- Haşyet nedir?

İnsan idrakinin ötesinde olan Allah’tan tazimle/saygıyla korkma Kur’an’da ‘haşyet-خَشْيَةً’ terimiyle anlatılıyor.

Haşyet’in kök fiili sözlükte, korkulan şeyi bilerek saygı ile birlikte, içi titreyerek korkma demektir.[1] Haşyet, derin saygı duymak, içi titreyerek korkmak, kaygı duymak demektir.

 

Arap dili üstadı İbni Manzur ‘haşiye - خَشِيَ’ fiilini ‘korkmak’ diye açıklıyor.[2]  Ancak ‘havf- خَوْفٌ’ ile ‘haşyet-خَشْيَةً’ arasında korkunun ilgili olduğu şey bakımından fark vardır. Havf; hoşlanılmayan bir şeyden ve o şeyin sebebi olan varlıktan korkmak, haşyet ise; hoşlanılmayan şeylerin kendisinden değil de onlara sebep ve kaynak olan varlıklardan korkmak demektir. Havf daha genel, haşyet daha özeldir. Allah’tan hem havf edilir, hem haşyet duyulur. Ama Allah’ın azabından yalnızca havf edilir (korkulur).[3]

Haşyet ve havf eş anlamlı olmalarına karşın havf daha çok maddi olan, gözle görülür sebeplerden kaynaklanan korkuyu, haşyet ise saygıdasn dolayı, ümide yçnelik, yüğceltmeyle birlikte bulunan bir korku durumunu anlşatır. Bir başka açıdan havf dünyalık bir korku, haşyet ise uhrevi korku anlamını yüklenir oldu.[4]

Saygı duyulan bir otoritenin karşısında takınılacak tavırla, onun olmadığı yerdeki tavır genelde farklıdır. Fakat her yerde İlâhí tecellilerin varlığını düşünen, kendisini sürekli Yaratıcı’nın huzurunda ve denetimi altında bilen, kendilerine âyet okununca derileri ürperen, gizli de bile günah işlemekten çekinen kimseler sürekli aynı tavırları takınırlar

Mahiyeti kavranabilen güç sahibinden korkulur. Fakat onun kudretinin derinliği seziliyorsa o zaman bu korku dehşete dönüşür. Bilinir cinsten bir şeyin enginliği insana dehşet veriyorsa, mahiyeti kavranamayan, kudretinden ancak bir kısmı izlenebilen Tanrı’nın sınırsızlığı bu dehşeti daha da artırır.[5]

İman eden bir kul, Allah’ın kendisine yakın olduğunu ve kendisini her an gözettiğini kalbinde hisseder. O bunu bilerek Rabbinden haşyet eder, korkar.

Haşyet; sürekli Allah’ın  (cc) huzurunda olmanın bilincidir.  Kur’an bu saygı duyma sıfatını daha çok alimler hakkında kullanmaktadır.

“...Kulları içinde ise, Allah’tan ancak alim olanlar ‘içleri titreyerek-korkar”.[6]

Allah saygısını sürekli duyup da Peygamberin uyarısından da faydalanıp temiz olmak isteyenler Allah’ı cemal ve celal sıfatlarıyla bilen ilim sahipleridir. Çünkü bir şey hakkında saygı, ona ait bilginin derecesiyle uyumlu olur. Bir kulun da Allah’a dair ilmi ne kadar mükemmel ise, korkusu da o oranda mükemmel olur. [7]

Haşyet, marifetle (tanıma-idrak) ile birlikte ortaya çıkan bir korku türüdür. Allah (cc) bilinmez ve insanın gözüne görünmez. Bilen, bilinenden daima üstündür. Bu gerçeği bilenler Rablerinden ‘haşyet’ duyarlar. 

‘Havf’ harekete geçme, ‘haşyet’ ise derlenip toparlanma ve sakinleşmedir. Mesela, korkunç bir tabiat olayını gören kimsenin iki durumu olur:

Birincisi ondan korkma halidir.

İkincisi ise o olayın kendine zarar vermemesi için tedbir alması veya bir yerde karar kılmasıdır.

İşte bu durum ‘haşyet’ halidir. Kişi o olay karşısında korkudan sonra onun tehlikesini anlamış ve ondan korunmak üzere tedbir almıştır.

Haşyet, tazim ile sevgi neticesi olan saygı mânâsına bir korkudur. Onun için haşyet itaatte mutlak güzele layık, ihsana yaklaştıracak bir aşk, heyecanı uyandıran güzel bir ruh halidir. Nitekim Kur’an’da "Verdiklerini, Rablerinin huzuruna dönecekler diye kalpleri korku ile ürpererek (hasyet duyarak) verirler."[8] buyurulmuştur.

Bir de haşyet, soyut (mücerred) korkudan şiddetli olması gerektir. Nitekim meleklerin vasfında "Onun (Allah'ın) korkusundan titrerler (ürperirler)."[9] diye haşyet, işfâk (korkudan titreme)a yakın olarak zikredilmiştir. ‘İşfak’ ise korkunun en şiddetli derecesidir.[10]

Allah’tan haşyet duyan, O’na itaat eden, ma’siyeti (günah işlemeyi) terkeden; işte gerçek alim budur. Böyle bir kimse ‘haşyet’in taşıdığı bütün korkularla Allah’tan korkandır.

Zaten Allah’ı hakkıyla bilmeyenler O’ndan gereği gibi haşyet duymazlar. İbni Mes’ud;

“Allah’tan haşyet duymak için ilim, aldanmak için de cehâlet yeter” demiştir.[11]

Bu anlamda Kur’an bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını vurguluyor.[12]

 

-          Kur’an’da haşyet

Haşyet, övülen kulların bir özelliğidir. Mesela:

“Sen ancak (ilahî) uyarıyı can kulağıyla dinleyen ve insan kavrayışının ötesinde bulunmasına rağmen Rahmân'a saygi duyan kişiyi uyarabilirsin: işte böylelerine [Allah'ın] mağfiretini ve en güzel ödülü müjdele!”[13]

“Görmeden Rahman'a saygı gösteren ve(Allah'a) dönük bir kalp getiren herkesin (mükafatı budur).”[14]

Kur’an Cennetlerde kalacak olan halkın en hayırlıların Rabblerinden haşyet duyanlar olduğunu söylüyor.

“Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O'na saygı gösterenler) içindir.”[15]

Buradaki haşyet, aslında Allah’ın sevgisinden mahrum kalmamayı anlatır. Haşyet bir anlamda ileri düzeyde farkına varıştır ki bunu en güzel yapanlar da alimlerdir.[16]

 Beyyine Sûresi son âyette Allah’a yönelik duygu korku (havf) ile değil, derin saygı (haşyet) ile anlatılması dikkat çekmektedir. Haşyette, tazim, hürmet, sevgi ve yüceltme anlamları var. Havf’da ise bunlar yoktur.[17]

Kur’an’da haşyet övülürken havf övülmez. Haşyetin kaynağı bilmek, farkında olmak;  havfin kaynağı bilmemek, farkında olmamaktır. Havf’ın, insan psikolojisine olumsuz etkileyip manevi gücünü azaltan bir tarafi vardır. Yaratan’a haşyet duyan, yaratılandan havf etmez. Havf korkanın güçsüzlüğünden, haşyet ise korkulanin yüceliğinden kaynaklanır.[18] 

Şüphesiz Allah korkusu ürperti, nefret, tiksinti gibi bir şey değil; O’nun gazabını hak etmekten çekinmedir. Ya da O’nun sevgisini kaybetme endişesidir. İnsan Allah’tan dehşet bir gürültüden korktuğu gibi korkmaz, ama Rabbime karşı saygısızlık yaparım, O’nun sevgisini yeterince hak edemem endişesidir. Bu da haşyet duygusuyla ilgili bir korkudur. Zira Allah’tan hakkıyla hasyet edenler, hem O’nun makamına karşı gerekli saygıyı gösterenler, hem de O’ndan içleri titreyerek korkanlardır.

Kur’an’ın ifadesine göre nice taşlar Allah’ın haşyetinden dağdan aşağı yuvarlanırlar. “… Çünkü taşların öylesi var ki, içinden nehirler kaynar taşar; öylesi var ki, yarılıp ondan çeşme gibi şarıl şarıl su akar ve öylesi var ki, Allah korkusundan (hasyetinden)  (dağdan) aşağı yuvarlanır düşer. Allah Teâla yaptığınız işlerden gafil değildir.”[19] 

Eğer Kur’an bir dağın üzerine indirilseydi, o dağın Allah’ın haşyetinden-korkusundan paramparça olduğu görülürdü.[20]

Kur’an, Allah’tan haşyet duyanlar (içleri korkuyla ürperenler) için bir hatırlatma, bir

öğüttür. “Bu Kur’an'ı sana, seni bedbaht etmek için indirmedik, Yüce gökleri ve yeri yaratan tarafından onu, Yaratana saygı duyanı uyaran, irşad eden buyruklar halinde tedricen indirdik.”[21]

“İnsanlardan bazılarının rızık endişesiyle (korkusuyla) çocuklarını öldürmeleri ya beyinsizlik, ya da cahilliktir. “Öyleyse artık, yoksulluk kaygısıyla (hasyet’iyle) çocuklarınızı öldürmeyin; onları da, sizi de doyuran/rızıklandıran Biziz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.”[22] Buradaki  korku da ‘haşyet’ kelimesi ile anlatılıyor. Bu, haşyet’in ruhí yapıyı kuşatan bir korku olduğunu gösterir.

Müslümanlardan bazıları; Allah yolunda çarpışmaktan çekinerek düşmanlardan tıpkı Allah’tan haşyet duyar gibi, hatta daha büyük bir haşyet (korku) içinde olurlar. Bu müslümanlar hakkında kınanacak bir durumdur.[23] Allah (cc) böylelerine: “Onlardan değil, Benden korkun (haşyet duyun)” diyor.[24] Şüphesiz ‘haşyet’ duyulmaya sadece Allah (cc) layıktır.[25]

Haşyet bir anlamda içi korkarak bir şeyden çekinmedir. Bu mana Kur’an’da Peygamber’e (sav) hitaben; “Hani sen insanlara açıklamaktan haşyet edip-çekinip içinde saklı tutuyordun. Halbuki Allah haşyet duymana daha layıktır.” şeklinde kullanılıyor.[26]

 

-          Hadislerde haşyet

Hadislerde ‘haşyet’in daha çok  tefekküre dayalı korku anlamında kullanıldığını görüyoruz. Peygamber (sav) de şöyle buyuruyor: “Ben Allah hakkında sizden daha fazla bilgiye sahibim ve benim haşyetim-korkum sizden fazladır.”[27]

Allah'ın kul­ları arasında O'nu en iyi bilenlerin O'ndan en çok haşyet duyanlar olduğunu ifade eden hadîs-i kudsîde [28] haşyetle bilgi arasındaki bu ilişki özellikle vurgulanıyor.

Bazı hadislerde Allah (cc) korkusundan ağlama ‘haşyet’ kelimesi ile anlatılmaktadır. Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Allah korkusundan (haşyetinden) ağlayan göze, süt memeye dönünceye kadar ateş dokunmaz.”[29]

“İki göze Cehennem ateşi dokunmaz: Biri, Allah korkusundan (haşyetinden) ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda nöbet bekleyen gözdür.”[30] 

Bunlardan  başka pek çok hadiste de haşyet’in Allah’ korkusundan dolayı ağlamak, üzülmek, saçı beyazlatan endişe manalarında kullanıldığını görüyoruz. [31]

 

-          Hasyet – Takva ilişkisi

Takva kelimesi bazen, korku ve ürperti anlamında ‘havf ve haşyet’ kelimelerinin yerine kullanılmaktadır. Bu bir anlamda takvanın bir sonucu olarak Allah’tan havf ve haşyet duymak (korkmak) demektir.

Şu âyette ‘haşyet’ ve ‘ittika’ beraber yer alıyor: 

“Kim Allah’a ve Rasulüne itaat eder, Allah’a saygi (haşyet) duyarsa ve O’ndan ittika ederse (O’na karsi sorumluluk bilinciyle davranirsa); iste kurtuluşa erenler onlardır.”[32]

 

-          Haşyet duyan müslümanlar

Müslümanların en önemli özelliklerinden biri de Allah’tan haşyet duymaları, O’na derin bir saygı duymaları, O’nu  görmedikleri halde O’ndan içleri titreyerek korkmaları, O’ndan başka hiç kimseden bu denli korkmamalarıdır. Zaten böyle bir korku (haşyet) ve saygı da yalnızca Allah’a karşı duyulur.

Allah’a karşı kafa tutan, azan, haddini asan, kendisine gelen uyarılara kulak asmayan Firavun’un cezalandırıldığı söylendiktan sonra şöyle deniliyor:

“Bunda, şüphesiz, (Allah'ın) ürperti ve korkusunu duyanlar için bir ibret vardır”[33]

Mü’minler Rablerine karşı her zaman içleri titreyerek tazim ederler.

“ve onlar ki, Allah'ın sıkı tutulmasını buyurduğu (bağları) sıkı tutarlar; Rablerine karşı son derece saygılı ve duyarlı davranır, [O'nun çağrısına sağır kalanları bekleyen] o pek kötü hesaptan korkarlar;”[34] Burada havf ve haşyet birlikte kullanılıyor.

“o (bilinçli, duyarlı) kimseler ki, algı ve tasavvurlarının ötesinde olsa da, Rablerinden korkar ve Son Saat'in kaygısıyla titrerler.”[35] Burada haşyet ve ‘işfak-çekinerek korkmak’ ile birlikte kullanılıyor.

“Onlar öyle seçkin kimselerdir ki Allah'ın buyruklarını tebliğ ederler, O'nu sayıp çekinirler, O'ndan başka kimseden çekinmezler. Hesaba çeken olarak Allah yeter.” (33 Ahzab/39

“Onlar, kendilerine kitap indiren Rablerinden ‘haşyet’ duyarlar, kitap karşısında derileri ürperir, derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar.”[36]

Allah (cc) yolunda cihad ederken düşmanlarından ‘haşyet-korku’ duysalar da Allah’tan duydukları ‘haşyet’ bunu bastırır.[37]

Onlara denilse ki ‘düşmanlarınız size karşı bir araya geldiler, onlardan ‘haşyet duyun’, böyle bir haber onları korkutmaz, bilakis imanları artar ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” derler.[38]

Bütün müslümanlarda ‘havf’ duygusu olsa bile, ‘haşyet’ sıfatı daha çok ilim sahiplerinde, yani Allah hakkında sağlam tasavuuru olanlarda, Hakikati idrak edenlerde bulunur. Havf ve haşyet duyguları Allah’ı tanımak (arif olmakla) orantılıdır. Kalp ‘marifetullah’a, yani Allah’ı hakkıyla tanıma ve anlama makamına ulaşırsa; O’nun zikriyle meşgul olur. Kişinin Allah’a karşı duyduğu havf-korku ve haşyet-saygıyla korku’ sürekli bir itaate dönüşür.

Kalbin bu haline ‘tazarru’ denir. Tazarru’ ve niyaz (yakarma) içinde olan bir kalp organlara etki eder, onları iyi amellere yönlendirir.

 

Hüseyin K. Ece

16.03.2013

Zaandam/Hollanda



[1] R. Isfehâní, Müfredât, s: 213 

[2] İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 5/76

[3] L. Cebeci, Takva s: 20

[4] Z. Yetik, Şamil İ. Ansiklopedisi 2/364

[5] A. Baydar, Kur’an’da Korku, Ümran, sayı: 53, s:54

[6] Kur'an, 34 Fatır/28

[7] Elmalılı, Tefisr, 6/386

[8] Kur'an, 23 Mü’minûn/60

[9] Kur'an, Enbiya, 21/28

[10] Elmalılı, Tefsir, 9/366

[11] İbni Teymiyye, et-Tefsiru’l-Kebir, 3/329-330

[12] Kur'an, 39 Zümer/9

[13] Kur'an, 36 Yasin/11

[14] Kur'an, 50 Kaf/33

[15] Kur'an, 89 Beyyine/8

[16] Kur'an, 34 Fatır/28

[17] M. Okuyan. Kısa Surelerin Tefsiri, 1/398

[18] M. İslamoğlu, Meal, s: 385

[19] Kur'an, 2 Bakara/74

[20] Kur'an, 59 Haşr/21

[21] Kur'an, 20 Tâhâ/2-4

[22] Kur'an, 17 Isra/31

[23] Kur'an, 4 Nisa/77

[24] Kur'an, 2 Bekara/150

[25] Kur'an, 5 Maide/3, 44

[26] Kur'an, 9 Tevbe/13

[27] Buharí, Edeb/72. Müslim, Fedâil/127, 128, no: 2356

[28] Dârimî, Sünen, Mukaddime/34, no: 368

[29] (Tirmizí’den, M. A. Nasıf, et-Tâc, 5/204. Bir benzeri. İbni Mace, Zühd/19, no: 4197. Munzirí, et-Terğíb ve’t Terhíb, 4/194 .

[30] Tirmizí, nak. Münzirí, et-Terğíb ve’t Terhíb, 4/194

[31] Hakim’den, et-Terğíb ve’t Terhíb, 4/194, 195-198

[32] Kur'an, 24 Nûr/52

[33] Kur'an, 79 Naziat/26

[34] Kur'an, 13 Rad/21

[35] Kur'an, 21 Enbiya/49

[36] Kur'an, 39 Zümer/23

[37] Kur'an, 4 Nisa/77

[38] Kur'an, 3 Âli İmran/173