İsra ve Mi'rac'ın ne olduğu, önemi ve bunları hayatımıza taşıma hakkında bir konuşma.

Hüseyin K. Ece

26 Receb 1439

12.04.2018 Cuma

Zaandam Ayasofya Cami

 

Sözlükte “isrâ” gece yürüyüşü,

“mi’rac” ise yukarı çıkma vasıtası, merdiven demektir. Bunun çoğulu Meâric Kur’an’da 70. sûrenin adıdır ve yükselme dereceleri, yücelik, yükselme araçları, merdivenler şeklinde tercüme ediliyor.

*”Göğe yükseliş tasavvuru eski Hint ve İran mitolojileriyle diğer dinlerde de var. Yahudi geleneğinde İdrîs, İbrâhim, Mûsâ ve İşâyâ gibi peygamberlerle bazı tarihî şahsiyetlerin yeryüzünden ilâhî âlemlere çıktığına inanılır. Özellikle melek Yahoel tarafından semavî bir vasıtayla bulut içinde göğe yükseltilen Hz. İbrâhim’in rabbinin tahtını müşahede edişiyle ilgili tasvirlere sonraki yahudi literatüründe rastlanmaktadır.

Hıristiyanlık inancına göre Hz. Îsâ çarmıha gerildikten sonra mezarından çıkıp ilâhî âleme yükselmiştir (Matta, 28/1-7; Markos, 16/19). Ayrıca Pavlus’un Kudüs’e doğru giderken melek eşliğinde göğe yolculuk yaptığı rivayet edilir.” (Gündüz, Ş. Dinlerde Yükseliş Motifleri ve İslâm’da Mi’rac, s. 59-60)

Bazıları soruyor; acaba müslümanlar, mi’rac olayında onlardan etkilendi mi? (Nitekim iddiaya göre kendilerine 'şeyh' denilen bazı kişiler tarihte miraca çıktılar, göklere yükseldiler (!). İddia edebilirler, nasıl olsa dilin kemiği, yalanların ve uydurmaların sonu yok...)

Kur’an’da İsrâ olayı sabit… Mahiyetini bilmesek de İsrâ'ya inanmak imanın şartıdır. 

“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsrâ 17/1)

Ancak Peygamberin bu gece yürüyüşünün, yürütülmesinin nasıl olduğunu bilmiyoruz.

Mi’rac Kur’an’da değil, hadislerde geçiyor. Mi’racın nasıl ve ne zaman olduğu, mi’rac yolculuğunun mahiyeti, nasıl gerçekleştiği hakkındaki rivâyetleri tartışmalı.

İsrâ ve mi’racın bedenle mi, ruhla mı, rüyada mı gerçekleştiği de tartışmalı.

Peygamberin ilk hanımı hz. Hadice’nin ve amcası Ebu Talib’in vefatından sonra gerçekleştiği genel kabul. 

İsra ve Mi’rac gecesi kutlamaları geleneksel.

Mi’rac hakkında -farklı rivâyetler olsa da- pek çok hadis var. Hepsini uydurma veya zayıf diye bir tarafa atmak mümkün görünmüyor. 

 

*Tartışma ruhla ya da rüyada mı, yoksa uyanık iken beden ile mi oldu konusunda.

Pek çok yorumcuya göre o rüyada ruhun bir yolculuğu şeklinde gerçekleşti. Onların görüşleri şöyle özetlenebilir. 

*Peygamberlere rüyada da vahiy gelir.

*Vahiy Cebrail ile insanların görmediği şekillerde gelir.

*Allah dilerse kuluna rüyada da ayetlerini gösterir.

*hz. Aişeden gelen görüşe göre o rüyada iken oldu. Hadislerdeki uyku halinde, uyku ile uyanıklık arasındaki ifadeler bunu destekler.

*Ayette geçen “abd-kul” kelimesi sadece insanın manevi boyutunu değişmeyen ruhu anlatır.

*Allah’a bir mekan isnat etmek doğru olmadığına göre bu yolculuk ruhen oldu.

*Bir şeyin imtihan sebebi sayılması için onun olağanüstü sayılması gerekmez.

*Hadislerde yer alan Peygamberin göğsünün yarılması, Burak’a bindirilerek yedi kat gök’e çıkarılması, süt ve şarap takdim edilmesi, elli vakit namazın beşe indirilmesi gibi hususlar “mi’rac ruhen oldu” diyenlerin görüşünü destekliyor.

 

*Miracın bedenen ve ruhen gerçekleştiği görüşünü savunanlar;

-Abd kelimesinde beden ruh bütünlüğü vardır.

-Âyetin başındaki Sübhan olayın azametine delâlet eder.

-Ruh ile olsaydı rüyaya benzerdi. O zaman da bunun olağanüstü bir tarafı olmazdı

-Ruh ile olsaydı müşrikler itiraz etmezlerdi

-Hadislerde Burak’tan bahsediliyor. Akıl kabul eder ki bineğe ceset biner.

-Ayet “esrâ” yürüttük diyor: Ruh ile olsaydı bu fiil kullanılmazdı.

-Hz. Aişe’den ve Muaviye’den gelen haber hadis ilmi açısından sıkıntılı

-İsrâ 17/60 “Sana gösterdiğimiz rüya…” âyetinde rüya gözle görmeyi ifade eder. Eğer uyku halindeki rüya olsaydı bir imtihan sebebi olmazdı.

 

*Âlimlerin çoğu mi’racı, hem de bunun bedenen olduğunu kabul ederler. Zira Allah’ın gücü her şeye yeter. (bkz: Yavuz, S. S. TDV İslâm Ansiklopedisi, 30/132-135)

*Mi’rac yolculuğu bildiğimiz göklere doğru mu?

Sema yükseklik demektir. Peygamber (sav) göğe mi yoksa Allah’ın bildiği yüksek bir makama mı yükseltildi? Bu bilinmiyor. Kıyâmete kadar da bilinemeyecek.   

Necm 1-13te geçen ve Cebrail’in hz. Peygamber’le karşılaşmasını anlatan pasaj  Mi’racla ilgili değil, vahiyle ilgilidir. Bunu mi’rac ile ilişkilendirmek, şüphesiz vahiy tarihi açısından isabetli değildir.

 

İsrâ ve Mi’rac olayından ibretler:

*Bu, Peygambere itminan veren, manevi güç ve destektir. Peygamberlere namaz kıldırması ve bazı peygamberlerle görüşmesi onların mesajını dirilteceğine, hak dini bütün dinlere üstün kılacağına (Fetih 48/28) bir işaret olabilir.

*Zımnen siz de hak ederseniz Allah size de destek olur, derecenizi yükseltir, size pek çok açıdan izzet ve zafer verir. Bu iizet ve zafer bir imkanı namaz ibadetidir.

*Allah’ın gücü her şeye yeter, İsrâyı kabul etmek bunu itiraftır.

*İsrâ olayı, imanda sadâkat ile gevşeklik noktasında bir mihenk taşıdır. Sâdıklar/sıddîkler vahiyle gelen her şeyi tasdîk ederler.

*İsrâ yolculuğu “lâ”yı, mi’rac “illâ”yı temsil eder, Tevhid kelimesinde olduğu gibi.

*İsrâ ve Mi’rac yolu ve yolculuğu hatırlatır. Yol Hakikat, yolculuk hakikat arayışıdır. Bir arayış için yol düşen günün birinde aradığını bulabilir.

*İsrâ ve Mi’rac; umutsuzluğa, endişeye, korkuya ve hüzne karşı ikram edilen ilâhi bir tesellidir. Hak yolunda olan, hak uğruna çalışan, ya da hak yolunda zorluklarla karşılaşan her mü’min bunu örnek alabilir.

*Bu olay Kudus’ün ve Mescid-i Aksa’nın bize ait olduğunu, değerini her zaman hatırlatır.

*İsrâ ve mi’rac arı-duru bir kişiliği sembolize der. Rasûlüllah mi’ractan yepyeni bir kişilik, taptaze ve diri bir motivasyonla döndü. Bundan sonra görevine daha bir azimle devam edecekti.

*İsrâ aynı ismi taşıyan Sûredeki haberlere, ilâhi hükümlere dikkat çekmektedir.

*İnsan hayatı tekâmül yolculuğudur. İsra ve Mi’rac bunu sembolize eder. Demek ki insan Allah’a hakkıyal kulluk yaparsa manen değerli olur, kalitesi artar, kemalât yolunda mesafe alır, beşeriyetten âdemiyete geçer.

*İsrâ ve Mi’rac namazda özetlendi. “Namaz mü’minin miracıdır.” Manen urûc/mi’rac etmek (yücelmek) isteyen mü’min namazı ikâme eder (hakkını vererek namaz kılar).

*Gelenekte her nasılsa konu mi’rac öncelikle göndeme geliyor. Halbuki kesin olan İsrâ , tartışmalı olan mirac olayıdır. Tartışmalı bir konunun allandıra ballandıra, canlı yayın gibi anlatılması; tartışmasız, âyetle sabit bir konunun (İsrâ’nın) gündeme gelmemesi düşündürücüdür. Recep ayının 26. gecesine Mi’rac gecesi değil, İsrâ ve Mi’rac Gecesi (kandil de değil) denmeli.

*Ayrıca Türkiye’de İsrâ’nın ve mi’racın hikmetleri, Kudus’ün ve Mescid-i Aksa’nın durumunu, oranın işgalini, orada yıllardan beri yapılan haksızlık ve zulümleri  gündeme getirme yerine bu gece S. Çelebi’nin şiirinin mevlid adıyla okunması ve bunun gelenek haline gelmesi hem şaşırtıcı, hem de hazindir. Gündem saptırmaktır, topu taca atmaktır.

*Müslümanlar, rivayetlere göre mi’rac gecesinde olduğu düşünülen olağanüstülüklere, maalesef konu etrafında uydurulan hikayelere bu kadar kafa yoracaklarına, bunlarla teselli olacaklarına, bu müstesna olayı, hz. Muhammed’e ikram edilen bu özel tecrübeyi kendi hayatlarına, bugüne taşımayı denemeliler.

Zira İsrâ ve Mi’rac olayı iştahla, sitayişle, etkileyici bir üslûpla anlatılmaya müsait tarihî bir olay, bir hikâye değil; iman edenlere ibret olacak, ders verecek, mesaj yüklü bir hatırlatmadır.

*İsrâ ve Mi’rac’ın hatırlatıcı, uyarıcı, bereketlere vesile olması duasıyla.