Hz. Süleyman farklı bir peygamber. Hem peygamberlik görevi, hem kendisine verilenler, hem de imtihana çekilmesi diğer peygamberlere pek benzemiyor. Allah (cc) onun hakkında iki âyette şöyle buyuruyor:

“Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra döndü/yöneldi.

Rabbim beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü (gücü, hükümdarlığı) bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin.” (Sâd 38/34-35)

Hz. Süleyman ile ilgili en anlaşılmaz, üzerinde en fazla spekülasyon yapılan konulardan biri de onun denemeden geçirilmesi ve tahtının üzerine bir cesedin bırakılması olayıdır.

Bu konuda geçmiş alimler bir çok soru sormuş ve cavabını bulmaya çalışmışlar. Hz. Süleyman ne gibi bir imtihandan geçirilmişti?

Tahtının üzerine niçin bir ceset bırakılmıştı? Bırakılan ceset ne idi? Başka biri mi veya bir şey mi idi?

Âyette sözü edilen “sonra döndü/yöneldi” sözündan maksat ne idi?

Dönen/yönelen hz. Süleyman’a idiyse ona ne olmuştu ki tekrar döndü?

Bütün bu ve benzeri sorular tefsircileri bir hayli uğraştırmış.

Ama ne yazık ki Kur’an kıssalarını anlama ve açıklama konusunda düşülen pek çok hataya bu konuda da düşülmüş, hz. Süleyman hakkında olur olmaz haberler, menkıbeler, masallar uydurulmuştur. (Tabatâbâî, M. H. el-Mizân, 17/219. İbni Kesir, Ebu’l-Fida (öl.774). Kasasu’l-Enbiyâ, Dâru’l-Hayr Beyrut 1419-1998, s: 450)

Yapılan yorumların büyük bir bölümü bırakın bu âyetleri anlamayı, konuyu daha da içinden çıkılmaz bir duruma sokmuş, hz. Süleyman ile ilgili belirsizliği daha da artırmıştır.

Hz. Süleyman’ın ne ile sınava çekildiği konusunu başka bir yazıya bırakıp, şimdi yukarıdaki âyetlerle ilgili Buhârî, Müslim ve Nesâî'de nakledilen bir haberdeki hz. Süleyman’ın hanımlarının sayısı üzerinde durmak istiyoruz.

Bu rivâyet Buhârî’de üç yerde geçiyor. Şöyleki:

Birincisi:

Tâvûs babasından, o da Ebû Hüreyre’den nakletti. Ebû Hureyre şöyle dedi: “Süleyman (as) dedi ki: “Bu gece yüz hanımımı  dolaşacağım. Her biri, Allah yolunda savaşacak çocuklar doğuracak. Arkadaşı (Süfyan dedi ki: yani melek) ona; “inşaallah de” dedi. O ise bunu demedi, unuttu. Bütün  hanımlarını dolaştı. Ama biri dışında hiç biri çocuk doğurmadı. O da yarım bir insan doğurdu.” (Buhârî, Sahih, Nikâh/120 no: 5242)

Buhârî’nin ikinci rivâyeti;

Tâvûs, Ebû Hureyre’nin şöyle dediğini işittim dedi: Süleyman (as): “Bu gece doksan hanımımı dolaşacağım. Her biri, Allah yolunda savaşacak çocuklar doğuracak dedi. Melek kendisine; “inşaallah de” dedi. O ise unutup bunu demedi. Bütün  hanımlarını dolaştı. Ama biri dışında hiç biri çocuk doğurmadı. O da yarım bir çocuk doğurdu.” (Buhârî, Sahih, Keffâret/9 no: 6720)

Buhârî’nin üçüncü rivâyeti;

Ebi’z-Zinad A’rac’te, o da Ebû Hureyre’den, o da Nebi’den. Nebi şöyle dedi: “Dâvûd oğlu Süleyman dedi ki: (Bu gece) yetmiş  hanımımı dolaşacağım. Her biri Allah yolunda süvari olarak savaşacak çocuklar doğuracak.” Arkaşı ona; “inşaallah de” dedi. Ama o inşaallah demedi. Bundan dolayı bir hanımı dışında hiç biri hamile kalmadı. O da yarım yamalak bir şey doğurdu. Nebi (sav); O şayet inşaallah deseydi Allah yolunda cihad edecek (çocukları olurdu)” diye ekledi.” (Buhârî, Sahih, Enbiyâ/40 no: 3424)

Müslim bu rivayeti benzer lafızlarla, küçük farklılıklarla dört defa tekrarlıyor. İki defa da işaret ediyor.  

Müslim'in birinci rivâyeti;

Eyyûb’ten, o da Muhammed’den, o da Ebû Hureyre’den. Ebû Hureyre demiş ki: “Süleyman’ın (as) yetmiş hanımı vardı. (Bir gün); “bu gece hepsini dolaşacağım. Hepsi hamile kalacaklar. Her biri Allah yolunda süvari olarak savaşacak çocuklar doğuracaklar” dedi. Melek kendisine; “inşaallah de” dedi. O ise unutup bunu demedi. Hanımlarından biri dışında hiç biri çocuk doğurmadı. O da bir yarım insan doğurdu. Rasulüllah (sav); “Şayet istisna yapmış olsaydı, Süleymanın hanımlarının her biri Allah yolunda savaşacak atlı gençler doğururlardı.” (Müslim, Sahih, Eyman/5 (22) no: 4285)

(Yeminde istisna “inşaallah” demektir. İbni Ömer’in rivâyetine göre  Peygamber (sav) “Kim yemin eder ve inşaallah derse istisna yapmış olur. Dilerse yeminine geri döner, dilerse yeminini terkeder. Bu durumda hânis olmaz (yeminini bozmuş olmaz).” (Ebû Dâvûd, Eyman/11 no: 3261-3263. Tirmizî, Eyman/7 no: 1531. Nesâî, Eyman/18, 39. İbni Mâce, Keffâret/6 no: 2106. Muvatta, Eyman/10)

“Hadis, bir şeyi yapıp veya yapmayacağı hususunda yemin eden bir kimsenin yeminine “inşaallah” sözünü eklerse, istisna getirdiğini, dolaysıyla işi şarta bağladığını, o işi yapamazsa hânis olmayacağını, yemin keffareti gerekmediğini açıklıyor.” (Canan, İ. Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme, 16/298)

Müslim ikinci rivâyeti;

(Buhârî gibi) Tâvûs’tan, o da Ebû Hureyre’den yapıyor. Ebû Hureyre de “Nebi (sav) şöyle dedi diye naklediyor. “Allah’ın nebisi Dâvud oğlu Süleyman (as) dedi ki: “Bu gece yetmiş hanımımı  dolaşacağım. Her biri, Allah yolunda savaşacak çocukla gelecekler. Arkadaşı, yani melek ona; “inşaallah de” dedi. O ise bunu demedi, unuttu. Hanımlarından biri dışında hiç biri çocukla gelmedi. O da yarım bir çocuk doğurdu.” Rasûlüllah (sav); “Süleyman şayet inşaallah deseydi, yemininde hanis olmazdı (yemini yerine gelirdi), istediği olurdu.” (Müslim, Sahih, Eyman/5 (22) no: 4286)

Müslim üçüncü olarak;

Ebu’z-Zinad’tan, onun da A’rec’ten, onun da Ebû Hureyre’den rivâyeti bunun aynısı veya bunun bir benzeri notunu ekliyor. (Müslim, Sahih, Eyman/5 (22) no: 4287)

Müslim dördüncü rivâyeti;

Tâvûs’tan, o da babasından, o da Ebû Hureyre’den şeklinde naklediyor. Ebû Hureyre dedi ki: “Dâvûd oğlu Süleyman “Bu gece yetmiş hanımımı  dolaşacağım. Her biri, Allah yolunda savaşacak çocuk doğuracak. Kendisine; “inşaallah de” denildi. O ise bunu demedi. (o gece) bütün hanımlarını dolaştı. Biri dışında hiç biri çocuk yapmadı. O da yarım bir insan doğurdu.” (Sonra Ebû Hureyre) dedi ki: Rasûlüllah (sav); “Süleyman şayet inşaallah deseydi, yemininde hânis olmazdı, hacetini idrak ederdi” dedi. (Müslim, Sahih, Eyman/5 (22) no: 4288)

Müslim beşinci rivâyeti;

Ebu’z-Zinad’tan, o da A’rec’ten, o da Ebû Hureyre’den, O da Nebi’den. Onun naklettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Dâvud oğlu Süleyman, (bu gece) doksan hanımımı dolaşacağım. Her biri Allah yolunda savaşacak süvari gençler doğuracak” dedi. Arkadaşı ona “inşaallah de” denildiği halde o bunu demedi. (O gece) bütün hanımlarını dolaştı. Bir hanımı dışında hiç biri hamile kalmadı. O da yarım bir adam getirdi (doğurdu). Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki şayet Süleyman “inşallah” deseydi hepsi de süvari olarak Allah yolunda cihad edeceklerdi.” (Müslim, Sahih, Eyman/5 (22) no: 4289) Yani doksan hanımı da doksan çocuk doğuracaktı ve her biri büyüdükleri zaman Allah yolunda gürbüz savaşçılar olacaktı. 

Müslim altıncı olarak;

Ebu’z-Zinad’tan, o da Ebû Hureyre’den aynı senetle sadece “Allah yolunda cihad eden çocuk doğuracaklar” kısmı olmaksızın geldiğini ekliyor. (Müslim, Eyman/5 (22) no: 4290)

Nesâî’nin rivâyeti;

Müslim’in beşinci rivâyetinin aynısı. Ancak o bu rivâyeti şöyle veriyor: Ebu’z-Zinad Abdurrahman el-A’rac’ten, o da Ebû Hureyre’nin Peygamber’in şöyle dediğini işitmiş.” (Nesâî, Sünen, Eyman 40 no: 3862)

İbni Hibban'ın (öl.354) rivâyeti;

O da Sahih adlı kitabında bu haberi bir kaç kelime farklılığı ile, hem A’rec’den o da Ebu Hureyre’den, hem de Tâvus’tan o da Ebû Hureyre’den rivayet ediyor. Peygamber (sav) şöyle dedi: “Dâvûd oğlu Süleyman, (bu gece) doksan hanımı dolaşacağım. Her biri Allah yolunda savaşacak çocuklar doğuracaklar” dedi. Kendisine arkadaşı ya da melek “inşaallah de” dedi. O bunu demeyi unuttu. (Aynı) gece doksan hanımı dolaştı ancak biri dışında hiç biri bir çocuk getirmedi (doğurmadı). O da yarım bir çocuk doğurdu. Nebi (sav) şunu da ilave etti: “Şayet inşaallah deseydi yeminini bozmuş olmazdı ve isteğine kavuşurdu.” (İbni Hibban, Sahih, Eyman/11 no: 4338)

Görüldüğü gibi bu haber Kütüb-ü Sitte’nin üç tanesinde ve İbni Hibban'da bir kaç lafız değişikliği ve tabiinden itibaren bir kaç râvi tarafından rivâyet ediliyor.

Ama her nedense bu haberi sahâbeden Ebû Hureyre’den başka rivâyet eden yok.

Bazı tefsirciler de bu rivâyetlerin farklı varyantlarını kitaplarına almışlar. Mesela bkz: el-Beğavî, H. b. Mes’ûd (öl. 516), Tefsir, Dâru’l-Ma’rife Beyrut 1413-1992, 4/64.

İbnu’l-A’rabî, M. b. Abdullah (öl.543). Ahkâmu’l-Kur’an, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye Beyrut 1408-1988, 3/590.

Şevkânî, A. b. Muhammed, Fethu’l-Kadîr, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad  1422-2001, s: 1470)

Yukarıda bütün varyantlarını verdiğimiz hadis rivâyetinde hz. Süleymanın eşlerinin sayısı en fazla yüz olarak geçiyor. Bunlardan herhangi birini kitabına alan muhteremlerin hiç biri bu rivâyeti tenkit etmiyor. Acaba bir peygamber “inşaallah” demeyi unutur mu diye sormuyor.

Hatta eleştirmeyi bir tarafa bırakın iş daha da ileriye gidiyor. Süleyman’ın hanımlarının sayısı artırılıyor. Onun hakkında olmadık hikâyeler uyduruluyor.

Kurtubî’nin kitabına aldığı rivâyette hanımların sayısı 90 olarak geçiyor. (Bkz. M. b. Ahmed. el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, Dâru İbn Hazm (iki büyük cilt) Beyrut 1425-2004, 2/2652)

Ahkâm tefsiri yazarı İbnu’l-A’rabi ise akıllara seza bir iddiada bulunuyor: "Önceden geçtiği gibi hz. Dâvud’un yüz tane hanımı vardı. Hz. Süleyman’ın ise 300 hür hanımı, 700 odalığı vardı." (İbnu’l-A’rabî, M. b. Abdullah (öl.543). Ahkâmu’l-Kur’an, 3/590)

Aynı görüş Vehb b. Münabbih’ten de geldiği ileri sürülüyor. Ona göre de hz. Süleyman’ın bin hanımı varmış. Bunların üç tanesi mehiri verilmiş hanım, yediyüzü de cariye imiş.

Bunu destekleyen ve Hâkim’in el-Müstedrek’in yer alan habere göre, hz. Süleyman’ın camdan yapılmış 1000 (yazı ile; bin) evi vardı. Bu evler ahşap üzerine bina edilmiş, içlerinde üçyüz asaletli hanımı, yediyüz de cariyesi oturuyordu.” (Canan, İ. Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme, 16/299)

İ. Canan bu görüşleri veya rivâyetleri hiç eleştirmeden, akıl ve tabii olaylarla kıyas etmeden aynen naklediyor.

Tabi, "Süleyman’ın bin hanımı vardı" derseniz, bu bin hanımın ikamet edeceği evlerin/odaların da olması gerekir.

O zaman bir iddia daha: hz. Süleyman’ın tam bin tane evi vardı (!)

Süddî’den gelen bir rivâyete göre hz. Süleyman’ın yüz hanımı vardı. (Taberî, İbni Cerir (öl. 310). Câmiu’l-Beyân, Daru’l-Kütübü’l-Ilmiyye Beyrut 1426-2005, 10/581.

es-Sa’lebi, A. b. İbrahim. Kısasu’l-Enbiyâ (el-Arâis), s: 326)

el-Beğâvî, H. b. Mes’ud (öl. 516), Tefsir, Dâru’l-Ma’rife Beyrut 1413-1992, 4/63)

el-Hâzin ise hz. Süleyman’ın hanımlarının sayısını 90 olarak veren rivâyeti tercih ediyor. (bkz: Tefsiru’l-Hâzin, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye Beyrut 2008, 4/43)

Son dönem müfessirlerin Ebu Bekir el-Cezâirî de hz. Süleyman’ın hanımlarının sayısını 100 olduğu rivâyetini alıyor ve bu haberi özetliyerek veriyor.  (bkz: Eyseru’-Tefâsir, Mektebetü’l-Asriyye, Sayda 1433-2012, s: 1527)

Diğer bazı kaynaklar hadis rivâyetindeki bu sayılar ile yetinmiyorlar. Daha da uçuk rakamlar veriyorlar. Hz. Süleyman’a ait, 300, 400, 700 hanımdan, 300, 700 veya 900 odalıktan (cariyeden) söz ediyorlar. (Mesela bkz: Taberî, Câmiu’l-Beyân, 23/101. İbnu’l Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, 1/230. İbni Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ, Beyrut, 1377-1958, 8/202. İbni Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2/2.

İşin garibi bu verilen rakamlar Tev rattak, rakamlara uygun. Bkz: Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Krallar, 11/3, s: 350.

İşte böyle...

Hakkında; hz. Davud’un oğlu, onun mirascısı, üstün kılınan çok şükreden, sâlih, hikmet sahibi, anlayışlı, keskin zekâlı, adaletle iş gören, karışık meseleleri hikmetle çözüme kavuşturan, yetenekli (Enbiyâ 21/78-79. Neml 27/15, 16, 19-20, 27. 34, 40),

“Dâvud’a Süleyman’ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, Allah’a çok yönelen bir kimse idi” (Sâd 38/30) denilen hz. Süleyman peygamber bu kadar hanıma sahip olduğu iddia ediliyor.

Bütün bunları rivâyet edenler, tefsir kitaplarına alanlar, acaba sayı saymasını biliyorlar mıydı?

Hz. Süleyman’a yüz erkek gücü verildiği şeklindeki rivâyetler "muharref (bozulmuş) Tevrat’ın uydurmasıdır" desek bile en sağlam hadis kitaplarında geçen ve hz. Süleyman’ın yetmiş, doksan veya yüz kadar hanımı olduğunu söyleyen hadis orada duruyor.  

Sahih-i Müslim’i’i şerheden İmam Nevevî, hadisi yemin açısından inceliyor. Hadiste geçen edatların yemin etmede nasıl kullanıldığını açıklıyor. Ama hadisin sağlamlığı veya râvilerinin durumu ile ilgili hiç bir bilgi vermiyor. (bkz: İmam Nevevî, Y. b. Şeref. el-Minhâc bi-Şerhı Sahih-i Müslim (Büyük bir cilt), Dâru İbni Hazm,  1423-2002, s: 1264)

Bu rivâyeti şerheden (açıklayan) İ. Canan şöyle diyor:

*Rivâyetler Süleyman’ın hanımlarının sayısını değişik verir. Altmış, yetmiş, doksan, doksandokuz gibi. İbni Hâcer bu farklılıkları şöyle yorumlar: “Altmış kadın hür hanımlarıdır, daha fazlası câriyedir. Yetmiş, mübalağa içindir. Doksan ve yüze gelince bu, doksandan fazla, yüzden az olduklarını ifade eder. Doksan diyen küsuru atmış olur. Yüz diyen yuvarlak hesapla üste tamamlamış olur...” (Canan, İ. Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme, Akçağ, Ankara 1993, 16/299)

İ. Canan İbni Hacer’in yorumunu olduğu aldığına göre o da bu rivâyetin sahih olduğuna inanmış olmalı.

Ama böylesine garip ifadelerle –tabir caizse- topu taca atıyor, durumu kurtarmaya çalışıyor.

Devam eden yorumunda bu rivâyetleri metin ve senet yönünden inceleme yerine, kendince yumuşatmaya, okuyucuyu ikna etmeye çalışıyor.

“Süleyman hayır temennisi bağlamında her hanımından Allah yolunda cihad edecek bir evlat sahibi olacağını söylüyor. Fakat ümidi ve arzusu çok fazla olduğu için temenni üslûbunu aşarak cezmen-kesin olarak söylüyor. Onun bu davranışında hayır kasdı, Allah rızası esastır, dünyevî bir düşünce yoktur.  Seleften bazı büyükler; “Peygamber bu hadislerinde işini Allah’a havâle etmekten yüz çevirip temenniye yapışmanın âfetine karşı mü’minleri uyarmaktadır” demişler.

Süleyman’ı (as), -Peygamber’in ifadesi ile- büyük zarara uğratan inşaallah demeyi unutmasına sebep olan şeyin bu temenni duygusundaki aşırılığıdır denmiştir. (Canan, İ. Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme, 16/299-300)

İ. Canan hocaefendi devam ediyor:

Süleyman’ın (as) inşaallah dememesi, onun kalbinde olmadığı manasına gelmez. Bilakis bir Peygamber olarak inşaallah’ın ifade ettiği ma'na ve mefhumu kalbinde taşıyordu. Ancak önce kalbindeki ile yetindi, sonra da onu –denildiğine göre kendisine ulaşan bir sebepten dolayı- diliyle söylemeyi unuttu. Bunun cezası olarak da sakat bir çocuktan başka bir şey elde edemedi. (Canan, İ. Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme, 16/300)

Görüldüğü gibi İ. Canan bir taraftan hz. Süleyman’ın kasdının hayır olduğunu söyleyip onun niyetini okumaya çalışırken, "kalbinde inşaallah inancı vardı" derken, diğer taraftan “o inşaallah demediği için cezalandırıldı” görüşüne katılıyor.

Ancak her nedense, hiç bir peygamber kalbinde sakladığı bu güzel iman kelimesini diliyle söylemeyi bir defa unuttuğu için yarım çocukla cezalandırılır mı?

Tam tersine; bu sözü bir defa unutmasaydı yetmiş bu kadar yiğit savaşcı çocukla ödüllendirilir mi? diye sormuyor.

Tıpkı Said Havva gibi. O da aynı iddiayı tekrar ediyor. Hz. Süleyman “hanımlarım bana gürbüz evlatlar doğuracak” derken inşaallah demediği için ikab edildi (cezaya çarptırıldı). Tahtına bırakılan ceset de bir hanımının doğurduğu o yarım  çocuktur. (Allah'ın bir şey demediği husuta ne kadar da kesin hüküm veriyor?)

Bu cezalandırmanın gerekçesini de şöyle izah ediyor: "Süleyman (as) kalbinde onun tevekkülünü gölgede bırakacak kadar bir tutkuya sahip oldu. Bunu kınamak için de cezalandırıldı." (Havva, Said. el-Esas fi’t-Tefsîr (çev.), Şâmil İstanbul 1992, 12/314)        

Tefsirci Hicâzî diyor ki; hz. Süleyman’ın imtihanının ne olduğunu en iyi Allah bilir. Bu imtihan hakkında kıssacılar çok şey uydurdular, israiliyyattan çok şey naklettiler. Biz Ebussuud, F. Razî, Âlûsî ve benzeri araştırmacı tefsircilerin benimsedikleri görüşleri tercih ediyoruz. Bu görüşer peygamberlerin masum (günahsız) oluşu noktasında birleşiyor. Buna göre şeytan peygamberlerin sûretine giremez. Bu görüş sağlamdır ve insanların imanını sarsacak görüşlere kapalıdır.”

Sonra da “hz. Süleyman’ın imtihanı konusunda en sağlam rivâyet merfu olarak gelen bu hadistir” diye ekliyor.

Ona göre de tahtının üzerine atılan ceset Süleyman’ın bir zaman takatsiz kalıp âdeta ceset gibi tahtına yığılmasıdır. Hz. Süleyman “yemininde inşaallah demediği için ruhsuz bir ceset gibi olmuş, sonra tevbe ettiği için eski hâline dönmüştü.

Bir sonraki âyette onun “Rabbim beni bağışla” demesi günah işlediğine delâlet etmez. Bazıları ise bunu bunu daha önceden işlediği bir günaha bağlarlar ama günahının ne olduğunu söylemezler. Halbuki kişi peygamber de olsa evlâ olanı terkedebilir, bundan dolayı da istiğfar edebilir. Nitekim Peygamber (sav); “Vallahi ben Allah'a günde yetmiş defadan çok istiğfar ediyorum” buyurmuştur. (Müslim, Zikr/41. Ebû Dâvud, Vitr/26. Tirmizî, Sûre 47/1) (Hicâzî, M. Furkan Tefsiri (çev.), Vahdet İstanbul trh yok, 5/276-277)

Bu hadis rivâyetini kitaplarına alan bir kaç müfessir hariç çoğu kimse bunu senet ve metin, peygamberlik inancı, ve tabii olaylar açısından değerlendirmemiş. Bunu sahih (en sağlam) haber kabul etmiş ve Sâd 38/34. âyetini bu hadis ile açıklamaya çalışmış.

Nihayet bir kişi, Mevdûdî hiç olmazsa bu rivâyeti metin açısından tenkit etmeye cesaret edebilmiş. O şöyle diyor tefsirinde:

“Bu hadisi Buhârî, Müslim ve hadisciler çeşitli senetlerle nakletmişlerdir. Buhârî’de bile üç yerde farklı senetlerle bu hadis yer almaktadır. Bu rivâyetlerde Hz. Süleyman’ın hanımlarının sayısı bazen 60, bazen 70, bazen 90 veya 99, bazılarına göre yüze kadar varmaktadır. Çoğunun rivâyet senetleri kuvvetli hadislerdir. Bu yüzden hadisin sahihlik yönünden reddedilmesi mümkün değildir.

Fakat hadisin aklen kabul edilmesi ise imkan dışıdır. Çünkü bizzat hadisin içeriği, Peygamberimizin böyle bir şey söylemeyeceğini adeta haykırıyor. Çok kuvvetli bir ihtimale göre Hz. Peygamber bu olayı yahudilere istinaden ve başka birine örnek olarak anlatmıştır. Dinleyenler de bunu yanlış anlamışlar ve Peygamber’den bu olayı gerçek bir olaymış gibi rivâyet etmişlerdir.

Böylesine akla aykırı rivâyetleri senetleri sahih diye alırsak din bir eğlence halini alır. Hz. Süleyman’ın bir gecede bu kadar hanımını dolaşması, fiilen mümkün değildir. Sanıyorum Hz. Peygamber bu kadar mantıksız bir olayı gerçek bir hikâye olarak anlatmamıştır.

Ayrıca hadislerin hiç bir bölümünde Hz. Süleyman’ın tahtı üzerine bu doğan yarım çocuğun bırakıldığına dair bir işaret bile yoktur. Dolaysiyle Hz. Peygamberin bu hikayeyi bu âyetin tefsiri için anlattığı da ileri sürülemez.” (Mevdûdî, E. Tefhimu’l-Kur’an (çev.), 5/75)

Kısas-ı Enbiyâ yazarı A. en-Neccâr; “hz. Süleyman bir gecede yediyüz veya yetmiş hanımı dolaşacağım demiş” rivâyetini aktardıktan sonra şöyle ekliyor:  “Bir insanın bir gecede yediyüz veya yetmiş hanımı dolaşması insanın gücünün ötesinde bir şeydir, insan bundan acizdir. Allah hiç bir peygambere de böyle bir mucize vermemiştir. Bir peygamberin yapacağı iş için inşaallah demediği için cezalandırıldığını iddia etmek de garip bir yorumdur.” (en-Neccâr, Abdulvahhab. Kasasu’l-Enbiyâ, Dâru’l-Ciyl-Beyrut trh yok. s: 382)

Son dönem tefsircilerinden Şankıtî kesin ifadelerle “bu âyetle ilgili tefsircilerin anlattıkları İslâmın nübüvvet (peygamberlik) anlayışına uygun değildir diyor. Ama o da yukarıdaki rivâyeti ele alıp değerlendirmiyor. Arkasından da şunu ekliyor:   

“Allah buyuruyor ki; “Allah'ın dilemesine bağlamadıkça (inşâallah demedikçe) hiçbir şey için «Bunu yarın yapacağım» deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah'ı an ve: «Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir» de.” (Kehf 18/23-24)

Acaba Muhammed’e (sav) verilen bir emir Süleyman’ı (as) kapsamaz mı?

Şeytan güya onun mülkünü yüzüğünü çalarak ele geçirmiş (!) Ki bu konuda anlatılanlar baştan sonra bâtıldır, aslı yoktur. Zira Kur’an, şeytanın insanın üzerinde hiç bir gücü olmadığını söylüyor. “Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.” (Hıcr 15/42.Ayrıca bkz: Nahl 16/99-100)

Şeytanın kendisi de bunu zaten itiraf ediyor. “İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.” (Hıcr 15/40) (eş-Şankıtî, M. el-Muhtar. Evdâu’l-Beyân, Dârul’Kütübi’l-Ilmiyye, Bayrut 1424-2002, s: 1459)

S.Kutub konuya şöyle temas ediyor: "Kur'an da işaret edilen bu iki olay (hz. Süleyman’ın atların boyunlarını sıvazlaması ve deneme için tahtının üzerine bir ceset bırakılması) hakkında kesin bir şey söylenemez.

Belki şöyle demek mümkün: Allah (cc) diğer peygamberlerini yönlendirmek, yol göstermek, attıkları adımları hatalardan uzaklaştırmak için bazı imtihanlardan geçirdiği gibi hz. Süleyman’ı da yönetim ve otorite konusundaki uygulamaları ile ilgili olarak bir denemeden geçirmiştir. Hz. Süleyman bu konuda Rabb'ine yönelmiş ve O'na dönüş yapmış, hatalarının bağışlanmasını dilemiştir." (Kutub, S. fi-Zılâli’l-Kur’an, 5//3020)

TDV İslâm Ansiklopedisi’ne hz. Süleyman ile ilgili madde yazan Ö. Faruk Harman Hocaefendi hz. Süleyman’ın denenmesi ile ilgili tefsir ve Kasasu’l-Kur’an kitaplarında anlatılanları kısaca özetliyor.

“Allah yolunda savaşacak yiğit evlatların dünyaya gelmesi için eşleriyle birlikte olacağını söylediği, ama inşaallah demeyi unuttuğu” rivâyetini de alıyor. Buna göre onun Allah’tan af dilemesinin sebebi inşaallah demeyi unutmasıdır. Tahtına ceset bırakılması da temsilî bir anlatım olup sakat doğan çocuğa işaret etmektedir diyor.

Diğer bazı görüşlere kısaca değindikten sonra F. Razî’ye göre bu konudaki rivâyetlerin asılsız olduğunu ekliyor. O da yukarıdaki hadisi tenkit etmiyor ama biz hiç olmazsa F. Razî’nin görüşünü aldığına göre, -hadis de dahil- herhalde hz. Süleyman ile ilgili söylenenlere katılmıyor diyebiliriz.

Ancak “istiğfar sebebi olarak inşaallah demeyi unutmasıdır” görüşü bizce uygun görünmüyor. (Harman, Ö. F. TDV İslâm Ansiklopedisi, 38/60)

Bütün bunlardan sonra şu soruları sorabilir, bazı noktaların altını çizebiliriz:

1-Buhârî’nin 1. ve 2. rivâyetinde hadisi Tâvûs Ebu Hureyre’den naklediyor. Diğer varyantlar olmasa buna göre bu sözler Ebu Hureyre’ye aittir sanılabilir.

Buhârî’nin 3.rivâyetinde ise A’rec Ebu Hureyre’den, o da Nebi’den deniliyor.

2-Müslim’in 1. rivâyetinde Muhammed isimli râvi hadisi Ebu Hureyre’den aldığını söylüyor. Burada da “Peygamber dedi” sözü yok.

Müslim’in 2. rivâyetinde; Tâvûs Ebu Hureyre’den, o da Nebi’den (aldı) deniliyor.

Müslim’in 4. rivâyetinde hadisi Tâvûs’un babası Ebu Hureyre’den aldı deniyor. Bunda da “peygamber dedi ki” söz yok. Burada Tâvûs’un babası devreye giriyor.

Müslim’in 5. rivâyetinde A’rec’in Ebu Hureyre’den, onun da Nebi’den işittiği söyleniyor.

3-Nesâî’nin rivâyetinde A’rec’in Ebu Hureyre’den, onun da Peygamber’den işittiği söyleniyor.

4-Görüldüğü gibi bazı rivâyetlerde söz Ebu Hureyre’nin gibi, bazılarında Peygamberin sözü olarak naklediliyor.

Müslim’in 4. rivâyetinde Tâvûs bu hadisi babasından, onun da Ebu Hureyre’den aldığı söyleniyor. Halbuki diğerlerinde Tâvûs’un doğrudan Ebu Hureyre’den aldığı geçiyor.

5-Bu rivâyetin sahabeden Ebu Hureyre’den başka râvisi yok. Bu da oldukça dikkat çekici.

6-Bir peygamberi bırakın, bir insanın bu kadar (yetmiş, doksan, yüz, üçyüz ve daha fazlası) hanımı olur mu? Akıllara ziyan...

7-Muhtemel ki Süleyman (as) birden fazla hanıma sahip idi. Tıpkı Peygamberimiz gibi. Ama yüzlerce hanım, neyin nesi?

Bir insan bir gece de –affdersiniz- bu kadar hanımı nasıl dolaşabilir? (Ona şu kadar erkek gücü verildi muharref Tevrat’ın iddiasıdır ve temelsizdir, tutarsız bir görüştür.)

8-Bir peygamber, tam inanmış bir mü’min olarak; “ben hanımlarımı dolaşacağım, hepsi bana gürbüz yiğitler doğuracak” diye nasıl kesin konuşabilir.

Sıradan bir müslümanın söylemeyeceği bir sözü koca bir peygamber söyleyebilir mi?

9-Bir peygamber ulu orta, çevresindekiler “ben bu gece şu kadar karımı dolaşacağım” der mi? Onun edebi ve hayası buna izin verir mi?

10-Bir peygamber Allah’ın “inşaallah de” emri ortada iken, üstelik -bazı varyantlarda geçtiği gibi- kendisine hatırlatıldığı hâlde nasıl inşaallah demeyi unutabilir mi? KOcaman bir soru işareti…

Hadi unuttu diyelim, bu küçük yanılmadan dolayı “güzel bir kul” olan bir peygamber ceza alır mı? Kaynakların iddia ettiği ceza hiç ilâhi adalete sığar mı?

Bir peygamberin inşaallah demediği için ağır bir şekilde cezalandırıldığını söyleyen anlayış, peygamberler hakkında olur olmaz şey söyleyenlere malzeme vermiş olmaz mı?

11-“Eğer inşaallah deseydi yetmiş, yüz hanımının hepsi de Allah yolunda süvari olacak savaşçılar doğuracaklardı” deniyor.

Yani bu kadar çocuğun yaratılması bir inşaallah'ın unutulması sebebiyle mi gerçekleşmedi?

Bu durumda Allah’ın insan ve tabiat için koyduğu yasalar nereye gitti diye sormak gerekir. Bu kadar insanın yaratılması bir söze mi bağlı idi?

12-Allah (cc) “Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra döndü/yöneldi” diyor ve başka bir bilgi vermiyor. Bu âyeti açıklama bağlamında anlatılanları tefsirciler nerede görmüşler, duymuşlar, kameraya almışlar ki naklen yayın yapar gibi anlatmışlar?

“Bu bizim için ğayb haberlerindendir. Rabbimizin söylediği kadarına inanırız. Gerisini bilmeyiz” deyip teslim olmak varken neden bunca acayip açıklamalar, menkıbeler, masallar, peygamberliğe yakışmayan yorumlar... Anlamak mümkün değil.

13-Evet Kur’an bu kadarını söylüyor ve başka bilgi vermiyor ama İslâmî kaynaklarda anlatılanları görünce insanın ağzı açık kalıyor. Bu nedir diye soruyor, diyecek söz bulamıyor.

14-Şimdi tefsir ve kıssa kaynaklarının anlattığı hurâfeler bir tarafa en sahih üç hadis kitabında yer alan ve hz. Süleyman’ın yetmiş-doksan-yüz hanımından, “onları dolaşacağım” sözünden, inşaallah demediğinden, “eğer inşaallah deseydi...” bahseden hadisi ne yapacağız?

Bunu Kur’an, akıl ve tabii olaylar açısından değerlendirmeye cesaret mi edeceğiz, yoksa rivâyetin otoritesine teslim olup, “he tabii öyledir, öyle olmuştur”, “bu kitaplarda geçtiğine göre sahih bir haberdir”, “bu temel hadis kitaplarında geçen habere itiraz edilmez” mi diyeceğiz?

O zaman bu kabulü Tevhid dininin, nübüvvet inancının neresine koyacağız?

15-Burada –Mevdûdî’nin dediği gibi- Rasûlüllah başka kavimden bahsederken “birileri Süleyman hakkında böyle derler” diye bir örnek vermiş, râvi, yani Ebû Hureyre de bunu farklı bir şekilde anlamış olamaz mı? Ya da sonraki râviler yanılamaz mı?

(Nitekim bunun başka bir örneği var. Şöyleki:

Ebû Dâvûd et-Teyâlisî Müsned’inde şu haberi rivâyet ediyor: "Muhammed b. Raşid bize Mekhûl’ün şöyle dediğini anlattı: "hz. Aişe’ye Ebû Hureyre’nin, Rasulüllah (sav); “Uğursuzluk şu üç şeydedir; evde, kadında ve atta buyurdu” dediği soruldu. O da şöyle cevap verdi: Ebû Hureyre iyi ezberleyememiş, o girdiğinde Allah’ın Rasûlü; “Allah yahudileri kahretsin, şöyle derler: Uğursuzluk şu üç şeydedrir: evde, kadında ve atta” buyurmuştur. Ama o sözün başını işitmemiş, sadece sonunu duymuştur. (Teyâlisî, Müsned, s: 215 no: 1537’den, Zerkeşî, B. hz. Aişe’nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler (çev.), s: 78)

Ya da daha sonraki kuşaklarda Ebû Hureyre’nin rivâyeti ağızdan ağıza değişmiş olamaz mı?

Yahut Ebû Hureyre bunun ehl-i kitaptan duyduğu halde peygamberden duyduğunu sanamaz mı? Öyle ya o da bir insandı. Duyduğunu yıllar sonra birine anlatırken haberin kaynağı konusunda yanılamaz mı?

Yazı (hat) hatası olabilir mi diyeceğim ama, haberin üç kitapta birbirine yakın lafızlarla yer alması bu opsiyonu geçersiz kılar.

16-Bu haber her ne kadar en sahih kitaplarda yer alsa da bunda bir sıkıntı var. Muhtevası Kur’an, akıl, tabii olaylar, fıtrat, İslâmın nezih peygamberlik inancı açısından sorunlu.

Ancak unutmamak gerekir ki bu haber hakkında böyle bir yaklaşım Buhârî’nin, Müslim’in ve Nesâî’nin çalışmalarını ve kitaplarının değerini azaltmaz. Onlar ve onların hadis/haber aldığı önceki kuşaklar da insandılar. Hadis rivâyeti konusunda çok titiz olmalarına rağmen yanılıp hata yapabilirler.

17-“Bu haberin rivâyetinde sıkıntı var” demeyi, Allah’ın “ne güzel kuldu” dediği bir peygamber hakkında yakışıksız şeyler söylemeye tercih ederiz.

18-Kur’an önceki peygamberleri Allah’ın Rasûlüne örnek olarak sunuyor ve onlara uy diyor. “İşte, o peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy...” (En’am 6/90)

Kur’an başta hz. Muhammed olmak üzere bütün peygamberleri de bize örnek olarak gösteriyor. (Ahzab 33/21. Mümtahıne 60/4, 6) Yüz veya üçyüz hanımı, yüzlerce cariyesi olan, inşaallah demeyi unutan ve bundan dolayı da ağır bir ceza alan birisi nasıl örnek olacak?

Rivâyet sanki şöyle diyor: hz. Süleyman Allah’a adete görev verir gibi; “ben bu gece... dolaşacağım. Hepsi bana gürbüz, Allah yolunda süvari olacak çocuklar versin ha” dedi ya, Allah da “sen misin bana emir vermeye kalkan Süleyman, al sana bir yarım çocuk (adam).” Onu da bir ceset gibi tahtının üzerine attı. Ya da ceza olarak kırk gün hükümdarlığını kaybetti... Dahası bazılarına göre şeytana kaptırdı...

Allah aşkına bunun nesi örneklik, bunun nesi bir peygambere yakışır? 

-Sonuç olarak; tefsir ve Kasas-ı Enbiyâ kitaplarında, Ebu Hureyre’den gelen bir heberi de katarak ileri sürülen iddialarda, peygamberlere olan güveni yıkmak, onları sıradan kişiler olarak gösterip insanların gözünden düşürmek isteyen kötü niyetli kişilerin ve masalcıların büyük rolü vardır. (Merâği. A. M. Tefsir, 23/121. Aydemir, A. İslâmî Kaynaklarına Göre Peygamberler, s: 205)

Bir peygamberin akıl ve şeriat dışı bir şey yapması düşünülmez.

Allah (cc) diğer peygamberler gibi hz. Süleyman’a da vahyetti ve onu da diğerleri gibi doğru yola iletti (hidâyet verdi). (Nisâ 4/163. En’am 6/84) O güzel bir kul olduğu gibi daima Allah’a yönelen, Allah’ın katında bir değeri olan güzel bir peygamberdi. (Sâd 38/30, 40) Dolaysıyla israiliyat kaynaklı veya müfessirler tarafından onun hakkında uydurulan masalımsı şeyler İslâmın peygamberlik inancıyla bağdaşmaz.

Hüseyin K. Ece

03.08.2018

Zaandam