-Giriş

Kendisini bize gönderdiği Kitap’la tanıtan Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun.

O’nu kullarına anlatmak, haber vermek, O’na nasıl ibadet edileceğini öğretmek, örnek olmak üzere görevli olan Muhammed’e (sav) salat ve selâm olsun.

Kur’an’ın hemen hemen bütün sûreleri Allah’tan (cc), O’nun sıfatlarından veya fiillerinden, O’na ait isimlerden bahseder. O’na gönderme yapar, O’nun sıfatlarını anlatır, âyetin, konunun veya olayın O’nunla bağlantısını kurar.

 

Mü’minler, Kur’an’ın ve Sünnetin tanıttığı Allah’a iman ederler. O’nu Kur’an’ın ve Sünnetin anlattığı kadar tanırlar. Zira Rabbimiz gönderdiği kitabıyla ve görevlendirdiği elçişiyle bize kandini tanıtıyor. O’nu nasıl tanımamız gerektiğini öğretiyor. O’nun hakkında oluşan yanlış bilgileri düzeltiyor. O’nun varlığı karşısındaki durumumuzu bize hatırlatıyor.

Bir avrupalı düşünür şöyle demiş: “Ben, filozofların değil, peygamberlerin anlattığı tanrıya inanıyorum.” Doğrudur, insanlara ‘tanrı fikrini’ kendi düşünce dünyalarında evirip çeviren filozofların, düşünce adamlarının tartıştıkları tanrı figürü lazım değil. İnsanlar, âlemlerinin Rabbini sağlam bilgi ve belgelerle, yakîn şehâdet ve apaçık âyetlerlerle tanımak, O’nun karşısında  nerede durduklarını öğrenmek görevindedirler. Kur’an’ın veya Sünnet’in Allah hakkında haber verdiklerini bir tarafa atıp, kendi kafasından tasarladığı tanrı figürüyle yetinenler; kendi konumlarını yanlış anladıkları gibi, O’na karşı kulluk görevlerini istenildiği gibi yapamazlar. 

Elbette, Kur’an’a veya Sünnet’te anlatılan Allah’ı herkes kendi kapasitesi kadar, kendi anlayışı ve gücü yettiği kadar anlar. Herkesin ma’rifeti, yani Allah hakkındaki anlayışı imanının gücü, anlama yetisi ve bu konudaki samimiyetiyle orantılıdır. Ancak bu anlayış temelini Kur’an ve Sünnet’ten alırsa Allah hakkında sağlam bir ‘irfan/ma!rifet’ oluşur. Çünkü Allah hakkındaki en sağlam kaynak Kur’an’dır.

Nahl sûresi Allah’tan bahsetmesi açısından oldukça dikkat çekmektedir. Sûrede mevcut olan 128 âyetin nerede ise tümünde Allah lafzı veya O’na gönderme mevcuttur. Pek çok âyette Rabbimizin sıfatları ve fiillerine vurgu yapılıyor. Analatılan konuyla mutlaka bağlantısı kuruluyor. Şöyle ki:

 

*Aşkın (müteâl) olan Allah (cc)

Hakikatin bilgisini insanlara gönderen O’dur. Eğer Hakikatin bilgisi insanlara gelmemiş olsaydı, şüphesiz insanlar doğru yolu bulamazlardı. O zaman kendi içlerinden azıp taşanların uydurdukları şeylerin peşine düşerlerdi. Nitekim günümüzde Hakikatin bilgisini vahiy kaynağından almayanlar, ya kendi hevâlarının veya başkalarının heva ve heveslerinin ürünü anlayışların, hükümleri, ölçülerin peşinden gitmektedirler.

-O Allah ki,  müşriklerin koştuğu ortaklardan çok uzaktır, çok yücedir, çok da aşkındır. (Nahl/1) Böylelerinin Allah hakkında yanlış düşündüklerinin bir göstergesi de, tanrı olmayan şeylere tanrılık izafe etmeleri, tanrı mefhumunu kendi elleriyle yaptıkları, kendi hevalarından uydurdukları putlara/tağutlara  ingirgemeleridir.  

-Bundan dolayı O (cc), kullarınden dilediğine;”İnsanları uyarın; Allah’tan başka ilâh yoktur. Öyleyse Allah’tan başkasına tanrılık yakıştırmaktan sakının” emrini iletmeleri için melekleri görevlendirir. (Nahl/2)

-Meleklerin getirdiği şey aslında ölü canlara hayat veren şeydir. “Vahiy, hayata ‘ruh’ katan bir mesajdır. Nasıl ki ruhunu yitiren bir insan ceset haline geliyorsa, vahiysiz bir hayat da öyledir. Kur’an, peygamberin çağrısını ‘diriliş’ çağrısı diye nitelendiriyor. (bak. Enfal/24. Şûra/52. Zamahşerî, Keşşâf 4/272) Vahiy gönlün nur ve cilâsı, aklın ziyâsı, gözün ışığı, cesedin canı mesabesindedir.” (M. İslamoğlu, Meâl, s: 497)

-O, yeri ve gökleri amaçlı ve anlamlı yarattı. Âyette ‘bil-hak’ olarak geliyor. (Nahl/3) Hak ile yaratma aynı zamanda adalet üzere, yani dengeli (mutedil), yerli yerinde yaratma anlamına da gelir. 

‘bi’l-hak’, Kur’an’da ilâhî eylemi niteleyen olarak geldiği bir çok yerde hem eylemin (burada ‘yaratma’) mükemmelliğini, hem öznenin (Allah’ın) mutlaklığını, hem de nesnenin (gökler ve yer) amaçlılığını ve anlamlılığını ifade eder. Çünkü O, hiçbir şeyi amaçsız yaratmaz. M. İslamoğlu, Meâl s: 475)

Allah (cc) yeri ve gökleri dengeli, bir hesap üzere, insanın kendi varlığını anlaması için,  kendi Varlığının ve Kudretinin belgesi olarak yarattı. Böyle bir Yaratıcının hiç benzeri, ortağı, dengi ve yardımcısı olur mu?

 

* Yaratan ve ikram eden Allah (cc)

-İnsanı da O yarattı ve yaratmaya devam ediyor. Hem de bir damla kirli/atık bir sudan. (Nahl/4) İnsanın yaratılması âdi bır sudan mükemmele doğru bir süreç izler. Bu sürece ait bütün yasalar Allah’a aittir. Yaratılışı takdir eden ve yürüten O’dur. Sürecin bu şekilde kusursuz yürümesi, onun maçsız olmadığını gösterir.

Ama ne yazık ki âdi bir sudan var edilen insan denen varlıktan bazıları kendini yaratana karşı hasım gibi oluverirler. (Yâsîn/77) İnsan, bir damla su iken idrak ve hareket yeteneğine kavuşuyor. Varoluş âlemine yükseliyor. Lehinde veya aleyhinde olan şeylerin karşısında veya yanında yer alabiliyor. O bu konuda tasavvur, mantık ve özgürlük sahibidir.  İnsana kendini savunma ve karşı koyma makanizmalarını veren Allah (cc) olduğu gibi, bu imkanları kendini yaratana karşı kullanma iznini veren de O’dur. (M. Esed, Meâl s: 527)

         -Allah’ın belirgin fiilerinden birisi de (cc) insanlara bir çok faydası olan hayvanları yaratmaya devam etmesidir. Ki hayvanların bir kısmı varlıkları ile insanların gönüllerine sürûr verir. Bir kısmı da insanlarını yükünü taşır. Bir kısmı çeşitli şekillerde insanların ihtiyacını karşılar. (Nahl/5-7)

Burada insanın faydasına yaratılan varlıkların üç boyutlu işlevine dikkat edilmeli. Bunlar  zorunluluk (zaruriyyât), gereklilik (hâciyât) ve estetik değerlerdir (tahsiniyyât). (M. İslamoğlu, Meâl s:497)

Şüphesiz ki bütün bu sunumlar, nimetler, ikramlar Allah’ın şefkat ve merhametinin sonucudur.

-Allah (cc) bütün kulları doğru gösterendir. Bu doğru yolu bulabilmelerinin imkanlarını var edendir. Onları yanlış yolların tehlikesini haber verip sakındıran O’dur.

Yolların eğrisi olmasına karşın doğrusunu gösteren, bu yola gitme kabiliyetini insana bahşeden, o doğru yolu gösteren imkanları (akıl, peygamber ve vahiy gibi) insanı emrine veren de O’dur. (Nahl/9) Bununla birlikte O kullarının doğru yolda olmalarını ister. Bu da O’nun sonsuz rahmetinin bir gereğidir. (bak. En’am/12 ve 54)

-Suyu gökten indirerek, yerden fışkırtarak, dereler ve ırmaklar çağlatarak insanın hizmetine veren de O’dur.

Söylemeye gerek yoktur ki, insanlara ve hayvanlara ait en temel gıdalar su sayesinde elde edilir. Elbette aklını kullananlar için, işin böyle olmasında çok büyük dersler vardır. (Nahl/10-11)

Bu ders açıktır: “Nasıl ki su biyolojik hayatın kaynağı ise, vahiy de manevi hayatın kaynağıdır. Suyun seması gök, vahyin seması arştır. Suyun indiği kalp toprak, vahyin indiği toprak akleden kalptir. İkisi de indirilmiş nimettir. Allah’ın indirdiği su ile hayat bulup da O’nun indirdiği vahy’e sırt dönmek, nankörlüktür.” (M. İslamoğlu, Meâl, s: 499)

-Allah (cc) hayvanları ve suyu insanın emrine musahhar kıldığı (boyun eğdirdiği) gibi, Güneş’i ve Ay’ı, yeryüzünün her tarafındaki güzellikleri, denizi ve içindeki nimetleri, denizde yüzen gemileri de insanın hizmetine vermiştir.

Yeryüzünün dengede olmasını sağlayan dağları, insanların yollarını bulmasını temin eden nehirler ve yıldızlar da O’nun Yaratıcı oluşunun sonucudur. Bunları insanlara ihsan eden, ihsan etmeye devam eden yine O’dur. Bütün bunlara ait kanunları koyan ve o yasaları yürüten de O’dur. (Nahl/12-16. Ayrıca bak. Nahl/65-67. Âyetler)

Görüldüğü gibi Yaratan tek, yaratılanlar ise çeşitlidir. Yaratan’ın tek oluşuna aykırı bütün inanç ve anlayışlar, amel ve ibadetler Vahy’e göre yanlıştır. Bu yanlış inanışlar ve din anlayışları Allah’ın tabiata koyduğu yasalara (Sünnetullah’a) uygun değildir.

-İnsanın maddi ve manevi hayatının sürdürmesini sağlayan her şey, akletmesi veya aklının işlevleri birer nimettir. Allah (cc) kullarına o kadar çok nimet veriyor ki, eğer kullar bu nimetleri saymaya kalkarlarsa; sayamazlar. (Nahl/18)

 

* Her şeyi bilen Allah

-Allah (cc) her şeyi bildiği gibi, kibirleri yüzünden ahireti inkâr edenlerin gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Hiç bir şey O’na gizli kalmaz. (Nahl/22)

-Allah (cc), kullarını sevdiği ve değer verdiği halde, büyüklük taslayanları, kendisine karşı kafa tutanları sevmez. (Nahl/23)

-Âlemlerin  Rabbi Allah (cc) insanlara, onlara hayat verecek olan şeyi indirir. (Enfâl/24) Onları başıboş, rehbersiz, kılavuzsuz, sahipsiz bırakmaz. Onlara sorumluluk yükleyip de, sorumluluklarını nasıl yerine getireceklerini onlara öğretmemesi O’na yakışmaz. Ta ilk insanden beri O (cc), insan dünya imtihanı kazanabilmesi için ihtiyaç duyduğu her şeyi yaratmıştır/indirmiştir. (Nahl/24)

-Bundan önce bazı kavimler veya bazı kimseler güçlü olduklarını sanıyorlardı. Bundan dolayı kendilerine gelen elçileri dinlemiyor, uyarılara kulak asmıyor, onların davetiyle alay ediyorlardı. Ancak Allah (cc) onların bu suçlarına karşılık, kurdukları kibir saltanatının temellerini kökünden sarstı, tavanını çökertti. (Nahl/26) Allah (cc) yeri ve zamanı gelince bugünkü zalimlere de benzer cezayı verebilir. Suçlunun ceza alması zaten adaletin gereğidir.

-Bir gün gelecek Allah (cc) böyle kimselere; “Nerede uğruna mücadele verdiğiniz bana ortak koştuğunuz nesneler?” diye soracak. Dünyada iken kibirlenip Allah’a kafa tutanlara, hak ettikleri karşılığı verecek. (Nahl/28)

-Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket edenler; “Rabbimiz bize iyilik güzellik” indirdi derler. Bu indirilen “iyilikte” sebat edenlere Allah (cc) bu dünyada güzellikler/iyilikler verecek. Ahirette ise onları yurtların en güzeline, altlarından ırmaklar akan, kalıcı mutluluk yurduna ve istenilen her şeyin elde edildiği yer olan cennet’e koyacak.

‘Hasene/iyilik’ terimi, ister istemez, maddi bir iyiliği ya da yararı değil, daha çok Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımanın verdiği manevi doyum ve huzur duygusunu da vermektedir. (M. Esed, Meâl s: 534)

Allah muttakileri (Allah’ı hesaba katarak yaşayanları) böylece ödüllendirir. (Nahl/30-31)

 

* Hayata müdahele eden Allah (cc)

-Varlık için faniliği, her can için ölümü takdir eden O’dur. Bu O’nun hayata her an müdahil olduğunu hatırlatır. Hayatı var eden, onu yok da edebilir. (bak. En’am/158)

-Suça karşılık ceza alanlar, aslında kendi kendilerine zulmedenlerdir. Yoksa –hâşâ- Allah (cc) kimseye zulmetmez,  kimseye haksızlık etmez. (Nahl/33-34) Ceza veya azap işlenen suçun doğal karşılığından başka bir şey değildir. Böyleleri kendi ruhanî veya manevi bütünlüğünü tehlikeye attıkları için kendi kendilerine zulmetmiş olurlar. (M. Esed,, Meâl s: 534)

-Allah’a ortak koşanların şu iddiası geçersizdir. “ Allah dileseydi, biz inkârcı olmazdık, biz şirk koşmazdık, O’na karşı isyan etmezdik.” 

Böyle diyenler, kendi cürümlerine kılıf arayanlar, işledikleri suçların vebâlini Allah’a yüklemeye kalkışan ahmaklardır. Bu anlayışa göre ‘şirk koşmak’, ‘günah işlemek’ normal bir şeydir. Kötü bir şey olsaydı Allah izin vermezdi demek tutarsızlıktır. Halbuki insan irade sahibir. Seçiminde serbesttir. Sonucuna katlanmak şartıyla amellerinde özgürdür.

Aslında Allah’a ortak koşmak, Allah’ın insana verdiği iradeye karşı bir haksızlıktır. (Nahl/35)

-Allah (cc) tarihten beri bütün toplumlara; “Allah’a ibadet edin, ‘tağut’lara kulluk yapmaktan sakının” diye söylemekle görevli elçiler göndermiştir. Bunun ardından kimileri bu çağrıya uydu, kimileri sapıklığı tercih etti. (Nahl/36)

Tağut, “Allah’ın indirdiği hükümlere karşılık olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.” Bunun insan olması, put, şeytan veya bunların dışında başka bir şey olması mahiyetini değiştirmez. (Y. Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar,  s: 316)       

         Tağut, Allah’ın dışında ibadet edilen şeytan ve putlar gibi şeylerdir. (Bağaví, Meâlimu’t Tenzil, 1/230)

“Tağut, öncelikle, Allah’tan başka ibadet edilen her şeyi ve böylece insanı O’ndan uzaklaştıran ve şeytana yönelten şeyleri ifade eder. Bu terim, hem tekil hem de çoğul bir anlama sahiptir. Bundan dolayı, en doğrusu ‘şeytaní güçler’ şeklinde çevrilmelidir.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, 1/77)

         Kur’an, tarihte azmış, isyanda ileri gitmiş, kendilerine gönderilen peygamberlere karşı büyüklük taslamış ve yoldan çıkmış bir çok azgın kişi ve toplulukların durumunu bu kelime ve bunun türevleri ile anlatmaktadır.

 

* Her şeye gücü yeten Allah (cc)

-Allah (cc), bazılarını kendi seçtikleri sapıklığa mahkûm eder. Onlara kimse doğru yolu gösteremez, onlara kıyamet gününde kimse yardım edemez. (Nahl/37)

Çünkü böyleleri bütün uyarılara rağmen, inatla Kur’an’ın sapıklık dediği yolu seçerler, asla vahye kulak vermezler. Allah (cc) da onları kendi yanlılş tercihleri ile başbaşla bırakır. Bunlar tıpkı kalpleri, kendi hataları sebebiyle mühürlenen kimseler gibidir. (Bekara/7. Ayrıca bak. Yunus/25. Hûd/27)

-İnsanlardan bir kısmı ahireti inkâr etse de, bu gerçeği bilmese de; Allah (cc) muhakkak ki insanları yeniden diriltecek. Böylece onu inkâr edenlere bu hakikat ayan beyan gösterilecek, kendilerinin yalancı olduklarını ortaya konulacak. (Nahl/38)

-Allah (cc) bir şeyi olmasını istediği zaman ona sadece ‘ol’ der. O da O’nun istediği gibi oluş sürecine girer. (Nahl/40. Ayrıca bak. Bekara/117. Âli İmran/47. Yasîn/82)

-Allah (cc),  imanın ve bunun gereği olarak yapılan bütün salih amellerin karşılığını kat verir, kendi yolunda hicret edenleri daha dünyada iken güzel bir konuma yerleştirir, ahirette ise daha farklı bir ödül hazırlar. (Nahl/41-42. Ayrıca bak. Nahl/97. Bekara/25, 277. Nisa/57, 122. Ynus/9. Ra’d/29. Mü’min/40 ve diğerleri)

-Allah (cc) âdemoğullarında seçtiği kimselere peygamberlik verdi. Onlara hakikatin açık belgeleri ve hikmet dolu kitaplar indirdi. Ta ki son Peygambere de insanlara ne indirildiği açıklasın diye vahyetti. (Nahl/43-44)

Bu demektir ki Allah (cc) hiç bir devirde insanları uyarıcısız, rehbersiz; yani sahipsiz, başıboş bırakmamıştır.

-Allah dilerse, kendisine karşı tuzak kurmaya kalkışanları yerin dibine batırabilir. Onlara hak ettikleri azabı farkında olmadıkları bir yerden verebilir. Onlar günlük işleriyle meşgul oluyorken bir belâya uğratabilir, onları içten içe çürütüp yok edebilir. Ama Allah (cc) şefkat ve merhametinden dolayı bunu hemen yapmaz. Onlara belli bir zamana kadar mühlet verir. (Nahl/46-47)

-Allah (cc) yerde ve gökte, canlı ve cansız, bütün varlıklar için yasalar koymuştur. Hepsi de Allah’ın bu yasasına boyun eğerler. İnsan dışında hiç biri Allah’a karşı büyüklük taslamazlar.  (Nahl/48-50)

-Rabbu’l-âlemîn/Âlemlerin Rabbi’ terkibinin üç önemli vurgu vardır. 1.Varlığa şekil, biçim ve terbiye veren O’dur. Her bir varlığın sahip olduğu anlam ve hikmet Allah’a aittir. 2.Varlığın sahibi O’dur. Yerde ve gökte olan her şeyin mülkiyeti, aidiyeti O’na aittir. 3.Varlığın yöneticisi de O’dur. Yerde ve gökteki nihâi hükümranlık O’na aittir.

Madem âlem O’nundur, O’nun bu mülkiyetinde ortağı, yardımcısı, vârisi, miras bırakanı (mûrıs’i) yoktur; öyle ise O (cc), sahip olduğunun aynı zamanda Mâlik’idir, idarecisidir.

Madem ki –insan da dahil- varlık her şeyi ile O’na aittir, öyle ise Din de O’nundur. Zımnen, insanlara din gönderme, onları kendine karşı borçlu kılma hakkı, onları hesaba çekme hakkı da O’nundur. (Nahl/52)

-Allah’ (cc) en güzel nitelemelere layıktır. Zira O aşkın varlıktır, her türlü güzel isimler O’nundur, hamd da O’nun hakkıdır. (Nahl/60. A’raf/180. İsra/110)

-Allah (cc) insanları işledikleri her zulümden dolayı hemen cezalandırmaz. Onlara belli bir süre tanır. Bu süre içinde akıllarını başlar almaz, tevbe etmez ve zulümlerinden vazgeçmezlerse, hak ettikleri cezaya çarptırılırlar. (Nahl/61-62)

-Allah (cc) Hz. Muhammed’den önce de peygamberler gönderdi. (Nahl/63)

-O (cc), Kur’an’ı insanların inanç ve kulluk konusunda içine düştükleri sorunları/anlaşmazlıkları çözmek, iman edenler için bir yol haritası olsun diye gönderdi. (Nahl/64)

-Arıya bal yapması için vahyeden O’dur. Bu aynı zamanda Allah’ın varlığa yasa koyucu olduğunun ve onları emri altında tuttuğunun delilidir. (Nahl/68-69. Ayrıca bak. Mü’min/12)

Bitki/çiçek özlerinin balara dönüşmesini söz konusu eden bu âyette  ‘sünnetullah’ın küçücük bir varlığın şahsında nasıl çarpıcı bir tarzda tezahür ettiğini görüyoruz.

 

* Her şeye şekil veren Allah (cc)

-İnsanı Yaratan, onu çocuk, genç ve ihtiyar yapan ve sonunda onu öldüren Allah’tır. Allah (cc) bunları niçin yaptığını bilir ve O (cc) sonsuz güç sahibidir. (Nahl/70. Ayıca bak. )

-İnsanlar arasında rızkı farklı takdir eden O’dur. Zengin olanlar nasıl ki emirleri altında çalıştırduıklarını mallarına ortak etmekten hoşlanmazlarsa, Allah da kendisine ortak tutulmasını sevmez. (Nahl/71)

-İnsana eşini ve çocuklarını da takdir eden O’dur. Hayatın devamı için temiz ve sağlıklı besinleri yaratıyor. Bunlara rağmen Allah’ın nimet verici olduunu unutmak, ya da inkâr etmek nasıl mümkün olabilir. (Nahl/72)

-Allah (cc), mesajın daha iyi anlaşılması için zaman zaman örnekler verir ve insanları o örnekler üzerine düşünmeye davet eder. (Nahl/74-76. Ayrıca bak. Bekara/26. Ra’d/17. İbrahim/24-25. İsra/48. Hac/73)

-Göklerin ve yerin gaybını bilmek sadece Allah’a mahsustur. O’ndan başka hiç kimse gaybı bilemez. Buna kıyamet de dahildir. (Nahl/77)

-İnsan doğduğu zaman hiç bir şey bilmez. Onun hayatını sürdürebilmesi için ona göz, kulak ve düşünme kabiliyetleri veren O’dur. Buına karşılık insanın yapması gereken şey şükretmektir. (Nahl/78)

-Kuşların gökte uçmasını sağlayan da O’dur. İman eden ve Allah’a güvenen kimseler için bunda alınacak dersler vardır. Uçana hayran olan, onu uçurana da hayran olur. Esere bakıp müessiri anlamak işte budur. (Nahl/79)

-İnsanlara içinde barınacakları yapabilme kabiliyetini, deriden eşya üretme, barınaklar ve koruyucu elbiseler yapabilme yeteneğini veren de O’dur. Böylece Allah (cc) diğer nimetlerle birlikte, insanın zamana ve şartlara gore ihtiyaç duyduğu maddeleri halkettiği gibi, o maddeleri ihtiyacı görecek şekilde kullanma bilgi ve yetisini de verir. (Nahl/80-81)

 

* Amellerin karşılığını veren Allah(cc)

-Bir gün gelecek Allah (cc) her ümmetin içinden şahitler çıkaracak. Öyle bir günde inkârcılar mazeret beyan edemeyecekler, af dileme fırsatları da kalmaycaktır. (Nahl/84. Ayrıca bak. Hûd/105. Rûm/57)

“Burada, Allah'ın her ümmetin içinden -ya da ümmet teriminin geniş anlamıyla söyleyecek olursak, her uygarlığın yahut kültür çağının içinden- çıkardığı peygamberlerin, kendi toplumlarına Allah'ın mesajını ulaştırıp onlara doğru ile eğrinin anlamını açıkladıklarına dair şehâdet edecekleri ve dolayısıyla inanmayanların hiçbir mazeret ileri süremeyecekleri Hesap Günü'ne ilişkin bir îma var.” (M. Esed, Meâl s: 547)

-Allah (cc) kendileri sapıkmakla kalmayıp başkalarını da Allah yolundan saptıranları, sebep oldukları toplumsal yozlaşmadan ve fitneden dolayı cezalandırır. Aleyhlerine konuşacak şahit gelir ve yaptıklarını bir bir anlatır.

Bununla birlikte Allah (cc) Hz. Muhammd’i de bütün insanlar üzerine şâhit olarak getirdi. Ona her şeyi kaynağından vurgulu bir biçimde açıklayan, bir yol haritası, bir rahmet ve iman edenler için müjde olabilecek bir Kitap verdi. (Nahl/88-89)

-Allah (cc) âdil davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabalara karşı cömert davranmayı sevdiği için bunları mü’minlere emrediyor. Her türlü utanç verici hayasızlığı, selim akla ve dine uymayan çirkinlikleri ve azgınlığı sevmediği için, mü’minlerin bunları yapmamasını istiyor. Bunlar Allah’ın insanlara öğütleridir. Ki bu öğütler, insanların sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlar. (Nahl/90)

 -Allah (cc) insanı çeşitli şekillerde sınamaktadır. Kıyamet günü, insanların üzerinde tartışıp durdukları her şeyi önlerine koyacaktır. (Nahl/92)

-Allah (cc) dileseydi insanların hepsini bir ümmet yapardı. Hepsinin iman edici olmasını emrederdi. Ancak O (cc) insanlara seçim hakkını (irade) tanıdı. İster iman eder, isteyen sapıklığı tercih eder. Kim ne yaparsa onunla hesaba çekilecektir. Yaptığı amele gore karşılık alacaktır. (Nahl/93)

-Allah (cc) kendi yolunda zorluklara göğüs gerenleri, yaptıklarına karşılık olarak ödüllendirir.

-Kim iman ettikten sonra salih amel işlerse, Allah’ın razı olacağı işlerle meşgul olursa; ona bu dünyada güzel bir hayatı nasip eder.  Böyleleri dünyada güzel, mutlu, bereketli bir hayat yaşar. Ahirette ise böyle kimselere Allah (cc) daha fazla mükâfat verir.  Çünkü onlar yaptıklarına karşılık böyle bir ödülü hak ederler. (Nahl/96-97)

 -Allah (cc) kendi âyetlerini saygısızca reddedenleri kesinlikle doğru yola iletmez. Yine inanadığını söylediği halde bile bile tekrar inkârcılığa dönenleri rahmetinden uzaklaştırır. Onlara layık oldukları cezayı da hazırlar.  (Nahl/104-105)

-O (cc), kendi yolunda işkencelere, zorluklara, acı ve yoksunluklara uğrayıp, yerini yurdunu terketmek zorunda kalanlara, Allah yolunda sebat edip savrulmayanlara, sabredip direnenlere bağışta bulunur, rahmetini gönderir. (Nahl/110)

-Allah (cc) insanlar üzerinde durup düşünsünler diye zaman zaman çarpıcı örnekler verir. Bir belde/ülke düşünün ki ihtiyaç duydukları bütün nimetlere ayaklşarıa kadar kolaylıkla gelsin. Ancak bu belde ahalisi nimetin sahini unuttuğu gibi,  O’na karşı bir de kabadayılığa kalkışsın. Kendilerine gönderilen alçiyi dinlemesinler, Kitab’ı takmasınsınlar…  İşte Allah (cc) bu gibi kimselere kuşatıcı felaketler, aşçlık ve korku belasıyla cezalandırabilir. (Nahl/112-113)

“Bu örnek, Allah'ın insana bahşettiği hesapsız rızık ve nimetlere karşı bilinçli ya da kasıtlı nankörlüğün, bir başka deyişle Allah'ın doğru yolu gösteren mesajına bilerek karşı çıkmanın, uzun vadede ve bir bütün olarak toplumsal hayatın karmaşık dokusu içinde dönüp dolaşıp eninde sonunda insanların başına sadece ahirette değil, bu dünyada da vahim sonuçlar, büyük felaketler açacağını gösteriyor. Bu dünyada, hiçbir toplum, köklerini, insanın “Allah'la olan bağlantısı” ya da “sözleşmesi” kavramında saklı bulunan ahlakî ve toplumsal ölçülere dayandırmadıkça, güvenlik ve refah içinde yaşamayı umamaz.” (M.Esed, Meâl s: 554)

-Allah (cc) insanlar için pek çok helâl ve temiz yiyecekler yaratıyor. Buna karşın yarattığı bazı şeyleri insanlara zarar vermesin diye yenilmesini, içilmesini uygun bulmaz. (Nahl/115)

-İşine geldiği gibi ‘şe helâldir, bu haramdır’ diyenler, Allah’a iftira etmiş olurlar. Allah’ın hüküm koyma yetkisine ortak olmaya kalkışmış olurlar. Halbuki insanlara haram ve helâl kılma yetkisi sadece O’nundur. Böyle fütursuzca temelsiz hüküm verenler felaha eremezler. (Nahl/116-117)

Bu aynı zamanda ahlaken ‘şu iyidir’, ‘şu kötüdür’ diye sübjektif tercihe dayalı keyfi tercihlerin yanlış olduğunu da vurguluyor. Değerler, vahye istinat etmediği sürece isabetli olamazlar, insana yakışan erdeme götüremezler.

-Allah (cc) bir cahillik ederek nefsine uyan, kendi kendine zulmeden, kötülük edip günah işleyen, sonra da tevbe edip kendisine yönelenleri, hallerini düzeltenleri sever. Allah (cc) böyle kimselerden yanadır. Zaten O (cc) yaptığına pişman olup af dileyenlere karşı çok merhametli çok bağışlayıcıdır. (Nahl/119)

-O (cc) doğru yoldan sapanı da bilir, kendi iradesiyle doğru yolu bulup gerekeni yapanı da bilir. (Nahl/125)

-Allah (cc) kendi yolunda yürüyenlere sabır ihsan ettiği gibi, O (cc) her zaman kendisine karşı sorumluluk bilinciyle hareket edenlerle, erdemli yaşamayı hayat anlayışı haline getirenlerle birliktedir. (Nahl/127)

Sonsuz hamd, her türlü övgü ve yücelikler, en üstün sıfatlar ve en güzel isimler, din ve şeriat gönderme yetkisi, insanlara ibadet hükümleri, helâl ve haram ölçüleri, üstün değerler koyma hakkı O’nundur.

İbadet edilmeye ve şükredilmeye lâyık olan tek ilâh O’dur.

 

 Hüseyin K. Ece

15.11.2010

Zaandam-Hollanda