Kur’an şöyle diyor:

“Her kim [başkaları için] harcar ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşırsa, ve nihaî güzelliğin/iyiliğin gerçekliğine inanırsa, işte onun için [nihaî] huzur ve rahatlığa giden yolu kolaylaştıracağız.

Cimrilik yapana ve kendi-kendine yeterli olduğunu zannedene ve nihaî güzelliği/iyiliği yalanlayana gelince,  onun için zorluğa ve sıkıntıya giden yolu kolaylastırırız. Bakalım serveti onu koruyacak mı [mezarına] girdiği zaman.” (Leyl, 92/5-11) 

"Kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar."(Bakara, 2/3) ve benzeri infak âyetlerinde beyan olunduğu ve Beled Sûresi'nde geçtiği gibi hayır yoluna çıkan sarp yokuşu aşmak üzere köle azat etmek, darlık gününde yoksullara yedirmek ve müslümanları düşmanlara karşı savunmak ve desteklemek gibi hayır yollarına sarf edip harcamış ve korunmuş, takva yolunu tutmuş, Allah'tan korkup itaat yolunu tutarak kendini dağınıklıktan, fenalıktan, yasaklanmış şeylerden sakındırmış.

"Ufak tefek kusurlar dışında, büyük günahlardan ve fuhşiyattan sakınanlar" (Necm 53/32) vasfını elde ederek müttaki olmuş, Allah'ın korumasına girmiş ve ‘en güzeli’ tasdik etmiş ise.

Hakikatte bir güzellik ve güzellerin en güzeli bulunduğuna inanmış, iyiyi kötüyü, fazileti rezilliği fark etmiş, iyilik güzellik yaptıkça güzelliklerin en güzele doğru gittikçe artacağına, iyilik yapanlara ilerisinin daha iyi olacağına inanmış, inanarak ihsanda bulunanlar hakkında iyimser olarak çalışmış. (Elmalılı, Tefsir (sad.), 9/257)

Öyle ki bu gibi kimseler Allah yolunda zekât, sadaka, teberru, nafaka gibi yollarla cömertce harcama yaparlar. Öncelikle açık ve gizli şirkten sakınırlar. Rablerine karşı açık ve gizli edepsizlikten, kabalıktan ve hatadan yüz çevirirler. Rablerini Kitap ve Elçi ile gönderdiği her şeyi tereddütsüz kabul ederler.

"İyi iş yapanlara daha güzeli, bir de daha fazlası var. Yüzlerine ne bir leke bulaşır, ne bir zillet. Cennet ehli işte bunlardır. Orada sonsuza kadar kalacaklardır."(Yunus 10/26),

"Kim çalışır bir güzellik kazanırsa ona daha fazla bir güzellik veririz." (Şura 42/23),

"Güzellik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandıracaktır." (Necm 53/31),

"Allah güzel amel işleyenlerin ecrini zayi etmez." (Tevbe 9/120),

"İyilik edenlerin ecrini daha da artıracağız." (Bakara 2/58)

ve "elbette kendilerine yaptıklarının daha güzelini veririz." (Ankebut 29/7) gibi âyetlerle vaad ve beyan olunduğu üzere ihsan eden, Allah'ı görüyor gibi sadakat ve samimiyetle güzellik yapanlara yaptıkları iyi işlerin ilerde artırılarak daha güzeliyle karşılığı, daha fazlasıyla ecir ve mükafatı verileceği, sonunda en güzel akıbete, güzel bir son ile sonraki hayatta cennet ve cemale erdirileceği haber veriliyor. (Elmalılı, Tefsir (sad.) 9/58)

Kısaca ihsan ve takva sahipleri hakkında dünyanın sonu ahiretin daha güzel olacağını tasdik etmiş, bu vaadin, bu en güzel hasletin, bu en güzel kelimenin, bu daha güzel mükâfatın bu en güzel sonun doğruluğuna inanmış, bunu kendisine inanç ve huy edinmiş ise güzel işleri yapmak ona kolay gelir. Nefse ağır gelen ibadetler ona kolaylaştırılır. Böyleleri ibadet her türlüsünü susamış bir kimsenin suyu rahat içişi gibi yaparlar. İbadetleri yaparken zevk alırlar, asla yüksünmezler.

Âyette el-Hüsna’ kavramı geçiyor. Kelime anlamı en güzel demektir. Acaba ‘en güzel’den maksat nedir?

Tefsirciler bu sıfatı farklı şekillerde anlamışlardır. Kimilerine göre “zamandan ve sosyal şartlardan bağımsız ahlakî değerlere ve dolayısıyla, “ahlakî vecîbe” olarak tanımlanabilecek olanın mutlak geçerliliğine.” (M. Esed, Kur'an Mesajı, Leyl meali)

Burada "haslet-i hüsna" en güzel haslet; iman ve ihsan hasleti,

veya "Kelime-i hüsna-en güzel kelime: Kelime-i tevhid, yahut bir hakkı gösteren kelime, ahsen-i kavil yani en güzel söz olan tevhid kelimesi, Kur'ân; hüsnâ (en güzel) âyetleri öncelikle dahil olur.

Veya -Millet-i hüsna: en güzel din ve millet, islam milleti,

veya Mesube-i hüsna: daha güzel karşılık, yahut en güzel sevap ve mükafat, cennet diye birkaç şekilde tefsir edilmiştir.

Hepsinin mânâsı bir demek ise de âyetlerin akışına göre en açık ve en faydalı olan mânâ, ihsan eden, Allah için güzellik yapan ihsan sahiplerine ilerde daha güzeliyle karşılık, sonunda en güzel sevap ve mükafat kavramıyla mesube-i hüsna (cennet) veya akıbet-i hüsna (en güzel son) mânâsı veya bunu vaad eden hüsna âyetleridir.

En güzeli tasdik etmek, hüsna âyetlerinin mânâsı üzere ihsana daha güzeli ve fazlasıyla veya en güzel sevap ve akıbet ile mükafat olunacağına iman ve imanını fiilen sadakat ile isbat mânâsına düşünmek amelî bakımdan daha faydalıdır. (Elmalılı, Tefsir (sad.) 9/278)

“Bu çeşit çalışmanın sonucu budur. "Kolay yol" dan kasıt, insanın fıtratına uygun olan yoldur. O yol, insanı ve kainatı yaratanın rızasına uygundur. Bu yolda yürüyen insanın vicdanına ters olmadığı için ona zor gelmez. Bu yol onun fıtratına göredir. İnsan bu yolu izlerken kendi vicdanına ters düşmek ve çelişki dolu bir hayat sürmek yerine, sulh içinde ve cemiyette de emin bir yol izleyerek kişilik kazanır.

Açıktır ki, bir kimse malını insanların iyiliği için sarfetse, herkese iyilikle davransa, hayatı fısk, fücur ve kötü ahlâktan temiz ise, alışverişte doğru ve dürüstse, kaypaklıktan uzak durur ve söz verdikten sonra caymazsa, sözüne sadık ve vefalıysa, ihanet, zulüm ve haksızlık yapmazsa, herkese iyi ahlâk ile muamele ederse, parmakla gösterilecek bir ahlâka sahipse, bu gibi kişiler ahlâken kötü durumdaki hangi cemiyette olursa olsunlar, insanlar onlara saygı gösterirler ve kalben de sevgi beslerler.

Bu ahlâklı kişilerin ise kalpleri mutmain olur.

Cemiyetteki makamları da kötü ahlâklı insanların sahip olamayacağı yerlerdedir.

Aynı konu Nahl suresinde şöyle ifade edilmiştir:

"Erkek ve kadından her kim inanmış olarak iyi bir iş yaparsa, onu hoş bir hayatla yaşatırız. (Ahirette ise) onların ücretini yaptıklarının en güzeliyle veririz." (Nahl 16/97)

Meryem suresinde ise şöyle buyurulmuştur:

"İnanıp faydalı işler yapanlar için Rahman bir sevgi yaratacaktır.” (Meryem 19/96)

Ayrıca aynı yol dünyadan ahirete kadar insan için rahat ve mutmain olacaktır. Bunun neticeleri geçici değil, ebedidir.

"Biz bu yolda yürüyen için kolaylaştırırız." Bu ifadenin manası:

İyiliği tasdik ederek, bu yol bana layıktır ve kötü yol benim için değildir diye karar verdiği zaman; bunun yanısıra, fiilen de malî fedakârlık göstererek ve takva ile yaşayarak ispat ettiğinde, onun gerçekten hakkı tasdik ettiği ortaya çıkar.

Bu durumda Allah (c.c.) o kişinin bu yolda yürümesini kolaylaştırır. O zaman günah işlemesi zorlaşacak ve iyilik etmesi kolay olacaktır.

Önüne haram mal gelirse onu fayda değil, noksanlık bilecek ve ateşten elini sakınır gibi bu maldan sakınacaktır.

Zina yapmaya ve ondan lezzet kazanmaya şans bulsa da, ondan, cehennem ateşinden kaçar gibi kaçacaktır.

Namaz kılmak onun için zor değildir. Tersine, namazı zamanında kılmamışsa rahatsız olur.

Zekât vermek kalbini daraltmaz. Tersine, zekât verdiğinde malını pislikten temizlediğini hisseder. Eğer zekât vermemişse, malını, temiz olmayan mal olarak bilir.

Kısaca, Allah (c.c.) ona bu yolda yürümeyi nasib eder ve onu teyid eder. Şartları ona kolaylaştırır ve ona yardımcı olur.

Bundan önce Beled suresinde "zor geçit" olarak nitelendirilmiş bulunan bu yol, şimdi "kolay yol" olarak zikredilmiştir. Bu ikisinin tatbikinin nasıl mümkün olabileceği sorulabilir.

Cevabı şudur:

Bu yolu takip etmeye karar vermeden önce insana gerçekten çok zor gelir. Bu yola girdiği zaman nefsi hevesleri, dünyaperest ailesi, akraba, dost ve ahbabları ile, üstelik şeytanla mücadele gerekir. Çünkü bunların herbiri, bu yola girmesine karşıdır ve bu yolu korkunç olarak gösterirler.

Ama ne zaman insan iyiliği tasdik ederek o yolda yürümeye azmederse ve malını Allah (c.c.) yolunda harcayarak takva yolunu kabul ederse, fiilen de bu azmi sağlamlaşırsa, o zaman bu geçit onun için kolaylaşır. Ahlâki alçaklığa düşmek ise onun için zorlaşır. (Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an Leyl tefsirinden)

“Tasdikten maksat yalnız içinden teorik ve sözlü olarak değil, pratik olarak da tasdik olduğuna, yani soyut bir şekilde "doğrudur" demek değil, fiilen samimiyetle yapılması da istenen ve bizzat malını verme ve takvalı olmanın, ihsana bağlı olarak yapılacak bir şey değil ilk evvel yapılması gereken birer istenen asıl olduğuna, bununla beraber iman olmayınca da gerçekte hükümleri olmayacağına dikkat çekmedir. Çünkü en güzelin fiilen tasdiki, malını Allah için vermenin ve Allah'tan korkmanın varlığıyla olur. Yani uygulamada hiç eseri görünmeyen tasdike, burada biraz sonra zikredilecek olan kolaylık vaadi gerekmez.

Kim Allah için malını harcamış, takva sahibi olmuş ve en güzel olanı tasdik etmiş ise, biz onu en kolaya muvaffak kılacağız. En kolay yola, yani en çok kolaylık ve rahata erdiren "Kolay bir hesap ile hesaba çekilir ve sevinerek ehline döner." (İnşikak, 84/8-9) mânâsınca kolay hesap ile cennete girmek gibi refah ve mutluluk yolu olan hayır yoluna hazırlayacağız, kolaylıklara muvaffak kılacağız.

Başkaları için aşılması zor sarp bir yokuş olan hayır yolu onun için en kolay yol olacak, o bu zorlukları kolaylıkla aşacak, hayırlı işler yapmaya kolaylıkla mavaffak olup rahat ve mutluluğa erecektir.

Tefsirciler der ki: Bu 'daki "teysir", hazırlamak, hazır etmek mânâsınadır. Zira, "gemini ve eyerini vurup ata binmek için hazırladı" mânâsına denilir.

Buradaki hazırlama da bu mânâda istiaredir. En güzel olanı hakkıyla tasdik eden, ihsanın neticesi hakkında iyimser olan kimse Allah yolunda harcamak ve ondan korkmak suretiyle hayır ve güzel şeyleri ne kadar zor olsa bile seve seve, aşkla ve atılarak yapacağından zorlukla değil, kolaylıkla, zevkle ve hoşlanarak yapar. Dolayısıyla o en güzele kolaylıkla ererek mutluluğa kavuşur ve aynı zamanda bu harcama ve takva ona, gittikçe o mutluluk yolunu kolaylaştırır. Sebep ve yollarını çoğaltarak maksada ulaşmayı kolaylaştırır. (Elmalılı, Tefsir (sad.) 9/259-260)

En kolay, aynı zamanda Cennete giden yoldur. Âyetlerin ifadesine göre ‘en güzel olanı’ tasdik edip malını hayırlı işlere sarfedenler, dünyada mutluluğa kolaylıkla ulabildikleri gibi, ebedî kurtuluş da onlara kolaylaştırılır.

İşte bu saadet ve huzur içinde, ağız tadıyla yaşamak isteyenler için en güzel reçete. İbadetten zevk almak isteyenler için güzel bir öğüt. Zorlukların üstesinden gelmek, zor işleri başarmak, zorluklar karşısında sabretmek isteyenler için müjde.

Kim Allah’tan korkar ve sakınırsa, kim emanet olarak verilen dünyalıkları emanet olarak Veren’in yoluna harcarsa, kim ‘en güzeli’, yani vahyi, Kelime-i Tevhid’i, Kur’an’ı sözleriyle ve eylemleriyle tasdik ederse; yollar ona açılır, zorluklar ona kolay olur, güzellikler onu bağrına basar.

Hüseyin K. Ece

Zaandam   16.10.2007