Hak, Hak bir temele dayanırsa anlam kazanır.”

Günümüzde üzerinde çok durulan ‘temel insan hakları’nın kaynağı nedir? Hangi felsefi, kültürel ve aklî temele dayanırlar? Özellikle avrupa ülkelerinde çok çok propagandası yapılan bu iddiaların gerçekliği nedir?

 

İnsan aklına ve tecrübeye dayanan hak anlayışları ne kadar sağlam olur?

Hakk'ı hayatından söküp atan, sonsuz bir Güce karşı sorumluluk duymayan bir kafa yapısı, niçin başkasının hakkına saygı duysun ki?

Bir gün yaptıklarının hesabını tek tek vereceğine inanmayan bir anlayış, kanunun hükümran olmadığı yerlerde insan haklarını hangi yüce değerler çerçevesinde savunabilir?

Issız, polisten ve kanundan uzak yerler olduğuna inanan bir kimse, oralarda hangi yaptırım gücüyle insan haklarını koruyabilir?

Çıkardan, maddi kazanımdan, keyfiyden başka bir kutsal tanımayan zihniyet, çıkarı olmadığı yerde, başkalarının hakkını ne kadar savunabilir? Bu gibiler başkasına karşı ne kadar adil olabilirler?

 İnsan haklarının batılı ülkelerde geliştiğini iddia edenler büyük bir yanılgı içerisindedirler. Çünkü insanlık henüz bırakın hakları, başkalarının insan olup olmadığını tartışırken/düşünürken İlâhî vahy insanlara Hakkı takdim ediyor, hak kavramını tarif ediyor, herkesin haklarının sınırını çiziyordu.

Daha da önemlisi İslâm dışındaki dünyanın henüz tanımadığı ‘kul hakkı’ kavramını, anlayışını müntesiplerine sunuyordu.

  • Sözlükte hak:

İslâm kültürününün ve Kur’an kavramlarının en önemlilerinden ve en zengin anlam taşıyanlarından biri de ‘hakk’ kelimesidir.

‘Hakk’ kelimesinin aslı, uygunluk ve denk gelmektir. (Isfehânî, Müfredât s: 179)

Sözlükte masdar olarak manası: gerçek, sabit ve doğru olmak, gerekmek, bir şeyi gerçekleştirmek, bir şeye yakinen muttali olmak, mevcudiyetin (varlığın) gerçek olması demektir.

İsim ve sıfat olarak: gerçek, sabit, doğru, varlığı kesin olan şey manalarına gelir.

Hak, İslâm inanç sisteminde (akaid’te) genellikle batılın zıddı olarak kullanılır.

Hakku’l-emr, o işin sabit ve gerçek olduğu anlatır. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/176)

‘Hakk’ sözlükte ayrıca, yerine getirilen hüküm, adalet, doğruluk, gerçeklik (hakikat), İslâm, mal-mülk, vacip, yaraşır, kesin şey manalarıda da kullanılır. (Isfehânî, Müfredât s: 179-180)

 

  • Hakkın Kur’an’daki anlamları:

Kur’an bu kelimeyi bir kaç anlamda kullanmaktadır:

1-Bir şeyi hikmetin gereğine göre (nasıl gerekiyorsa ona göre) yapan anlamında. Bu anlamda ‘hakk’ Allah’ın bir ismidir. (18 Kehf/44. 6 En’am/62, 10 Yunus/32, 22 Hacc/6, v.d.)

2-Hikmetin gereği olarak var edilen şeyler. Allah (cc) fiilleri bu anlamda ‘hakk’tır. (10 Yunus/5, 53. 2 Bekara/146)

3-Bir şey hakkında aslına uygun olarak inanç taşıma anlamında. Bir kimse hakkında ‘onun yeniden diriliş ve cennet konusundaki inancı hakk’tır’ dememiz gibi. (2 Bekara/213) 

4-Gereğine göre, gerektiği kadarıyla ve gerektiği zamanda meydana gelen söz veya iş anlamında. Bir kimse için ‘senin sözün hakk’tır’ dememiz gibi. (23 Mü’minín/71. Bakara, 2/121. Âli İmran, 3/102. Hacc, 22/74) 

5-Borç anlamında. (2 Bekara/282)

6-Hisse, pay anlamında. (70 Meâric/24-24, 51 Zariyât/19)

7-Adalet anlamında. (40 Ğafir/20)

8-Allah’ın va’dinin veya azabının gerçekleşmesi gibi. (Bakara, 2/61. Âli İmran, 3/21. Sâd, 38/14. A’raf, 7/30. İsra, 17/16. Yâsin, 36/7. Nahl, 16/38 v.d.)

9-Allah’ın kelimeleriyle gerçeği güçlendirmesi manasında. (Enfal, 8/7-8. Yunus, 10/82. Gâfir, 42/24. v.d.)

10-Doğru anlamında. (A’raf, 7/8, 159, 169. Sad, 38/26 v.d.)

11-Gerçek manasında. (En fazla bu manada kullanılıyor) (Hûd, 13/1. 11/120. 13/14 v.d. bil-hakk şeklinde: Bakara, 2/176., 252. Âli İmran, 3/3. Mâide, 4/105 v.d.)

 

  • Hadislerde hak kavramı

Hadislerde hak kavramı; "doğru, gerçek, görev, sorumluluk, borç" gibi manalarda kullanılıyor. Hadislerde ayrıca "fakirin hakkı, isteyenin hakkı, din kardeşliği hakkı, arkadaşlık hakkı, dostluk hakkı, müslümanın müslüman üzerindeki hakkı, akraba hakkı, komşuluk hakkı, kocanın hakkı, hanımın hakkı, misafir hakkı, yolculuk hakkı" gibi ifadeler yer alır.

Hatta ile hayvan haklarından bile bahsedilir. (Meselâ; Müslim, Libâs/107, Birr/61, Sayd/59. Ebû Dâvûd, Cihâd/51. Tirmizî, Kıyâmet/2. Nesâî, Dahâyâ/42),

Görüldüğü gibi hak kavramını oldukça kapsamlıdır ve geniş bir kesimi içerisine almaktadır.

 Bir hadiste şöyle buyuruluyor: "Hak sahibinin konuşma yetkisi vardır" (Buhârî, Hibe/23; Müslim, Müsâkat/120) Bu, herkesin hak sahibi olabileceğini belittiği gibi, her hak sahibinin hakkını isteme, arama, koruma, savunma yetkisi olduğu anlamına da gelir.

 

  • İslâmda hak anlayışı

Hak kavramı "korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddî ve mânevî imkân, değer, pay, eşya ve menfaat" manasında da kullanılıyor.

Genel manasıyla hak: “İnsanın dışındaki herhangi bir husustaki realite veya eşya ile insanın zihninin, o realite veya eşyayı doğru tasavvur etmesi şeklindeki uygunluk anlatılır. Buna ilim ile ma’lumun mutabakatı da denilir.” (İ. Şahsiyet Hakları, s: 6)

Buradan hareketle bazen düşüncenin doğruluğuna hakk, bazen da görülenin, bilinenin kararlı ve sabit oluşuna hakk denilir. Eğer zihinde tasarlanan gözleme uygun ise buna isabet ve doğruluk; söz, fikir, karar ve iradenin amaca uygunluğu yönünden ise buna da adalet ve hikmet, ictihat alanında olursa isabet adını alır.  Böylece hakk o işin sıfatı olur.

Realite ile zihinki tasavvur arasında çelişki olursa hakkın yerini batıl alacak, savap ve sıdk’ın yerini hata ve kizb, adalet ve hikmetin yerini zulüm ve abes sıfatları alacaktır.

İslâm hukukunda (fıkıhta) hak, hukukun, bir başka deyişle şeriatın bir yetki veya yükümlülük olmak üzere benimsediği, kişiye ait olan şeydir.  

Bu tanım, hem Allah’ın kulları üzerindeki kulluk görevlerini, hem de kişiyle ilgili bütün hakları içerisine almaktadır. Kişinin mesken edinme, mal edinme hakkına işaret ettiği gibi, medení hakları, yaşama, inanç, çalışma haklarını, baba hakkını, devletin vatandaşlar üzerindeki tasarruf hakkını, çocuğun nafaka hakkı ve benzerlerini de anlatmış olmaktadır.

Tanımda geçen yükümlülük, kişinin kendi üzerine isteyerek aldığı sorumluluktur. Borçlunun borcunu ödemesi, işi üzerinde alanın işin hakkını vermesi gibi.

İslâmın hak anlayışında iki önemli vacip vardır.

Bunun birincisi genel vaciptir, yani herkesin uyması gereken bir yükümlülüktür. Bu da kişinin haklarına saygı gösterilmesi, tecavüz edilmemesidir.

İkincisi, özel vaciptir, yani sadece hak sahibine ait yükümlülüktür. Bu da hakkın başkalarına zarar vermeyecek şekilde kullanılmasıdır.

İslâma göre hak’ların kaynağı Şer’í iradedir. Hak’lar, Şer’í hükümlerin dayandığı kaynaklardan çıkarılan ilâhí bağışlardır. İslâm’da delilsiz şer’í bir hak yoktur. Buna göre hakk’ların kaynağı Allah’tır. 

 İslâm’a göre, insanlara veya yaratıklara ait hak’ların kaynağı insan iradesi ve aklı değildir. İnsan aklı ve iradesi yalnızca, bu hakların yerli yerinde kullanılmasını sağlar, hukukun uygulanmasına yardımcı olur, hak tecavüzlerini önlemeye çalışır.

Daha doğrusu akıl, ilâhí irade tarafından sabitleştirilen hakk’ları anlamaya ve onları yerli yerinde korumaya yarar.

Bugün yaygın olarak kullanılan ‘insan, hayvan, çocuk hakları’ deyimleri 19. Yüzyılda Avrupada ortaya çıkmaya başladı. İlk insan hakları evrensel beyannâmesi ise ancak 1947 yılında ilan edilebildi.

Halbuki bütün ilâhí dinlerde olduğu gibi İslâm’da da hak’lar ve yükümlülükler bizzat insanlara Hâkim olan Allah tarafından belirlenmiştir. İlâhí irade tarafından belirlenen bütün hak’lar sabittir, yani değişmezdir. Hak’larla ilgili prensipler Kur’an ve Sünnet’te zaten bulunmaktadır.

İslâm hukuku (fıkıh) bu konuyu geniş bir biçimde ele almıştır. Bu hak’ların nasıl korunacağını, hak ihlali olursa nasıl ceza verileceğini detaylı bir şekilde sistemleştirmiştir. Kitaplarda ‘hukuk devleti’, ‘insan hakları’ gibi kavramların geçmemesi, onların olmadığı anlamına gelmez.

Tekrar edelim ki hakların asıl kaynağı ilahí iradedir. İnsanlara ve varlıklara ait vasgeçilmelmez hak’lar, bencil, çıkarcı, unutkan, aklı kapasitesi sınırlı, bazen de zalim olan insanın eline verilemez. Üstelik insan kafasına dayalı olan hak kaynakları, yine insanlar tarafından değiştirilebilir. Zaman geçtikçe insanların anlayışları değişiyor. Dolaysiyle onların hak tanımları da değişikliğe uğruyor.

Öyleyse hak gibi önemli bir şey, her şeyi hakkıyla bilemeyen insanın hükmüne dayanmamalı.

Haklar, bi-hakkın ancak Hak olan Allah’ın hak ölçülerine göre yerine getirilebilir, korunabilir. el-Hak olan Allah’a rağmen konulan bütün hak ölçüleri ve anlayışları insanlar için mükemmel olmyacaktır.

İslâm hukukuna göre üç çeşit hakk vardır:

1-Allah hakkı (hukukullah): İnsanların kulluk görevi, onları Allah’a yaklaştıran şeyler, genelin çıkarına olan ama Allah tarafından belirlenmiş hükümler,

2-Kişinin maslahatının korunduğu haklardır. Çok geniş bir alanı vardır. İnsan hakları dediğimiz şeylerdir.

3-Allah hakkı ve insan hakkı: Örneğin, kişinin aklını, dinini, neslini korunmasında iki hak vardır. Bu hakların yerine getirilmesiyle hem Allah’ın emrine uyulmuş olur, hem de bunlarla toplum ve kişilerin çıkarı (maslahatı) korunmuş, haklarına tecavüz önlenmiş olur.

İslâm nedir diye sorusuna şu cevap verilse yanlış olmaz: “İslâm Yaradan’a hürmet, yaratılanlara şefkattir.”

Rahman’a saygı, yaratıklara merhameti gerektirir. Bununla birlikte en yüce hak, Allah’ın insan üzerindeki hakkıdır

İslâm, kendisini din ve yaşama biçimi olarak seçenlerden öncelikle Allah’ın haklarına saygı gösterilmesini ister. Zira O, Mutlak Hakikat, varlığın sebebidir. Yaratılmışlara, dolaysıyla insana en çok iyilik edendir. Saygıyı hak eden, buna hakkı olandır. O’na saygı O’ndan gelenleri kabul edip gereğini yapmak, teşekkür edip (şükredip) O’nun yine insanın faydası için çizdiği sınırlara uymaktır.

İnanan kimsenin ikinci görevi yaratılanlara merhamet etmek, adil davranmak, herkesin hakkını tanıyıp korumaktır. O’na saygı duyan O’nunla ilgili her şeye de saygılı davranır. Böyleleri yaratılanların Allah’la olan ilişkisini bilirler, mahlûkatın onları yaratan Hâlik tarafından bahşedilmiş hakları olduğunun farkında olurlar ve onları ellerinden geldiği kadar korurlar.

Buna göre, hakların kaynağı ilâhî ölçü olduğu gibi, haklara saygının veya onları yerine getirmenin sebebi de Allah’a saygıdır.

Hüseyin K. Ece

22.1.2011

Zaandam/Hollanda