-Berat kelimesi

Berat Arapça berâe-berâet kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Bunun aslı da “tiksinti veren şeyden kurtulmak, bir şeyin yakınında bulunmaktan hoşlanmama, beri olmak” manasına gelen ‘berie’ fiilidir.

Mesela Araplar; “bera’tü’l-mariza-hastalıktan kurtuldum” derler. (el-Cevherî, İsmail b. H. es-Sıhah, 1/41. İsfehânî, R. el-Müfredât, s:59)

‘Berie’ aynı zamanda bir borç veya ayıptan kurtulma, temize çıkarma demektir. Kur’an’da “Allah Musa’yı onların (düşmanlarınınkendisiyle ilgili) dediklerinden beri etti, temize çıkardı” (Ahzab 33/) deniliyor. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/47)

Berâet, “iki şey arasında ilişki olmaması, kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması” anlamına gelir.

 

-Berat Gecesi

Berat gecesi için Arapça eserlerde “Şâban’ın ortasındaki gece-nısf-ı Şa’ban”, “mübarek gece”, “rahmet gecesi” mânalarına gelen terkipler kullanılmaktadır.

Şâbanın on beşinci gecesinde müslümanların Allah’ın affı ve bağışlaması ile günah yükünden kurtulacağı umularak bu geceye Berat gecesi denmiştir.  Berat gecesi tarihten beri bazı müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bu gecede daha fazla ibadet edilmesi âdet halini almıştır. (Ünal, H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 5/476)

Bu geceye ‘berat’ denilmesi  tıpkı Türkçe’deki bir zanlının mehkemeden kendisine isnat edilen suçtan berat almasına benzetilmiştir. Bir davadan berat etmek, iddia edilen suçtan uzaklaşmayı, beri olmayı, ilgili suçla ilişiğinin kalmaması, hoşlanılmayan sonuçtan uzaklaşması, ya da isnad edilen suçla ilgili bir yükümlülüğünün kalmaması demektir.

Bazıları Duhan sûresinde geçen: Hâ. Mîm. Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız. Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir.” (Duhân 44/1-4) âyetlerine bakarak Kur’an’ın indirildiği gecenin Şaban ayının on beşinci gecesi olduğunu ileri sürerler. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyan, 11/223)

Bu yorumdan hareket ederek Allah'ın o gecede kulların rızıklarını taksim ettiğini, ecellerini tayin ettiğini, bir sonraki Şaban ayının on beşine kadar olacak tüm olayları takdir ettiğini, dolayısıyla bu gece yapılacak olan dua ve ibadetlerin mutlaka kabul edileceği kanaatindedirler. Ancak tefsirci Ebu Bekir İbnu’l-Arabî’ye göre böyle bir iddia bâtıldır (gerçersizdir).  (Bkz. Ahkâmu’l-Kur’an, 4/117)

Âyette, işlerin taksim edildiği gecenin Kur'an'ın indirildiği gece olduğunu bildirmektedir. Kur'an'ın da Şa’ban ayının on beşinde değil; Ramazan ayında ve Kadir gecesinde nazil olduğunu diğer âyetlerden öğreniyoruz. “Ramazan ayı ki o ayda insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an indirilmiştir..." (Bekara 2/185)

“Muhakkak ki biz Kur'an'ı Kadir gecesinde indirdik.” (Kadir 97/1)

İslâm âlimlerinin büyük bir çoğunluğuna göre Duhân suresinde geçen “mübarek gece” Kadir gecesidir. (Taberî, Câmiu’l-Beyan, 11/223) Müfessir Ebu Bekir İbnu'l-Arabî bu konuda şöyle demektedir: “Bu âyette geçen mübarek gecenin Kadir gecesi değil de başka bir gece olduğunu iddia edenler, Allah'a iftira etmiş olurlar.” (Bkz. Ahkâmu’l-Kur’an, 4/117)

Bu takdirde Kur’an’ın tamamının Berat gecesi Levh-i Mahfûz’dan dünya semasına indiği, Kadir gecesinde de âyetlerin peyderpey inmeye başladığı şeklinde bir yorum ortaya çıkmaktadır. Nitekim bazı müfessirler bu görüşü benimsemişlerdir . (Bakınız: Elmalılı, H. Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (sad.) 7/69. Ünal, H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 5/476)

 

-Velâ ve berâ kavramları ve Berat Gecesiyle ilgisi

Bu geceye niçin berat gecesi denmiş?

Berat, bir kelime benzerliği mi, yoksa bu geceyi değerlendirenler, günahlardan ya da ilahi mahkemeden berat mı alacaklar?

Öncelikle berat kelimesinin nereden geldiğini bakalım.

İslâmda ‘velâ ve berâ (el-velâu ve’l-berâu)’ diye iki kavram var.

Buna ‘tevellâ ve teberrî’ de denir. Yani veli edinmek ve uzaklaşmak.

‘Tevellâ ve velâu’ kelimelerinin aslı ‘veli’ kelimesidir. Bu da sözlükte arada bir şey bulunmaksızın bitişiklik, yanyana olmak, yaklaşmak manasındadır. Bir kimse diğerine yakın olursa veya onu severse “ona veli oldu” denilir.

Bunun masdarı ‘velâyet’tir. Velâyet (veli olmak); arkadaşlık, niyet, yer ve zaman, din ve nisbette, inançta yakınlık; yardım etme ve onun işini üzerine alma, destek olma demektir.

Istılah (terim) olarak ‘Vela veya tevellâ’; velayettir, yani yardım, sevgi, ikram ve hürmet açısından açıkta ve gizlide sevdikleri ile beraber olmaktır. (Bakınız: Bekara 2/257) (Kahtânî, S. b. Salim. el-Velâu ve’l-Berâu fi’l-İslâm, s: 87)

Tevella, mü’minleri veli edinmek, onları dost, müttefik, sırdaş ve dinde kardeş bilip, ona göre davranmak. Onlara yakın olduğunu, onların dostu ve yardımcısı olduğunu, azılı düşmanlara karşı onlarla müttefik olduğunu bilmek, onlara maddi ve manevi yardım etmesi, ilgilenmesi, desteklemesi gerektiğinin bilincinde olmaktır. (Bkz. Mâide 5/51)

Tevellâ bir açıdan yüz çevirme, bir açıdan da tabi olmaktır. Kur’an, İslâm’dan yüz çevirenleri, İslâmî daveti işittiği zaman arkasını dönüp gidenleri bu kelime ile anlatıyor. (Muhammed 4/38)  

Tevella’nın tam tersi ‘el-berâu veya teberri’ kelimesi sözlükte; uzak olmak, yanyana olmamak, beri olmak demektir. ‘Berâu ve berî’ aynı anlamdadır. Bu kökten gelen ‘beraet’ hem beri olmayı, hem ihtar (uyarmayı) etmeyi ifade eder. (Kahtânî, S. b. Salim. el-Velâu ve’l-Berâu fi’l-İslâm, s: 89)

‘el-berâu veya teberri’, ıstılahta (kavram olarak) uzak olmak, bağı koparmak, uyarı yaptıktan ve gerekçesini açıkladıktan sonra dostluğu sona erdirmek demektir. Velayet düşmalığın zıddıdır. Velâyetin (verâu’nun) aslı da yakınlık ve muhabbettir. (Kahtânî, S. b. Salim. el-Velâu ve’l-Berâu fi’l-İslâm, s: 87)

el-Berau; gayr-i müslimlerden uzaklaşmayı, onlarla ilişiği kesmeyi anlatan bir kavramdır.

Ancak bu uzaklaşma onlardan fiziki bir uzaklaşma, bütün bağları koparma değil; dinde, ahlâkta ve dünya görüşünde, anlayış ve hayatı değerlendirmede, zihniyet ve tasavvurda onlardan ayrı olduğunun bilincinde olmaktır. Bu gibi konularda Vahy’e tabi olup, gayr-i müslimlere benzememektir.

Müslümanlar bir ümmet, diğerleri bir ümmettir. (Enbiya 21/92. Mü’minûn 23/52) İslâm ümmetinin özellikleri, İslâma düşman olanlar gibi değildir. Müslümanlar gayr-i müslimlerle birlikte yaşasalar bile, asla onlar gibi inanmazlar, ahlâkları ve hayatı algılamaları onlar gibi olmaz. Onları değer yargılarının kaynağı vahiydir; insan aklı veya gelenek değildir.

Gayr-i müslimlerden teberri elmek onlardan beri olmak, uzaklaşmak (el-verâu), asla onlarla sürekli sürtüşme, kavga, savaş halinde olmak, onları aşağılamak, her konumda onlara sert ve haşin davranmak değildir. Teberri, Vahye teslim olup, onların Vahye uymayan inançlarından, kanaatlerinden, hüküm ve değerlerinde, ahlâk ve anlayışlarından uzak olmaktır.

Kur’an müslümanların gayr-i müslimleri veli edinmelerini yasaklıyor. Bu bir anlamda onlardan teberri etmektir. (Bkz. Âli İmran 3/28. Nisa 4/144. Mâide 5/51, 57)

Bu yasağın müslümanlara ve İslâma saldıran ve düşmanlık besleyen kafirlerle ilgili olduğu unutulmamalı. Yoksa böyle olmayan gayr-i müslimlerle insanî ve normal hayat ilişkileri devam eder. Ancak, onlarla insanî ilişkiler onlara sîreten; akaid ve ibadette, ahlâk ve davranışlarda, hayata ve olaylara bakmakta, onlara benzemeye, onlar gibi düşünmeye; kısaca onlar gibi olmaya varmamalı.

Acaba ‘Nısf-ı Şa’ban’a (Şa’ban’ın yarısına)’ bu yüzden mi Berat Gecesi ismi verildi. Zira ‘berat’ ‘berâet’ kelimesinin Türkçeleşmiş halidir. Bunun da yukarıda anlattığımız berâu-teberrî ile yakın manası vardır.

 

-Beraet kavramı ve Berat Gecesiyle ilgisi

‘Berâet’, Kur’an’da bir âyette geçiyor. Bu aynı zamanda Tevbe Sûresini diğer adıdır. Tevbe Sûresi bu kelime ile başladığı için bu ismi almıştır.

“Allah’tan ve O'nun Elçisi'nden, kendileriyle andlaşma yapmış bulunduğunuz, müşriklere (Allah'a ortak koşanlara) bir berâet (bir  bildiridir) bu.”

“Duyur onlara): “Yeryüzünde dört ay daha (serbestçe) dolaşın, fakat bilin ki, asla Allah'ın gözetiminden kaçamazsınız; ve (yine bilin ki,) Allah hakkı tanımaya yanaşmayan kimseleri, er geç utanç içinde bırakacaktır.

Hacc-ı ekber (en büyük hac) gününde, Allah ve Rasûlü’nden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Rasûlü, Allah’a ortak koşanlardan (müşriklerden) uzaktır (beridir). Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakabilecek değilsiniz...” (Tevbe 9/1-3)

Bu, hz. Peygamber ile anlaşma yapıp, anlaşmalarını ihlâl eden, o günkü azgın müşriklere bir ihtardır, bir duyurudur. Onlar anlaşmalarını bozdukları için, Peygamber’e ve sahabelere önce yaptıkları anlaşmadan dolayı bir yükümlülük yoktur.

Âyet hem o zaman hem de günümüzde geçerli olan şu ilkeyi de ortaya koyuyor: Allah ve Elçisi, İslâm’a (Vahye) düşmanlık yapanlardan beridir. Ancak böyleleri, düşmanlığa son verirlerse veya tevbe edip müslüman olurlarsa; bu hem kendileri için hayırlı olur, hem de müslümanlarla ilişkileri insanî ölçülere döner.

Sûrenin başındaki ‘berâet’ kelimesi Türkçe’ye; ihtar, uyarı, ültimatom, bildiri, yükümsüzlük bildirisi, beri olmak, münasebetlerin kesiliş bildirisi şeklinde aktarılıyor. Bu anlamlar birbirinden kopuk değildir. Ortada İslâma hainlik yapanlara bir uyarı olduğu gibi, onlardan beri olma duyurusu gerçeği de var.

Müslümanlar; bütün çabalara karşın hidâyete gelmeyenlere, üstelik “İslâm hak değil, bizim dinimiz hak” diyenlere; “Siz benim taptığıma tapmazsınız, ben de sizin taptıklarınıza tapmam. Sizin dininiz size benim dinim bana” (Kâfirûn 109/6), “sizin kazandığınız size, bizim kazandığımız bize” (Bekara 2/134, 141), “... siz bizim yapacağımızdan, biz de sizin yapacağınızdan beriyiz” (Yûnus 10/41), “Biz sizlerden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız” (Mümtehane 60/4) derler. Bu onların yolundan teberri etmektir (uzaklaşmaktır).   

 

-Berat kelimesi, Tevbe Sûresi’nin bu ilk kelimesinden alınmış ise, o zaman şöyle dememiz mümkün olur:

Berat Gecesi müslümanlara gayri- müslimlere ait her türlü şirk, küfür, ilhad, sapıklık, alçaklık, şen’i suçlar, günah ve isyanlardan uzaklaşmayı, onların bu hallerinden teberri etmeyi, bu konudaki azim ve kararlılıklarını hatırlatıcı, kuvvetlendirici bir zamandır.

Bu açıdan denilebilir ki Berat Gecesi, müslümanlara gayr-i müslimlere, İslâma uymayan konularda benzememeyi ihtar eden, onların yanlışlarından ve dalâletlerinden beri olmayı hatırlatan önemli bir andır.

 

-Berat Gecesi mahkeme beratı mıdır?

Berat Gecesinin manasını ve hikmetini, mahkemeden alınan berat gibi, bütün günahlardan sıyrılmak, pîrupak olmak diye düşünülürse akla şu sorular gelir:

Bu gece bütün günahlar affolur mu?

Günahların af edildiğine dair bir garanti verilebilir mi?

Günahlardan af talebi, yani tevbe ve istiğfar bu geceye mi mahsustur?

Diğer gün ve gecelerde günah işleyip, bu gece özel ibadetlerle, özel tevbe ve istiğfar ile bu günahlara berat alındığı düşünülebilir mi? 

Berat Gecesi deyince kimileri, hani bu gece fazladan (nafile) ibadet edilirse, şu kadar tesbih çekilir, şöyle dua edilirse, şu kadar rek’at namaz kılınırsa günahlardan berat olunur. Yani sanki mahkemenin verdiği berat kararı gibi bir şey manevi olarak alınır.

Konuyu böyle mi anlamak gerekir?

Günah işlemek insana mahsus. Günahlara tevbe ve istiğfar da edilebilir. Allah (cc) da tevbe edilen günahlardan istediğini bağışlayabilir. Ama kimsenin garantisi yok. Biz, tevbemizin kabul edilip edilmediğini, günahlarımızın affedilip edilmediğini bilmiyoruz. Sadece ümit ediyoruz.

O halde Berat Gecesinde hiç kimse günahlarınının bağışlandığı garantisi alamaz. Hiç kimseye gökten/ötelerden “işte bu ilâhi mahkemenin verdiği günahlardan berat kararıdır” diye bir belge gelmiyor.

Ancak Berat Gecesinde söz konusu edilen berat günahlardan kurtulma ümidi olmalıdır. Bunun yanında şirkten, küfürden, sapıklıktan ve her türlü günahtan beri olmaya, uzak durmaya söz verme olmalıdır. Bu konudaki kararlılığı güçlendirme, daha bir bilinç kazanma arzusu olmalıdır.

Yani ‘berat’; geçmiş günahlarımızın silindiği garantisi sanmak değil (ümit etmeyi ayrı tutuyorum); günahlardan ve İslâm’a, bir anlamda Allah rızasına uymayan, ya da müslümana dünya ve âhirette zarar verecek şeylerden uzaklaşmaya (teberrî etmeye) söz vermektir.

‘Berat’; azgın kafirlerden ve onların özelliklerinden, küfre delâlet eden bütün inanç ve ibadetlerden, hal ve tavırlardan, müslümanların veya İslâmın aleyhine olacak şekilde onlara müttefik ve yardımcı olmaktan teberrî etmeye (uzaklaşmaya); mü’minlere ve onların İslâmî özelliklerine tevellâ etmeye (candan yakın/dost/müttefik olmaya) söz verme olmalıdır.

 

-Berat Gecesinin bir özelliği de Ramazanın yaklaştığını haber vermesidir.

Bilindiği gibi Ramazan Kur’an ayıdır ve değerini Kadir Gecesinden alır. Kadir gecesi de bu değeri Kur’an’ın o gece insanlığa inmeye (inzal olmaya) başlamasından alır. Ramazan’ın bereketini, değerini, hikmetlerini, müslümanlara kazandırdıklarını, İslâm toplumundaki yapıcı rolünü anlatmaya kelimeler yetmez.

Üç aylar denilen zaman dilimi de aslında Ramazanın önemine vurgu yapmaktır. Recep ayı Ramazan için uzak bir müjde, Şa’ban ayı ve onun yarısı Berat Gecesi ise daha yakın bir müjdedir. Nısf-ı Şa’ban Ramazan’ın yaklaştığını, uyanık olunması, ona hazırlık yapılması gerektiğini bir ihtardır. Ramazanı karşılamaya bir işarettir.

Bunu Peygamberimizin şu duasıyla birlikte düşünebiliriz:

“Ey Allah’ım Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a kavuştur.” (Ahmed b. Hanbel, 1/259)

 

-Berat gecesi bir değerini ve önemini de Şa’ban ayından alır.

Zira Peygamber (sav) Ramazan’dan sonra en fazla dikkat ettiği ay Şa’ban ayıdır.

Şa’ban ayı onun Ramazan’dan sonra en fazla oruç tuttuğu aydır. (Bakınız: İbni Mâce, Sıyam/4 no: 1649)

Bir rivâyete göre aynı durumu hz. Aişe de haber veriyor. “... Peygamber (sav) Şa’ban ayındaki kadar oruçlu olduğu bir ay görmedim.” (Müslim, Sıyam/175 (34) no:2721 ) 

Ebu Hurayra diyor ki: “Peygamber (sav) Şa’ban’ın yarısı olunca, artık Ramazan gelinceye kadar oruç tutmazdı.” (İbni Mâce, Siyam/5 no: 1651)

 

-Sonuç yerine

Berat gecesinde üç önemli hatırlatma vardır.

Birincisi: Ramazanın yaklaştığınıu ve hazırlık yapılması gerektiğini haber vermesi.

İkincisi: Şirkten, isyandan, küfürden, bâtıldan, dalâletten ve günahlardan, kafirlerden inanç ve tasavvur açısından ne kadar beri olduğumuzun gözden geçirilmesi.

Üçüncüsü: Mahşerde gerçek beratı alıp alamayacağımızın muhasebesini yapmaya, ya da orada o beratı burada kazanmaya niyet etmeye vesile olması.

Peygamber (sav) ve sahabeler mescidlerde bu geceyi (Şa’ban’ın yarısını) ihya etmek için toplandığı, özel dualar ettikleri, bugün özellikle Türkiye'de olduğu gibi bu geceye has namaz kıldıkları şeklinde haberler yok.

Halk arasında “beraat gecesi namazı” veya “salâtu'l-hayr” olarak bilinen, yüz rek’at olduğu iddia edilen bir namaz vardır. (Gazzâli, Ebu Hamid. İhyâu U’lumi’d-din, 1/203. Bilmen, Ö. N. Büyük İslâm İlmihali, s: 188) Ancak bu konuları araştıran uzman âlimler bunun aslının olmadığını, muhtemelen hicri 4. yüzyıldan sonra ortaya çıktığını söylemekteler. (Ünal, H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 5/476)

Müfessir Ebu Bekir İbnu'l-Arabî, Beraat gecesinin fazileti hakkında bir tek sağlam hadisin bile gelmediğini, dolayısı ile bu konu ile ilgili olarak hadis diye dolaşan sözlere itibar edilmemesi gerektiğini söylemektedir. (Bkz: Ahkâmu’l-Kur’ân, 4/117)

Bu rivâyetlerle, Hz. Peygamber’in Şa’ban ayına ayrı bir önem verdiği hakkındaki diğer rivâyetleri göz önüne alan bazı âlimler bu geceyi namaz kılarak, Kur’an okuyarak ve dua ederek geçirmenin sevaba vesile olacağını, bu geceye mahsus olmak üzere belli bazı ibadet ve kutlama şekilleri ihdas edip âdet haline getirmenin ise dinde yeri bulunmadığını söylemişlerdir. (Ünal, H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 5/476)

Aşırıya kaçmamak; yani yeni bir ibadet türü icat etmemek, Peygamber’in (sav) ve sahabelerinin yapmadığı bir ibadeti onlara nisbet ederek yapmamak şartıyla, müslümanların bir vesile ile camilerde veya başka yerlerde, sair günlerde veya mübarek dedikleri günlerde/gecelerde biraraya gelmelerinde, birlikte ibadet edip dua etmelerinde, birbirlerine ikramda bulunmalarında bir sakınca olmasa gerektir. Kaldı ki bu tür bir araya gelmeler müslümanlara cemaat şuuru kazandırır, vahdetlerini güçlendirir, mescitleri ihya ve imar eder.

Bu gibi zamanlar müslümanlar için tevbe ve istiğfar, yeniden toparlanma, bilinçlenme ve tezkiye (arınma) için güzel fırsatlardır.  

Ancak şu bir gerçek ki tarihte pek çok toplumda mübarek gecelerle ve diğer ibadetlerle ilgili Peygamber’in ve sahabelerin yapmadığı pek çok âdetler ve ibadetler çıkmıştır. Ya da âdetlerden bir kısmı zaman içerisinde ibadete dönüşmüştür.

Bu geceleri değerlendirirken bu inceliği dikkat etmek gerekir. Ki sevap umarken din adına yanlış yapılmasın.

 

Hüseyin K. Ece

25.04.2017

Zaandam-Hollanda