Siz iyisiniz, hatta siz iyi değil; en iyisiniz, öyle mi?

Başkaları kötü, siz iyisiniz...

Başkaları berbat, siz düzgünsünüz....

Başkaları barbar, siz medenisiniz....

 

Başkaları zalim, siz adaletlisiniz...

Başkaları vahşi, siz insanlıkseversiniz...

Başkaları terörist, siz mazlumsunuz, mağdursunuz, insan hakları savunucularındansınız...

Başkaları kötülüklerin kaynağı, ama siz iyilik perisisiniz... Öyle haa?

Bu şekilde iddia ediyorsunuz. Daha doğrusu öyle propaganda ediyorsunuz. Medyanız bunu bütün dünyaya böyle pompalıyor. Satın aldığınız, ya da korkuttuğunuz mahfiller, kişiler ve ekipler böyle ileri sürüyorlar.

Acaba gerçek sizin iddia ettiğiniz gibi mi?

İşin doğrusu dünya kamuoyunun duyduğu ya da sandığı gibi mi?

Siz gerçekten iyi de başkaları, yani sizin kötü dedikleriniz gerçekte kötü mü?

Yoksa asıl berbatlık sizde de, ağzınız ve ağzınızın konuşmasını sağlayan arka kısımdaki gücünüz çok da ondan böyle cesaretli konuşuyorsunuz?

Ya da, kendinizi bu iddiaya o kadar alıştırdınız ki, iyilik ve kötülük ölçülerini birbirine karırştırıyorsunuz.

Sahi siz neye göre iyisiniz?

Ölçünüz ne, kriteriniz ne, mizanınız ne?

Size kim iyi diyor ve hangi mihenge göre iyi diyor?

Yani siz kendinize bakmadan, kendinizi gözden geçirmeden, aynaya bir göz atmadan böyle övünüyorsunuz...

Bizim de bunlara inanmamızı emrediyorsunuz. (Olur, hemen inanırız.(!))

Hatta inanmaktan öte; sizin propagandanızı eleştirisiz kabul etmemizi, itirazsız benimsememizi istiyorsunuz.

Üstüne üstlük, kötü diye nitelendirdiklerinizin de kendilerine kötü demelerini, kendilerini kötü olarak tanımlamalarını, suçlu olduklarını ilan etmelerini istiyorsunuz.

Her yaptığınızı doğru zannediyorsunuz. Her inandığınızın gerçek olduğunu varsayıyorsunuz. Bütün ilkelerinizin, bütün iddialarınızın, fikir ve eylem olarak bütün ürettiklerinizin isabetli olduğunu hayal ediyorsunuz.

Kendinizi hep merkeze, başkalarını dışarıda, ama sizin olduğunuz merkeze bağlı olmak zorunda düşünüyorsunuz. Kendinizi dev aynasında görüyorsunuz.  

Kafdağındasınız, fildişi kulesindesiniz, kendi ördüğünüz kozadan başkasını görmüyorsunuz. Başkalarını beğenmiyorsunuz, onlara değer vermiyorsunuz. Onların haklarına saygı duyduğunuzu söyleyip, sonra utanmadan kıvırıyorsunuz. Sözünüzle yaptıklarınız çelişiyor.

Halbuki  bugüne kadar yaptıklarınızla kimsenin hakkını hukukunu takmadığınız ortadadır.

Siz aslında hep kendi menfeatiniz düşünürsünüz. Siz kendi çıkarına tapan, kendi çıkarını kutsal hâle getiren acaib bir putperestsiniz. Ama yalanlarınızı, daleverelerinizi, münafıklığınızı, cambazlığınızı iyi gizliyorsunuz. Şaklanbanlığı iyi beceriyorsunuz.

Bir de kameralar karşısına geçip; “Biz iyiyiz, onlar kötü. Biz iyiliği temsil ediyoruz, onlar kötülüğü. Biz medeniyetin savunucularıyız, onlar barbarlığın” diyorsunuz.

Ya öyle mi? Sahi siz iyileri mi temsil ediyorsunuz?

Zengin olmak, bol bol makina yapmak ve onları kullanmak, güçlü olmak ve bu gücü başkalarını sindirme uğruna değerlendirmek ne zamandan beri iyilik diye isimlendirilmeye başlandı? Ne zamandan beri çapulculuk, işgal, sömürü, dalavere, baskı ve şiddet, gizli faaliyetler ve terör; iyilik adını aldılar.

Fesübhânellah! Her şey tersine döndü. Gece gündüz, gündüz de gece  sayılmaya başlandı. Beyaza siyah diyorlar bazıları. Tabii ki siyaha da beyaz.  Bunların iz’anları kıt olduğu gibi, gözleri de görmüyor.

Yani kızılderili katliamı (soykırımı), hiroşima ve nagazaki, vietnam ve ortadoğu cinayetleri, kölelik ve sömürgecilik tarihi ne zamandan beri suç olmaktan çıktı?

Bu cinayetleri işleyenler ve onlara destek olanlar, ya da bu cinayetleri anlayışla karşılayanlar hangi ölçüye göre iyi insan oldular?

Ya şu anda ellerinde bütün dünya tam elli defa havaya uçuracak silahları olanlar, buna rağmen yemeye azmettikleri ülkeleri kitle imha silaha sahip iddilarıyla bombalamaya kalkışanlar, ne zamandan iyilik meleği kılıfına büründüler?

Şu işe bakınız; pek çok haksız savaşın, pek çok işgalin, pek çok terörün, pek çok suikastın failleri, kendilerini iyi, işgal ettikleri, sömürdükleri, ezdikleri, hakaret ettikleri toprakların insanlarını kötü diye nitelendiriyorlar.

“En iyi kızılderili, ölü bir kızılderilidir” diyen zihniyet ne zamandan beri uslandı? Bu histerik kafa ne zamandan beri adam oldu?

Heyhat ki bu kafanın sahibi pek uslanmışa benzemiyor.

Bütün dünyada estirdiği terör havasına bakılırsa, yine en iyi insanların ya ölü kimseler, ya da ona meccanen hizmet edenlerdir diyebilir.

Bu kafa asırlardır siyah kıtadan gasbettiği insanları köleleştirerek, köleleri bedava asırlarca çalıştırarak semirdi. Dünyada işgal etmediği toprak parçası, sömürmediği ülke kalmadı. Şimdilerde de yine dünyanın kendisine hizmet etmesini istiyor. İtiraz etmeye kalkışanlara da en öldürücü silahları gösteriyor.

Sonra da bağırıyor: Biz iyiyiz, onlar kötü.

Çevre kirliğinden tutunuz da, dünyanın yer yerinde fitne ve fesada sebep olanlar mı iyilikten yanalar? Bencilliği, cimriliğ, pintiliği, başkası için kurt olmayı, çıkarını düşünmeyi, başkasını düşünmeden yaşamayı karakter haline getirenler mi iyiler?

İslâmın fazilet dediği ne varsa, onları küçümseyenler; Allah’ın haram dediği, zararlı dediği, çirkin gördüğü ne kadar fiil ve davranış varsa; hepsini yaşama biçimi, gelenek, hatta sosyal değer haline getirenler mi iyiler?

Neyinizle iyi olduğunuzu iddia ediyorsunuz, sarhoşluğunuzla mı; pornonuzla, aynı cinsle ilişkileri kabulünüzle mi, çocukları pis emellerine alet etmenizle mi, paradan başka kutsal tanıyan tavrınızla mı, kadın hakları adı altında kadını sermaye yapmanızla mı, başkalarının zenginliklerini binbir hile ile yağmalamanızla mı?

Hangi faziletinizle iyisiniz? Başkaları size terör yapıyormuş veya yapmaya kalkışıyormuş...

O da sizin eseriniz. Rüzgâr ekenler, bazen fırtına biçerler. Bumerang çoğunlukla geri döner.

Kağıt paralarının, demir paralarının üstüne, ya da çevrelerine ‘Tanrı bizimle beraberdir’ diye yazıyorlar. Mikrofon arkasında iyi olduklarını söyleyip; ‘Allah bizimle beraberdir’ diye ekliyorlar.

Galiba iblis bile bu şaklabanlığa, bu utanmazlığa, bu aymazlığa şapka çıkarıyordur.

Hakikatte bu adamlar kendi iddia ettikleri gibi iyiler mi?

Bunun ölçüsü ne?

Madem ki ‘Allah bizimle beraberdir’ diyorlar, öyleyse onlarla olduğunu iddia ettikleri Allah’ın gönderdiği, koyduğu, beyan ettiği ilkeleri ölçü olarak almaları gerekiyor. O ölçülere bir bakalım, o ilâhî esaslara bir göz atalım, o sünnetullah’a (Allah’ın değişmez yasalarına) bir başvuralım; iyinin ölçüsü ne?

İyiler kimlerdir?

Allah kiminle beraberdir?

Bakalım, Allah’ın insanlara vahiy yoluyla gönderdiği, hiç bir beşerin, hiç bir topluluğun bir benzerini meydana getirmekten aciz kaldığı aziz Kur’an ne diyor:               

“Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Ondan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma.

Çünkü Allah (kötülüklerden sakınan) muttakilerle ve muhsinlerle (güzel amelde bulunanlarla) beraberdir.”  (16 Nahl/128)

İşte ilâhî gerçek: Allah (cc), kendisinden hakkıyla korkup-sakınanlarla, yani takva sahipleriyle beraberdi.(Ayrıca bak. 2 Bekara/194. 11 Tevbe 123)

Takva sahipleri (müttakiler) kimlerdir? Yukarıda sözü edilen, ‘biz iyiyiz’ iddiasında bulunanlar mı? Hayır, hayır, hayır; hiç ilgisi yok.

Takva sahipleri âlemlerin Rabbi Allah’a karşı sorumluluk duygusu ile hareket edenlerdir, Allah’a günün birinde yaptıuklarımın hesabını verme bilinciyle yaşayanlardır, Allah’ı her konuda hesaba katanlardır, O’ndan hakkıyla korkup-sakınanlar, O’na isyandan korkup itaate yönelenlerdir.

Yukarıdaki iddia sahipleri; bırakınız bu şuurda olmayı, asırlardır Allah düşüncesini ve O’nun son peygamber aracılığıyla gönderdiği ilkeleri hayattan kovma mücadelesi veriyorlar.

Bunlar, gökleri Allah’a, yeryüzünü kendilerine ayırdılar. Allah’ın insan için koyduğu ilkeleri, ölçüleri, hükümleri geri, yetersiz, eksik bulmuyorlar mı?

Bunlar, hayatın hangi alanında Allah’a karşı kendilerini sorumlu tutuyorlar?