Ana konusu insan olan Kur’an insana hitap ediyor, onunla ilgili şeyleri ona bildiriyor,  hayatı ve hayattan sonrasını onun için tanımlıyor.  Bu bağlamda Kur’an’ın insanın doğumundan, çocukluğundan, gençliğinden, olgunluk yaşından ve ihtiyarlığından behsettiğini görüyoruz.

Zira hayat doğumdan ihtiyarlığa doğru yürüyen bir süreçtir. İlahî irade insanı böyle planladı. İnsanın bu çizginin dışına çıkması mümkün değildir.

İnsanın dünyaya gelişinden haber veren Kur’an, onun yaşlanarak günün birinde bu dünyayı terkedeceğinden de bahsediyor. Hem de vurgulu bir şekilde.

İnsanın yaşlılık haline dikkat çeken Kur’an ona şu gerçeği hatırlatıyor: Ey insan günün birinde yaşlanacaksın ve öleceksin.

“Ama (şunu daima hatırlasınlar ki) Biz bir insanın ömrünü uzatırsak, aynı zamanda onun güç ve yeteneklerinde (yaşlandıkça) bir azalma meydana getiririz; (buna rağmen) hâlâ akıllarını kullanmazlar mı?” (Yâsîn 36/68)

Bir âyette yeniden dirilişi inkar edenlere insanın topraktan başlayarak ana rahminde faklı aşamalardan geçirilerek yaratıldığı, sonra da çocukluk, olgunluk ve yaşlılık hali hatırlatılıyor. (Hac 22/5)

Kur’an farklı kelime ve ifadelerle yaşlılık gerçeğine dikkat çekiyor.

-Kiber kelimesiyle; Büyüklükle ilgili çeşitli manalara gelen kiber’in bir anlamı da zaman vurgusu göz önünde bulundurularak kişinin yaşlandığını anlatmasıdır. (R. el-Isfehânî, el-Müfredât, s. 636)

Bir âyette kişinin zayıf çocuklarıyla yaşlılığa terkedilmeyi istemediğini anlatıyor. (Bekara 2/266)  

‘Kiber’ kelimesi üç âyette hz.İbrahim ve hz. Zekeriyya’nın yaşlılığını  (Hıcr 15/54. İbrahim 14/39. Meryem 19/4),

bir âyette de anne babanın çocukları yanında yaşlanmalarını anlatmak etmek üzere kullanılıyor. (İsra 17/23)

-Şeyb (şîb) kelimesiyle; Şeyb, şîb veya meşîb saçın beyazlaşmasını, kırlaşmasını dolaysıyla yaşlanmayı ifade eder. (R. el-Isfehânî, el-Müfredât, s: 396)

Kur'an hz. Zekeriyya’nın ihtiyarlığını (Meryem 19/4-7), Allah’ın insana güçlülüğün ardından yaşlılık verdiğini (Rûm 30/54), kıyametin dehşetinin çocukları ak saçlı ihtiyaralara çevireceğini (Müzemmil 73/17) bu kelime ile anlatıyor.

‘Şeyb’ hadislerde de yaşlılığı anlatıyor. (Bakınız: Buhârî, Rikak/5 no: 6420. Tirmizî, Tefsir/56 no: 3297)

-Erzeli’l-omr ifadesiyle; Erzel’in aslı rezil kelimesidir. Bu da kötü, bozuk, adi, kendisinden uzak durulan, terkedilen ve tasvib edilmeyen şey demektir. (R.el-Isfehânî, el-Müfredât, s: 282)

‘Erzeli’l-ömr’ ise ömrün en kötü, en istenmeyen, en güçsüz çağı demektir. ‘Erzeli’l-ömr’, iki âyette aynı manada geçmektedir. (Nahl 16/70. Hac 22/5)

-Şeyh kelimesiyle; Şeyh; yaşlanmış, yaşı ilerlemiş kimseye denir. Ayrıca yaşlılarda bol tecrübe ve bilgi olduğu için bilginler hakkında da kullanılır. (R. el-Isfehânî, el-Müfredât, s: 396)

Şeyh, Kur’an’da üç yerde tekil, bir yerde çoğul olarak geçiyor.  Birincisi; hz. Şuayb’ı (Kasas 28/23),

ikincisi; hz. İbrahim’in çocuk sahibi olamayacak kadar yaşlılık halini (Hûd 11/72)

üçüncüsü; Hz. Yakub’un oğullarının Mısır azizinin yanında babalarını anlatırken (Yûsûf 12/78)

dördüncüsü; çoğul (şuyûh) olarak insanın çocukluktan, olgunluk yaşından sonra yaşlanacağını anlatmak üzere geliyor. (Mü’min 40/67)

-Acuz kelimesiyle; ‘Acuz’ kelimesinin aslı ‘acz’dir.‘Acuz’, ihtiyar kadın/kocakarı demektir. Pek çok şeyi yapmaktan âciz olduğu için böyle isimlendirilmiştir. (R. el-Isfehânî, el-Müfredât, s: 484)

Kur’an’da dört yerde geçiyor. İki âyette hz. İbrahim’in (a.s.) hanımı İshak’ın annesini (Hûd 11/72. Zariyât 51/28-30), iki âyette Lût’un (a.s.) inanmayan karısını nitelemek üzere yer alıyor. (Şuarâ 26/171. Saffât 37/135)

-Kehl kelimesiyle; Kehl, kişin saçının ağarmaya başladığı dönemi ifade eder. (R. El-Isfehânî, el-Müfredât, s: 665)

Kehl;  tam ihtiyarlık manasına gelmese de yaşlığa doğru giden olgunluk yaşını anlatır.  Bu ifade Kur’an’da sadece İsa (as) hakkıda geçiyor. (Âli İmran 3/46. Ayrıca bakınız: Mâide 5/110)

-Yaşlanmayı anlamak;

Yaşlanmak ilahî bir yasadır. Bütün insanlar biraraya gelseler, bütün imkanları seferber etseler bile bu gerçeği değiştiremezler. Yaşlanmak herkes için mukadder olduğuna; önce bu gerçek zihinlere nakşedilmeli. Sonra da “ben de günün birinde yaşlanacağım” diye düşünmeli. Yaşlılarla olan ilişkilerde empati yapmalı, “ben onun yerinde olsaydım, ya da günün birinde ben de öyle olacağım” diye bilmeli. Ve yaşlılara ona göre muamele etmeli.

Yaşlılığı tevekkülle karşılamak Allah’ın iradesine, takdirine, hükmene rızadır. Allah’ın takdirinden razı olanın yüreğinde sevinç, hayatında sakinlik, davranışlarında olgunluk vardır. Piri fani bir mü’min yaşlı, ailesi ve çevresi için bir lütuftur. Zira o arkadan gelenler (ahfad) için yerine göre bir örnek, öğretmen, bilge, sembol, sığınak ve ilham kaynağı, aile için bir tutkal olur.

Yaşlılık bir müslüman açısından acı, pişmanlık ve hüzün sebebi değil; tam tersine hayatın bir başka güzelliğidir. İhtiyarlık ölümün yaklaştığını haber verir. Hayatın fani olduğunu bir kez daha hatırlatır. Bu ise iman eden için felâket borusu değil, sevinç müjdesidir.

Demek ki vuslat zamanı yaklaşıyor. Bu ayrılık yurdundaki gurbet bitiyor ve asıl vatana geri dönüş başlıyor.  

Ancak yaşlı olmak her türlü faaliyetten emekliye ayrılmak, âtıl hale gelmek, bir köşeye çekilmek veya itilmek, çevreye yük olmak değil; her yaşı, her çağı, her günü değerlendirmek için bir başka fırsattır. Geçmişteki hataları telafi etmek, eksiklikleri tamamlamak zamanıdır. Yaşlılık hayattan kopmak değil, hayatı ölüm için yaşamak vaktidir. Yaşlılık uyanmak, kendine gelmek için bir imkandır.

Yaşlanmak bir açıdan elbette zor veya kendine ait zorlukları olan bir ömür kesiti. Ama hayatta hangi şey çok kolay ki?  Peygamber (sav),  ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten (Müslim, Zikir/73 no: 6906) ve yaşlılığın kötülüklerinden  Allah’a sığınırdı. (Müslim, Zikir/75 no: 2723. Tirmizî, Daavat/13. Ebu Dâvûd, Edeb/110 no: 5071)

Bir müslümanın evinde yaşlı varsa yüzünü buruşturma yerine sevinç çığlığı atmalı. Zira ihtiyarlar evlatlara, arkadan gelenlere Allah’ın lütfudur. Aynı zamanda bir deneme sebebidir. Cenneti kazanmaya bir imkandır.

Şu hadiste söylendiği gibi: Peygamber (s.a.v.) üç defa, “Yazıklar olsun o kimseye!..” dediğinde sahabeler; “Kimdir o? Ey Allah'ın Rasûlü” diye sordular.

“Anne babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı halde Cenneti kazanamayan kimse.” (Müslim, Birr/ 9 no: 6510)

Birisi dese ki “evde yaşlı annem (veya babam, dedem, ninem, amcam, halam) var”. Ona “sana müjdeler olsun. Demek ki senin cennetin yanında imiş” demek gerekir.

Anne babaya iyiliği emreden âyetler İslâmda yaşlılara karşı nasıl davranılması gerektiğinin ipuçlarını veriyor. (İsrâ 17/23) Bazı âyetlerde ise anne babaya saygının yanında diğer akrabalara da iyilik edilmesi emrediliyor. (Bekara 2/83. Bir benzeri Nisâ 4/36. En’am 6/151)

Kim ihtiyarlığında kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa şimdi yaşlılara öyle davransın. Unutulmasın ki çanağa doğrananlar kaşığa mutlaka gelecektir.  Nitekim Peygamber (s.a.v) şöyle buyuruyor:

Bir genç yaşından dolayı bir kimseye hürmet ederse, Allah (cc) da o yaşlanınca ona saygı göstercek kimseler nasip eder.” (Tirmizî, Birr/75 no: 2022)

Peygamber (s.a.v.) yaşlılara saygı göstermeyi iman etmenin bir gereği saymaktadır.

“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize hurmet etmeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr/15 (1919-1921)

-Son söz

Yaşlıların kıymetini, günün birinde yaşlanacağını, yaşlanınca da bunun Allah’tan bir lütuf/ikram olduğunu bilenlere selâm olsun.

Yaşlıların yeri de sokaklar, izbe köşeler, gözden ırak yerler, bakımevleri/huzurevleri değil; onların yakınlarının evi/yanı ve imanla dolu yüreği olmalı.

Bugün yaşlısına saygı ve ilgi gösteren, iyilik eden ona değil aslında kendi yaşlılığına iyilik ediyor, kendini yaşlılığa hazırlıyor demektir. Zira her genç günün birinde ihtiyar olacaktır.

Yaşlıları ve yetimleri perişan, itilen, kakılan, sokağa terkedilmiş, posa veya fazlalık sayılan toplum medenî toplum olamaz.

Tıpkı evdeki yaşlısına iyi bakmayan kişinin iyi bir adam, iyi bir müslüman olmadığı gibi.

Hüseyin K. Ece

28.02.2016

Zaandam

Doğuş için