Giriş

Ümmet kelimesi diğer bazıları gibi yanlış anlaşılan, yanlış  yerlerde kullanılan Kur’an kavramlarından biridir

Son yüzyılda Türkiyedeki resmi kültür ve kimlik değişiminden sonra ümmet kavramına farklı anlam yüklendi, hatta bu coğrafyadan kovulmak istendi.

 

İş o kadar ileriye götürüldü ki, kendi yükledikleri yanlış anlamın sonucu olarak ‘ümmetçilik’ diye bir suç bile ihdas edildi.

Ümmet İslȃmın bir kavramıdır ve tasıdığı mesaj da Kur’an’ın ona  yüklediği

anlamdır.  Bu da İslam’ın insan, inanç birliği ve toplum tanımına uygundur.

Bir dilden diğerine geçen kelimeler veya kavramlar anlam değişikliğine uğrarlar. Her

toplum başka kültürden aldığı kelimeyi farklı teleffuz edebilir veya farkli bir anlam verebilir. Ancak Kur’an’ın kavramları böyle değildir. Onlara isteyen istediği anlamı vermemeli, işine geldiği gibi anlamamalı. Onları Kur’an bağlamından koparıp kendi kalıbına,  kendi anlayışına, kendi kültürünün şekline uydurmamalı.  

           

  • Ümmet ne demektir?

‘Ümmet’, anne anlamına gelen ‘ümm’ kelimesinden türemiştir. Bu da anne, ana şey, asıl, temel, uygun karşılık demektir. ‘Ümm’, bir şeyin meydana gelmesine, terbiyesine, ıslahına veya başlangıcına temel olan köküne verilen isimdir.   

‘Ümmet (çoğulu ümem)’ sözlükte, cemaat, nesil ve topluluk demektir.  

‘Ümmet’ genel anlamda;  aynı yerde/zamanda, aynı dine uymak suretiyle bir arada yaşayan insan topluluğuna verilen isimdir.   

Kur’an, ‘ümmet’ kavramını farklı topluluklar için kullanmaktadır. Söz gelimi, her bir canlı ve kuşlar (En’am, 6/38), İbrahim Peygamber başlı başına bir ümmettir. (Nahl, 16/120)  

Peygamberimiz (sav), köpeğin ve karıncanın bile bir ümmet (topluluk) olduğunu belirtiyor. (Müslim, Selâm/38, no: 2241. İbni Mace, Sayd/2, no: 3205)

İslâm kültüründe ‘ümmet’ kavramı daha çok İslâma gönül vermiş müslüman toplumu ifade eder.

Dünyadaki bütün müslümanlar bu topluluğun gönüllü üyeleridir. Onların imamı-önderi Hz. Muhammed (sav), kitapları Kur’an-ı Kerim, ülkeleri İslâmı yaşayabildikleri, hayata hakim kılabildikleri her yer, hedefleri ise İslâmın gerçek uygulayıcıları olarak diğer insanlar üzerine Hakk’ın şahitleri olmak ve dünya imtihanını kazanmaktır.

‘Ümmet’ kavramı, kendine has bir dine sahip olan kimse anlamına da gelir. Her peygambere uyan topluluklar o peygamberin ümmeti sayılırlar.

Bu anlamda İslâm’a inananlar Muhammed (sav) ümmetidir. 

 

  • Ümmet - imam (önder) ilişkisi

‘İmam’ insanlara öncülük eden, kendi yolundan giden ve peşinden gelen bir ümmet (topluluk) oluşturan önderdir.  Allah’ın yolunda hidayet imamları olduğu gibi, insanları ateşe ve azaba götüren imamlar (liderler) da vardır. Tıpkı Firavun gibi. (Kasas, 28/41) Kıyamet gününde bütün insanlar kendi imamlarıyla (önderleriyle) çağırılacaklar. (İsra, 17/71-72)

‘Ümmet’ ve ‘imam’ aynı kökten gelir. İslȃmi anlamda ümmet; çeşitli insan gruplarına önder olan ve kendisine uyulan cemaat demektir. Yani bir imamın (önderin) başkanlığı altında sağlam bir topluluk oluşturup, düzenli bir şekilde faaliyette bulunan ve diğer insanlara önderlik yapabilen bir topluluktur. O topluluğun fertleri inanç ve gaye yönünden bir köke, bir asıla bağlıdırlar.

Bu topluluk iman üzere olduğu gibi, küfr üzere de olabilir. Faaliyetleri salih amel de olabilir, fitne ve fesat da olabilir. Kişilere göre ‘imam-önder’ hangi konumda ise, gruplara-topluluklara göre de ‘ümmet’ o konumdadır.  

 

  • İslâm Ümmetinin Özellikleri

Allah (cc) dileseydi yeryüzünde olan bütün insanlar bir tek ümmet olurdu. (Maide, 5/48. Hud, 11/118. Şura, 42/8) O zaman da hür iradenin ve denemenin bir anlamı kalmazdı. İnsanlardan dileyen İslâm ümmetinin, dileyen de küfür ümmetlerinin bir üyesi olabilir.   

Üstünlüğü soy, kabile, renk, sosyal sınıf, zenginlik ve iktidar sahipliği gibi şeylerde görmeyen İslâm, takvayı üstünlük derecesi saymış; insanlar arasında kim takva sahibi olursa, kim en yüce değerleri Allah rızası için ahlâk haline getirirse o üstün olur. Bu yüce erdemin de ancak İslâmın getirdiği ilkelerle kazanılacağı açıktır. (A. b. Hanbel, Müsned 5/383)

İslȃm ümmetinin belirgin özellikleri şunlardır:

 

1-      İslâm ümmeti insanlığın hidayet önderidir

Kur’an, müslümanlara  ulaşabilecekleri insanları yeri ve zamanı gelince, uygun bir dille, uygun araçlarla, en güzel bir metodla hakka davet görevi veriyor.

“ve belki içinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk çıkar: nihaî kurtuluşa erişecek kimseler, işte bunlar olacak.”  (Ali İmran, 3/104)

İslȃm ümmeti Vahy’e iman ederek, Allah’tan gelen hidayete tabi olarak doğru yolu buldukları, İslam ile şereflenerek onur ve izzete kavuştukları, Hakikate ulaştıkları  gibi başkalarının da bu şerefe ulaşmalarını isterler. Bunun için sözleriyle,  eserleriyle ve davranışları ile Hidayet’in samimi temsicileri olurlar. İnsanlara doğru yolu bulmada önderlik yaparlar. Hakka ve adalete uygun hareket etmek, gerçek insanlığı göstermek üzere insanlara her konuda örnek olmak onların özelliğidir.

“SİZ, insanlığ[ın iyiliği] için çıkarılmış hayırlı bir topluluksunuz; doğru olanı emreder, eğri olandan alıkoyarsınız ve Allah'a inanırsınız...” (Ali İmran, 3/110)

En hayırlı ümmet olmak, insanlar arasında ‘ma’rufu (iyiliği) yaygınlaştırmak, münkeri (kötülüğü) azaltmak için çalışmaya bağlıdır.

 

2-      İslâm ümmeti bir tek ümmettir.

Kur’an buyuruyor ki:

“Gerçek şu ki, sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.” (Enbiya, 21/92. Mü’minûn, 23/52)

İslȃm ümmeti, aynı imam-önder etrafında (Hz. Muhammed’in izinde), aynı vahye tabi olarak bir araya gelmiş, Tevhid dinine gönül vererek, vahdete ulaşmış, aynı amaca gitme gayretinde olan bir ümmettir.

İslâm ümmeti, siyasi yönden güç sahibi olduğu yerlere İslâm diyarı adını verir, İslâmın bütün yönleriyle böyle yerlerde yaşanabileceğini bilir. Yeryüzündeki bütün sınırlara, farklı dil ve renklere rağmen İslâm ümmeti Kur’an’ın emriyle bir bütündür ve Kur’an’ın etrafında birlik oluşturmak durumundadır.

 

-      İslȃm ümmeti ayrı bir millettir

‘Millet’, sözlükte, tutulan ve gidilen yol demektir. Bu yol eğri de olabilir,

doğru da.‘Millet’, tıpkı din gibidir ki, Allah’ın kullarına peygamberlerin diliyle gönderdiği şeriatın özel adı olmuştur . Din ile aralarındaki fark; millet kavramı gönderildiği peygamberin adıyla söylenir. ‘İbrahim milleti, Musa milleti’ gibi. Allah’ın dini denilebilir ama, Allah’ın milleti demek yanlış olur.

İslȃm kültüründe itikat ve iman yönünden din, amel ve uygulama bakımından şeriat,  sosyal realite yönünden de millet kavramları kullanılır. İtikat edilen (inanılan) şeyler, genelde amel edilen (pratikte uygulanan) şeylerdir. Amel edilen ve uygulanan şey ne ise üzerinde birlik sağlanan şey de odur.

Buna göre ‘millet’, bir toplumun etrafında toplandığı ve üzerinde yürüdüğü, kitlenin uyduğu ve bağlı olduğu ilkeler ve takip ettiği yoldur. Bu yolun hakk olanı olabilir, batıl olanı olabilir.

Müslüman millet deyince, Allah’ın dini İslâma inanan ve ona uyan topluluklar akla gelir.  

Kur’an, bu kelimeyi Peygamberlere gönderilen inanç ve başka insanların gittiği yol anlamında kullanmaktadır. İbrahim milleti gibi. (Bakara, 2/130, 135. Âli İmran, 3/95. Nisa, 4/125. 6/En’am, 6/161. 12/Yusuf, 38. Kehf, 18/20)

Şu âyet, millet kavramının anlamını daha açık bir şekilde ifade ediyor:

“Sen onların milletlerine (dinlerine-inanç sistemlerine) uymadıkça, Yahudi ve Hırıstiyanlar senden kesinlikle razı (hoşnut) olacak değillerdir…” (2/Bakara, 120)

Yeryüzünde bir İslam milleti vardır, bir de küfür milleti vardır. İslam'dan başka hak din, geçerli nizam olmadığmdan İslam'ın karşısında yer alanların tümü tek millettirler. Böyle bir taksim elbette ırk, kavim, ulus temelinde değil, din, akkide ve dünya görüşü temelinde temel bir ayrımdır.

Kafirun Suresi bir anlamda bunu ifade ediyor.

 

-      İslâm ümmeti son ümmettir

“[Ve bilin ki, ey müminler,] Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir, fakat o, Allah'ın Elçisi ve bütün Peygamberler'in Sonuncusu'dur.” (Ahzab, 33/40)

Hz. Muhammed son peygamber olduğu gibi O’nun ümmeti de hidayetin sorumluları ve temsilcileri olarak son ümmettir.

 

-       İslâm ümmeti orta ümmettir

“Ve böylece sizin orta (dengeli ve ölçülü) bir toplum olmanızı istedik ki [hayatınızla] tüm insanlığın huzurunda hakikatin şahitleri olasınız ve Elçi de sizin huzurunuzda ona şahitlik yapsın...”  (Bekara, 2/143)

“Lafzen, “orta bir toplum” -yani, aşırılıklar karşısında adil bir denge gözeten ve hem zevk ve sefahatı hem de mübalağalı bir zühdü reddederek insanın tabiatını ve imkanlarını değerlendirmede gerçekçi ve makul davranan bir topluluk.”  (M. Esed, Meâl  s: 40)

İslâm ümmeti vasat (orta, aşırı olmayan) bir ümmettir, ki diğer insanlar üzerine, İslâmın hak din olduğu, üzerinde oldukları yolun ‘doğru yol’ olduğu hususunda şahitlik yapacaklar. İnkârcıların ve haddi aşanların davetlerine uymadıklarına, onların emr’lerinin (işlerinin) rüşd (sağlam, yarayışlı) olmadığına da tanıklık edecekler.

İslâm ümmeti bir denge toplumudur. İnançta, amelde, hayatı değerlendirmede, ceza vermede ve yargılamada orta yolu izler. Hiç bir konuda aşırı değildir. Davranışlarda, inançta ve hayatı yaşamada denge üzerindedir.

 

-      İslâm ümmeti Hakikatin şahitleridir

Peygamber bütün insanlar üzerine şahit olacağı gibi (Nahl, 16/89. Nisa, 4/41)

İslam ümmeti de diğer insanlar üzerine şahittir. (Bekara, 2/143. Hacc, 22/78 )

“Yani, “Hz. Peygamber'in size örnek olması gibi sizin hayat tarzınızın da bütün insanlığa bir örnek olduğuna”. (M. Esed, Meâl s: 40)

İslâm ümmeti diğer insanlar üzerine ‘şühedâ’-şahidler’ olarak seçilmiştir. Onlar, aslında Hakikatin canlı şehid-şahitleridir.  

 

-      İslâm ümmeti kardeştir

“Müminler ancak kardeştirler...” (Hucurat, 49/10)

İslam ümmetinin her bir ferdi, nerede olursa olursa olsun, kim olursa olsun akide açısından kardeştir.  Kardeşlerin birbirine güzel davrandıkları gibi onlar da güzel davranırlar, kardeşce geçinirler. Hem önden giden mü’min kardeşleri, hem de sonradan gelecek kardeşleri için dua ederler. (Haşr, 59/10. Bekara, 2/)

Onlar şu hadisin gereğini yaparlar: “Sizden biri kendisi için arzu ettiğini (mü'min) kardeşi için de arzu etmedikçe (hakkıyla) iman etmiş olmaz.” (Buhari ve Müslim)

 

-      İslâm ümmeti birbirinin velisidir (müttefikidir)

Allah (cc) mü’min erkelerin ve mü’mine kadınların din açısından birbirlerinin kardeşleri oldukları gibi aynı zamanda birbirlerinin velisi olduğunu, yani olmaları gerektiğini söylüyor.  (Tevbe, 9/71)

Veli; seven, yakın, dost, ahbab, yardımcı, ihtiyacını karşılamada yardım eden, destek olan ve müttefik demektir. Velȃyet (veli olma) bağı kerdeşlikten öte daha güçlü bir bağdır. Kardeşliğin bir anlamda pratik olarak uygulanmasıdır.

 

-      İslâm ümmeti bir ailedir

İslam ümmeti aslında büyük bir ailedir.

Her ne kadar bu büyük aile dağınık ve farklı unsurlardan meydana gelse bile, birbirlerini tanımasalar bile, herkes kardeş, adı Tevhid olan dinin mensupları, aile içinde herkesin bir sorumluluğu olduğunun farkında olmalıdır. Aile içindeki her bir fert ailenin şeref ve haysiyetini korumak, izzetine halel getirmemekle mükelleftir.

 

-      İslâm ümmeti izzet sahibidir

İslȃm ümmeti, izzet ve vakar, şeref ve haysiyet sahibidir. Onlar zayıf, fakir, ezilmiş, mağlup, esir, sömürge, işçi olsalar bile imanların verdiği izzet ve onura sahiptirler. Bütün bunları onlara iman tercihi ve ihlaslı olarak yaptıkları salih amel kazandırır.

Kur’an şöyle diyor:

“Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.” (Ȃli İmran, 3/139)

 “... Ama asıl izzet, Allah'a, O'nun Elçisi'ne ve inananlara aittir: fakat münafıklar bunun farkında değiller..” (Münafikûn, 63/8)

 

 Hüseyin K. Ece

11.4.2011

Zaandam/Hollanda