Bilinen bir gerçektir; eden bulur.

Tarihte yaşamış pek çok zalim kavim ve kişilerin yaptıklarının bedeli olarak uygun cezalar (karşılık) aldıkları bilinmektedir. Tarihe bir de bu gözle bakanlar, ilâhî adaletin nasıl gerçekleştiğine dair nice örnekler bulabilirler.

 

Zalimlerin nasıl bir inkılapla devrildiklerini, haksızlık eden nice müstekbirlerin (büyüklük taslayanların) rezil ve rüsvay olduklarını görür.

Kur’an, o kişi ve toplulukların yaptıklarından ve akibetlerinden örnekler verip, kendisine muhatap olanları uyarıyor. Zaman geçse de, devir değişse de ilâhi ölçü (sünnetullah) değişmiyor.  

Ne yazık ki, tarihte ve günümüzde kimileri hem kel hem fodul misali, zalim olduğu halde iyi olduğunu iddia ediyor. Haksızlık yaptığı halde, yaptığının hakkaniyet olduğunu savunabiliyor.

Kimileri dünyanın en rezil, en çirkin, en bayağı, en aşağılık işleriyle uğraşır, sonra da bu gibi faaliyetlerini savunur. Bazıları hakszılığın en daniskasını işler, sonra da adaletten dem vurur. Kimileri hayatı, nesilleri, tabiatı, ahlâkı kirletir, sonra bunun adına uygarlık der.

İşte Mekkeli müşriklerden bir örnek.     

“Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi. Lâkin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli yakalayışla yakaladık.Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var? Yoksa ‘Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz’ mu diyorlar? Her halde o topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır.

Bilâkis kıyamet onlara va’dedilen asıl saattir. O saat cidden çok feci ve acıdır.” (Kamer, 54/41-46)

 “Yani ey bu asır insanları, sizin kâfirleriniz Nûh kavminden Firavun’a kadar helâkleri zikredilen kâfirlerden daha mı kuvvetli, yahut Allah’ın azabından kurtulmaya daha mı lâyıktırlar? Yani ahirzamanda yaşayan insanlar, ne kadar küfr ve isyan ederlerse etsinler Allah’ın yanında ceza ve sorumlulukları yoktur diye aklanmanıza dair semavî kitaplarda bir açıklama mı vardır?” (Elmalılı, Tefsir, 7/356-357)

 “Sizin kâfirleriniz , ötekilerinizden, yani o eski kâfirlerden iyi mi? Siz onlardan daha iyi misiniz ki onları helâk eden Allah sizi helâk etmesin? Yoksa sizin helâk edilmeyeceğinize, yaptıklarınızdan berâet edeceğinize, sorumlu olmayacağınıza  dair kitaplarda bir hüküm var?  Yenilmez bir toplum  olduğunuzu mu sanıyorsunuz? O topluluğunuz bozulup kaçacak, buradaki bozulma ve öldürülme ile azapları bitmeyecek, asıl bundan sonra karşılaşacakları kıyamet saatindeki azap daha feci olacaktır.” (S. Ateş, Tefsir, 162)

Bütün zalimler, bütün müstekbirler, bütün haksızlık yapanlar, eninde sonunda mağlup olacak, düşecek, ettiğini bulacak.

Peygamber (sav) Bedir günü kendisi için yapılan çadırda şöyle dua etmişti: “Allahım, bize verdiğin söz yüzü hürmetine sana yalvarıyorum, bize yardım eyle!” Allahım, istersen bugünden sonra bir daha sana ibadet edilmez. (müslümanlar bozulursa sana ibadet eden kalmaz)!”

Peygamber zırhlı olarak bulunduğu yerden çıktı, şöyle diyordu: “O topluluk bozulacak ve geri dönüp kaçacaklardır. Bilâkis kıyamet onlara va’dedilen saattir. O saat cidden çok feci ve acıdır.” (Buhâri; Tefsir 54/5-6)

İbni Abbas’ın öğrencisi İkrime’nin rivâyet ettiğine göre, Hz. Ömer, “Kamer Sûresi’nin bu âyeti nazil olduğu zaman, bu dönüp kaçacak olan topluluğun kim olduğunu merak etmiştim. Ama Bedir’de Rasûlüllah’ı zırh giymiş vaziyette ileri atılıp bu âyeti okurken gördüğümde, âyette haber verilen topluluğun Kureyşli müşrikler olduğunu anladım” demiştir. (İbni Cerir, İbni Ebi Hatim’den, Mevdudi, Tefsir, 6/57)

Bugün de aynı şeyleri günümüzün haddi aşan zalimleri için söylememiz gerekiyor. Bunlar da aynı sonuçla karşılaşacaklar. Ama şimdi, ama öldükten sonra...

Zira bunlar, yani bugünün zalimleri; ne Firavun ve yandaşlarından, ne de Mekkeli Kafirlerden daha hayırlı, daha masum değiller.

Kur’an şöyle diyor:

“Siz de kendinizden öncekiler gibisiniz. Halbuki onlar sizden daha güçlü idi. Malları ve evlâtları daha çoktu. Onlar (dünya nimetlerinden) payları kadar faydalandılar. Sizden öncekiler kendi payları kadar faydalandıkları gibi siz de payınız kadar faydalandınız ve onlar (bâtıla) daldıkları gibi siz de daldınız. Dünyada da ahirette de amelleri boşa gitmiş olanlardır onlar. Zarara uğrayanların ta kendileri işte bunlardır.” (Tevbe, 9/69)

Hüseyin K. Ece

21/4/2008

Zaandam