-      Giriş

İnsan hem bebenini hem de iç dünyasını temiz tutmalıdır. Bu temizlik de kişinin yedikleri ve içtikleri ile ilgilidir.

İnsanı temiz yaratan Allah (cc) onun için temiz yiyecekler de yaratmıştır. İman edenlerin o temiz, yani helâl yiyeceklerden yemelerini emrediyor. (Bekara/57) Çünkü müslümana sadece temiz ve güzel yiyecek ve içecekler helâldir.

 

“Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: "Size iyi ve temiz şeyler helâl kılındı…" (5 Mâide/4)

Bu; bazı şeylerin pis, kötü ve zararlı olduğu, dolaysıyla onları yemenin ve içmenin müslümana zarar vereceği manasına gelir.

Hak edilmeyen kazanç ve gıdalar insan ve toplum bünyesinde bozulmaya, ahlâkî bozukluklara, ardı arkası kesilmeyen yanlışlara sebep olur.

Bütün çeşitleriyle, bütün cinsleriyle haram kazanç, İslâmda haram kılınan bütün yiyecek ve içecekler kişiyi ve toplumu ifsat eder, bozar.

Yerde ve gökte tek bir ilâh olan Allah vardır. O Allah ki, yeryüzüne ve gökyüzüne bir düzen (sulh) koymuştur. İnsan toplulukları da düzen içinde, fesattan uzak yaşasınlar diye peygamberler ve onlarla beraber din göndermiştir. Yani ilâhî kurallar göndermiştir. Bu ilâhî kurallar insanlar arasında ve toplumda düzeni sağlar, fesadı önler.

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın...” (7 A’raf/56, Bir benzeri A’raf/85. Bir benzeri: 48 Muhammed/22)

Haram ve helâl hükümleri, haddini bilenler içindir. Bu gibi nitelendirmeler onlar için bir anlam ifade eder. Bir kimsenin sınırı yoksa, kırmızı çizgisi yoksa, daha doğrusu haddini bilmiyorsa, o kimse için ”helâl ve ‘haram”  kavramı yoktur.

Bu gibi kimseler, haram kazancın yol açacağı, sebep olacağı yıkımı da görmezden gelirler, önemsemezler. Hatta bundan bahsedildiği zaman gülüp geçerler.

Çok kazandığı halde parası bir türlü yetmeyenler, hatırı sayılır geliri olduğu halde, fakirlik çekenler, var iken yiyemeyenler ve yediremeyenler, var olduğu halde yok yok diye feryat edenler; olaya bir de bu açıdan bakmalılar.

Temiz bir fıtratla (yaratılışla) yaratılan insan, daha sonra niçin bozuluyor? Niçin isyancı, bozguncu, zalim ve nankör oluyor?

Bunda kişinin ta bebeklikten beri beslendiği gıdaların etkisi yok mu? Kişinin bedeni ne ile şekillenir? Bedene şekil veren yiyecekler, manevi yapıya, ahlâk ve karaktere etki etmez mi?

Eder, evet hem de çok etki eder.

Aldığımız besinlerin vücutta etkileri görüldüğü gibi, davranışlarda da  görülür. Bedeni haram gıdalarla beslenen bir çocuğun, daha sonradan kaliteli bir adam, muhlis bir mü’min, ahlâklı bir müslüman olması çok kolay değildir.

Sürekli haramla beslenen bir bedenin sahibine haramzâde denilir. Yani haramla geçinen. Aslında ona haramzede, yani haram kazançların kurbanı demek daha doğrudur.

Pek çok insan haramların, haram gıdaların, hak edilmeyen kazançların kurbanıdır.

 Çünkü haramın (sağlam) binası olmaz. Haram ondurmaz, haram güldürmez, haram sağlıklı bir yapı inşa etmez. İnsan terbiyesi bir karakter inşası olduğuna göre, bunun temiz gıda yerine, zehirle oluşturulması imkansızdır.

Şimdi öncelikle ifsat/fesat nedir, ona bakalım.

 

-      İfsat/fesat nedir?

Bu kelimenin aslı ‘fesede’ fiilidir. Bu da bir şeyin az veya çok itidalden uzaklaşması demektir. Nefsin, bedenin ve eşyanın istikametten ayrılması hakkında kullanılır. (Isfehânî, Müfredât, s: 571. İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 11/180)

‘İfsat’  ise, bozma, kokuşturma, geçersiz duruma düşürme anlamına gelir.    

Bir şeyin faydalı olmaktan çıkıp zararlı olmaya başlaması fesattır.

Aynı kökten gelen ‘müfsit’;  bozan, bozgunculuk yapan, ifsat eden demektir.

Fesadın karşıtı sulh veya salah’tır. Sulh veya salah; iyi olma, düzelme, iyiliğe aracı olma anlamlarına gelir. Bunun çoğulu maslahattır. Maslahat, iyi olan halleri, düzelmeyi, faydalı olan şeyi ifade etmektedir.

İfsat eden, fesat’a sebep olan şeylerin hepsine Din dilinde ‘mefsedet’ denmiştir. İnsanların din, can, akıl, nefis, nesil ve mal güvenliklerini çok önemli gören İslâm, koyduğu hükümlerle ‘kişiye maslahatı kazandırmak, ondan mefsedeti uzaklaştırmak’ istemektedir.

Fesat; iyilik , güzellik, doğruluk ve adalet ilkeleri esas alınarak oluşturulan ya da oluşturulmaya çalışılan bir sosyal düzene karşı çıkmayı simgeleyen bir kavramdır. (E. Pazarbaşı, nak. K. Siyasî Kavramlar, s: 348)

‘Fesat’, muazzam bir düzene sahip olan âlemin, toplumun ve ferdin yaratılıştan gelen ve doğal olan dengesinin bozulmasını ifade etmektedir.

Bu kelime toplumsal, hukukî ve dinî boyutuyla değerlendirildiği zaman yine belli bir düzenin ve dengenin bozulmasını, faydalı olmaktan çıkmasını anlatır.

 

-      Kur’an’da ifsat/fesat

İfsat Kur’an’da; özellikle yeryüzünde fitne uyandırıp, insanların durumunu ve yaşama yollarını doğruluktan saptırıp, din ve dünyaya ait çıkarlarını zedelemek anlamında kullanılmıştır.        

Bununla birlikte aşağıdaki eylemlere Kur’an fesat demektedir.

Âlemlerin Rabbi Allah’ı inkâr etmek, O’nun Rabbliğini kabul etmemek, ya da insanları O’nun yolundan alıkoymak . (16 Nahl/88, ayrıca bak. 3 Ali İmran/62-63)

Allah’ın peygamberler aracılığıyla gönderdiği mesajı yalanlamak, ona karşı gelmek. (10 Yunus/39-42)

İnsanlara ait haklara tecavüz etmek. (5 Maide/5)

Adalet ve huzur düzenine aykırı bütün kötülükler, mesela; hırsızlık (12 Yusuf/70-73), ölçüde ve tartıda hile yapmak (11 Hûd/85), kamu düzenini bozma, ekini (ticaret ve iktisat hayatını) nesilleri mahvetme (2 Bekara/205), 

hak ve adalet sınırını aşarak azmak (tuğyan etmek) (89 Fecr/9-14),

bozgunculuk yapmak, ya da buna sebep olmak (7A’raf/127. 18 Kehf/93-94. 27 Neml/48),  insanları zayıflatmak için gruplara ayırmak. (28 Kasas/3-4),

zalim yöneticilerin hükmetme arzusu, iktidar tutkunluğu (27 Neml/34), her türlü aşırılığa sapmak. (26 Şuara/151-152)

Büyü yaparak kötülüğe sebep olmak (10 Yunus/81-82), akrabalık bağlarını koparmak (47 Muhammed/20-22),  yalan söylemek (33 Ahzab/70-71), Hz. Lût kavminin işlediği çirkin davranış (29 Ankebût/28-30),  servet biriktirerek onunla övünmek ve insanlara hükmetmeye kalkışmak (28 Kasas/77).  

         Ayrıca, günah işlemek (2 Bekara/11), küfr, kafirlik (11 Hûd/116), helâk, bozulup gitme (21 Enbiya/22), katillik (18 Kehf/94, 40 Ğafir/26), harap etme, bozup dağıtma (2 Bekara/205, 27 Neml/34) gibi faaliyetler de fesattır.

 ‘Fesat çıkarmak’ ile azgınlık (bağy) isyan ve israf (aşırılık) kavramları arasında bir bağlantı vardır. Nitekim Kur’an firavuna asi ve fesat çıkarıcı demektedir. (10 Yunus/91) Salih (as) kavmine nasihat ederken, onlara müsriflerin (ölçüsüzce davrananların) emrine uymamalarını, çünkü onların yeryüzünde fesat çıkardıklarını ama ıslah etmediklerini söyler. (26 Şuara/151-152)

 

-      Fesadın Sonuçları:

Şüphesiz ki insanlar -hayr veya şer- bütün yaptıklarının karşılığını alırlar.

Yeryüzünde çeşitli şekillerde fesat çıkarıp ilâhî düzeni, kişilerin ve toplumların ahlâklarını, ürünlerini ve nesillerini bozan, onların haklarına tecavüz edip zulme sebep olan ve saadet halini kargaşaya ve mutsuzluğa çeviren bütün müfsitler cezalarını bulurlar.

         Kur’an, Allah’ın (cc) fesadı ve fesat çıkaran müfsitleri bildiğini, onların yaptıklarından haberdar olduğunu, dolaysıyla onlara hak ettiklerini mutlaka vereceğini bildiriyor. (3 Âli İmran/63. 10 Yunus/39-40).

         Allah (cc), her şekilde olursa olsun fesat çıkaran müfsitleri kesinlikle sevmemektedir. (2 Bekara/205. 5 Maide/64. 28 Kasas/30)

         Allah (cc) fesat çıkaranlara, ahdini bozanlara ve birleştirilmesini istediği bağları koparanlara lânet ediyor ve yurdun kötüsünü (Cehennemi) onlar için hazırladığını haber veriyor. (13 Ra’d/25) Böyleleri aynı zamanda zarara (hüsrana) uğrarlar. (2 Bekara/25)      

         İnsanların yaptıkları fiiller yüzünde ham karada, hem de denizde fesat çıkar. Bununla toplumların huzuru kaçar, haklar ihlâl edilir, tabiatın ve insan hayatının dengesi bozulur. Bu fesada sebep olanlar, yaptıklarının karşılığının bir kısmını dünyada tadarlar. Bazen bir  belâya uğrarlar, bazen helâk edilirler. Tarihta bunun pek çok örnekleri vardır. (Mesela; 30 Rûm/41-42. 11 Hûd/84-94. 29 Ankebût/36-37. 7 A’raf/73-79, 80-84, 85-94. 17 İsra/4-7 anlatıldığı gibi)

         İfsad, insanın ve onun doymaz iştahının, aşırı isteklerinin sonucudur. Müfsidler, yeryüzündeki tabii değerleri, sulh (barış) ve dengeyi, kendi subjektij ölçüleri ve doymaz iştahları sebebiyle bozarlar. Onların bu faaliyetleri sonucu, en önemli fesad olan ‘şirk, küfür, isyan, zulüm ve günah’ artar.  

Allah’a isyan eden, sınırı aşan veya arzularını tanrı haline getiren insanlar yeryüzünde, insan ve toplum bünyesinde fesada ve sulhun (düzenin ve iyiliğin) bozulmasına sebep olurlar. Ya da onların yaptığı işler yüzünden fesat meydana gelir.

İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatıyla ilgili bir sözü hoşunuza gider. Ve o kimse kalbinde olana Allah’ı tanık tutar. Halbuki o düşmanların en amansızıdır. O yönetime (velayete) geldiği zaman yeryünde fesat çıkarmaya, ekini ve nesilleri mahvetmeye koşar. Allah ise fesadı sevmez.” (2 Bekara/205-206)

Bu durumda “ürünün ve neslin yok edilmesi”, aile hayatının sarsıntıya uğraması ile ve sonuçta bütün bir toplumsal yapının çökmesi ile eş anlamlı olur. Yukarıda tanımlanan zihniyet, genel bir kabul görüp sosyal davranışları yönlendirir hale gelir gelmez kaçınılmaz bir şekilde yaygın bir ahlakî çürüme ve sonuç olarak sosyal bir çözülme ile noktalanır. (M. Esed, Meâl s: 60)

Allah (cc) müfsitlerden ve onların yaptığı fesatlardan razı değildir. Fesadın kişi ve toplum bünyesinde sebep olduğu zararları önlemek için kullarına ısrarlı bir şekilde ‘fesat çıkarmayın’ diye ihtarda bulunmaktadır. (2 Bekara/60. 7 A’raf/74. 11 Hûd/85. 26 Şuara/183. Ankebût/36)

Mü’minlerin, fesada ve fitneye yol açacak davranışlara fırsat vermemeleri gerekir. Onlar fesatçılara karşı direnmez, meydanı boş bıraktıkları zaman yeryüzünde fesat giderek yaygınlaşır. (8 Enfal/73)

Müslümanlar, fitne ve fesadı önlemek üzere müfsitlerin (bozguncuların) peşlerinden gitmezler, onlara ve onların sistemlerine, fikirlerine, eylemlerine hiç bir şekilde destek  olmazlar. (7A’raf/142) Onlar akıllı insanların yaptığı gibi yaparlar: Fesat zihniyetini iyi tanırlar ve onunla mücadele ederler. (13 Ra’d/22)   

           

-      İnsan bünyesinde fesat

Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Allah Teâla (cc) temizdir ve sadece temiz olanları kabul eder.... Yediği haram, içtiği haram, gıdası haram olan bir kimsenin duasını Allah nasıl kabul etsin?” (Müslim, Zekât/ 65 (2346). Tirmizî, Tefsir/3)

İnsanı cehenneme en fazla götüren şey; iki duadak arası ile iki bacak arasına sahip olamamaktır. (Tirmizî, Birr/62 (2004). İbni Mace, Zühd/29 (4246). Müsned 2/392, 442. İbni Hibban, 2/224)

İki dudağa sahip olmak inkâr, yalan, gıybet gibi sözlü hataları kapsadığı gibi, gıdaları da kapsar. Kişi iki dudağından içeri  hangi lokmanın girdiğine de dikkat etmeli.

İslam’ın haram kıldığı her yiyeceğin, her içeceğin, her davranışın; yapıldığı zaman insana mutlaka zararı vardır.

Mesela Kur’an, içki ve kumar hakkında şöyle buyuruyor:

“SİZ EY imana ermiş olanlar! Sarhoşluk veren şeyler, şans oyunları, putperestçe uygulamalar ve gelecek hakkında kehanette bulunmak, Şeytan işi iğrenç kötülüklerden başka bir şey değillerdir: O halde onlardan kaçının ki mutluluğa eresiniz!

Şeytan, sarhoşluk verici şeyler ve şans oyunları ile sadece aranıza düşmanlık ve nefret sokmaya ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaya çalışır. O halde, (artık) vazgeçmeyecek misiniz?” (5 Maide/90-91)

Peygamber (sav) de içkinin bütün kötülüklerin anası olduğunu haber veriyor. (Nak. Kütüb-ü Sitte, 8/160)

İçki içen bir kimse namaz kılsa, namaz borcundan kurtulsa bile kırk gün süreyle sevap kazanamaz. (Ebu Davud, Eşribe 5 (3670).  Müsned, 1/316, 2/25, 71, 97)

Âyetlerde ve hadislerde açıkça söylendiği gibi, sarhoş edici nesneler mutlaka ve mutlaka zararlıdır. Onların kullananların hayatını çeşitli açılardan ifsat ederler.

Tecrübeyle ve bilimsel olarak sabi,ttir ki uyuşturucular insane hem bedenini hem de aklını fesada uğratır, yani zarar verir. Bir s,re uyuşturucu kullananların kimselerde bu açıça görülür. Bu gibi kimselerin sonradan uyuşturucu kullanmayı terketseler bile – kaldı ki buda oldukça zordur- tam anlamıyla düzeldiği, normal bir hayata döndüğü söylenemez.

Bu, bize haram yiyecek ve içeceklerin nasıl ifsat edici olduğunu gösterir.

            Haram kazan/yiyecek-içecek insan bünyesinde ve aile  hayatında, bir bidon temiz suya bir damla mürekkep damlatmaya, ya da bünyeye giren bir mikroba benzer. Vücuda mikrobun girişi görülmez ama, yaptığı tahribat (fesat) bünyede hissedilir ve fiilen görülür.

            İşin uzmanları yazıyla ve sözlü olarak hem hastalarını, hem de herkesi bilgilendirirler, uyarırlar.  “Şu gibi yerlerde yaşama, oturma, bulunma, şu hastanın yakınında durma, onun eşyasını ve artığını kullanma mikrop kaparsın. Şu yiyecekleri yeme, şu içecekleri içme, hasta olursun” diye.

            Vücut bir defa mikrop kapmaya görsün, hemen veya daha sonra etkisini gösterir. Kişi mikrobun bünyede açtığı zararları, elemi, ağrıyı, sızıyı; yani fesadı çeşitli şekillerde hisseder.

Haram kazan da tıpkı bunun gibidir. Girdiği bünyeyi tahrip eder, manen zarar verir, fazilet ve iyi hallerden uzaklaştırır.

Çocuk eğitiminde bir kaç temel dinamik vardır. Bunlardan biri de ‘helâl rızık’tır. Çocuklarına helâl lokma yedirmeye dikkat eden ebeyn’lerin işleri bir hayli kolaydır. Zira helâl ve temiz rızık yapıcı, iyi duyguları besleyici, doğru olan şeylere meylettirici, güzel olan şeyleri sevdiricidir.

Çocuğunu haram lokma, haram kazanç, kul hakkı ile basleyenler, sonradan hayırlı evlat hasreti çekerler.

Bir müslüman baba vefatına yakın oğluna şöyle dedi: “Oğlum size dünyalık olarak bir şey bırakamıyorum. Ama gönül rahatlığı ile diyebilirim ki, size bilerek haram lokma yedirmedim. Bu da bana yeter.”

Bu babanın bütün çocuklarının hayırlı evlat olduğuna şahitlik edebilirsiniz. Ben ediyorum.

Bütün müslüman babaların, “Çocuklarıma bilerek haram yedirmedim” diyebilmeleri gerek. Toplumun büyük kesimin bu şuurda olduğunu düşünelim; o toplumda yetişen çocuklar genelde iyi ahlâklı, yararlı insanlar, salih nesiller  olacaktır.

Haram gıdaların insan vücudundak etkilerinin uzun süre sürdüğünü hatırlamak gerek. Nitekim yukarıdaki hadiste Peygamber (sav) bunu, ibadetlerin sonuçları bağlamında haber veriyor.  

Haram yiyecek ve içecekleri iki katagoriye ayırabiliriz: a-İslâm Şeriatinde haram veya mekruh kılınan yiyecek ve içecekler.

b-Hırsızlık, gasb, hile ile ele geçirme, yağmalama, sahte evrakla, faiz yoluyla ve benzeri yollarda elde edilen haksız kazançların hepsi. Burada alın teri, meşru bir emek, hak edilmiş bir sonuç yoktur. Bunları yeme, içme, kullanma, istifade etme İslâm açısından hatadır ve zararlıdır. Faydası olmadığı gibi, hem onulmaz yaralar açarlar, hem de hesabın artmasına sebep olurlar.

 

-      Faiz ve haram kaznaç

Haram kazançlardan biri de faiz yemek, faizli muamele yapmaktır.

Faiz (Riba)  almayı ve vermeyi bu ölçüler çerçevesinde değerlendirmek gerek.

Ekonomik açıdan getirisi ve götürüsü bir tarafa, faiz tefecilik olarak asla hak edilmiş bir kazanç değildir. Asla alın teri sonucunda, ananın ak sütü gibi helâl değildir. İnsan için tavsiye edilmiş kazanç yollarından, temiz (tayyibe) rızık hiç değildir.

            Faiz yoluyla elde edilmiş paranın, kazancın, servetin insan ve toplum bünyesindeki zararları sayılamayacak kadar çoktur. Onlardan bazılarını şöyle sıralamak mümkün:

  • Her şeyeden önce insanı tembelliğe sevkeder, kolay, ucuz, emeksiz,

havadan kazanma/geçinme saplantısını getirir.

  • İnsanı cimri, egoist, şüpheci yapar. Zaten bu duygular sebebiyle

bazıları alın teri ile kazanma yerine, daha kolay ama meşru olmayan bir yolla kazanmaya kalkışır ya...

  • İnfak, sadak verme, paylaşma duygularını öldürür. Müslüman olduğu

halde faizle servet sahibi olan nasıl infak edebilir, nasıl cömert olabilir, nasıl Allah yolunda harcama yapabilir ki? Faizci bir kimse, dünyanın parasına sahip olsa bile zekât verebilir mi? Allah yoluna infak edebilir mi?

  • Güveni öldürür, dostları azaltır, hasımlık duygularını artırır.  
  • Toplumda mali dengeyi sarsar. Servetin belli ellerde, ya da

bankalarda/şirketlerde toplanmasını sağlar. Kesimler arasındaki uçurum giderek artar.

  • Paylaşmayı önler. Bir toplumda paylaşmanın olmaması en büyük

felakettir. Zira paylaşmak insanî bir sıfattır. Onu kaybedenlere ne demek gerekir, bilmiyorum.

  • Kapitalist, sömürücü, başkalarını hesaba katmayan bir anlayışa  

kapı açar. (Avrupalıların neden bu kadar kapitalist, çıkarcı, sömürgeci, dünya malına tutkun olduklarına bir de bu açıdan bakmak gerekir.)

  • Mal tutkusunu artırır. İnsan zaten yaratılışı gereği dünyalıklara karşı

zaafı vardır. Ancak İslâm mal/infak/emanet ahlâkıyla bunu dengeliyor. Bundan mahrum olanlar ise malın kulu, çıkarının kölesi, servetinin hizmetkârı olurlar.

  • İnsanı tek dünyalı yaşamaya zorlar, ölümü, hesabı, öte dünya saadetini
  • Haramlar ve sınırlar konusundaki hassasiyeti törpüler. Bir alanda haram

yemeğe alışan bir benlik, diğer alanlarda çok da hassas olmayabilir. Gelsin de nasıl gelirse gelsin anlayşına düşebilir.

  • Mala emanet gözüyle bakma anlayşını öldürür. Onun yerine, bu benim,

bana aittir kime ne anlayışını yerleştiri. Bu da insanın azmasının (tuğyan etmesini) sebebidir.

  • Bu dünyalık yaşama tutkusunu kamçılar. İki dünyalık yaşamayı insana

           

-      Sonuç

Kur’an fesat dediği davranışlar ile, faizin sebep olduğu bu sonuçlar arasındaki derin bağa dikkat edilmeli. Hepsi de İslâmın haram dediği şeylerle beslenme konusu ile alakası var.

Haramla meydana gelen bir bünyenin, haramla hayatını sürdüren bir benliğin,  helâl olan şayelere ilgisi ne kadar olabilir ki? Harama alışa alışa haram işlemekte artık beis görmeyebilir.  Ki bu da haramın her alanda yol açtığı tahribatın ta kendisidir.

Kısaca; bütün haram kazançlar insanı ve toplumu, dolaysıyla yeryüzünü ifsat eder, dengeyi bozar, geçim yollarını ve insan eğitimini olumsuz etkiler.

Peygamber (sav) kalp için “o iyi olursa bütün beden iyi olur, o bozulursa bütün beden ifsat olur” diyor. (Buharî, İman/39) Bedenin, bedenin içinde yaşadığı toplumun, bedenden kaynaklanan eylemlerin düzelmesi, ifsat olmaması yüreğe/yüreklere bağlıdır. Bunun da imanla olacağı açıktır.

Hüseyin K. Ece

16.8.2010

Zaandam/Hollanda