü şeklini almıştır. Günümüzde kalabalık insanların girip çıktığı binaların çeşitli yerlerine konulan, plastik bardaklarla soğutulmuş damacana suyu içilen elektrikli âletlere de sebîl denilmektedir.” (Urfalıoğlu, N. TDV İslâm Ansiklopedisi, 36/250)

Türkçe’de “sebîl” denilince akla en çok,çeşmeler gelir. Çünkü canlıların en fazla ihtiyaç duyduğu şey sudur. Onun için de eskiden pek çok hayır sahibi, çeşme ve benzeri şeyler yaparak Allah'ın rızasını kazanmak istemiş, Allah yolunda yapılan hayır anlamında böyle tesislere, sebîl adı verilmiştir. Bu sebîlleri inşa edenler, sebîlin devamlı olması için bazı gayr-i menkullerini vakfederlerdi.” (Köten, A. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, 5/354)

‘Sebîl’, olumlu ve olumsuz anlamlarda kullanıldığı halde, yine yol anlamına gelen ‘sırat’ pek olumsuz anlamda geçmez. Kur’ân'da sebîl için kullanılan “rüşd, ğayy, ıvec” ayrımı sırat için kullanılmaz. Sırat için yalnızca “seviyy” ve mustakîm” sıfatları kullanılır. Mustakim’in; düzgün, dosdoğru, tam olan manalarına geldiğini hatırlayalım.

 

-Sebîl (yol) gerçeği

İnsan bir yolcudur. Doğumdan ölüme doğru yürür gider.

Bilinen bir gerçektir ki insanın yürüyebilmesi ve belli bir menzile doğru yol alabilmesi için yol gerekir, yola çıkmak gerekir. Bu herkes için böyledir. İşte dünya hayatında insanın üzerinde yürüdüğü yolun adı ‘sebîl’dir. İnsanın benimsediği hayat anlayışı, dünya görüşü, dini ve inancı, ya da ideolojisi onun yoludur. Bir kimsenin hayat yolu onun hayat tarzıdır, yaşama biçimidir. 

Kur’an, insanın hayatına esas ettiği inançlara yol dediği gibi, peygamberler aracılığı ile gönderdiği ve « Benim doğru yolum dediği » din de bir yoldur. Zira insan her durumda değerleri, prensipleri, ölçüleri, doğru diye kabul eder, benimser ve onlara uyarak yaşar. Hayatını bu gibi prensiplere uyarak devam ettirir. İster dünyalık olsun, ister sapıklık olsun, ister Âhirete doğru, herkesin hayatının bir hedefi vardır. Herkes kendince bir amacı gerçekleştirmek için çalışır. Varmak istediği bir menzil, başarmak istediği bir zafer, ulaşmak istediği gayesi, gayeleri vardır. İşte bütün bunlar onun için bir yoldur, sebîldir.

Bu anlamda yol aslında başlangıçta bir ‘tek’ idi. Ancak nefsinin hevâsına ve azılı düşmanı şeytanın kandırmalarına uyanlar birden çok yol icat ettiler. Hak yolu beğenmediler, kendileri hayatl için yollar (sebîller), daha doğrusu dinler/inançlar uydurdular. Tarihten beri bu şekilde uydurulan, icat edilen yolları saymak mümkün değildir. Ama bunları iki başlık  altında toplamak mümkün : 1) Doğru yol (vahiyle gelen din), 2) Yanlış, eğri, sapık yollar (insanlar tarafından uydurulan inançlar ve hayat görüşleri).

Bazıları nefsinin hevâsına uyar ve cahillik sebebiyle Allah’ın yolundan ayrılır ve başka yollara sapar. Kur’an, Allah’ın yolundan ayrılıp başka sapık yollara gitmeye ‘ğayy’ demektedir. (Bakara 2/256) Ğayy (sapıklık yolu) rüşd yolunun (doğru yolun) tersidir. Bu yolları tercih edenler, hem yaratılış amacından uzaklaşırlar, hem de geleceğe yani Âhirete hazırlanamazlar. Hem insanlık (kulluk) görevlerini unuturlar, hem de zalim ve kötü olurlar.

Sonuçta insanın önünde iki yol vardır. Kendi özgür iradesiyle bu iki yoldan birini seçebilir. İnsanı yaratan Allah (cc), ona bu iki yolun ne olduğunu, özelliklerini, hangisine uyarsa nasıl bir sonuçla karşılaşacağını bildirmiştir. Allah (cc) insanı düzene koyup yaratmış, ona takvayı da facirliği de, Allah’tan korkma-çekinme, O’na karşı isyan etme kabiliyetini vermiştir. (Şems 91/7-8)

“Sebîl” kelimesi yol anlamında, hem sapık yollar için hem de doğru yollar için kullanılmaktadır. Yolun niteliği, kendisine eklenen takı veya sıfatlarla belirlenmektedir. Genel olarak yolun doğru veya sapık oluşunu belirtmek için “rüşd ve ğayy” kelimeleri kullanılmaktadır.” Ğayy”, insanın Allah’ın yolundan başka bir yola ayrılması demektir. “Rüşd” doğruluk, istikâmet, aklı başında seçim demektir. Rüşd sahibi olmak (râşid), hak yolunda sağlam ve sabırlı ve tam bir isabetle dosdoğru gitmektir. Doğru yol anlamında sebîlü’r-rüşd, Allah’ın yolu anlamında ise es-Sebîl şeklinde kullanılmaktadır. (Elmalılı, H.Y. Hak Dini Kur’ân Dili (sad.), 7/198)

 

-Kur’an’da sebîl (yol)

Sebîl kelimesi Kur’an’da farklı formlarda 176 yerde geçmektedir. Bunlar «yol», «yollar», «bilinen yol », «senin yolun », «Benim yolum», «Bizim yolumuz/yollarımız », «O’nun yolu», «Rabbinin yolu», «onların yolu», «yol oğlu» şeklinde, 73 tanesi «sebîlullah-Allah’ın yolu » olarak yer almaktadır.

Kur’an’da sebîl şu manalarda geçmektedir:

*Yol veya yollar anlamında (bkz: Bekara 2/177, 215. Nisâ 4/36. Enfal 8/41. Hıcr 15/76. İsrâ 17/26. Kehf 18/61, 63. Rûm 31/38. Haşr 59/7. Nahl 16/15, 69. Tâhâ 20/53. Enbiyâ 21/31. Zuhruf 43/10. Nuh 71/20 vd.)

*Döl veya nesil yolu (bkz: Ankebût 29/29. Abese 80/20)

*Çare, imkan, fırsat (bkz: Âli İmran 3/97. Nisâ 4/15, 24, 88. İsrâ 17/42)

*Tercih etme (bkz: Nisâ 4/22. İsrâ 17/32)

*Özgürlük, serbestlik (bkz: Tevbe 9/5)

*84 âyette Allah’a nisbetle gelen sebîlullah-Allah yolu O’nun rızası şeklinde de anlaşılmıştır. (bak: Bekara 2/153, 190, 217, 218, 244, 246. Âli İmran 3/3/13, 99, 146, 167. Nisâ 4/75, 75, 76, 84., 89. Mâide 5/35, 54. En’am 6/116, 117. A’raf 7/45, 86. Enfal 8/36, 47, 60, 72, 74. Tevbe 9/19, 20, 34, 38, 41, 81 v.d.)

*Bir çeşit izin (bkz: Nisâ 4/141. Tevbe 9/93. Şûrâ 42/41-42)

*Sorumluluk (bkz: Âli İmran 3/75. Tevbe 9/91) (Okuyan, M. Kur’an Sözlüğü, s : 413-415)

Şimdi “sebîl” kavramının Kur’an’da hangi manalarda ve hangi bağlamda kullanıldığına bakalım.

 

-Üzerinde yürünen yol (sebîl)

Sebîl bir kaç âyette bildiğimiz, üzerinde yürünen yol anlamında kullanılıyor.

Nahl Sûresinin baş tarafında Allah (cc) kendisinden başka tanrı olmadığını söyledikten sonra, gökleri ve yeri bir amaç için yarattığını, insanın bir nutfeden (bir özden) yarattığı halde kimilerin kendisine yaratan hasım gibi davrandığını, derilerinde çeşitli faydalar olan, sabah veya akşam salınırken sahiplerinin hoşuna giden hayvanları, insanların yüklerini uzak diyarlara taşıyan yük hayvanlarını da var ettiğini haber veriyor. Arkasından da hayvanlar, insanlar ve bitkiler için hayat kaynağı suyu gökten indirdiğini, bu su ile çeşitli meyveler yarattğını, geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı, yıldızları insanın emrine verdiğini, yeryüzünde insanın faydası için daha nice şeyler halkettiğini söyledikten sonra şöyle buyuruyor :

Taze etinden yemeniz ve mücevherini çıkarıp takınmanız için denizi hizmetinize veren de O’dur. Gemilerin denizi yararak gittiklerini görürsün ki, bu da O’nun lütfuna nail olmanız ve O’na şükretmeniz içindir.

(Dahası) sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu bulmanız (hidâyet) için de nice nehirler, yollar (sübülen),

ve nice işaretler (alâmetler) meydana getirdi. İnsanlar yıldızlar aracılığıyla yollarını bulurlar. (Nahl 16/15-16)

Buna göre rızık ve mücevher çıkarma kaynağı olan denizler, gemilerin denizde yüzmesi, yeryüzünün sarsılmaması, sapasağlam durması için yaratılan dağlar, insanı varacağı yere ulaştıran yollar, akarsular, yıldızlar ve daha başka işaretler de Allah’ın insanlara ikram ettiği nimetlerdendir. İşte bütün bunları yaratıp insanı faydasına veren Yaratıcı, asla bir yaratılan gibi olamaz. İnsanın bu hakikat üzerinde derin derin düşünmesi gerekir. Kaldı ki insan Allah’ın nimetlerini saymaya kalksa sayamaz. (Nahl 16/17-18)

Burada sebîlin sözlük anlamıyla, üzerinde insanların veya hayvanların yürüdüğü, dağda olsun, ovada olsun, düzgün olsun, eğri büğrü olsun, uzak olsun olsun yakın olsun, bilinen yol anlamında kullanıldığını görüyoruz.

Yani «ey insanlar, Allah (cc) yeryüzünde yollar, dağlar arasına geçitler var etti. Böylece ihtiyacınızı gidermek üzere onlarda seyahat ediyorsunuz, size bir rahmet olmak üzere rızkınızı arıyorsunuz. Bu da size verilen bir nimettir. Eğer bu nimet olmasaydı yolunuzu şaşırarak helâk olurdunuz.» (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyan, 7/571)

Allah (cc) yeryüzünde bazı alâmetler var etmiştir ki bunlara yol işaretleri diyebiliriz. İnsanlar onlarla yollarını bulurlar, menzillerine rahat giderler. (Şevkânî, A. b. Muhammed. Fethu’l-Kadîr, s : 912)

,Yolların dağlar ve nehirler ile, taşınan mallar ve göç etme, seyahat etme faaliyetleriyle ilgisi olduğu açıktır. Bununla yanında yolcuların kendisiyle yollarını belirledikleri dağlar, geçitler, yükseltiler gibi işaretlerin de yollarla ilgisi bellidir. Ayrıca hem karada, hem denizde yolculara yol gösteren yıldızların da yol ile ilgileri vardır. (Kutub, S. fi-Zılâli’l-Kur’an, 4/2162)

Tabii yollar; akarsuların yataklarında oluşturduğu yollardır. Bu gibi yollar ovalarda büyük öneme sahip olduğu gibi, özellikle dağlık bölgelerde bu tip yollara daha çok ihtiyaç duyurlur. (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an (ter.), 3/15)

  Âyet, gerek ovada, gerek dağlarda tabii olarak oluşan yollara işaret ettiği gibi, insanlara yeryüzünde kolaylıkla gidip gelebilecekleri, seyahat edebilecekleri, eski veya yeni binekleriyle yolculuk yapabilecekleri yol yapma kabiliyetine de, böylece Allah’ın gücüne işaret ettiğini söyleyebiliriz.

Yeryüzünde insanlar için yollar var edildiği gerçeği bir başka âyette bir daha vurgulanıyor. Şöyleki :

Zuhruf Sûresi’nin baş tarafındaki âyetlerde Allah’ın insanlara –bazıları aşırıya gitseler de- öğüt vermeye devam edeceği, bazı kavimlerin kendilerine gelen peygamberlerle alay ettikleri, bu alaycıların güçlü olmalarına rağmen cezalandırıldıkları, kendilerine sorulsa ; « gökleri ve yeri kim yarattı ? », mutlaka « aziz olan Allah yarattı » diyecekleri haber verildikten sonra;

« O, yeryüzünü size beşik yapan ve gideceğiniz yere ulaşasınız diye sizin için orada yollar (sübülen) var edendir» (Zuhruf 43/10) buyuruluyor.

Burada da sebîl’in bilinen, üzerinde yürünen yol anlamında kullanıldığını görüyoruz.

Yani yolculuklarınızda hedefinize varabilmeniz ve tekrar beldelerinize geri dönebilmeniz için size yollar var etti. Eğer bu yollar olmasaydı size ey insanlar yolunuzu şaşırır, hedefinize varamazdınız. Dolaysıyla bu Allah’ın size bahşettiği nimetlerden bir nimettir. (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyan 11/169)

Allah (cc) kudretini göstermek üzere orada geçimlikler, ya da istediğiniz yere gidebilmeniz için yollar (sübülen) açtı. (Kurtubî, M. b. Ahmed. el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2759)

Böylece müşriklerin düşüncesindeki çelişkilere, inançlarındaki temelsizliğe, arkadan gelen âyetlerde de, gökten bir ölçüye göre su indirilmesi, insanlar için gemiler ve binek hayvanlarının yaratılması söz konusu edilip Allah’ın yüce kudretine dikkat çekilmekte ve dolaylı olarak inkârcılar Tevhide davet edilmektedir.

«Yerin döşek kılınmasından maksat üzerinde yürümeye, çalışmaya ve istirahat etmeye, yani yaşamaya uygun bir şekilde olmasıdır. Yolların yaratılmasına iki mana verilmiş. a) Dünyanın bir yerinden diğer tarafına ulaşmayı mümkün kılacak vadilerin, özellikle düzlüklerin, geçitlerin yani üzerinde yürümeye müsait arazilerin yaratılması. Bu yorum « yollar » diye çevrilen « sübül » kelimesinin birinci manasını esas almatadır. b) Kelimenin ikinci (vesile, çare) manasına göre yaratılan yollardan maksat, insanların çeşitli ihtiyacını giderecek imkanların yaratılmasıdır. » (Komisyon, Kur’an Yolu, 3/662-663)

« Zımnen : Düşünsenize bir, şu geçici dünyada yürüyeceğiniz yolu ihmal etmeyen Allah, sizi ebedi mutluluğa götüren yolu ihmal eder mi ? » (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/969)

 

(Devamı var)

Hüseyin K. Ece

23.08.2017

Zaandam Hollanda