Çocuklara sağlam bir karakter kazandırmanın en önemli yeri olan ailede çocuk terbiyesi ve bunun bazı metodları hakkında bir seminer.

Hüseyin K. Ece

06 Aralık 2015

Beytu’s-Selam-Duisburg

Birinci ders

 

 

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.

Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır.” (Enfal 8/27-28)

Çocuk eğitimi, ya da ailede karakter eğitimi çok geniş bir konu. Bu konuda Türkçe yazılmış çok kitap, araştırma tezi, eğitim yazıları bulabilirsiniz. Bu dersimizde bir kaç önemli noktayı söz konusu etmeye çalışacağız.

Önce insanın fıtratına, yani ilahi formata, karakter eğitiminde beyt/menzil’in (evin) önemine, şahsiyet karakter gibi ahlâkî kavramlara değinip, evde verilebilecek karakter eğiminde bazı genel ve özel prensiplere temas edeceğiz.

 

-Giriş

Ahlâk ve insan eksenli konuları ele alan kitaplarda ‘tedbîr’ kavramı ile şahsiyetin inşası veya karakter eğitimi arasında ilişki var.

‘Tedbîr’: Sözlükte tedbîr “bir kimsenin işini çekip çevirmesi, sonunu hesap etmesi” anlamına gelmektedir. (Lisânü’l-Arab, “dbr” md.)

Türkçe sözlükte şöyle açıklanıyor: İdare etme, çekip çevirme. Bir işin sonunu hesaplama. Bir işin yürütülmesi ile ilgili zorlukların çaresini önceden düşünme. (M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s: 1595)

Kur’ân’da fiil halinde geçiyor. Allah’ın evrende bütün varlık ve oluşları idare ettiğini belirtmek üzere “yüdebbirü’l-emr” şeklinde dört âyette geçmektedir (Yûnus 10/3, 31. Ra‘d 13/2. Secde 32/5).

Tedbîr hadislerde de “yönetme” anlamında kullanılmıştır (Wensinck, el-Mu’cem, “dbr” md.).

Bunlardan birinde, “Tedbîr gibi akıl, sakınmak gibi vera‘ yoktur” buyurulur (İbn Mâce, Zühd/24). (Çağrıcı, M. TDV İslam Ansiklopedisi, 40/259)

Tedbîr; İslâm tarihinde yazılan ahlâk ve siyaset kitaplarında “yönetim, siyaset” mânasında sıkça geçmektetir.

‘Ev’ anlamındaki menzil ile birlikte ahlâk kitaplarında pratik ahlâkın üç ana bölümünden ikincisi olan aile ahlâkını ifade etmektedir.

Diğerleri; Tehzîbü’l-ahlâk,

Tedbîru’l-beyt/menzil (evin yönetimi)

Tedbîru’l-medine (toplumun yönetimi) (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/259)

Bazı bilginler bu sıralamayı ameli hikmetin üç bölümü olarak açıklarlar.

İbnu Bacce bu üçlü sıralamayı kabul etmekle birlikte, ‘tehzibu’l-ahlâk’ın yerine, ‘tedbîru’l-mutavahhide (şahsiyetin yönetimi)’ ifadesini kullanmıştır. Bu konuda yazdığı kitabına da Tedbîru’l-Mutevahhid adını vermiştir.  Ona göre her insan kendi başına bir bireydir. Bireyin inşası, ıslahı, yönetimi de önemli bir iştir.

Biz buna şahsiyetin inşası diyelim.  

 

-Tedbîru’l-beyt/menzil (evin inşası)

Şahsiyet evin hücresi, ev toplumun hücresi

Şahsiyet iyi inşa edilirse ev, evin hücreleri sağlam olursa toplum sağlıklı olur.

Ahlâk kitaplarında “tedbîrü’l-menzil” (tedbîrü’l-menâzil, siyâsetü’l-menzil) başlıklı bölümlerinde ev idaresi ve aile ahlâkına dair konulara yer verilir. Ailenin baş unsuru kabul edilen karı ile koca, çocuk ve malla ilgili yönetim esasları, aile fertlerinin hak ve sorumlulukları, ailenin geçimi, mal varlığının kazanılması, korunması ve harcanmasıyla ilgili kurallar üzerinde durulur.

Modernizm aile hayatını tehdit ediyor.

Modern hayat anlayışını benimsemiş insanlar genelde yalnızdır. Aile hayatı ona bu yanlızlığında kucak olur.

Modern toplumlarda bireycilik hakimdir bu yüzden de bir çok açıdan birey korumazsızdır. Aile onu koruyan en ciddi hisardır.

Çocuklar en iyi eğitimi ve sağlam şahsiyeti ailede kazanırlar. Karakterler ailede oluşur ve bina edilir. İslâmî şahsiyetler de öyle.

Müslüman anne-baba çocuklarına ancak sağlıklı bir aile ortamında iyi bir kişilik kazandırırlar. Bir ailenin verdiği  olumlu eğitimi, sağlıklı kişiliği başka bir kimse veya başka bir kurum veremez.

Bu sebeplerden dolayı Batı Avrupada evlerimiz kurtarılmış bölge olmalı.

O zaman tekrar eve dikkat çekmek gerekiyor.

Kur’an eve, aile hayatına dikkat çekiyor. İnsanın yeryüzü macerası aile ile başladığını haber veriyor.

Kur’an, aile olmayı emrediyor. 

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının...” (Nisâ 4/1)

Örnek ailelerden bahsediyor. Âli İmran, Âl-i İbrahim, Âl-i Lût, Âl-i Ya’kub, Âl-i Musa, Âl-i Dâvud, Ehl-i beyt gibi. 

Allah (c.c.) nikâhı, yani evlenmeyi emrediyor, nikâh dışı bütün yolları yasaklıyor ve bu tür ilişkilere fahşa, yani çirkin işlerin en çirkini diyor. (İsra 17/34)

Peygamber’in İslâm adına emrettiği veya tavsiye ettiği şeyler bir müslüman için bağlayıcıdır. Peygamber (s.a.s.) kendisine uyma konusunda şöyle buyurdu:

فَمَنْ رغِبَ عَنْ سُنَّتِى فَلَيْسَ مِنِّى

“Herkim Sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (Buhari, Nikâh/1. Müslim, Nikâh/5 (1401). Nesâî, Nikâh 4 (6/60))

Hz. Peygamber (s.a.s.) evlenme konusunda da şöyle buyuruyor: “Nikâh (evlenmek) benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yerine getirmezse o benden değildir. Evlenin, çoğalın. Çünkü yarın kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı ben, sizin çokluğunuzla övüneceğim.” (İbn Mace, Nikâh 1/1846. Süyuti, Camiu’s-Sağir, 1/3366)

Hz Aişe r.anha’nın dediğine göre Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:

   النِّكاَحُ مِنْ سُنَّتيِ . فَمَنْ لَمْ يَعْمَلَ بِسُنَّتيِ فَلَيْسَ مِنيِّ

“Nikah sünnetimdendir, her kim sünnetime göre amel etmezse benden değildir.” (İbn Mâce, no 1846. Elbanî, Sahihu’l-Cami, 6/39. Aclunî, Keşfu’l-Hafa, 2/324 hadis no 2833. Münâvî, Künûzu’l-Hakâik, hadis no 8257)

 

-Tedbîru’l-medine,

Yani toplumun idaresi, toplumun düzeninin sağlanması. Ahlâk kitaplarının çoğu ferdî ahlâk ve aile ahlâkından sonra siyasi ahlâk olan ‘tedbiru’l-medine’ye de yer verirler. 

Bu başlıklar altında genellikle kişinin temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda kendi kendine yeterli olmadığı gerçeğinden hareketle insanların birbirine ihtiyaç duyması ve toplumsal hayatın zorunluluğu, birlikte yaşamanın kuralları, devletin gerekliliği, yönetim ilkeleri, yönetenlerin ve yönetilenlerin hakları ve sorumlulukları, adalet, sevgi, dostluk gibi konular ele alınır. (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/259)

Bilinen bir şey. Beden hücrelerden, bina tuğla veya taşlardan aile de fertlerden, toplumlar da ailelerden meydana gelir.  Hücrenin sağlığı bedenin sağlığı, ailenin sağlığı da toplumun sağlığıdır.

Sağlam karakterli çocuklar yetiştirmek aynı zamanda sağlıklı, huzurlu ve az sorunlu toplum kurmaya da hizmet eder.

Güzel ahlak sahibi fertlerden müteşekkil ailedeki huzuru herkes özler. Ailede bu huzuru tadanlar bunu dışarıya, yani topluma da taşırlar.

Bu nedenle sağlıklı toplumlar isteyenler öncekilkle evlerde karakterli kişiler yetiştirmek zorundadırlar.

 

-Fıtrat ve karakter eğitimi

İslâm ahlâkçıları insanın her bakımdan gelişip olgunlaşmasının tabiat ve sanat denilen iki temele dayandığını söyler. Allah vergisi ve irade dışı olan tabiat doğuştan sahip olunan özellikler, yetenekler ve davranış eğilimleridir, bunların her birine garîze denir.

Sanat ise kişinin kendi tercihleri, yaşantıları ve etkileşimleri sonucu elde ettiği ikinci tabiat ve karakterdir. (Kınalızade, 1/150-153. Mehmed Fâzıl, s. 66-67). (Hökelekli, H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 38/297)

Biz birincisine fıtrat, ikincisine eğitim diyebiliriz.

İnsanın fıtrat üzere yaratıldığı Kur’an ve hadislerde geçiyor:

“O halde yüzünü, Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (Rûm 30/30)

Peygamber (sav) buyuruyor ki:“Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder, sonra anne-babası onu hırıstiyan, yahudí, mecusi (ateşe tapan) yapar. Eğer anne-baba müslümansalar, çocuk da müslüman olur.” ( Müslim, Kader/24-25 no: 6760-6761. Ebu Dâvûd, Sünnet/18 no: 4714. Tirmizî, Kader/5 no: 2138). A. b. Hanbel’in rivâyetinde: “İsterseniz Rûm Sûresi 30. âyeti okuyunuz” ilavesi vardır. Müsned, no: 7730)

Fıtrat ilahi formattır. Allah’ın insan için seçtiği biçim, hal, iç ve dış donanım, kabiliyetler ve beşeri özelliklerdir.

‘Fıtrat’ kavramı Kur’an’ın, özelikle doğal yapı/doğal eğilim/yaratılış ile ilgili önemli bir kavramıdır. Kavramın farklı anlaşılmaya müsait yapısı sebebiyle, ilk yaratılış, insanların ruhundan veya doğal yapılarından alınan ezelî sözleşme, insan bünyesine yerleştirilen inanma ve ibadet etme ihtiyacı, insan yapısının iman ve ibadet etmeye meyilli olduğu gibi konularla ilişkilendirildi.

Nasıl anlaşılırsa anlaşılsın; sonsuz güç sahibi Yaratıcı’nın hem varlık hem de insan üzerindeki tasarrufunu, biçim ve şekil verme gücünün O’na ait olduğunu, varlık sahnesindeki mucizevî çeşitliliği ve fonsiyonları ‘fıtrat’ kavramında bulmak mümkün.

Yine insanın karmaşık yapı ile birlikte kendisine biçilen role hazır hale getirilişini, sorumlu tutulan insanın bu sorumluluğu yerine getirebilecek dinamiklerin fıtratına yerleştirildiği görüyoruz.

‘Fıtratullah’, Allah’ın insanları döktüğü kalıbın adıdır. Yani Allah’ın varlık hakkında yaratma tarzıdr. Her şey buna bağlı olarak kendisine bir yol, bir mecra bulur. (Kutub, M. İnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler, İşaret Yay. İstanbul 1992, s: 87)

Fıtrat, insanın doğuştan sahip olduğu bütün özelliklerini ifade eden bir terimdir.

Kâinattaki bütün varlıklar Allah’ın kendileri için var ettiği ‘fıtrat’ üzerindedirler. Her varlık, kendi tabiatının gereğini yapar, o çizgisinin dışına çıkmaz.

Buna insan da dahildir.

Kur’an’ın dikkat çektiği fıtrat, insanın eğitilebilir, iyiye yönlendirilebilir, eğitim ve terbiye ile sağlam karakter sahibi yapılabilir gerçeğini anlıyoruz. İnsanın bünyesinde bütün bu imkanlar potansiyel olarak vardır.

İyi mürebbiler, becerikli eğitimciler bunları keşfeder ve iyiye doğru yönlendirirler.

Şu âyet bir başka açıdan insanın fıtratına işaret ediyor:

Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene, Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin

ederim ki, Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems 91/7-10)

Bu gerçek insanın hür iradesine işaret ettiği gibi, aynı zamanda onun ahlakî zaaflarla olduğu kadar Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle de donatıldığını haber veriyor. (Esed, M. Kur’an Mesajı, 3/1274)

İnsan kelimesini iki aslı olduğu söylenir.

Birisi nisyan,

diğeri ünsiyet. 

Birisi insandaki olumsuz yönü yani fücûru, diğeri olumlu yönü yani takvayı gösteriyor.

Eğer fıtratı bir açıdan insana verilmiş karakter olara alırsak, bu demektir ki insan bünyesinde takvaya da fücûra da meyil ver. 

Fücûra yatırım yapanlar hem kendilerini, hem görevlerini, hem nereden gelip nereye gittiklerini unuturlar. Kendileri de unutulur. Haşr Suresi 19. âyetinde geçtiği gibi. 

Takvaya yatırım yapanlar bir anlamda kendilerini bulurlar ve ünsiyet edebilecek bir karakter kazanırlar. Hem kendileri ile, hem diğer insanlarla, hem çevre ile, hem de Yaratıcı ile uygun ünsiyet kurarlar.

Âyet “kim nefsini tezkiye ederse kurtulur” diyor. Burada insanın kendi tezkiye-arınma sorumluluğuna dikkat çekiyor.

Bununla birlikte âyetin ebeveynlere de benzer telkinde bulunduğunu, çocukların tezkiye konusunda ebeveynin görevine işaret ettiğini söyleyebiliriz. Yani siz de sizin emanetinize verilen insanı/insanları tezkiye ederseniz, ıslah ederseniz, karakterlerini sorumlu davranacak, takvalı olacak şekilde gelişmesini oluşturusanız onlar da kurtulurlar.

Tîn sûresinde de benzer bir ifade var.

“Doğrusu Biz insanı, yaratılışın yüce amacını gerçekleştirmeye elverişli ve yarayışlı potansiyelde yaratmışısız da, sonradan onu (tercihine) bakıp aşağıların aşağısına atmışızdır.” (Tîn 95/4-5)

Ahsen-i takvim en güzel kıvamda yaratılması, insanın saf tabiatı yani fıtratıdır.

Mesaj açık: İnsan var ediliş amacını gerçekleştirecek bütün kabiliyetlerle donatılmıştır.

‘Ahsen-i takvim’, insanın olumlu kutbudur. Yaratılış amacına uygundur. Bu unsur insanda asıldır. ‘Esfel-i safilîn-aşağıların aşağısı’nda olmak arizîdir. Unutan insanın yanlış tercihini sonucudur.

Ebeveynin görevi işte insanda potansiyel olarak bulunan bu yetenekleri olumlu yöne kanalize  etmek, geliştirmek ve onları bir karakter olarak çocuklarına kazandırmaktır.

Şahsiyet ve karakter nedir?

 

-Şahsiyet, karakter, mizaç, seciyye, huy, ahlâk

Eğitim ve terbiyede, karaket oluşumunda bu önemli kavramlarla karşılaşıyoruz.

Şahsiyet; sözlükte “fert, kişi, birey” anlamındaki şahstan oluşturulmuş yapma masdar olan şahsiyyetin kökü şuhûs “yükselmek, uzaktan görünmek” demektir (Lisânü’l-Arab, “şħś” md.).

Şahsiyeti kavram olarak şöyle tanımlayabiliriz: Çevrenin hukukunu koruyarak, toplumdan kopmadan kendine bahşedilen kabiliyetleri kullanan kişi demektir.

Kur’ân’da ve hadislerde bu kökten türemiş kelimeler geçmekle birlikte (M. F. Abdülbâkī, el-Mu’cem, “şħś” md.; Wensinck, el-Mu’cem, “şħś” md.) bunların şahsiyetle anlam ilişkisi yoktur. Eski felsefe ve mantık kitaplarında da bugünkü manasıyla geçmez. Bu daha çok bugünkü modern psikolojinin bir terimidir.

Ancak gerek Kur’an’da ve hadislerde, gerekse İslâm kaynaklarında insan kişiliğiyle ilgili bazı kavramlar yer alır.

Bunların en kapsamlısı olan nefstir. Nefs sözlükte “kişi, şahıs, zat, benlik” gibi anlamlarda kullanılmakta (Lisânü’l-Arab, “nfs” md.), terim halinde kişiliğin iç yapısını, bedenî ve ruhî boyutuyla insan benliğinin eğilimlerini, ruhsal hayatın bütününü ve beşerî kişiliği ifade etmektedir.

Benlik ve kişiliği oluşturan bütün yapılar, yeti (meleke) ve yetenekler, fonksiyon ve süreçler nefis kavramına girer (Mu’cemü elfâži’l-Ķur’ân, I/521-522. İbn Kayyim, s. 218-219).

Bunun yanında tab‘ (tabiat), garîze, mizâc, hulk, seciyye, şâkile gibi kişiliğin çeşitli yönlerini anlatan kelimeler İslâm kaynaklarında geçmektedir.

Ğariza; Sözlükte “yaratılış, tabiat; içgüdü” gibi anlamlara gelen garîze terim olarak “kişilik özelliklerinin kaynağını meydana getiren meleke, bir canlının tabiatından kaynaklanan eğilimlerinin bütünü” diye tanımlanır.

Tabiat; Garîze gibi tab‘ ve tabiat da kişiliğin doğuştan gelen temel unsurlarını ifade eder.  

Şâkile; Kur’ân’da bir âyette geçen şâkile (el-İsrâ 17/ 84) sözlükte “hissî ve mânevî sûret” demektir (Mu’cemü elfâži’l-Ķur’ân, 2/30); terim olarak “tabiat, âdet, ahlâk, seciye, mizaç, karakter” gibi daha çok ahlâkî kişilikle ilgili anlamlarda kullanılmaktadır (Elmalılı, V, 3197).
Batı dillerinde şahsiyet kavramı “personality” (İng.), “personalité” (Fr.) kelimeleriyle ifade edilir.

Şahsiyet ve onunla ilgili benlik, kendilik, kimlik gibi kavramlar Türkçe’de ve modern Arapça’da kullanılmaktadır. (Hökelekli, H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 38/297)

-Mizaç; Türkçe sözlük mizacı şöyle tarif ediyor: Manevi vasıfların bütünü, huy, tabiat, yaratılış. (M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s: 1151)

Seciyye;Yaratılış, iyi huy, karakter, cibilliyet, tabiat, (M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s: 1426)

Huy; Yaratılıştan olan karakter, asli tabiat, cesiyer, mizaç, hulk, alışkanlık, adet, itiyad, ahlak, kötü ve zararlı alışkanlık. (M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s. 724)

Hulk/ahlâk; Şahsiyetle ilgili diğer bir terim hulktur (çoğulu ahlâk) ve “tabiat, yaratılış, seciye” anlamlarına gelir (Lisânü’l-Arab, “ħlķ” md.); daha çok “yerleşik huy, karakter, tabiatın gelişmiş şekli” diye tanımlanır.

Ahlâk, Türkçe sözlükte şöyle tarif ediliyor:

Huylar, tabiatler, İnsanın yaratılışından gelen ve cemiyet içinde yaşanarak kazanılan iyi ve güzel huylar. İnsanın yaratılışından gelen hususiyetler ile Kur’an ve Sünnette sınırları çizilen, insanların iyiliğini ve mutluluğunu hedef alan kaidelerin hayata geçirilmesi ile kazanılan iyi ve güzel davranışların bütünü. (M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s: 31)

Ahlâkın pek çok tarifi yapılmışsa da en beğenilen tarif İmam Gazalî’nin tarifidir.

“Ahlâk, insan nefsine yerleşen öyle bir melekedir ki, fiiller hiç bir zorlama olmaksızın, düşünüp taşınmadan bu meleke sayesinde kolaylıkla ve rahatlıkla ortaya çıkar.” (Çağrıcı, M. Anahatlarıyla İslâm Ahlâkı, s: 16)

Görüldüğü gibi insandaki yaratılıştan gelen ve sonradan kazanılan özelliklere, davranışlara ahlâk denildiği gibi, huy, tabiat, seciye, mizaç gibi isimler de veriliyor. Bunlar çoğu zaman birbirinin yerinde kullanılıyor.

Bu açıdan ahlâk ile karakter arasında fazla bir farkın olmadığı görülüyor.

Bunlar arasında karakter ve mizaç diğerlerinden farklı anlaşılabilir. (Hökelekli, H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 38/297)

Karakter, daha çok ahlâk ağırlıklı bir anlam içerir. Şahsiyetle karakterin en önemli farkı, şahsiyetin bir kişiyi tanımlayan ve hem doğuştan gelen hem de sonradan kazanılan özellikleri ihtiva etmesi, karakterin ise kalıtımsal etkiler, soydan gelen özellikler ve olgunlaşmanın bütününden oluşmasıdır (Sillamy, s. 52-53).

Buna göre karakter şahsiyet kavramına dahildir. Karakterli insan davranışlarını toplumun değer yargılarına uygun biçimde yönetebilen, değerler sistemini içselleştirmiş olan kimsedir. İslâmî literatürde yeni bir kavram olan karakteri müslüman müelliflerin bazıları seciye (İsmail Fenni, s. 77-78; Tunç, s. 315), bazıları hulk/ahlâk ile karşılamıştır.

Ahmed Naim’e göre karakter Arapça’daki hulk kelimesinin tam karşılığıdır, bunu seciye ile karşılamak doğru olmaz; çünkü karakterler gibi ahlâkın da iyisi ve kötüsü bulunur, seciyenin ise kötüsü yoktur (Fonsegrive, s. 55).

Modern Arapça sözlüklerde karakterin hulk kelimesiyle karşılandığı görülmektedir (meselâ bk. Hifnî, 1/132. Bedevî, s. 56, 279).

Bu yaklaşımdan hareketle ahlâk ilmini “insan karakterinden bahseden ilim” diye tarif edenler olmuştur (Kam, s. 9, 11). (Hökelekli, H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 38/297)

Karakter ve mizaç; şahsiyeti inşa eden yapı taşlarıdır. Her insan yekdiğerinden bunlar sayesinde ayrılır ve özgün bir varlık olarak insanlık ailesindeki yerini alır. (İslâmoğlu, M. Ne Yapmalı, s: 161)

Şimdi bir adı da tedbiru’l-mütavihhide olan şahsiyet terbiyesi, yani karakter eğitimine geçebiliriz.

 

-Ailede temel karakter eğitimi

Eğitim aynı zamanda terbiye ise bunun en iyi verildiği yer aile olacaktır. Aile eğitimi çocuk için anne sütüdür. Hem sıcaktır hem de besleyici. Hem kandır hem de can. Hem kaynaktır, hem de kök. Ondan mahrum kalan iyi beslenmemiş, iyi yetiştirilmemiş,  iyi desteklenmemiş ve çocuk için en elzem olan sevgi ve ilgiden mahrum kalmış demektir.

Kim ne derse desin, beceriksiz bir anne-babanın bile kendi çocuğuna vereceğini, hiç bir kurum, hiç bir yuva, hiç bakıcı aile veremez. Hele hele kurumların bir annenin yerini tutması aklın alacağı bir şey değildir. Hiç kimse başkasının çocuğunu onun yerine, tam da onların istediği gib, yani mükemmel şekilde terbiye edemez.

Bu işin tabiatı böyle. Fıtrat yani yaratılış böyle. Bunu tersine çevirmek mümkün değildir.

İnsanı öncelikle anne-baba yetiştirir. Onlar bu işin eğitimini almasa bile, doğuştan onlarda bu kabiliyet vardır.

İnsanı yaratan onu, kimin bedeninde yarattı ise ona teslim ediyor. Anne-babaya, çocuğu bakacak, besleyecek, yetiştirecek kabiliyetleri veriyor.

Müslüman ailelerin çocuk sahibi olmayı ve onları terbiye etmeyi iman açısından değerlendirirler.

Müslümanlar çocuğa Allah’ın değerli bir emaneti gözü ile bakarlar. Emanet günün birinde sahibine taslim edilir. Müslüman anne baba da çocuğu güzel, edepli, hayırlı, kaliteli yetiştirir ve akil baliğ olunca Rabbine teslim eder.

Esasen emanet geri verilmek üzere geçici olarak alınan şeydir. Emanete hıyanet etmek kötü olduğu gibi bunu yapanlara hain damgası vurulur.

Peygamber (sav) şöyle buyurdu: 

"Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz Yönetici bir çobandır Erkek, aile halkının çobanıdır Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz" (Buhârî, Cum`a/11 no: 893, İtk/17, 19 no: 2554, 2558, Nikâh/82 no: 5188. Müslim, İmâre/20 no: 4724. Ebû Dâvûd, İmâre/1 no: 2928. Tirmizî, Cihâd/27 no: 1705)  

 

-Kaliteli nesil anne-babanın eseridir.

Salih evlat yetiştirmek hem bir kulluk görevi, hem devam eden bir sadaka, hem de anne babanın kalitesidir. Çocukları anne-babanın eseri olduğuna göre iyi eserler bırakmak akıllı ebeveynin hedefi olmalı. 

Şair Hadimî şöyle diyor:

“Kâmil odur ki, koya her yerde bir eser, 
Eseri olmayanın yerinde yeller eser.” 

 

-Sâlih evlat, temiz soy sahibi olmak imanî bir görevdir

İslâmın bir hedefi de insan neslini kirden, gayri meşru yollardan koruyup, sağlam nesiller meydana gelmesini sağlamaktır.

Bu bağlamda müslüman temiz nesil yetiştirmekle de sorumludur. Zira hayırlı evlat hem bir görevdir hem de göz aydınlığıdır. Kur’an bu konuda müslümanlara şu duayı öğretiyor:

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا

رَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَاماً قُ {74}

“Onlar ki: ‘Ey Rabbimiz! Bize hanımlarımızdan ve nesillerimizden gözlerimizn bebeği olacak (salih insanlar) ihsan et, bizi takva sahiplerine rehberler eyle’ derler.” (Furkan 25/74)

Salih evlat, düzgün karakterli nesiller nasıl yetiştirilir?