-          Kurban ibadeti

Kurban ibadeti, ulvî bir amaca ulaşmak için, geçici ve fâni ve aynı zamanda da asıl sahibinden insana emanet edilen varlık’ın, dünyalıkların  bir kısmından vazgeçebilmeyi anlatır.

Allah (cc) kularına, “Ya ben, ya malınız” demiyor.

 

“Malının tümünü bırakmıyorsan, terketmiyorsan, son kuruşuna kadar hepsini benim dediğim yere vermiyorsan bana yaklaşamazsın, bana yakın olamazsın” demiyor.

Burada zımnen şöyle deniyor: “Sana verilenlerden bir kısmını zekat, sadaka, infak veya kurban olarak vermeye, sahip olduklarının bir kısmından Allah  için vazgeçmeye hazırsan; O’na yakınlık kazanırsın. Tabii Allah’a yakın olmak gibi ulvî bir hedefin varsa...”

Kurban ibadetinde şu mesaj da saklıdır: Bir insanın Allah’a yakınlığı dünyalıklara yakınlığı ile ters orantılıdır. Kim dünyayı Allah’tan çok severse o Allah’tan uzaklaşır. Kim de Allah’ı dünya ve içindekilerden daha çok severse Allah’a yakınlığı artar.

Kurban ibadeti mülk’ün Allah’a ait olduğu iddiasının isbatı, verebilme ahlâkının göstergesi, yakın olma arzusunun aracı, Allah  sevgisinin paylaşılması,  en sevdiğinden Allah için vazgeçebilme sembolüdür.

Kurban, (Allah’tan ödül ) alabilmek için vermektir.

Kurban verebilmeyi, paylaşabilmeyi öğretir.

Kurban, geçiciliği ve faniliği öğretir.

Kurban, eninde sonunda kime kurban olunması gerektiğini gösterir.

 

-          En aziz kurban: hz. İsmail (as)

Kur’an bazı gençleri insanlara örnek olarak gösteriyor ve onları övüyor.  Hz. Yusuf, Ashab-ı Kehf, Hz. Musa’nın yanında Kur’an’ın ‘feta’ dediği genç, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail gibi. Bunların arasında Hz. İsmail’in farklı bir yeri vardır. Zira o Hz. İbrahim’in kabul edilmiş duası ve kurbanı idi. Kurbanların en şirini, en makbulü ve en güzidesi idi.

 Kur’an şöyle anlatıyor:

“Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!"

"Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin."

"Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." 

"Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."

"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir."  (İbrahim 14/35-39)

Kurban ibadetinin tipik örneği Hz. İbrahim’ in (as) oğlu İsmail iledenenmesi olayıdır.

Burada gerçek bir mü’minin en sevdiği, kalbinin en müstesna köşesinde sakladığı en değerli, önemsediği şeyi; daha çok sevdiği, daha çok minnettar olduğu varlığın asıl sahibi Allah (cc) yolunda feda edebilmesini, ondan içinde hiç bir burkuntu olmadan vazgeçebilmesini, buna ek olarak da vazgeçtiği zaman kavuşabileceği ecri, şerefi, ulvi makamları  görmekteyiz.

Bir baba düşünün ki bir oğul için altmış-yetmiş sene beklesin... Ama daha henüz sevemeden, koklayamadan, bağrına basamadan çok uzaklara, Mekke’ye Allah’ım emriyle götürüp bıraksın...  Ve günün birinde oğul daha henüz delikanlı çağına ermeden asıl sahibi tarafından geri istensin... Hem de öz babanın elleriyle...

Bu denemeyi ancak Hz. İbrahim gibi Rabbine en samimi imanla teslim olan bir kimse  başarabilirdi. Çünkü o biliyordu ki zaten Allah’a ait olan İsmail’den bu dünyada vazgeçebilmek, ona dünyada bitmez bir isim ve şan, âhirette ise hiç bir gözün görmediği makamlar kazandıracaktı. 

Vazgeçebildiği bir İsmail yerine milyonlarca İsmaili olacaktı. Zira o Rabbinin va’dine inanıyordu.

Olayı Kur’an’dan takip edelim

“Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek bir çağa gelince (İbrahim ona): ‘Oğlum, gerçekten ben seni rü’yamda boğazlıyorken gördüm.

Bir bak, sen ne düşünüyorsun?’ dedi. (Oğlu İsmail) dedi ki: ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.

Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu yanağı üzerine yatırdı.

Biz ona Ey İbrahim! diye seslendik. Gerçekten son rüyayı doğruladın. Hiç şüphesiz biz, güzel davrananları böyle ödüllendiririz.

Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.” (37 Saffat/102-108)

Burada inanan bir insanın en sevdiği şeyi Allah yolunda feda etme fedakârlığını görmekteyiz. Asıl vuslata kavuşmak için arada ayakbağı olabilecek geçici sevgileri terkedebilmeyi görüyoruz.  

Bu olaydan önce Hz. İbrahim bir kaç denemeden daha geçirilmiş, o da her birinden başarı ile çıkmıştı. Bunun üzerine Allah (cc) hz. İbrahim’i bütün insanlara imam (önder/rehber) yaptı.

Hz. İbrahim’in güzel davranışları ve bilinçli kulluğu, Kur’an’da onun ‘muhsin/iyi’ olarak anılmasına sebep olmuştur. Bu aynı zamanda bütün müslümanlara ibadetlerinde ve dünyalık bütün işlerinde ihsan ahlâkı üzere davranmayı tavsiyedir.

Bir oğul düşünün; henüz gençliğe adım atmamış, ya da atmak üzere. Kimbilir belki on, belki onbir, belki oniki yaşında. Kendisini çok seven, yolunu seksen sene bekleyen babası ona diyor ki “seni Allah yolunda kurban edeceğim. Yani seni boğazlayacağım.” Üstelik bu baba çok uzaklarda yaşıyor. Belki bir kaç senede bir Mekke’ye onu görmeye geliyor. Sözüne, yüzüne, özüne, bakışlarına hasret kalıyorlar çilekeş annesiyle birlikte. Belki aylarca yollarına bakıyorlar, babam gelecek, hasret gidecereceğiz diye. Baba günün birinde çıkıp geliyor. Sarılıyor, kokluyor, babam, ah babam diyor. Seviniyor, içine ferahlık doluyor, hoşnut oluyor. Dünyayı bağışlasalar bu vuslat kadar, bu müjde kadar değerli olamazdı.

O an o genç (çocuk) çıkıp Mekke’nin dağlarında şöyle haykırsa yeri idi: “Ey dağlar, ey vadiler, ey gökler, ey Mekke, ey Zemzem! Duyun babam geldi. Babam İbrahim teşrif etti. O baba ki Halilullah, o babaki Tevhidin babası, o baba ki tek başına bir ümmet, o baba ki Vahyin en büyük muhataplarından biri. Seçilmiş, övülmüş, faziletlerle donatılmış müstesna bir insan, üstün bir peygamber. İşte o geldi.

Onun gelişi sıradan bir babanın gubetten eve dönüşü gibi değildir. Onun gelişi sıradan bir insanın sıradan bir eve veya bir mekana uğraması değildir. Haberiniz olsun!”

Ama o da ne? Daha yeterince konuşamadan, hasret gidermeden, daha gelişin ne olduğunu anlayamadan bu piri fâni baba biricik oğluna diyor ki: “Seni rüyamda kurban ettiğimi gördüm.”. Yani, İsmail, sen Allah yolunun kurbanısın.  

Böyle bir istek karşısında insan şaşırmaz mı? Ürpermez mi? Korkmaz mı?

Can bu, kolay kolay verilir mi?

Hem niçin? Bunca eşyanın arasında kurban verilecek başka bir şey yok mu?

Niçin İsmail? Yaşlı babanın biricik oğlu? Yaşlı babanın özel duası? Yaşlı bir babaya verilen mucize?

Niçin? Niçin? Niçin? Hikmeti ne ola ki?

Bu soruları biz soruyoruz. Hz. İsmail gibi bir oğul değil.

Bu gibi şüpheler bizim nefsimizden kaynaklanabilir, bu tereddütler bizim aklımıza gelebilir.

Ama o oğulun aklına gelmezdi. Zira o, o küçük yaşına rağmen Hakikati gören biriydi.

Biliyordu ki babası Peygamberdi asla Rabbinden habersiz iş yapmazdı. Rabbi de ona bir bir şey emretmişse mutlaka bir hikmeti vardı.

Yine o –tıpkı babası gibi- biliyordu ki Allah’a ait olan bir şeyi yine O’na geri vermek esef edilecek bir şey değildir.

Bugün canı seve seve O’nun yolunda vermek, yarın dirilişe sebep olacaktır.

Bugün O istedi diye vermek, O’nun katında değer kazanacaktır.

Hz. İsmail bu fedakarlığı gösterdiği ve bunun mükâfatını daha dünayda iken gördü. Nasıl babası İbrahim (as) onca ağır imtihanları başarıp Hz. İbrahim olduysa, onun adı da babasıyla birlikte ölümsüzleşti.

Peygamber olarak seçildi. Adı salihlerin ve sıddîklerin arasına yazıldı. Kâ’be’nin yapımı ve bakımı ile görevlendirildi. Hidayet rehberi, gençliğin örneği, kâinatın Efendisinin büyük babası olma şerefiyle şereflendi.

Adı kurban ile, yani Allah’a yakın olma niyetiyle, kurban ibadetiyle kıyâmete kadar anılır oldu. Ne zaman kurbandan bahsedilse babasıyla birlikte onun da adı akla gelir.

Öyle babaya böyle bir oğul.

Öyle bir samimiyete böyle bir mükâfat.

Öyle bir teslimiyete böyle bir ödül.

Öyle bir bağışa böyle bir karşılık.

Hz. İbrahim İsmail’ini Allah yolunda verdi, karşılığında hesapsız, sayısız, imrenilecek nice ikramlar, lütuflar, mükafatlar, şeref ve izzet aldı. Hz. İsmail canını Allah yolunda verdi (vermeye hazırlandı), gıpta edilecek neler neler aldı. Bu İbrahim milletine şu mesajı taşımaktadır: Siz de ismaillerinizden Allah için vazgeçebilirseniz, verebilirseniz; kazanırsınız, yücelirsiniz, O’nun sevgisine yakınlık kazanırsınız.

Öyleyse ‘kurban alabilmek için vermektir’ desek yanlış olmaz.

Ayrıca Hz. İsmail’in bu teslimiyetinde altı tane önemli mesaj buluyoruz:

1-Mülk Allah’ındır. Öyleyse o mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır. (Âli İmran 3/26) İnsan da Allah’a aittir. Dilediğini dünyaya getirir, dilediğini dilediği zaman buradan alır. (Yûnus 10/56. A’raf 7/158. Bekara 2/258)

Öyleyse iman edene düşen bu takdire razı olmaktır.

2-Allah (cc) el-Hakîm’dir. Her şeyi hikmetle ve bir sebebe bağlı olarak yaratır. Hz. İsmail’in kurban aracı seçilmesi de bu hikmete göredir. Allah (cc) hakkında böyle bir ma’rifeti (anlayışı) olan, Allah’ın takdirinden şikayet etmez, razı olur.

3-Peygamberler Allah adına yalan söylemezler, yanlış yapmazlar. Hz. İbrahim Allah’tan aldığı vahiy ile hareket etti. Bunu bilen İsmail hiç itiraz etmedi.

Her müslümanın da Hz. Muhammed’in elçilik görevi hakkında aynen böyle düşünmesi gerekir.

4-Mü’min kurbanla, varlık hiyerarşisini Allah’ın koyduğunu, bu hiyerarşideki yerini ve haddini bir daha hatırlar. “Haddini bilmek gibi irfan olmaz”, “kendi sınırını bilen, başkalarına ait sınırlara daha çok dikkat eder”, sözlerinden hareketle  haddini tecavüz edip zalim olmaz.

5-Kurban ibadeti müslümana Allah’a ait mülkten insan olarak, O’nun izniyle ve O’nun adıyla istifade edebilmeyi hatırlatır. Bundan dolayı o kurbanı Allah için keser ve O’nun adıyla “bismillahi allahu ekber” diyerek keser, O’nun yolunda infak ederken de O’nun rızası için ve besmele ile infak eder.

6-Kurban takvayı ve ihsanı hatırlatır. Yani Allah’a sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi, O’nu görüyormuş gibi O’na ibadet etmeyi hatırlatır. Allah’a hesba katarak hareket edenler, eninde sonunda kazanırlar. Zira kurbanların etleri ve kanları değil mü’minlerin takvası Allah katıan ulaşır. (Hac 22/37)

 

Hüseyin K. Ece

17.10.2012

Zaandam/Hollanda