-      Allah’a yakın olmak

Rasûlullah (sav) Allah’ın (cc) şöyle buyurduğunu söyledi: "... Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri yerine  getirmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer.

 

Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum.

Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."(Buhârî, Rikak/38)

Hadise göre insan Rabbine yaklaşabilir. Bunun yolu da öncelikle Allah’ın emrettiği şeyleri samimiyetle yapması, ya da yasakladığı şeyleri sırf O hoşlanmadığı için yapmamasıdır. İmanında ve kulluğunda ihlaslı olanlar (samimi davrananlar) Allah’a yakınlık kazanırlar. Bu farzlara nafileler eklenince Allah’a olan yakınlık ve O’nun böyle kullara olan sevgisi artar da artar. 

Allah’a yakınlık hiç bir zaman mekan açısından düşünülmez. Zira Allah (cc) zamandan ve mekandan münezzehtir. Burada Allah’a yakınlıktan maksat O’nun lutfuna ve keremine, affına ve bağışlamasına, rızasına ve sevgisine, ikramına ve nimetlerine yakın olmak, yani layık olmak, O’nu her an yanında hissetmek, O’na karşı sorumluluk bilinciyle yaşabilmektir.

Kulun Allah'a yaklaşması ile ilgili olarak Ebu'l-Kasım el-Kuşeyrî demiştir ki: "Kulun Allah'a yakınlığı önce imanı ile, sonra ihsanı ile olur. Allah'ın kuluna yakınlığı dünyada ona lutfedeceği irfan ile, ahirette de rıdvan ile gerçekleşir. (http://www.sorularlaislamiyet.com/article)

 Kimileri Allah’a yaklaşmak için O’nun öğrettiği yolları bırakıp kendilerine göre başka metodlar denerler. Halbuki insanı kulluk için yaratan bunun nasıl geröekleşeceğini de öğretti.

“İyi bil ki, halis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinerek: "Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırmaları için tapıyoruz," diyenler(e gelince): Şüphesiz ki Allah, onlar arasında, ayrılığa düştükleri konuda hükmünü verecektir. Allah, yalancı, nankör insanı doğru yola iletmez.” (Zümer, 39/3)

Allah’ı bırakıp onun dışında uydurma tanrılara ibadet edenlerin gerekçesi de kendilerine göre uzakta olan bir İlaha, onlar aracılığıyla yaklaşmakmış. Halbuki Allah (cc) insana kendisinden daha yakındır.

Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 50/16)

Buradaki sorun, Allah’ın yakın veya uzak oluşu değil, insanın O’na yaklaşma çabası, O’nu algılama biçimidir. Allah’ı hakkıyla takdir edemeyenler, elbette O’nunla ilgili her konuda yanılırlar, yanlış yaparlar.

        

-      Kurban ve Allah’a yaklaşma

Kurban kavramı, Arapçadaki (yakınlık anlamına gelen) ‘karuba/kurbet’’ten ‘fu’lan’ vezninde bir kelimedir. ‘Karube’ sözlükte, uzaklığın zıddı olarak mekân, zaman, nisbet, mesafe, ilgi ve kök/asıl açısından yakınlaşmayı ifade eder. (Isfehânî, Müfredât, s: 601)

Hadislerde de Allah’a yaklaşmak aynı fiille anlatılıyor.

Ebu Hureyre’nin rivâyetine göre Peygamber (sav); Allah (cc) kul için, onun Allah’ı nasıl düşündüğü gibidir. O Allah’ı hatırlarsa, Allah da onu hatırlar (Bekara, 2/152).  Kim Allah’a yakın olursa, Allah ona ondan daha yakın olur diye haber veriyor. (Buharî, Tevhid/15, 35. Müslim, Zikr/2, Tevbe/1)

Bir âyette ‘kurubât’ şeklinde geçen kelime, ibadet anlamındaki (udhiyye, nüsük gibi) kurban’ı değil; yakınlaşmak, yaklaşmaya vesile olan şey anlamında kullanılmıştır. (Tevbe, 9/99

Bazı insanlar kendilerini Allah’a yaklaştırır ümidiyle ara tanrılar icat etmeleri (Ahkâf, 46/28) bir fedakârlık veya kulluk değil; Allah’a karşı kabalıktır. Zira böyle yapanlar ya Allah’a ait sıfatları başkalarına haksızca bölüştürürler, ya da O’nun hak etmediği sıfatlarla tanımlarlar. Her iki anlayışta da Allah’a yaklaşma özelliği yoktur. Tam tersine bu gibi şirk düşüncesi insanı Allah’tan uzaklaştırır. (Bu âyette geçen ‘kurban’ kelimesinin ‘yaklaştıran’ anlamında kullanıldığını görüyoruz.)

Kurban, İslâmda esasen her türlü ibadet, dua ve zikir kulu Allah’a yaklaştırır. Kurbana aynı mananın yüklenmesi; onun ciddi bir sunum, Hz. İbrahim’in (as) fedakârlığını sembolize etmesindendir.   

İslâm fıkhına göre ‘kurban’; şekli ve zamanı belli bir hayvanın feda edilmesiyle yerine getirilen ve Allah’a yakınlık kazandıran bir ibadettir.

Kurban ibadeti, ulvî bir amaca ulaşmak için, geçici ve fâni ve aynı zamanda da asıl sahibinden insana emanet edilen varlık’ın, dünyalıkların  bir kısmından vazgeçebilmeyi anlatır. Burada insan kesinlikle iki tercih arasında değildir. Yani Allah (cc) kuluna, “Ya ben, ya malın” demiyor. “Malının tümünü bırakmıyorsan, terketmiyorsan, son kuruşuna kadar hepsini üzerinden atmıyorsan bana yaklaşamazsın, bana yakın olamazsın” demiyor. Sanki şöyle diyor: “Sana verdiklerimden bir kısmı zekat, sadaka, infak veya kurban olarak vermeye, sahip olduklarının bir kısmından benim için vazgeçmeye hazırsan; bana yakınlık kazanırsın.”

Kurban ibadetinde şu hikmet de gizlidir: Bir insanın Allah’a yakınlığı dünyalıklara yakınlığı ile ters orantılıdır. Kim dünyayı Allah’tan çok severse o Allah’tan uzaklaşır. Kim de Allah’ı dünya ve içindekilerden daha çok severse Allah’a yakınlığı artar.

Kurban ibadeti Allah’ı sevme iddiasının isbatı, Allah’a yakınlığı gerçekleştiren fedakârlıktır. Kurban bir taraftan Allah’a yaklaşma vesilesi, diğer taraftan da Allah için en sevilen şeylerden vazgeçebilmeyi sembolize eder.

Türkçe’de ‘kurban’ kelimesi biraz da feda etmeyi, feda olmayı, vazgeçmeyi, vermeyi anlatır. Türkçe’de “kurban olmak”, “kurban vermek”, kurban almak” gibi tabirler vardır. Çok sevdiğimiz birisi için “sana kurban olurum” demek, senin için her şeyi, hatta kendimi bile feda ederim demektir.  

Kurban ibadetinde üç önemli şey daha var:

1-Mü’min kurbanla mülk’ün Allah’a ait olduğunu itiraf eder, bunu kendi nefsine ve çevresine bir daha duyurur.

2-Mü’min kurbanla, varlık hiyerarşisindeki yerini ve haddini bir daha hatırlar. “Haddini bilmek gibi irfan olmaz”, “kendi sınırını bilen, başkalarına ait sınırlara daha çok dikkat eder”, sözlerinden hareketle  haddini tecavüz edip zalim olmaz.

3-Kurban ibadeti müslümana Allah’a ait mülkten insan olarak, O’nun izniyle ve O’nun adıyla istifade edebilmeyi hatırlatır. Bundan dolayı o kurbanı Allah için keser ve O’nun adıyla “bismillahi allahu ekber” diyerek keser, O’nun yolunda infak ederken de O’nun rızası için ve besmele ile infak eder.

Hz. Adem’in çocuklarının kurban adama olayını anlatan âyette (Mâide, 5/27)   hem kurban ibadetin ilk örneğini, hem de bu ibadetin arka planındaki hikmeti görüyoruz.

Âdem’in çocuklarının kurban sunma olayının sebebi Kur’an’da anlatılmıyor. Ancak yorumcular kendilerine göre pek çok ihtimalden bahsediyorlar. Ayet kurban olayındaki ‘takva bilincine’ özellikle vurgu yapıyor. Buradaki vurgu ile Hacc/37. âyet arasında bir bağlantı vardır. Kurbanların etleri veya kanları değil, hakkıyla ibadet eden kulların samimiyeti (takvası) Allah’a ulaşır.

Her iki kardeşin neye kuvvetli bir biçimde bağlı olduklarını ortaya koyan ölçü Allah’a adadıkları ‘kurban’ idi. Kurban adama denemesi, kimin neye daha kuvvetle bağlı olduğunu, neye ve kime daha yakın durduğunu, kim için nelerden vazgeçilebileceğini gösteriyor. Öyleyse kurban; yani Allah’a yaklaşma sebebi; kulun Rabbi için vazgeçebildiğidir, O’nun yoluna verebildiğidir. Kurban bayramında kesilen kurbanlık hayvanlar buna sadece bir vesiledir, bir semboldür.

Allah için vazgeçilen, verilen, infak edilen, fi-seblillah harcanan, insanın yüreğinde sakladığı, değer verdiği şeylerdir. Asıl bunlardan vermek fedakârlıktır. Asıl bunlardan vermek takvaya daha uygundur. Asıl bunlardan vazgeçebilmek babayiğitliktir.

Kurban ibadetinin tipik örneği Hz. İbrahim’ in (as) oğlu İsmail ile denenmesi olayıdır. (Saffat, 37/102-108) Burada gerçek bir mü’minin en sevdiği şeyi, kalbinin en müstesna köşesinde sakladığı en değerli şeyi; daha çok sevdiği, varlığın asıl sahibi Allah (cc) yolunda feda edebilmesini, ondan içinde hiç bir burkuntu olmadan vazgeçebilmesini, buna ek olarak da vazgeçtiği zaman kavuşabileceği ecri, şerefi, ulvi makamları  görmekteyiz.

Bir baba düşünün ki bir oğul için altmış-yetmiş sene beklesin, gelen bu oğul da henüz delikanlı çağına ermeden asıl sahibi tarafından geri istensin... Hem de öz babanın elleriyle...

Bu denemeyi ancak Hz. İbrahim gibi Rabbine en samimi imanla teslim olan İbrahim başarabilirdi. Çünkü o biliyordu ki zaten Allah’a ait olan İsmail’den bu dünyada vazgeçebilmek, ona dünyada bitmez bir isim ve şan, âhirette ise hiç bir gözün görmediği makamlar kazandıracaktı.  Vazgeçebildiği bir İsmail yerine milyonlarca İsmaili olacaktı. Zira o Rabbinin va’dine inanıyordu. 

Kurban ibadeti hem hz. İbrahim’in ve hz. İsmal’in teslimiyetini, hem de mü’minin Allah’a yakınlığının boyutlarını gösterir. Müslüman, Allah (cc) için yaptığı bütün işlerde diri bir bilinç, üstün bir fedakârlık ve canlı bir yakınlık hissi kazanır.

Kurbanla ilgili âyetler, bilinçli şekilde kurban kesmeyi ve ihsan sahibi olmayı öne çıkarıyorlar. Kurban müslümanlığın sembollerindendir. Bu sembollere saygı, müslümandaki takva ve ihsan bilincinin sonucudur. (Maide, 5/2. Hac, 22/36-37)

Takva bilincinin Allah’a yakın olmakla güçleneceğini, ya da insanın ancak takva bilinci ile Rabbine daha yakın olabileceğini, O’nu yakınında daha diri, daha güçlü, daha içten hissedebileceğini ekleyelim.

 

Hüseyin K. Ece

19.10.2011

Zaandam/Hollanda