Sorular:

 

  • Müslümanlar düğün merasimlerinde nelere dikkat etmeliler?

Öncelikle şunu tesbit etmek gerekir. İnsan kadın ve erkek olarak yaratıldı. (Bakınız: Necm 53/45. Kıyâme 75/36-40. Hucurât 49/13) Hayatın (neslin) devamı için evlilik kaçınılmazdır. (Nisâ 4/1)

 

Kur’an’a göre evlenme, eş sahibi olma, eşlerin birbirlerini sevmesi, birbirlerine huzur kaynağı olması Allah’ın âyetlerindedir (varlığının belgelerindendir). (Rûm 30/21)

Kur’an insan için çok normal olan evlenmeyi iman edenlere aynı zamanda bir dini görev olarak da yüklüyor. (Nûr 24/32) Bu açıdan nikah İslâmda bir ibadettir. “Kişi evlendiği zaman dininin yarısnı korumuş olur. Diğer yarısı için de Allah’tan korkup sakınsın.” (Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, no: 7310. Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 2/239) 

Evlenme gibi kişi ve toplum hayatında önemli yeri olan bir faaliyet ve bunu hukuksal açıdan duyurma arzusu düğün denilen toplumsal gerçeği doğurmuştur.

Düğünle evlenme insanlık tarihi kadar eskidir. Toplumlara ve yörelere göre farklı düğün şekilleri, farklı evlenme adetleri olsa da çoğunun ‘eğlenceye’ yönelik olduğu söylenebilir.

Müslümanlar da eğlenebilirler, ya da eğlenceli düğünler yapabilirler mi? Elbette ama meşruiyet sınırında kalmak, Allah’a isyan (günah) olmamak şartıyla. Müslümanın her konuda olduğu gibi düğün ve evlenmede de ölçüsü şu âyetler olmalı.

“De ki: Ey Muhammed! Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz. Öyle yaparsanız Allah da sizi sever ve günahlarınızı bağışlar. Allah Ğafûrdur, Rahimdir.

De ki, Allah’a ve Resûlüne itaat ediniz. Eğer yüz çevirirseniz, kuşkusuz Allah kafirleri sevmez.” (Âli İmran 3/31-32. Ayrıca bakınız: Âli İmran 3/132) 

Bir konuda Allah’ın (cc) koyduğu bir ölçü, Peygamber’den (s.a.s.) gelen kesin bir uygulama (sünnet veya hüküm) varsa o noktada müslümanın görüşü, tercihi, “bana göre, benim görüşüme göre böyledir” demesi söz konusu olmaz.    

“Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.

Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzâb 33/36)

Düğünlerde hangi adetin, geleneğin, uygulamanın, eğlencenin, kararın Allah’ın ölçülerine, bir anlamda Allah’ın rızasına uyup uymadığına bakmak gerekir. Eğer müslüman isek.  

 

  • Şu an düzenlenen merasimlerde uygun olmayan uygulamalar nelerdir?

Üzülerek söylemek gerekirse, günümüzde müslümanların evlenme törenlerinde inançlarına uymayan bazı yanlış uygulamalar var. Bunlardan bir kaç tanesi şöyle:

Gücü aşan takı istekleri. Mehir yerine gelinlere altın/mücevher veya eşya pazarlıkları.

İhtiyaç olmayan pahalı lüks eşyalar, elbiseler. Bunların bir kısmının desinler için alındığını herkes bilir. Bu da aşırı israftır.

Gelinliklerdeki aşırılıklar. Yani bir defa giyilip bırakılan bir elbise için binlerce euro ödeniyor. Normalin sınırları zorlanıyor. Bunda da (acaba) gösterişe mi kaçılıyor? Düğünlerde giyilen elbiseler de öyle. Nişanda ayrı, kınada ayrı, düğünde ayrı, sabah bir elbise akşam bir elbise, düğün öncesi bir elbise, düğünün sonuna doğru başka bir elbise giymek ihtiyaç ve düğün sevinci faktörüyle açıklanamaz.  

Bu israfa berber masraflarını da eklemek gerekir.

Bir başka aşırılık da katılanların düğün kıyafetleri. İster kabul edelim, ister etmeyelim, ister tutalım ister tutmayalım, Kur’an yani İslâm müslüman erkeklere ve müslüman kadınlara tesettürü (örtünmeyi) emreder. Bunun da ölçüleri bellidir. Kadınlar için el, ayak ve yüz dışında bedenin yabancı erkelerin olduğu yerde kapalı olmasıdır. Düğünlerde bırakın İslâmın emrettiği gibi kapalı giymeyi, daha da açık, daha da dekolte, daha da pahalı, daha da gösterişli elbiseler giyiliyor. Sanki birileri daha da açılıp saçılmak için düğünleri bekliyor.

Şüphesiz düğünlere güzel ve güç nisbetinde kaliteli elbise ile katılmakta bir sakınca  yok. Ama her şeyin ölçülü olması, inancımıza uyması gerekmez mi? Sonuçta Allah’ın kuluyuz. Allah’a inanan kimse her yerde canının istediğini yapabilir mi?

Kadın ve erkek birlikte oynamalar. Kim nasıl düşünürse düşünsün, İslâm dini kadın ve erkeklerin birlikte oynamalarına izin vermez. Ama ayrı olmak şartıyla kadınların veya erkeklerin, davul zurna, kemençe veya müzikle halk oyunları oynamalarında bir mahzur olmasa gerek.

Gelin ve damadın, veya misafirlerin, eşleriyle, yakınların veya dostlarıyla dansetmesi. Bu adetin bizim kültürümüzle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.Tümüyle avrupalıların kültürüdür. Bu adet bize Osmanlı döneminde başlayan batılılaşma çabalarından sonra geçmiştir. Şimdi neredeyse onsuz düğün yapılmıyor. Dans etmeyen eşlere iyi gözle bakılmıyor, dans olmayan veya karışık oynanmayan düğünler itibar görmüyor.

Düğünlerde içki sunulması veya içilmesi. İslâm sarhoşluk veren her türlü içkiyi haram kılar müslümanlara... Düğünler bu haramı yumuşatmaz. Düğünlerde içki içilmesi bazılarının hoşuna gitse de, bu ev temelinin zayıf/çürük atılması manasına gelir. (İçkiyi sevenlere şunu demeli. Yarattığı insanı çok seven Allah (cc) iyi olan bir şeyi ona niçin haram kılsın ki? Demek ki onu seven Rabbi onun kötülüğünü istemiyor. Onu bir pislikten, kendi iradesiyle kurtarmak istiyor. Bu gerçek bile insanı içkiden uzak tutabilir.)

Takılardaki aşırılıklar. Takı takmak, düğün sahibine ve evlenen çiftlere güzel bir yardım/destektir. Akrabalar, dostlar ve arkadaşlar arasında hoş bir yardımlaşmadır. Ancak bunu gösteriş yarışına çevirmek, kimin ne kadar verdiğini hesap etmek, vermeyene küsmek, sıra bize gelince bizim nişanda/düğünde verildiği  kadar vermek değildir. Böyle düşünceler düğünlerdeki yardımlaşma amacına uymaz.

Aşırı müzik sesi. Müzik gruplarının herhalde tarzları böyle. İcra ettikleri müziğin sesini alabildiğine açıyorlar, şarkılar ve türküler koca koca anfilerden bütün salonu sese (gürültüye) boğuyor. Orada değil karşıdaki ile muhabbet etmek, dayanmak bile mümkün olmuyor. Sağır olmamak için insan oradan bir an önce ayrılmak istiyor. Sanırım güzel müzik ile gürültü arasında fark vardır.

Hatırlatmak gerekir ki düğünlerdeki harcamalara ve yapılanlara kesin bir sınır koymak çok zordur. Kimilerine göre lüzumsuz olan bir şey, diğerine göre düğünün olmazsa olmazıdır.  Bunun dozunu ayarlamak cidden zor. Ama iman edenler düğün konusunda da dengeli davranmalılar. Ne çok kısma, ne de saçıp-savurma, ne de lüzumsuz harcama...

 

  • İslâma en uygun bir şekilde yapılacak olan bir düğün merasimi için nasıl bir yol izlenmeli?

İslâmî bir düğün nasıl olmalı sorusunun cevabı net olmadığı gibi bunun sınırları da çok net çizilemez. Yani İslâm müslümanlara düğün şeması çizmiyor ama imana uygun ölçüler/ilkeler tavsiye ediyor. Dünyanın her tarafındaki müslümanlar bunu kendi örf ve şartlarına, zevklerine göre yapabilirler. Düğünlerin farklı icra edilmesinde de dinen bir sorun yoktur. Ama genel prensiplerden bahsetmek mümkündür. Bu da  düğünle ilgili her şeyin meşru (dine uygun) olması, mübah (helâl) sınırlarını aşıp harama bulaşmamasıdır.

Madem ki kız istemeyi ve  nikâhı Allah’ın emri Peygamberin kavli ile yapıyoruz. Düğünleri de Allah’ın emri Peygamberin kavli ile yapmalıyız. Allah’ın emrine, Peygamberin sünneti (kavline) uymayan ama tıpkı gayr-i müslimlerin düğünlerine banzeyen merasimlere herhalde islâmî düğün diyemeyiz.

Nikâhlanma (evlenme-yuva kurmak) her bekâr genç için İslâmda -bana göre- farzdır. Zira evlenmek yemek içmek gibi zaruri bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı helâl yoldan (nikâhla/evlilikle) gidermeyenler, -Allah korusun- İslâmın haram kıldığı yollardan giderirler.

Bunun da ailelerde, müslüman toplumda ve hayatta ne kadar yıkımlara, rezilliklere, felâketlere yol açtığı bilinen bir gerçektir. Kadın erkek ilişkilerinde her ne kadar Avrupa ülkelerinde alabildiğine serbestlik olsa da, ‘Rabbim Allahtır’ diyenler bu konuya onlar gibi bakamazlar. Müslümanlar dinlerine uyarak nikâhlanırlar, ev hayatı kurarlar, bu yolla temiz nesiller elde ederler, nefislerini pisliklerden korurlar.

Düğündeki öncelikli amaç eğlence değil, nikâhı duyurmaktır. Nitekim bir rivâyete göre Peygamber (s.a.s) “Nikâhı açıkça yapınız” (Ahmed b. Hanbel, 4/5) buyurmuştur.  Nikâhın açıkça yapılması da Arapların ‘velime’ dedikleri davet yemeğidir. Peygamberimiz  ‘velime’ vermeyi tavsiye etmiş, onun zamanında evlenen sahabeler de bir gün veya bir kaç gün velime’ daveti vermişlerdir. (Bakınız: Buhârî, Nikâh/7, 54, 68-70. İbn Mâce, no: 1907)

Düğün merasimleri de bu ‘velime’ davetinin zamanla kutlamaya ve eğlenceye dönüşen biçimidir. Öyleyse düğün yemeği (velime) vermek müslümanlar için sünnettir diyebiliriz.  Ancak bunun da herkesin gücü ölçüsünde olması, israf ve gösterişten kaçınılması gerekir.

Evlenecek müslüman çiftler veya aileleri nikâhı duyurmak üzere ‘velime, yani düğün yemeği’ vermeliler. Düğüne akrabalarını, dost ve tanıdıklarını davet etmeliler. Davet edilenler de imkanları varsa bu davete karşılık vermeliler.  Peygamberimiz (s.a.s.) meşru davetlere icabet etmeyi tavsiye ederdi. Kendisi de bu tür davetleri reddetmezdi. (Bakınız: Buhârî, Nikâh/71. Müslim, Nikâh/96)

Düğünün, düğün salonunda, uygun bir yerde, kırda-bayırda, mescitte, müzikli, eğlenceli, ilâhili, sohbetli-sohbetsiz olması fark etmez. Müslümanların düğünlerinde eğlence, şarkı-türkü, halk oyunları olabilir mi? Olabilir. Yeter ki mazbut olsun.  Yeter ki çılgınlığa varmasın.

Peygamberimiz (s.a.s.) inanca aykırı olmayan müzikleri de eğlenceleri de yasaklamamıştır. Hatta düğünlerde uygun eğlenceleri teşvik bile etmiştir.

Mesela düğünlerde tef çalınmasına izin vermişti. (Bakınız: İbn Mâce, Nikâh/20. Tirmizî, Nikâh/6. Nesâî, Nikâh/32)

Rivâyete göre Hz. Aişe (r.anha) bir yakınını düğünsüz evlendirmek isteyince Peygamberimizin ona düğün yapmasını tavsiye etmiş, Ensarın  eğlenceden hoşlandığını söylemiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, 4/226)

Hz. Aişe (r.anha) şöyle anlatıyor: “Bir gün Ebu Bekr (babam) içeri girdi, yanımda Ensarlıların iki cariyesi, Ensarın Bu’as günü söylediği şarkıları söylüyorlardı. Aslında onlar şarkıcı değillerdi (şarkı söylemeyi beceremiyorlardı). Ebu Bekr: ‘Allah’ın Elçisinin evinde şeytan sesleri mi var:’ dedi. O gün bayram idi. Allah’ın Elçisi (sav): “Ey Ebu Bekr, her milletin bir bayramı vardır. Bu da bizim bayramımızdır” buyurdu.” (Müslim, Îdeyn/16 no: 892. Buharî, Îdeyn/3. Bir benzeri: Müslim, Îdeyn/17 no: 892)

Ebu’l Huseyn Halid el-Medinî şöyle anlatıyor: “Biz Medine’de Âşûra günü tef çalıp şarkı söyleyen cariyeler dinlerdik. Bu durumu Mu’avviz kızı Rubeyyi’ya sorduk. Şöyle cevap verdi: ‘Evlendiğimin ertesi günü Allah’ın Elçisi beni ziyarete geldi, yanımda iki cariye şarkı söylüyor, Bedir’de öldürülen atalarımıza ağıt yakıyorlardı. Sözleri arasında şunlar da vardı; “Aramızda yarını bilen bir peygamber var”. Peygamberimiz buyurdu ki; “Bunu söylemeyin, yarın ne olacağını Allah’tan başka kimse bilemez.” (Buhârî, Nikâh/48. İbni Mâce, Nikâh/21 no: 1897) Ama şarkı söylemelerine izin verdi.

Enes b. Malik (ra) şöyle anlatıyor: Allah’ın Elçisi (sav), bir gün Medine sokaklarından birinden geçerken def çalıp şarkı söyleyen ve şöyle diyen cariyeler gördü:,

‘Biz Naccaroğullarının cariyeleriyiz. Muhammed ne güzel komşudur bize!’ Peygamber (s.a.s.); “Allah (cc) bilir ki ben sizi seviyorum” buyurdu. (İbni Mâce, Nikâh/21 no: 1899)

Kaynaklara göre sahabeler de eğlenceli düğünlere katılmışlardır. (Bakınız: Nesâî, Nikâh/80)

 

  • Bu konuda, evlenecek olan gençlere ve ebeveynlere neler tavsiye edersiniz?

İnsanların bir kadın ve bir erkekten geldiğini söyleyen, dolaysıyla evliliği öne çıkaran Nisâ Suresi birinci âyeti takvaya da vurgu yapıyor. Bir bakıma hem evlenirken, hem de evlilik hayatını sürdürürken, “takvadan ayrılmayın” deniliyor. Yani “Allah’ı hesaba katarak davranın, O’nu unutmayın, O’na karşı sorumluluk bilinciyle hareket edin” deniyor.

Dolaysıyla gençler her konuda olduğu gibi nikâh ve düğün konusuda da “el-âlem ne der”, “hoşuma hangisi gider”, “ben böyle istiyorum” demekten öte, “Rabbim bu konuda ne der, acaba razı mıdır” diye düşünmeler gerekir.

Unutmasınlar ki insan olarak hesabımızı Allah’a vereceğiz, çevremize değil. Bugün yapılan yanlışların zararı, ileride farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Binasını sağlam temeller üzerine yapmayanların, evleri yıkıldığı zaman feryat etmelerine hakları yoktur.

Bir anlık zevkler, bir günlük eğlenmeler nefsin hoşuna gitse de, haram olan, günah olan işleri yapmak zarardan başka bir şey değildir.

Biz başkalarını taklit etmemeliyiz. Başkalarını taklit edenlerin kişiliği henüz yeterince gelimemiş demektir.

Bir de madem ki müslümanız, her yaptığımız şey inancımıza uygun olmalı, öyleyse neyin helâl neyin haram olduğunu, düğünde ne gibi eylemlerin dinimize uygun olduğunu evlenmek isteyen gençler sorup veya okuyup öğrenmeli.  

Nikâh, yani evlenme ibadet olduğuna göre müslümanlar göz göre göre bir ibadeti nasıl haramlarla yapabilirler ki? İşin içine haram karışırsa o ibadet olmaktan çıkmaz mı?

“Şanımıza yakışan” düğünler illa da dinen haram olan eğlencelerle mi yapılır?

Eğlence deyince de akla “danslar, vur patlasın çal oynasın, sarhoş olmak” mı gelmeli?

Bunun makul ve edebe uygun olanı, haram olmayanı yok mu?

 

Sözün özü:

Müslümanın her şeyi gibi eğlencesi, düğünü, şakası bile imanına, kimliğine, asaletine yakışır şekilde olmalı.

 

Hüseyin K. Ece

28.09.2015

Zaandam

Doğuş nl.nin Ekim 2015 sayısından