«fetezzevedû; inne hayre’z-zâdi’t-takva»

Hayru’z-zâd: En hayırlı azık.

İnsan bir yolcudur. Doğumdan ölüme doğru giden bir seyyah gibi.

Hayat onun için bir yoldur. O yolda yürürken ona yol haritası, kılavuz ve yol arkadaşı lazım olduğu gibi azık ta lazımdır.

Üstelik onun yolculuğu ölümle de bitmemekte, mahşere doğru devam etmektedir. Dünya yolculuğunda elde debileceği azık, mahşere doğru olan yolculuğunda da işine yarayacaktır. Azıksız, parasız, hazırlıksız yola çıkılmaz.

Bu şekilde yola çıkanlar ya perişan olurlar, ya da menzile varamazlar.

Bu azık müslümanlar için takvadır. Takva da en hayırlı, en devamlı, en bereketli azıktır. Kur’an şöyle buyuryor :

« Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.  (Bekara 2/197)

İnsan ‘Allah’ın yolcusu’dur. Daha doğrusu insan ömrü Allah’a kavuşmak üzere yol almaktadır.

“Ey insan, gerçekten sen Rabbine doğru, bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın, sonunda O’na varacaksın.” (İnşikâk 84/6)

İnsanın Allah’a doğru yolculuğu bir başka ayette şöyle anlatılıyor: 

“ki, onların (sabredenlerin) başına bir musibet gelince, “Doğrusu biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na döneceğiz!” derler.” (Bekara 2/156)

Her insan Allah’a doğru hareket halindedir ve sonunda Allah’a kavuşur. İlâhí lütfa ve Allah’ın özel rahmetine ermek isteyen kimse, bu yolculuğu ilâhí azıkla yapmalıdır. Zira Allah’ın insanı bir yolcu olarak kabul edip de ona yol azığı belirlememesi mümkün değildir. Bu da takvadır.     

Bazı azıklar yolun henüz başında bitebilir. Bazıları da yarı yola kadar insanın ihtiyacını karşılayabilir. Takva azığı insanı Allah’a kavuşuncaya kadar götürecek, onu kerâmetlerin en yücesi olan Allah’ın rahmetine kavuşuncaya kadar taşıyacaktır. Böylece muttakiler (takva sahipleri) son hedeflerine ulaşmış olurlar. (Amûlî, C. Kur’an’da Kerâmet, s: 54-55)

Takva kalbin ve ruhun gıdasıdır. Kalpler ve ruhlar onunla yaşar. Onunla kuvvetlenir, gıdalanır, nurlanır. Kurtuluşa ermek ve Allah’a ulaşmak hususunda da ruh ve kalp takvaya dayanır. Şüphesiz ki akıl sahipleri; takvaya yönelmeyi idrak edenler ve azıktan faydalanarak hayırlananlardır. (Kutub, S. fi-Zılali’l-Kur’an, 1/197)

Din dilinde ‘takva’; Nefsi, ona günah kazandıracak şeylerden korumak demektir ki, bu da dine göre sakıncalı şeyleri terketmekle mümkündür.

Takva, Allah’a itaatle O’nun azabından sakınmadır. Allah’ın seni nehyettiği yerde görmemesi ve sana emrettiği şeyde de gafil olmamandır. Takva, kalbi Hak’tan alıkoyan, meşgul eden her şeyden uzak olmaktır. Başka bir deyişle takva, emredileni yapmak, nehyedileni terketmektir. (Seyyiâttan tevakki, hasenâtı iltizam etmektir.)

İnsan, her halde kendinden yüce gördüğü ve bir makam sahibi kimselerin gözü önünde kötü ve çirkin iş yapmaktan çekinir. Bu çirkin işleri daha çok gizli yapmayı tercih eder. Allah’a kuvvetli bir imanla bağlanan  ve O’nun her yerde kendisini gördüğünü bilen, yaptığı her şeyin kayıt altına alındığının şuurunda olan bir kişi, şüphesiz kendine çeki düzen verir. Allah’ın yüce makamı karşısında çekinir ve kendini rezil edecek, ya da Allah’tan beklediği rahmete engel olacak amelleri yapmaktan sakınır. 

İşte ‘takva’nın özünde yatan incelik bu iman, denetim ve mesuliyet duygusudur. Allah’ın karşısında kul olduğunun farkına varıp, onun gereğini yapma, O’nun Rabliğine yaraşır bir şekilde O’na itaat etme, yalnızca O’na ibadet etme anlayışıdır.

Allah korkusu olarak anlaşılan takva elbette bundan daha fazla, daha geniş kapsamlıdır. Korku olayı takva’yı anlatmaya yetmemektedir. Onda daha çok Allah’ın makamı karşısında kulluk bilinciyle davranma anlayışı söz konusudur. Allah’ın azameti ve Rabliği önünde kulluk sorumluluğu ile hareket etmektir.

Nitekim Muhammed Esed Kur’an meâlinde takva’yı ‘Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etme’, muttakiyi de ‘Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyan’ şeklinde ifade etmeye çalışmıştır. (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/4)

Abdullah b. Abbas (ra) anlatıyor:

“Yemenliler hacca geliyorlardı fakat yanlarına azık almıyorlardı. “Biz Allah’a tevekkül eden kimseleriz” diyorlardı. Mekke’ye gelince bu davranışlarını halka sordular. Bunun üzerine Allah (cc) şu âyeti indirdi:

“…Azık edinin, kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden ittika edin (korkup sakının).” (Bekara 2/197. (Buhârî, Hacc/6. Ebu Dâvud, Menâsik/4 no: 1730)

Âyette kasdedilen sadece hacıların Mekke’ye gelirken yanlarına azık almaları gereği değildir. Bunu ötesinde  âyette geçen azık, salih amel azığıdır. Burada teşvik edildiği gibi kişinin hayır olarak ne yaptığı, birr olarak ne işlediğidir. Takva, Allah’ın gazabına karşı kişinin sakınmasını sağlayan şeydir. Âyet müslümanları böyle bir azıkla azıklanmaya teşvik ediyor ve münker olan şeylerden de sakındırıyor. (Abduh, M.-Rıza, R. Tefsiru Menar, 1/229)

Kalbin görevi Allah’tan haşyet duymak, O’na karşı sorumluluk bilinci taşımaktır. Yukarıdaki âyet müslümanları takvaya teşvik ediyor ve onlara takvaya ulaşmayı hedef olarak gösteriyor. Bu bir anlamda Allah’ın dışındaki her şeyden (manevi olarak) uzaklaşma, hevâya uymanın karşılığı olarak aklın gereğidir. (Beydâvî, Esrâru’t-Tenzîl, 1/111)

“Kendinize azık edinin, şüphesiz azığın en iyisi takvadır.”

Bir kimsenin takvası yoksa onun azığı da yoktur. Azığı olmayınca da Allah’a doğru olan yolculuğunda ne özü makbul olur, ne de amelleri salih amel olur. Kerim olan Allah çirkin  işlerden razı olmadığı gibi, çirkin işleri yapanlardan da razı değildir. Herhangi bir iş günahsa, o değersiz ve aşağılıktır. Aşağılık bir amelin de Allah’a ulaşması mümkün değildir. İnsanlardan Allah’a ancak takva ulaşır. (Hacc 22/37) Allah (cc) yalnızca muttakilerin ihlasla yaptıkları amelleri kabul eder. (Mâide 5/27)

“.. Her ne iyilik yaparsanız Allah onun farkındadır. Ve kendiniz için hazırlıkta bulunun. Ama şüphesiz, tüm hazırlıkların en güzeli, Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olmaktır. Öyleyse Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, siz ey derin kavrayış sahipleri!” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/57)

M.Esed, azık edinme emrini hazırlıkta bulunma, takvayı em hayırlı hazırlanma biçimi olarak açıklıyor. Şüphesiz âyet hem ahiret için hazırlık yapmaya, hem de Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile davranmaya dikkat çekiyor. Âhiret azığının dünyalık bir meta’ olmadığı açıktır. En hayırlı azık; Âhirette mü’minin işine yarayacak olan iman, onun gereği olan ve takva bilinciyle işlenen sâlih amellerdir.

Sehl b. Abdullah şöyle demiştir:

“Allah (cc) dışında yardımcı, Rasûlüllah (sav) dışında rehber, takvanın dışında azık yoktur. Sabır olmadan amel devam etmez. Kim takva sahibi olmak isterse günahları terketsin.” (H. El-Bennâ, T. İ. ve Fatiha Tefsiri, s: 71)

Hz. Ali (ra) diyor ki: Siz yolcusunuz, yoldasınız, burası sizin eviniz değil. Siz ölüme çağrılıyorsunuz ve bunun için azık hazırlamakla görevlendirildiniz.” (C. Amûlí, Kur’an’da  Kerâmet, s: 123)

Bu azık insana en güzel amelleri yaptıran, ruha ve benliğe gıda olabilecek, onu ahişret yolculuğunda aç, susuz, yalnız ve korumasız bırakmayacak olan ‘takva azığı’dır.

Kuldan istenen şeylerin en özeli takvadır. Her fenalıktak korunup takva makamına ulaşmak için de azığın ve diğer gerekli şeylerin hazır edilmesi lazımdır. Bunu hazırlamayanlar, ihtiyacın dürtüsü ile kötülük yapabilir, nefisleri kendilerine günah işletebilir. İnsanların dünyalık azıkları ne kadar bol olursa olsun, takva bilinçleri yoksa yine de mutlu olamazlar, fenalıklardan korunamzlar. Böyleleri insanı felakate götüren şehvetlerin (aşırı isteklerin) peşine bir ihtiyaç gibi giderler. İnsan  için iki yolculuk vardır. Biri bu dünyadaki yolculuk, diğeri de bu dünyadan öteki aleme yolculuktur. Bu dünyadaki yolculuk için yiyecek, içecek ve benzeri azıklar lazım olduğu gibi, dünyadan öteye olan yolculuk için de azık gerekir. Bu da Allah’ı bilmek, O’nu sevmek, O’ndan ittika etmekle ve O’ndan başkasından yüz çevirmekle elde edilir ki bu takva azığı her şeyden hayırlıdır. (Elmalılı, Tefsir (sad.), 2/55)

Kimilerine göre bu ayette kasdedilen dünyadaki yiyecek olan azık değildir. Ayet bu dünyanın ebediyyen kalınacak yer olmadığına dikkat çekmektedir. Ayet ahiret yolculuğun hatırlatıyor ve ebedi hayat için takva bilinci ile azık edinmeyi hatırlatıyor. Takva ahiretin azığıdır. Kişin Ahirette ancak o azıkla kendini ateş azabından korur, onunla ancak rahmete kavuşur, ancak onun ahiretin makamlarını elşde eder.

Allah da zaten mü’minlerin iyi niyetlerine ve takva duygularına değer veriryor. Kurbanla ilgili ayeti de burada hatırlamak faydalı olacaktır.

“(Fakat unutmayın ki) onların ne etleri Allah'a ulaşır, ne de kanları; lakin O'na ulaşan, yalnızca sizin O'na karşı gösterdiğiniz bilinç ve duyarlıktır (takvadır). İşte bu amaçla, onları sizin yararınıza sunuyoruz ki, size ulaşma yolunu, yordamını gösterdiği (her türlü rahmet) için O'nun yüceliğini saygıyla anasınız. Öyleyse, o iyilik yapanları müjdele” (Hac 22/37)

Ahiret yolculuğu azıkların en hayırlısı, en bereketlisi, en sonsuzu ve en doyurucu olan takvayı kazananşara ne mutlu. Bu azığı da ancak Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile davrananlar kazabilir, artırabilirler.

 

Hüseyin K. Ece

02.05.2014

Zaandam-Hollanda