Sığınma gerçeği, istiâze (eûzü demek), önemi, Kur'an'da ve hadislerde istiâze hakkında bir seminer

Hüseyin K. Ece

08.02.2015

Selâm-Dordmund

"eûzü billahimine'ş-şeytânı'r-racîm"

 

  • Giriş

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, O'na daha yakın olmaya çalışın ve Allah yolunda gayret gösterin ki mutluluğa erişebilesiniz.” (Maide 5/35)

Kulu Allah’a yaklaştıracak vesilelerden (sebeplerden) biri de Besmele ve istiâze’dir.

Ebu Hureyre (ra) rivâyet edildiğine göre; Rasûlullah (sav); “Allah (st) şöyle buyurmuştur:” dedi: “Her kim (ihlâs ile bana kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse ben de ona karşı harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kaldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse onu mutlaka veririm, bana sığınırsa onu korurum.” (Buhârî, Rikak/38)



İstiâze kulu Allah’a yaklaştıracak yerine göre müslümanlara farz, yerine göre nafile 

bir ibadettir.

Kur’an’da bir kaç yerde Allah (cc) mü’minlere bazı şeylerin şerrinden Allah’a sığınmalarını emrediyor.

Bunun elbette farklı sebepleri var:

Her şeyden önce insanın gücü sınırlıdır, her şeye Kâdir olanın, her şeye gücü yetenin yardıma muhtaçtır.

Mahiyetini bilemediği tehlikelerle karşı karşıyadır. Bu noktada bilemedikleri konusunda her şeyi ve her şeyin hayırlısını Bilen’in desteğine muhtaçtır.

Yalnızdır, bir gücün yanında olduğunu hissetmesi gerekir. İstiâze ona en önemli destektir.

İstiâze Kur’an’ın mü’minlere emri, Peygamber’in (sav) tavsiyesi, yani kuvvetli bir sünnetidir.

 

  • İstiâze nedir?

İstiâze sözlükte; himayeye girmeyi istemek, onun sayesinde hoşlanılmayan şeylerden kendisini korumasını istemek üzere birinin yanında olmak demektir.

“Uztü bi-fülan ve este’îztü bihi” ‘falana sığındım, falanın himayesini istedim’ demek olur.

Bir kimse himayesine sığındığı kimse için “ve hüve ıyâzi-o benim sığınağımdır, beni himaye edendir” şeklinde söyleyebilir.

“Eûzü billahi minke-Senden Allah’a sığınırım” demektir.

 

İslâmî kavram olarak ‘istiâze’;

her türlü kötülükten korunabilmek için sözle Allah'ın yardım ve hima­yesini istemeyi ifade eder.

Herhangi bir işe başlarken ve herhangi bir münasebetle “Eûzü billahi mine'ş-Şeytani'r-racîm-Kovulmuş (iyilikten uzaklaştırılarak, lânetlenmiş) olan şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım” cümlesini söylemektir.   

Hz. Peygamber'in istiâze duasını okuduğuna dair pek çok hadis nakledilmiştir.

“Eûzü billahi mine'ş-Şeytani'r-racîm-Kovulmuş şeytandan Allah'a sığırınım” duası, bazı rivâyetlerde “Eûzü billahi’s-semi’ı’l-alimi mineş-şeytanırracim-Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığırınım" ilâvesiyle nakledilmiştir (Buhârî, Bed'ü'l-Halk/2, Edeb/76. Müslim, Birr/109, 110. Ebû Dâvud, Salât/18, 119, 120, 122. Tirmizî, Mevâkît/65, Sevâbu'l-Kur'ân/22. ed-Dârimî, Salât/33, Fadâilü'l-Kur'ân/22. Ahmed b. Hanbel, 3/50, 5/26, 253).

Hadislerde bir kaç istiâze sözü olmakla beraber en çok bilinen ve en yaygın olan budur.

Peygamber (sav) namaz kılarken Sübhâneke’den sonra “Euzü billahi mineş-şeytanı min nef’ıhi ve nefsihi ve hemzihi/Kovulmuş şeytandan onun nefhı’nden (onun üflemesinden), nefsinden (onun nefesinden) ve hemzinden (kibir veya şaşkınlığından)  Allah’a sığınırım”  (Ebu Dâvûd, İbni Mace, Dârekutnî)

Bazen buna; “Euzü billahi’s-semi’ı’l-alimi mineş-şeytanırracim/Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten-bilen Allah’a sığınırım”  ilave ederdi (Ebu Dâvûd, Tirmizî) ve sonra Besmeleyi okurdu. (Buhârî, Müslim, nak. S. Salati’n-Nebiyyi, s: 96)

Cübeyr b Mut’im’in rivâyetine göre o Rasûlüllah’ı bir vakit namazını kılarken görmüş, (Amr onun hangi namaz olduğunu bilemiyorum dedi.) Hz. Peygamber üç defa Allahu ekber kebirâ dedi. Sonra üç defa el-Hamdülillahi kesirâ, sonra üç defa sübhânellahi bükreten ve asila dedi. Sonra yine üç defa “Eûzü billahi mineş-şeytanı min nef’ıhi ve nefsihi ve hemzihi/Kovulmuş şeytandan onun nefhınden (onun üflemesinden), nefsinden (onun nefesinden) ve hemzinden (kibir veya şaşkınlığından)  Allah’a sığınırım” dedi. (Ebu Dâvûd, Salat/118-119. İbni Mâce İ. Salat/2)

Bunun bir benzeri Ebu Said el-Hudri’den şöyle anlatılıyor: “Rasûlüllah gece kalktığında tekbir getirir ve şöyle derdi: “Sübhânekellahu ve bi-hamdike, ve tebârake’s-müke, ve teâla ceddüke, velâ ilâhe ğayruke.” Sonra üç defa:” Lâilahe illallah.” Üç defa “Allahu ekber tekbira”, üç defa “Eûzü billahi’s-Semi’ı’l-alimi mineş-şeytanı min nef’ıhi ve nefsihi ve hemzihi” derdi. “Allahım, seni hamdin ile tesbih ederim. Senin ismin ne mübarektir, şanın ne yücedir. Senden başka ilah yoktur.” Daha sonra üç defa “Allah’tan başka ilah yoktur”, “Allah mutlak olarak en büyüktür”, “Kovulmuş şeytandan onun hemzinden (delilik), nefsinden (onun üflemesinden) ve hemzinden (kibir veya şaşkınlığından)  Allah’a sığınırım” der ve sonra da okumaya başlardı. (Ebu Dâvûd Salat/119-120. Tirmizî, Salat/65)

Süleyman ibni Salim İbn el-Kasım’dan rivâyetine göre şöyle de bir istiâze vardır: “Eûzü billahi’l-azimi mineş-şeytanı’r-racîm inne’llahe hüve’s-Semi’u’l-alîm bismillahirrahmanırrahîm-Kovulmuş şeytandan azim olan Allah’a sığınırım. Şüphesiz Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. Rahman Rahîm olan Allah’ın adıyla.  ” (kaynak?)

 

مَعَاذَ اللّه ‘ İstiâze’de; “meâzallah-Allah'a sığınırım”, “ne-ûzübillâh-Allah'a sığınırız” ibareleri de kul­lanılır.

Meâzallah Kur’an’da iki âyette yer alıyor:

قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَباً شَيْخاً كَبِيراً فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ {78}‏ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ أَن نَّأْخُذَ إِلاَّ مَن وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِندَهُ إِنَّـا إِذاً لَّظَالِمُونَ {79}

“Dediler ki: Ey aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz.

Dedi ki: Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını yakalamaktan Allah'a sığınırız, o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz!” (Yusuf 12/78-79)

 

‏ وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الأَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ {23}

“Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve "Haydi gel!" dedi. O da" (Haşa), Allah'a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz!" dedi.” (Yusuf 12/23)

 

  • İstiâze Kur’an’dan bir âyet değildir,

Eûzü sözü Kur’an’da yer almaz.

Abdullah ibni Mes’ud’un şöyle dediği rivâyet ediliyor: “Ben Eûzü billahi’s-semi’ı’l-Alimi  mineş-şeytanır-racîm –Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten bilen Allah’a sığınırım” dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah (sav) bana şöyle dedi: “Ey Ümmü Abd’ın oğlu “Eûzü billahi mineş-şeytanır-racîm/Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım” de. Cebrail Levh-i Mahfuz’dan, oradan kalemin yazdığından bana böyle okumayı öğretti. (Kaynak? )

 

  • Kur’an’da istiâze örnekleri

Kur’an’da ístiâze ‘Eûzu-ben sığınırım’ yedi yerde, ‘üztu-sığındım’ şeklinde iki defa geçiyor. Bunlardan beş tanesi Nûh, Musa ve Meryem’in (as) istiâzelerinden haber veriyor.

Dört tanesi istiâze emri olarak yer alıyor. 

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُواْ بَقَرَةً قَالُواْ أَتَتَّخِذُنَا هُزُواً قَالَ أَعُوذُ بِاللّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ {67}

Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti.” (Bekara 2/67)

قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ {47}

“Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten Sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!” (Hud 11/47)

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيّاً {18}

“Meryem dedi ki: Senden, er-Rahman'a sığınırım! Eğer sakınip korkan bir kimse isen (bana dokunma).” (Meryem 19/18)

İki âyette ‘uztü’ seklinde (mazi kalıbıyla) şeklinde geliyor.

وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَن تَرْجُمُونِ {20}

“Şüphesiz beni taşlamanızdan, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.” (Duhân 44/20)

وَقَالَ مُوسَى إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُم مِّن كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَّا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ {27}

“Musa da Firavun'a ve onun kavmine şöyle dedi: Ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.” (Mü'min 40/27)

 

  • Allah’a sığınma emri

Dört âyette ise قُلْ أَعُوذُ – de ki sığınırım’ şeklinde emir olarak yer alıyor.   

ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ {96} وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ {97} وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ {98}

“Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım!

Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım, Rabbim!” (Mü’minun 23/96-98)

Bu âyet kötülüğün bir başka kötülükle değil, kötülüğün iyilikle savılmasını öğütledigi gibi, hem insanlardan, ya da şeytanî güçlerden gelebilecek kötülüklerden, hem seytanların kışkırtmalarından Allah’a sığınma emrediliyor. Hatta şeytanların insanın yanına yaklaşmalarından bile. Zira bu halde onların insanı kandırmaya çalışacakları kesindir.

Bilindiği gibi Kur’an’ın son iki sûresine “muavvizeteyn”, yani iki sığınma sûresi denir. Allah (cc) her iki sûrede de bazı yaratıkların şerrinden kendisine sığınılmasını emrediyor.

Bu, şeytan başta olmak üzere bazı yaratıkların insana zarar verebileceklerini, ya da insanların bazı şeylerden korkabileceklerini, buna karşılık onların yalnızca bu varlıkları yaratan Allah’tan yardım istemeleri gerektiğini gösterir.

 قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ {1} مِن شَرِّ مَا خَلَقَ {2} وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ {3} وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ {4} وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ {5}

De ki: "Sabah aydınlığının Rabbine sığınırım:

Yarattığı şeylerin kötülüğünden,

karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden,

düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden,

haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden.” (Felak suresi) 

Felak (“şafağın aydınlığı” veya “yükselen şafak”) terimi, çoğunlukla mecazî olarak “bir belirsizlik (dönemin)den sonra hakikatin ortaya çıkışı”nı anlatır (Tâcu'l-‘Arûs): bu nedenle, “yükselen şafağın Rabbi” adlandırması, Allah'ın, hakikatin her şekildeki idrakinin kaynağı olduğuna ve bir kimsenin O'na “sığınması”nın hakikatin ardında koşmak ile eş anlamlı olduğuna işaret eder. (M. Esed)

“Yani o Rabb'in yarattığı bütün halkın: herhangisi olursa olsun şer şanından olan yaratıkların hepsinin şerrinden ki, maddî ve manevî, dünya ve ahiretle ilgili, objektif ve subektif, tabiî ve ihtiyarî her türlü şerri içine alır.

Şu halde insan ve cin ile bütün şeytanların şerrinden, yırtıcı hayvanlar, böcekler, haşereler ve mikropların şerrine, zehirler ve ateşin şerrine, günahların ve hevânın şerrine, nefsin şerrine, amelin şerrine varıncaya kadar yaratık denilebilen herhangi bir şeyin, şer ve zarar olabilecek herhangi bir kötülüğünü muhtevası içine alır.

Şu kadar ki kastedilenin, genellikle birbirine karşı olan şerler değil, sığınana karşı olan şerler olduğu açıktır.” (Elmalılı, H. Yazır)

 قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ {1} مَلِكِ النَّاسِ {2} إِلَهِ النَّاسِ {3} مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ {4} الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ {5} مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ {6}

“De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,

İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine),

İnsanların İlâhına.

O sinsi vesvesenin şerrinden,

O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler)fısıldar.

Gerek cinlerden, gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah'a sığınırım! (Nas)

Sûre genel kanaate göre Şeytanın ve vesvese verebilecek insanların her türlü vesvese ve kandırmalarından, yanlış yola veya günaha sevkeden ayartmalarına, özellikle din/inanç konusunda gözboyacıların aldatmalarına  karşı Allah’a sığınmayı emrediyor.

 

  • Kur’an’da istiâze

Kur’an’da ‘istiâze’ dört âyette emir kalıbıyla geliyor. Bunlardan iki tanesinde şeytanın

ayartmalarına karşı,

bir tanesinde Kur’an okurken şeytandan,

bir tanesinde ise müstekbirlere karşı Allah’a sığınılması emrediliyor.

Şüphesiz “de ki sığınırım…” şeklinde gelen istiâzeler de birer emirdir.

 

  • Şeytanın şerri ne demektir?

Niçin şeytandan Allah’a sığınmamız istenmektedir?

Bir imtihan yeri olan bu dünya hayatında insanın en büyük düşmanı şeytandır. O, insanı aldatmak, doğru yoldan saptırmakla görevlidir. Bu görevini gerçekleştirmek için de gizli-açık bir çok yola başvurur. Bu nedenle inanan kişi, şeytanın oyunlarına karşı daima uyanık olmalı, aklını kullanarak peygamberlerin gösterdiği yoldan gitmelidir.

Bunun yanısıra insana yaraşan daima Rabbına sığınması, koruyucusunun O olduğunu bilmesidir. (Şamil)

Allah (cc) pek çok âyette seytanın (iblisin) insanın apaçık, amansız ve insafsız bir düşmanı olduğunu söyleyip, kullarnı uyarıyor. Mesela:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ ادْخُلُواْ فِي السِّلْمِ كَآفَّةً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ

Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” (Bekara 2/208)

وَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُواْ الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلإِنْسَانِ عَدُوّاً مُّبِيناً {53}

“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (Isra 17/53)

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ {60}

“Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır" demedim mi?” (Yasin 36/60)

...وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَا إِنَّ الشَّيْطَآنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ {22}

“... Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nida etti.” (A’raf 7/22/ Ayrica bakiniz: Bekara 2/168. En’am 6/142. Yusuf 12/5. Zuhruf 45/62)

Öyleyse bu düşmana karşı dikkatli olmak ve onun ayartmalarına karşı Allah’a sığınmak, O’ndan yardım dilemek her iman sahibi için görevdir ve ilahi imkandır.

 

  • Şeytanın ayartılarına karşı ne yapılır?

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ {199} وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ {200}

“Sen affa sarıl. Ma’ruf olanı emret ve cahillerden yüz çevir.

Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah'a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” ﴾A’raf 7/199-200﴿

M. Esed bu âyeti şöyle tercüme etti: “Ve eğer Şeytan'dan (güç alan) bir kışkırtı seni (gözü kara bir öfkeye) sürükleyecek olursa (hemen) Allah'a sığın ve bil ki O her şeyi işiten, her şeyi künhüyle bilendir.” (A’raf 7/200)

Hakikatin inatla cahil kalmayı seçenler tarafından reddedilmesi karşısında duyulan öfkedir bu. Parantez içinde yorumsal olarak ilave edilen “gözü-kara öfke” deyimi, bir Hadis'e dayanılarak kullanılmıştır. Bu hadis'e göre, Hz. Peygamber, itidale çağıran bir önceki âyetin nüzûlünden sonra yüksek sesle “Ey Rabbim!” dedi, “Ya (haklı) öfkenin durumu nedir?” -Bunun üzerine kendisine yukarıdaki âyet vahyedildi.” (Taberî, Zemahşerî, Râzî, İbni Kesîr). M. Esed)

“Yani şeytan emrolunduğun şeylere aykırı düşen, gazap ve benzeri hallere seni sevk ederse hemen Allah’a sığın. Bu hitap, görünüşte Resûlullah’a olmakla beraber bütün müslümanlara şamildir. Bu şekilde şeytandan herhangi bir vesvese geldiğinde onun şerrinden Allah’a sığınmak lazımdır.” (TDV Meali, âyet açıklaması)  

Peygamber (sav) (dolayısıyla herhangi bir mü’min), kendini bilmezlerin uygunsuz davranışları karşısında öfkeye kapılıp bu ince tutumunu terkederek sertleşmesine, cahillerin kötülüklerine kötülükle karşılık vermesine yol açacak bir kışkırtma duygusuna kapılırsa, bunun şeytandan gelen bir fitleme olduğunu bilerek şeytana kapılmaktan Allah’a sığınır.

Bu gözü kara öfkeye kapılıp affedici tavrı değiştirmemek, zulme sebep olmamak, haksızlık yapmamak gerekir.

Nitekim takva sahipleri bu kışkırtmanın Şeytandan geldiğini anlayıp öfkelerine hakim olurlar ve gerçeği görürler.

إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَواْ إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِّنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُواْ فَإِذَا هُم مُّبْصِرُونَ {201}

“Şüphe yok ki Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah'ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar.” (A’raf 7/201)  

Bir başka âyette şöyle deniliyor:

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ

وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ

وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ {36}

“Madem ki) İyilik ile kötülük bir değil, sen (kötülüğü) daha güzel olan ile sav;  bak, o zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse, (eski bir) dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi davranır!

Ama (bu mazhariyet) sadece sıkıntıya karşı sabredenlere verilmiştir; yalnızca (faziletten) en büyük payı almış olanlara verilmiştir.

Bu nedenle, eğer Şeytandan gelen bir vesvese seni (anlamsız, sebepsiz bir öfkeye) sürükleyecek olursa, hemen Allah'a sığın: şüphesiz yalnız O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir!” (Fussilet 41/34-36)

İslâm ahlâk güzellikleriyle ve hilim ile daha iyi tebliğ edilir veya öğretilir. Şeytan, insanın içinde gazap ve öfke duygularını kabartabilir, günah ve isyan eğilimlerini güçlendirebilir. Bu da kişiyi Kur’an’ın öğütlediği üstün ahlâktan uzaklaştırır.

Âyet bu büyük ve tehlikeli engeli aşmanın çaresini göstermektedir: İstiâze.

Bu Allah’a sığınma emri aynı zamanda şeytana boyun eğmeme iradesini ve çabasını da ihtiva eder. 

Allah (cc) kendi yolunda aşırı çaba gösterenlere elbette yardım eder.

         وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ {69}‏

Ama dâvâmız uğrunda üstün gayret gösterenleri, Bize varan yollara mutlaka yöneltiriz: Allah, kuşkusuz, iyilik yapanlarla beraberdir.” (Ankebût 29/69)

 

  • Kur’an okurken istiâze

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ {52}

“ Bununla birlikte, senden önce her ne zaman bir elçi ya da haberci göndersek ve bu (elçi ya da haberci) ne zaman (uyarılarına olumlu tepkiler almayı) umut etse, Şeytan mutlaka o'nun güttüğü nihaî amaca gölge düşürmeye kalkışmıştır.

Ama Allah Şeytan'ın düşürmeye çalıştığı gölgeyi giderir ve mesajlarını kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılar ve birbirleriyle açıklar. Cünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen, mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir.” (Hacc 22/52)

Âyetteki umniyye; boş kuruntu, boş hayeller, gerçekleşmeyecek temenniler,  tebliğ çalışmalarını kişisel çıkar ve nüfuz  için yapmak üzere Şeytanın vesvese vermesi olabilir.

 

Kur’an okumaya başlarken istiâze Allah’ın emridir.

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ {98} إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ {99} إِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذِينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذِينَ هُم بِهِ مُشْرِكُونَ {100}

“İmdi, Kur’an okuyacağın zaman, hemen o kovulmuş şeytana karşı Allah'a sığın.

Gerçekte, onun, imana erişenlerin ve Rablerine güven bağlamış olanların üzerinde bir nüfûzu/etkisi yoktur:

Onun yalnızca kendisini izlemeye istekli olanlar üzerinde ve bir de O’na ortak kosanlar üzerinde etkisi vardır.” (Nahl 16/98-100)

Kur’an insanlara kapsamlı değişmez ahlâkı ilkeler sunar. Zaten değişmez değerlerin kaynğı Kur’an’dır. O Allah’a yürekten bağlı olanlar için doğru yol bilgisi, zihin ve ruh için rahmettir ve müjdedir.

Ne var ki insan, yapısı gereği, her zaman vahiy yoluyla ortaya konan manevî, ahlakî ölçülerin gerçek değerini sorgulama ya da onlara şüpheyle yaklaşma eğilimindedir. Bundan dolayı yukarıdaki, inanan kişiye, Kur’an’ı okuyacağı yahut onun üzerinde düşüneceği zaman “kovulmuş Şeytan”tan, bir manada insanın kendi ruhunda ve toplumsal çevresinde bulunan ve onu ahlâkî ilke ve değerlerden koparıp Allah'tan uzaklaştıran her türlü güç ve saikin  ayartmalarına, fısıltılarına karşı Allah'ın manevî desteğine başvurmasını öğütlüyor.”(M. Esed)

Şeytan, Kur'an okuyan kişiyi, Kur'an'ı anlamaktan ve onunla amel etmekten vazgeçirmek için var gücüyle uğraşır, kalbine vesvese sokarak Kur'an üzerinde düşünmekten onu alıkoymaya çalışır. 

Şeytanın şerrinden Allah'a sığınmak, Kur'an tilavetine zemin hazırlatmak için bir mukaddimedir. Böylece okuyucu samimi bir kalb ve açık zihinle Kur'an'ı okumağa başlar. 

Öyleyse Kur’an okurken şeytantan Allah’a sığınmalı. Daha da önemlisi “eûzü billah” derken ne dediğimizin farkında olmalıyız.

Şeytan Kur’an’ı anlamanın önüne engel koyabilir.

Tilaveti/kıraati kişisel çıkara alet etmeyi fısıldayabilir.

Okuyanı keyfi bir yoruma sürükleyebilir.

İstiâze, Kur’an’ı anlama çabasına yönelik her tür şeytanî müdaheleden sakınma iradesini ifade eder. Bu aynı zamanda Kur’an okurken yapılacak zihni ve kalbi hazırlığa da bir teşviktir. (M. İslamoğlu, N. S. Meal s: 522)

 

Soru:

Kur’an okumaya euzü besmele ile başladığımız halde Kur’an’dan neden yeterince faydalanamıyoruz? Neden Kur’an bizi inşa etmiyor? Neden Kur’an’ı Allah’ın razı olacağı bir şekilde anlayamıyoruz? Tarihten beri neden pek çok müslüman Kur’an’ı işine geldiği gibi anladı?

Bu tehlikeyi bir hadis şöyle haber veriyor:

“Şüphesiz ki benden sonra ümmetimden bir zümre gelecektir. Onlar Kur’an okuyacaklar. Fakat Kur’an’ın feyzi onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. (Yalnız dilde kalacaktır). Nitekim onlar, okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar, bir daha da ona dönemeyeceklerdir. İşte bütün insanların ve hayvanların en kötüsü bunlardır.” (Müslim: 1067)

Bu hadisin bir başka rivayeti şöyle: Muhammed bin İbrahim, Ebu Seleme ile Ata ibni Yesar’dan haber verdi ki bu ikisi Ebu Said (ra)’a gelmiş ve kendisinden Haruriyye hakkında şöyle soru sormuşlardır:

−“Sen Rasulullah (sav)’den Haruriyye’yi zikrederken duydun mu? Ebu Said (ra):

−Ben Haruriyye’nin kimler olduğunu bilmiyorum. Lâkin Rasûlullah (sav)’den işittim:

−‘Bu ümmet içinde öyle bir kavim çıkacak ki siz onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı küçük göreceksiniz. Onlar; Kur’an’da okuyacaklar, fakat Kur’an onların boğazlarını geçmeyecek. Onlar okun avdan çıkdığı gibi dinden çıkacaklar…’ buyurdu.” (Müslim 147. Buhârî 6796, 6797)

Demek ki ne eûzü, ne besmele istenildiği gibi, yürekten, farkında olunarak değil;

dilden, sıradan bir söz gibi söyleniyor. (Allahu a’lem)

Âyette hitabın Peygamber (s.a.s)'e yöneltilmiş olması ve “Kur'an okumak istediğin zaman” ifadesinin bulunması, şeytandan sığınmanın sadece Peygambere has olduğunu ve bunun sadece Kur'an okunacak zamanlarda olacağını ifade etmez.

Hitap, Peygamber (s.a.s)'in şahsında bütün müslümanlaradır.

Peygamber böyle bir sığınma ihtiyacını duyuyorsa, elbetteki diğer müslümanlar böyle bir şeye daha fazla muhtaçtırlar.

Ayrıca ne sağından ve ne solundan bâtılın kendisine ulaşamadığı Kur'an okunduğunda böyle bir ihtiyaç söz konusu ise, diğer ameller için elbette buna çok daha ihtiyaç vardır (Ebu's-Suûd, İrşâdü'l-Akli's-Selîm,  5/139-140).

 

  • Müstekbirlere karşı istiâze

إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ {56}

“Allah'ın mesajlarını hiçbir delilleri olmadan sorgulayanlara  gelince: onların içinde hiçbir zaman tatmin edemeyecekleri  küstahça bir kendini beğenmişlik (duygusun)dan başka bir şey yoktur; öyleyse sen Allah'a sığın; çünkü her şeyi işiten, her şeyi gören yalnız O'dur!” (Mu’min 40/56)

Ayet genel anlamda Allah’a sığınmayı emrediyor. Eğer yukarısı ile bir bağlantı kurarsak, müstekbirlerin İslami davete ve müslümanlara yapabilecekleri kötülüklerden Allah’a sığınmayı da anlayabiliriz.

İçindeki kibirden dolayı Allah’ın davetinden yüz çevirmeye, o âyetlere karşı küstahca karşı gelmeye Kur’an ‘istikbar’, böyle yapanlara da ‘müstekbir’ diyor.

Bu gibi kibirlilerin bir kısmı, Allah’ın âyetlerine karşı küstahlık yapmakla kalmazlar, bir de mü’minlere kötülük yapmaya kalkışırlar. İslami davetin aleyhine amansızca çalışırlar.

Kendilerini soylu,  kültürlü, aydın, ileri, seçkin, daha iyi zannederler. Başkalarının inanç, değer ve kültürlerini beğenmezler, aşağılarlar.  Onları değitirmeye, ezmeye, kötülük yapamaya kalkışırlar. Ayet böylelerinin şerrinden Allah’tan yardım isteyi tavsiye ediyor (olabilir).

Mü’minler hem onların yanlış tavırlarından, hem de onlardan gelebilecek şerlere karşı istiâze ederler.

Musa’nın (as) da Âhirete inanmayan her kibirliden Allah’a sığındığını hatırlayalım. “Musa da Firavun'a ve onun kavmine şöyle dedi: Ben hesap gününe inanmayan

her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.” (Mü'min 40/27)

 

  • Namazda istiâze nasıl söylenir?

Bazı müfessirler Kur’an okumaya başlarken istiâze yapmanın farz olduğunu söylediler.

Ancak İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu yukarıda zikrettiğimiz âyette geçen emrin vücûb değil, nedb ifade ettiğini söylerler. Onlara göre Kur'an okumaya başlamadan önce istiâze okumak sünnettir.

Namazda istiâzenin okunmasına gelince, bu konuda ihtilaf vardır. Bazı âlimlere göre vacib olup her rekâtta Besmele ve Fatiha suresinden önce istiâze de okunur. Ebû Hanife ve Şafiî'ye görüşe okunması sünnet olup sadece birinci rek’âtte Besmele ve Fatiha sûresinden önce okunur. Çünkü onlara göre namazdaki kıraatin hepsi bir tek kıraat sayılır (Kurtubî, el-Câmi'li Ahkâmi'l Kur'ân, I/86). 

 

  • İstiâzenin fazileti ve önemi

Süleyman b Sürad şöyle anlatıyor: İki kişi peygamberin yanında birbirlerine sövdüler. Onlardan birisi kızmaya, yüzü kızarmaya, damarları şişmeye başladı. Peygamber (sav) ona bakıp şöyle buyurdu: “Ben bir söz biliyorum ki onu söylecek olursa bu hali sona erer. (Bu söz) “Eûzü billahi mineş-şeytanır-racîm/Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım”.

Peygamberin sözünü işitenlerden birisi ayağa kalkıp şöyle dedi: Az önce Rasûlüllah’ın (sav) ne dediğini bilmiyor musun? O şöyle buyurdu: “Ben bir söz biliyorum ki onu söylecek olursa bu (öfke) hali ondan giderdi: “Eûzü billahi mineş-şeytanır-racîm/Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım” sözüdür. Kızan adam bu sözü söyleyene şu cevabı verdi: “Sen beni deli bir kimse mi sanıyorsun?” (Buhârî, Edep/76. Müslim Birr/109-110)

Sakifli Osman b. Ebi’l-As Peygamberin huzuruna varıp şöyle demiş: “Ey Allahım şeytan benimle namazımın arasına giriyor, Kur’an okumama engel oluyor ve beni şaşırtıyor.” Rasûlüllah (sav) ona şöyle dedi: Bu kendisine (kokuşmuş et parçası manasına gelen) hınzeb denilen şeytandır. Onun geldiğini hissettiğin zaman ondan Allah’a sığın ve sol tarafına üç defa tükürür gibi yap. Osman b. Ebu’l-As der ki: “Peygamberin dediğini yaptım, Allah da benim bu halimi giderdi.” (Müslim, Selâm/68)

Havle b. Hakim anlatıyor: Ben Rasûlüllah’ı şöyle söylerken işittim: “Her kim bir yere konaklar, daha sonra da Eûzü bi-kelimâtillahi min şerri mâ halaka-Ben bütün yaratıkların kötülüklerinden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım” diyecek olursa oradan ayrılıncaya kadar ona hiç bir şey zarar vermez.” (Müslim Zikir ve dua/54. Muvatta İsti’zan/34. Tirmizî Deavât/40)

 

  • İstiâze söyleyen bir müslüman ne yapmış olur?

1-Eûzü söylemenin faydası öncelikle emre itaat ve onu yerine getirmektir.

Bir müslüman için şer’î (dinî) hükümleri, ister emir olsun, ister nehiy olsun, onları

yerine getirmek son derece önemlidir.

2-İstiâze akla manevî abdest aldırmaktır.

Kalpleri evirip çeviren, ferman dinlemeyen gönüle fermen dinleten Allah’tır. Kafa

karışıklığı da denilen akıl ve duygu kirlenmesi şeytana nisbet edilir. (A’raf 7/200) Zira insanın özü temizdir. Arızi kirleri temizleme tezkiyedir. İstiaze şeytani kirlenmelere karşı insanın biliç altını inşa eden kalbî bir ameldir. (M. İslâmoğlu, Meal s: 3)

3-Eûzü Kur’anla bütünleşmek üzere söylendiği gibi

müslüman şeytandan ve başka yaratıklardan gelebilecek tehlikelere karşı, kötülüklerden, kötülük odaklarından, şeytanî bütün dürtülerden düşünce ve eylem (amel) planında kaçabilmek için Allah’ın kendisini korumasını ister. Zaten en güzel koruma da Allah’ın korumasıdır.

4-İstiâze Allah’tan yardım isteme anlayışı, imanın tezahürü, Allah’a tevekkülün isbatıdır. İstiaze bir manada ‘sığınma ve yardım isteme’ ahlâkıdır, tavrıdır.

5- Kişi istiâze ile kendi acziyetini, Rabbinin Kadir-i Mutlak olduğunu da ifade etmiş olur.

6-Mü’min istiâze ile Allah’ın Kur’an’daki uyarılarına kulak verdiği göstermiş olur. Zira Kur’an sakınılması veya dikkat edilmesi gereken bazı kötülük odaklarına karşı insanları uyarıyor.

7-Eûzü ile mü’min,  kötülük, vesvese, günah ve isyan gibi insanın iç dünyasını işgal eden duygulardan kurtulmak için Rabbinin ismine sığınmasıdır. O’nun ismiyle, sevgisiyle, O’nun yakınlığı ile duygularını doyurma (itmi’nan) çabasıdır.

8-İstiâze hem amel, hem düşüncedir.

Kişi kötülükten uzaklaşmadan iyiliğe yaklaşamaz. Zulmü reddetmeyen adalete yaklaşamaz. Kulluk görevlerini yapmayan Allah ve Peygamber sevgisini kazanamaz.

9-İstiâze önemli bir zikirdir.

Zikir Allah’ı unutmamak, her an ve her işde Allah’ı hatırlamak olduğuna göre istiâze ile mü’min Rabbini anar. Kişi sevdiğini ve saydığını anar. İstiâze en çok sevilenin farklı bir şekilde hatırlanmasıdır.

10-İstiâze ma’rifettir.

Yani hem dostu ve düşmanı tanımak, kimin kendisine ve neye karşı yardım edebileceğini bilmektir. Şeytanın geçmisini, rolünü, düşmanlığını unutmamaktır. Bu konuda şuur sahibi olmaktır.

11-İstiâze teselli ve mutluluk sebebidir.

Bir kimse Allah’tan yardım istese istediği geri çevrilmez, dua etse duası yüzüne çarpılmaz. Şeytana karşı yardım isteyen kuluna Allah yardım eder. Eûzü ile yardım isteyenin gönlü müsterihtir.

12-İstiâze aynı zamanda duadır.

Nitekim Peygamberin nelerden Allah’a sığındığına bakarsak, pek çoğunun Allah’a dua olduğunu görürüz.

 

  • Peygamber (sav) nelerden istiâzenin ederdi?

Peygamber (sav) çeşitli vesilerle bazı şeylerin şerrinden Allah’a sığınmıştır.

Muhtelif rivâyetlerden şöyle bir liste çıkarabiliriz:

-Yaratıkların şerrinden,

-Enkaz altında kalmaktan,

-Aşağılanmaktan,

-Boğulmaktan,

-Son nefeste şeytana aldanmaktan,

-Dine hizmetten geri kalmaktan,

-Zehirlenmekten,

-Aciz olmaktan,

-İhtiyarlığın getirdiği güçsüzlükten,

-Tembellikten,

-Korkaklıktan,  

-Cimrilikten,

-Kabir azabından,

-Hayatın ve ölümün imtihanından,

-Huşu duymayan kalpten,

-Doymak bilmeyen nefisten,

-Kabul edilmeyen duadan,

-Faydasız ilimden,

-Günahlardan,

-Cehennem azabından,

-Kibirlendirecek zenginliğin şerrinden,

-Yoksulluğun sefaletinden,

-Duyu organlarının şerrinden,

-Hırsın şerrinden,

-Belanın dayanılmaz oluşundan,

-Helakın ansızın gelmesinden,

-Kötü olaylardan,

-Düşmanların şamata yapmasından,

-Günaha ve nifaka düşmekten,

-Kötü ahlaktan,

-Deccalin fitnesinden,

-Yaptıklarının şerrinden.

 

  • Peygamber’den (sav) istiâze örnekleri

Nesai’de İstiâze isimli bir Kitab (ana bölüm) var.

Seyyidu’l-İstiğfar-İstiğfar duası şöyledir: “Ey Allahım, Sen benim Rabbimsin, Senden başka ilah yoktur. Beni (Sen) yarattın, Ben senin kulunum. Ben gücüm yettiği kadar bu ahdin ve vadin üzerindeyim. Yaptıklarımın şerrinden Sana sığınırım. Senin nimetini itiraf ediyorum ve günahımla sana yöneliyorum. Beni mağfiret eyle Zira günahları Senden başka kimse bağışlayamaz.”  (Buhârî, 7/150)

 Abdullah b. Ömer’den (ra): Resulüllah (as) şöyle (de) istiaze eder/Allah’a sığınırdı. Allâhümme inni e’üzü bike minel hedmi, ve e’üzü bike minet tereddiy, ve e’üzü bike minel ğarakı vel harakı vel heremi. Ve e’üzü bike en yetehabbete niyeş şeytânü ‘indel mevti. Ve e’üzü bike en emûte fiy sebiylike müdebbiren. Ve e’üzü bike en emûte lediyğen. "Allah’ım! Enkaz altında kalmaktan Sana sığınırım. Aşağılanmaktan Sana sığınırım. Boğulmaktan, yanmaktan, ihtiyarlığa bağlı acizlikten Sana sığınırım.. Son nefesimde şeytanın beni aldatması yüzünden imansız ölmekten Sana sığınırım. Dinine hizmetten geri kalmış olarak ölmekten Sana sığınırım. Zehirlenerek ölmekten Sana sığınırım.” (Ebu Dâvud, no: 367. Nesâî, no: 5533)

Sa’d İbnu Ebi Vakkas’tan (ra): Resulüllah (as) ashaba şu duayı tavsiye ederdi: “Allâhümme inini e’üzü bike minel ‘aczi vel keseli vel cübni vel heremi vel buhli. Ve e’üzü bike min ‘azâbil kabri. Ve e’üzü bike min fitnetil mehyâi vel memâti.

“Allah’ım! Acziyyetten ve tembellikten, korkaklıktan ve ihtiyarlığın zaafiyetinden ve cimrilikten Sana sığınırım. Kabir azabından Sana sığınırım. Hayatın ve ölümün imtihanından Sana sığınırım” (Tecrit Tercümesi, 12/347).

Abdullah İbnu Amr’dan (ra): Resulüllah (as) şu duayı okurlardı: “Allâhümme inni e’ûzü bike min kalbin lâ yahşa’, ve min dü’âin lâ yüsme’, ve min nefsin lâ teşbe’, ve min ‘ilmin lâ yenfe’, ve e’üzü bike min hâülâil erba’i.

"Allah'ım, huşû duymaz bir kalbten sana sığınırım, dinlenmeyen bir duadan sana sığınırım, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden sana sığınırım." (Tirmizî, Da'avât/69 no: 3478. Nesâî, İstiâze/2)

Aişe (r.anha) Resûlüllah (as) şöyle dua ederdi: “Allâhümme inni e’üzü bike minel keseli vel heremi vel mağremi. Ve min fitnetil kabri ve ‘azâbil kabri. Ve fitnetin nâri ve ‘azâbin nâri. Ve min şerri fitnetil ğinâ. Ve e’üzü bike min fitnetil fakri. Ve e’üzü bike min fitnetil mesiyhıd deceâl. Allâhümmeğsil ‘anniy hatâyâye bimâisselci vel berdi. Ve nakkı kalbiy minel hatâyâ kemâ nekkaytes sevbel ebyeze mineddenesi. Vebâ’id beyniy ve beyne hatâyâye kemâ bâ’edte beynel maşrikı vel mağribi.

“Allah’ım! Tembellikten, bunaklık derecesinde ihtiyarlıktan, günahtan, ödleklikten, kabir sualinden ve kabir azabından, cehennemin ateşinden ve cehennemin azabından, gurur verecek zenginliğin şerrinden, yoksulluğun sefaletinden Sana sığınırım. Allah’ım bir gözü silik Deccal’in şerrinden Sana sığınırım. Allah’ım! Günahlarımı kar ve buz suyu ile yıka. Ve kalbimi beyaz elbiseyi kirden temizler gibi tertemiz eyle. Doğu ile batıyı birbirinden uzaklaştırdığın gibi beni de günahlarımdan uzaklaştır.” (Tecrit Tercümesi, 12/347)

“Allâhümme inni e’üzü bike min şerri sem’iy, ve min şerri basarıy, ve min şerri lisâniy, ve min şerri kalbiy, ve min şerri meniyyi."

"Allah’ım! işitmemin şerrinden, görmemin şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve şehvetimin şerrinden Sana sığınırım” (Ebu Davud, 1551)

Enes (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (as) şöyle istiâze ederlerdi:

"Allah'ım! Aczden, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Keza, kabir azabından sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım." (Buhâri, Da'avât/38, 40, 42, Cihâd/25. Müslim, Zikr/52 no:  2706). Tirmizî, Da'avât/71 no: 3480, 3481. Ebû Dâvud, Salât/367 no: 1540, 1541. Hurûf/1 no: 3972. Nesâî, İstiâze/6)

Yine Enes (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu duayı okurlardı:

"Allah'ım! Cüzzâmdan, barastan (alaten), delilikten ve hastalıkların kötüsünden sana sığınırım." (Ebû Dâvud, Salât/367 no: 1554). Nesâî, İstiâze/36)

Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki:

"Belanın ezmesinden, helâkın gelmesinden, kötü kazadan, düşmanların şamatasından Allah'a istiâze edin." (Buhârî, Kader/13, Da'avât/28. Müslim, Zikr/53 no: 2707. Nesâî, İstiâze/34) 

Yine Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) şöyle dua ederdi:

"Allahım, şikak ve nifaktan ve kötü ahlâktan sana sığınırım" (Ebû Dâvud, Salât/367 no: 1546.  Nesâî, İstiâze/21)

Ebû Hüreyre’den;

“Allah’ım! Kabir azâbından sana sığınırım. Cehennem azâbından Sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Deccâlin fitnelerinden sana sığınırım.” (Buhârî, Ezan/149)

İbn-i Abbas’tan (ra) rivayet ettiğine göre Nebi (swav) şöyle istiâze etmişlerdir:

اَعُوذُ بِعِزَّتِكَ الَّذِى لٰا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ الَّذِى  لَا يَمُوتُ وَالْجِنُّ وَالْاِنْسُ يَمُوتُونَ

“Ya Rabb! Senin îzzet ve kudretine sığınırım ki, senden başka hiç bir ilâh yoktur. Ve sen ölmezsin. Cin ve insanlar ise ölürler.” (Buhârî, Eymân/13. Tevhîd/7. Müslim, Zikr/68)