Hayatımızda çok keşke dediğimiz olmuştur. Keşke şunu yapmasaydım, keşke bunu yapsaydım diye.

Bir anlaık gaflet, bir anlık dalgınlık, bir anlık dikkatsizlik bazen kişiye büyük zarara mal olur.

 

Kişi öfkesine kapılır, ciddi bir hata yapabilir. Sonra da ya dünyalık bir ceza alır; ya da ömür boyu vicdan azabından kurtulamaz.

İnsan bilerek, planlayarak, kasdi olarak bir suç işleyebilir, zaman gelir ‘keşke öyle yapmasaydım’ der.

Kişi isteklerine gem vuramaz, hırsına yenik düşer, iştahı kabarır, bir şey yer, bir şey yapabilir, bir şeyi haksızca zimmetine geçirebilir. Bir müddet sonra aklı başına gelir, ‘keşke’ye sarılır.

Bir başkası zamanında yapması gereken şeyi yapmaz, ödemesi gereken bedeli ödemez, görevini yerine getir(e)mez, sonra da âh vâh eder, pişmanlık duyar. ‘Ah keşke zamanında şunu yapsaydım’ der durur.

Ama zaman geçmiştir, olan olmuştur. Pişmanlık iyi bir şey olmakla beraber gideni geri getirmiyor, zararı ödemiyor, istekleri karşılamıyor.

Dünyalık keşkelerimiz işte böyle: Ya bir kayıp için, ya bir hata için, ya elde edilemeyen bir kâr için olabilir. Bazıları çevresine bakar, ‘zamanında ben de şunun gibi yapsaydım, şimdi şu kadar variyetim vardı’ der. ‘Zamanında kafayı çalıştırsaydım, akıllı yatırım yapardım, şurayı alırdım, şu işe başlardım ve köşeyi dönerdim’ diye hayıflanır.

Kimileri de inandığı halde inancının gereğini yerine getir(e)memenin sıkıntısını yaşar. Pişman olur, üzülür ve ‘keşke genç iken, gücüm kuvvetim varken, imkan elde iken yapsaydım’ diyerek haklı olarak âh vâh eder.

Ancak Kur’an, ‘keşke’ denilerek duyulan pişmanlığa başka açıdan yaklaşıyor. Acı acı hayıflanmalara çarpıcı örnekler veriyor. Dünyalık mallar, makamlar, ulaşılmak istenen hedefler, peşine düşülen variyetler hakkındaki pişmanlıkların önemsiz olduğunu vurguluyor. Asıl pişmanlığın, asıl yanmanın, asıl ‘keşke’ demenin ne zaman olacağını gösteriyor.  

“Derken, Karun, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı! dediler.

Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.” (28 Kasas 79-80)

          Kur’an, Karun gibi Allah’a kulluğu ve ahiret hesabının unutup çok dünyalığa sahip olmak isteyenelere şu uyarıyı yapıyor:

“Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.

Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: Demek ki, Allah rızkı, kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki inkarcılar iflah olmazmış! demeye başladılar.” (28 Kasas/81-82)

          Bazıları hayatta iken kendilerine göre bir yol tutarlar. Birilerinin peşine takılır giderler. Kendilerinden üstün gördüklerinin fikirlerini mutlak doğru, heva ve heveslerinin uydurduğu ilkeleri en doğru zannederler. Peygamberin peşinden gitmeyi çağdışı sayarlar.

Ama bir gün gelir çevredeki her şey susar. Herkes kişiyi terkeder. Ne dost kalır, ne de akraba. Kişiye en sevdikleri bile yardım edemez.   

 “O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!

Yazık bana! Keşke falancayı (batıl yolcusunu) dost edinmeseydim!

Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.” (25 Furkan/27-29

          O gün pişmanlıktan dolayı ısırmak için tek elin parmakları yetmez. Peygamberin yolunu izlemeyenler, onu Allah’ın yolundan çevirenleri dost edinenler "Eyvah, keşke falancayı dost edinmeseydim" derler. Çünkü dost edindiği kimse onu Kur’an’a uymaktan alıkoymuştu.

Bir kısmı da şöyle der: “... Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.

Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda saptırdılar, derler.

Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden kov.” (34 Ahzab/66-68)

          Açıktır ki bu, boş bir istektir. Hem yersiz, hem de kabul olma imkanı yok. Çünkü iş işten geçmiştir. Bu sadece geçmişte kaçırılan fırsatlardan dolayı âh vâh etmenin belirtisidir. Bu sadece zamanı geçmiş bir pişmanlıktır.

Artık bu saatten sonra dünyada iken kendilerini saptıran önderlerine karşı kızmanın, köpürmenin, intikam hissine kapılmanın hiç bir faydası olamaz. 

Kitabı solundan verilenler; kitabı sağından verilenlerin kavuştuğu nimetleri ve kendilerini bekleyen azaba şahit olunca diyecek ki;

"... Keşke, bana kitabım (amel defterim) verilmeseydi!" "Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!" Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı; Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.” (69 Hakka/25-29)

Artık iç bitmiş, karar verilmiş, herkes hak eettiğine kavuşmuştur. Böylelerinin feryadı, uzayıp giden pişmanlık, ümitsizlik yansıtan terennümler ve can sıkıcı yorumlar, fayda vermeyen ‘keşke’lerdir.

Ama bunlar dünyada iken kitapla, melek inancıyla, ahiret hesabıyle, Bir Allah’a kullukla alay ediyorlardı. Hayatın yalnızca dünya olduğuna inanıyorlardı. “Her yaptığınız kayda alınıyor” denildiği zaman gülüp geçerlerdi.

Orada, hesap gününde; istedikleri kadar, ‘keşke amel defterimi görmeseydim’ desinler, işe yaramayacaktır.

‘Keşke o ilk ölüm işi bitirip herşeyi kesip atan olaydı da beni bu felâketten, bu dehşetli olaydan kurtaraydı’ dese de ona kurtuluş yok. 

Hatta böyleleri Hesaptan sonra her şey belli olunca "Keşke toprak olsaydım!" diyecektir. (78 Nebe’/40)

Toprak olmayı, o acı sonla, o can yakıcı pişmanlıkla karşılaşmamayı çok isteyecekler ama, hak yerini bulacaktır.

İbnü Ömer, Ebu Hureyre ve Mücahid'den rivâyet edildiğine göre, Allah (cc) o gün hayvanları da huzura getirecek, birbirlerinden haklarını alıp ödeştirecek ve sonra onlara, "toprak olun" buyuracak ve hepsi toprak olacak.

İşte kâfir bunu gördüğü zaman onlar gibi toprak olmayı isteyecektir. Nitekim  "Yabani hayvanlar toplandığı vakit" (81 Tekvir/5) âyetinde buna işaret edildiği söylenmektedir.

Bazı alimlere göre toprak, hakiki mânâsında kullanılmıştır. Bazılarına göre ise bunun, alçakgönüllülükten mecaz olma ihtimali de vardır.

Cehennemlikler sanki şöyle diyecekler: “Keşke dünyada gururlanmasaydım, azgınlıkla kafa tutmasaydım, alçakgönüllü olup Allah'a iman ve itaat etseydim.” (Elmalılı, Tefsir, 8/505)

 

Hüseyin K. Ece

8.10.2008

Zaandam-Hollanda