Kur'anda zikir, zikir ibadeti ve hayatı zikir bilinci üzere yaşayabilme, bunun imkanları hakkında bir konuşma.

Hüseyin K. Ece

14 Aralık 2007

Sultan Selim Camisi-İstanbul

 

a-Sözlükte zikir

‘Zikir’ sözlükte; anma, hatırlama, bir şeyi zihinde hazır etme, bir şeyi dile getirme, hatırlatma demektir .

Kişinin marifet (bilgi) olarak elde ettiği şeyi korumasını sağlayan bir faaliyettir ki, bu; zihne aittir.

 

b-Kavram olarak zikir

Allah’ı anmak üzere yapılması veya söylenmesi tavsiye edilen veya emredilen, hamd, dua, ibadet ve övgü gibi fiiller ve sözlerdir.

Bazılarına göre ‘zikir’, insana sevap kazandıran, yani Allah’ı hatırlatan her türlü amelin genel adıdır.

‘Zikir’ aslında kalbin, anılan kimseye dikkat kesilmesi ve ona karşı uyanık olmasıdır. Bunu dil ile ifade etmeye zikir denilmesinin sebebi, kalpteki zikre (hatırlamaya) işaret etmesindendir.

Zikir ve türevleri, fiil ve isim olarak Kur’an’da çok sık geçen kelimelerden biridir. Kur’an bu kavramı;

- Allah’ın insanlara ‘Hakkı, görevlerini ve hesabı’ hatırlatması,

- Kur’an ile hatırlatma,

- kulların Allah’ı cesitli ibadetle hatırlamaları,

- uyarı,

- şeref ve üstünlük gibi anlamlarda kullanmaktadır.

 

c-Kur’an’da zikrin anlamları 

Tekrar hatırlatalım ki zikir; bir şeyin dilde veya kalpte hazır olması, o şeyin söz ile veya kalpte hatırlanmasıdır .

Bu hatırlama iki şekilde olabilir: 

Birincisi, unuttuktan sonra olan bir hatırlamadır ki, bu her insanda her zaman olan bir þeydir.

İkincisi, akılda tutulan, öğrenilen ve zaten kalbe yerleşen şeyin hatırlanmasıdır ki, kişi hiç unutmadığı bu gibi şeyleri dil ile söylediği zaman onu zikretmiş, dile getirmiş olur. (Enbiyâ 21/10) 

Kur’an’da zikir; Kur’an’ın bir adı (Enbiyâ 21/50. Hıcr 15/9),

Şeref ve şan (Sad 38/1-2. Zuhruf 43/44), 

Şeriat hükümleri veya yüce değerleri hatırlatan (Sad 38/2),

Son Peygamber (Talak 65/10),

İlim ve ma’rifet zikir ehli (Nahl 16/43),

Unutmadan sonra hatırlama (Kehf 18/63),

Kalb ve dil ile Allah’ı anma (Bekara 2/198, 200, 203,239. Nisâ 4/103) anlamlarında geçiyor.

 

d-Zikrin türevleri

-‘Mezkûr’; Zikredilen, anılan şey demektir ki bir kaç ayette geçiyor. (bkz: İnsan 76/1. Meryem 19/67. Yâsin 36/79. Yûnus 10/4, 34.  v.d.) 

-‘Zikrâ’;

Çok zikir, yoğun zikir demektir ki bu, ‘zikir’ kavramından daha geniştir. 

وَمَا عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلٰكِنْ ذِكْرٰى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿69﴾

“Korkup-sakınanlar (müttakiler) üzerinde onların (âyetlerle alay edenlerin ) hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. Ancak (bu) bir yoğun hatırlatmadır (zikrâ’dır). Umulur ki korkup- sakınırlar.” (En’am 6/69. Arıca bkz: Hûd 11/114. En’am 6/90. A’raf 7/2. Enbiyâ 21/84. Ankebût 29/51. v.d.)

-‘Tezkire’;

Hatırlatma, öğüt, hatırlatan şey demektir.

كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ ﴿11﴾ فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ ﴿12﴾

“Hayır; O (Kur’an) bir tezkirâ’dır (bir hatırlatma, bir öğüttür). Artık dileyen, onu düşünüp-öğüt alsın.” (Abese 80/11-12. Ayrıca bkz:  Tâhâ 20/3. Vakıa 57/73. Hakka 69/12, 48. Müzemmil 73/19. Müdessir 74/49, 54)

-‘Tezekkür’;

Bu da düşünüp- öğüt almak, ibret almak demektir. (En’am 6/152 . A’raf 7/3, 57 . Hûd 11/24 ,30.  Nûr 24/1, 20)

-Müzekkir;

Hatırlatan, öğüt veren demektir.

فَذَكِّرْ اِنَّمَٓا اَنْتَ مُذَكِّرٌۜ ﴿21﴾

“İşte böyle, (ey Peygamber), onlara öğüt ver/hatırlat; sen sadece müzekkirsin.” (Ğâşiye 88/21)

-Zâkir/zâkira;

Zikreden erkek ve zikreden kadın. Ya da öğüt alan, öğüt almaya hazır olan erkek ve kadın demektir.

وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚ ﴿114﴾

“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hûd  11/114. Ayrıca bkz: Ahzâb 33/35)

 

e-İbadet olarak zikir

Zikir de Allah’a itaattir. Öyleyse O’nun emrettiklerine uymak, yasaklarından kaçmak zikirdir. 

Mü’minler, inandıkları, her an tesbih ettikleri ve önünde kulluk yaptiklari Rablerini hiç bir zaman unutmazlar.

O Rabbe karsi duyduklari sevgi ve takva duygusu sürekli onlarin içindedir. Onlar devamli bir sekilde Allah’ı zikrederler. Bu zikir (anma) hiç bir zaman unutulan seyin tekrar akla getirilmesi değil, bilakis; sürekli kalpte ve benlikte olan Allah’ın varlığını tekrar hatırlamak, hissetmek, O’nun ni’met verici oldugunu itiraf etmek, O’nun büyüklüğünü ve yüceligini dile getirmektir. 

Mu’minlere Allah’ın âyetleri hatırlatıldığı (zikredildiği) zaman, onların kalbleri bu âyetlere karsi kör ve sağır olmaz. (Furkan 25/73)

Halbuki inkârcılar, kendilerine âyetler hatırlatıldığı zaman, hatırlatılan şeyden (zikirden) ögüt almazlar, zikr’i hatırlamak istemezler. (Saffât 37/13) 

Onlar, kelimeleri konuldukları yerden saptırırlar ve kendilerine verilen ‘zikir’den pay almayı unuturlar. (Mâide 5/13)

İbadet yerlerinde Allah’i tesbih eden mü’minleri, ne alış-veriş, ne ticaret Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan alıkoymaz. Onlar gözlerin ve gönüllerin döneceği günden korkarlar . (Nûr 24/36-37)

Zikir, kalbleri doyuran, iştahların aç gözlülüğünü gideren, susuzları suya kandıran, akılları hedefine ulaştıran bir ibadettir.

Zikir kul için uyanıklılıktır, şuurdur, bilinçli olmaktır.

Zikir takvaya ulaştırır, takvayı öğretir, takvaya arkadaş eder.

Zikir şuurları diri tutar, gönülleri gafletten korur.

Zikir ilaçtır, zikir iksirdir, zikir ab-ı hayattır, zikir canlara can katar.

Zikir yoksullukları kanaat zenginliğine, yalnızlıkları ebedi ve bitmez dostluğa, mahrumiyetleri ilâhí ilgiye dönüştürür.

Zikir dünyalık korkuları giderir, endişeleri umuta çevirir, hayalleri götürür; onun yerine ebedî gerçekleri yerleştirir.

Zikir boş kuruntular (ümniyye) yerine  Allah’ı bilme, takdir etme, önünde kul gibi eğilme ve O’ndan isteme cesareti arama ümidini verir.

Zikretmeyenler, ya da ‘zikir’den yüz çevirenler ebedí açlığa, doyumsuzluğa, mutsuzluğa, sıkıntılı bir hayata ve yalnızlığa mahkûmdurlar.

 

f-Niçin Zikir?

Allah (cc) bir şeyi Kur’an’da mü’minlere –dolaylı veya doğrudan- emrediyorsa; onu yerine getirmek kulluk görevidir, yapılması farzdır. Bir farzı yerine getirmek de her zaman müslüman için hayr’dır.

Şu sebep ve faydalarından dolayı zikir ibadeti her müslüman tarafından yerine getirilmesi gerekir:

 

1-Nimetleri hatırlamak için

Zikretme emri bazen şükürle, bazen verilen nimetleri hatırlatma ile, bazen namazla, bazen diğer ibadetlerle, bazen verilen zaferle birlikte gelmektedir. Kur’an’da  zikredenler övülürken, zikirden yüz çevirenler  kınanmaktadır.

Kur’an, mü’minlere de sürekli bir şekilde Allah’ın nimetlerini hatırlamalarını söylüyor. (Bekara 2/231. Âli İmran 3/103. Mâide 5/7, 11)

- Kur’an, ayrıca bütün insanlara Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlamalarını haber veriyor. (Fatır 35/3)

- Bazı hayvanların, insanın emrine verilmesinin sebebi; insanların Allah’ı nimet veren olarak hatırlamalarıdır (zikretmeleridir). (Zuhruf 43/13) 

 

2-Hatırlayan hatırlanır, zikretmeyen unutulur

Bütün ni’metlerin sahibi Allah (cc) insanlara;

         فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟ ﴿152﴾

“Siz beni zikredin (anın) ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, fakat asla nankörlük etmeyin” (Bekara 2/152) diye buyuruyor. 

 Bu dünyada Allah’ı anmayı kasten unutanlar, Hesap günü unutulacaklar. (Biz bu unutulmanın mahiyetini bilmiyoruz.)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿18﴾ وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿19﴾

“Ey iman edenler, Allah’tan ittika edin ve kişi yarın içn ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah’tan korkup-sakının; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

Şu, Allah’ı unuttuklarından dolayı (Allah’ın da) onlara kendi nefislerinin unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar, yoldan çıkmış kimselerdir.”  (Haşr 58/18-19)

 

3-Çünkü Allah emrediyor

وَاذْكُرُوا اللّٰهَ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ تَعَجَّلَ ف۪ي يَوْمَيْنِ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۚ وَمَنْ تَاَخَّرَ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۙ لِمَنِ اتَّقٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿203﴾

“(Hacc zamanı) O sayılı günlerde Allah’ı zikredin (hatırlayın) …” (Bekara 2/203)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ ﴿45﴾

“Ey iman edenler! Bir toplulukla (savas) için karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklılık gösterin ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki kurtuluş (felah) bulursunuz.” (Enfal 8/45. bir benzeri: Cumua 62/10)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَث۪يرًاۙ ﴿41﴾ وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا ﴿42﴾

“Ey îman edenler! Allah’ı çok zikredin ve Onu sabah ve akşam (sürekli) tesbih edin.” (Ahzab 33/41-42)

        

4-Değer kazanmak için:

Mescidler, -hatta kiliseler ve havralar bile- içlerinde Allah’ın adı anıldığı için değerlidirler. (Hacc 22/40)

Mescidler aynı zamanda İslâmın şiarıdır. İçinde Allah’ın adının anıldığı insanı düşünün! Allah’ı ananların yakınında bulunan cansız dyvarlar, eşyalar, döşemeler ve tavanlar değerli olur da, Allah’ı çokça anan şuur şahibi yürekler değerli olmaz mı?

Diğer taraftan nasıl ki, mescidlerde Allah’ın adının anılmasını (zikredilmesini ) engellemek zulmün ta kendisi, bunu yapanlar da zalim (Bekara 2/114) iseler, insanları Allah’ın zikrinden alıkoymak da zulümdür.

 

5- Çünkü Allah’ın zikrini unutanların hakkı dar bir hayattır

وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى ﴿124﴾

“Kim de benim ‘zikr’imden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu Kıyâmet günü kör olarak haşredeceğiz (mahşere getireceğiz)” (Tâhâ 20/124)

Bundan bir önceki âyette, ilk insanın Cennetten çıkarılışı hatırlatılıp, Allah’ın gönderdiği hidâyete uyanların dünya hayatında şaşırmayacakları haber veriliyor.

Bu âyette geçen “zikr”, insanı hidâyete götüren vahy, vahyle gelen ilâhí kitaplar, peygamberlere bildirilen şeyler veya son vahy olan Kur’an, ya da bizzat Allah’ı anmak anlamlarına gelebilir. (Muh. İbni Kesir, 2/497. Ebu’s Suud, Tefsir, 3/496)

Alış-verişler ve ticaretler Allah’ı zikretmeyi unutturmamalı. (Nûr 24/36-37.  Münafikûn 63/9) 

 

6-Diri kalmak icin

Allah ve Peygamber tarafından insanların davet edildiği şey, onlara hayat veren, onları diri tutan bir kaynaktır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿24﴾

“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Resûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal 8/24)

Peygamberimiz (sav) de şöyle buyuruyor: “Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ve ölü gibidirler.”  (Buharí, Daavât/67) 

Öyleyse diri kalmak için sürekli Allah’ı hatırlamak gerekiyor.

 

7-Şeytanın tasallutundan korunmak için

Allah’ı zikretmekten yüz çevirenlere şeytan musallat olur. Şeytan ise insanın düşmanıdır. (Zuhruf 43/36)

        

8-Zalim olmamak icin:    

Kendilerine Allah’ın âyetleri zikredildiği zaman sırtlarını  dönenler zalimlerdir. Onların kalpleri üzerinde Hakk’ı anlamalarına engel bir perde vardır. (Kehf 18/57. En’am 6/44)

 

9-Gerçek mü’min olmak için

Bazıları nefsinin hevâsına uyar, kendi arzusundan başka kural tanımaz, Allah’ın ne emrettiği onu ilgilendirmez. Böyleleri Allah’ı zikretmeyi unutan kimselerdir. (Kehf 18/28)

فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ ﴿29﴾

“Bizi zikretmekten yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere aldırma.” (Necm 53/29)

O yüzden Allah (cc) mü’minleri şöyle uyarıyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿9﴾

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alı- koymasın.” (Münafikûn 63/9)

Mü’minlerin bir özelliği de Allah’ı zikretmeleridir. (Âli İmran/133-135)

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ ﴿2﴾

“Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı (zikredildiği) zaman yürekleri ürperir, O’nun âyetleri okunduğu zaman (bu onların) imanlarını artırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal 8/2, ayrıca bkz: Hacc 22/35)

Halbuki münafıklar her konuda oldugu gibi bu konuda da Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Namaza üşene üşene kalkarlar, Allah’ı da az zikrederler. (Nisâ 4/142)

Allah (cc), zikreden erkeklere ve zikreden kadınlara büyük mükâfatlar hazırlamıştır. Onların dereceleri pek yüksektir. (Ahzab 33/35) 

 

i-Zikrin hayata dönüşmesi

Peygamber vahiy alir. Onu tebliğ eder, beyan eder ve uygulayarak örnek olur. Öyleki peygamber bir anlamda vahiy ahlâkı kazanır. Yürüyen vahiy olur. Sözüyle, amelleriyle, varlığıyla vahyin canlı örneği olur. Buna hayatlaşmış vahiy dememiz mümkündür.

Tıpkı bunun gibi, bir mü’min, evrendeki sayısız âyetleri gördükçe veya Kur’an’daki âyetleri okudukça, Rabbini tekrar hatırlar. Onun kalbi ve organları Allah’ı anmaktan hiç uzak kalmaz.

Fakat bu hatırlayış, yalnızca zihinde bir beliriş veya dilde bir söz halinde olmaz. Bu anma (zikir) bedeni kaplar, organlarda amel olarak ortaya çıkar. (Bkz: Enfal 8/2. Hacc 22/35)

Bir âyette ise, Allah’ın adı anıldığı zaman mü’minlerin secdeye kapandıkları haber veriliyor. (Secde 32/15)

Peygamber’den (sav) şöyle rivâyet olundu:

“Allah (cc) şöyle buyurmuştur: Ben kulumun Beni sandığı gibiyim ve Bana dua ettiği zaman onunlayım. Kim beni kendi nefsinde zikrederse (anarsa), ben de onu kendi nefsimde anarım. Kim beni kalabalıkta zikrederse, ben de onu, ondan daha hayırlı bir kalabalıkta zikrederim...”  (Müslim, Zikir/2-21 no: 2675. Buhârî, nak. M. İbni Kesir, 1/142)

“...Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, üzerlerine sekine (huzur, feyiz) iner ve Allah onları yanındakilere anar...” (Müslim, Zikir/25, Hadis no: 2689, 4/2069)

 

j-Zikir İbadetinin Yerine Getirilmesi:

Zikir ibadetinin ne kadar önemli olduğu Kur’an âyetlerinden ve hadislerden anlaşılıyor. 

Bu açık da, bu ibadet nasıl yerine getirilir?

* Ya da hangi ibadetler zikir sayılmaktadır?

* Zikrin özel bir şekli var mıdır?

* Zikir gizli mi açık mı, toplu mu tek başına mı yapılmalı tartışması gerekli mi?

* Peygamber ibadetlerin nasıl edâ edileceğini kendisi yapıp ümmetine öğretmedi mi?

* Zikir, bir köşeye çekilip sadece zikir sözlerini her gün belli bir miktarda tekrar etmek midir?

*Zikir bir kişinin yönetiminde mi yapılır?

Zikir konusunda benzer sorular sorulabilir.

 

k-Hayata dönüşen zikir örnekleri

Kur’an Allah’ın yerdeki ve gökteki âyetleri üzerinde düşünen mü’minleri şöyle anlatıyor:

اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿191﴾

“Onlar, ayakta iken, oturuken, yan yatarken, Allah’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı konusunu düşünürler (ve derler ki :) ‘Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateş azabından koru!”   (Âli İmran 3/191)

Müslüman zikir ibadetini şu imkanları kullanarak yerine getirir. Bu bir anlamda zikrin hayata dönüşmesidir, ete kemiğe bürünmesidir.  

 

1-Kur’an’ı okumak ve yaşamak

Bilindiği gibi ilk insan, kelimeler öğrenmiş ve bunlarla Rabbini zikretmiş, tevbe etmiş ve dua etmişti.

Levh-i Mahfuz’dan “zikr-zikrâ” olarak indirilen Kur’an âyetleri, insanlara Allah’ı hatırlatan ilâhí belgedir. Öyleyse en büyük ‘zikir’ Kur’an’dır.

Onu okumak, onunla meşgul olmak, Oonun ilkelerini/ahkâmını hayata uygulamak en güzel zikir’dir.   

Müslüman herhangi bir ameli Allah (cc) emrettiği için yapan müslüman zikrediyor demektir. Çünkü ne yaptığının farkındadır. Rabbini hatırlayarak, O’nun emri olduğunun şuurunda olarak, O’nun vereceği karşılığı bekleyerek o işi yapar.

Yine bir müslüman herhangi bir kötü işi sadece Allah yasakladığı için, O’nun  rızasına uymadığı, Kur’an’da haram/kötü/yanlış denildiği için yapmıyorsa, bu işin farkında ise, zikrediyor demektir. Çünkü o bu hatayı Rabbini hatırladığı, Rabbinin hoşnut olmayacağını, ya da azabı hak edecek günah kazanacağını düşündüğü yapmamaktadır. Bu da Allah’ı anlamaktır, O’nu zikiridir.

İnsan Kur’an okur, onun âyetleri üzerinde tefekkür eder. Sonra kâinata bakar ve  Allah’ın oradaki sayısız âyetlerini düşünür. O âyetlerin yaratıcısı ve sahibi olan Allah’ın büyüklüğünü, ölümü ve ölüm ötesini aklına getirir. Kıyâmet sahneleri gözünün önünde canlanır, Mahşerdeki yalnızlığı, hesabın çetin oluşunu, Cenneti ve Cehennemi, sonsuz kurtuluşun ve mutluluğun nasıl kazanılacağını düşünür.

Öyleyse Kur’an okumak ve anlamaya çalışmak zikirdir.

Müslüman ister hatim şeklinde, ister sûre sûre, ayet âyet; her şekilde olursa olsun,  ibadetlerinde, ayakta iken, otururken, hatta yatarken ezbere veya yüzüne, bildiği kadar Allah’ın kelâmını okur, manaları üzerinde tefekkür ederse zikretmiş olur.

 

2-Besmele

Müslüman, her meşru işe besmele ile başlar. Her işini Allah’ adıyla yapmaya, Allah’tan izin isteyerek, ya da Allah’ın yardımını bekleyerek yapar.

Her gün her işine besmele ile başlayan bir müslüman Allah’ın sayısız defa zikretmiş olur.

Şeytan'dan veya herhangi bir şeyin şerrinden (kötülüğünden) Allah'a sığınmak, O'ndan yardım istemeke, içinde "eûzü" geçen duaları yapmak, âyetleri okumak da zikirdir. 

 

3-Zikir Cümleleri

Müslüman zaman zaman ‘el-hamdu li’llah, Allahu ekber, lâ ilâhe illalah Muhammedu’r Rasulullah, sübhanellah’ ve benzeri zikir cümlelerini söyler.

Bunları ayakta, oturuken, çalışırken söylemek, her hatırlayış, her söyleyiş zikirdir. Yemekten önce, yemekten sonra, namazda, namazdan sonra, ezan okunurken tekrar ederse zikir olur.

Hatta ezanın kendisi bile bir zikirdir. Okuyan da, dinleyen de Allah’ı zikretmiş olur. Tabi ne dedildiğinin farkında olarak.

Bütün bu hatırlamaların tesiri kalpte duyulur, kalpten organlara geçer ve organlar da bunların uzantısı olan amelleri yaparlar.

Bu da Allah’ı zikretmektir. Bu şekilde hatırlamanın sonucu da takva’ya ulaşır.

 

4-Abdest almak

Abdest başlı başına bir zikirdir.

Müslüman hangi niyetle olursa olsun Allah rızası için abdest alır. O, niçin abdest aldığının farkındadır ve abdestini alırken Rabbini hatırlar. Abdestle birlikte dua eder, Rabbini ve O’nunla ilgili şeyleri düşünür.

Ebu Hureyre (ra): "Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Allah’ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?''
"Evet ey Allah'ın Resûlü, söyleyin!'' dediler. Bunun üzerine şöyle dedi:
"Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. (Bir namazdan sonra diğer) namazı beklemek. İşte bu ribattır. İşte bu ribattır. İşte bu ribattır." (Müslim, Tahâret/41, (251). Muvatta, Sefer/55, (1,161). Tirmizî, Tahâret/39, (52). Nesâî, Tahâret/106)

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

"Mü'min -veya müslüman- bir kul abdest aldı mı yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile -veya suyun son damlasıyla- yüzünden dökülür iner, ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte -veya suyun son damlasıyla- ellerinden dökülür iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları su ile -veya suyun son damlasıyla- dökülür iner. (Öyle ki abdest tamamlanınca) günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar."  (Müslim, Tahâret/32, (244). Muvatta, Tahâret/31, (1, 32). Tirmizî, Tahâret/2, (2). nak. Kütüb-ü Sitte, 10/396)

Kısaca, müslüman abdestli olduğu sürece zikrediyor, Rabbini hatırlıyor demektir.

5-Namaz kılmak

Allah’ı zikretmek üzere namaz kılmak emrediliyor. Rabbimiz buyuruyor ki:

         اِنَّن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي ﴿14﴾

Gerçekten Ben, Ben Allah’ım. Ben’den başka ilâh yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.” (Tâhâ 20/14)

Çünkü namaz hem dinin direği, hem de zikrin ve kulluğun bütün unsurlarını bünyesinde  taşımaktadır.

Namaz; hazırlığından tutunuz da sonundaki selâma kadar her bir rüknü, her bir unsuru birer zikirdir.

Kıyam, kıraat, Sübhâneke, Fatiha Sûresi, rukû’, secdeler, tesbihler, salavâtlar, dualar  ve diğerleri, zikirden başka bir şey değildir.

Öyleyse en büyük zikir namazdır. Ancak namaz zikr’in bir şekli, bir bölümüdür. Zikir, namazı da içine alan daha geniş bir ibadettir.

اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ ﴿45﴾

“... Doğrusu namaz kötü ve iğrenç şeylerden alıkor, Allah’ın zikr’i ise en büyüktür.” (Ankebût 29/45)

 

6-Esmâıillahi’l-Hüsnâ-Allah’ın güzel isimleri

Allah’ın en güzel isimleri okumak, anlamaya çalışmak, insan ve varlık üzerindeki tecellilerini müşâhede etmek, onlardan ibret almak birer zikirdir.

Müslüman Allah’ın isimlerini öğrenir, üzerinde düşünür, onların hayata yansımalarını takip eder, hatırlar ve onlarla meşgul olursa zikir üzeredir.

وَلِلّٰهِ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى فَادْعُوهُ بِهَاۖ وَذَرُوا الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اَسْمَٓائِه۪ۜ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿180﴾

En güzel isimler (el-esmaü'l-hüsna) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (A’raf 7/180)

 

7-Dua etmek

Dua etmek, başlı başına bir zikirdir.

Müslüman kimden nasıl isteyeceğinin farkındadır. O Allah’tan ister her ne isteyecekse. Halini O’na arzeder, O’na sığınır, O’ndan yardım bekler, O’na sığınır.

Bu da Allah’ı zikirdir, hatırlamadır, O’nu hiç unutmamaktır.

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ ﴿186﴾

“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.” (Bekara 2/186)

اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةًۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَۚ ﴿55﴾

“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf 7/55)

 

8-Tevbe/istiğfar etmek

Yaptığı hatanın farkına varıp, yalnızca Allah’a karşı duyduğu saygıdan (haşyetten) ve korkudan (havf’tan) dolayı pişman olup, hatasından vazgeçip Allah’tan bağışlanma isteyen mü’min, Allah’ı zikrediyor demektir.

Kur’an müslümanların sürekli tevbe etmeleri ve Allah’tan bağışlanma dilemelerini emrediyor.

Öyleyse kim Rabbine yönelirse, bağışlanma dilerse, af ve mağfiret dileğinde bulunuyorsa, Rabbini anıyor/hatırlıyor demektir.

وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌ ﴿90﴾

“Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.” (Hûd 11/90)

          اَلَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ ﴿16﴾ اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ ﴿17﴾

“Rabbimiz, biz inandık, bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru”  diyenleri, sabredenleri, doğru olanları, huzurunda boyun büküp divan duranları, Allah için (mallarını) harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri görmektedir.” (Âli İmran 3/16-17)  

 وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ

اِلَّا اللّٰهُۖ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿135﴾

“Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.” (Âli İmran 3/135. Ayrıca bkz: En’am 6/54. Tevbe 9/112)

Her bir tevbe, her bir istiğfar, her bir af isteği, ya da istiğfar sözü zikirdir.

Peygamber (sav) bile günde defalarca Rabbinden istiğfarda bulunurdu, yani af isterdi. (Buharí, Deavât/3. Tirmizí, Tefsir/48 no: 3259)

O, insanlara şöyle sesleniyor:

“Ey insanlar, Allah’a tevbe edin! Muhakkak ki ben (de en azından) günde yüz defa tevbe ederim.” (Müslim, Zikir ve Dua/12 no: 2702. İbni Mâce, Edeb/57 no: 3816-3817)

Başka hadislerde de O şöyle buyurdu:

“Kalbimin üzerini unutkanlık (sıkıntı-gaflet) kaplar da bunun için günde yetmiş defa istiğfar ederim.” (Müslim, aynı yer, Ebu Dâvud, Salat/İstiğfar no: 1515)

“(Amel) defterinin sayfasında çokça istiğfar bulana ne mutlu…” (İbnu Mâce, Edeb/57 no: 3818)

“Kim yatağına girince üç defa: “Estağfirullahe’l azím ellezi lâ ilâhe illa hüve’l Hayyu’l Kayyûm-Kendisinden başka hiç bir ilâh olmayan, diri ve her an yaratıkları gözetip duran yüce Allah’tan bağışlanma dilerim” derse, Allah onu savaştan kaçmış olsa da bağışlar.” (Ebu Dâvud, Salat/no: 1517. Tirmizí, Deavât/118 no: 3578)

Allah’a istiğfar etmiş bir kimse, istiğfarından önce günah işlemiş te olsa affedileceği umulur. (Tirmizí, Deavât/107 no: 3559)

İstiğfarın yalnızca dil ile yapılması yetmez. Bunun hem dil hem kalp ile yapılması gerekir. Her ibadette olduğu gibi niyet çok önemlidir.  

 

9-Tesbih etmek

“Tesbih”;  Allah’ı O’na yakışmayan şeylerden tenzih etmek (uzak tutmak)tır.

Tesbih’ bir anlamda Allah’ı büyük tanıma, O’nu O’na layık olmayan kusur ve noksanlıklardan, insanların ilâhları hakkında düşündükleri eksik sıfatlardan gerek inanç, gerekse söz ve kalp ile tenzih etmektir. Hızlı bir şekilde ‘sübhanellah’ demektir. Zira Allah “Sübhân”dır.

Bu da elbette Allah’ı zikirdir. 

لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿22﴾

“Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah’ın dışında ilâhlar olsaydı, hiç tartışmasız, ikisi de bozulup gitmiıti. Arşın sahibi Allah-Sübhân’dır, onların nitelendirdikleri şeyden uzaktır.” (Enbiyâ 21/22. Ayrıca bkz: Saffat 37/180.  Yusuf 12/108. İsrâ 17/1, 93,108. Neml 27/8. Kasas 28/68. Zuhruf 43/13. Kalem 68/29)

Canlı veya cansız varlıklar;

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْب۪يحَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يمًا غَفُورًا ﴿44﴾

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz de onların tesbihlerini anlayamazsınız. O Halim’dir, bağışlayandır” (İsrâ 17/44),

Arşın etrafını çevirmis melekler (Zümer 39/75. Şûra/5. Fussilet 41/38. A’raf 7/206),

Yerde ve gökde olan bütün yaratıklar (Hadid 57/1. Haşr 59/1, 24.  Saff 61/1. Nûr 24 /41. Cuma 62/1. v.d.) Allah’ı tesbih ederler.

Aklı ve iradesi olmayan bütün varlıklar Allah’ı tesbih ettiğine göre, aklı olan ve efendi kılınan insanın da bunu yapması gerekir.  

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَث۪يرًاۙ ﴿41﴾ وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا ﴿42﴾

“Ey îman edenler! Allah’ı çok zikredin ve Onu sabah ve akşam (sürekli) tesbih edin.” (Ahzab 33/41-42)

İster namazda rukû’da veya secdede, ister namazın sonunda, isterse başka bir şekilde söylenen her “tesbih” sözü bir zikirdir.

Ki müslüman bunları sabahtan akşama, hatta yatağına girinceye kadar aklına geldikçe söyleyebilir, Rabbini tesbih edebilir, zikredebilir.

Peygamberden nakledilmiş pek çok tesbih sözleri vardır ki her biri başlı başına hem bir iman tazeleme, hem zikir, hem de manevi bir kuvvettir.

 

10-İlim öğrenmek

Besmele ile, Allah rızasını gözeterek ilim öğrenmek, yapılan ilmi toplantılar, ilmî faaliyetler de birer zikir sayılmalı.

Sonuçta Allah adıyla ve Allah rızası için yapılan her şey Allah’ı hatırlamaktır, zikirdir.

Enes (ra) anlatıyor: "Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır." (Tirmizi, İlim/2 no: 2649. İbnu Mâce, Mukaddime/17 no: 227. Bir benzeri için bkz: Ebu Dâvud, İlm/1 no: 3641. Tirmizî, İlm/19 no: 2683. İbnu Mâce, Mukaddime/17 no: 223)

 

11-Allah yolunda cihad

Cihad ibadeti, Allah yolunda yapılan her çabayı, her çalışmayı, her faaliyeti kapsar. Öyleyse kim Allah için bir adım atarsa, Allah’ın dini uğruna bir çalışma yaparsa, kim Allah rızası için bir harcamada bulunursa, imkanlarını ve emeklerini fi-sebilillah harcarsa, o Allah’ı zikretmiş olur.

Değil mi ki amacı Allah rızasıdır, Allah’ın vereceği karşılığı beklemektir.

 

10-Sünneti yaşamak

İnsanlar içerisinde Allah’ı en güzel ve mükemmel zikreden elbette Peygamberimiz (sav) di.

O’nun sözleri genelde birer zikirdi. Onun bir peygamber olarak emir ve yasakları, Allah’ın isim ve sıfatlarından, hükümlerinden söz etmesi, O’nun va’ad ve va’idinden (müjde ve korkutmalarından) haber vermesi, O’na hamdetmesi, O’nu tesbih etmesi, duası, O’na tevekkül etmesi onun zikirlerindendi.

Allah’ın Rasûlü her durumda ve her an Rabbini zikrederdi.

Öyleyse onun gibi yapmak, İslâmı onun gibi, şuurlu bir şekilde yaşamak zikir hali üzere olmak demektir.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يرًاۜ ﴿21﴾

“Andolsun ki, Rasâlullah’ta, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 34/21)

 

11-Kalbin zikri

Kalbin zikri, kalbin Allah’ı ve O’nunla ilgili şeyleri hatırlamasıdır. Kalbin zikri bedenin Allah’ı zikretmesine yol açar. Yani bedenin İslama uygun hareket etmesini sağlar.

Mü’min; “eşsiz zikir’” olan Kur’an’ın Allah’tan geldiğini kabul eder. Sonra da onun ilkeleri doğrultusunda sâlih amel işlemeye başlar. Böylece insan unutkan olmaktan çıkar, yakîn (kesin) iman sahibi olur.

İşte bu makam kul için ‘zikir’ makamıdır.

 

l-Zikir ibadeti karşısında müslüman

 

1-Zikir ibadetinin bir sonu yoktur.

Kur’an; mü’minlere günün her saatinde Allah’ı zikretmelerini emrediyor. (Ahzab 33/41-42) Bundan dolayı zikir ibadeti sabah-akşam günün her saatini kapsar. Buna göre mü’minin yerine getirdiği bütün ibadetler birer zikirdir.

Buna göre zikir ibadetinin bir sonu yoktur.

 

2-Zikir aynı zamanda Allah’a itaattir

Allah’ın emrettiklerine uymak, yasaklarından kaçmak zikirdir. Bu da kalple, bedenle ve dille yapılır.

Mü’min, kalbine Allah sevgisini ve korkusunu koyar, O’nu kalpte devamlı hatırlar ve âyetlerini düşünürse; bu, kalp ile zikir olur.

Mü’min, Kur’an okur, bol bol dua eder, Allah’ı hatıra getirecek zikir sözleri söyler ve  Allah’ın âyetlerini konuşursa, düşünürse; bu da dil ile zikir olur.

Müslüman, günlük ibadetlerini ihlasla yapar, Allah yolunda bedenle çalışır, çaba gösterir, sevap işlere, insanların faydasına olan işlere koşturur. Bunları yaparken Rabbinin rızasını düşünürse bu da bedenle zikir olur.

 

3-Zikirde iradeli ve azimli olmak

Müslüman Rabbine karşı görevlerini kendi serbest iradesi ile seçmeli, zikrin bir kulluk görevi oladuğunu kabul etmel ve bunu yerine getiriken azimli olmalı.

Şu âyet her ne kadar Âdem’den bahsediyorsa da, müslümanlara; “siz azim sahibi olun, Rabbinize verdiğiniz sözü unutmayın” demektir.

وَلَقَدْ عَهِدْنَٓا اِلٰٓى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا۟ ﴿115﴾

“Andolsun biz, daha önce de Âdem'e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulmadık.” (Tâhâ 20/115)

Kim görevi olduğu için ve karşılığını Allah’tan bekleyerek kulluk görevini yaparsa ücretini alır.

وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا ﴿19﴾

“Kim de âhireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” (İsrâ 17/19)

فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ ﴿5﴾ وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿6﴾ فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ ﴿7﴾

“Artık kim verir ve sakınırsa,

Ve en güzeli de tasdik ederse,

Biz de onu en kolaya hazırlarız (onda başarılı kılarız).”  (Leyl 92/5-7)

وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿69﴾

“Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” (Ankebût 29/69)

 

4-Zamanı iyi kullanmak

Müslüman Rabbini hayatının her anında zikreder, yani hiç unutmaz.

Onu hatırlamak için de ibadet eder, dua eder, tesbihatta bulunur, her işine besmele ile başlar, abdestli olmaya çalışır, Kur’an’ı çok okur, üzerinde çok tefekkür eder, ölümü ver sonrasını hatırlar, Allah’tan umar, O’ndan bekler, O’na tevekkül eder, O’nun rızasına uygun amel işler, O’nun kendisini murakabe ettiğinin farkındadır.

Müslüman bunlarla birlikte bazı zamanlara daha fazla dikkat ederi Bazı anlar vardır ki değerlendirilmesi gerekir.

Gece namazı (teheccüd) vakitleri.

Sabahın erken saatleri.

Cuma saati.

Ezanla ikamet arası,

Bayramlar ve bayram namazlarından önceki anlar,

Ramazan ve özellikle Kadir gecesi,

Mirac gecesi,

Zilhiccenin ilk on günü,

Hac zamanı, vakfe sa’y ve tavaf zamanları

Müslüman bu zamanları iyi değerlendirir, fırsatı kaçırmaz.

O bilir ki aslında ömür bir emânettir, geçicidir ve bir fırsatır. Geçen zamanı geri getirmek mümkün değil. Önünde ne kadar zamanı kaldığını da bilmez. Önemli onlan bugün elde olan zamanı iyi değerlendirmek, Rabbe hakkıyla ibadet etmek, her zikir hali üzere yaşamak, hayatı zikre dönüştürmektir.

 

m-Zikrin sonucu

*Zikrin tesiri kalpte duyulur, kalpten organlara geçer ve organlar da bunların uzantısı olan amelleri yaparlar. İşte bu Allah’ı zikretmektir.

Allah’ı zikir en büyük ibadettir.

اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ ﴿45﴾

“... Doğrusu namaz kötü ve iğrenç şeylerden alıkor, Allah’ın zikr’i ise en büyüktür.” (Ankebût 29/45) 

*Zikir takvaya ulaştırır, takvayı öğretir, takvaya arkadaş eder. Zikir şuurları diri tutar, gönülleri gafletten korur.

*Zikir dünyalık korkuları giderir, endişeleri umuta çevirir, hayalleri götürür; onun yerine solmaz gerçekleri yerleştirir. Zikir boş kuruntular (ümniyye) yerine  Allah’ı bilme, takdir etme ve O’ndan isteme cesareti arama ümidini verir.

Kur’an; bedenin, kalbin ve toplumun mutluluğunu şu muhteşem ifadelerle ortaya koyuyor:

“Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur (doyar).” (Ra’d 13/28)

Görüldüğü gibi zikir ibadeti, hayatla birlikte iç içedir. Hayatın her anında kalple, dille ve badenle yerine getirilir. Yani müslümanın bütün bir hayatı zikre bürünür, zikir anlayışı ile geçer.

Bunun için zikri bir kenara çekilip belli sözleri her gün belli sayıda, ya da haftada bir defa belli bir yerde, muhtelif hareketle, kafa, kol, beden hareketleriyle, bir üstadın gözetiminde yapılacağını sanmak doğru olmasa gerekir. Bu zikrin anlamını daraltmak demektir.

Zira Peygamber (sav) böyle yapmadığı gibi, kimseye de böyle yapın demedi.

Maamafih, Allah’ın adının geçtiği her söz, Allah’ı hatırlatan her ifade, her ibadet, her amel elbette zikirdir.