-  Sözlükte dünya

‘Dünya’ kelimesi, bizzat ve hükmen yaklaşmak, zaman ve yer açısından yakına gelmek, aşağı çekmek anlamına gelen ‘ednâ’ fiil kökünden türemiştir.

‘Dünya’ sözü, daha yakın, daha uygun manasındaki ‘ednâ’ kipinin dişil (müennes) şeklidir.

Dünya kelimesinin ‘denâet’ kökünden geldiğini söyleyenler de olmuştur. Buna göre ‘dünya’; basit, iğreti, adi, hakir, alçaklık anlamlarına gelir.

 

-          Dünya hayatı ne demektir?

Konumuz olan ‘dünya’ kavramı, Ahiret veya Ahiret hayatının karşılığı olarak, ‘hayatü’d-dünya-yakın hayat’ anlamındadır. Bu kelime Kur’an’da çok sık ve Ahiretten veya ölümden önceki hayatın sıfatı olarak geçmektedir.

Kur’an’ın yanlış anlaşılan kavramlarından bir tanesi de ‘dünya’ kelimesidir. ‘Dünya’ bir sıfat olmasına rağmen, üzerinde yaşadığımız yeryüzünün ismi olarak algılanmıştır. Bu yanlış adlandırma İslâmın dünya hayatına getirdiği tanım ve ölçünün yanlış anlaşılmasına yol açmıştır. Buradan hareketle, İslâmın üzerinde yaşadığımız dünyayı (yer küreyi) kötülediği sanılmış, bu dünyadan yüz çevirmenin fazilet ve yükselme sebebi olacağı iddia edilmiştir.

Halbuki Kur’an-ı Kerim, üzerinde yaşadığımız yer küresini, yani jeolojik anlamdaki dünyayı anlatmak üzere ‘arz-yer’ kelimesini kullanıyor.

‘Dünya’ kelimesi ise, yeryüzünde yaşanan hayatın basitliğini, değersizliğini, geçiciliğini ifade eden dinî ve ahlâkî bir anlam kazanmıştır. ‘Dünya’ kelimesi ile, burada yaşanılan hayat anlayışı kötülenmiş, hafife alınmış; bununla da yer küresi değil, Ahireti geri plana bıraktıran, Ahireti hesaba katmayan yaşama zihniyeti tenkit edilmiştir.

Şüphesiz yer küre ile onun üzerinde yaşanan hayat arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişkiden dolayı ‘dünya’ kelimesi zaman içerisinde üzerinde yaşadığımız gezegenin adı olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

Kur’an, ‘dünya hayatı’ tabirini, kişiyi Allah’tan uzaklaştıran iğreti, âdi, sefil bir hayatın karşılığı olarak kullanmaktadır. Bu kelimeyi çoğunlukla Ahiret hayatı ile birlikte söz konusu etmektedir. İki hayat arasında karşılaştırma yapmakta, Ahiret hayatının üstünlüğünü ve devamlılığını vurgulamaktadır.

 

-          Kaç çeşit dünya vardır?

Bizim dışımızda iki dünya bulunmaktadır:

Birincisi: İnsanın yalnızca et, kemik, kan olmadığı, ona ait kalp, ruh, akıl, hafıza ve benzeri özellikleri olduğu gibi; dünya da görünen yeryüzü değil, insan dışında görünmeyen cin, melek ve diğer varlıkların da bulunduğu bir dünyadır.

İkinci dünya ise, duyularımızın ilişkide olduğu hayattır. Yeme-içmeden tutun da, uyumaya, üremeye, sahip olma arzusuna, hırs ve arzulara kadar geniş bir duyular dünyası… Nefsin arzu ettiği ve oyalandığı, kişiyi asıl hedefinden, Ahirete giden yolda oyalayan dünya.

Bir başka deyişle, insanın imtihana tabi tutulduğu, kulluğunu yapabilme imkanı sağlayan geniş bir hayat.

İşte bu ‘dünya’, ‘ednâ’, yani yakın, diğer anlamıyla aşağı, iğreti, değersiz ve geçici bir dünyadır.

Allah’tan gelen vahye sırtını dönenler ve aklını kullanmayanlar işte bu ‘ednâ’ dünyayı tercih ederler, Ahireti ve oradaki ebedî hayatı unuturlar.

Said Nursî’nin deyişi ile ‘dünya hayatının üç yüzü vardır:

Bunlardan birincisi; Allah’ın güzel isimlerine bakar. O isimlerin evrendeki nakışlarını görür, o isimlere aynalık yapar. Dünyanın bu yüzü güzeldir ve nefret değil, tam tersine aşk kaynağıdır.

Dünyanın ikinci yüzü Ahirete bakar. Bu anlamda Ahiretin tarlasıdır, Cenneti kazanma yeridir. Bu yüz de nefret edilecek yüz değil, sevilmeye layık bir yüzdür.

Dünyanın üçüncü yüzü insanın hevâsına bakar. Gaflet perdesidir ve dünyayı çok sevenlerin hevâlarının arzu ettiği yüzüdür. Bu yüz çirkindir. Çünkü fanidir (geçicidir), yok olmaya mahkûmdur, üzüntü vericidir, aldatıcıdır. Bu nedenle, yüz çevirmek gerekir. [1]  

 

-          Dünya hayatının anlamı

‘Dünya’ kavramından herkesin ne anladığına da bakmak gerekir.

İnsanlar onu, kendi meslek, arzu, istek, hedef ve gayelerine göre değerlendirirler. Herkesin kendine ait bir dünyası vardır. Dünya, bir çiftçiye göre ekmek-biçmek, bir ilim adamına göre ilim (bilgi) alanı, bir âbide (çok ibadet edene) göre bir ibadet yeri, bir sarhoşa göre içme ortamı, nefsinin esiri olan bir kimseye göre de gönlünce eğlenme mekânıdır.

Kimileri onu geçici bir zaman olarak görür ve ona göre değerlendirir. Kimileri de hiç ölmeyecekmiş gibi ona sarılır, ölüm ve ötesini hesaba katmaz.

Bir çok Kur’an âyetinde ve bir çok hadiste ‘dünya hayatı’ ve ona olan tutkunluk yerilmekte, bazen de ‘dünya hayatı’ övülmektedir.

Aslında bu iki yargı arasında bir çelişki yoktur. Her iki kaynak da ‘dünya’yı, farklı ölçüde sevenlere göre değerlendiriyor.

Ahireti hesaba katıp güzel bir hayat yaşayanlar için ‘dünya’ övülmüş, sefihçe ve Ahireti hiç düşünmeden, nefsinin arzularına uyarak yaşayanlar, dünyayı Allah’a kulluk yapmaya tercih edenler için de yerilmiştir.

Kur’an, Ahireti unutturmayan, kişinin kulluk görevlerine engel olmayan, insanı sapıklığa götürmeyen ‘dünya hayatını’ kötülemiyor. Hatta bunun bir mutluluk olduğunu, mü’minlerin bu anlamda dua etmeleri gerektiğini öğütlüyor.

“Onlardan öylesi vardır ki: ‘Rabbimiz, bize dünyada da hasene (iyilik ve güzellik) ver, Ahirette de hasene (iyilik ve güzellik) ver ve bizi ateş azabından koru’ der.” [2]

“Bize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. Şüphesiz biz sana döndük." Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekatı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.” [3]

Allah’a yakın olanlar (O’nun dostları) hem dünyada, hem ahirette müjdeye kavuşurlar.

“Müjde, dünya hayatında da, Ahiret hayatında da onlarındır. Allah’ın sözleri için bir değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” [4]

Kur’an ‘dünya’ ile Ahiret arasında bir tercih olursa, elbette Ahiretin tercih edilmesini emrediyor. Çünkü Ahiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır. [5]

‘Dünya hayatını Ahirete tercih edenler, uzak bir sapıklığa düşerler. 

 “Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler.[6]

Allah’ın hükümlerine kulak vermeyip, Ahireti unutanlar; dünyaya karşılık Ahireti satanlardır. Böyle bir alış-veriş hiç de kârlı değildir. [7]

Müslümanlardan bazıları da Ahiretlerini kazanmak için dünyalarını satarlar. Kur’an, Allah yolunda cihad etmenin bu anlama geldiğini ve böylelerinin büyük bir sevaba kavuşacaklarını haber veriyor. Allah yolunun şehitleri, bu çok kârlı alış-verişin canlı örneğidir. “

O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” [8]

Allah (cc) yeryüzündeki her şeyi insanlar için yaratmıştır.[9] Öyleyse onların bu maddî nimetlerden faydalanması, onlara sahip olmaya çalışması ve onlarla beraber dünyada bir mutluluk araması kötü ve haram değildir. Yani, ‘dünya mutluluğu’ Ahiret mutluluğunun karşıtı olamaz. Bir başka deyişle, Ahiret’teki sonsuz saadeti yakalamak için, insanın dünyadaki mutluluğu ve ni’metleri terketmesi gerekmez.

Kur’an, insana verilen dünyalık emanetlerin esas amacının ahirete yatırım olduğunu şöyle vurguluyor:

“…Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda [iyi bir yer tutmanın] yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma;...” [10]

Öyleyse ne dünyalıklara sahip olmak yanlış, ne de onları kullanmak. Yanlış olan onlara bağlanıp insanlık görevini ve ölümü, yani ahiret hayatını unutmaktır.

Yanlış olan emanet olarak verilen malı kendi üzerine tapulu görmek, o malı onu kendisine Veren’in işaret ettiği gibi kullanmamaktır.

Yanlış olan misafir olunan eve sahip olmaya kalkışmaktır.

Yanlış olan ölüp gitmek üzere olunduğu anda bile gözü arkada olmaktır.

Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi bütün endişeleri, planları, çalışmaları, hassasiyetleri, sevgi ve bağlılığı; mal, servet, dünyalık çıkarlara ayarlamaktır. Allah’ı sever gibi dünya menfeatlerini sevmektir.

Yanlış olan hakiki müslümanlar gibi iki dünyalı yaşamak yerine tek dünyalı yaşamaktır.

 

-          İman ölçüsüyle dünya hayatını değerlendirmek

Çok yaşama arzusu insanın yapısında var. Burada daha uzun kalmak, biraz daha yaşamak, ya da hiç gitmemek. Hele bir de insan öldükten sonra dirileceğine inanmıyorsa, onun için hayatın hepsi buradadır. Öyleleri için buradan geç gitmek onun için kâr etmek gibidir. Ahiretin olacağına inandığı halde hiç bir hazırlığı olmayanlar da ecelin gecikmesini isterler.

Peygamber (sav) insan ihtiyarladıkça onda mala ve daha çok yaşamaya karşı hırsın gençleştiğini söylüyor. [11]

Halbuki herkes biliyor ki dünya hayatı geçici, fani... Hiç kimse burada uzun zaman kalmıyor. Kim ne kadar yaşarsa yaşasın, eninde sonunda kader hükmünü icra ediyor, bu fani dünyayı terkediyor.

Bura göre insan bu dünyada bir misafirdir. Bir başkasının evinde geçici olarak misafir olarak kalmaktadır. Misafirlik bir gün sona erecek.

Bir konuğun, misafir olduğu evi sahiplenmeye kalkışması ne derece doğrudur?

Ya da o evde sürekli kalacağını sanması ne kadar akıllılıktır?

Kur’an-ı Kerim’e göre ‘dünya hayatı’, bir oyun (oyalanma) ve bir eğlencedir.

“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?[12]

-aldatıcı bir meta’ (fayda, alınıp-satılan şey),

Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günnü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir.” [13]

-geçici ve önemsizdir.

“... Onlara de ki: "Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez." [14]

-‘Dünya hayatı’ yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir afetle yok olup giden ekin gibidir.

Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp, (rengarenk) süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona emrimiz (afetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.” [15]  

-Oyun, oyalanma, eğlence ve bir süs olmasının yanısıra; mal ve çocuk bakımından bir övünme ve bir çoğalma yarışıdır. O, aldatıcı bir geçinme aracıdır.

Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur.” [16]

-Mal sahibi olma, çocuk edinme ve diğer sahip olunan şeyler aslında ‘dünya hayatı’nın süsüdür. Ancak varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahanesi Allah’ın katındadır. [17]

“Çünkü (akıllarını kullansalardı bilirlerdi ki) bu dünya hayatı geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir; oysa sonraki hayat, tek [gerçek] hayattır: keşke bunu bilselerdi!” [18]

Mal mülk ve çocuklar dünya hayatının süsleridir; ama ürünü kalıcı olan dürüst ve erdemli davranışlar ise, karşılığı bakımından, Rabbinin katında daha değerli ve bir ümit kaynağı olarak daha verimlidir.” [19]

‘Dünya hayatı’, bu gibi özellikleriyle aldatıcı, oyalayıcı, gaflete düşürücü, asıl maksattan uzaklaştırıcı, gelip-geçici ve vefasızdır.

Peygamberimiz de bir çok sözünde ‘dünya hayatı’nın bu özelliklerini anlatıp, onu aşırı sevip, ona bağlanmaktan mü’minleri sakındırmıştır. Buyuruyor ki:

“Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışın başıdır. Bir şeye karşı olan sevgin seni kör ve sağır yapar.” [20]

“Eğer dünya, Allah’ın yanında sivri sineğin kanadı kadar değer taşısaydı, tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.”  [21]  

Zeyd b. Sabit (ra), Allah’ın Rasûlü’nden şöyle işittiğini anlatıyor:

“Kim dünyaya çok önem verirse, Allah (cc) onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti Ahiret (i kazanma) ise Allah (cc) onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.” [22]

 

 

Hüseyin K. Ece

13.02.2013

Zaandam/Hollanda

 

 



[1] İ Canan, Kütüb-ü Sitte Tercümesi, 7/248.

[2] Bakara 2/201.

[3] A’raf 7/156. Nahl 16/122

[4] Yunus 10/64

[5] Duhâ 93/4

[6] İbrahim 14/3

[7] Bakara 2/86

[8] Nisa 4/74

[9] Bakara 2/29

[10] Kasas 28/77

[11] Buhari, Rikak/5 no: 6420-6421. Tirmizi, Zühd/28 no: 2338-2339. İbn Mace, Zühd/27 no: 4233-4234.

[12] 6/En’am, 32, 47/Muhammed, 36, v.d.

[13] Âli İmran 3/14, 185. Tevbe 9/38, v.d.

[14] Nisa 4/77

[15] Yunus 10/24. Kehf 18/45

[16] Hadid 57/20

[17] Âli İmran 3/14

[18] Ankebût 29/64

[19] Kehf 18/45-47

[20] Beyhakî, Şuabü’l İman’da, nak. K. Sitte, 7/242

[21] İbni Mace, Zühd/11 no: 4110. Tirmizî, Zühd/13 no: 2321

[22] İbni Mace, Zühd/1 no: 4104