Kur'an'a göre veli, Allah'ın Veli oluşu, siyasi velayet, imam, biat ve itaat, günümüzde siyasi katılım hakkında bir seminer

Hüseyin K. Ece

9 Mayıs 2010

Beytu’s-Selam Duisburg

İkinci ders

 

11-İmam-İmamet

a-İmam Kelimesinin Kök Anlamı:

İmam kelimesinin aslı olan ‘emme’ fiili; anne olmak, bir şeye veya yere yönelmek, öne geçmek ve cemaatın önünde onlara namaz kıldırmak anlamlarına gelir.

Aynı fiilin tef’il babından gelen ‘emmeme’ kipi, uymak, birisine tabi olmak, yönelmek; ‘teemmeme’ formu ise yönelmek, -toprakla kullanıldığı zaman- teyemmüm etmek manalarındadır. (İbni Manzur, Lisanü’l-Arab 1/156. Firuzâbâbdî, K. Muhîd s: 1076. Heyet, Mu’cemu’l Vasít 1/27)

 

b-Ümmet ve İmam (Önder) İlişkisi:

İmam’ insanlara öncülük eden, kendi yolundan giden ve peşinde gelen bir ümmet (topluluk) oluşturan önderdir. 

Allah’ın yolunda hidayet imamları olduğu gibi, insanları ateşe ve azaba götüren imamlar (liderler) da vardır. Tıpkı firavun gibi. (28 Kasas/41) (Bizim konumuz da bu gibi önderler ve özellikleridir.)

Şüphesiz ki dünya hayatında haktan sapmış, azmış ve yoldan çıkmış günahkâr kimseleri imam-önder edinenler, Ahirette zarara uğrayacaklardır. Allah (cc) bütün ümmetlere karşı kendi içlerinden şahid çıkaracak. Bu şahitler onların dünyada iken peşlerine gittikleri önderleridir. Yanlış yaptıklarını, doğru yolda olmadıklarını bizzat itiraf edecekler. (16 Nahl/84)

Ayrıca Rabbimiz Hz. Muhammed’i de bütün ümmetler üzerine şahit olarak getirecek . (16 Nahl/89. 4 Nisa/41)

 

c-İmam Kelimesinin Anlam Sahası:

‘İmam’ın kelime anlamı önde olan, hakta veya batılda kendisine sözle veya fiille uyulan, önder, lider durumundaki kimse veya kitaptır. (Müfredât,  s: 28)

Bir başka deyişle başkanlık veya başka bir sebepten dolayı kendisine tabi olunan, peşinden gidilen insandır.

Çeşitli terkiplerde kullanılmaktadır. Mesela;

‘İmamu’s-salat’; namaz imamı, ‘imamu’l-halife’; devlet başkanı, ‘imamu’t tarik’; geniş ve açık yol, ‘imamu kaidi’l-cünd’; komutan, ‘imamu delil-i li’l-müsafirin’; yolculara rehberlik eden, ‘imamu’l-kadr’; öğrencinin günlük öğrendiği dersi gibi. (Heyet, M. Vasit 1/26)

Kur’an-ı Kerim’de 7 âyette tekil, 5 âyette de çoğul (eimme şeklinde) ve bir kaç anlamda geçmektedir.

‘İmam’ kelimesi ‘el-ümm’ kelimesinden türemiştir ki bir anlamda ‘ümmet’in önderidir.

‘İmam’, kendisine uyulan bir önderdir. Bir kök durumundadır ve arkasında bir cemaat vardır.

Bu cemaat da bir ‘imamın-önderin’ peşinde olduğu için ‘ümmet’ adını almaktadır.

İnsanlar hayr ve şerr imamlarının önderliğinde, onların peşinden giden ümmet’ler halindedirler. Kıyamet gününde de bu ümmetler kendi imamlarıyla Allah’ın huzuruna hesap vermek üzere çağırılacaklar. (17 İsra/71-72) Hesapları görüldükten sonra imamlarıyla birlikte ya Cennet’e, ya Cehennem’e gideceklerdir.

Dünyada iken Allah’tan gelen hidayete gönüllerini ve gözlerini kapatıp, kendilerini Hakka ulaştıracak iman önderlerine uymayanlar, peşlerine gittikleri azgınlarla beraber cazayı hak edecekler.

İmamlar-önderler aynı zamanda ahirette ümmetleri hakkında şahitlikte de bulunacaklar:

“Her  ümmetten bir şahit göndereceğimiz gün; (artık ondan) sonra ne küfredenlere (özür dilemeleri için) izin verilecek, ne de (Allah’tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecek.”  (16 Nahl/84. 4 Nisa/41)

Her ‘imam’ın çevresine bir ‘ümmeti’ vardır. Bütün ümmetlerin imamları üzerine şahit olan Hz. Muhammed’in ümmeti ise en büyük nimete nail olan, buna göre de sorumluluğu büyük olan bir ümmettir.

Hz. Muhammed’in ümmeti de insanlar içinde çıkarılmış en hayırlı ‘ümmet’tir, ya da böyle bir ümmet olma durumundadır. Bu ümmetin en önemli özellikleri, ma’ruf’u (iyiliği) emretmeleri, münker’i (kötülüğü) yasaklamaları ve Allah’a hakkıyla inanmalarıdır. (3 Âli İmran/110)

İslâm ümmeti bu görevi bir yetkin imamın-önderin etrafında halkanan toplulukla (ümmetle) yerine getirebilir. Müslümanların içinden çıkacak olan bu şuurlu insanlar, diğerlerini hayr’a davet ederler, iyiliği emreder, kötülüklerden sakındırırlar. Bunu Kur’an emretmektedir. (3 Âli İmran/104)

-Zamanının imamını bilmek;

İnsanlar ya ateşe (Cehennem’e) davet eden küfür önderlerinin (imamlarının) peşine, ya da rahmete ve Cennet’e, çağıran imamların peşine giderler.

Bu bağlamda Peygamberimiz’in (sav) müslüman toplumun hayatında ‘imam’ın işlevini ve önemini dile getiren şu hadisini hatırlamak gerekiyor:

“Zamanının imamını bilmeden ölen cahiliyye ölümüyle ölür.” (Müstedrek’ten, A.Ünal , age. s: 586)

Bu gerçek başka bir hadiste şöyle dile getiriliyor:

“...Her kim, bir kimseye biat etmeden ölecek olursa, onun ölümü cahiliyye üzere bir ölümdür.” (Müslim, İmare/13 (1851)) 

İslâm hukukunda siyasi manasıyla ‘imam’; müslümanların serbest oyu veya biatı ile seçilen, ümmetin (müslüman toplumun) din ve dünya siyasetini idare etmek üzere seçilmiş müslüman önderlere verilen isimdir.

Bu manada ‘imam’, İslâmla yönetilen bir ülkenin müslüman başkanıdır.

Namaz kıldırmak için önde olanlara da, ‘namaz imamı, namazda önder’ denilmiştir. Çünkü o da namazda önde bulunmaktadır ve arkasında bir cemaat (bir ümmet) namaz için toplanmaktadır.

Namazda ümmet durumunda olan cemaat, ümm (ana- kök- asıl- önder) durumundaki imama yani cemaatın liderine uymaktadır.

İnsanların kendilerine uyup, ilimlerinden ve ictihadlarından faydalandıkları büyük alimlere de ‘imam’ denmiştir.  

Ayrıca hadis ilminde otorite olan, bu ilimde peşinden gidilen büyük alimlere de hadiste ‘imam’ denilmiştir. İmam-ı Buharí, İmam-ı  Müslim gibi.

Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma (r. anha) ile Hz. Ali’nin (ra) soyundan gelen önderlere de ‘imam’ adı verilmektedir. Bu temiz soydan silsile yoluyla gelen önderlere ‘Ehl-i Beyt imamları’ denilmektedir.  

Kur’an-ı Kerim’i güzel okuma ilmi olan kıraat ilminde üstün bir yeri olan alimlere de ‘kıraat imamları’ denmiştir.

Dikkat edilirse, bunların tümünde bir önderlik ve peşinde olan bir cemaat olgusu (ümmet) söz konusudur.

‘İmam’, öz olarak bir topluluğa önder olan demektir.

 

B-Velayet - Biat İlişkisi

1-Biat Nedir?

‘Biat’in aslı, satmak, satın almak anlamına gelen bey’ masdarıdır.

‘Biat’, yöneticiliği birine vermek, bir kimsenin yöneticiliğini benimsemek demektir.

Kavram olarak ‘biat’, müslümanların devlet başkanını (veliyyü’l emr’i) seçme,  belirleme ve İslâmí hükümlere uygun işlerde ona bağlılık göstermedir.

Müslümanların içerisinden çıkan ehl-i hal ve’l akd (müslümanların işlerini görmek üzere seçilen yetkili şûra-danışma topluluğu ) tarafından tesbit/teklif edilen bir imama (halifeye ) itaat ve bağlılık sözüdür.

‘Bey’’, yani alım-satım bir değer karşılığında bir değeri vermek demektir. Araplar önceden alış-verişlerde yaptıkları satış akdini (anlaşmayı) kuvvetlendirmek üzere el sıkışırlardı. 

Buradan hareketle, müslümanlar da bir başkan seçerken el sıkışma örneğini almışlar ve aralarındaki benzerlikten dolayı buna  da ‘biat- bey’at’ demişlerdir.

Yönetilenler yönetme hakkını gönül rızası ile ehil olana verirler. Bu da tıpkı rıza ile bir mal alım-satımındaki anlaşma gibidir. Bir taraf  kendi isteği ile, yönetim emanetini hakka-hukuka uyma şartıyla biat ettiği kimseye verir ve ona bağlı kalacağını ilan eder.

Kendisine biat edilen de biat edenleri Allah’ın hükümleri doğrultusunda yöneteceğine söz verir.

 

2-Biat’ın Bağlayıcığı (itaat):

Kur’an şöyle buyuruyor:

Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resul'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”  (Nisa/59)

Peygamberimiz (sav) de müslümanların hoşlarına gitse de gitmese de, kendilerinden olan, yani Allah’ın hükmüyle hükmeden emir sahiplerine, yani yönetim işinin kendilerine biat ile verildiği yöneticilere itaat etmek zorunda olduklarını, ancak onlar günâh olan bir şeyi emrederlerse onlara itaat etmenin gerekmediğini söylüyor. (Buhari. Ahkâm/4,  9/78-79) 

Allah’a isyan olan  bir konuda hiç kimseye itaat edilmez, itaat ancak ma’ruf’tadır, yani dinin ve aklın güzel gördüğü işlerdedir. (Müslim, İmare/39, no: 1840. Ebu Davud, Cihad-no: 2625-2626. Íbni Mace, Cihad/40, no: 2864) 

Biat aslında müslümanların peygamber aracılığıyla Allah (cc) ile yaptıkları bir alış-veriştir. Nitekim Kur’an Allah’ın (cc) müminlerin mallarını ve canlarını Cennet karşılığı satın aldığını haber veriyor. (9 Tevbe/111) Burada biat kelimesinin kökü olan bey’ fiilinin kullanılması dikkat çekicidir. 

Peygamberimiz (sav) Hicret’ten önce Medineli müslümanlardan Akabe denilen yerde, yine bazı önemli siyasí ve diní  olaylar öncesinde sahabelerden biat almıştır.  Avf ibni Malik el- Escaí (ra) diyor ki:

“Biz bir keresinde  Hz. Peygamberin (sav) huzurunda yedi, sekiz veya dokuz kişiydik. ‘Allah’ın elçisine biat etmiyor musunuz?’ dedi. Ellerimizi uzatarak;

‘-Hangi şartlara uymak üzere biat edeceğiz ey Allah’ın elçisi ?’ dedik. Buyurdu ki:

“-Allah’a ibadet etmek ve O’na  hiç  bir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, (verilen emirlere) kulak verip itaat etmek üzere (biat edin).   Bu sırada kulağımıza fısıldayarak ‘halktan bir şey istemeyin’ diye buyurdu” (Müslim, Zekât/108, no: 1043.  İbni Mace, Cihad/41, no: 2867. Ebu Davud, Zekât-no: 1642)

Peygamberimiz zamanında biat, daha çok O’na ve O’nun tebliğ ettiği diní hükümlere itaat şeklinde gerçekleşiyordu. Şüphesiz Peygamber’e biat etmek, hem O’nun peygamberliğini kabul etmek, hem tebliğ ettiklerine uymak, hem de O’nun  o günkü şartlarda verdiği emirlere kesinlikle karşı gelmemek anlamını taşıyordu. Kur’an şöyle diyor:

“Allah’a ve Onun Rasûlüne  itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zayıflığa düşersiniz, rüzgârınız (kesilip) gider. Bir de sabredip-katlanın. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (8Enfal/46)

Mü’minlerin bu itaatini somut bir şekilde görülmesi için, Peygamber onlardan zaman zaman biat alırdı.

Nitekim Akabe ve Rıdvan biatları bu konuda oldukça  meşhurdur. Akabe biatları Hicretten önce Medineli müslümanlarla yapılmıştı . Daha sonradan Ensar adını alacak olan bu müslümanlar, Peygamberimize itaat edeceklerine, İslâmın emirlerini dinleyeceklerine, Peygamberi koruyacaklarına, bu konuda gerekli yardımı yapacaklarına söz vererek biat etmişlerdi.

Bu biatlardan sonra Hicret gerçekleşti. İslâm Medine’de siyasí bir güç oldu ve çevreye daha rahat yayılmaya başladı.

Rıdvan biatı da özellikle siyasi ve peygambere bağlılık açısından son derece önemli bir olaydır. (48 Fetih/18)

Peygamber’e Rıdvan ağacının altında veya başka yerlerde biat edenler aslında Allah’a biat ediyorlardı. Çünkü O (sav) bir peygamberdi. Peygamber’e biat edenler Allah’a biat etmiş olurlar. Kim verdiği sözden cayarsa, yani biatini bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği sözde durursa, o büyük bir ecir (sevap) alır. (48 Fetih/10)

Peygamber (sav) mü’minlerden biat aldığı gibi, mü’minlerin işlerini yürütmekle ve Allah’ın hudutlarını (koyduğu hükümleri) uygulamakla görevli ulu’l emr/velüyyü’l emr (müslüman yetki sahibi ) de, müslümanlardan Allah’ın hükümleri doğrultusunda onların işlerini yerine getirmek üzere biat alır.

Müslümanların, din ve dünya işlerini yürütmek, Allah’ın hudutlarını uygulamak, müslümanların çıkarını ve İslâm vatanını korumak, mazlumlara yardım etmek ve zalimlerin zulmünü önlemek üzere aralarında uygun bir başkan (ulu’l emr) seçmeleri gerekir.

Bunun Íslâmí bir görev olduğu noktasında söz birliği bulunmaktadır. Bu yetkili kimseye imam/halife/başkan/veliyyü’l emr/emiru’l mü’minin denilmesi yalnızca bir nitelemedir.

Müslümanların işlerini görmek  üzere kendisine biat edilen başkan, ümmetin serbest seçimi ile göreve gelir. Bu biat işinde karşılıklı rıza esastır. Tıpkı alış-verişte olduğu gibi. Zorla ve dayatma ile alınan biatler geçersizdir, bir faydası da yoktur. 

Biat olayı, biat edenleri bağlar ve onlara bazı sorumluluklar yükler.

Seçilen yetkili kişilere İslâma aykırı olmayan konularda itaat etmek gerekir.

Biat ettikten sonra haklı bir gerekçe olmadan onlara karşı gelmek, onların tutarlı ve adaletli yönetimlerine keyfi tutumlarla isyan etmek, toplumda kargaşa doğurur ve zulme sebep olur.

“Kim  (meşru bir yöneticiye) itaatten  elini çekerse, Kıyamet günü elinde hiç bir delil olmadan Allah’a kavuşur. Kim de boynunda biat (meşru bir emire bağlı) olmadan ölürse, cahiliyye ölümüyle ölmüş olur.” (Müslim, İmare/58, Hadis no: 1851)

 

3-Biat’ın Kapsamı:

3a-Kendisine biat edilen kimse bu işe uygun olmalı.

Yani onda İslâma göre yönetici sıfatları olmalı, veliyyü’l emr şartlarını taşımalıdır.

Bu konuda baskı, hile ve adam kayırma gibi yöntemler geçersizdir. Veliyyü’l emr olma hakkı güçlünün, daha çok propaganda yapanın, daha zengin olanın, ya da belli bir kesimin değil; gerekli şartları taşıyan ve ümmetin biatle tasvibini almış, onların yetki verdiği  kimselerindir.

Yeterli şartları taşımayan kimselerin iş başına  gelmesiyle insanlar zarar görür, haklar sahibine ulaşmaz ve insanların muhtaç olduğu hizmetler yapılamaz.

Kendisine biat edilen kimse  biatin gereğini yapmazsa, ya da veliyyü’l emr olmanın sıfatlarını kaybederse biat geçersiz olur.

Biat edilenler Kur’an’a, Sünnet’e ve toplumun menfeatına uygun iş yaptıkları sürece de biat bozulmaz. 

Ancak gerekirse biat (bir anlamda seçim) yenilenir. Ümmetin serbest görüşüne yeniden başvurulur. Böylece ümmetin işlerini yürütme hususunda daha yetkin ve daha becerikli kimselerin iş başına gelmeleri sağlanır.

İslâmın hakim olduğu yerlerde biatin işleyişi böyledir. Ümmet, yeterli özellikleri taşıyan bir ulu’l emr (imam-veliyyü’l emr) seçme durumundadır. 

Müslümanların çoğunlukta olmadığı veya yönetimin müslümanların elinde bulunmadığı yerlerde müslümanlar kendi aralarında bir emir (başkan) seçerek ona biat edebilirler. Böylece hem cemaat olarak dinlerini yaşama imkanını bulurlar, hem de kimliklerini korumaları kolaylaşır.

Bir araya gelmenin, birlikte hareket etmenin ve bir başkanın ya da yetkili kılınan kimselerin organizesiyle çalışmanın faydası inkâr edilemez. Birlikler, dernekler, vakıflar ve benzeri teşkilatlanmalar  oldukça faydalıdır.

Müslümanlar nerede olurlarsa olsunlar, sorunlarını çözmek ve varlıklarını daha sağlıklı bir şekilde korumak için meşru yollara başvurmalı, faydalı organizelerle bir araya gelmeliler. Kendi aralarında sürekli işleyen biat (seçim) mekanizmasına da işlerlik kazandırmalılar.

Aynı zamanda bir kaç imama (halifeye) biat edilir mi edilmez mi, yani bütün ümmet bir halifeye mi biat etmeli, aynı anda bir kaç imam olabilir mi sorusuna kesin bir cevap verilememiştir.

Bir çok İslâm bilginine göre her devirde bir imam (halife) olur.

Bazıları da ihtiyaçtan dolayı  aynı anda birden fazla imam olabilir demişlerdir. Bunun tarihte bir kaç örneği görülmüştür.

Bugün ‘bütün müslümanlar bir imama biat etmeliler’, iddiası yeniden gözden geçirilmelidir.

 

3b-İmamet konusunda beklentimiz

Müslüman ülkeler sömürge kültüründen ve bâtıl anlayışların işgalinden tam anlamıyla kurtulduktan sonra, kendi aralarında bir önderlik kurumu oluşturmalılar.

Bu önderlik kurumu başlangıçta konsey; ‘ehl-i hal ve’l akd’ görevini yapacak bir kurum şeklinde olabilir.

Ya da bütün müslüman ülkeleri tamsil edecek bir meclis şeklinde de olabilir.  Bu kurum, konsey veya meclis zaman içerisinde bütün müslümanların kabul edebileceği bir satatüye kavuşturulabilir. Zamanla biat şuuru geliştikçe bu kurumun kişiliğine, ya da bir kişiye müslümanların önderi (imamı) görevi verilir.

Böyle bir yöntem bütün müslümanların maslahatı açısından daha gerçekçi görünmektedir.

Bugün müslümanların  böyle bir kuruma ihtiyaçları var. Çünkü çıkar ve sömürge savaşını hâlâ sürdüren zenginler ve dünün emperyalistleri,  dünya düzeninin bugünkü haliyle devam etmesi istiyorlar.

 

3c-Seçim olayı ve biat:

Peygamberimiz zamanında ve O’nun yanında olanlar el tutarak biat ediyorlardı. Ancak tarihi akış içerisinde çeşitli şekillerde biatler olmuştur.

Esasen biat, bir kimseyi yönetici olarak onaylamak, ona itaat etmeye söz vermektir. Bunun şekli çok önemli değildir. Öyleyse bugün seçim yoluyla, yani oy kullanarak, veya diğer teknik imkanlar devreye sokularak bu görev yerine getirilebilir.

Biat olayı bir anlamda, bir iş ve vazife için insanlar arasında en uygun, en yetkin olanını hür bir iradeyle seçmek ve ona halkın sorumluluğunu verme işidir.

İnsanlar serbest iradesiyle seçtikleri kimselere gönül rızasıyla itaat ederler.

Böyle bir seçimin, ya da yetkin insanlara görev vermenin faydaları sayılamayacak  kadar çok, bu seçimi terketmenin zararları ise sayılamaycak kadar fazladır.

Bir iş konusunda serbest iradeye dayalı seçim varsa; orada en iyiyi, en yetkini bulmak mümkün olur. Tayin ve seçim işi bir kişiye veya bir zümreye bırakılırsa, insanlar bir kişinin veya bir zümrenin becerisine, ya da beceriksizliğine mahkûm olurlar. Bunun da pek çok işin aksamasına, pek çok kimsenin kutsanmasına, hatta pek çok yıkıma yol açtığı bilinen bir şeydir.

Bir toplumda, bir teşkilatta, bir cemaata veya herhangi bir yönetimde biatın (seçimin) olmaması; orada işlerin zorlaşması, çözümlerin azalması, fikirlerin donuklaşması anlamına gelir.

İnsanlardan kendi işlerine ilişkin karar ve çeşitli konularda seçim ve tercih hakkını almak onlara zulüm yapmanın ötesinde, hem onlara güvenmemek, hem de birilerinin despotluğuna ve tepeden buyurmacılığına onay vermek demektir. Bu aynı zamanda sorumluluktan kaçmak ve  kabiliyetlere sınır koymak demektir.

Halbuki Rabbimiz (cc), bırakın insanların kendi dünya işleriyle ilgili seçim hakkını vermeyi; dinlerini ve tanrılarını bile (sonucuna katlanmak şartıyla) seçmede onları serbest bırakmıştır.

Biat (seçim) hem güven yenileme, hem iradelerin ve fikirlerin önünü açma, hem de emanatleri emin kişilere teslim etme çabasıdır.

Müslümanlar hayatın pek çok alanında biat (seçim) imkanını terkettiler. Yönetim gibi çok ciddi bir emaneti zorbalar ve işin ehli olmayan sultanlar ele geçirdi. Sultanların hakim olduğu beldelerde halkın ve bilginlerin görüşüne değer verilmedi.  İnsanlar onların iradelerine, zalim veya adil yönetimlerine katlanmak zorunda kaldı. Bu durum saltanat kavgalarını, fitneleri, hırsları ve rekabetleri artırdı. İslâm âlemi  bunun zararlarını çok çekti ve hâlâ da çekmektedir.

(Hatırlatmak gerekir ki biz hakkaniyet ölçülerine uygun biatlerden söz ediyoruz. Günümüzde çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen seçimlerdeki ayak oyunlarını, seçim rüşvetlerini, göz boyayıcı propagandaları, göstermelik oy vermeleri kasdetmiyoruz.)

Biat metodu aynı zamanda insanların (özelde mü’minlerin) bir konu üzerinde düşünüp anlaşmalarını, bir araya gelmelerini sağlar. Onların işlerini istişare ile yapmalarına kapı açar.

Bu nedenle İslâmın biat metodu üzerinde, kapsamı genişletilerek yeniden düşünülmeli ve iyi degerlendirilmeli.

Tarihte ümmetin velâyetini - halifeliği zorla ele geçiren bazıları, insanlardan kılıç zoruyla biat aldılar. Bazı alimler de buna fetva verdiler, ya da verdirildiler.

Bugün ise iş o noktaya vardı  ki, bırakın zorla biat alan müslüman birini; İslâma karşı olan, İslâmí olan her şeyi hayata ve kamuya sokmamaya çalışan, böyle bir çabayı suç haline getiren ve asla Allah’ın indirdiği hükümlere yüz vermeyen nicelerine ‘ulul emr-veliyyü’l emr’ diye kayıtsız şartsız itaat edilmekte, onların iş başına gelmeleri için çalışılmakta ve onların verdikleri hükümlerden razı olunmaktadır.

Müslümanlar ‘biat’ şuuruyla, kime ve nasıl destek olacaklarını, din ve dünya işlerini kime bırakacaklarını, kamu veâyeti anlamına gelen yönetme yetkisini kime vereceklerini imanlarına uygun bir şekilde  bilmek zorundadırlar.