Konuyla ilgili kavramlar: Şirk, şerik, işrâk, müşrik, nedd.

Şirk: ‘Şirk’, masdarının aslı ‘şerike’ fiilidir.

Bu da sözlükte; mülk ve saltanatta ortak olmak demektir. Bir şeyin birden fazla kişiye ait olduğunu ifade ederler.

Şerik: ‘Şirket’ kelimesinden türemiş bir tümleç isimdir. ‘Şirket, şirk, müşakeret’ sözlükte; mülk ve saltanatta ortaklık demektir.

‘Şirk’; bir şeyin birden fazla kişiye ait olduğunu ifade etmek üzere kullanılır.

‘Şerik’, ‘şirk’ koşulan şeydir.    

‘Şerik’ sözlükte ayrıca, ortak, benzer, hissedar, yardımcı, bir mülkte, işde, bunların sonucundan faydalanan her bir hisse sahibi demektir.

Nedd (çoğulu: endâd): Ortak demektir.

İşrâk: Bu da ‘eşreke’ fiilidir ki,  ortak koşmak, ortak olmak anlamına gelir.

Müşrik: Ortak koşana ‘müşrik’ denir.

 

-Kavram Olarak Şirk:

‘Şirk’ kavramı insanların uydurdukları dinleri tanımlama ve İslâmın davasını anlama açısından son derece önemli kavramdır.

 ‘Şirk’ kelime anlamı itibariyle bir ortaklığı, ortak olmayı, bir eş-arkadaş tutmayı, malda ve tasarrufta bir hissedar bulmayı ifade eder.

Söz gelimi, aynı kökten gelen ‘şerik’ arkadaş, yardımcı, hissedar yani ortak demektir. ‘Şirk’, bu ortak olma, eş ve arkadaş bulma fiilidir.

İslâm’da ‘şirk’ kavramı; batıl dinleri ve Allah’tan başka ilâh bulanların kafa yapılarını, aynı zamanda da onların yanlışlarını değerlendirmek üzere kullanılır olmuştur.

‘Şirk’ Tevhid dini dışında kalan bütün ilâh inançlarını anlatan anahtar bir kavramdır. İnsanın, fıtratından gelen inanma ve ibadet etme ihtiyacýný karşılarken düştüğü yanlışlığı, hakk’tan yüz çeviren insanın içindeki kaosu, inanma adına insanların sahiplendikleri cahilliği anlatmaktadır.

‘Şirk’ insan zihninde bir sapmayı ve sıkıntıyı ifade etmektedir. Tevhid hakikatinden sapan kimselerin, kendi kendilerine düştükleri açmazları, sürüklendikleri yanlışları ve bunun sonucu olarak yaratılış kanununa aykırı düşmeleri böylelikle ortaya konmaktadýr.

 

-Şirk ve küfür ilişkisi:

‘Şirk’ olayının ‘küfr’ olayı ile birlikteliği vardır. Aslında ‘şirk’ de bir inkârdır. Hakk’tan gelen gerçeğin üzerini örtmektir (küfürdür).

Ancak ‘küfr’ kelimesi ‘şirk’e göre biraz daha kapsamlıdır. ‘Küfr’ kavramı bütün inkârcıların eylemini ifade ederken, ‘şirk’ Yaratıcıyı kabul ediyor görünürken; O’na ortak koşmayı, birden fazla ilâh edinmeyi, bir şeye Allah’ın özelliklerini vermeyi anlatmaktadır.

Kur’an-ı Kerim, Allah’a şirk koşanların da, O’nu inkâr edenlerin de büyük bir sapıklık içinde olduklarını belirtiyor.

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيداً

“Dillerinizinuydurduğu yalana dayanarak "Bu helâldir, şu da haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (4 Nisâ/116)

Kâfir, Allah’ı doğrudan inkâr eder, müşrik ise, Allah’ın varlığına iman ettiği halde, O’nun ilâhlık ve Rabb’lik sıfatlarýna başkalarını da ortak eder.

Allah’a şirk koşmanın küfr olduğu konusunda hiç bir şüphe yoktur. Müşrikler özellikle Allah’ın ilâhlık sıfatını kabul etmemekte, bu ilâhlığı başka varlıklara vermektedirler.

 

-Şirk’in mahiyeti:

İslâm’a göre ‘şirk’; Allah’a zatında, sıfat ve tasarrufunda ortak tanıma eylemi veya inancıdır.

Şirk, mahlukâta ait sıfatları Allah’a vermek, ya da Allah’a ait sıfatları mahlukâta vermek. Her iki durum da haksızlık ve zulümdür.

Şirk koşmak salt bir inkâr olayı değildir. Bunun altını çizmek gerekiyor. Şirk koşan müşrikler inançsız insanlar değildir. Aksine, inanan ama yanlış inanan, Tevhide aykırı inanan ve Allah’ın yanında başka varlıklara da ilâh diye tapınan kimselerdir.

Kur’an, şirk üzerinde ısrarla durmaktadır. Çünkü tarih boyunca dinsiz toplumlardan çok şirk koşan toplumlarla, ateist insanlardan çok müşrik insanlarla karşılaşıyoruz.

İnsanlar, Tevhid’ten uzaklaştıkça , din adına bir sürü yalanlar diziyorlar, kendi kafalarından tanrılar uyduruyorlar, o tanrıların şekillerini kendileri veriyorlar, onların yetki alanlarını kendileri belirliyorlar, sonra da onlara yine kendi kafalarına göre ibadet ediyorlar.

Yahutta kimi toplumlar baslangıçta Tevhid’e bağlı iken zamanla çeşitli nedenler yüzünden şirk’e düştüler, dinlerini  bozdular ve yanlış bir şekilde  inanıp din adına ilâhlar, ilkeler, törenler, âyinler ve ibadet türleri uydurdular.

 

Bir tespit:  Esasen inanma ve yüce bir kudretin önünde kulluk yapma, yahutta yüce bir güçten yardım isteme ihtiyacı bütün insanlarda vardır.

 

İnsanın fıtratı böyledir. Yaşamak için suya, yemeğe, havaya muhtaç olan insan, inanmaya, inandığı ilâhın önünde eğilmeye de muhtaçtır. 

Tevhid’ten uzaklaşanlar veya Tevhid’i bilmeyenler, her ne kadar yerin ve göklerin bir sahibi, yağmuru yağdıran, dünyayı yaratan ve yöneten bir ilâhın olduğunu kabul etseler de; bu gibi konularda ve daha bir çok konuda kendi hevalarına uyarlar.

Bunlar kimseler ve topluluklar, zamanla bazı varlıkları/güç odaklarını ilâhlaştırırlar. Onların yardımını alabilmek için, ya da kötülüklerinden kurtulmak için onlara veya onlar adına uydurulmuş putlara tapınırlar.

Kimileri de bu tapındıkları ilâhları kendileriyle asıl Yaratıcı arasında bir aracı kabul ederler, kendi kafalarından koydukları ilkeleri bir inanç haline getirirler ve hatta insanlara dayatırlar.

İnanma ihtiyacı ile beraber yaratılmış olduğu için, âlemlerin Rabbine olan inancını kaybettikten sonra veya Hak dini bulamazsa, içindeki boşluğu mutlaka bir şeyle dolduracaktır. Geçmişte daha çok putçuluk ve batıl din şeklinde görülen bu ihtiyaç, günümüzde farklı bir sekilde karşımıza çıkmaktadır.

 

- Şirk, Allah’ın hakkını gasptır;

Şirk koşanlar Allah’a ait rububiyet ve uluhiyyet hakkını başka nesnelere verirler. Bu durumda hem Allah’ın ılahlık hakkına tecavüz var, hem de ilahlık verdikleri nesneleri layık olmadıkları makama çıkararak onlara haksızlık var.

Sayı olarak, birden fazla ilâh bulmak şir olduğu gibi; Allah’a ait sıfatları ya da fiilleri başka varlıklara verirler. Onlar bu değer verdikleri ilâhlarını Allah’ı sever gibi, hatta daha fazla severler.

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبّاً لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ  

“İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.” (2 Bekara/165)

Kimileri, herhangi bir şeyi çok büyük/korkuç güçlü farzederek ilâh gibi inanır. Allah’tan fazla ondan korkar, Allah’tan fazla ona değer verir. Allah’ın hükümlerini takmaz, aldırmaz; ama o çok sevdiği şeyden geldiğini zannettiği o  şeye daha fazla itibar eder. Böyleleri bir müslümanın Allah’a ibadet ettiği gibi, ilâh haline getirdiği şeye ibadet eder, onu razı etemeye çalışır, ondan geldiğini düşündüğü her şeyi benimser.

Şirk olayı, Allah’ın dışındaki herhangi bir şeyi, bir varlığı, bir kişiyi, bir gücü veya başka bir şeyi Allah gibi zannetmenin mantığıdır. 

Bu, onlara tapınma şeklinde ortaya çıktığı gibi, inanç ve saygı olarak ta görülebilir. Nitekim Kur’an cahiliyye araplarının putlara tapınmasını şirk olarak nitelendirdiği gibi.

 أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّى {19} وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى {20} أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنثَى {21} تِلْكَ إِذاً قِسْمَةٌ ضِيزَى {22} إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ وَلَقَدْ جَاءهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَى {23}

“Gördünüz mü o Lat ve Uzza'yı? Ve üçüncüleri olan ötekini, Menat'ı. Demek erkek size, dişi O'na öyle mi? O zaman bu, insafsızca bir taksim! Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.” (53 Necm/19-23),

O’na çocuk isnat etmeyi, yaratıkların ilâh sayılmasını da şirk diye nitelemektedir.

 وَجَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُواْ لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَصِفُونَ

“Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa ki onları da Allah yaratmıştı. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Haşa! O, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.” (6 En’am/100)

أَيُشْرِكُونَ مَا لاَ يَخْلُقُ شَيْئاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ {191} وَلاَ يَسْتَطِيعُونَ لَهُمْ نَصْراً وَلاَ أَنفُسَهُمْ يَنصُرُونَ  

“Kendileri yaratıldığı halde hiçbir şeyi yaratamayan varlıkları (Allah'a) ortak mı koşuyorlar? Halbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur.” (A’raf/191-192)

Bu yanlışlık kulların Allah’a ait ilâhlığı ve Rabbliği yeterince anlamamalarından kaynaklanmaktadır.

مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ

“Allah’ı gereği gibi takdir edemediler.” (22 Hacc/74)

Evet, tekrar söylemek gerekir ki, kendini Allah’tan mahrum edenler, mutlaka başka ilâhlar (tanrılar) bulacaklardır. Böyleleri putlarını kendi yaparlar, sonra da yaptıkları putlara ibadet ederler.

İşte ‘şirk’ inancı insanı bu noktaya götüren bir mantıktır.

İnsanların Allah’ın dışında buldukları bütün tanrı figürleri, ya da tanrı özelliği verdikleri her şey birer ‘şirk’ unsurudur.

 

-Şirk en büyük zulümdür:

Kur’an’ın ifadesine göre şirk en büyük zulümdür.

 وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ 

“Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.” (31 Lukman/13)

Neden?

Zulüm, hem ‘nûr’un zıddı olarak karanlık; yani kötülük, mutsuzluk, kaos,

huzursuzluktur; hem de hakkı asıl sahibine değil de bir başkasına vermektir. Bir başka deyişle zulüm, eşyayı ait olmadığı yere koymaktır.

Şirk, bir taraftan huzursuzluk, kaos, fıtrattan sapma, körlük ve karanlıktır; diğer taraftan da Allah’ın hakimiyet hakkını başkalarına verme yanlışlığıdır.

‘Şirk’ inancı insana, emniyeti değil korkuyu ve güvensizliği, saadeti değil şekaveti, adaleti değil zulmü, salahı değil fesadı kazandırır.

Kur’an şirk koşanların sürekli huzursuzluk içinde olduklarını çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır:

حُنَفَاء لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاء فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ

“Kim Allah’a şirk koşarsa sanki o gökten yere düşmektedir de kuşlar onu didik etmektedir veya rüzgâr onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.” (22 Hacc/31)

Yegâne rab ve ilâh olmak hakkı Allah’a ait olduğu halde, bunu başkasına vermek en büyük haksızlıktır. Bir hakkı ait olmadığı yere yamamaya çalışmaktır.

Bunun iki boyutu vardır:

- Bazıları Allah’a ait olan bu hakkı sıradan eşyaya, ya da kendi elleriyle uydurdukları tanrılara izafe ederler.

- Bazıları ise bizzat kendileri bu hakkı gasbederler, tanrılığa yeltenirler. Bunlara Kur’an ‘tağut’ diyor. Yani haddi aşan, durduğu yeri unutup tanrılığa soyunan zalim. Bunun tipik örneği Firavun’dur. (4 Nisâ/51, 6016 Nahl/36. 39 Zümer/17)

Kim, böylelerine inanır, onların ilkelerini mutlak uyulması gereken ilkeler kabul ederse, onları ilah haline getirmiş olur. Bu da şirkin başka bir çeşididir.

Yalnız bütün bunların bilerek, şuurlu bir seçimle yapılması gerekir. Yani insan ne yaptığını, neye inandığının, neyi kabul neyi red ettiğinin farkında olmalıdır. Tıpkı iman gibi, inkârın da bilinçli olması gerekiyor ki, hüküm verilebilsin.

        

-Şirk inancının bir temeli yoktur:

İslâma göre tek yaratıcı Allah’tır ve O bütün kâinatın tek hakimidir.

 بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنَّى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُن لَّهُ صَاحِبَةٌ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

“O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. O'nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir! Her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen O'dur.” (En’am/101. Ayrıca bakınız: En’am/164. 10 Yûnus/68. 17 İsrâ/111. 25 Furkan/2)

Şirk’in bir esası, bir temeli yoktur. Zaten müşrikler bile sıkıştıkları zaman âlemlerin Rabbi Allah’a sığınırlar.

 قُلْ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً لَّئِنْ أَنجَانَا مِنْ هَـذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ  

“De ki: Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O zaman) O'na gizli gizli yalvararak "Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edersiniz.” (6 En’am/63. 10 Yûnus/22)

Yerde ve gökte iki veya fazla ilâh (tanrı) olsaydı hepsinin düzeni bozulurdu.

لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

“Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.” (21 Enbiyâ/22) 

Şirk inancı sahibini desteksiz ve yönsüz bırakır. Müşrikler Allah ile bağlarını kopardıkları için haktan ve adaletten de uzak kalırlar, yanlış hüküm verirler. Hatta bu şirk onlara çocuklarını öldürmeyi bile güzel gösterebilir.

وَكَذَلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلاَدِهِمْ شُرَكَآؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُواْ عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ

“Bunun gibi ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını (kızlarını) öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar! Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları uydurdukları ile başbaşa bırak!” (6 En’am/137)

         Allah’tan başka yaratıcı, öldürücü, mutlak tasarruf sahibi, sınırsız güç sahibi, sevilen ve ibadet eder gibi itaat edilen, hükmüne –Allah’ın hükümlerine aykırı olarak- boyun eğilen her şey şirk inancıdır. Bu şekilde olanlar, şüphesiz toplum içinde, tabiatta ve insan ilişkilerinde dengeyi bozarlar. Halbuki Tevhid bu hayatí dengeyi korumak için gönderilmiştir.

         Şirk’e düşenler hiç bir zaman “Allah (cc) evreni şu kadar ortakla-yardımcı ile idare ediyor” demiyorlar. Onlar, yaptıklarının şirk olduğunu belki de kabul etmezler. Hatta bir çoğu İslâm’a ve Kur’an’a saygı duyduklarını bile söylerler.

         Ancak şirk koşmaktan maksat, Allah’ın evren üzerindeki hakimiyetini tanımamak, O’nun hükümlerini reddetmek ve O’na Rabbliğinde ortaklar bulmak, ya da öyle inanmaktr. Dolaysıyla hayata ait hükümleri, ilâhí ölçüleri Allah’tan almamak, kulluğu başka ilâhlara yapmak,  yahut ta başka şeyleri Allah gibi var saymaktır.

 

- Allah (cc) şirk günahını affetmez:

Kur’an’ın haber verdiğine göre Allah (cc) şirk koşma dışında kalan günahlardan dilediğini bağışlayacaktır. Ancak, rahmetin genişliğine raşmen müşrikler bu rahmetten mahrum kalacaklar. Çünkü şirk, kulun işlediği çok ciddi bir cürümdür. (4 Nisa/48, 116)

Yarın hesap gününde onlar affedilmeyi, merhamet olunmayı istedikleri zaman onlara “hani dünyada iken ortak koştuklarınız, çağırın bakalım” denecek. Ama ortak koştukları şirk unsurları onlara asla yardım edemeyecekler. (6 En’am/23. 16 Nehl/27. 18 Kehf/52)

Hatta o şirk koştukları şeyler müşriklere ‘siz yalancılarsınız’ diye cevap verecekler ve Allah’a teslim olduklarını söyleyecekler. (16 Nahl/86-87)

 

- Şirkin çeşitleri:  

Şirk olayını üçe ayırmamız mümkündür: 

Birincisi, Rububiyette şirk. Allah’ın ortağı olduğunu iddia etmektir ki bu, en büyük inkâr ve küfürdür.

İkincisi, Uluhiyette şirk. Bu, ibadeti Allah’ın dışında başkalarına yapmak,

Üçüncüsü gizli şirk. Bu da ibadette başkalarının da rızasını hesaba katmaktır. Böyle bir tavır riya ve münafıklıktır.  

İslâm alimleri şirk’i şu grublara da ayırmışlardır:

1-Şirkü’l-istiklâl; birbirinden ayrı iki ilâhın varlığını kabul etmek,

2-Şirkü’l-tad’ib; bir Allah’tan kaynaklanan üç ilâhın varlığına inanmak (hırıstiyanların üç ilâh inancı gibi),

3-Şirkü’t-takrib; Allah’a yaklaştıracakları zannıyla putlara tapınmak,

4-Şirkü’l-taklid; atalarının batıl inançlarnı aynen sürdürmek, atalar dinine –batıl da olsa- inanmak.

Ayrıca, “Allah acaba ne der yerine, insanlar acaba ne der?” diyerek Allah’ın hükmünü bir tarafa atmaya da ‘şirkü’l-ağraz’ denilmektedir.

 

-Şirke düşme sebepleri:

İnsanların şirke düşme sebepleri söyle özetlenebilir:

1-Aklı kullanmamak, Allah’ı yeterince tanımamak,

2-Cahillik, Allah’ı ve O’nun tasarruflarını bilmemek,

3-Allah’ı insan gibi sayma yanlışlığı,

4-Hevâ ve heveslere uyma hastalığı ve onları ilâhlaştırma,

5-Firavun gibi kibirlenerek tanrılık taslama,

6-Atalardan kalma her şeyin doğru olduğuna inanma veya topluma uyma yanlışlığı,

7-Zenginlik ve refahla şımarma anlayışı,

8-Şeytanın insanı teslim alması.

 

-Şirkin yeni görüntüleri:

Şirk, bir anlamda Allah’a ait özellikleri gasbetmektir ve onları hak etmeyenlere vermektir. Bu da Allah’ın rabbliği, melikliği, ilâhlığı, hakimiyeti gibi konularda olur.

Bütün bu ilâhî özellikleri bazı şeylere, bazı güç odaklarına verirler. Sonra da onların önünde şöyle veya böyle boyun eğerler, onlara mutlak anlamda itaat ederler.

İnsanların şirk koşması elbette Allah’ın rabbliğine zarar vermez. Ancak şirk dininin ve müşriklerin güçlü olduğu yerlerde ‘fesat’ yaygınlaşır.

Bu anlamda çağımızda yepyeni şirk örnekleri gelişmiştir. Eskiden görülen şirk çeşitlerine yenileri de ilave olmuştur.

Artık atalar dini, eskiden beri devam eden putçuluk, falcılık, kurtarıcı liderlik, siyasal güçler, mezarda yatan ölüler, spor kulüpleri, ikon (put) haline getirilen sevgililer, her bir şeyi taklit edilen sanatçılar, dünya çıkarları, makamlar, heykeller ve ölümlü kişiler birer şirk aracı haline getirilmiþtir.

Allah’a inandığını söyleyen niceleri, O’nun Rabliğini göklere gönderirken, O’nun yalnızca göklere karışmasını isterken, kendi hayatına ve toplum hayatına başkalarının ilkelerini daha uygun görmekte, Allah’ın peygamber aracılığıyla gönderdiği ölçülere aldırış etmemektedirler. Bir kişinin veya bir siyasal gücün ilkelerini Allah’ın hükümlerinin önüne getirebilmektedirler. Çok üstün sandıkları bazı kişilere ve şeylere Allah’tan ve O’nun hükümlerinden daha fazla değer vermektedirler.

Şirk  hatasını ilacı İhlas sûresidir: “De ki O Allah tektir. O’nun eşi ve benzeri yoktur. Doğmamış, doğurulmamıştır. Hiç bir şey O’na denk-eş değildir.”

Peygamberimiz (sav) , mü’minlere şöyle dua etmelerini tavsiye ediyor:    

“Bile bile şirk koşmaktan Allah’a sığınırım, bilmediklerimden de Senden af dilerim”. (Ebû Dâvud, Edeb/102)

 

- Müşrik kime denir?

‘Müşrik’, ‘eşreke/ortak koşmak’ fiilinin ism-i failidir ve ‘şirk koþan’ demektir.

Yukarıda geçtiği gibi insanlar tarih boyunca ya tevhid dini üzerinde, ya da şirk dini üzerinde olmuşlardır, ya Tevhide gönül veren ‘muvahhid’ler, ya da şirke iman etmiş müşrikler olmuşlardır.

Müşrik, açıktan açığa Allah’a sıfatlarında ve fiillerinde ortak koşan kimsedir. O görünüşte Allah’ın varlığını kabul etmektedir. Ama ya birden fazla ilâha inanır, Allah’ın fiillerini başka ilâhların da, başka şeylerin de yapabileceğini kabul eder.

Müşrik, Kur’an dilinde iki ayrı anlama gelir. Biri açık (zahiri), diğeri de gerçek (hakiki)tir.

Açıktan müşrik, çok açık bir şekilde Allah’a ortak koşan, birden fazla ilâhın olduğuna inanan kimsedir. Bu anlam açısından bakılırsa hırıstiyan ve yahudilere müşrik denmez.

Gerçek (hakiki) müşrik, Tevhid dinini tanımayıp, İslâmı kabul etmeyen bütün gayri müslimlerdir. Buna göre hırıstiyanlar ve yahudiler de müşriktir. Çünkü hırıtiyanlar; Hz. İsa’ya, Yahudiler; Hz. Uzeyr’e Allah’ýn oğlu demektedirler.  Onlar tek Allah inancını benimseler bile gerçekte müşriktirler. (22 Hacc/17)

İslâmın iman esaslarını kabul etmedikleri için mutlak anlamda müşrik olurlar. Hatta Kur’an, kitap ehline bazen ‘kâfir’ (inkârcı) bile demektedir. Şu âyette olduğu gibi:

مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلاَ الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَاللّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاءُ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ  

“(Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (2 Bekara/105. Ayrıca bakınız: Beyyine)

 

-Müşriklerin özellikleri

Kur’an-ı Kerim, inkârcılara bazen kâfir, bazen de müşrik demektedir. Bu onların tavırlarına göre bir isimlendirmedi. Esasen inkâr açısından ikisi arasında fazla bir fark bulunmamaktadır.

Kur’an, müşrikleri tanıtırken, yalnızca Firavuna iman edenleri, Hz. Muhammed’e karşı çıkan Mekkeli müşrikleri değil; hem onları hem de zamanlar boyunca olabilecek bütün müşriklerin özelliklerini tanıtıyor.

1-Yeryüzünün ve insan iradesinin dışındaki bütün oluşumlara ait tasarruf Allah’ın elindedir. Müşrikler, bu tasarruf  hakkını putlarına verirler.

2-Hayatın her alanına ilâhí hükümler koyma yetkisi Allah’ındır. Ancak müşrikler, Allah’ın bu yetkisini tanımayarak ya kendileri adlarına, ya da putları  adına hüküm koyarlar.

3-İnsanları Allah (cc) yaratmıştır. Dolaysıyla onlar Allah’ın kullarıdır. İbadet de yalnızca Allah’a yapılır. Ama müşrikler Allah’tan başkasına kulluk yaparlar. 

4-Müşrikler, kendi hevâ ve heveslerine, insanlar adına, bir ulus ve ideoloji adına hükümler koyarlar ve bunlara kalpten bağlanırlar, Allah’ın hükümlerini bir tarafa atarlar. 

5-Müşrikler Allah’ın helâl ve haram ölçülerini kabul etmezler. Onun yerine kendi arzusuna göre helâl ve haram ölçüleri koyanlar. Halbuki insanların, partilerin, devletlerin veya örgütlerin koyduğu haram ve helâl ölçülerini kabul edenler müşrik olurlar. Bir insanın, bir örgütün, bir ideolojinin görüşlerini/hükümlerini Allah’ın hükümlerinden daha doğru, daha çağdaş, daha iyi bulanlar, Allah yerine başka ilâh tanımış olurlar. (9 Tevbe/31)

6-Müşrikler, Allah’a ait görme, haberdar olma, mutlak anlamda ilâhí yardım yapma, günahları affetme, gözetleme gibi sıfatları varlıklara veya insanlara verirler.

7-Müşrikler ölmüş veya yaşayan insanların ilkelerini mutlak hüküm sayarlar, onların görüşlerini en üstün, hatta Allah’ın âyetlerinden daha yüce kabul ederler. Mezarının başına gidip, ona hesap verirler. Onlara, ‘bakınız Allah şöyle buyuruyor’ denildiği zaman, o din işi ayrı derler.

8-Şirk en büyük zulümdür, öyleyse müşrikler aynı zamanda zalimdirler. (31 Lukman/13)

9-Müşrikler gerçek ilme değil zanna (sanrıya) uyarlar. Onlar ilmin, aydınlığın, doğrunun peşinde olduklarını söylerler ama, onların gerçek sandığı şey, Allah katında bir değer ifade etmez.

10-Onlar sıkışınca Allah’a dua eder, yalvarırlar, ama rahata ve refaha kavuşunca Allah’ın âyetlerinden yüz çevirirler.

وَإِذَا مَسَّكُمُ الْضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلاَّ إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الإِنْسَانُ كَفُوراً  

“Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, (yine eski halinize) dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür.” (17 İsrâ/67)

11-Putlarını, yani Allah’a eş koştukları şeyleri çok severler, onlara candan bağlıdırlar. (37 Saffât/35-36)

12-İslâmın tekliflerini çok ağır, yapılamaz, çağdışı bulurlar. (42 Şûrâ/111)

13-Onlar mü’minleri sevmezler, devamlı düşmanlık beslerler.

14-Onlar dünyaya aşırı bağlıdırlar. (2 Bekara/96) İslâma karşı çıkış  noktasında tutarlı değillerdir. Yaptıkları işler sebebiyle Allah katında suçlu (mücrim) olmuşlardır.

15-Allah (cc), yanlış ve sapıklığa düşmeleri sebebiyle yüreklerine sürekli bir korku salmıştır. Onlar devamlı bir tedirginlik ve korku içerisindedirler.

سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَاناً وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ  

“Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaları sebebiyle, kafirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür!” (2 Âli İmran/151)

16-Onlar, âhiret hayatına inanmadıkları için hep dünyada kalmak isterler, ölmekten korkarlar. (2 Bekara/96) İnamadıkları âhiret hayatında hesaba çekilmekten şiddetli ürkerler.

17-Şirk koşanlar büyük sapıklık ve karmaşa içerisine düşerler. (4 Nisâ/48) Onlar, dibi görünmez bir karanlığa yuvarlanırlar. (4 Nisâ/116)

 

-Şirk koşmadan ölenlerin affedileceği umulur:

Şirk koşanlar kesinlikle cehennemliktirler.

لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَقَالَ الْمَسِيحُ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اعْبُدُواْ اللّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ إِنَّهُ مَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّهُ عَلَيهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ  

“Andolsun ki "Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler kafir olmuşlardır. Halbuki Mesih "Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur" demişti.” (5 Mâide/72)

Müslümanlardan şirk koşmadan ölenlerin af edilip cennete konulacağı umulur. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Allah’a ortak koşmadan ölen cennete girer; Allah’a şirk koşarak ölen de cehennemi boylar .” (Müslim, İman/151-152 no: 93-94)

Ebu Zer (ra) in rivâyet ettiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:

“Cebrail (as) bana gelerek; ‘Ümmetinden kim Allah’a herhangi bir şeyi şirk koşmadan ölürse çennete girer müjdesini verdi’ dedi. Ben (hayretle) zina ve hırsızlık yapsa da mı? diye sordum. ‘Evet, hırsızlık etse de, zina yapsa da’ cevabını verdi. Ben tekrar: ‘Yani hırsızlık etse, zina yapsa da ha?’ dedim. ‘Evet, bunları yapsa da (Cennete girecktir)’ buyurdu. 

Ben aynı soruyu dördüncü dördüncü defa sorunca; ‘Ebu Zerrin burnu kırılsa (patlasa) da Cennete girecektir’ dedi. (Müslim, İman/153-154 no: 94. Tirmizí, İman/18 no: 2644. Buhârí, Tevhid/33. nak. K. Sitte,  2/205)

Enes (ra) ben Resûlullah’ı (sav) şöyle buyururken dinledim, dedi: “Allah Teâlâ:

“Ey âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak tutmamış, şirke bulaşmamış olsan, ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım” buyurmuştur.” (Tirmizî, Daavât)

 

-Gizli şirk

Peygamberimiz (sav) mü’minleri ‘gizli’ şirk’ten sakındırmaktadır. (İbni Mâce, Zühd/21 no:4204)

Şunu da ilave ederek diyor ki: “Dikkat edin ben size onlar (müslümanlar) Güneşe, aya tapacaklar demiyorum, ancak onlar amellerini Allah’tan başkası için yapacaklar.” (İbni Mâce, aynı yer no: 4205)

“Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) bir gün: “Hüzün kuyusundan Allah'a sığının!” buyurdu. Oradakiler:

“Ey Allah'ın Resûlü! Hüzün kuyusu da nedir?” diye sordular.

“O, dedi, cehennemde bir vâdidir; cehennem, o vâdiden her gün yüz kere Allah (c.c)'a sığınma taleb eder.”

“Ey Allah'ın Resûlü! denildi, oraya kimler girecek?”

“Oraya dedi, amellerinde riya yapan kurrâlar girecektir!...” (İ. Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 7/310-311.

Gizli şirk’te, Allah için yapılması gereken ibadeti baþkaları için yapma, Allah’tan beklenmesi gereken karşılığın başkasından beklenmesi yanlışlığı  vardır.

Kur’an bu durumu şöyle açıklıyor:

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً  

“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa artık salih amel işlesin ve Rabbine (yaptığı) ibadette hiç kimseyi şerik (ortak) tutmasın.” (18 Kehf/110)

 

Hüseyin K. Ece

20.02.2017

Zaandam