Kur'an'a göre veli, Allah'ın Veli oluşu, siyasi velayet, imam, biat ve itaat, günümüzde siyasi katılım hakkında bir seminer

Hüseyin K. Ece

9 Mayıs 2010

Beytu’s-Selam Duisburg

Birinci ders

 

A-Veli Kelimesi ve Türevleri:

1-Veli Kelimesinin Sözlük Anlamı,        

‘Veli’ kelimesi ve bunun türevleri Kur’an’da çok sık geçen kavramlardan biridir.

Bu kelime ve türevleri fiil çekimi halinde 110 defa,

‘veli’ olarak 44 defa, bunun çoğulu olan ‘evliyâ’ olarak 43 defa,

bunun türevleri ‘vâli’ olarak 1 defa,

‘mevlâ’ olarak 18 defa yer almaktadır.

‘Veli’ kelimesinin kökü ‘velâ’dır. Bunun masdarı da ‘velyü, vilâyet veya velâyet’tir.

‘el-Velâü ve et-tevellâ’, sözlükte; iki şeyin aralarına kendilerinden olmayan yabancı bir şey girmeyecek şekilde peşpeşe meydana gelmeleridir.

Buradan benzetme yoluyla bir şeyin yakınında bulunma, arada bir şey bulunmadan bitişiklik, yaklaşma ve yanyana olma manalarına ulaşılmıştır.

‘Velâ’ fiilinin masdarları olan ‘el-vilâyetü  ile el-velâyetü’ bir işi üzerine alma anlamındadır. (R. Isfehânî, el-Müfredât, s: 837)

‘Velâyet’e; arkadaşlık/sadâkat, niyet, yer, zaman, din ve nisbette, yardımda, inançta (itikatta) tam bir yakınlık, yanyana bulunma anlamları verilmektedir.  (el-Müfredât, s: 837. M. H. Tabatabâî, el-Mizan, 10/89)

‘Velâyet’ aynı zamanda bir  işi yüklenme, işinde tasarruf sahibi olma, emirlik, riyaset (yönetim ve yetki), yardım işini üzerine alma, destek olma demektir. (Cevherí, es-Sıhah Tacu’l-Lüga, 6/2528-2530. Firûzâbâdí, Kâmusu’l-Muhít, 4/404. Isfehâní, Müfredât, s: 83

‘Vilâyet’, yardımdan yana bir yakınlık ifade ederken, ‘velâyet’  daha çok emirlik (riyâset-yöneticilik) ifade eder.

‘Velâ’ kökünden türeyen ‘vellâ’;

birini bir işe tayin etmek, birine bir iş yüklemek anlamına gelir. Bir hadiste bu anlamda kullanılmaktadır.

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Allah (cc) birine bu ümmetin işlerinden herhangi birini yükler de (vellâ) o da onların ihtiyacını görür, fakirliğini giderirse, Allah (cc) da onun ihtiyacını görür, fakirliğini giderir.” (Ebu Davûd, İmâre/Hadis no: 2948, 3/135)

Veli ve mevlâ (sonu elifle biten)  fail olarak yakın, dost, yardımcı olan, mef’ul olarak da veli edinilen manasında kullanılır.

Mü’min için ‘veliyyullah/Allah’ın velisi’ denir. Burada veli mef’ul  (tümleç) ölçüsünde olup ‘Allah’ın kendisine veli ve mevlâ olduğu kişi’ demektir.

Meselâ bir müslüman için; “O, Allah’ı veli edindi ve O’nun mevlâ oluşunu reddetmedi” denilir. Yine Allah için; “O, mü’minleri veli edindi ve Allah (cc) onların mevlâsı’dır” şeklinde söylenebilir. (el-Müfredat, s: 837)

‘Vellâ veya tevellâ’, nefsin bir şeye yönelmesini ifade eder ki, bu da yönelinen mekana yakınlığı anlatır. Mesela, ‘kulağımı ona yönelttim’, ‘yüzümü ona döndüm’ denilebilir.

Kur’an, kıble olarak Kâbe’ye yönelmeyi ‘vellâ’ fiiliyle emrediyor. (Bekara/144)

Bir başkasını dost edinmeye, başka birine, ya da başka bir gruba dostluk için meyletmeye de ‘tevellâ’ denir.

“Zira benim velim o kitabı indiren Allah’tır. O salih kimseleri dost edinir (tevellâ).” (7 A’raf’196)

“Ey iman edenler! Yahudileri ve hırıstiyanları da veli (dost ve yönetici) edinmeyiniz. Onlar (ancak) birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse (tevellâ), muhakkak o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.”  (5 Maide/51)

“Ey iman edenler! Babanız ve kardeşleriniz eğer küfrü imandan sevimli bulurlarsa; onları veli edinmeyin. İçinizden kim onları veli/dost edinirse (tevellâ); onlar nefislerine zulmedenlerdir.” (9 Tevbe/23)

‘Tevellâ’; uzaklaşmak, yüz çevirmek, geriye dönmek gibi anlamlara da gelir.

“Gerçekten onlarda sizin için ve Allah’a ve ahiret gününü umanlar için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse (tevellâ); şüphesiz ki Allah muhtaç olmayandır (çok Ğanî’dir), hamd’e layık olandır.” (60 Mümtehıne/6)

“Kim kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelir, mü’minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü (tevellâ) o yolda bırakır ve cehenneme atarız. O ne kötü bir dönüş yeridir.” (4 Nisa/115. ayrıca bak. 3 Âli İmran/82. 2 Bekara/137. 7 A’raf/79. 13 Yusuf/84. 20 Tâhâ/60. 24 Nûr/11. 53 Necm/29. 80 Abese/1. v.d.)

‘Tevellâ’, aynı zamanda iş başına geçme, sorumluluğu üzerine alma, insanlara veli olma manalarına da gelir. 

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözü hoşuna gider ve o, kalbinde olana da Allah’ı şahit tutar. Halbuki o hasımların en yamanıdır.

İş başına geçtiği/ya da (yanından) ayrılıp gittiği zaman (tevellâ) yeryüzünde fesat çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise fesadı sevmez.” (Bekara/204-205)

Yani böyle kimseler bir iş yapmaya yöneldikleri (tevellâ) zaman fesat çıkarırlar, yanlış yaparlar, haksızlığa sebep olurlar. (S. Kutub, fi-Zılâli’l Kur’an, 1/205)

 

2-Kavram Olarak Veli,

‘Veli (çoğulu ‘evliyâ’)’; seven, dost, yardımcı, işini yüklenen, en yakın sorumlu, sırdaş, candan sevip destek olan, komşu ve yakın olan demektir. 

Kişiye sevgi ve yardım duygularıyla yaklaşıp onu hiç terketmediği için yardım eden dosta da ‘veli’ denilir.

Bu başka açıdan ‘veli’;  ‘düşman olmanın’ karşıtıdır.

Kur’an şöyle diyor:

“İyilikle kötülük bir olmaz. (Sen kötülüğü) en güzel olan şeyle sav. O zaman (bakarsın ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost (veli) oluvermiştir.” (41 Fussilet/34)

Veli aynı zamanda, kişinin yararını ve ulaşmak istediği amaç doğrultusunda işlerinin yoluna gitmesine yardımcı olabilecek, o konuda sorumluluğu üslenen kimse demektir. 

Bazıları ‘veli’ kelimesine, seven ve yardım eden şeklinde bir anlam verirler.

‘Veli’ kelimesinde doğrudan doğruya sevgi manası olmasa bile, sevgi; veli/dost olmanın gereği sayılır. Birine yardım etmek veya onun işini üzerine almak sevgi ile yakından ilgilidir.

Şüphesiz ‘veli’ kavramını dost olma, başkasının işini üzerine alma,yardımcı olma gibi anlamlarını düşünürsek, işin içerisinde sevginin de olduğu görülecektir.  Bu gibi özellikler aynı zamanda gerçek dostun (velinin) da belirgin nitelikleridir.

Veli’nin bir başka manası da, birinin işlerini üzerine alan demektir.

Nitekim Allah (cc), kendisini mü’minlerin velisi olarak niteliyor ve onlara fayda verecek şeyleri kendisi üstleniyor. 

Bu velâyetinin (veliliğinin) bir gereği olarak da onlara sürekli rahmetini ve özel yardımını göndermektedir. ( F. Razî’den, M. Öccü, Kur’an’da Veli ve Velâyet, s: 26)

 

3-Allah ‘el-Vâli ve el-Mevlâ’dır:

‘el-Vâli’ aynı zamanda Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Bütün varlıkların işinin üzerinde hükmü olan ve onları çekip çeviren anlamına gelir. Bazı tefsircilere göre ise ‘Vâli’ veli demektir, onun taşıdığı manaları taşır. Vâli olan Allah, hem bütün hükümranlığı (hükmetmeyi) elinde bulundurur, hem de kullarını sever, onlara yakındır, onlara yardım eder ve ihtiyaçlarını giderir.   

‘Vâli’ kelimesi Kur’an’da bir âyette geçmektedir:

“….Gerçekten Allah, kendi nefislerinden olanı değiştirip-bozmadıkça, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (imkan) yoktur. Onlar için O’ndan başka bir Vâli (yardımcı, dost veya hükmü geniş olan) yoktur.” (13 Ra’d/11)

‘Veli-velâ’ kökünden gelen bir başka sözcük de ‘mevlâ’dır.

Mevlâ anlam olarak ‘veli ve velâyet’ kelimelerine yakındır. Ancak mevlâ’nın; dost, efendi, sahip, azat edilmiş köle, Rabb, yardımcı, iyilik yapan gibi farklı manaları da vardır. (S. El-Kahtâní, el-Velâu ve’l Berâu fi’l İslâm, Yersiz 1409, s: 87)     

Kur’an’da ‘mevlâ’ kelimesi, veli, dost, yardımcı, ni’met veren, koruyup kollayan, işini üzerine alan anlamında kullanılmaktadır.

“O gün dost (mevlâ), dostundan (mevlâ’sından) bir şey savamaz, Ve onlara yardım da edilmez.”  (44 Duhân/41. )

Kur’an-ı Kerim, ‘mevlâ’ kelimesini Allah (cc) dışındaki dost ve yardımcı sayılan varlıklar hakkında kullanmakla beraber, ona daha çok Allah’ın (cc) bir sıfatı olarak yer vermektedir. İnsanlara ‘Allah’ın mevlâ’sı denilemez, buna karşın ‘Allah mü’minlerin mevla’sıdır denilebilir.    

‘Veli’ ve ‘mevlâ’ sözcükleri Allah hakkında kullanıldığı yerlerde hemen hemen aynı anlama gelirler. (22 Hacc/78. 8 Enfâl/39-40. 66 Tahrim/2)

Allah (cc), insanlar için gerçek mevlâ’dır, dost, sahip ya da koruyucudur.

 

4-Mü’minlerin Velisi Allah’tır,

Kur’an’da ‘veli’ sıfatı Allah (cc) için kullanılmakla beraber az da olsa; insanlar, putlar, şeytan, tağut hakkında da kullanılmaktadır.

Allah’ın güzel isimlerinden (Esmau Hüsnâ’dan) biri de ‘el-Veliyy’dir. Bunun anlamı, insanların ve evrenin işlerini üzerine alan, yardım eden demektir.

 

5-Velilik/Dostluk Bağı:

İman bağı ile kurulan ‘velâyet’ gerçeğini anlamış olan bir müslüman, mutlak ve değişmez ‘veli (dost, yakın ve yardımcı)’ olarak Allah’ı tanır. 

Bu bilinçle hareket eden, Allah’ın dışındaki kimselerle ve odaklarla kuracağı dostlukta temel olarak Allah’a ait velilik ölçüsünü alır.

Yani o, Allah’a veli olanlarla, ya da Allah’ın kendisi için veli edindiği kimselerle velilik bağını kurar.

Onlara karşı velâyetin gereklerini yapar. Veli olarak onları sever, onlara yardımcı ve destek olur, gerekirse ihtiyaçlarını giderir.

Onları candan dost ve ahbab kabul eder.

Onların faydasına çalışarak işlerine yardımcı olur, tehlikelere karşı onları korur. Onların aleyhine olabilecek faaliyetlerde bulunmaz. Onlara karşı düşmanlara yardım etmez, maddi ve manevi destekçi olmaz. 

Allah’ın ve O’nun dininin düşmanlarına, o dine karşı ellerindeki bütün imkanları kullanarak mücadele edenlere veli gözü ile bakmaz. Böyleleri kendi akrabaları, anne-babaları veya tanıdıkları olsa bile onlarla velilik bağı kurmaz. (58 Mücadile/22)

Kur’an, mü’minlerin dostlarını (velilerini) şöyle açıklıyor:

“Sizin veliniz, ancak Allah, (O’nun) Rasûlü, rukû’ ediciler olarak namaz kılan ve zekâtı veren mü’minlerdir.” (5 Maide/55)

Allah’ı, O’nun elçisini ve mü’minleri veli-dost olarak bilmek imanın gereğidir.

Bir başka deyişle imanın lezzetini tadanlar, dost (veli) olarak  bunları kabul ederler. Kur’an bunları veli/dost kabul edenlere ‘hizbullah-Allah taraftarları’ ünvanın veriyor ve onların mutlaka galip geleceklerini müjdeliyor.

“Kim Allah’ı, O’nun Peygamberini ve mü’minleri veli (dost ve yardımcı) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar ‘hizbullah-Allah taraftarı’larıdır.” (5 Maide/56. Bir benzeri 58 Mücadile/22)   

Bir kimseyi veli edinmek, aynı zamanda onu dost saymak, onunla yardımlaşmak, -yetki sahibi ise- otoritesine boyun eğmek, ona ait görev ve yetkilerini tanımak, yönetme işini ona emanet etme gibi anlamlara gelir.  

Veli kelimesinin benzeri olan ‘meveddeh’ ise, sevgi, sevgi üzerine kurulan bağ ve buna bağlı olarak birini veli edinmek demektir.

‘Velâyet’ her şeyden önce bir iman yakınlığı, duygu ve birbirini destekleme beraberliğidir. Buna göre bütün müslümanlar karşılıklı olarak birbirlerine veli/dosttur. Bu veliliğin ilk örneği, müslüman olduktan sonra Allah için hicret eden Muhacirler ile onlara yardım eden Ensar’dır.(8 Enfal/72)

“Mümin erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin velisidirler. İyiliği (ma’ruf’u) emrederler, kötülükten (münker’den) alıkorlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte Allah onlara rahmet edecektir. Allah daima Aziz’dir (üstündür), Hakim’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (9 Tevbe/71)

 

6-Allah’ın Veliliği (Velayet hakkı) ve Diğer Dostluklar, 

Allah’ın mü’minlere veli oluşunun sonuçları çeşitli şekillerde görünür. 

Mü’minlerin velisi/mavlâ’sı Allah’tır (cc). Çünkü O, kullarının ihtiyaçlarını giderir, işlerini düzene koyar, onları ‘doğru yola’ iletir (hidayet verir), ona faydalı şeyleri emreder, zararlı şeyleri yasaklar, dünya hayatında ve ahirette ona yardım eder.  

O, kullarını gözetir, nimet verir. Dolaysıyla O hamd edilmeye layık bir veli’dir (dosttur). (42 Şûra/28). O, bağışlayan ve merhamet eden bir yardımcıdır (velidir). (7 A’raf/155)

Allah’ın veliliği diğer sıfatları gibi mutlaktır ve süreklidir.

O, gerçek dostluğun, yakınlığın ve yardımcı olmanın kaynağıdır.

İnsanlarda bulunabilecek aldatma, vefasızlık, hıyanet, aldırmamazlık, acımazlık gibi küçültücü sıfatlardan uzaktır.

O; iman ettikten sonra kendisine karşı sorumluluk bilinci duyarak (takvalı olarak) ‘veli’ olan mü’minlere rahmetini indirir.

Onlara her türlü nimetini ihsan eder.

Onlara izzet (üstünlük), mülk, muhabbet/sevgi ve Hakk’ın şahitleri olma şerefini bağışlar. 

O, bütün bu üstün özelliklere sahip en yüce dosttur, velidir. İnsanlar Allah’tan başka mutlak veli-dost ve yardımcı bulamazlar.  (9 Tevbe/116. 6 En’an/70. 18 Kehf/26. 29 Ankebût/22.)

 

-Veliliğin gereği;

Veli olmak, veli olunan üzerinde hak ve yetki (salahiyet) sahibi olmayı gerektirir. Velâyetin (veli olmanın) özünde bu anlam vardır.

Yalnız bu yetki, veli edinilen üzerinde bir baskı ve hükmetme değil, aksine her açıdan onun iyiliği için çalışma, yakını olma ve onun için gerekli yardımı yapma yetkisidir.

Bu yetki içerisinde sahip olma ve ilgilenme, sevgi ve merhamet; bu sevgi ve merhametin gereği olarak ona yakın ve dost olma, koruma, eksiğini giderme, her bakımdan yardımcı olma manaları bulunmaktdır.

Allah’ın kulları üzerindeki ‘velâyet’ hakkını, öncelikli olarak O’nun  her şeyin sahibi, hükümranı ve ihtiyaç gidereni olarak düşünmek gerekir.

İnsanın sahibi ve yaratıcısı O olduğuna göre, insana düşen; mutlak Veli olarak O’nu tanımaktır. ‘Velâyet’ hakkını, yani kullar üzerindeki Rablik ve ilâhlık hakkını da O’na vermektir.

Kulların, ‘velâyet’ hakkını Allah’a tahsis etmeleri Tevhid’in ta kendisidir.

O’ndan başka ilâh tanımamak, O’ndan başka rabb edinmemek, kulluğu yalnızca O’na yapmaya söz vermektir.

O’ndan gelen ölçüleri kabul etmek, mutlak velinin iyiliklerini bilmek ve O’na hakkıyla itaat etmektir.  

 

7-Veli Edinilmesi Helâl Olmayanlar:

Allah’ı  bırakıp, ya da O’nun yanında özellikle kendisine kullak yapma, Allah’tan istenebilecek şeyleri ondan isteme, ya da Allah’a gösterilebilecek tazimi ona gösterme anlamında veliler (putlar) bulmak caiz değildir. Böyle yapanlar Allah’a şirk koşmuş olurlar. 

Kur’an, İslâma karşı mücadele eden ve müslümanlara düşmanlık besleyen kitap ehlinin veli edinilmesini yasaklıyor.

“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kafirleri veli olarak tutmayın. Ve eğer inanıyorsanız, Allah’tan ittika edin (korkup-sakının).” (5 Maide/57)

Şüphesiz ki  bu yasaklanan velilik, iman bağı ile oluşan yakınlık, dostluk ve müslümanların aleyhine olacak şekilde onlara yardımdır.

Müslümanlara saldırmayan, onlara zarar vermek için çaba göstermeyen, İslâmla alay etmeyen bütün insanlarla normal hayat ilişkileri devam ettirilir.

İslâm, Kur’an’ın kâfir (inkârcı) diye nitelediği kimseleri ‘veli-dost’ saymayı uygun görmüyor:

“Mü’minler, diğer müslümanları bırakıp, inklârcıları veli-dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah ile bir dostluğu kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehliden) korunmanız başka...” (3 Âli İmran/28.

“Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp ta kâfirleri veli edinmeyin. Aleyhinize Allah’a açık bir delil vermek mi istersiniz.” (4 Nisa/144)

“Ey iman edenler! Babanınız ve kardeşleriniz eğer küfrü imandan sevmli bulurlarsa; onları veli edinmeyin. İçinizden kim onları veli/dost edinirse; onlar nefislerine zulmedenlerdir.” (9 Tevbe/23)

İnsanlara hiç bir faydası ve zararı olmayan putları veli-dost, yakın ya da yardımcı saymak da olacak şey değildir.

Uyanık olun, O’ndan başka veli (dost ilâh) edinenler; “Biz bunlara, ancak bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” (derler). Muhakkak ki Allah ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında aralarında hüküm verecektir. Şüphe yok ki Allah, yalan söyleyen, kâfir olan hiç kimseye hidâyet etmez.” (39 Zümer/3. 13 Ra’da/16. 22 Hacc/13)

Kur’an, Peygamberin sahabelerinin, Allah’ın ve O’nun dininin düşmanı olan Mekkeli müşriklere veli-dost olmalarını yasaklıyor. (60 Mümtehıne/1-2)

Dinde iki yüzlü davranan münafıkları veli edinmek Allah’a emrine aykırıdır. (4 Nisa/88-91)

Şeytan hiç bir şekilde iman edenlerin velisi (dostu-yardımcısı) olamaz.  Allah’ın huzurundan kovulduktan sonra bütün insanları saptıracağına yemin etmiş olan şeytan insana nasıl veli olabilir ki? Kur’an’ın ifadesine göre o bütün  insanların apaçık düşmanıdır.

Onu veli (dost/yardımcı)sayan, onu kendine yakın bulup onun kandırmalarına aldanan, ya da onun gösterdiği şeyi severek benimseyen şüphesiz büyük zarara uğrar.

“Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: Hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratışını değiştirecekler. Kim Allah’ın yerine şeytanı veli/dost edinirse, muhakkak ki açık bir zarara uğramıştır.” (4 Nisa/119)

 

8-Allah’ın Kendine Veli Edindikleri:

Müslümanlar için mutlak veli (dost, yardımcı, seven ve koruyan) yalnızca Allah’tır.  Kur’an, Hz. Muhammed’in diliyle şöyle diyor:

“Benim Veli’m Kitabı indiren Allah’tır. O, salih kimseleri dost edinir, onlara yardım eder.” (7 A’raf/196)

Allah (cc) kulları içinden salih olanları kendine veli (dost) olarak seçer. Onlar Rabblerine hakkıyla iman ettikten sonra O’nun razı olacağı salih amel işlerler. Bunun karşılığı olarak da Allah (cc) onlara veli olur.

“Onlar için Rableri katında ‘selâm yurdu’ vardır ve O, yapmakta oldukları dolaysıyla onların velisidir.” (6 En’am/127)

Allah (cc) aynı zamanda kendisine karşı sorumluluk bilinciyle davranan takva sahibi kullarının da velisidir. Kur’an, kendilerine hak bir ilim geldikten sonra ‘hakka tecavüz ve azgınlıktan’ dolayı ayrılığa düşüp, doğru yoldan uzaklaşanların hesabının Allah’a ait olduğunu söyledikten sonra Hz. Muhammed’in ve ümmetinin hangi şeriate uyacaklarını belirtiyor ve şöyle ekliyor:

“Çünkü onlar, Allah’tan (gelecek) hiç bir şeye karşı kesin olarak seni bağımsız kılamazlar. Hiç şüphesiz zalimler birbirinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir.” (45 Casiye/19)

Allah (cc), kulları arasından kimilerini veli-dost olarak seçmektedir. Kur’an onlara ‘evliyaullah-Allah’ın velileri’ demektedir.  (10 Yunus/62)

Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.

Onlar iman edip takvaya ermiş kimselerdir.

Dünya hayatında da ahirette de müjde onlaradır. Allahın sözlerinde asla bir değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.” (Yunus/62-64)

“Doğrusu, insanların İbrahim’e en yakın olanı, ona uyanlar ve bu peygamberle beraber iman edenlerdir. Allah, mü’minlerin velisidir (yardımcısı, yakını ve dostudur).” (3 Âli İmran/68)

“Allah mü’minlerin velisidir. Onları karanlıklardan nûr’a çıkarır. İman etmeyenlerin velisi ise tağuttur. Onlar da onları nûr’dan karanlıklara çıkarır...” (2 Bakara/25)

 

9- Bir hukuk terimi olarak velayet;

Bir hukuk terimi olarak ‘velâyet’; başkası üzerine ister-istemez sözünü geçirmeyi, itaat edenle onun işini üzerine alan arasındaki ilişkiyi konu alır.

İçerisinde sevgi ve yardım manalarını da barındıran velâyet, genel olarak, aile içerisinde akrabalık,

ümmet içerisinde ise imamet (önderlik/halifelik) sebebiyle gündeme gelir.

Aile içerisinde çocuklar üzerinde öncelikli olarak ana-baba velâyet hakkına sahiptir.

Ümmet içerisinde (müslümanlar arasında) ise velâyet (veliyyü’l-emr olma) hakkı, müslüman olup diğer müslümanlar tarafından biat (serbest seçim) ile seçilen yetkili kimsenindir.

Aile içerisindeki velâyet doğal bir süreçtir ve zorunlu bir görevdir. Anne-baba kendi çocuklarının velâyetini doğal olarak üslenirler. Onların bakımı, yetiştirilmesi veya ihtiyaçlarının giderilmesi ana-babanın aslî görevidir. Bundan dolayı onların kendi çocukları üzerinde otorite hakları bulunur.

Anne-baba bu otoriteyi veya yetkiyi onlara hükmetmek için değil; onları yetiştirip hayata hazırlamak, hukukî açıdan onlara sahip olmak ve kendi kabul ettiği değerlerle terbiye etmek amacıyla kullanırlar.

‘Velilik kelimesinde saklı olan sevgi, şefkat ve yakın ilgi anlamlarını da beraber düşünülürse, ebeveynin ‘velâyet’ hakkı daha iyi anlaşılır.

 

10-Siyasi anlamıyla velâyet

Velayet emaneti; Ümmet arasında serbest biat (seçim) ile uygun birisine verilen velâyet görevi ise, bir emanettir, karşılıklı anlaşmaya ve rızaya bağlıdır.

Müslümanların serbest seçim ile yetki verdikleri yöneticilere ‘veliyyü’l-emr’, yani işin sahibi, sorumluluk üslenen, veya ehil olduğu için işi üzerine alan kimse denilir.

Dikkat edilirse burada da ‘veli’ kelimesi kullanılıyor. Bu ifadede; sorumluluk, işe uygunluk ve yetki anlamları bulunmaktadır.

Yine bu ifadede  sevgi, merhamet ve yakın ilgi manaları da vardır. Bu demektir ki, müslümanların serbest oyuyla onların din ve dünya işlerinin başına geçen, onların sorumluluğunu üslenen yöneticiler, bu seçimden dolayı bir yetki ve otorite kazanırlar.

Ancak onlar da bu otoriteyi tıpkı ebeveynler gibi halka hükmetmek için değil, onların işlerini adaletle ve hakkaniyetle görmek, ihtiyaçlarını gidermek ve onları zararlı şeylerden korumak için kullanırlar.

Onlar bu yetkilerini halka sevgi ile yaklaşarak, merhamet ve ilgi göstererek kullanırlar. Halkın seçimiyle (biatiyle) seçici olarak ve belli şartlara bağlı olarak ‘veliyyü’l-emr-yönetici’ olan kimse, yetkisini yanlış kullanırsa, merhamet ve adaletten saparsa veya görevini kişisel çıkarlara alet ederse halk ile yaptığı anlaşma sona erer, yani ‘velâyet’ hakkı düşer.

Görüldüğü gibi siyasî anlamdaki velâyet karşılıklı rızaya dayanan bir anlaşma, anlaşma şartlarına uygun olarak verilen bir vekâlet, görevi hakkıyla yerine getirme şartıyla geçici olarak verilen bir yetkidir.

Görev yerine getirilmediği zaman anlaşma sona erer.

Baskı ve zorla ümmetin (toplumun) velâyetini almaya kalkışmak işin mantığına uymaz.  

Anne-babaya çocuğun ‘veli’si denildiği gibi, aynı şehirde oturanların meşru haklarını koruyan, onların işlerine bakan ‘veli’ye, ‘vâli’ denmektedir ki, insanların işlerini idare etmek, onlara emir ve yasaklar koymak suretiyle halkın sorumluluğunu üzerine alan kimsedir. Nitekim Türkçe’de bu anlamda kullanılmaktadır. Şehrin valisi, o kentte oturan kimselerin hepsinin velisi sayılır.

Velâyet görevi ümmetin serbest seçimi, hür iradesi ile olduğuna göre burada karşımıza biat ve itaat kavramları çıkmaktadır.