-Gıda bilinen bir şey. Rızık da öyle. Bunlarla beraber helâl rızık veya helâl gıda söylemi de müslümanlar için her zaman gündemdedir.

Hayatın devamını sağlayan besinlere “gıda” denildiğine göre, onların temin edilmesi önemli olduğu gibi, helâlinden elde etmek de önemli bir konudur. 

Gıda ve rızık aynı şey mi? Ya da aralarında ne gibi bir bağlantı var? Tayyibât ne demektir? Gıda ve rızkın helâl ve temiz olması ile tayyibât arasında bir ilişki var mı? İnfak, elde olan her şeyden mi yapılır, yoksa helâl rızıktan mı?

Bu yazıda bu gibi sorulara cevap armaya çalışacağız.

 

-Helâl nedir?

Helâl kelimesi Arapça’da türevleriyle birlikte çeşitli anlamlar taşıyan zengin bir kullanıma sahiptir.

Bunun aslı “hal-le” köküdür. Bu da sözlükte düğümü veya bir sorunu çözmek, açmak demektir. Bu kullanım da bir yere konaklama durumunda yüklerin çözülmesi anlamından gelir. Bunun masdarı “hulûl”; borcun süresi bitmek, bir yere inmek, bir yerde oturmak, hâil; bir meseleyi ve­ya düğümü çözmek, aynı kökten gelen “halîl”; oda arkadaşı, komşu, karı ve koca, “mahelle”; konaklama yeri demektir. “Helâl” masdar olarak sözlükte; mubah, câiz ve serbest olmak, ruhsat vermek, Harem’den veya ihramdan çıkmak anlamına gelir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/204-205. el-Isfehânî, Ragıb. el-Müfredât, s. 182. Demirci, K. TDV İslâm Ansiklopedisi, 17/173)

“Muhallel”; helâl kılınan, me’zun; yapılmasına veya kullanılmasına izin verilen, serbest bırakılmış, meşru’; akla ve şeriate uygun olan, İslâmın ölçülerine uyan demektir. (Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, s:  432)

Bir şeriat (fıkıh) terimi olarak “helâl”, yapılmasında, yenilip içilmesinde, kullanılmasında, söylenilmesinde sakınca (vebâl) olmayan her şey. Helâl bu açıdan mübahtan daha kapsamlıdır. Helâl anlamında ‘hıll’ kelimesi de kullanılmakta­dır. (Âli İmran 2:93. Mâide 5:5. Beled 2)

Cürcânî; “İşlenmesi sebebiyle hakkında ceza verilmeyen şey” veya “şeriat’ın yapılmasını serbest bıraktığı şey”dir (el-Cürcânî, S. Şerîf, et-Taʿrîfât, s: 97) şeklinde tarif ediyor.

Hayatın bütün alanlarıyla ilgili hükümler koyan İslâm, hayatın devamlılığı adına yiyeceklerle ilgili de ölçüler getirdi. İslâm’ın hükümlerine uymakla mükellef olan müslümanlar her gün almak zorunda oldukları gıdalarla ilgileri hükümleri ve bilgileri bilmek durumundadırlar.

Kur’an, helâl kelimesini türevleriyle birlikte hem sözlük anlamıyla, hem de terim anlamıyla elli yerde kullanmaktadır. Mesela; çözmek (Tâhâ 20/27),

ihramdan çıkmak (Mâide 5:2),

inmek (Hûd 11:39. Ra‘d 13:31. Tâhâ 20:81),

çıkmak (Mâide 5:2),

mubah ve serbest olmak (Bekara 2:196, 228, 229. Mâide 5:5, 88. Yûnus 10:59. Nahl 16:116. Hac 22:30. Ahzâb 33:52),

helâl kılmak (Bakara 2:275. A‘râf 7:157. Ahzab 33:50. Tahrîm 66:1) (Demirci, K. TDV İslâm Ansiklopedisi, 17/173)

Hadislerde de yine sözlük ve terim manasıyla kullanılıyor. Mesela;

“Benden kim vesile dilerse ona şefaatim helâl olur” (Buhârî, Ezan 8 no: 614. Müslim, Salât 7 (11) no: 849. Ebû Dâvûd, Salât 36 no: 523, 37 no: 529) hadisinde “gerekmek, vâcip olmak”;

“Eğer yanımda kurbanlık deve olmasaydı ihramdan çıkardım” (Buhârî, Hac 32 no: 1558, Umre 6 no: 1785. Müslim, Hac 17 (141) no: 2943,33 (215) no: 3029. Ebû Dâvûd, Menâsik 23 no: 1779) meâlindeki hadiste “ihramdan çıkmak”,

“Bana ganimet helâl kılındı, fakat benden önceki hiçbir peygambere helâl kılınmadı” (Buhârî, Teyemmüm 1 no: 335, Salât 56 no:438. Müslim, Mesâcid 3 no: 1163, 5 no: 1167. Ebu Dâvud, Cihad 121 no: 2690),

“Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir” (Ebû Dâvûd, Tahâret 41 no: 83. Tirmizî, Tahâret 52 no:69. Nesâî, Tahâret 47 no: 59) hadislerinde “mubah ve serbest olmak” mânalarında kullanılmıştır. (Demirci, K. TDV İslâm Ansiklopedisi, 17/173)

 

-Helâlle ilgili diğer kavramlar

  1. es-Semerkandî, fiil olması bakımından hüküm­lerin niteliklerini yasak yönüyle haram, muharrem, mahzûr, menhî ve mekruh olarak; serbest olma yönüyle ve bunların karşıtı olarak helâl, muhallel, mübah, izin verilmiş (me'zun), serbest bırakılmış (mutlak), mendup, sevilen (mahbûb), razı olunan (merzâ) ve bunların hepsini kapsayan meşru’ şeklinde iki ana kategoriye ayırır. Ona göre helâl; “bir kimseye bir eylem hakkında şer‘an izin vererek serbest bırakmak”tır. (Demirci, K. TDV İslâm Ansiklopedisi, 17/173)

Bir şey hakkında ‘bunu yapmak dinen caiz değildir’ demek, o şeyin haram, mekruh veya sakıncalı, şüpheli olduğuna delalet eder.   (Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, s:  432)

Mübah: Bu kelimenin aslı ‘ibâha’dır. ‘İbâha’, sözlükte; bir şeyin yapılması veya terkedilmesi arasındaki hükümdür.  Bu şeriatın, mükellefi (yükümlüyü), yapılması veya yapılmaması arasında serbest bıraktığı, yapılmasında veya terkedilmesinde bir vebâl (sakınca) olmayan işler hakkındaki hükmüdür. (Ebu Zehrâ, M. Fıkıh Usûlü (çev.) , s: 50)

 

-Helâlle ilgili Kur’anî ölçüler

İnsanlara bazı şeylerin helâl bazı şeylerin haram edilmesi, dünya imtihanının bir gereği, hayr ve şer ile denenmenin bir sonucudur. (Enbiyâ 21/35)

İslâma göre müslümanların önünde geniş bir mübah (helâl-caiz) alanı vardır. Hayatı bu “helâl alan”da hayatı güzel bir biçimde yaşayabilmek için bazı kurallara uymak, bazı yasaklardan kaçınmak gerekir. Haramlar, insan için çizilmiş güvenlik ve tedbir sınırlarıdır.

Helâl bırakılıp, haram olan şeyler yenir, içilir ve yapılırsa; insan hem günah kazanır, hem de ıslah edilmiş (düzeltilmesi istenen) hayatı fesada çevirir.

Kur’an helâl olan şeylerle ilgili şu prensipleri getirmiştir:

1-Helâl rızkı tercih etmek imandan kaynaklanır

İman etmek helâlinden kazanmayı, yemeyi, içmeyi, harcamayı gerektirir. Mü’minler, helâl yoldan kazanmak, helâl yerlere harcarmak, helâl yiyecekleri (gıda) yemek, helâl içecekleri içmek, helâl davranışlarda bulunmak, helâl eğlenceleri yapmak zorundadırlar. Helâl anlayışı ile sürdürülen hayat Allah rızasına daha uygundur.

Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.“ (Bakara, 2/168. Bir benzeri: Bakara 2:172)

Allah (cc) İsrailoğullarına temiz ve helâl rızıklardan yemelerini emretmişti. (A’raf 7:160. Tâhâ, 20/81) Bütün peygamberler ve iman edenler de helal rızıktan yemekle emrolundular. (Mâide 5:88. Nahl 16:114. Mü’minun 23:51)

Prensip olarak Allah (cc) insanları temiz ve helâl olan şeylerle rızıklandırıyor. Ya da insanların helâl olan kaynaklardan beslenmelerini, helâl olan işlerle meşgul olmalarını uygun görüyor. (Mü’min 40:64)

 

2-Eşyada aslolan ibâhedir

İslâm’a göre eşyada asıl olan mübah (helâl) olmadır. Bir şeyin yapılması, yenilmesi, kullanılması, söylenmesi açık deliller ile haram kılınmamışsa, o dinen helâldir, mübahtır. Bir şeyin helâlliği değil, haram oluşu isbata muhtaçtır. Ancak o şey hakkında şer’î bir yasak varsa, ya da zararlı olduğu anlaşılırsa, o zaman helâl olmaktan çıkar.

Haram veya günah olan şeyler helâl olanlara göre daha azdır.

“Yerde ve gökte yaratılanların -haram kılınanlar hariç- hepsi de insanlar içindir.” (Bakara 2:29)

Kur’an’a göre Allah’ın ve O’nun adına hareket eden Peygamberin haram kıldıklarından başka haram olmaz. (En’am 6:145)

Bu açıdan bakıldığı zaman, eşyada, yani insanların geçim vasıtaları olan şeyler, bitki, meyve ve yiyeceklerde, kullanılan yöntem ve tekniklerde, kurum ve sistemlerde aslolan mübahlıktır.  

 

-Helâl haram koyma yetkisi Allah’ındır

İslâma göre bir şeyin ‘helâl’ veya ‘haram’ olmasının hükmü insan aklına veya beşeri otoritelere bağlı değildir. Hiç kimse kendi kafasından ‘şu helâldır, bu haramdır’ deme hakkına sahip olamaz. Hiç bir otorite sahibi de kendi anlayışına göre(İslâmî anlamda) helâl ve haramlar tesbit edip insanlara dayatamaz.

Bir başkası için haram veya farz hükmü koymak, ya da bazı konularda onları serbest bırakmak; bir gücü, bir otoriteyi ifade eder. Bu hak da yalnızca insanın asıl sahibi ve onun üzerinde sonsuz, sınırsız, mutlak otorite sahibi olan Allah’a aittir.

“Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolaysıyla: ‘şuna helâl, buna haram’ demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (Nahl, 16/116)

“De ki: “Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” (Yûnus 10:59)

Hz. Muhammed (sav) şöyle buyuruyor: "Helâl Allah'ın kitabında helâl kıldığı şeyler, haram da Allah'ın kitabında haram kıldığı şeyler­dir. Hakkında hüküm belirtmediği hu­suslar ise sizin için affettiği şeylerdir." (Tirmizî, Libâs 6 no:1726. İbn Mâce, Et’ime 60 no:3367)

Kur’an kendilerine gore helâl ve haram hükmü koyanları kınıyor. (bkz. Yûnus 10:59)

İnsanın görevi kafasına estiği gibi, işine geldiği gibi ‘helâl’ ve ‘haram’ ölçüsü koymak değil, Rabbin ölçülerine teslim olup, ‘helâl’ olan şeyleri yapmak, haramlardan uzak kalmaktır.

Peygamberler, ya vahiyle bildirilen haram ve helâli açıklarlar, ya da vahyin kapalı bıraktığı şeyleri yine vahiy doğrultusunda insanlara bildirirler. (A’raf 7:157. Tevbe 9:29)

Peygamber’in (sav) haram kıldıkları da tıpkı Kur’an’ın haramları gibidir. (Ebu Davud, Sünne 5 no: 4604). İbni Mace, Mukaddime 2 no: 12. Tirmizî, İlim 10 no: 2663)

İslâm fıkhında, Kitap ve Sünnet’te açıkça belli olmayan haramlar ve helâllar hakkında yapılan ictihadlar, haram ve helâli tesbit etme, mü’minleri haramlardan koruma gayretidir.

 

-Şüpheli şeylerden kaçınmak gerekir

Kur’an “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme....” (İsrâ 17:36) diyor. Öyleyse bir şey hakkında kesin bilgi olmadan, Kur’an ve Sahih Sünnetten bir delil olmadan helâl ve haram hükmü vermek doğru değildir. İnsan yanılabilir. Ya da “madem ki hakkında açık bir haram hükmü yok, öyleyse o helâldir” deyip her şeyi yemek veya yapmak da takvaya uymaz.

Çünkü en azından şüphe vardır.

Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Şüphesiz helâl belli, haram da bellidir; fakat aralarında birta­kım şüpheli şeyler vardır ki onları insanlardan birçoğu bilmez. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını korumuş olur..." (Buhârî, İmân 39 no:52, Büyû’ 2 no: 2051. Müslim, Müsâkât 20 (107-108) no: 4099. Ebû Dâvûd, Büyû’ 3 no:3329)  

 

-Haramı helâl saymak ciddi bir hatadır

Öncelikle Allah’ın koyduğu haram sınırlarını gözetmek bunu yapanlar için hayırlıdır. (Hac 22:30) Allah’ın ve Rasûlü’nün koyduğu helâl-haram ölçülerine inanmamak, onları kabul etmemek, karşı gelmek, beğenmemek imana yakışan bir tavır değidir.

Hatta bir âyete göre Allah’ın ve Rasûlü’nün haram saydıklarını haram kabul etmemek yerine göre savaş sebebidir. (Tevbe 9:29)

 

-Helâli haram yapmak da hatadır

Allah adına sahte kutsallıklar ve haramlar icat etmek iman sahibi kimselere yakışmaz. 

Kur’an şöyle diyor:  “De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı zineti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?…” (A’raf, 7/32)

Helâli haram kılmanın yanlış olduğu konusunda titiz olan Kur’an; ““Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı tayyibatı (helâl temiz olanları siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez” (Mâide 5:87),  (Enes b. Malik'in şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Ashaptan üç kişi Rasûlullah'ın hanımlarına onun evinde yaptığı ibadetleri öğrenmek istemişlerdi. Durum kendilerine bildirilince, Rasûlullah'ın yaptığı ibadetleri azımsarcasına şöyle dediler: "Durum böyle amma, Peygamber nerde biz nerde... Onun geçmişte ve gelecekte işlemesi muhtemel günahları affedilmiştir." Sonra içlerinden biri: "Ben, geceleri devamlı namaz kılacağım" dedi. Diğeri: "Ben devamlı oruç tutacağım ve bozmayacağım" dedi. Üçüncüsü ise: "Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim" dedi. O anda Peygamber (sav) yanlarına geldi (ne dediklerini duydu) ve onlara: "Şöyle şöyle konuşanlar sizler misiniz? Allah'a yemin olsun ki ben sizin Allah'tan en çok çekineniniz ve ondan en çok korkanınızım. Fakat ben bazen oruç tutarım, bazen da yerim. (Geceleri) bazen namaz kılarım, bazen da uyurum. Kadınlarla da evlenirim. (İşte benim sünnetim budur.) Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o benden değildir. (Buhârî, Nikâh 1 no:5063. Müslim, Nikâh 5 no: 1401. Nesâî, Nikâh 4 no: 3219. Ahmed b. Hanbel, 2/158)

  1. Peygamber’e de; Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?... ” (Tahrim 66:1) diyor.

Allah’ın kendilerine helâl olarak verdiği, ya da yemelerine izin verdiği temiz yiyecekleri haram sayanlar kınanmıştır. (En’am 6:140, 143, 144)

 

-Helâlin çerçevesi daha geniştir

Mübahın/helâlin alanı oldukça geniştir. Haramlar sayılı, mübahlar/helâller ise sayısızdır. İslâmın çizdiği bu geniş alan, müslümanlar hakkında bir rahmet, din ve dünya işlerinde bir kolaylıktır.

Kimsenin bu geniş alanı daratma hakkı yoktur. İslâmı bir haramlar listesi haline getirmek müslümanlara iyilik değildir. Buna karşılık, açık hükümlere rağmen her şeye mübah, bir şey olmaz damgasını vurup haramın sınırlarını zorlamak da yanlıştır.

“Bu böyle. Kim Allah’ın sembollerine saygı gösterirse, bu, Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında (rızık için yaratılan) hayvanlar size helâl kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının.” (Hac 22/30)

 

-Bir şeyin haram oluşu pis ve zararlı oluşuna göredir

Şâri’ (Kur’an ve Sünnet) bir şeyin haram olduğunu açık ve anlaşılır bir şekilde söylemişse o haramdır. Kur’an, “Bugün size iyi ve temiz (nimetler) helâl kılındı.” (Mâide 5:5) dediğine göre pis, murdar, zararlı, imana yakışmayan şeyler haramdır. Temiz, faydalı ve ziynet eşyası (süs, geçim ve fayda sağlayan şeyler) niçin yasak olsun ki. Bütün bunlar dünya hayatının süsüdür. (Kehf 18:46)

 

-Sonuç olarak temiz şeyler helâldir

Allah (cc), insanlara bütün temiz şeyleri helâl, pis (rics ve necis) olan şeyleri de haram kılmıştır. (Mâide 5:5, 157)

Elbette pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir. Kötü ve pis olan şeyler haram, temiz ve iyi olan şeyler de helâldir. “... pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir)...” (Mâide 5:100)

Nitekim Allah (cc) müslümanları (Nisâ 4:160. Mâide 5:1, 4, 5. Enfal 8:26), İsrailoğullarını (Yûnus 10:93. Casiye 45:16), bütün insanları (İsrâ 17:70. Mu’min 40:64. Nahl 16:72) temiz rızıkla rızıklandırdığını söylüyor.

İslâm hukukunda araçların da amaçlar gibi meşrû olması esastır. Bu sebeple helâl ve temiz kazanç teşvik edilmiş, haram, gayri meşrû ve kirli (habis) yollardan elde edilen kazançlar yasaklanmıştır. (bkz: Buhârî, Zekât 30 no:1445, İcâre 20 no:2282-2283, Büyû 7-8 no:2059, 15 no:2072, 39 no:2103, 113 no:2237, Talak 51 no:5346. Müslim, Zekât 14 (44) no:2317. Tirmizî, Zekât 28 no:661)

Kur’an helâl yiyecekleri nitelemek üzere ‘tayyib’ (çoğulu: tayyibât) kelimesini kullanıyor. Burada bu yiyeceklerin hem temiz olduklarına, hem de onları yemenin helâl olduğuna işaret vardır. (Bekara 2:57, 172. Nisâ 4:160-161. Enfal 8:26) (aşağıda gelecek)

 

-Gıda nedir?

Türkçe’ye gıda olarak yerleşen bu kelimenin aslı Arapça’da “ğa-ze-ye/ğezâ” fiilidir. Bu fiil  birine gıda vermek, yemek yedirmek, birini beslemek demektir. Bununun isim hali “el-gıdâu” (pelten ze ile), gıda, besin demektir.

Buna benzeyen “el-ğıdâu” (dal ile); kahvaltı, günün ilk saatlerinde  yenen yemek. Yatsı vakti yenen el-aşâu’nun tersidir. (Cevherî, es-Sıhah, 6/442. İbnni Manzur, Lisanu’l-Arab, 11/20)

Türkçe sözlükte gıda: Beslenmeye yarayan, besleme vasfı olan şey, besin, azık. (Mecazi olarak) Ruhî ve zihnî tatmin sağlayan şey. (Doğan, D. M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 582)

Genel bir tanımla gıda: “Doğrudan insan tüketimine sunulmayan canlı hayvanlar, yem, hasat edilmemiş bitkiler, tedavi amaçlı kullanılan tıbbi ürünler, kozmetikler, tütün ve tütün mamulleri hariç insanlar tarafından yenilen, içilen ve yenilmesi, içilmesi beklenen işlenmiş, kısmen işlenmiş veya işlenmemiş her türlü maddeyi ifade eder.” https://kutahya.tarim.gov.tr/Belgeler/

Helâl gıda; bir Müslümanın İslam fıkıh kurallarına uygun tüketebileceği gıdaları ifade etmektedir.

 

-Rızık nedir?

Rızık, ‘ra-ze-ka’ fiilinden türemiş bir isimdir. Bu da yiyecek vermek, rızıklandırmak, nasip etmek demektir. Bu fiil bir vakta mahsus olarak yapılan iyilik ve ikrama delâlet eder. Kelimenin anlam yolculuğunda vakit düşmüş, her türlü verme için kullanılır olmuştur. "Allah rızık vererek rızıklandırdı" denilir. (İbni Fâris, Mekâyîsu'l-Lüga, s: 333)

‘Rızık’ sözlükte; devam eden bağış demektir.

Rızık kendisinden istifade edilen şeydir. Asker yiyeceğine de "erzakul-cünd" denir. Rızık yiyecek, giyecek ve faydalanılacak her şeye dendiği gibi; bağış; pay, nasip” gibi şeylere de denir. (İbni Manzur, Lisânü'l-Arab, 6/146)

Rızık dünyevi olsun uhrevi olsun, daimi olan atıyye, ihsan vergi ya da lütuf anlamındadır. Bazen de karna ulaşan ve kendisiyle gıdanılan, beslenilen şeyi ifade etmek için kullanılır.  "'ata sultan rızkel-cünd-Sultan ordunun ulûfesini verdi".  "ruziktu'l-ilme-ilimle rızıklandım" denilir.

Kur'an rızık kelimesini genellikle üç anlamda kullanıyor: 1-Dünya ve âhirette yapılan ve devam eden bir ilâhi bağış, 2-Canlılara nasib olan şey, pay. 3-Faydalanılan gıda, besin." (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 282)

Rızık, bunlardan başka Arap filologlarına göre rızık; el-atâ (vermek), ihsan, yenilmiş, mideye varmış olan gıda, şükran-ı nimet,  ma’ruf, adl, meşhur, dinin helâl kıldığı ya da emrettiği yiyecek, cömertlik, pay, tatlıdil, iyi muamele”  gibi anlamların yanında; “yiyecek, giyecek , nimet, kısmet, azık, doygu, servet, refah, insanın yararlanabildiği her türlü mal ve varlık” gibi manalara da gelir.

(https://www.scribd.com/document/104867565/Kader-Kelam-ilminde-riziK-ve-ECEL-132s-Mehmet-YILDIRIM)

Rızkın çoğulu ‘erzak’tır.

 

-Rızkın Terim Anlamı

Gerçmişte kelâmcılar ve fâkihler (fıkıh alimleri) rızkı farklı şekillerde tanımlasalar da âyet ve hadislerin incelemesinden anlaşıldığına göre rızık iki manada kullanılmaktadır: Özel manada rızık; “Allah’ın canlılara yeme içme ve başka hususlarda yararlanmak ve gıdalanmaları için verdiği şeyler. Yediğimiz, içtiğimiz, gıda olarak faydalandığımız her şey rızık kapsamına girer. Genel manada rızık ise; “canlıya ve bilhassa insana verilen mal ve mülktür.”

Ya da en genel manasıyla rızık; Allah’ın, yaratmış olduğu canlı varlıkların hayatlarını sürdürebilmeleri için gerekli bütün nimetleri hazırlaması, var etmesi ve vermesidir.” (Gölcük, Ş. TDV İslâm Ansiklopedisi, (https://www.scribd.com/document/104867565/Kader-Kelam-ilminde-riziK-ve-ECEL-132s-Mehmet-YILDIRIM)

Yararlanılması için verilen bağış, gıda, insanın nasibi, yiyecek-içecek gibi şeylerdir. Boğaza ulaşan ve gıdalanılan şeylerdir diye de tanımlanmıştır.

‘Rızık’ bir başka deyişle, kendisinden faydalanılan veya Allah’ın canlıya zevk alması ve faydalanması için verdiği şeydir. Öyleyse mülk olsun olmasın, yenilen, içilen ve diğer şekilde kullanılmak suretiyle kendisinden faydalanılan mallar, çocuklar, eşler, ilim, iman bilgileri gibi şeyler de birer rızıktır.

Kelimenin genel anlamından alınıp yenen, giyilen, ve kullanılan şeylere hamledilmesi mümkündür. 

Rızk iyilik ve ikram etmek, hayati ihtiyaçlarını temin tedarik etmek, geçimini sağlamak,  anlamlarına da gelir. Bu anlamı kazandığı yerlerde genellikle çift mef'ul (tümleç) alır. Rızk, besin manasında da kullanılır. Mesela; "ikinize gıda olacak yemek gelmeden" (Yûsuf 12:37) âyetindeki "turzakâni" bu anlamdadır. (İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 3/1870)

Türke sözlük rızkı şöyle tanımlıyor: Rızık: Yiyecek şey, azık, nafaka, maişet. Allah’ın kullarına ve diğer yaratıklarana lütfu olan nimet, yenilen, içilen ve sarf edilen şey, kısmet. Hayatı devam ettirmeye yetecek miktarda yiyecek. Servet, refah. (Doğan, D.M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 1376)

İnsana rızık olarak verilen şeyler arasında evcil hayvanlar (Hacc 22:28, 34) bitkisel ürünler (İbrahim 14:37), insanların ve diğer canlıların gıdaları (Ankebût 29:60) sayılmaktadır.

Yine cennetlik kimselere orada verilenler, yapılan bağışlar, kavuşacakları ni’metler (Mü’min 40:40), Cennette şehidlere verilecek üstün dereceler ve sunulan ni’metler (Âli İmran 3:165. Hacc 22:58) de rızıklandırılma olarak anlatılıyor.

Gökten indirilen ve yeri dirilten, bir çok rızkın yerden çıkmasına sebep olan, yani rızık getiren yağmur da ‘rızık’ olarak tanımlanıyor. (Mü’min 40:13. Zariyât 51:22)

 Rızık aynı zamanda manevi ni’mettir. Hatta Şuayb (as) bunu kendisine verilen peygamberlik diye anlatmaktadır. (Hûd 11:88)

Rızık Kur’an’da, yerden ve gökten gelen, yaşamayı sağlayan sebepler (Nahl 16:73), Allah’ın âhirette vereceği ni’met ve bağışlar (Hacc 22:58), şükür ifadesi (Vakıa 56:82), her canlının hayatının kendisiyle devam ettirdiği her türlü gıda (Hûd 11:6), servet, mal ve mülk (Nahl 16:71) gibi şeylere de denmektedir.

Âlimler rızkı iki kısma ayırmışlar. Birincisi; zahir (görünen) olanlardır ki, bunlar insanın hayatının devamını sağlayan gıdalardır. Tıpkı bedendeki kuvvetler gibi. İkincisi; ise bâtın(görünmeyen) kalp ve nefis için gıda olanlardır. (Isfehani. (el-Isfehânî,R. el-Müfredât, s: 282) Bunlar da marifet ve bilgi gibi şeylerdir. (https://www.scribd.com/document/104867565/Kader-Kelam-ilminde-riziK-ve-ECEL-132s-Mehmet-YILDIRIM)

Rızık boğazdan geçenlerle sınırlı değildir. Rızık dört türlüdür. Birincisi; Bedenin rızkı:Bedeni besleyen yiyecek ve içeceklerin temiz ve helal olanlarıdır. İkincisi; Aklın rızkı: Düşünceyi besleyen ilim, irfan, hükmet gibi zihin gıdalarıdır. Üçüncüsü: Kalbin rızkı: Duyguları besleyen takva, sevgi, şefkat, merhamet gibi gönül gıdalarıdır. Dördüncüsü; Ruhun rızkı: Ruhu besleyen iman, kulluk, ikan, taat ve teslimiyet gibi Allah ile insan ilişkisini besleyen ruh gıdalardıdır. (İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 3/1871)

Şöyle demek yanlış olmayacaktır: Rızık, insanın sahip olduğu dünyalıklar, servet, mal-mülk, para-pul değil; hayatını devam ettirmek üzere tadabildiği, kullanabildiği, zihnine ve yüreğine ilim ve ma’rifet olarak koyabildiğidir. Evet eldeki bütün dünyalıklar, nimettir, ama boğazdan geçmedikçe, bedene ve ruha gıda olmadıkça, karnı ve yüreği doyurmadıkça, bedensel ve manevi hayatın devamını sağlamadıkça; kişi rızıklanmıyor demektir.

 

-Rızık ile ilgili Kur'anî ölçüler

-Rızıkları yaratan Allah'tır

Kur’ân-ı Kerîm’de 123 yerde geçen rızık kavramı ve rızıklandırma fiili ekseriyetle Allah’a izâfe edilirken bazı âyetlerde buna aracı olması dolayısıyla kula da nisbet edilmiştir. (Bekara 2:233. Nisâ 4:5, 8. Kehf 18:19. Rûm 30:40)

Kur’an’da ayrıca, hayatiyetini sürdürecek hiçbir imkâna sahip bulunmayan varlıklar dahil olmak üzere yeryüzündeki bütün canlıların rızkını verenin Allah olduğu vurgulu ifadelerle anlatılır. (Gölcük, Ş. TDV İslâm Ansiklopedisi,

Kur’an bunu Allah’a nisbet ederek, “Allah rızıklandırdı, rızıklandırdık, rızıklandırdı, rızıklandırır, bizi rızıklandır” şeklinde kullanmaktadır. Buna göre rızık ya doğrudan doğruya veya bir sebebe bağlı olarak Allah’a aittir.

Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Ankebût 29:60)

“Yine O, hayvanlardan da irili ufaklı var edendir. Allah’ın size rızık olarak verdiğinden yiyin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.” (En’am 6:142. Ayrıca bkz: A’raf 7:50. Hûd 13:6. Tâhâ 20:132. Fâtır 35:3 v.d.)

“Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir.” (Kaf 50:9-11)

Kur’an rızkı “Allahın rızkı” şeklinde Allah’a nisbet ediyor. (Bakara 2:60)

  1. el-Isfahânî “rızkı yaratan, veren ve ona sebep olan” anlamında Allah’a Râzık denildiği gibi rızka ulaşmaya vesile olan insanlara da bu ismin verilebileceğini, ancak Esmâ-i hüsnâ’dan olup “bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren” mânasındaki er-Rezzâk isminin sadece Allah’a nisbet edilebileceğini belirtir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 282)

"Rızkın öznesi açısından Allah'a özel, nesnesi açısından ise değerli olan her şeyi kapsayacak kadar genel oluşundan yola çıkarak rızkı, gıda, besin anlamına gelen "kut"tan ayırmak gerektiğine inanıyoruz. Kur'an'daki kullanımlardan anlaşıldığına göre rızkın öznesi çoğunlukla  Allah'tır. Fakat kut böyle değildir. Anneler bebelerine rızık veremez ama besin verirler." (İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 3/1870)

Mü’min, Allah’ın ‘hayru’r râzıkîn-En hayırlı rızık verici’ olduğunu bilir ve bunun karşılığının şükür olduğunun bilincindedir. Kur’an bunu altı yerde tekrar ediyor.

“Meryem oğlu İsa, “Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; önce gelenlerimize (zamanımızdaki dindaşlarımıza) ve sonradan geleceklerimize bir bayram ve senden (gelen) bir mucize olsun. Bizi rızıklandır. Sen rızıklandıranların en hayırlısısın” dedi. (Mâide 5:114. Ayrıca bkz: Sebe’ 34:39. Nahl 16:73-74. Hac 22:58. Mü’minun 23:72. Cumua 62:11

Allah’ın en güzel isimlerinden (Esmau’l-Hüsna’dan) olan er-Rezzak ise bir ayette yer alıyor. “Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.” (Zariyât 51:58) Allah er-Rezzak olandır. “O maddi manevi, dünyevi ve uhrevi, her çeşit rızkı daima ve bolca veren, yarattığı rızkı yarattıklarına sürekli paylaştıran, rızık vermede mükemmel olan, eşsiz ve benzersiz, mutlak ve sonsuz özne demektir.” (İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 3/1870)

O her çeşit rızkı kesintisiz ve bol veren bir Rezzaktir. O insanlara her türlü rızkı verir ama insanlardan rızık istemez. (Tâhâ 20:132) Allah, insanların rızkını tutsa, kesse onlara rızık  verecek başka biri yoktur. (Mülk 67:21) Allah’ın er-Rezzak oluşuna iman Allah’a imanın bir parçasıdır. Rızık deyince aklına boğazdan geçenler gelen biri, er-Rezzak’ı anlamamış demektir. Allah’ın er-Rezzak olduğunu anlatan ayetin yer aldığı pasajın konusu kulluktur. (İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 3/1876)

Rızkın tanımı üzerinde Ehl-i Sünnet alimleri ile Mu’tezile arasında görüş ayrılığı bulunsa da şu üç nokta ittifak ettikleri söyleniyor:

1-Rızık, herhangi bir kula veya yenip içilecek malın sahibine değil,yalnız Allah’a isnad ve nispet edilir.

2-Allah’tan başka rızık verici yoktur. Yani O Rezzâk-ı Âlem’dir.

3 Haram olan şeyi yiyip içen veya ondan faydalanan kimseler, kötülenmeye ve cezaya müstehak olurlar. https://www.scribd.com/document/104867565/Kader-Kelam-ilminde-riziK-ve-ECEL-132s-Mehmet-YILDIRIM

Bir hadisde de her şeyi Allah’ın yarattığı, her canlının rızkını O’nun verdiği belirtilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, 4:130, 202)

 

-Rızık daralıp genişleyebilir

Yarattığı varlıkların rızkını üzerine alan Allah (cc), rızkı dilediği kimseler hakkında genişletir veya daraltır. “Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.” (Ra’d 13:26)

“Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir. (İsrâ 17:30. Ayıca bkz: Kasas 28:82. Ankebut 29:62. Zümer 39:52. Sebe’ 34:36,39 v.d.)

Allah diledğine rızık verir. “İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” (Bakara 2:212. Ayrıca bkz: Âli İmran 3:37. Nûr 24:38 Şûrâ 42:19)

“Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar?” (Nahl 16:71)

Bir hadiste günahlardan dolayı Allah’tan mağfiret dilemenin, akrabaya ilgi göstermenin (sıla-i rahim’in) rızkı genişleteceği ifade edilmiştir. (Buhârî, Büyûʿ 13 no: 2067. Tirmizî, Birr no: 49.1979. Ahmed b. Hanbel, 2/374. İbn Mâce, Edeb 57 no: 3819)

Bir başka hadiste rızık terazisinin Allah’ın elinde olduğu, dilediğine az, dilediğine çok verdiği anlatılıyor. (Buhârî, Tefsîr 11/2 no:4684, Tevhîd 19 no:7411. Müslim, Zekât 37 (11) no: 2309)

Bir hadiste de gereği gibi tevekkül ettikleri takdirde insanların da kuşlar gibi rızıklandırılacağı haber veriliyor. (Tirmizî, Zühd 33 no: 2343) 

 

-Rızık sebeplere bağlıdır

Rızıkları elde etmede insanların çabalarının, şartların, ortamın büyük rolü vardır. Bunlara rızkın sebepleri diyoruz.

Şüphesiz ki rızık verme olayı Allah’ın hesabı ve takdiri iledir. Biz rızık dağıtımındaki hikmeti ve ilahi takdiri bilemeyiz. 

Allah’ın katında bütün canlıların ne kadar rızıklanacakları bellidir. Çeşitli sebeplere bağlı olarak canlılar bu takdir edilen rızıklarına ulaşırlar. Biz bunu hayvanlara verilen yeteneklerde ve onların tabii olarak beslenmelerinde görüyoruz.

Câhiliyyede bazılarının fakirlik korkusuyla kız çocuklarını öldürdüğü kaydedilerek rızık konusunda endişeye düşülmemesi gerektiği belirtilir. (En‘âm 6:151. İsrâ 17:31)

 

-Rızık aramak/kazanmak insanî bir görevdir

Ancak Kur’an, yanlış bir tevekkül anlayışına sığınmak yerine insanlara karada ve denizlerde rızkını aramalarını (Fâtır 35:12. Mülk 67:15), helâl ve temiz rızıklardan faydalanmalarını ve şeytana uymamalarını (Bakara 2/168; en-Nahl 16/114), başkalarının rızkına göz dikilmemelerini istiyor. (Tâhâ 20:131)

Maddî veya manevî, dünyevî veya uhrevî rızıklar talep edene nasip olur.

İnsana verilen en önemli rızıklardan biri de iradedir. İrade rızkının şükrü rızkı istmek, rızkı aramaktır. “Rızkı veren” er-Rezzâk’ın rızkı, “rızık verilen” merzuk’un talebine bağlıdır. Bu yüzden rızkı yaratmak Allah’a, onu talep etmek de insana düşer. (Rûm 30:40) “Allah dilediğine diledği gibi rızık verir” âyetindeki (Bakara 2:212) iki özneli “yeşa (o diler)” bu gerçeği anlatır.”  (İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 3/1873)

İnsanın çalıştığının karşılığını göreceğini vurguluyor. Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.” (Necm 53-39-40)

 

-Rızkın azlığı veya çokluğu deneme sebebidir

İnsanları, hangisinin daha iyi amel (eylem) yapacağını denemek için yaratan Allah (cc) (Mülk 67:2), insanları bir de onlara lutfettiği rızıkla imtihan eder. Bu rızkın azlığından veya çokluğundan ziyade, kişinin rızıklar karşısındaki tavrının denenmesidir.

"O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (En’am 6/165)

“İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, “Rabbim bana ikram etti” der.

Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, “Rabbim beni aşağıladı” der.” (Fecr 89:15-16)

 

-Helâl rızık (gıda)

İnsan, hayatını devam ettirebilmek için bir takım maddelere muhtaçtır. Kişi onları şöyle veya böyle, az veya çok  elde eder, rızıklanır ve sonunda ömrünü tamamlar. İnsana düşen helâlından rızık aramak, rızkı verene şükretmek ve kendisine rızık olarak verilenlerden Allah (cc) yolunda harcamaktır. Bunları hakkıyla yapan insan âhirette sonsuz olarak rızıklanmayı hak eder.

Allah (cc) genelde insanlara, özelde müslümanlara helâl ve temiz rızıklardan beslenmelerini emrediyor:

“Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl temiz ((halâlen tayyiben)) olarak yeyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekten o, sizin içi apaçık bir düşmandır.” (Bakara 2:168)

Helâl rızkı talep etmek ile takva bilinci arasında bir ilgi söz konusudur. Yani eğer Allah’tam korkup sankınıyorsanız, O’na karşı kulluk bilinci ile davranın ve rızkını helâl yollardan temin edin demektir.

“Allah'ın size helâl temiz (halâlen tayyiben) olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkup sakının.” (Mâide 5:88)

Yalnızca Allah’a kulluk yapanlar helâl ve temiz besinleri, gıdaları tercih ederler ve bu rızkı kendilerine nasip eden Allah’a gereği gibi şükrederler.

“Artık Allah’ın size helâl temiz (halâlen tayyiben) olarak verdiği rızıklardan yiyin. Eğer yalnız O’na ibadet ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin.(Nahl 16:114)

Bu âyetten sonra Allah (cc) nelerin haram kılındığını, en azından bir kısmını söz konusu ediyor. Arkasından da “dillerinizin alıştığı gibi, yani işinize geldiği gibi “şu helâdir bu haramdır” demeyin” diyor. Zira böyle  yapmak Allah’a karşı yalan uydurmaktır. Bunun aynısı Bekara 172. âyette ve ondan sonra âyette de tekrar ediliyor.

Helâl ve temiz rızık yerine haram ve pis, sağlıksız ve murdar şeylerle beslenenler, boğazına, aklına, kalbine ve ruhuna neyin girdiğine dikkat etmeyenler vahiy diliyle tehdit ediliyor. Allah İsrailoğullarına hitaben şöyle buyuruyor: Size ihsan ettiğimiz temiz (tayyibât) rızıklardan yeyiniz, bu hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra sizi gazabım çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o, yıkılıp gitmiştir.(Tâhâ 20:81)

Zaten İsrailoğullarına temiz rızık verilmişti.Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar (tayyibât) verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.” (Yûnus 10:93)

“Andolsun biz, İsrailoğullarına kitap, hükümranlık ve peygamberlik verdik. Onları güzel ve temiz yiyeceklerle rızıklandırdık ve onları (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık.” (Casiye 45:16. Ayrıca bkz: Bakara 2:57. A’raf 7:160)

Allah (cc) insanı zaten temiz şeylerle (tayyibât ile) rızıklandırır.Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden (tayyibât’tan) rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İsrâ 17:70)

“Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü de bir bina kıldı; size şekil verdi ve şeklinizi de en güzel (bir biçimde) yaptı ve size güzel-temiz (tayyibât) şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Âlemlerin Rabbi ne yücedir.” (40 Ğafir/64)

Temiz ve helâl rızık talep etmek, karnı, aklı, kalbi ve ruhu helâl ve temiz rızıkla beslemek Allah’ın emri olduğuna göre “tayyibe rızık, tayyibât” ne demektir?

Allah (cc) insanlar için rızık olarak yarattığı her şeyi “tayyib” diye niteliyor. Bu, hem bunların temiz ve sağlıklı oluşuna vurgudur, hem de insan için ancak tayyib kılınan besinler rızık olacağına işarettir.

Tayyib yiyecekler için; temiz, sağlıklı ve kaliteli diyebiliriz.

 

-Tayyip ne demektir?

Tayyib sözlükte; duyu organlarının ve nefsin lezzet aldığı, hoşlandığı şeydir. Çoğulu «tayyibât»tır. 

Şeriat dilinde ‘et-taâmu’t tayyib-temiz yiyecek’;  ya yenilmesi caiz-helâl, ya da zaruret dolaysıyla caiz olduğuna hükmedilen yiyecektir. O, hem şimdi hem de sonradan yenilmesi caiz olan besin/gıdadır ki onu yiyen kınanmaz. (el-Isfehâní, R. el-Müfredât, s: 464)

 

-Kur’an’da tayyip kelimesi

Kur’an’da tekil (tayyib-tayyibe) ve çoğul (tayyibât) olarak helâl anlamında kullanılmaktadır. Mesela;

“Ey müminler size verdiğim rızıkların temiz (tayyib) olanlarından yiyin...” (Bekara 2/172)

“Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helâl kıldığı güzel (tayyib) şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.” (Mâide 5/87. Ayrıca bak: Mâide 5/88.Nahl 16/114. A’raf 7/32, 160. Tâhâ 20/81. Mü’min 40//64 v.d.)

Tayyip ayrıca;

 

-Helâl yiyecekleri (rızkı) nitelendirmek üzere. (bkz: Bekara 2:168. Ayrıca bak. Bekara/172. 5 Maide 6:87-88.16 Nahl/114. A’raf 7:32,160. 20 Tâhâ/81 v.d.)

-Ganimetleri nitelendirmek üzere. (bkz: Enfal 8:69)

-İnsanları nitelendirmek üzere. İnsanın tayyibi (temizi) ise; cehâletin, dinin emrinden çıkmanın (fıskın) ve küfrün pisliklerinden uzaklaşmış, ilim, iman ve güzel davranışlara sahip kimsedir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 465) Bir âyette bu anlamda kullanılmaktadır. (Nûr 24:26)

-Müslümanları tanımlamak üzere. Allah (cc) inkârcılar hakkında habis (kötü-pis), müslümanlar için de tayyib (güzel-temiz) sıfatlarını kullanıyor. (bkz: Enfal 8:37)

Kur’an tayyib (temiz-güzel) ve habis (pis-kötü) kelimelerini amelleri (davranışları) nitelemek için de kullanıyor. (bkz: Nisâ 4:2)

-İmanî olanı nitelendirmek üzere. Tayyib (temiz-güzel) olan ile, habis (kötü-pis), -habis çok olması insanın hoşuna gitse bile-  bir olmaz. (bkz : Maide 5:100. Hacc 22:24) kullanılıyor.

-Tayyib kelimesi bir hadiste Allah’ın sıfatı olarak geçmektedir. Ebu Hureyre’nin (ra) rivayetine göre Peygamber (sav) şöyle demiştir: “Şüphesiz Allah Tayyib’tir ve ancak tayyib olanı kabul eder. Şüphesiz Allah (cc) peygamberlere emrettiğini mü’minlere de emretmiştir. Allah (cc) buyuruyor ki: Ey peygamberler’ tayyib olanlardan yeyiniz ve sâlih amel işleyiniz. Şüphesiz ben sizin ne yaptığınızı bilirim.” (Mü’minûn 23:51) Yine O buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz (tayyib) olanlarından yeyin.” (Bakara 2:172)...” (Müslim, Zekât 19 no: 1015)

 

-Kur’an’da tayyibe kelimesi

‘Tayyibe’, ‘tayyib’ kelimesinin dişil (müennes) şeklidir ve aynı anlamlarda kullanılmaktadır.

-Peygamberlerin helal kılma izni hakkında. Allah’ın (cc) insanlar içinden seçtiği elçi, Allah’ın izniyle onlara temiz olan yiyecekleri helâl, pis olan (habis) yiyecekleri ise haram kılmıştır. (A’raf 7:157)

-Soyun temizliğini nitelendirmek üzere: Hz. Zekeriyya duasında tayyibe (temiz) bir soy istiyor. (bkz: Âli İmran 2:38)

-Cennetlerdeki meskenleri nitelendirmek üzere. (bkz: Tevbe 9:72. Sâff 61:12),

-Sebe’ halkına verilen yurdun özelliği olarak.  (Sebe’ 34:15)

-Sözün en güzelini, hoş olanını nitelemek üzere, kelimetü’n- tayyibe olarak. (bkz: İbrahim 14:24-27)

Bazılarına göre “kelimetü’n- tayyibe-hoş sözden” maksat iman, bazılarına göre ise bizzat mi’minin kendisidir.

Tayyibe ise; lezzetli, güzel, helâl, hoş, iyi, sağlam, doğru gibi anlamlara da gelir. Fatır/10’da geçen ‘el-Kelimetü’t tayyib-güzel söz’, Zuhruf/28de geçen ‘kelimetün bakiyyetün-kalıcı söz’, Fetih/26da geçen ‘kelimütü’t takva-takva kelimesi’ ve Ali İmran/64de geçen ‘Ehl-i kitap ile aramızdaki ortak kelime’, ‘Tevhid Kelimesi’ olarak anlaşılmıştır.

Bazı tefsircilere göre yukarıdaki âyette geçen ‘Kelimetü’n-tayyibetün/güzel kelime’; Tevhid Kelimesi, ‘seçere-i tayyibe-güzel ağaç’ ise mü’mindir. Mü’minin kalbinde kökleşen Tevhid Kelimesi, salih amel şeklinde, tıpkı ağacın dalları ve dallardaki meyveler gibi ortaya çıkmaktadır. (İbni Kesir, Muh. Tefsir, 2/296. İbni Atıyye, Tefsir, s: 1054. İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, s: 745)

 

-Helâl gıda/rızık infak ilişkisi

Allah (cc) pek çok ayette yedirmeyi, doyurmayı, vermeyi, paylaşmayı, bölüşmeyi, yardım etmeyi, yani infak etmeyi emrediyor. İnfak ibadeti imanın gereği, müslümanların belirgin özelliğidir. Üstelik Kur’an; “size verdiklerimizden infak edin”, “o mü’minlker ki kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler” diyerek, önemli bir konunun altını çiziyor: İnsanın sahip olduğunu zannettiği şeyler, aslında onun değil, Allah’ın ona ariten, geçici ve deneme olmak üzere verdikleridir. Allah’ın emrini yerine gtirmek üzere infak eden, bu yaparken cebinden bir şey vermiş olmuyor, Allah’ın kendisine rızık olarak verdiklerini, Allah’ın kullarına ulaştırmış olur.

Kur’an, ‘rızık’ kavramını genel bir çerçevede kullanıyor ve onun geniş alanına işaret ediyor. “Onlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden infak ederler...” (Bakara 2:3. Kasas 28:54. Ra’d 13:22. Hacc 22:35. Secde 32:16 v.d.) âyetlerinde işaret edildiği gibi, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği her şeyi O’nun uğrunda harcamak mü’minlerin en önemli özelliğidir.

Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.” (Münafıkun 63:10)

“Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layıktır.” (Bekara 2/267)

“Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara 2:254)

“İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar.” (İbrahim 14:31)

Öncelikle şunu tekrar etmemiz gerekir: Bir müslüman ancak alınteri ile, yani hak ederek elde ettiği, aynı zamandan kendisi de İslâma göre olan helâl olan şeylerden infak edebilir. Bu infak edilen şey ister görünen maddî bir şey, ister görünmeyen manevî bir yardım, iyilik olsun.

İnfak (Allah yolunda harcama) sadece temiz/helâl (tayyib) şeylerden yapılır. Allah (cc) haram ve pis olan şeyleri infak olarak kabul etmez. (Bakara 2:267)

Tertemiz (tayyib) nimetler, hem şer’i bakımdan yenilip içilmesi, kullanılması helâl olan, hem de saf, temiz ve sağlığa uygun olan nimetleri ifade eder. İnfak da ancak bu tür şeylerden yapılabilir. Daha doğrusu helâl olan şeylerden yapılan fedakârlıklar, ikramlar, yardımlar ancak infak ibadeti sayılır.

Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Allah o sadakayı bizzat kabul eder. Sonra onu; dağ gibi oluncaya kadar, herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sahibi için ihtimamla büyütür.” (Buhârî, Zekât/8 . Müslim’den, Amellerin Fazileti, s: 80)

Ebu Hureyre’nin anlattığına göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu:  “Kim helâl kazancından bir hurma kadar sadaka verirse -ki Allah, tayyip’ten (helal ve temizden) başkasını kabul etmez- Allah (Rahmân) onu sağ eliyle alır -ki O'nun her iki eli de sağdır- bu sadaka bir tek hurma bile olsa, O, Rahmân'ın avucunda dağdan daha iri oluncaya kadar büyür, tıpkı sizin bir tayı veya bir boduğu büyütmeniz gibi (O da sadakanızı büyütür)." (Buhârî, Zekât 8 no: 1410. Müslim, Zekât 63 no: 1014. Muvatta, Sadakât 1. Tirmizî, Zekât 28 no: 661. Nesâî, Zekât 48 no: 2526. İbnu Mâce, Zekât 28 no: 1842)

Yine Ebu Hurayre’nin naklettiğine göre Rasûlullah (sav) (bir gün) şöyle dedi: “Ey insanlar! Allah (cc) tayyibtir (temizdir), tayyibten başka bir şey kabul etmez. Allah'ın mü’minlere emrettiği şeyler, Peygamber’e emretmiş olduklarının aynısıdır. Nitekim Allah (cc) (peygamberlere): “Ey peygamberler, temiz olanlardan yiyin ve sâlih amel işleyin” (Mu'minûn 23/51) demiş, mü'minlere de: “Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin” (Bekara 2/172) diye emretti.

Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık, toz-toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp: “Ey Rabbim, ey Rabbim” diye dua eden bir yolcuyu zikredip, dedi ki: “Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve (sonuçta) haramla beslenmektedir. Peki böyle bir kimsenin duasına nasıl icâbet edilir?” buyurdu." (Müslim, Zekât 65 no: 1015. Tirmizî, Tefsir 2 no: 2992) 

Hayır hasenat gibi infakın kabul görmesi için helâl mal olması, samimiyetle, yürekten verilmesi gerekir. Çünkü hadislerde söylendiği gibi Allah ancak helâl olanları kabul eder. Bir kimsenin haram bir şey için “ben kullanamıyorum, yiyemiyorum, bari başkasına vereyim de bundan sevap elde edeyim” düşünmesi doğru değildir. Çünkü haram mal, onun tasadduk etmek isteyene ait değildir. Kendisine ait olmayan bir malı, eşyayı tasarruf etmek caiz değildir. Böyle olmasına rağmen o haram malı/eşyayı infak etmek isteyen caiz olmayan bir şeyi yapmış olur.

İnfak aynı zamanda sevilen şeylerden yapılır. İnfak’ın en güzeli kişinin çok sevdiği maldan yaptığı harcamadır. Kişinin malı ve dünyalığa meyli fazladır. Onları çok sever, daha çok olmasını da ister. Sırf Allah’ın (cc) emrettiği sevabını umarak, sevdiği maldan bir kısmını ihtiyaç sahiplerine vermek, çok önemli ve övgüye değer bir fazilettir:

 “Sevdiğiniz şeylerden Allah (c) yolunda infak etmedikçe iyiliğin en güzeline (birr’e) ulaşamazsınız.” (Âl-i İmran 3/92) âyetini tekrar hatırlayalım.

Kişi sevdiği şeylerden az olsun çok olsun, muhtaçlara verdiği zaman bu âyette müjdelenen ‘iyiliğin en güzel’ derecesine, yani ‘birr’e ulaşmış olur.

Helâl lokma yiyerek yapılan ibadetler Allah katında değer kazanır, kurtuluşa götürür. İnsandaki hırs ve tamahı azaltır, bölüşme, ikram etme, infak etme, başkalarını da düşünme bilincini canlandırır.

Bu bakımdan infak müslümana helâlin kazanıp kazanmayı, rızkını helâl yollardan temin etmeyi, helâl gıdalarla beslenmeyi öğretir. Daha doğrusu müslümanı bu konuda zorlar. Madem ki infak ibadetini yapmak istiyorsun, öyleyse helâl kazan, helâl ye, helâl yere harca, helâlinden infak et diye.

İslâmda bir prensip daha vardır. İster ibadetler için olsun, ister bir hayra ulaşmak olsun, yapılan iş gibi kullanılan araçların da meşru’ olması gerekir. Müslümanda amaca ulaşmak için her aracı caiz gören makyevelist anlayışı olmaz. Buna göre iyi niyetle olumlu/hayırlı bir sonuca ulaşmak için haram işlemek caiz değildir.

Bu şu demektir: Allah (c) ancak helâl olan mallardan/dünyalıklardan verilenleri kabul eder. Haram mal ile yapılan iyilik hayır olmadığı gibi, haram servetten sadaka da verilmez.

İnfak ibadetini yerine getirmek ve bunun sevabına kavuşmak isteyen müslüman, ister istemez helâlden kazanmaya aşırı derecede titiz olmak zorundadır.

 

-Sonuç olarak

İslam, müslümanlara helal ve temiz gıdalarla beslenmelerini, boğazlarından aşağı ne geçtiğine dikkat etmelerini, karınlarının ne ile dolduğuna, hatta kafa ve gönüllerinde neyin yer ettiğine dikkat etmelerini tavsiye ediyor.

Hayatın devamı için Yüce Yaratıcı tarafından yaratılıp insanın hizmetine sunulan maddî ve manevî her şey rızık, nimet veya ilâhi lütuftur. O (cc) temiz, sağlıklı, ihtiyacı karşılayan nimetleri, gıdaları “tayyibe” olarak niteliyor ve insanların onları tercih etmesini emrediyor. İsrafa ve cimriliğe kaçmamak şartıyla kişi onlarla hayatını sürdürebilir. Zira bu hem sağlıklı beslenme, hem de O’nun rızasına, tabii yaratılışa daha uygundur.

Her ne kadar hadiste; “Şüphesiz helâl bellidir, haram da bellidir” denilse de bugün gelişen teknoloji ile üretilen hazır gıdalar, yiyecek ve içeceklerde, katkı maddelerinde şüpheler söz konusudur. GDOsu ile oynanmış gıdaların, ilaçların, sayısız paketlenmiş hazır yiyeceklerin ne kadar sağlıklı, ne kadar temiz veya pis (murdar) olduğu açık değildir. Özellikle et ürünlerine İslâm ülkelerinde bile güven duyulmamaktadır.

Diğer taraftan özellikle internet ortamında dolaşan helâl gıda listeleri, ya da helâl/haram gıdalarla ilgili verilen bilgiler ne kadar güvenilir.

Böyle bir durumda müslümanların her şeye haram demeleri gerçekçi olmadığını gibi, her üretilen şeye de mübah deyip yemeleri, içmeleri, kullanmaları doğru değildir. Bu bakımdan günümüzde imanlı gıda uzmanlarının, fakihlerin ve “helâl sertifikası” veren kuruluşların titizliklerine ve isabetli görüşlerine ihtiyaç vardır.

 

Hüseyin K. Ece

30.09.2018

Zaandam