Zulüm Nedir?

Kur’an’ın çok kullandığı kelimelerden biri de ‘zulüm’ kelimesidir. Aynı kökten gelen türevleriyle birlikte üçyüzelli kadar yerde geçmektedir.

 

‘Zulüm’ sözcüğünün masdarı olan ‘zulmet’, nûr’un (ışığın) olmama durumudur, yani karanlıktır. Nitekim cehâlete, şirk koşmaya veya dinin çizdiği sınırları aşmaya (fısk’a) zulüm denilmiştir.

 

 

‘Zulüm’ bilginlere göre artırma veya noksanlaştırma açısından hakkı yerine koymama, hakka tecavüz demektir.1 Buradan hareketle büyük veya küçük günahlara da zulüm denmiştir.2

 

Zulmün aslı cevr ve haddi tecavüzdür.  Kim başkasının hakkını kısarsa veya hak ettiğinden fazla verirse bu zulümdür. Bu anlamda şirk koşarak Allah’ın ilâhlık hakkına tecavüz zulümdür.3

 

Zulm’ün halk arasındaki en yaygın manası haksızlık, baskı, işkence ve gaddarlıktır.  Zulmün farklı anlamlarında, onun “eşyayı ait olduğu yere koymama” tanımının işaretlerini bulmak mümkündür.

 

‘Zulmün’ çoğulu zulumât’tır. Zulmedene de ‘zâlim’ denir.

 

Kavram Olarak Zulüm

 

 ‘Zulüm’, yapısı gereği ‘karanlıkları’ ifade eder. Bu karanlıklar, inkâr, şirk, isyan gibi şeyler olduğu gibi; haksızlık, işkence ve tecavüz de olabilir. Bunların her biri karanlık gibidir, hakkın yerine konulmamasıdır, aydınlık gibi insana rahatlık veren bir şey değildir.

 

Allah (c.c.) mutlak ‘en-nûr’ olduğu için, O’ndan insanlara gelen vahy veya ilâhî kitaplar da nûr’dur. İnsanların uydurduğu dinler ise karanlıktır / zulmettir.  Bu dinleri icat edenler ve bu batıl dinlere uyanlar, devamlı karanlık içerisinde bocalar dururlar.

 ‘Zulüm’, böylesine karanlık olan yolu, gidişi, anlayışı benimsemektir. Allah’a ait ilâhlık hakkını başkasına vermektir.

 

Zulüm diğer açıdan haklının hakkını vermeyip, ona haksızlık yapmaktır. Sapıklığı, isyanı, nefse uyup da azmayı seçmedir. Eldeki servet ve iktidarla şımarıp insanlara baskı uygulamak, onların haklarına ve hürriyetlerine tecavüz etmektir.

 

Zulüm, hakkı yerli yerine koymamak, yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarak yanlışlık yapmak ve sapkınlığa düşmek, az veya çok tecavüzde bulunmaktır. 

 

Zulüm, varlık düzeninde bozulmaya yol açan kötü bir eylemdir.  

 

Kur’an’da Genel Anlamıyla Zulüm

 

Zulm’ün Kur’an’da genel olarak dört anlamda kullanıldığını söyleyebiliriz.

 

1-‘Nur’u n karşıtı olarak karanlık anlamında.

 

Mesela;

 

“Hamd, gökleri ve yerleri yaratan, zulumâtı (karanlıkları) ve nûr’u (ışığı) var kılan Allah’a aittir.” (En’am, 6/1).

 

“ …Sizi annelerinizin karnında, üç zulumât (karanlıklar) içinde bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır…”(Zümer, 39/6)4

 

“Körle gören yahut karanlıklar (zulumât) ile aydınlık (nur) bir olur mu?” (Ra’d, 13/16. Fatır 35/20)

 

2- İsyan, haddi aşmak, hata ve günah işlemek anlamında.

 

Kur’an;

 

-Yapılan hatadan sonra tevbe etmemeyi (Hucurat, 49/11)

 

-İyiliğe karşı nankörlük etmeyi (Yusuf, 12/23)

 

-Allah’ın indirdiği Gerçek’e değil de nefsin gayr-i meşru isteklereine (heva’ya) uymayı (Rum, 30/29)

 

-Allah’ın kötü, yanlış, hata dediği şeyleri yapmayı (A’raf, 7/165)

 

-Allah’ın yasaklarını göz göre göre çiğnemeyi (A’raf, 7/22-23. Nahl 16/118),

 

-Peygambere itaat etmemeyi, ona din işlerinde isyan etmeyi (Nisa, 4/64),

 

-Davete icabet konusunda bahâne olmak üzere peygamberlerden olmayacak şeyleri istemeyi (Nisa, 4/153),

 

-Allah’ın koyduğu hükümleri/ölçüleri kendi keyfine veya çıkarına göre değiştirmeye kalkmayı veya Allah’ın indirdikleri ile hükmemeyi (Bakâra, 2/229. Maide 5/44),

 

-Sıradan bir insan olduğu halde kendisine vahiy geldiğini, ğayb’ten haber aldığını iddia etmeyi (En’am, 6/93)

 

-Allah’a O’na yakışmayacak sıfatlarla niteleyip O’na iftira etmeyi (Âli İmran, 3/94),

 

-İnsanlar arasında fitne çıkarmayı (Tevbe, 10/47),

 

-Allah’ın peygamberlere indirdiği vahyi kabul etmemeyi, onu peygamberin uydurduğunu iddia etmeyi (Furkan, 25/4. Nahl 16/33),

 

-İnkâr edenleri veli, çok yakın dost veya müttefik edinmeyi (Tevbe, 10/23. Mümtehıne, 60/9),

 

-Kendisine Allah’ın âyetleri okunduğu veya hatırlatıldığı zaman onlardan yüz çevirmeyi, yani aldırmamayı (Secde, 32/22),

 

-Her ne şekilde ve nerede olursa olsun Allah’ın adının anılmasına engel olmayı (Bakara, 2/114),

 

-Kadınlara iyi davranmamayı veya onların hakkına tecavüz etmeyi (Bakara, 2/231),

 

-Allah’ın sözünü başka bir söz ile değiştirmeyi, O’nun emrini bilinçli bir şekilde göz ardı etmeyi (Bakara, 2/59. A’raf 7/162),

 

-Peygamberlerin Allah’dan getirdiklerini yalanmayı, ya da onlara karşı çıkmayı (Yunus 10/13. En’am 6/113),

 

-Allah’ın kavli (Kur’an’daki) ve kevni (kâinattaki) âyetlerini yalanlamayı (A’raf 7/177. En’am 6/21),

 

-Vahiyle bildireilen gerçeği bildiği halde onu gizlemeyi, ya da ona inanmamayı (Bakara, 2/140),

 

-Allah’a şirk koşmayı, O’nun gibi ilâhlar olduğuna inanmayı (Lokman 31/13. Âli İmran 3/151),

 

-Üzerine aldığı ‘emanet’i taşıma görevini yerine getirmemeyi (Ahzab 33/72),

 

-İnsanları haksız yere yurtlarından, evlerinden çıkarmayı (Hac 22/29) zulüm olarak nitelendiriyor. Şüphesiz bütün bu yanlış ve haram işleri yapanlar zâlimdir.

 

3- Küfür, şirk ve inkâr anlamında

 

Varlığın ve ışığın kaynağı Allah’tır. Nûr varlığı, zulmet (karanlık) ise yokluğu temsil eder. Nûr (ışık) görmeyi sağlar, yolları aydınlatır, eşyanın nasıl olduğunu anlamamızı temin eder. Karanlık ise bunun karşıtıdır. Karanlık (zulmet) hem yokluktur, hem korkudur.

 

Allah (c.c.) insanları doğru yola (hidayete) sevketmek için gönderdiği Din’e ‘Nûr’ (Tevbe, 9/32), bu Din’in kitabı olan Kur’an’a da yine ‘en-Nûr’ demektedir. (Maide, 5/44-46)

Böylece ‘nûr’ İslâm’ın, ‘zulmet’ ise İslâm’ın dışındaki inançların sembolüdür. Bu bakımdan Kur’an, Tevhid Dinini anlatmak üzere ‘nûr’ kelimesini devamlı tekil, batıl dinleri anlatırken de sürekli olarak ‘zulmet’ kelimesini ‘zulumât-karanlıklar’ şeklinde çoğul olarak kullanmaktadır

 

Allah (c.c.), kendisini ‘veli-dost’ seçen mü’minleri işte bu zulumâttan (karanlıklardan) nûr’a (gerçek aydınlığa) çıkarır. İnkârcıların dostu (velisi) olan tağut ise onları nûr’dan zulumâta alıp götürür. (Bakara, 2/257)5

 

İnsanlara Kitab’ın gönderilme sebebi, onları zulumâttan nûr’a çıkarmak içindir. (İbrahim 14/1-2. Hadid, 57/9) Allah (c.c.) mü’minleri zulumâttan nûr’a çıkarmak için onlara rahmet etmekte, melekler onlar için dua etmektedirler. (Ahzab, 33/43) Hz. Muhammed’in elçi olarak gönderilme sebebi de budur. (Talak ,65/11)

 

Pek çok âyette ‘zulmettiler’, ‘zulmediyorlar’ ‘zalimler’ tarzında nitelenen kimseler, ya inkârcılardır, ya şirk koşanlardır. Bunlar hem Allah’ın ilâhlık hakkına haksızlık yaparlar, hem de haktan saptıkları ve sınırı aştıkları için kendilerine ve çevrelerine zulmederler, zarar verirler.6

 

4- Haksızlık, cevr ve baskı anlamında.

 

Haksız yere adam öldürmek (Maide, 5/27-29. Kasas 28/16), hırsızlık yapmak (Yusuf, 12/75), Allah’ın koyduğu sınırları aşmak, böylece insanların hakkına tecavüz etmek (Talak, 65/1), ilâhlık taslamak veya halka baskı ve işkence etmek, (Ar’af, 7/103), başkasının hakkını faiz yoluyla elinden almak (Bakara, 2/279), mü’minlere baskı ve şiddet uygulamak, onları yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak (Hacc, 22/39), haksız yere yetim malını yemek (Nisa 4/10), insanların Allah yoluna gitmelerine veya ibadet etmelerine engel olmak (Hac 22/25), müstez’af kimselerin hakkını yeyip onlara baskı uygulamak (Nisa, 4/75) bu gibi zulüm örnekleridir.

 

Zulmün Çeşitleri

 

Zulümden bahseden âyetlere baktığımız zaman kime karşı işlendiğine göre üç türlü zulümden söz etmek mümkündür:

 

1-Allah’a karşı zulüm

 

Bu, insanların Allah’a şirk koşmaları veya küfretmeleridir (inkârcı olmalarıdır). Nitekim Kur’an’ın birçok âyetinde zulüm kâfirlerin bir özelliği olarak geçmektedir. Kur’an birçok yerde kâfirlere ve müşriklere zalimler demektedir.

 

“İman edip te imanlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya), işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.” (En’am, 6/82).

 

Bu âyet nazil olunca, imana zulüm karıştırma meselesi sahabelere ağır geldi. Peygamber’e (s.a.s.) dediler ki: “Kim imanına zulüm karıştırmayabilir?” O şöyle buyurdu: “İş böyle değildir. Siz Lokman (a.s.)’ın oğluna, “Ey oğlum, Allah’a şirk koşma, şüphesiz şirk en büyük zulümdür” (Lokman, 31/13) sözünü işitmediniz mi?”7

Allah’ı inkâr ederek ilâhlık davasına kalkışanların bu tavrı zulümdür. Çünkü onlar böylelikle Allah’ın ilâhlık hakkına tecavüz etmektedirler. (Enbiya, 21/29) Bunun tipik örneği Firavun’dur. (A’raf, 7/103). Kendi hevasını tanrı edinip Allah’ın davetine kulak asmamak  (Rum 30/29), Allah’ı bırakıp başka putlara (ilâhlara) ibadet etmek (Saffât 37/22), herhangi bir hayvanı ilâh gibi sanmak (Bakara, 2/54), Allah’a iftira etmek, O’nun adına din uydurmak da (Âli imran 3/94) zulmün ta kendisidir.

 

Örneklerde görüldüğü gibi zulüm; küfrün ve şirkin diğer adıdır. İnkârcıların ve müşriklerin yaptıkları yanlışlık ‘zulüm’, kendileri de ‘zâlim’ diye niteleniyor. Onların yaptığı karanlığa davetiyedir. Onlar bir taraftan Allah’ın zulmet (karanlık) dediği çıkmazları tercih ederken, bir taraftan da Rablik ve ilâhlık hakkını başka varlıklara vermektedirler.

 

2-İnsanlar arasındaki zulüm

 

Kur’an şöyle diyor: “... Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.” (Maide, 5/45)

 

Allah’ın hükümleri kişi ve toplum hayatını düzene koyan hükümlerdir. Bunlara uymayanlar heva heveslerine, yani nefislerinin isteklerine ve dünyalık çıkarlarına uyabilirler. Bunu yapanların da zulümden uzak kalmaları çok zordur.

 

İnsanların diğer insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve tabiata, diğer canlılara karşı işledikleri suçlar, haksızlıklar ve tecavüzler, bütün işkence şekilleri, ayrımcı uygulamalar, asabiye (haksız tarafgirlik) ve her türlü ırkçılık zulümdür.

 

İnsan hakları ihlâlleri, tabiatın acımasızca tahribi, canlıların, ormanların, yeşil alanların ve yeraltı zenginliklerinin yağmalanması birer zulümdür. Kişinin mahkemede, iş yerinde, başka yerlerde hakkını alamaması zulümdür. Başkalarının hakkına engel olmak, rüşvet, torpil veya benzeri yollarla başkalarına ait bir hakkı almak, görevi kötüye kullanmak, emanete ihanet etmek zulümdür. Bunları ister kişi yapsın, ister bir topluluk, isterse siyasî otoriteler yapsın; hepsi zulümdür.

 

3-İnsanın kendi kendine zulmü

 

İnsanın kendi kendine zulmü ya şirke veya küfre bulaşarak olur, ya da inandığı halde Allah’a isyan ederek, yani günah işleyerek olur. Nitekim Hz. Âdem ve eşi, cennetten, orada yaptıkları hata sebebiyle çıkınca şöyle dua ettiler:

 

“Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve rahmet etmezsen, gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz.” (A’raf, 7/23)

 

Mü’minler, nefislerine zulmettikleri veya bir çirkin iş (fahişe) işledikleri zaman hemen Allah’ı hatırlayıp, bağışlanma isterler. Buradaki nefse zulmetmek, günah işlemek veya kendine yazık etmek anlamındadır. (Âli İmran 3/135. Nisa 4/64, 110)

 

Kur’an, gerek dünyada gerek ahirette azabı hak edenlere Allah’ın kesinlikle zulmetmediğini, fakat onların kendi kendilerine zulmettiklerini ısrarlı bir şekilde vurguluyor.

 

“Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine zulmederler…” (Yunus 10/44.)8

 

Kendilerine kitap gönderildiği halde ona uymayanların (Fatır, 35/32), iman ettiği halde Allah’a karşı günah işleyenlerin (Nisa, 4/110)  kadınların haklarına karşı haksızlık yapanların (Bakara, 2/231)  hata ile bir kimsenin ölümüne sebep olanın (Kasas 28/16), kendi elleriyle kendi felaketlerini hazırlayanların (Âli İmran, 3/117) tavrı kişinin kendi kendine zulmetmesidir.

 

Benliklerin, toplumların ve uygarlıkların çöküş nedeni zulümdür. Ellerinde az veya çok güç olanlar ‘güç ahlâkına’ sahip olmazlarsa zulme saparlar.

 

Zulmün zıddı nûr, merhamet, adalet ve ihsandır. Bu ahlâkı tavrı da ancak en-Nûr olan Vahyin Kitabına uyanlar, O’nun ve Son Elçinin getirdiği ölçülerle hareket edenler gösterirler.

 

Onurlu insanların tavrı şu olmalıdır:

 

“Kim olursa olsun mazluma yardım etmek, kimden gelirse gelsin zulme karşı olmak.” 

Dahası Kur’an mü’minlere, zulme uğrayanlar uğruna mücadele etmeyi emrediyor. (Nisa, 4/75)

 

Dipnot

 

1- İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 9/191. Firûzâbâdî, Kâmusu’l-Muhît, s: 1134

2- Isfehânîi, Müfredât s: 470-471

3- İbni manzur, Lisânu’l-Arab, 9/191

4-  Bkz: En’am 6/59, 63. Bakara 2/19. Ra’d 13/16. Nûr 24/40

5- Bkz: Maide 5/16. İbrahim 14/5

6- Bakara 2/165, Nisa 4/168. A’raf7/162, 165. Hûd 11/67, 94. Zariyât, 51/59

7- Muhtasar İbni Kesir Tefsiri, 3/65

8- Bkz: Tevbe 9/70. Ankebût 29/40. Bakara 2/57. A’raf 7/160. Nahl 16/33, 118)

Hüseyin K. Ece