FİTNEYİ KİM KÖRÜKLÜYOR 1

 a-Fitne nedir?

‘Fitne’ kelimesinin aslı ‘fetn’dir.

‘Fetn’; altın ve gümüş gibi değerli madenlerin saf olup olmadıklarını anlamak için onları ateşte eritmek demektir.

Buradan hareketle ‘Fitne’ sözlükte; denemek ve, sınamak, maddi ve manevi sıkıntı, üzüntü, belâ ve felaketle imtihan etmek gibi anlamlara gelir.

‘Fitne’nin bundan başka yirmi kadar anlama geldiğini biliyoruz. Bunlardan bazıları; azgınlık, sapıklık, günah, ayrılık, iç ihtilaf ve kargaşa, kavga, delilik, azap, musibet, aklını çelmek, gönlünü çalmak, kandırma, kışkırtma, nifak, ihtilaf, birbirine düş(ür)me, çekişme, karışıklık gibi.  

Bunlardan; kargaşa, kışkırtma, birbirine düşürme, ihtilaf anlamlarını bir tarafa not edin.

Başkalarını fitne çıkarma itham edenlerin, ne denli fitne kışkırtıcısı olduklarını bu anlamlar ele verecektir.

 

b-Olumlu Anlamıyla Fitne:

‘Fitne0’, iyiyi kötüden, arı olanı kirli olandan, doğruyu yalancıdan ayıran bir metod olduğuna göre insanlar arasında suç, kötülük, kirlilik arttıkça onların karşılaþacağı fitne de çok olacaktır. Fitne bu anlamda toplumun kirlerini arıtan, temizleyen bir temizleyici gibidir. 

İnanç uğruna belâ ve sıkıntılara uğrama anlamındaki fitne olumludur. Bu gibi sıkıntılar inanan kişiyi kararlı kılar, iradesini güçlendirir.

Kur’an, insanların sürekli olarak ‘fitne’ ile denendiklerini açıklıyor:

“İnsanlar, (yalnızca) ‘İman ettik’ diyerek, fitneye uğratılmadan (denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınamadan geçirdik (fitneye uğrattık); Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.” (29 Ankebût/2-3)

Bu bağlamda ‘fitne’ ile ‘belâ’, aynı anlamdadır. Ne ki ‘fitne’nin kapsamı biraz daha geniştir. ‘Belâ’ yalnızca Allah’tan geldiği halde, ‘fitne’ hem Allah’tan hem de kullardan gelebilir. İnsan kendisini olduğu kadar başkalarını da fitneye uğratabilir.  

‘Fitne’, bizzat o fitneyi meydana getiren için bir uyarı, bir düzelme veya aklını başına alma imkanıdır.

Kur’an, pek çok peygamberin, toplulukların denendiğini, müslümanların sadece iman etmelerinin yeterli olmadığını ve mutlaka deneneceklerini söylüyor. İmanın kökleşmesi ve sağlamlaşması için çeşitli denemelerden geçirilirler. (29 Ankebût/2-3. 47 Muhammed/31. 8 Enfal/17. 3 Âli İmran/152, 154. 33 Ahzab/11)

Kur’an’a göre İslamı inkâr edenlerin müslümanlara karşı düşmanca tavırları bir fitnedir. Ancak bunun müslümanlar açısından olumlu bir tarafı vardır. Böylece onların İslâm’a bağlılıkları denenmiş olur. (25 Furkan/207. 60 Mümtehine/5)

Müslümanlar zaman zaman bu gibi zorluklarla, kötü muamelelerle imtihan olabilirler. Onlar, tıpkı madenin deneme kazanında kaynatılması gibi, zorluklarla karşı karşıya kalabilirler. Böylece samimi müslümanla gevşek müslüman ortaya çıkar.

 

c-Ni’met/külfet bağlamında fitne

Fitne, gerçek olanı sahte olandan, iyi olanı kötü olandan, kirliyi temizden ayırmak olduğuna göre, hayatın akışında olumlu ve olumsuz tarafıyla ortaya çıkabilir. Kur’an’ın işaret ettiği gibi insan bazen; mal-mülk, evlat ve sağlık gibi ni’metlerle, bazen de yokluk, hastalık, şeytan ve düşman saldırısı gibi şeylerle denemeye uğratılır.  

“Onlardan bazı zümrelere  kendilerine denemek (fitneye uğratmak) için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.” (20 Tâhâ/131)

Mal ve evlat insan için bir fitnedir, yani deneme aracıdır. (8 Enfal/28. 64 Teðabûn/15)

Bol rızık ve verilen nimetler (39 Zümer/49) birer fitne olduğu gibi, başa gelen üzüntü ve kaderler (20 Tâhâ/40), belâ ve musibetler de birer fitnedir. (9 Tevbe/126. 22 Hacc/11)

İnsanlardan bazılarının sahip olduğu imkanların, iyi hallerin, genişliklerin sebebi açık olmayabilir. Bütün bunların birer deneme olduğunu, şükredenlerin belli olmasını için insanlara verildiğini bilmemiz gerekir. (6 En’am/53)

Allah (cc) doğru yola giren kimseler için rızkı bollaştırır. Bunun sebebi de onların şükredip şükretmeyeceklerini denemektir. (72 Cinn/16-17)

İnsanların bir kısmı diğerleri için bir deneme aracıdır. Bir âyette buna işaret edilmektedir. (25 Furkan/20)

Bu âyet;  yalnızca peygamberler değil; her insanın toplumsal varlığı ile diğer kimseler için, onların ahlâkí tercih ve kavrayışlarını ortaya çıkmasını sağlayan bir deneme aracı olduğuna işaret etmektedir. (Kur’an Mesajı, 2/730)

Hayat, tekâmül yolunda ilerlemek ise fitnelerin yani denemelerin, sınama araçlarının peşpeşe sıralanması doğaldır. 

 

d-Asıl fitneci şeytandır 

Şeytan görevi gereği insanları şaşırtarak, kandırarak, kendi yoluna davet ederek onları olumsuz anlamdaki fitneye düşürebilir.

Kur’an insanları şu şekilde uyarıyor.

“Ey Âdemoğulları, şeytan, ana-babanızı (Âdem ile Havva’yı), çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak Cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir fitneye düşürmesin...” (7 A’raf/27)

Şeytana ilk defa aldanan Âdem ile havva cenneti kaybettiler. Dünyaya sürgün edildiler. Bu onlar içim tanımlanamaz bir kayıptı. Bir ilâhî lütuf olarak elde ettikleri cenneti, şeytanın fitnesi sebebiyle kaybettiler. Aynı cenneti tekrar kazanabilmek için yeryüzünde yeniden çalışmaları, çok emek sarfetmeleri yani bedel ödemeleri gerekti.

İlk insanı cennette kandırmasını bilen, yani onu fitneye düşüren şeytan, diğer insanları da kandırır, hataya, suça, kötülüklere davet edebilir. Onun hoşuna gidecek işleri yapabilecek iki ayaklı dostlar bulabilir. O dostlarına pek çok şeyi yaptırır. Onların faaliyetleriyle suç işlenmesini sağlar. İnsanlar arasında kin ve düşmanlık tohumları atabilir. Kavgalara, kargaşalara, savaşlara sebep olabilir. Toplumun bir kesimini diğerinin üzerine salabilir, anlaşmazlık, güvensizlik, nefret ve hasımlık duygularını artırabilir.

Şeytanın iki ayaklı dostları!!!

Onlar var ya, onlar! İnsanlık şeytandan çektiği kadar onun iki ayaklı dostlarından da çok çekmiştir.

Onlar, efendileri şeytanı razı etmenin gayretindedirler.

Onlar, fitneden, kavgadan, kargaşadan beslenirler. Bir yerde suç, günah, fitne, anlaşmazlık varsa; sevinç duyarlar.

Onlar, kendilerine bile zarar verecek fitne ateşini yaktıklarını bile farketmezler.

Onlar, fitne ateşini kendileri yakarlar, ama başkalarını fitne ateşi yakmakla suçlarlar.

Onlar, başkalarını rahatsız ederler, ama rahatsız ediliyoruz diye sızlanırlar.

Onlar, başkalarının haklarına tecavüze ederler, sonra da haklarımızı istiyoruz diye pişkin pişkin feryat ederler.

Şeytanın iki ayaklı dostları!

Onlar fitne ateşini yakmayı akıl hocalarından alırlar. Çünkü en iyi fitneci şeytandır.

Akıllı insana düşen, şeytanın ve iki ayaklı dostlarını yaktığı fitne ateşini görmek ve elinden geliyorsa söndürmeye çalışmaktır. Çünkü fitne ateşinin büyümesi herkese zarar verebilir.

Hüseyin K. Ece

28.3.2008

Zaandam

 

FİTNEYİ KİM KÖRÜKLÜYOR 2

Bir önceki yazımızı okuyanlar hatırlayacaklardır; öncelikle ‘fitne’ kelimesini açıklamış, sonra da Türkçedeki manasıyla bazı insanların fitne ateşini körükleyebileceklerini eklemiştik.

Fitne kelimesinin aslında, pek çok anlamı vardır. Bazıları şunlardır:

“Bir şeyi ateşe atmak, sahtesini safından ayırmak için altını ateşe atıp denemek, bir şeyi sınamak, test etmek, imtihan etmek, deneyerek öğrenmek, bir şeyi arıtıp katışıksız hale getirmek, öldürmek, azap etmek, işkence ve eziyet etmek, sıkıntı ve belaya sokmak, kötülüğünü istemek, bir kimseyi ayartmak, insanlar arasında kargaşa ve huzursuzluk çıkarmak” gibi anlamlara gelir. (bak. Kur’an’da Fitne Kavramı, H. Keskin, s: 19-36)

Fitne: Geçimsizlik, karışıklık, kargaşa. (Türkçe Sözlük, TDK, 1/508)

Fitne: İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey. Muhârebe. Azdırma. Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. Fikir ihtilâfı. Kavga. Potada altın ve gümüşü eritmek. İmtihan ve tecrübe etmek. (Osmanlıca Sözlük, s: 269)

Fitneyi, geniş manalarıyla düşünecek olursak her zaman olumsuz bir şey olmayabilir. Müslüman bir kişinin inanma iradesini güçlendirmek, inancını erdemli ve kararlı bir şekilde yaşamasına imkan vermesi bakımından ahlâkî gelişmeye katkı da sağlayabilir.

Fitne öncelikle sınama/deneme olduğuna göre; zorluk, musibet, işkence ve haksızlık gibi şeyler bazen olumlu sonuç doğurabilir. Ya da uğranılan belâ ve musibetlere karşı sabretmeyi ortaya çıkaran bir imtihandır.

 Fitne kelimesi önceleri denemeye sebep olan kötülük, kargaşa, işkence, zorluk, felâket, belâ ve musibet iken, daha sonraları bizzat; kötülük, kargaşa, işkence, karışıklık, anlaşmazlık, savaş, Allah’a isyan v.d. gibi anlamlar kazanmıştır. (DİA, 13/156)

Fitne deyince Türkçe’de işte bu manalardan bir kaç tanesi anlaşılmaktadır.

Fitnenin ortaya çıkışına, yaygınlık alanına ve sonucuna göre bir kaç yere nisbet etmek mümkündür.

Mesela Allah’a nisbetle fitne; insanın mal, çocuk, Allah yolunda çekilen zorluklar, düşman saldırısı gibi şeylerle ‘inandım’ diyenlerin denenmesidir.

Şeytana nisbetle fitne, insanları doğru yoldan saptırmak, isyan ve haksızlıklara sürüklemek için insanlara vesvese vermesi, kandırmaya çalışması, onlara boş hayallar ve kuruntular aşılamasıdır.

Zalimlere nisbetle fitne; inananlara zulüm ve işkence etmek, onları dünya ateşlerine atarak cezalandırmaya kalkışmaktır,

Münafıklara nisbetle fitne; insanlar arasında kargaşa, dedikodu, anlaşmazlık çıkarmaları, tutum ve sözleriye ortalığı birbirine katmaları, toplumdaki anlaşmazlıkları körüklemeleri, farklılıkları öne sürerek insanları birbrilerine düşürmeleridir.

Aslında münafıklık başlı başlı başına bir fitne olduğu gibi, onlar, faaliyetleriyle kargaşa anlamındaki fitneyi sürekli çoğaltmanın gayretindedirler. Özellikle insanları anlaşmazlığa ve karşılıklı kavgaya veya düşmanlığa sürükleyecek hassas konuları kaşımayı çok severler.

Münafıklar hem kendileri fitneye düşerler, hem de başkalarını, özellikle de müslümanları fitneye düşürmeye çalışırlar.

İslama inanmayanlara nisbetle fitne; Allah’a karşı aşırı başkaldırı, terbiyesizlik, Allah’a ait olan şeylerle alay etme, ilahî olan her şeye savaş açma, bu yüzden inanan kimseleri rahatsız etme geyretleridir.

İslâma göre insanlar din seçme konusunda serbesttirler. İsteyen kendi iradesi ile müslüman olur, isteyen başka bir dini seçer, veya hiç bir dini seçmez, kendi uydurduğu bir dine inanabilir. Herkes öldükten sonra kendi hesabını kendi verecektir.

Ancak bir kimse herhangi bir hayat tarzını/inancı seçtikten sonra, inancını ideoloji haline getirip, o inancı/o hayat tarzını başkalarını rahatsız etme amacıyla kullanmaya kalkışırsa, orada ciddi sorun var demektir.

İster inancı, isterse başka bir şeyi kullanarak başkalarına haksızlık yapmak, işkence etmek, bu anlamda insanları birbirine kışkırmak da fitnenin ta kendisidir.

Kur’an ilginç bir örnek veriyor: Hz. Musa’nın (as) kavmi, firavunun ve ileri gelen seçkinlerin kendilerini bir fitneye düşürmelerinden, yani fenalık yapmalarından korktukları için iman etmekte tereddüt ettiler. (10 Yunus/83)

Bugün de bu gerçek değişmemiştir.  Çağlar boyu hak ve erdemden yana olanlar, bu tavırlarını; kendi zamanlarının firavun ve adamlarının şerrinden korktukları için açıkça ortaya koyamamışlardır.

Fitnecilere nisbetle fitne bir kaç çeşittir:

* İşkence ve zulüm, hakszılık ve adaletsizlik fitnenin ta kendisidir. Bir kimsenin sırf renginden, inancından veya etnik kökeninden dolayı ayrımcılığa uğraması, hakaret görmesi, haksızlığa uğraması fitnedir.

* Fitne, ortalığı karıştırmak, insanları birbirine düşürmek, onları birbirine karşı kışkırtmak, aralarını açmak, onları dehşete düşürmek, kargaşaya ve anlaşmazlıklara sebep olmak, terör estirmek olduğuna göre, fitneciler en çok bu araçlara başvururlar, sonuçta fitne ateşini artırırlar.

Kur’an, ‘fitne savaştan daha büyük suçtur’ derken buna işaret etmektedir. (2 Bekara/191, 217)

* Anlaşmazlık, kargaşa, kavga ve savaş anlamında fitne, bazen müslümanlar arasında da olabilir.

Bazı hadislerde fitne, müslümanların birlik ve beraberliğini bozan, onları birbirine düşüren yıkıcı faaliyetler olarak geçmektedir. (Müslim, Fiten/3, 4/2211. Buharî, Fiten/4, 9/60.)

Müslümanlar arasında bu denli fitne olduğu zaman piyasada fiilen aktif olma yerine, evinin bir köşesine çekilip fitneye karışmamak, elindeki her türlü -maddi ve manevi- silahları fırlatıp atmak, hatta olaylar üzerine gelirse Âdem’in öldürülen oğlu gibi olmak daha hayırlıdır. (Ebu Davud, Fiten/2. Tirmizî, Fiten/30)

* Fitne’yi Türkçe’deki manasıyla alırsak, -ki insanımız fitne deyince bunu anlıyor-, yaptığı filmin adını ‘Fitna’ koyan adamın maksadı nedir?

Yukarıdan beri anlattığımız anlamlardan hangisini kasdediyor acaba?

Yoksa filmin, o filmi yapanın, o filmi meydana getiren zihin yapısının bizzat kendisi mi bir fitne?

Bu film olayına fitnenin türkçedeki anlamıyla bakarsak; evet, bu hem Hollanda’da, hem de diğer ülkelerde iyi bir amaca hizmet etmedi. Tersine düşmanlıkları körükledi, farklılıkları anlaşmazlık nedeni haline getirdi, anlaşmalıkları artırdı, toplumsal huzuru azalttı, ‘öteki/ötekiler, yabancılar, bizden olmayanlar’ diyenlerin değirmenine su taşıdı.

Peki ne kazandı bu ‘Fitna’ ateşini yakanlar? Belki biraz şöhret, belki biraz popülizm, belki bir kaç oy?

Değer mi demeyin. Kimilerinin küçük bir çıkar için neler yapabileceğini bu dünya çok gördü.

Birlikte barış içinde, karşılıklı haklara saygı anlayışı ile, birbirimize karşı sorumluluk bilinciyle hareket ederek, herkesi insan yerine koyarak yaşasak ne olur? Niçin toplumsal huzur ve barış birilerini rahatsız ediyor? Neden birileri bu barışı bozmak için ‘fitne’ kaznanını kaynatıyor?

Bu filme fitne kelimesinin geniş anlamıyla bakarsak, bu bizim için bir deneme aracıdır. Kalitemizi, seviyemizi, duyarlılığımızı orataya koyacak bir sınama sebebidir.

Kim aklı başında reaksiyon verecek, kim çılgınca ve zararlı işler yapacak?

Kim sahip olduğu değerlere bir kat daha, sımsıkı yapışacak, kim gevşeyecek, ürkecek ve pısacak?

Kim böyle fitne odaklarına karşı uygun bir dil ve metodla mücadele yapacak, kim ‘adam bana ne, delilerle mi uğraşacağım’ deyip yenilgiyi ve hakareti içine sindirecek?

Fitne ateşini yakanlardan olmamak güzel olduğu gibi, yakılan, ama zararlı olan fitne ateşlerini söndürmek de güzeldir.

Hüseyin K. Ece

12.4.08

Zaandam