Peygamber olarak hz. Muhammed'in misyonuna ihtiyaç var mı ve onun örnekliği konusunda bir panel.

Hüseyin K. Ece

Panel

08.01.2017

Beytu’s-Selâm-Duisburg

 

İKİNCİ OTURUM

 

 

-Bu devirde Peygamber’i örnek almak (mümkün mü)

Peygamber’in (sav) kendisine vahyedileni önce kendisi hayat, ahlâk, karakter haline getirmesi, ilâhi ölçüleri (hükümleri) kendisi uygulayıp ümmetine örnek olmak onun gorevidir.

Allah (c.c.) Kur’an mü’minlere Muhammed’i (s.a.s.) örnek olarak sunuyor:

“Andolsun Allah'ın Elçisinde sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok zikreden kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır.”  (Ahzab 33/21.  

Âyet söze te’kid (kuvvetlendirme) ile başlıyor ve kesin ifadelerle kıyâmete kadar geçerli olacak bir gerçeği/hükmü haber veriyor: “Peygamber’de sizin için en güzel örnek vardır.”

Muhammed (s.a.s.) ‘kudvetün salihatün’dür. Yani en mükemmel, sağlam, sâlih, sahih, yarayışlı bir örnektir. Allah’a iman edip O’nun rızâsını isteyen, âhirette lutfedeceği emsalsiz nimetlere mazhar olmayı uman ve daima Allah sevgisiyle yaşamak isteyen insanlar için eşi bulunmaz bir model.

Rasûlüllah, hislerine mağlûp insanları memnun etmek ve onlara pratik değerden mahrum birtakım teorik kurallar öğretmekle görevli olmayıp, O'nun hedefinin, insanlığa amelî kaideler öğretmek ve bu kuralları kendi yaşayışıyla Canlı Kur'an olarak izah ve târif etmiştir

 

  • Usve ne demektir?

Buradaki usve; ‘kıdvetün ve kudvetün’ ile eş anlamlıdır. Bu da, ister güzel, ister çirkin, ister hoşa giden, ister zarar veren bir şey olsun, başkasına tabi olurken insanın üzerinde bulunduğu durumu ifade eder. “Onu kendime örnek aldım”, ya da “örnek olarak onu takip ettim” şeklinde kullanılır.[1]

Dolaysıyla Ahzab 21. âyetteki hasenetün ‘usve’in sıfatıdır  ve en güzel örnek (eski deyimle; numûne-i imtisâl) manasına gelir.  Türkçe meallerin çoğu bu deyimi Türkçeye ‘en güzel örnek, en güzel numûne’ şeklinde çevirdiler.

Peygamber (sav) tebliğ ettiğini önce kendisi yaşadı ve insanlara vahyin hedeflerini gösterdi. Vahyin canlı modeli oldu. Vahiy O’nun tarafından açıklanıyor, yine bizzat O’nun tarafından pratize ediliyordu.

O ümmet için seçilmiş bir misal/örnekti.

Buradaki ‘usvetün’ kelimesinin aslı olan ‘teessi’ fiilinde özel bir anlam söz konusudur. “Teessi (usve), taklit ve teşebbüh (birine benzemeye çalışmak) değil, birinin yaptığını onun maksadını gözeterek yapmaktır.  

Peygamberler örnek alınsın diye insanlar arasından seçilmişlerdir. Yerde yürürler, iz bırakırlar ve izlenirler. Bu âyetin nüzûl ortamıyla ilişkisi açık. Peygamber (s.a.s.) en kritik insanî durumlarda bile duruşunu bozmuyordu. Âlemlere rahmet olmak, bütün insanlığa model olmak demekti. Bu ise, iyilik artsın diye varlığını sadaka vermekti.”[2]

         Örneklikte iki unsur vardır:

         Birincisi; örnek gösterilen şey örnek alacaklar tarafından üretilebilir bir şey olmalıdır. Üretilmeyen şeyin örnek alınmasını istemek güç yetiremeyecek bir şeyi teklif etmek olur. Meselâ Hz. Muhammed’in göz rengi, boyu, gücü kuvveti örnek gösterilmez.

         İkincisi; örnek ile örnek alacaklar arasında yapısal farklılıkların olmaması gerekir. İnsan ancak insanı örnek alabilir. (Mustafa İslâmoğlu, Üç Muhammed, s: 130)

Bu açıdan da herkes Son Elçi’nin (s.a.s.) misyonuna, davetine, örnekliğine, risâletine muhtaçtır.

 

  • Peygamberi örnek almak

Tamam Peygamber’in (sav) misyonu bu. Ancak soru şu: Peygamberin nesi ve nasıl örnek alınacak?

Bu soruya ancak Kur’an’ın öğrettiği peygamber tasavvuru ile isabetli cevap verilebileceği açıktır.

Günümüzde herkes değilse de bazıları bazılarını örnek alırlar. Örnek aldıkları kişiler gibi olmaya, onlara benzemeye (teşebbüh etmeye) çalışırlar. Yani onları gözü kapalı taklit ederler.

Peygamberi örnek almak nasıl mümkün olacak?

Âyet ne demek istiyor?

Allah (cc) “onda sizin için örnek vardır” dediğine göre bu bir emirdir (farzdır), müslüman için yön belirlemedir. Müslüman bu emri nasıl yerine getirecek, yönünü nasıl belirleyecek?

Öyle ya Peygamber öleli 1400 yıldan fazla zaman oldu. Bugün kendisini gören yok, bizzat şâhit olup anlatan yok. Onun örenkliği bu zamana, bu hayata, bu şartlara nasıl taşınacak?

Onu örnek almak onu taklit etmek mi, ona benzemeye çalışmak mıdır?

Âyette emredilen şey ona benzemeye çalışmak mı, başka bir şey midir?

Başkasını aynen taklit edenler iradeleri zayıf, kişilikleri oturmamış, benlikleri henüz olgunlaşmamış kişiler olduğuna göre, Peygamber’i örnek almada böyle bir riziko var mıdır?

Peygamber (sav) nasıl model olacak bütün mü’minlere (genelde her devrin ve her yörenin insanlarına)?

Peygamber’i (sav) örnek almak onun gibi olmaya çalışmak mıdır?

Onun gibi olmaya çalışmanın içerisine onun kullandığı eşyalar, beden özellikleri, zevkleri, elbise rengi ve tipi, sevdiği yemekler, sebze ve meyveler, evinin tipi ve mimarisi, o günün teknik imkanları ve içinde bulunduğu şartlar açısından gösterdiği beşeri tavırlar da dahil mi?

Peygamber’i örnek almak saçı onun gibi kesmek, taramak, uzatmak, onun gibi yakasız gömlek giymek, sakalı kesmeden bırakmak, onun gibi hasırda yatmak, onun gibi arak ağacından yapma diş fırçası (misvak) kullanmak, ayakkabı yerine nalin giymek, araba yerine deveye binmek, kerpiç evde oturmak mıdır?

Yoksa onun gibi eşyaya “sünnetullah ve hikmet” açısından bakmak, eşyayı Allah’ın mülkü ve emanet bilmek, emaneti koruma ahlâkı mıdır?

Eşyayı kulluk bilinciyle kullanma anlayışı mıdır?

Ya da hayatı meşru sınırlar içinde yaşamak sorumluluğu mudur?

(Oturduğum şehirde bir arkadaş anlattı: Geçtiğimiz yıllarda bir Ramazan’da iftarda kendisine sakallı ve cübbeli iki kişi misafir olmuş. Yerde oturmak sünnettir diye koltuğa oturmamışlar. Peygamber kaşık kullanmamış diye çorbayı tas ile başlarına dikmişler. Elle yemek sünnettir diyerek yemeği elleriyle yemişler. Sonra da Peygamber böyle yaptı diye ellerini koltuklarının altına silmişler. Namazdan sonra “bizi arabanla istasyona kadar götürebilir misin?” dedikleri zaman; “Peygamber (sav) hayatında hiç arabaya binmedi. Zaten o zaman araba yoktu. Şimdi isterseniz istasyona kadar yürüyün, isterseniz deve bulup onunla gidin. Böylesi sizin dediğiniz sünnete daha uygundur” demiş. Adamlar verecek cevap bulamamışlar ve çıkıp gitmişler.)

Onu model almak onun oturduğu yerde oturmak, onun gölgelendiği ağacın/çardağın altında gölgelenmek, onun sevip yediği hurmayı bulup yemek midir? Yoksa helâla harama dikkat etmek, nimetlere şükretmek, nimet üzerinde hakkı olanların hakkını vermek midir?

Peygamberi örnek almak giyimde, kuşamda, eşya kullanmada, dış görüntüde şekli, rengi, biçimi mi esas almaktır, yoksa onun uyduğu prensiplere, Allah’ın rızasına uygun, imana yakışan ölçülere uymak mıdır?

Mesela; tirit veya o zaman Mekke veya Medine’de bilinen bir yemeği illa elle yemek midir onu örnek almak, yoksa helâlinden kazanmak, sofra adâbına uymak, besmele ile  başlayıp hamd ile bitirmek midir? Elleri yemekten önce ve sonra yıkamak, arkasından Allah’a şükretmek ve nasip edileni ulaşılabilecek kimselerle bölüşebilmek midir?

Mesela; Peygamber (sav) yaşadığı iklim şartları açısından –bugün cellabe veya Türkçe’de cübbe denilen- uzun ve beyaz renkli elbise giyerdi. Başına da o zaman herkesin o iklim şartlarına uygun bir örtü koyardı. “İşte böyle giymek sünnettir. Bunu yapmayan Peygamberin sünnetine karşı gelmiş olur” denilse şöyle sormak yerinde olmaz mı? Giyim konusunda onu örnek almak bu mudur?

Günümüzde soğuk bir ülkede yaşayan bir müslümana böyle bir elbise dayatma olmaz mı, ona zulüm olmaz mı? Zira hem iklim şartları buna uygun değil, hem örf, hem de kumaş/elbise konusunda öteden beri olan gelişmeler buna uygun olmayabilir.

Senenin büyük bir bölümü soğuk bir ülkede yaşayan bir müslümana çöl iklim şartlarına uygun kıyafeti sünnet diye sunma... Kendi yöresinin imkanları ile veya alışılan üretme teknikleriye yapılan, biraz da yerel unsurlar taşıyan, ama ölçü olarak İslâma uyan  giyim yerine; Hicaz’da yaşayanların kıyafetlerini Peygamber’e benzeme adına dayatma... Garip değil mi?

Bilinen bir gerçektir tarihten beri iklim, kültür, zevk, ilim/teknik ve başka sebepler giyim kuşama, ev döşemesine, çevre düzenlemesine, yerleşme ve ticaret hayatına, iskana ve uygarlığa etki ederler. Bir yöreye ve devre ait elbise şeklini veya kültürel ve folklorik adetleri İslâmî diye alır, din adına herkese mecbur etmeye kalkışırsak bu hem boş bir çaba olur, hem de Peygamber’in örnekliğini yanlış anlama olur.

Çünkü Peygamber (sav) bize elbise veya tipi, rengi, şekli, kumaşı ve modası bırakmadı; ama elbiseyi/eşyayı kazanma, kullanma ve şükretme ahlâkı öğretti. O müslümanlara hayatı kolaylaştıran ve dini açıdan mübah olan eşya kullanma ahlâkını öğretti.

Sünneti belli kültüre, belli şekle veya renge, sadece dış görünüşe indirgemek İslâmın evrenselliğine, çağlar üstü bir yaşama biçimi oluşuna, Peygamber’e itaat prensibine uyar mı?   

Tekrar etmek gerekirse Kur’an onun fiziki varlığını, bedensel özelliklerini değil; imanını, büyük (muhteşem) ahlâkını (Kalem 68/4), kulluğunu, samimiyetini (ihlasını), cihadını (din uğruna çabasını), hayat anlayışını, esas aldığı ve uyduğu değerleri örnek gösteriyor.

Bu açıdan şu örnek ne kadar ilginçtir:

Peygamber’in (sav) hayatında, Medine’de, münafıkların başı Abdullah b. Ubey b. Selül ölene kadar Peygamberimiz’e zorluk çıkardı, risâlet vazifesine engel olmaya çalıştı. Adeta onunla savaştı. Temiz eşine zina iftirasında bulundu. Peygamber’in kurmaya çalıştığı toplumu içten yıkmaya çalışan bu adam öldüğü zaman namazını Peygamber’in kıldırmasını vasiyet etti. Oğlu Peygamber’e geldi ve dedi ki: “Babam, senin gömleğin ile kefenlenmeyi istedi.” (Buhârî, Tefsir Tevbe/84 no: 4672. İbni Kesir, Muhatasar Tefsir, 2/161)

Bir ömür boyu Peygamberin mesajı ve daveti ile mücadele eden bu adam, davate icabet edip müslümanca yaşama yerine, peygamberin gömleği ile kefenlenmeyi istedi. Vahye uymak yerine Peygamberin gömleğini kutsallaştırdı ve bu kutsadığı şeyin bereketinin kendisini kurtacağını zannetti. Kur’an ise İbn Ubey tarzı bir peygamber tasvvurunu reddediyor. (Tevbe 9/80-84) Bu yanlış peygamber tasavvuru, hz. Muhammed’in İslâmî hayatını örnek alıp üretmek yerine, onun eşyasına anlam ve kutsallık yükleyerek o örnekliği tüketmektir. (İslâmoğlu, M. Üç Muhammed, s: 20)

Bir başka soru: Onu örnek almak onun sünnetine uymak ya da (bir çok âyette geçtiği gibi) ona itaat mıdır? (bkz. Âli İmran 3/32, 132. Nisâ 4/59, 80. Mâdie 5/92. Enfal 8/1, 20, 46. Nûr 24/54. Muhammed 47/33. Mücadile 58/13. Teğâbun 64/12) Ona itaat onun sünnetine uymak mıdır?

Sorular uzatılabilir.

Eğer böyle anlaşılacaksa o zaman soru şöyle sorulmalı: Peygamberin hangi davranışı sünnettir? Yani kulluk açısından bağlayıcı olan sünneti nelerdir?

Onun her yaptığı, her kullandığı, her hareketi mi sünnet; yoksa, Kur’an’ın uygulaması olan İslâmî hayatı mı?

Öteden beri pek çoklarını meşgul eden soru: Onun bir insan olarak yaptıkları dinen bağlayıcı mıdır?

O hayatta iken, onun yanındaki sahabelerin ona itat etmeleri anlaşılır bir şey. Lakin o öldükten sonra iman edenler ona nasıl itaat edecekler?

Ona itaat etmenin anlamı; onu örnek alarak, Kur’an’ı onun uyguladığı gibi uygulamak, hayatı Kur’an ile inşa etmek, onun din adına tebliğ ettiği şeyleri alıp benimsemek, yapmaya çalışmak, onun Allah adına tebliğ ettiği hükümlere, ölçülere uymak  mıdır? Onun gibi bir kul olmak mıdır? Kulluğu onun gibi yapmak mıdır, onun gibi şükretmek midir?

Şu âyette işaret edildiği gibi:

“Ey iman edenler! Allah'a, Peygamber'e ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara itaat edin; ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a ve Peygamber'e götürün, eğer Allah'a ve Âhiret Günü'ne (gerçekten) inanıyorsanız. Bu (sizin için) en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir.” (Nisâ 4/59) 

Nisa 65. âyet, hz. Peygamber’in Allah’tan aldığı vahiy ile Kur’an mesajlarını yaşanır kılmak ve mü’minlerin onu pratik durumlara uygulayabilmelerini sağlamak amacıyla verdiği emirlere her müslümanın teslim olması yükümlülüğünü tereddütsüz bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu sünnet emir ve talimatlar hz. Muhammed’in sünneti (yani metodu) olarak tanımlanan kavramı oluştururlar ve (her türlü şüphe ihtimalinden uzak bir kesinlik taşıdıkları takdirde) Kur’an ile birlikte tam bir hukuki bağlayıcılık taşırlar.” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/152) Nisâ Sûresi 80. âyeti de buna bir daha işaret ediyor.

“Allah (cc) “onda sizin için örnek vardır” dendiğine göre demek ki onun her hareketi her davranışı örnek alınsın taklit edilsin denmiyor, ama onda belli yönlerde sizin için örneklik vardır deniliyor.”

Yukarıdaki sorulara cevap aramadan önce konu aldığımız ayetin geçtiği bağlama bir göz atalım.

 

- Âyetin bağlamı

Bundan bir önceki âyetler münafıkların ortak karakterini, sözlerinden ve davranışlarından örnekler verilerek açıklıyor, korku hallerini ortaya koyuyor.

Peygamber’de (sav) en güzel örnek olduğu söylendikten sonra Peygamber’i örnek alan mü’minlerin teslimiyeti, iman sözüne bağlılıkları övülüyor ve bunun karşılığında alacakları ödüller söz konusu ediliyor.

“Mü’minler, düşman birliklerini görünce, “İşte bu, Allah’ın ve Resûlü’nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir” dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır.

Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. (Ahzab 33/22-23)

“Bu âyet (ve takip eden pasaj), Ahzab Suresinin 9-10. âyetleri ve özellikle de, mü’minlerin Hendek Savaşı'nın en kritik günleri ve haftalar boyunca karşılaştıkları sıkıntıları anlatan 11. âyetle -“işte orada ve o anda müminler sınandı ve şiddetli bir şok ile sarsıldılar”- yakından ilgilidir. (Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/854)

Bu âyetin geçtiği konunun bütünlüğü açısından bakıldığı zaman Peygamber’in (sav) hayat tarzının ve davranışlarının model olarak sunulması; Hendek savaşında kişisel çıkarlarını düşünerek hareket edenlere ders vermek olduğu anlaşılır. Ona iman edip ona tabi olduğunu iddia edenler onun nasıl davrandığını görmüş olmalılar. Eğer o kendi güvenliğini veya çıkarını düşünen, tehlike anında kaçmaya hazır bir kimse olsa onun peşinden gidenlerin de gevşeklik göstermeleri anlaşılır. Ancak Peygamber (sav) başkalarına tebliğ ettiği veya emrettiği şeyleri önce kendisi uyguladı, yaptı: Zorluklara sahabelerden önce ve onlarla birlikte kendisi katlandı. Buna göre ona tabi olduğunu söyleyen herkes bu liderin din adına ortaya koyduğu örnekliğe uymalıdır. (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an (çev.), 4/401)

 

-Ayet kime hitap ediyor?

Âyet “Rasûlüllah” derken şeksiz şüphesiz son elçi hz. Muhammed’i kasdediyor. Zira bu sıfat ve er-Rasûl nitelemesi ona mahsustur ve Kur’an’da farklı bağlamlarda defalarca kullanılıyor. Mesela;

“De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın Rasûlüdür. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A’raf 7/158. Ayrıca bkz: Bekara 2/143, 214, 285.  Âli İmran 3/32, 53, 81, 132, 153, 172, 183. Nisâ 3/42, 59, 61, 64, 80, 83, 170. Mâide, 5/41, 67, 70, 92, 99, 104. A’raf 7/157. Enfal 8/1, 24, 27. Tevbe 9/13, 88, 99, 128 ve diğerleri)

Hz. Muhammed Allah’ın elçisidir ve O’nun seçtiği peygamberlerin sonuncusudur.

“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Rasûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Ahzab 33/40. “Rasûlüllah” kavramının geçtiği diğer âyetler için bakınız: Tevbe 9/61, 81, 120. Ahzab 33/53. Fetih 48/29. Hucurât 49/3, 7. Münafıkûn 63/1, 5, 7)

Kendisinde en güzel örnek bulunan elçi de şüphesiz Muhammed’dir (sav).

“Sizin için... güzel bir öreneklik vardır” Burada kasdedilen öncelikle Kur’an’a ilk muhatap olanlardır. Onlar da Peygamber’e iman eden, Allah için muhâcir ve ensar olan, Peygamber ile birlikte bütün zorluğuna rağmen Bedir’de, Uhud’ta, Hendek’te birlikte olan, onunla birlikte Allah yolunda gayret eden ve sabreden sahabelerdir.

Sonra da Kur’an’ın hitap ettiği herkestir. Kur’an’a inandığını söyleyen, müslüman olduğunu beyan eden, hz. Muhammed’i son peygamber olarak kabul edip ona tabi olan kişilerdir.

“Bu âyet, ilk bakışta, Hz. Peygamber'in imanını, cesaretini ve kararlılığını örnek almaları tavsiye edilen Medine'nin o ilk savunucularına seslendiği halde, aslında bütün durumlar ve şartlar için geçerli olan zamanüstü bir muhtevaya sahiptir.” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/854)

Bu âyet Kur’an bütünlüğü ve kendi bağlamı açısından ele alındığında hükmünün genel olduğu görülür. Bunu sadece Hendek savaşında Peygamberin yanında olanla ilgili düşünmek isabetli olmaz.

 

  • Peygamberin örnekliği bağlayıcı mı?

Burada Peygamber’in hayatının sadece bu bölümünde örnek olduğu söylenmemekte; bilakis mutlak bir örnek olduğu vurgulanmaktadır. O halde bu âyet, müslümanların hayatlarının her alanında hz. Peygamber’i (sav) model bilmeleri ve kişiliklerini bu modele göre şekillendirmelerini emrediyor. (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an (çev.), 4/401)

Zaten âyetin takip eden cümlesi “sizin için” kısmını aşıklıyor: “Allah’a ve âhirete kavuşmayı uman...” Şüphesiz onlar mü’minlerdir. Ben müslümanım diyenlerdir. Hayatını İslâma göre yaşamaya çalışan inanmış kimselerdir.

İşte Allah’ı kendisinin emrettiği, Peygamberinin öğrettiği şekilde zikreden ihlaslı müslümanlar için peygamber hz. Muhammed’de (sav), her açıdan ve özellike kulluk açısından en mükemmel örneklik vardır.

“Onun örnekliği yalnızca Hendek Savaşı’ndaki davranışlarında değil müminlerin bütün hayatlarında geçerlidir. İlgili kaynaklarda onun yaptıklarını yapmanın, izinden gitmenin hükmü üzerinde durulmuş, ortaya üç görüş çıkmıştır: (Heyet, Kur’an Yolu, 5/344)

Hz. Peygamberin ornek alinmasinda gorusleri uc maddede toplamak mumkun:

  1. Onu örnek almak farzdır, aksine bir delil bulunmadıkça her yaptığı yapılmalıdır.
  2. Onun örnekliği, aksine bir delil bulunmadıkça müstehaptır (tavsiye edilmiştir).
  3. Dinî konularda birincisi, dünya işlerinde ikincisi doğrudur. (Kurtubî, 14/154)

“Hz. Peygamber’in bütün yaptıkları ve söyledikleri tek bir hüküm çerçevesi içine alınamaz. Başta Kur’an olmak üzere diğer delil ve karîneler de göz önüne alınarak her fiili ve sözü ayrı ayrı değerlendirilir, bağlayıcı olup olmadığı tayin edilir. Genellikle tefsir ve fıkıh âlimleri de böyle yapmışlardır. (Heyet, Kur’an Yolu, 5/344)

Muhammed (s.a.s.) kendi zamanlarındaki insanlara olduğu gibi, kıyamete kadar gelecek bütün insanlara, her konuda örnektir. Çünkü Allah (c.c.) O’nu insanlık modeli olarak seçmiştir.

Sanki, ‘en böyle bir hayattan razıyım, en güzel insanî ahlâk böyle yaşanır, Ben Âdemoğlunu böyle isterim’ deniliyor.

Usûl âlimleri bu âyetle ümmete nisbetle onun konumuna delil getirirler. Onlara göre asıl olan hz. Peygamberin ahlâkının örnek alınmasıdır. Bu âyet sadece Hendek Savaşındaki tutumunun örnek alınmasına mahsus değildir. Zira Peygamber’de olan güzel sıfatlar müslümanlar için alınabilecek şeylerdir.

Kur’an’ın haber verdiğine göre inkârcılar kendilerine peygamber gelip de onları hak yola davet ettiği zaman onlar “Biz atalarımız hangi yol üzere buldu isek, ona tabi oluruz” dediler (derler). Bu demektir inkârcılar kendilerine kötü olan kimseleri örnek alıyorlar.

Hz. Muhammed’i örnek almak, bir kimsenin doğru yolda yürüme isteğine de uygundur. Zira Peygamber’in örnek alındığı bir hayat sahibini maksada götürür, hayat hedefine ulaştırır, kulluk görevlerini yapmasını sağlar. (es-Sa’di, A. b. Nâsır, Teysîru’l-Kerîm’r-Rahmân, s. 661)

Hz. Muahmmed’in en şiddetli zamanda sebat etmesini örnek almada pek çok güzellikler olduğu gibi, onu her konuda örnek almada da sayısız faydalar vardır. O şüphesiz ki kendi zatıyla mükemmel bir örnektir. Ki onu örnek almak da örnek alan için apayrı bir güzellik olur. (Beydâvî, Ö. B. Muhammed, Esrâru’t-Tenzîl, 2/242)

Bu âyet “Peygamber size neyi verdi ise onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan sakının” (Haşr 59/7) âyeti ile birlikte anlasilmali. O yalnız sözleriyle değil, fiil ve hareketleriyle dahi delil ve kendisine uyulan bir peygamber olduğunu hükme bağlar. Yani Rasûlullah din ve ahlâkın teorik kısmını tebliğ ve hükme bağlamakla kalmamış, gerek savaşta ve gerek barış zamanında fiilleri ve uygulamaları ile ve bütün incelikleriyle kendisine uyulacak güzel bir ornek olmustur. (Elmalılı, H. Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (sad.), )

Birini usve (veya kudve) edinmek, ona  iktida ve ittiba etmektir (uymaktir).  Ayet oncelikle Hz. Peygamber”in yaninda olanlarin onu ornek almasi gerektigini haber veriyor. Ancak sozun gecmis zaman kalibiyla  gelmesi bu emrin sabit bir emir olacagina isarettir. Buna gore her devrin mu’mini Peygamberin sozlerini ve fiillerini ornek almak uzere ona iman eder. (Tabatabâî, M. H. el-Mizân, 16/305)

 

-hz. İbrahim’in örnekliği

Kur’an hz. İbrahim’in ve yanında olanları da İslam ümmetine örnek olarak gösteriyor.

“İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi. Yalnız İbrahim’in, babasına, “Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez” sözü başka. Onlar şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” (Mümtahıne 60/4)

“Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”

Andolsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.” (Mümtahıne 60/5-6)

 

-Son soz

Görülüyor ki Kur’an, hem hz. Muhammed’te, hem de İbrahim’de, hatta onun yanında olanlarda iman edenler için en güzel örnek olduğunu haber veriyor. Bu hayali bir şey değildir elbette. Yaşanmış, tecrübe edilmiş, uygulanmış bir davranış modeli.

Bu âyetlerden hiç bir müslüman hz. İbrahim’in elbise şeklinin, boyunun, vucüt biçiminin, kullandığı eşyaların, saç sakal tipinin örnek gösterildiğini iddia edemez. Üstelik böyle bir iddia havada kalır. Zira hiç kimse hz. İbrahim’in vucüt yapısını, kullandığı eşyaları, giyimini  bilmiyor.

Bunlar sonraki nesiller için gayb durumundadır. Öyleyse âyette kasdedilen başka bir örnekliktir. Hz. İbrahim’in imanı, çabası, gayreti ve karşılaştığı onca imtihana karşın sabredip teslim olması, yani kulluğu ve Allah yolunda fedakârlık yapması, ölene kadar davette bulunmasıdır. İbadeti, sükrü, sabrı, metaneti, takvası ve dik duruşudur.

Hz. Muhammed’in örnek gösterilmesi de buna benzer. Onun örnekliği kullandığı eşyalar, alet ve edavatlar, saç rengi, tipi, başına örttüğü örtüler, sakal tipi veya ev döşemesi, nerede oturduüu değil, nasıl giyindiği, nasıl oturduğu, nasıl yediği, nasıl davrandığı, nasıl şükrettiği, nasıl takvalı olduğu, hak yolda nasıl gayret ettiği, nasıl sakındığı ve benzeri alanlardır.

Yani ahlâkı, takvası, ibadet şuuru, sabrı, cihadı ve tevhide uygun duruşu, sebati, akideden taviz vermemesi, Rabbine tevekkülü ve üzerine düşeni hakkıyla yerine getirmesidir.

Bütün bunları akla getirmeden örneklik diye onun ayakkabısına, elbise rengine ve şekline, sarığına ve cellabesine, ev döşemesine takılıp kalanlar, onu değil, görüntüleri, şekli, kumaşı, taşı toprağı örnek almış olurlar. Hatta daha da tehlikelisi Peygambere ait bu gibi şeylerde bir kutsallık var zannedip aşırı yüceltebilirler. Halbuki Kur’an’ın gösterdiği hedef bu değildir.

Peygamber’in (sav) üretilebilir örnekliğini kendi hayatına, zamanına, çevresine taşımak. O örneklikten faydalanrak bu devirde İslâmî kişilik oluşturmak, Allah, âlem, insan, âhiret tasavvurunu Tevhide uygun hale getirmek. Sonra da hakkıyla kulluk yapabilme bilincine, kulluk görevlerini yeterince yapabilme gücüne ulaşmaktır.         

 

[1] el-Isfehânî. R. el-Müfredât, s: 20

[2] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/829