Express 7/24 TV'nin haberine göre, Kuzey Veziristan'ın Garyom bölgesinde bulunan ve El Kaide örgütüyle bağlantılı olduğu sanılan bir medreseye ABD insansız uçakları tarafından iki ayrı saldırı düzenlendi, saldırılarda 10 kişi öldü. Haberde medresenin tamamen yerle bir olduğu belirtildi.

 

ABD'nin, 2008 yılından beri Pakistan topraklarında düzenlediği 77 saldırıda 750'den fazla kişi öldü.

14.01.2010 Gazeteler

İnsan ölçüyü kaçırınca saçmalığının boyutu olmaz.

Yanlış ölçü aleti ile ölçenler, yanlış sonuca varacaklar.  Pergelinin bir ayağı sağlam yere basmazsa öteki ayağın çizeceği her çizgi eğri büğrü olacaktır.

Buna benzeyen o kadar örnekler var ki hangi birini anlatmalı?

Tarihten beri niceleri yanlışa doğru, doğruya yanlış, beyaza siyah, siyaha beyaz demişler. Nice haklılar haksız, nice haksızlıklar haklılık olarak  ilan edilmiş. Nice rezil adamlar baştaki edilmiş, nice güzide insan hor görülmüş. Nice değersiz şeyler değerli zannedilmiş, baş tacı edilmiş, nice değerler ayak altında sürüklenmiş.

Nice cüceler dev, nice devler cüce yapılmış.

Bu nasıl bir mantıktır; anlamak mümkün değil.

Yıllar önce varlığını savaşa borçlu olan, elinde hâlâ işgal ettiği toprakların sahiplerinin kanları ve acıları duran, bir halkı topyekûn sürgüne gönderen bir yönetimin iki sorumlusuna ayrı ayrı zamanlarda Nobel Barış ödülü verilmişti.

Hayret ki hayret…

Peki, bu adam/adamlar pişman mı olmuştu yaptıklarından? Hayır.

Gasbettikleri toprakları geri mi vermiştiler? Hayır.

İşgal sebebiyle milyonlara varan göçmenler yerlerine-yurtlarına mı kavuşturuldu? Hayır.

İşgal altındakilerin veya sürgündekilerin hayat şartlarında bir iyileşme mi olmustu? Hayır.

Barış ödülünü aldıktan sonra öldürmakten vaz mı geçtiler? Hayır.

İşgalden zihniyetini terk mi ettiler? Hayır.

Peki nasil oluyor da böyle bir rejimin yöneticisine, bu karakterdeki adamlara ödül veriliyor?

Hem de barış ödülü? Barış için çalışanlara, savaşa engel olanlara, barış ortamı olsun diye gayret edenlere…

Ama bu amaçla tesis edilen bir ödül kime veriliyor? Terörist faaliyetlerinden, adam öldürdüğünden, halka dehşet saçtığından dolayı bir zamanlar kırmızı bültenle aranan bir adama, ya da adamlara…

Nasıl yahşi değil mi?

Katil ol, terörist ol ama ödül al. Hırsızlık yap mükâfatini gör, gasbet ki sırtın sıvazlansın. (!)

Adamlar diyorlar ki, toprağınızı elinizden aldık. Bu süreci geri çeviremezsiniz. Razı olun. Olmazsaniz adınız hazır: Terörist.

Bundan sonra hakkınızı geri almak için yapacağınız her faaliyetin adı teroririzm damgası yiyecektir.

Dünya da buna katılıyor. Doğru diyor. Ve kurtuluş mücadelesi veren bir halk ancak terörizmle gündeme gelebiliyor. Demokrasi, halkın iradesi, hür ve serbest seçim diyorlar. Tamam, olsun. Ama halk istemedikleri kişilere daha çok oy verince, işi yokuşa sürüyorlar. Ya darbe yaptırıyorlar, ya da ambargo uyguluyorlar. Bu da yetmiyorsa başlarına bomba yağdırıyorlar.

Birileri de bu bombaları anlayışla karşılıyorlar. Çünkü o halk bu beylerin hoşlanmadığı kişilere yönetim yetkisi veriyor.

Bir yerde okumuştum; gerçekte oldu mu olmadı mi bilmiyorum. Ama olaylara bakacak olursak fantazi olsa bile anlatacağım hikâye, yaşananlarla birebir örtüşüyor.

İngiliz askerleri Rodezya’da bağımsızlık savaşı veren yerlilerle savaşıyorlar. Ya da onları sindirmek için baskı uyguluyorlar. Bu baskıya zaman zaman direnenler oluyor.

İşte bu direnişi yaşayan bir ingiliz asker diğerine diyor:          Yahu bu Afrikalılar çok vahşi.”  Arkadaşı soruyor: “Neden o?” Öteki cevap veriyor: “Neden olacak, bugün bir tanesini öldürürken kolumu ısırdı.”

Yok canım, bu kadarı da hayal ürünü diyebilirisiniz. Ama bir bakın dünyanın bir kesiminin diğer kesimine bakışına? Bir bakın işgalcilerin işgal ettikleri ülke insanına yaptıklarına.

Sömüren onlar, işgal eden onlar, ezen onlar, öldüren onlar, yağmalayan onlar: bu yağma sebebiyle semiren onlar, dünya genelinde adaletsizliği kader halina getiren onlar, dengesizliği kuran nlar....

Ama kendilerinden olmayana geri diyen de yine onlar.

Sömürdüklerine beşinci sınıf insan muamelesi yapan da yine onlar.

Yani öldürüyorlar, ama ölüme kuzu kuzu razı olmayanlara utanmadan vahşi diyorlar.

Eziyorlar, yağmalıyorlar, sömürüyorlar, sonra da buna razı olmayanlara yine onlar vahşi, geri, fakir diyorlar.

Geçen haftalarda bu işgalci ülkelerden birinin yetkilisi, işgallerle, cürümlerle, insan hakları ihlâlleriyle, cinayetlerle, katliamla, eşkıyalıkla  meşhur olmuş ordusu için “dünyanın en ahlâklı ordusu” tebirini kullandı. 

Ya, gördünüz mü, dünyanın en ahlâklı ordusunu… Ya bu ordu bir ahlâksız olsaymış…

İlginçtir, bazı ülkelerdeki diktatorluğun adı demokratiktir. Yani halka dayalı rejim. Halk tarafından seçilen, onaylanan, benimsenen yönetim tarzı.

Fakat bakıyorsunuz ki tek parti hakim, ya da bir kişi, yahut bir cunta hakim. Ama adı demokratik. Olsun, zehir paslı tenekede sunulacak değil ya.

Geçtiğimiz günlerde Nobel Barış Ödülü savaş hastası bir ülkenin en başındakine verildi.

Barış ödülü sürekli savaşan bir ülke yetkilisine...

Allah Allah. Yahu tamam; bazı insanlar şaşırır, yanılır, hatta sapıtabilir, anladık. Ama bu kadar mı sapıtılır? Evet, insanlar/kurumlar bu kadar şaşırır.

Bunda hayret edilecek bir şey yok. Ölçü aleti bozuk olunca, neyi düzgün ölçecekler ki?

Şu anda dünyada pek çok yeri işgal altında tutan, işgal altında tuttuğu ülkelerde ve bazen de onların komşularında senelerden beri, neredeyse her gün sivilleri ölduren, dünyanın çoğu ülkesinde askeri üs bulunduran, açık denizlerde devasa savaş gemilerini hazır tutan, dünyanın en büyük silah endüstrisini elinde bulunduran, en fazla silah satan, silah satmak için de zaman zaman usta fitneler çıkartan bir ülkenin adamına barış ödülü...

Gülelim mi, hayıflanalım mı? Savaşa, silaha, işgale, cinayetlere ödül… Hem de barış ödülü...(!)

Bilmiyorum bu kararı verenler selim akıl sahipleriyle alay ettiklerinin farkında mıdırlar?

Bari adına barış ödülü demesinler.

Katillere başarı ödülü desinler. İşgalcilere şeref madalyası, hırsıza onur ödülü desinler. Arsıza yüz görümlüğü desinler.

Ya da desinler ki bu, emellerimizi gerçekleştiren güçlü ortaklarımıza çiçekli karşılama...

İstediklerini desinler de, ama bu ne? Barış ödülü. Kime? En çok savaş yapan, dize gelmeyenleri bombalarız tehdidiyle sindirmeye çalışan bir ülkeye. Silaha, silah üretimine, silah satışına doymaz bir iştahla tutunan bir ülkenin başındakine.

Sormak gerekmez mi? Yahu bu adam/adamlar dünyanın neresinde gerçek barışı sağladılar ? Nerede barış için çalıştılar ? Bunlar ne zaman çıkarlardan öte başkalarının yararına bir faaliyetin altına imza attılar ?

Bir Allah’ın kulu çıksın da söylesin. 

Mücrim kavramı, ‘cürm’ masdarından türemiştir. Cirm, suç, yasaklanan yerlerde bulunma, kötü yollardan kazanma gibi anlamlar kazanmıştır. Bu bir anlamda haddi aşmak, günah işlemek demektir.  Bu şekilde suç işleyip haddi aşanlara da ‘mücrim’ denilir.

         Kur’an’da mücrim, daha çok inkârcıların bir sıfatı olarak geçmektedir. Mücrim, günah kazanan, yaptıklarıyla azap elde eden, amelleriyle cezayı hak eden demektir.

Bu aymazlar gerçekte hak edenlere barış ödülü vermiyorlar; mücrimlere madalya takıyorlar.

 Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?

Yoksa size ait bir kitap var da, (bu batıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?” (Kalem, 69/36-37)

“Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti. .

Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!

Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçtü biçtiyse!

Sonra baktı.

Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.

En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi.” (Müdessir, /18-23)

 

-      Bu işin başında olanlara şöyle demek gerekir:

“Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?”

 

Hüseyin K. Ece

24.01.2010 Zaandam