Dünya hayatı, modern hayat-dünyevileşme, dünya-ahiret dengesi, "dünyevileşmemek için" hakkında bir konuşma.

Hüseyin K. Ece

19 Aralık 2017

KHMG Enstitü-Amsterdam

 

-Dünya nedir?

-Sözlükte dünya

‘Dünya’ kelimesi, bizzat ve hükmen yaklaşmak, zaman ve yer açısından yakına gelmek, aşağı çekmek anlamına gelen ‘ednâ’ fiil kökünden türemiştir.

‘Dünya’ sözü, daha yakın, daha uygun manasındaki ‘ednâ’ kipinin dişil (müennes) şeklidir.

Dünya kelimesinin ‘denâet’ kökünden geldiğini söyleyenler de olmuştur. Buna göre ‘dünya’; basit, iğreti, adi, hakir, alçaklık anlamlarına gelir.

 

-Kur’an’da “dünya kelimesi”

Konumuz olan ‘dünya’ kavramı, Âhiret hayatının karşılığı olarak, ‘hayatü’d-dünya-yakın hayat’ anlamındadır.  

‘Dünya’ bir sıfat olmasına rağmen, üzerinde yaşadığımız yeryüzünün ismi olarak algılanmıştır. Bu yanlış adlandırma İslâmın dünya hayatına getirdiği tanım ve ölçünün yanlış anlaşılmasına yol açmış, İslâmın üzerinde yaşadığımız dünyayı (yer küreyi) kötülediği sanılmış, bu dünyadan yüz çevirmenin dindarlık olacağı iddia edilmiştir.

Kur’an, üzerinde yaşadığımız yer küresini, yani jeolojik anlamdaki dünyayı anlatmak üzere ‘arz-yer’ kelimesini kullanıyor.

‘Dünya’, hayat kelimesi ile birlikte, yeryüzünde yaşanan hayatın basitliğini, değersizliğini, geçiciliğini ifade eden dinî ve ahlâkî bir anlam kazanmıştır.

Kur’an bu kelimeyi çoğunlukla Âhiret hayatı ile birlikte kullanıyor. İki hayat arasında karşılaştırma yapmakta; Âhiret hayatının üstünlüğünü ve devamlılığını vurgulamakta, Âhireti hesaba katmayan, kişiyi Allah’tan uzaklaştıran yaşama anlayışı tenkit edilmekte.

 

-Kaç çeşit dünya vardır?

Bizim dışımızda iki dünya bulunmaktadır:

Birincisi: İnsan duyularının dışında cin, melek ve diğer varlıkların da bulunduğu bir dünya.

İkinci dünya ise, duyularımızın ilişkide olduğu hayattır. Yeme-içme, uyuma, sahip olma isteği, hırs ve arzularlar, duyular dünyası.

Bir başka deyişle, insanın imtihana tabi tutulduğu, kulluğunu yapabilme imkanı sağlayan geniş bir hayat.

İşte bu ‘dünya’, ‘ednâ’ (yakın), diğer anlamıyla aşağı, iğreti, değersiz ve geçici bir dünyadır.

Allah’tan gelen vahye sırtını dönenler ve aklını kullanmayanlar işte bu ‘ednâ’ dünyayı tercih ederler, Âhireti ve oradaki ebedî hayatı unuturlar.

 

-Dünyevîleşme nedir?

Sözlükte dünyevîleşme şöyle açıklanıyor:

1.Dünya ile ilgili şeylere yönelme, maddî şeyleri öne alıp manevî konulardan uzak durma.

2.Dinden uzaklaşma, sekülerleşme. (Doğan, Mehmed. Büyük Türkçe Sözlük, s: 430)

Bir de moderleşme var. Modern şehirler, modern ev, modern adam, modern hayat, modern yaklaşım, modern anlayış, modern dünya gibi lafları duyarsınız.

Kur’an’dan anladığımız kadarıyla insan oldum olası dünya hayatına, bir anlamda dünyevileşmeye meyillidir. Dünyada çok kalmak ister. Servete, mala, dünya zevklerine düşkündür.

Modernleşme bu düşkünlükten de öte; insanı dünyalıklara, servete, maddeye, zevk ve eğlenceye köle yapmanın, hiçsizleştirmenin metodu, ideolojisidir.

Dünyevileşme ile moderleşme beraber değerlendireceksek şunları söylemek mümkün.

“1) Modernleşme/Dünyevîleşme süreci, insanın sadece yaşama biçimini değiştiren basit bir program uygulaması değildir. Bu süreç, insanı  kendisine ve kendi dışındaki dünyaya (doğaya, diğer canlılara, hemcinslerine) yabancılaştıran, insanın ben idrakini parçalayan, insanın yaratılış amacını unutturan, yeryüzündeki varoluşu yemek, içmek, bürünmek, barınmak, vb. temel ihtiyaçlara indirgeyen projedir.

2) Modernleşme/Dünyevîleşme süreci, dünyayı kutsaldan arındırıp Yaratıcıyı, yaratılanın (varlığın) ardına iten, Hak''la savaşan, Hakk''a yabancılaştıran ve dolayısıyla insanı Hak''sızlaştıran bir gelişmedir. Varoluşun öznesi olarak sadece insan''ı, mekânı olarak sadece dünya''yı, zaman olarak da sadece şimdi''yi merkeze alan; bu yönüyle insanoğlunu İlâh''ına ve ilâhî olan herşeye yabancı hâle getirmektedir.

3) Modernleşme/Dünyevîleşme projesi, hem Hak''sız, hem de -Hak''sız olduğu kadar- Tanrısız''dır! Bugün İslâm''ın kendisiyle çatıştığı (çatışması da gereken) ana unsur, ne Yahudilik, ne de Hıristiyanlık''tır, doğrudan doğruya Modernlik/Dünyevîlik Dini''dir.

Bu yeni bâtıl din, sadece müslümanlara değil, bütün kadîm dinlere ve insanı insan yapan değerlere karşıdır. Dinimiz, geleneklerimiz bu mikroba karşı direnen ve onun panzehrini bünyesinde taşımayı hâlâ sürdürebilen köklü bir hikmet olduğu için bilhassa İslâm’a düşmandır.

4) Modernleşme/Dünyevîleşme projesinin dindarlık anlayışı gafletin ve riyakârlığın eşlik ettiği "öte dünyada hesaba çekilme bilincinden yoksun, gösteriş meraklısı" müşrikleri dindarlık anlayışının aynısıdır.

5) Bu proje modern''dir; zira sadece şimdi''yi önemser ve ânı (!) tüketebildiği kadar tüketir; diğer yandan dünyacı''dır, zira ötedünya''sız bir dünya''nın tadını çıkarmaya çalışır. Tanrı''dan bağımsız, sorumsuz, dilediğini yapan-yıkan, tek ve yalnız insanı, hiçbir kutsalı dikkate almaksızın dilediğince yaşamaya/tüketmeye sürüklemektedir. (http://www.yenisafak.com/yazarlar/ducanecundioglu/modernlemek-dunyevilemek-erkeklemek-49798)

Dünyevîleşme, kendini dünyanın çekiciliğine kaptırma, önceliğini dünya değerlerine verme, onun esiri haline gelme, dini hükümleri gündelik hayatın dışına atmadır. Âhirete yönelik hedefler yerine dünyevi hedefler koymadır.

Dünyevîleşme bir zihniyet meselesi, bir kanaattir. Zira kişi neye , nasıl ianıyorsa onu yapar. Bu da dünya hayatının niçin yaratıldığını kavrayamamaktır.

Dünyevîleşme; sekülerleşme ve laikleşme, profanlaşmadır. Dünyaya gereğinden fazla meyletmek kişiyi bu noktaya sürükler. Bu da bir müslüman için gaflet, ziyan ve hüsrandır.

„Dünyevîleşme, Allah’ı ve Âhireti tamamen inkâr etme neticesinde olabileceği gibi Allah’ın varlığını kabul ettiği hâlde onun kişi üzerindeki rolünü görmezden gelme, dünya hayatının geçici fırsatlarına aldanma şeklinde de olabilir. Hiç ölmeyecekmişçesine dünyaya sarılan, ölümü unutan, Âhirete hazırlanmayı ihmal eden nice Müslüman vardır.

Allah’ın varlığını kabul etmeyen, onu inkâr eden kimselerin pek çoğu âhiret hayatına inanmadıkları için zaten dünyevîleşmişlerdir.

http://www.guncelvaaz.com/index.php/sosyal-yasantiyla-ilgili-vaazlar/671

“Dünyevileşme (namı diğer “sekülerleşme”), bir yahudileşme hastalığıdır. Kur’an bu hastalığa yakalanan İsrailoğullarını ibret olsun diye anlatır. Onlar Musa’nın yönetimi altında Firavun’un zulmünden kurtulmuşlardı. İlâhi rahmet sayesinde can düşmanlarının boğulduğu denizden sağ salim geçtiler. Kurtuldular ve özgür oldular. Allah çölü onlara göl etti. Men ve selva gibi iki büyük nimet verdi. Peki onlar ne yaptılar? Allah’a şükür hz. Musa’ya teşekkür mü ettiler?

Hayır, bunu yapmadılar. Aksine ”biz bir çeşit yiyeceğe sabredemeyiz” dediler. Bakla, kabak, mercimek, sarımsak ve soğan istediler. Yani elde ettikleri imanî özgürlüğün değerini bilmek yerine, ellerinde olmayan değersiz sebzelerin derdine yandılar.

Kur’an onların bu tavrını hz. Musa’nın onlara verdiği cevap olarak naklediyor: “.... Sizler, bayağı ve sıradan olanı, hayırla olanla takas etmek mi istiyorsunuz? Hadi o haldeinin Mısır’a. İstediğiniz orada sizi beklemektedir.” (Bekara 2/61)

Tevhidi, özgürlük ve onurun değerini bilmeyip, bakla, soğan, sarımsak, kabak ve hıyar isteyenlere söylenecek söz yoktur.

Sözün özü: Dünyevileşmek, denişleşmketir.” (İslâmoğlu, M. Kalemle Öğreten Adına, s: 120)

Günümüz müslümanları, özellikle Avrupa’da yaşayanları hem insanın bünyesindeki hırs ve tamahın, dünyaya meylin, istek ve arzuların, hem de Avrupada ortaya çıkan, son yasırlarda iyice yaygınlaşan modern hayat anlayışının, modernleşmenin, dünyevîleşmenin tehdidi altındadır.

 

-“Dünya hayatının” anlamı

Dünya hayatını nasıl anlamalıyız?

İslâmda dünya hayatı gerçekten yeriliyor mu?

İslâm, müslümanlara dünyadan yüz çevirmelerini mi istiyor?

Kur’an’da kötülenen, yerilen dünya hangisidir?

Modern aletleri, ihtiyaç mallarını kullanmak, sahip olmak moderleşmek, dünyevileşmek midir?

Nasıl bir dünya hayatı anlayışı kulluğa, yani İslâmı hayata hakim kılmaya engeldir?

‘Dünya’ kavramını kendisine göre anlar. Kimileri onu geçici bir zaman olarak görür ve ona göre değerlendirir. Kimileri de hiç ölmeyecekmiş gibi ona sarılır, ölüm ve ötesini hesaba katmaz.

  1. Nursî’nin deyişi ile dünya hayatının üç yüzü vardır:

Dünyanın birinci yüzü; Allah’ın güzel isimlerine bakar. O isimlerin evrendeki nakışlarını görür, o isimlere aynalık yapar. Dünyanın bu yüzü güzeldir ve nefret değil, tam tersine aşk kaynağıdır.

Dünyanın ikinci yüzü; Âhirete bakar. Bu anlamda Âhiretin tarlasıdır, Cenneti kazanma yeridir. Bu yüz de nefret edilecek yüz değil, sevilmeye layık bir yüzdür.

Dünyanın üçüncü yüzü; insanın hevâsına bakar. Gaflet perdesidir ve dünyayı çok sevenlerin hevâlarının arzu ettiği yüzüdür. Bu yüz fanidir (geçicidir), yok olmaya mahkûmdur, aldatıcıdır. Bu nedenle ona aldanmamak gerekir. (Canan, İbrahim. Kütüb-ü Sitte Tercümesi, 7/248)

Âyetlerde ve hadislerde ‘dünya hayatı’ ve ona olan tutkunluk yerilmekte; buna karşın bazen de ‘dünya hayatı’ övülmektedir. Bu çelişki değil, ‘dünya’ hayatını farklı ölçüde sevenlere göre bir değerlendirmedir.

Âhireti hesaba katıp güzel bir hayat yaşayanlar için ‘dünya’ övülmüş, Âhireti hiç düşünmeden, nefsinin arzularına uyarak yaşayanlar, dünyayı Allah’a kulluk yapmaya tercih edenler için de yerilmiştir.

Kur’an, Âhireti unutturmayan, kişinin kulluk görevlerine engel olmayan, insanı sapıklığa götürmeyen ‘dünya hayatını’ kötülemiyor. Hatta bunun bir mutluluk olduğunu, mü’minlerin bu anlamda dua etmeleri gerektiğini öğütlüyor.

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿201﴾

“Onlardan öylesi vardır ki: ‘Rabbimiz, bize dünyada da hasene (iyilik ve güzellik) ver, Ahirette de hasene (iyilik ve güzellik) ver ve bizi ateş azabından koru’ der.” (Bekara 2/201)

وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَـذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَـا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَـاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ {156}

“Bize, bu dünyada da iyilik yaz Âhirette de. Şüphesiz biz sana döndük." Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekatı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.” (A’raf 7/156. Nahl 16/122)

Kur’an-ı Kerim’e göre ‘dünya hayatı’;

-bir oyun (oyalanma) ve bir eğlencedir.

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿32﴾

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki Âhiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (En’am 6/32. Ayrıca bkz: Muhammed 47/36)

-aldatıcı bir meta’ (fayda, alınıp-satılan şey),

كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَاِنَّمَا تُوَفَّوْنَ اُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ ﴿185﴾

“Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir.” (Âli İmran 3/185. Tevbe 9/38, v.d.)

اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ وَفَرِحُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ۟ ﴿26﴾

“Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, Âhiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.” (Ra’d 13/26)

-geçici ve önemsizdir.

قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلًا ﴿77﴾

“... Onlara de ki: "Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için Âhiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez." (Nisâ 4/77)

Sehl İbnu Sa'd (ra) anlatıyor: "Rasûlullah (sav) buyurdu ki: “Eğer dünya Allah nazarında sivri sineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı tek bir kafire ondan bir yudum su içirmezdi.” (Tirmizî, Zühd/13 no: 2321. İbnu Mâce, Zühd/11 no: 2410)

-‘Dünya hayatı’ yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir âfetle yok olup giden ekin gibidir.

“Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp, (rengarenk) süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona emrimiz (âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.” (Yûnus 10/24. Kehf 18/45)

-Oyun, oyalanma, eğlence ve bir süs olmasının yanısıra; mal ve çocuk bakımından bir övünme ve bir çoğalma yarışıdır. O, aldatıcı bir geçinme aracıdır.

اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًاۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ ﴿20﴾

“Bilin ki (âhiret kazancına yer vermeyen) dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür, aranızda bir övünüştür. Mallarda ve evlâtlarda bir çoğalıştır. (Bunun) misali, bitirdiği nebat ekicilerin hoşuna giden bir yağmur gibidir. (Fakat) sonra o (nebat) kurur da sen (onu) sapsarı bir hale getirilmiş görürsün. Sonra da o, bir çerçöp olur. Âhirette çetin azap vardır, Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı (ndan faydalanmak) bir aldanış faydasından başka (bir şey) değildir.” (Hadid 57/20)

-Mal sahibi olma, çocuk edinme ve diğer sahip olunan şeyler aslında ‘dünya hayatı’nın süsüdür. Ancak varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahanesi Allah’ın katındadır. (Âli İmran 3/14)

اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ اَمَلًا ﴿46﴾ وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْاَرْضَ بَارِزَةًۙ وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ اَحَدًاۚ ﴿47﴾

“Mal mülk ve çocuklar dünya hayatının süsleridir; ama ürünü kalıcı olan dürüst ve erdemli davranışlar ise, karşılığı bakımından, Rabbinin katında daha değerli ve bir ümit kaynağı olarak daha verimlidir.” (Kehf 18/45-47)

Dünyada insanın hoşuna giden her şey, buraya ait ziynettir, ama fanidir, basittir, değersizdir, ucuzdur. Asıl kalıcı olan, asıl insanı doyuracak olan, asıl kazanç Allah’ın sâlih kullara vadettiği Âhiret nimetleridir.    

وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ ﴿64﴾

 “Çünkü (akıllarını kullansalardı bilirlerdi ki) bu dünya hayatı geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir; oysa sonraki hayat, tek [gerçek] hayattır: keşke bunu bilselerdi!” (Ankebût 29/64)

İnsanların sahip oldukları günün birinde tükenir, yok olur; ya da terkedilir. Ama sâlih amellere verilecek karşılıklar bitmez.

مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍۜ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذ۪ينَ صَبَرُٓوا اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿96﴾

Sizin yanınızdaki tükenir, Allah katında olan ise kalıcıdır. Elbette sabredenlere, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz.” (Nahl 16/96)

Dünya hayatı’, bu gibi özellikleriyle aldatıcı, oyalayıcı, gaflete düşürücü, asıl maksattan uzaklaştırıcı, gelip-geçici ve vefasızdır.

Dolayısıyla Kur’ân, mahiyeti zail olmak, kuruyup gitmek olan dünya hayatı hakkında insanları; “Dünya hayatı sizi aldatmasın” (Fatır 35/5) ikaz etmeye devam ediyor.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ {5}

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allah’ın her konudaki verdiği söz gerçektir ve mutlaka gerçekleşecektir. O halde dünya hayatı nimet ve süsleriyle sizi âhiret hayatından alıkoyup aldatmasın. Çok aldatıcı olan şeytan da sakın sizi aldatıp Allah’ın lütuf ve bağışlamasına ümitlendirmesin.” (Fâtır 35/5)

Peygamber (sav) dünya hayatı macerasını şöyle değerlendiriyor: İbnu Mes'ud (ra) şöyle anlattı: “Rasûllah'ın yanına girmiştim. Onu bir hasır örgünün üzerinde uyumuş buldum. Hasır, (vücudunun açık olan) yan taraflarında izler bırakmıştı. "Ey Allah'ın Rasûlü dedim, sana bir yaygı temin etsek de hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı sizi korusa!" "Ben kim, dünya kim. Dünya iIe benim misâlim, bir ağacın altında gölgelenip sonra terkedip giden yolcunun misali gibidir." (Tirmizî, Zühd/44 no: 2378.İbni Mâce, Zühd/3 no 4109)

 

-İman açısından “dünya hayatı”nı değerlendirmek

Allah (cc) yeryüzündeki her şeyi insanlar için yaratmıştır. (Bekara 2/29) Öyleyse onların bu maddî nimetlerden faydalanması, onlara sahip olmaya çalışması ve onlarla beraber dünyada bir mutluluk araması kötü ve haram, insan için bir musibet değildir.

Âhiret’teki sonsuz saadeti yakalamak için, insanın dünyadaki mutluluğu ve ni’metleri terketmesi gerekmez.

قُلْ مَنْ حَرَّمَ ز۪ينَةَ اللّٰهِ الَّت۪ٓي اَخْرَجَ لِعِبَادِه۪ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِۜ قُلْ هِيَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿32﴾

“De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.” (A’raf 7/32)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكُمْ وَلَا تَعْتَدُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَ ﴿87﴾

“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” (Mâide 5/87)

Yaratılan ve insanın emrine verilen şeyler, mal ve servet dünya hayatının geçim araçlarıdır. Onları kazanmaya çalışmak, onlara sahip olmak veya kullanmak hata değildir.

Hata, dünya malına sahip olmayı ebedi zannetmek, onu elde etmek için haramlara bulaşmaktır. Âhirete giden yolda dünya geçimliğine takılıp kalmak, hedef şaşırmaktır.

Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi bütün endişeleri, planları, çalışmaları, hassasiyetleri, sevgi ve bağlılıkları; mala, servete, zevke, dünyalık çıkarlara ayarlamaktır. Allah’ı sever gibi dünya menfeatlerini sevmek, iki dünyalı yaşamak yerine tek dünyalı yaşamaktır.

Ancak bu dünyada insana verilenler aslında ariyeten (emaneten) verilmiş bir ziynettir, geçici övünme sebebi, süsü ve güzelliğidir. Ancak Allah’ın katında bundan daha güzeli ve hayırlısı var. (Kasas 28/60-61)

 “Bu âyetlerde biri iki dünyalı diğeri tek dünyalı iki tipten söz edilir. İki dünyalı olan ebedî dünyasına yaptığı yatırımı kat kat fazlasıyla bulmuş, tek dünyalı olan onu da kaybedince elleri boş kalakalmıştır.” (İslâmoğlu, Mustafa. Hayat Kitabı Kur’an, 2/768)

Birinci grupta olanlar; dünya hayatının süsüne, zenginlik ve zevkine aldanmazlar, Allah’ın va’dine inanıp zorluğuna rağmen dünya Âhirete hazırlanırlar, ilâhi ödüle kavuşurlar.

İkinci grupta olanlar ise; dünya hayatının ve zevklerinin daha sevimli, daha doyurucu, daha kalıcı olduğunu zannederler. Âhirete inanmazlar, inanmadıkları için de ona hazırlanmazlar.

Yukarıdaki âyet aynı zamanda “İslâmî hayatı seçersem, müslüman kimlğimi belli edersem; dünyalık açısından zarar ederim, rahatım kaçar, önüm kesilir, ilerleyemem-yükselemem, belki gerici damgası yerim” diye endişe edenlere de hitap ediyor.

Kur’an bu anlayışı şöyle açıklıyor:

وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا اٰمِنًا يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿57﴾

“Dediler ki: “Eğer seninle birlikte hidâyete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız". Oysa biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün aktarılıp-toplandığı, güvenli bir harem'de yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar.” (Kasas 28/57)

Çok yaşama arzusu insanın yapısında var. Burada daha uzun kalmak, biraz daha yaşamak, ya da hiç gitmemek. Hele bir de insan öldükten sonra dirileceğine inanmıyorsa, onun için hayatın hepsi buradadır. Böyleleri için geç gitmek kâr etmek gibidir.

“Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.” (Bekara 2/95)

Âhiretin olacağına inandığı halde hazırlığı olmayanlar da ecelin gecikmesini isterler.

Halbuki herkes biliyor ki dünya hayatı geçici, fani. Hiç kimse burada uzun zaman kalmıyor. Kim ne kadar yaşarsa yaşasın, eninde sonunda kader hükmünü icra ediyor. “Her nefis ölümü tadacaktır..” (Âli İmran 3/185. Ayrıca bkz: Tevbe 9/38)

Zeyd b. Sabit (ra), Allah’ın Rasûlü’nden şöyle işittiğini anlatıyor:“Kim dünyaya çok önem verirse, Allah (cc) onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti Ahiret (i kazanma) ise Allah (cc) onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.” (İbni Mâce, Zühd/1 no: 4104

Müstevrid ibni Şeddad’ın anlattığına göre Peygamber’in dünya hayatı hakkında şöyle dedi: Allah'a yemîn olsun ki; âhirete göre dünya, ancak sizden birinin parmağını denize daldırması gibidir. Baksın bakalım, kendisine ne dönecek? Parmağı kendisine denizden ne getirebilecek?” (Müslim, Cennet/14 (55) no: 7197. Tirmizî, Zühd/53 no: 2323)

Câbir’den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) bir gün yanında sahabeleriyle birlikte çarşıya uğramıştı. Yolda bir oğlak ölüsüne rastladı. Onun kulağından tutarak: “Hanginiz bunu bir dirheme satın almak ister?” diye sordu. Sahabeler: “Daha ucuza bile olsa almayız. Çünkü o hiçbir işimize yaramaz” dediler. Peygamber: “Peki, size bedava verilse onu ister miydiniz?” diye sordu. Onlar da: “Vallahi o diri bile olsa kulaksız olduğu için kusurludur, ölüsünü ne yapalım?” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber: “Allah’a yemin olsun ki, işte şu oğlak leşi sizce nasıl değersiz ise, dünya hayatı Allah’a göre ondan daha değersizdir” buyurdu.” (Müslim, Zühd/2 no: 7417)

Ebu Said (ra) anlatıyor: “Rasûlüllah (sav) minbere oturdu, biz de etrafında yerlerimizi aldık. Şöyle dedi: “Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın süs ve güzelliklerinin sizlere açılmasıdır!” Bir adam (araya girerek söze karıştı ve): “Yani (nâil olacağımız) hayır, şer mi getirecek?" diye sordu. Peygamber bu soru üzerine sustu. Kendisine; “ne oluyor sana, (görüyorsun ki) Peygamber seninle konuşmuyor” denildi. Gördük ki, kendisine vahiy gelmekte. Derken vahiy hâli açılmış, yüzündeki terleri silmekte idi. “Şu soru soran nerede?” diye sordu. Sanki adamı (sorusu sebebiyle) takdir ediyor gibiydi. Sözlerine şöyle devam etti:

Muhakkak ki, hayır, şer getirmez. Ancak derenin bitirdikleri arasında, ya çatlatarak öldüren ya da ölüme yaklaştıran bitki de var. Yalnız yeşil ot yiyen hayvanlar müstesna. Zira bunlar yeyip böğürleri şişince güneşe karşı dururlar. Akıtırlar ve rahatça defi hacet yaparlar, sonra tekrar dönüp yayılırlar. Şüphesiz ki, bu mal hoştur, tatlıdır. Ondan fakire, yetime ve yolcuya veren bu malın Müslüman sâhibi en iyi (insan)'dir. Bunu haketmeden alan, yediği halde doymayan kimse gibidir. O mal, kıyâmet günü aleyhinde şâhidlik yapacaktır. (Buhâri, Zekât/47 no: 1465, Cihâd/37 no: 2842, Rikâk/7 no: 6427. Müslim Zekât/42 (123) no: 2423. Nesâi, Zekât/81 no: 2582)

Ebu Sa’id (ra) Peygamber’in (sav) şöyle dediğini anlatıyor: “Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyaya (bağlanmaktan) sakının..” (Müslim, Zikr/99 no: 2742. İbni Mâce, Fiten/19 no: 4000)

Peygamber (sav) ise ümmetini şöyle uyarmaktadır.

عَنْ كَعْبِ بْنِ عِيَاضٍ قَالَ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ   إِنَّ لِكُلِّ أُمَّةٍ فِتْنَةً وَفِتْنَةُ أُمَّتِى الْمَالُ

Ka’b b. İyâz’ın (ra) işittiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Her ümmetin bir fitnesi vardır, benim ümmetimin fitnesi ise maldır.” (Tirmizî, Zühd/26)

Allah Resûlü’nün bu endişesi, bütün müminlere değil dünyaya aşırı tamah gösterip imtihanı kaybedenlere yönelikti. Zira Allah’ın kulları için yarattığı dünya nimetleri ve rızıkları herkesten önce Allah’a iman etmiş kimselere lâyıktır.  

Yerilen  ‘dünya hayatı’; ona ait şeyleri ilâh haline getirme, mal peşine koşmaktan başka bir hedef tanımama, geçimlikleri kutsal hale getirmedir ve bu aldanmaktır, cahilliktir.

Çünkü insanın yaratılış amacı da bu değildir.

İslâm, her türlü meşrû çalışmayı övmüş, onu ibadet saymış ve insanın ancak çalışmasının karşılığını alabileceğini belirtmiştir. (Necm 53/39) “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlısını yememiştir” (Buhârî, Büyu’/15) diyerek el emeği ile geçinmeyi; yani çalışmayı teşvik etmiştir.

Derler ki: dünyalık için ne kadar üzülürsen o nispette âhiret sevgisi kalbden çıkar, âhiret için ne kadar üzülürsen, o nispette dünya sıkıntısı kalbden çıkar.

http://www.huseyinece.com/makalelerim/kisa-makaleler/215-alcak-dunya-mi

 

            -Dünyaya meyil

Müslümanlar için İslâmı hayata hâkim kılmanın önündeki engellerden biri de dünyevileşme sevdasıdır.

Aslında bu tutum, biraz da insanın tabiatından kaynaklanmaktadır.

İnsanda hırs ve tamah vardır, emel ve arzu, nefis ve şehvet vardır. Bütün bunlar hayatı sürdürebilmek için Yaratıcının insana ihsan ettiği manevî dinamiklerdir. Bunlar olmazsa hayatın anlamı kalmaz. Kaldı ki bunlar insana deneme için verilmiştir. Bunları kontrol altına alan, esiri ve kölesi olmayan, yerinde ve fayda sağlayacak şekilde kullanan kazanır.

Görülüyor ki İslâm, insandaki fıtrî bir takım meyilleri inkâr etmemiş, insanın dünyalıklara karşı arzusunu baskı altına almamış, ancak bu arzunun dengelenmesini, nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasını istemiştir. Bunun da yollarını ve prensiplerini açıklamıştır.

Ebu Said (ra) anlatıyor: "Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının..." (Müslim, Zikr/99 no: 2742. Tirmizi, Fiten/26 no: 2192. İbnu Mâce, Fiten/19 no: 4000)

 زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَن۪ينَ وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ ﴿14﴾

Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmrân, 3/14)

Peygamber (sav) insan ihtiyarladıkça onda mala ve daha çok yaşamaya karşı hırsın gençleştiğini söylüyor. (Buhârî, Rikak/5 no: 6420-6421. Tirmizî, Zühd/28 no: 2338-2339. İbni Mâce, Zühd/27 no: 4233-4234)

Öyleyse ne dünyalıklara sahip olmak yanlış, ne de onları kullanmak.

Yanlış olan onlara bağlanıp insanlık görevini ve ölümü, yani Âhiret hayatını unutmaktır.

Yanlış olan emânet olarak verilen malı kendi üzerine tapulu görmek, o malı onu kendisine Verenin işaret ettiği kullanmamaktır.

Yanlış olan ölüp gitmek üzere olunduğu anda bile gözü arkada olmaktır.

Yanlış olan hakiki müslümanlar gibi iki dünyalı yaşamak yerine tek dünyalı yaşamaktır.

 “Yaşadığımız çağda genelde bütün insanlığın, özelde ise Müslümanların en büyük sorunlarından biri hatta başta geleni, dünyaya meyletmek ve dünyevî kazanımları nihâi hedef olarak görmektir.

Her şeyin sadece bu dünyadan ibaret olduğunu sanmak, lisanen bunu ikrar etmese de, yaşantı olarak öyleymiş gibi yaşamak, emânetçilik anlayışından sahiplenmeye geçmek insanoğlunun bütün çağlar boyu yapa geldiği en büyük hata olmuştur.” http://www.gencbirikim.net/dunyevilesme-nedir/         

 

-Dünya-Âhiret dengesi

Müslümanın hayatında ‘dünya hayatı’ ve âhirete hazır olma arasında bir denge olmalıdır.

Kur’an ‘dünya’ ile Âhiret arasında bir tercih olursa, elbette Âhiretin tercih edilmesini emrediyor. Çünkü Âhiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır. (Duhâ 93/4)

Kur’an, insana verilen dünyalık emanetlerin esas amacının Âhirete yatırım olduğunu şöyle vurguluyor:

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ {77}

“…Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca âhiret yurdunda [iyi bir yer tutmanın] yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma;...” (Kasas 28/77)

Dünyevîleşme probleminin çözümü uhrevîleşme değildir.

Yukarıda anlattıklarımız, işin bir tarafı. Madalyonun bir de öteki yüzü var.

Dünyevîleşmek ne kadar aşırılık ise, uhrevîleşmek de o kadar aksi yönde aşırılıktır; biri ifrat, öteki tefrit. İslâm itidâl/denge dinidir. Rabbimiz bizi aşırılıklardan uzak, mûtedil (orta) bir ümmet kılmıştır. (Bekara 2/143)

Peygamber (sav) dünyadan yüz çevirerek, devamlı ibadetle meşgul olup, kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını bile karşılamayan sahabelerin tutumunu tenkit ettiği gibi, dünyalık ve mal sevgisini kalbe yerleştirip kulluk görevlerini ihmal edenleri de uyarmıştır. (bak: Buhârî, Savm/56)

Ölçüsüz bir şekilde dünyaya sarılmak kadar; bir tür ruhbanlık hayatına yönelmek de doğru bulunmamıştır. (Ahmed bin Hanbel, 4/226. Dârimî, Nikâh/3)

Enes bin Mâlik‘in (ra) rivâyetine göre, üç sahâbî, mü'minlerin annelerine müracaat etmiş ve Rasûlullah‘ın (sav) yaptığı nafile ibâdetleri sormuşlardı. Aldıkları cevap kendilerini tatmin etmemiş ve „Biz nerede, Rasûl-i Ekrem nerede?! Allah, onun gelmiş geçmiş bütün günahlarını affetmiştir." diyerek, değişik bir yorumda bulunmuşlardı.

Bu üç sahâbîden biri, "Ben geceleri hep namaz kılacağım!", diğeri "Ben hayatım boyunca ara vermeksizin oruç tutacağım!", öbürü de "Ben evlenmeyeceğim!" taahhüdünde bulunmuştu. Bunu haber alan Peygamberimiz, onlara "Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz?" demiş ve "Vallahi, şunu iyi bilin ki, ben sizin Allah'dan en çok korkan ve sakınanınızım. Fakat bazen nâfile oruç tutar, bazen tutmam. Bazen nâfile namaz kılar, bazen uyurum. Ben evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir“ buyurmuştur. (Buhârî, Nikâh/1. Nesâî, Nikâh/4. Dârimî, Nikâh/3) (Bu üç sahâbînin Hz. Ali, Abdullah bin Amr bin Âs ve Osman bin Maz'un olduğu rivâyet edilir.)

Bu rivâyet, sünnete göre amel etmenin önemini açıklar; dünyadan el etek çekme gibi aşırılıkların yanlışlığını vurgular. „Bir lokma bir hırka“ anlayışı Kur'an ve Sünnete ters, başka kültürlerden müslümanlara bulaşmış bir anlayıştır.

Hadis diye nitelenen bir rivâyette şöyle deniyor: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi Âhirete çalış.“ Bunu biz “Hiç ölmeyecekmiş gibi Âhirete, yarın ölecekmiş gibi dünyaya çalış” şeklinde anlayabiliriz.

Kaynaklarda bunu destekleyen şöyle rivâyetler var:

“Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğini zanneden kişinin korkması gibi (günahlarından) kork." (Feyzül-Kadir, C. 2, s. 12 ve Kenzü’l-Ummal, 3/40. h.no: 5379 (Beyhaki, Askeri ve Ebu Nuaym’dan naklen.)

“Sizin hayırlınız dünyası için Âhiretini, Âhireti için dünyasını terk etmeyendir” (Kenzü’l-Ummal, 3/238 no: 6336)

„Bu hadis, gerek dünya için olsun, gerek Âhiret için olsun, yapılacak her işin ciddiyetle ele alınması gerektiğine işaret etmektedir. Yarın ölecek olan insan, bütün dünyevi işlerini unutur ve samimi ve ciddi bir şekilde âhiretine yönelir. Hiç ölmeyecek olan insan da, yapacağı işlerin ileride sonsuz seneler boyu kendine faideli olabilmesi için yaptığını sağlam ve dayanıklı, güzel yapması gerektiğini düşünür.   http://www.risaleonline.com/makale/hic-olmeyecekmis-gibi-dunya-icin-yarin-olecekmis-gibi-ahiret-icin-calismak

Yukarıdaki söz dünya ve Âhirete yönelik tutumda dengeyi tavsiye ediyor.

Âlimlerden birine ait olduğunu sandığım bir sözde şöyle deniyor: “Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Âhiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü Teâlâ‘ya, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!”

Kur’an, ‘dünya hayatı’ karşısında mü’minlerin nasıl bir tavır takınacağını açıklıyor ve  insanı aldatmaması için onu sık sık uyarıyor.

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ {9}

“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Münafikûn 63/9)     

بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا {16} وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى {17} إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى {18} صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى {19}‏

"Bilakis siz dünya hayatını (Âhirete) tercih ediyorsunuz. Halbuki Âhiret daha hayırlı, daha devamlıdır.“ (A’la 87/16-17)

 .... قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلًا ﴿77﴾

“...(Onlara) de ki: "Dünyanın faydası pek azdır, Âhiret ise sakınanlar için elbet daha hayırlıdır. Siz hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.”  (Nisâ 4/77)

Dünyayı önceleyenlere dünya, âhireti önceleyenlere âhiretin mükâfatı verilir.

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الْاٰخِرَةِ نَزِدْ لَهُ ف۪ي حَرْثِه۪ۚ وَمَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ نَص۪يبٍ ﴿20﴾

“Kim Âhiret ekinini dilerse onun ekinini artırırız. Kim de (sade) dünya ekinini isterse ona da (yalnız) bundan veririz. Âhirette ise onun hiçbir nasibi yoktur.” (Şûrâ 42/20)

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ ف۪يهَا مَا نَشَٓاءُ لِمَنْ نُر۪يدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَۚ يَصْلٰيهَا مَذْمُومًا مَدْحُورًا ﴿18﴾ وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا ﴿19﴾

Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekân yaparız. O, buraya kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer. Kim de mü'min olarak Âhireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir.” (İsrâ 17/18-19)

İnsanlardan bazıları öldükten sonra dirilmeye inanmadığı, hayatın sadece dünya hayatı olduğunu kabul ettiği için dünyalık yaşar, ölüm sonrası için hiç bir hazırlık yapmaz. Böylelerinin aklında, gündeminde, hayatında ölüm ötesi yoktur.

اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْمًا ثَق۪يلًا ﴿27﴾

“Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar.” (İnsan 76/27)

وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ ﴿21﴾ وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ ﴿22﴾ اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ ﴿23﴾

“Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve Âhireti bırakıyorsunuz. O gün bir takım yüzler Rablerine bakıp parlayacaktır.” (Kıyâme 75/21-23)     

بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۘ ﴿16﴾ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ ﴿17﴾

“Fakat siz (ey insanlar!) Âhiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz.” (A’la 87/16-17)

Allah’ın hükümlerine kulak vermeyip, Âhireti unutanlar; dünyaya karşılık Âhireti satanlardır. Böyle bir alış-veriş hiç de kârlı değildir. (Bakara 2/86)

Dünya hayatını Âhirete tercih edenler, uzak bir sapıklığa düşerler. 

اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ ﴿3﴾

“Dünya hayatını Âhirete tercih edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler.” (İbrahim 14/3)

Yeryüzünde fitne çıkaranlar, Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını reddedenler, kötülük ve düşmanlık yapmak üzere bir araya gelenler Ahirete karşı dünya hayatını tercih edenlerdi.  

“Onlar, Âhireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.” (Bekara 2/86)

Müslümanlar ise Âhiretlerini kazanmak için dünyalarını satarlar. Kur’an, Allah yolunda cihad etmenin bu anlama geldiğini ve böylelerinin büyük bir sevaba kavuşacaklarını haber veriyor. Allah yolunun şehitleri, bu çok kârlı alış-verişin canlı örneğidir. “

“O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda çok çaılşsınlar (cihad etsinler). Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ 4/74)

Hikâye bu ya;

Adamın biri birgün bir ceviz için kavga eden çocukların arasına girer;

-“Durun ben size pay edeyim.” der. Cevizi kırar içi boş çıkar.  Sonra çocuklara dönerek;

-“Biliyor musunuz? Uğrunda kavga ettiğiniz dünya hayatı işte budur...”  der.

“Nasreddin Hoca’ya bir kere sormuşlar:

Hoca efendi, acaba şu dünya kaç arşındır? Bunu senden başka kimse bilmez. O sırada da yoldan bir cenaze geçiyormuş. Hoca, parmağını tabuta doğru uzatmış ve:

-Ona sorun” demiş. “Bakın, ölçmüş biçmiş, gidiyor!

https://gonullere.wordpress.com/2013/02/02/dunya-kac-arsin/

Unutmamak gerekir ki dünya hayatı ekin ekme yeridir. “Dünya Âhiretin tarlasıdır.” Derler ya “ne ekersen onu biçersin”

Çiftçi, zorluğuna rağmen tarlasını sürer. Uygun tohumu toprağa atar. Sonra gerekirse bakımını yapar. Sonunda emeğinin karşılığı bir şekilde alır.

İşte hayat da böyledir. Kabul et ki sen bir çiftçisin. Mahsul almak istiyorsun. Öyleyse tarlaya bir şeyler, ama iklime, toprağa, ihtiyaca uygun tohum ekmelisin. Ya da fidan dikmelisin. Ancak bunu zamanında ve usûlüne göre yapmalısın. Bunu hakkıyla yaparsan  sonucunu görürsün.

 

-Dünyevileşmemek için;

 

1-Dünyevileşmenin kölelik Âhirete hazırlanmanın hürriyet olduğunu unutmamak

Evet hırsının, tamahının, nefsinin hevâsının, arzu ve tutkularının güdümünde olan, sadece istek ve zevklerini karşılamak için yaşayan bütün bunlara esir olmuştur. Bir ömür boyu mala, servete bağımlı olan, dünyalıklar, ya da zevk ve eğlence peşine düşen bunların kölesidir. Ama insana yakışan özgürlüktür. Kendi nefsine, arzu ve isteklerine hâkim olabilmektir, onları güdebilmektir. Malının mahkûmu değil hâkimi olabilmektir. Malının malı olanlar hangi hürriyetten, hangi kaliteli kişilkten, hangi kerem ve hânedanlıktan bahsedebilirler?

 

2-Dünyaya sahip olmak için değil şâhit olmak için geldiğimizi unutmamak.

Mülk Allah’ındır. Her ne kadar yaşadığımız ülkenin yasalarına göre üzerimize tapulu dünyalıkları/mülkler olsa da , hakikatte elimizdekiler emanettir. Bize düşen de emâneti hakkıyla korumaktır.

Biz bu dünyaya dünyalıklara, servetlere, eşyaya sahip (rab) olmak için değil; Allah’a ve O’nun Rabliğine, insan ve kâinat, hayat ve ölüm üzerindeki tasarrufuna şâhit olmak için, “eşhedü en lâ ilâhe illallah” demek için geldik, yaratıldık.

Biz insan olarak bu dünyaya Allah’a kulluk, O’nun rızasını kazanmak, dünya ve Âhiret saadetinin O’nun hükümlerine uyarak kazanmak için geldik. Bir ömür boyu geçinme tutkusunun peşinde koşuşturmak için değil. Çalışma, geçinme, mülk edinme, hatta zengin olmaya çalışma elbette yerindedir, doğrudur. Lakin ölümü, ölümden sonrasını unutmamak şartıyla.

 

3-Bu dünyada misafir olduğumuzu unutmamak

İnsan bu dünyada bir misafirdir. Bir başkasının evinde geçici olarak misafir olarak kalmaktadır. Misafirlik bir gün sona erecek.

Bir konuğun, misafir olduğu evi sahiplenmeye kalkışması ne derece doğrudur? Ya da o evde sürekli kalacağını sanması ne kadar akıllılıktır?

Peygamberimiz de bir çok sözünde ‘dünya hayatı’nın bu özelliklerini anlatıp, onu aşırı sevip, ona bağlanmaktan mü’minleri sakındırmıştır.

Abdullah b. Ömer (ra) diyor ki: Rasûlullah (sav) benim iki omuzumu tuttu ve: “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol buyurdu. İbni Ömer (ra) şöyle derdi:

“Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî, Rikak/3 no: 6416. Tirmizî, Zühd/25 no: 2333. Bir benzeri: İbni Mâce, Zühd/3 no: 4108)

 

4-Hayatın deneme/sınama/imtihan (belâ veya fitne) olduğu unutmamak.

Hayatı iyi okumak gerekir, hayattaki olayları da. Hoşumuza gitsin veya gitmesin, bizi mutlu etsin veya etmesin pek çok olay oluyor.

Ya da nereden geldik, nereye gidiyoruz?

Bu hayatın, bana verilen ömrün, bana tanınan fırsatların, önüme serilen nimetlerin anlamı ne, sırrı ne, hikmeti ne?

Kur’an hayatın amacını gösteriyor.

تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ ﴿1﴾ اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ ﴿2﴾

“Bütün mülk elinde bulunanın şanı ne yücedir! Ve O, her şeye kâdirdir.

O, hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere ölümü ve hayatı yaratandır. O, Azîz’dir (yücedir), Ğâfur’dur (bağışlayıcıdır)” (Mülk 67/2)

Dünya hayatını vahy açısından değerlendiren bir mü’min, buraya takılıp kalmaz, hayatın cazibesine takılıp sorunları büyütmez, sorunları büyütüp de strese girmez. Hem nimetlerin hem musibetlerin hikmetini idrak eder.

 

5-Dünya hayatının fani olduğunu unutmamak.

İnsan için dünya hayatı şüphesiz ki bir gün sona erecek ve herkes geldiği yere dönecek.

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ {115}

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn 23/115)

“Yeryüzünde bulunan her şey fanidir. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (Rahman 55/26-27)

Fani olan bu dünya hayatına bağlanmak insanı aldatır. Madem ki bu hayat geçici, fani; öyleyse sonsuz olan bir hayatı arzu etmeli O sonsuz hayatı burada kazanmaya çalışmak gerekir. Fani şeylere güvenenler, günün birinde ellerinin boş kaldığını görürler.

 

6-Vefasıza bel bağlanmayacağını unutmamak.

Dünya hayatı vefasız sevgili gibidir. Sen onu seversin, ilgi gösterirsin, peşine düşersin. O ise biraz karşılık verir, nazlanır, azıcık gülümser; sonra terkedip gider. Sen arkasından bakakalırsın. Birini dost edinirsin. İlgi gösterirsin, yaklaşırsın, hatta iyilik edersin. Karşılığında bir çıkar değil vefa beklersin. Ama o ilgiyi ve muhabbeti keser sonra da terkedip gider. Sen “bu ne vefasızlık dersin”.

Dünya hayatı da böyle vefasızdır. Sana ebediyyen dost olmaz, yâr olmaz, sevgili olmaz. Yüzüne biraz güler, metaını azıcık gösterir, sonra seni terkeder.

 

7-Yapılan her şeyin karşılığının verileceğini unutmamak

Kimsenin yaptıkları kaybolmayacak, yanına kar kalmayacak. Kur’an, insanın yaptıklarının kayıt altına alındığını söylüyor.

“(Hayır! Bütün bunlara rağmen siz yine de dini yalanlıyorsunuz. Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilir.” (İnfitar 82/9-12)

Kıyâmet’ten (Yeniden Diriliş’ten) sonra Hesap Günü, Mahşer’de herkes yaptıklarından hesaba çekilecek ve onların karşılığını alacak. Bu hesapta hiç kimseye zerre kadar haksızlık yapılmayacak.

Bütün insanları kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü hatırla. (O gün) her kime kitabı sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (İsra 17/71)

Kitap (amel defteri) ortaya konur. Suçluları (mücrimleri), kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49)

Ve herkes orada dünya hayatında yaptıklarını görecek.

“O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” (Zilzâl 99/6-8)

 

8-Ölümden ibret almayı unutmamak

Yakının toprağa kendi eliyle veren, en sevdiğinden ölüm sebebiyle ayrılan, ya da her gün ölüm haberleri duyan kimse bundan ders çıkarmalı. Sıra günün birinde kendisine gelecek. Yaşadığı evden bir gün kendisinin cenazesi çıkacak. Başkaları gidecek de o burada kalacak değil.

Ölümü hatırlamak gerekiyor. Ölüm uzakta değil. Ölüm dünya hayatının bizim için sonudur. Bu bizim kıyâmetimizdir. Büyük Kıyâmeti merak edip “ne zaman” diye soranlar kendi kıyâmetlerini unutmamalı. Ne zaman mı? Pek yakında.

Bunun için bazen hastahane ve kabir ziyareti yapmalı. Her ikisi de, özellikle mezarlık ziyareti insan ölümü hatırlatır. Bu hayatın fani olduğunu insan bir kez daha anlar.

 "Ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın.” (Tirmizî, Zühd/4 no: 2307. Nesâî, Cenâiz/3. İbn-i Mâce, Zühd/31)

“Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım… Artık ziyaret edebilirsiniz. Çünkü kabir ziyareti size âhireti hatırlatır.” (Tirmizî, Cenâiz/60. Müslim, Cenâiz/106)

 

9-Allah’a kavuşmayı arzu etmeyi unutmamak.

Ölmek yok olmak değil, bir anlamda Allah’a, O’nun rahmetine kavuşmaktır. Bu dünyada Allah insana yakın değil mi, burada da Allah’a kavuşmuş değil miyiz? Doğru, burada da Allah’a yakınız. Ama unutmamak gerekir ki dünya hayatında insan serbesttir. Dilediği gibi davranabilir. İster şükreden bir kul, isterse nankör birisi olabilir. Ölen için bu durum sona erer. Artık ötesi Allah’a aittir. Öldükten sonra irade, arzu, amel yok; dünyadaki amellerin karşılığını almak var. Amelleri güzel olanlar bunun karşılığını almak için bu hesabı görecek olan Allah’a kavuşmayı aruz ederler.

“De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf 17/110)

  1. Rûmî, ölüm için “şeb-i arus-düğün gecesi” demiş. Abartılı olsa da bir müslümanın ölüme nasıl bakması gerektiğini hatırlatıyor. Ölüm ayrılık, firak, yokoluş, kaybolma, yalnızlık, dostları kaybetme değil; asıl dosta, ebedi sevgiliye ve dünyada ayrıldığımız diğer sevdiklerimize kavuşma açılan bir kapıdır.

 

10-Herşeyi terkedeceğimizi unutmamak.

Herkes günün birinde bu hayatı terkedecek. Öyleyse burada devamlı kalacak gibi değil, uğrayıp geçenler gibi davranmak gerekir. Hadis olarak okuduğum bir sözde yaklaşık olarak “İnsanlarla, günün birinde onlardan ayrılacağını hesaba katarak öyle geçin” deniliyor. Bunu dünyevîleşmeye şöyle uygulayabiliriz. Dünyalıklarla, buradaki hayatla, elimizde ne varsa onlarla, onlardan günün birinde ayrılacağımızı hesaba katarak ilişki kurmalıyız, bu bilinçle onları kullanmalıyız.

 Peygamber (sav) bir kabri ziyaret ettiği zaman şöyle derdi:

“Selâm size, ey bu diyârın mü’min ve müslim halkı! İnşâallah yakında biz de aranıza katılacağız. Allâh’ın bizi de sizi de bağışlamasını dilerim.” (Müslim, Cenâiz/104)

 

11-Modernizmin reklâm yaptığını unutmamak.

Modern hayat anlayışı çalışıp harcamayı, sürekli ve çok satın almayı, daha yenisini, daha lüksünü, daha çekici olana sahip olmayı, tüketimi, zevk ve eğlenceyi, nefsin hoşuna giden şeylere kavuşmayı reklâm ediyor.

İhtiyaçları ortalama bir şekilde karşılamak, yeni ve modern aletleri makul ölçülerde kullanmak olabilir.

Ancak modern, seküler, profan hayat anlayışı daha ötesini reklâm ediyor. Aklını ve gücünü kullanan etkin bireyler yerine, edilgen, güdülmeye müsait, üretilen her şeyi sorgulamaksızın almaya hazır silik kişilikler istiyor.

Bu tuzağa düşmemek gerekir. Zira aslında reklâmı yapılan şey, bu güdülmeye müsait kişilik sorunlu kişilerden istenen dünyevîleşmedir. Allah ve ölümden sonrası inancıdır hayatın dışına çıkarmaktır. Bu da sekülerleşmedir.

 

 12-Dünyevîleşmenin sekülerleşme olduğunu unutmamak.

Evet, dünyevileşme tastamam seküler olma demektir. Bu da tanrı inancını hayattan kovup, hür ve bağımsız olduğunu, istediğini hareket edebileceğini, hayatına ilişkin kararları kendi bilgi ve aklıyla alabileceğini sanmaktır. Tanrının hayatına müdahelesini istemeyen kimsenin, hayatının hiç bir alanında kırmızı çizgisi yoktur. Hayatında yüce değerlere yer kalmaz. Böylei nefsinin arzuları, keyfi ve çıkarı yaşar.

 

13-Allah’ın zikrini unutmamak.

Takva Allah’ı hesaba katarak, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmek, Allah yokmuş gibi davranmamak demektir. Zikir ise  her an Allah’ı hatırlamak, O’nu  unutmadan hareket etmektir.

İslâmda emredilen veya tavsiye edilen bütün ibadetlerin bir amacı da  Allah’ı zikretmeye/unutmamaya çalışmaktır. Zira O’nu hatırlayan, O’nun kendisini her an murakabe ettiğine inanan bir kimse, hareketlerine dikkat eder, bu dünyaya takılıp kalmaz. Dünyalıklar uğruna kötülük, haksızlık, haydutluk yapmaz. Dünyalıkların, malın, servetin, maddenin ve kapitalist hayatın, modernizmin kulu kölesi olmaz. Yaptıklarının bir kamera ile kaydedildiğini bilen bir kimsa hareketlerinde daha dikkatli olmaz mı?

 

14-Yüreklerin ne ile doyduğunu unutmamak.

İnsan ne ile doyar, tatmin olur? Bir şeye kavuşan bir ötekine de sahip olmak ister. Bir zevki tadan başka bir zevk ister, onun peşine koşar. Şu kadar serveti olan daha çoğunu ister. Dünyalık yaşayanlarda bu yarış sürer gider.

 لَوْ أَنَّ لاِبْنِ آدَمَ مِثْلَ وَادٍ مَالاً لأَحَبَّ أَنَّ لَهُ إِلَيْهِ مِثْلَهُ، وَلاَ يَمْلأُ عَيْنَ ابْنِ آدَمَ إِلاَّ التُّرَابُ، وَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ تَابَ

İbn Abbâs’ın (ra) işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlunun bir vadi dolusu malı olsa bir vadi dolusu malı daha olmasını arzu eder. Âdemoğlunun gözünü ancak toprak doldurur. Allah tövbe eden kimse­nin tövbesini kabul eder.” (Buhârî, Rikâk/10)

            Soruyu tekrar edelim: İnsan ne ile tatmin olur? Cevabı Kur’an veriyor:

“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla (zikretmekle) doyar (tatmin olur). İman eden ve sâlih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.” (Ra’d 13/28-29)

 

-Sonuç:

Dünyaya sahip olmak, daha çok sahip olmak için geldiğini zannedenler, bir ömür boyu bunun çabasında olurlar. Kur’an’ın deyişi ile “tekâsür yarışına” girerler. Bu da insanı aldatır, kulluk görevlerini ihmal ettirir ve Âhirete hazırlanmayı unutturur,

Yapılan, sonucunu Âhirette görmek şartıyla- bu dünyada kalır. İnsan ölünce yanında ne götürebiliyor. Dünyanın en zengini ölünce bakalım, tabutunda, yanında madde olarak ne var? Hiç bir şey. Ama İslâm insanların kabire yanlarından bir şeyi götürdüklerini haber veriyor.

İnsanlar, yarın için ne hazırladığına ve ölürken yanında ne götüreceğine bakmalıdır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿18﴾

“Ey iman edenler! Allah’tan korkup-sakının. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkup-sakının, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr 59/18)

İnsan ölünce bu fani dünyadaki her şeyi terkediyor. Üç şey hariç: Peygamberin haber verdiği gibi: “Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler (ameli). Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler (ameli) kendisiyle birlikte kalır.” (Buhârî, Rikak/42 no: 6514. Müslim, Zühd/5 no: 7424. Tirmizî, Zühd/46 no: 2379)

Düyevîleşme girdabına kapılmayanlar, öteye giderken yanlarında iman ve daha çok sâlih amel götürmenin gayretinde olurlar.

 

Bir şair dünya hayatı hakkında şöyle demiş:

“ALDANMA DÜNYAYA FANİ CİHANDIR BU,
KENDİ AŞİKÂR ATEŞİ GİZLİ KÜLHANDIR BU,
GİDEN GELMEZ İKİ KAPILI HANDIR BU,
İNFAFI TERKEYLEME MAKAMI İMTİHANDIR BU”

https://gonullere.wordpress.com/2013/03/10/dunya-ile-ilgili-hadis-i-serifler/

 

İNSANLIK ADINA

Bir o tarafa, bir bu yana koştum, seğirttim

Koşuşturdum, yoruldum, terledim, bitkin düştüm

Pazara gittim, alış-veriş yaptım, taşıdım

Sahip oldum, yürüdüm çıkarımın peşine

Zaman bana yetmedi, bugün de akşam oldu

 

Gündüz çalıştım, gece hesapla meşgul oldum

Ele geçen yetmedi, kazancım doyurmadı

Yedim-içtim, sakladım, biriktirdim  her zaman

Hazinem hiç dolmadı, defterim kapanmadı

Telaşlarım bitmedi, bugün de akşam oldu

 

Gözümde çok büyüttüm komşunun bir kazını

Bir günlük yemek için bir yıllık  hesap yaptım

Rüyaları süsledi cüzdanı dolduranlar

Depolarda sakladım ne geçtiyse elime

Bu da bana yetmedi, bugün de akşam oldu

 

İsteklerin arkası kesilmedi içimden

Neye sahip olduysam fazlasını istedim

Gözümü doyurmadı, kalbi tatmin etmedi;

hesabıma kayıtlı meblağlar ve tapular

Hırs beni terketmedi, bugün de akşam oldu

Hüseyin K. Ece

 

Bakılabilecek diğer kaynaklar:

-Ramazan Altıntaş, Din ve Sekülerleşme, Pınar yay. İstanbul 2005 (Kitap)

-AHMET KALKAN, “ÇAĞDAŞ İNSANIN GİRDÂBI: DÜNYEVÎLEŞMEK (makale)

-Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, “İslam Dünyasında Dünyevîleşme-2” (Makale)

-İdris Kerimoğlu, Genç Birikim Dergisi, “Dünyevîleşme” (Makale)

-Dr. Muhsin Toprak, “Dinî Hayatı Kemiren Tehlike: DÜNYEVİLEŞME” (Makale)

-YAKUP DEĞER, “Dünyevîleşme ve Karşı Duruş” (Makale)

-Hakan SARIKÜÇÜK , “Dünyevîleşme ve Dünyevîleşmeye Götüren Sebepler“ (Makale)

http://www.huseyinece.com/makalelerim/kisa-makaleler/215-alcak-dunya-mi

http://www.gencbirikim.net/dunyevilesme-nedir/

http://www.guncelvaaz.com/index.php/sosyal-yasantiyla-ilgili-vaazlar/671-ge%C3%A7ici-d%C3%BCnyaya-aldanma-d%C3%BCnyevile%C5%9Fme.html