Bekara 2/66, A'raf 7/165 ve Maide 5/60. ayetlerdeki "maymuna dönüştürme" gerçeğini anlayabilme hakkında bir sohbet.

Hüseyin K. Ece

15 Haziran 2019

Dostlar Meclisi-Soest

 

-Kur’an’da mesh (dönüştürme) kavramı

Mesh (noktalı ha); sözlükte “bir şeyin şeklini çirkinleştirmek, ya da bir yaratığı başka bir surete çevirmek, bir yiyeceğin tadını bozmak” demektir. (İbni Manzur, Lisânü’l-ʿArab, 14/71)

Mesh; Yaratılışın degismesi ve ahlâk bozukluğu. Bu ikisi de bir şekilden başka şekle sokma anlamındadır.

Erken dönem müfessirleri meshe yalnız “taşa ve hayvana çevirme” anlamı verirken R. el-İsfahânî diyor ki alimler bu kelimeyi iki kısma ayırırlar. 1-Özelde ve bazen gerçekleşen fiziksel olarak yaratılışı değiştirme.

2-Her zaman gerçekleşebilen değişim. Bu da ahlâkî olarak olabilecek bir değişmedir. İnsanın bazı hayvanlarda bulunan çirkin ahlâkî davranışlara yeltenmesiyle gerçekleşir. Mesela, insanın aşırı hırslı olması köpeğe, aç gözlülükte domuza, azgın olmada boğaya benzetilmesi gibi. (el-Isfehânî, el-Müfredât, 710)

Bu kelimeyi bazi müfessirler ‘inanmayanları oldukları yerde hareketsiz oturtmak, helâk etmek’ (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, . F. er-Râzî, 26/103),

‘yaratılışlarını değiştirmek, taşa veya hayvana dönüştürmek’ (İbn Kesîr, Muhtasar Tefir, 3/168.  Şevkânî, Fethu’l-Kadir, s: 1439) şeklinde açıkladılar.

Bir insanın şeklinin değiştirilip hayvan şekline konmasına da «mesh» denir.

 

-Mesh Kur’an’da fiil olarak yalnız bir yerde geçiyor.

“Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu hâlde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?!

Yine eğer dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi.” (Yâsîn 36/66-67)

“Dilesek onları tam da kuvvetli oldukları çağda mesh ediverir (kılıklarını değiştirir), oldukları yerde çevirirdik de ne geçebilir ne dönebilirlerdi. Şu halde böyle murat edilmiyorsa yapılamayacağından değil, cezaları âhirette verileceği içindir.” (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 6/422)

Burada ve Mâide 5/60da geçen ve yukarıda açıklanan ‘mesh’ iki durumdan birincisine benzese de her iki manaya da gelebilir. 

Âyeti şöyle anlamak da mümkün: “Eğer [doğru ile yanlış arasında seçim yapma özgürlüğünden yoksun olmalarını] dilemiş olsaydık, onları kesinlikle farklı bir tabiatta yaratırdık. (Lafzen, “onları değiştirirdik” [veya “dönüşüme uğratırdık”]. ve bulundukları yerde [kökleştirirdik ki] ne ileri gidebilsinler, ne de geri dönebilsinler.”

“Yani, Allah insanların irade veya ahlâkî tercih özgürlüğüne sahip olmamalarını dileseydi, onları başından beri manevî ve ahlakî olarak durağan bir tabiatta yaratır, içgüdülerinin pençesinde (bulundukları yerlerde) hareket edemez şekilde tutar; kendini geliştirme dürtüsünden yoksun ve olumlu gelişmeler sağlamaktan yahut, yanlış yolları terk etmekten aciz bırakırdı.” (Esed, M. Kur’an Mesaji, 2/905)

Ya da şöyle: “Eğer (böyle olmalarını) tercih etsek, mutlaka onları kendi konumlarına göre başka bir hale dönüştürürdük: o takdirde ne savuşturabilirler ne de geri dönebilirlerdi.”

“Zımnen: Hayatı hayvan gibi algılayıp yeme, içme, yatma, çiftleşmeden ibâret görenleri sûret olarak da hayvana dönüştürebilirdik, fakat istemedik."  (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an 2/881)

 

-“Aşağılık maymunlar olun”

Bu ifade iki âyette geçiyor. (Bekara 2/65-66. A’raf 7/165-166), domuza ve maymuna dönüştürme ise bir âyette geciyor. (Mâide 5/60) Şöyleki:

“Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “(Kovulmuş) ve aşağılanmış maymunlar olun (kûnû kıradeten hâsiîn)” demiştik.” (Bekara 2/65)

“Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca, biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık.

Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” (kûnû kıradeten hâsiîn)” dedik.” (A’raf 7/165-166)

“Hâsie”: kovma ve uzaklaştırmadır. "Hâsi'în" kelimesi uzaklaştırılmışlar, tard edilmişer demektir.

Kur'an'da iki yerde geçiyor: "Göz, hor ve hakir olarak sana dönecektir." (Mülk 67/4) âyetinde olduğu gibi. “Orada uzak durun" (Mü'minûn 23/107) âyetinde ise “gazaba uğramış şekilde uzak bir durum” demektir.

Bu kelime aynı zamanda “küçülmek ve zelil olmak” anlamına da gelir. (İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 1/374. Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/215. Beğavî, Tefsir, 1/81)

“Maymun yaptığı” ifadesi bir âyette geçiyor:

“De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lânetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile tağutlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.” (Mâide 5/60)

 

-Meshin sebebi

İçinde mesh kelimesi geçmemekle beraber “dönüşme’ olayı anılan iki âyette Ben-i İsrail (İsrailoğulları) hakkında, Mâide 5/60da ise genel anlamda (Taberî’ye göre yine İsrailoğulları hakkında) geçiyor.

Bu ve bundan sonra gelen âyetler öncelikle Medine'nin çevresinde bulunan Yahudilere hitabediyor. Onları uyarıyor, Allah'ın emir ve yasaklarına uyarak Hz. Muhammed’in (sav) Peygamberliğini kabul etmeye davet ediyor. Aksi takdirde Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelen ataları maymunlara dönüştürülerek cezalandırıldıkları gibi onların da Allah tarafından cezalandırılacaklarını haber veriyor.

İsrailoğulları için Allah (sav) tarafından konmuş olan Cumartesi günü avlanma yasağı hususunda diğer âyette şöyle deniyor.

“Ey Muhammed, onlara, deniz kenarındaki şehir halkının başına gelenleri sor. Hani onlar, Cumartesi günü haddi aşıyorlardı. Dinlendikleri Cumartesi günü balıklar akın akın kendilerine geliyor, tatil yapmadıkları diğer günlerde ise onlara yaklaşmıyorlardı. İşte biz, yoldan çıkmaları sebebiyle onları böylece imtihan ediyorduk.

Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi.

Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca, biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık. (A’raf 7/163-165)

Taberî bu konuyla ilgili görüşleri ve rivâyetleri uzunca veriyor. Özetle şöyle:

Allah (cc) tıpkı diğer ümmetlere yaptığı gibi Cuma gününü İsrailoğulllarına da ibadet ve saygın gün yaptı. Musa (as) bunu onlara söylediği zaman onlar Cumartesi gününü tanrının dinlenme günü olduğu için seçtiler. Allah bu isteklerini kabul etti. “Hz.Mûsâ’nın dinine göre, Cumartesi günü çalışmayıp ibadetle meşgul olmak bir esastı. (İsrailoğullarının bu esası çiğnemeleri ile ilgili olarak ayrıca bakınız: Nisâ 4/47-54. A’râf 7/163. Nahl 16/124” (Diyânet Meali (yeni) âyet açıklaması)

Allah (cc) onları denemek için de bazı yasaklar koydu. Bunlardan birisi balık avlama yasağı idi. Onlardan bazıları hem Cuma gününe saygısızlık ettiler, hem de Allahin koyduğu sınırları çiğnediler. Yasağı delmek için Cumartesi öncesinde balıkların geçebileceği su yolları yaptılar. Ya da ağlarını suya atıyorlar, yasak bitince çekiyorlardı. Böylece kendilerince hem yasağa uymuş oluyorlar, hem de balık avlamış oluyorlardı. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 1/370-373)

 

-Sûreten mi sîreten mi?

Âyette “Cumartesi yasağına uymayanlara aşağılık (hakîr) maymunlar olun” şeklinde geçiyor.

Acaba “hakîr maymunlar olun” emrinden sonra İsrailoğullarından bazıları gerçekten fiziken/biyolojik olarak maymun mu oldular, yoksa Allah onlara “maymun gibi olun, ya da maymun gibi değersiz olun” mu dedi?

Yani bu bir nevi lanet midir, yoksa biçimsel bir dönüşüm müdür?

Bazı toplumların arasından maymun ve domuz, tağuta kulluk yapanların çıkarılması maymuna ve domuza benzeyecek kadar bir lanet midir, tağuta kul olacak kadar bir sapıklık mıdır? Yoksa Allah gerçekten onları maymun, domuz ve yalancı tanrıların kulu/kölesi mi yaptı?

Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da farklı görüşler var. Âlimler arasında bir söz birliği olduğu söylenemez. 

Bazı tefsir bilginleri, âyette sözü edilen maymunlaştırma olayının temsîlî (sîreten), bazıları da gerçek (sûreten) olduğunu söylemişlerdir.  (DİB Meali (yeni) âyet açıklaması)

Bazıları bu “birer aşağılık maymunlar olun!” ifâdesini “maymun gibi olun, maymun karakterli olun, maymundan beter olun” şekillerinde anlamışlarsa da müfessirlerin çoğunluğuna göre ibarenin zahirine göre bu, gerçek anlamında kullanılmıştır. (Bkz. Mâide: 5/60. A’raf: 7/163-166)  (M. Türk Meali âyet açıklaması) Onlara göre bu açık anlamlı nasslar mecâzi mânaya hamledilemez.

Meshin niteliğini yorumlayanlar ise olayı aklîleştirmeyi, bir bakıma evrenselleştirmeyi amaçlamışlar, günahkâr insanların mânevî olarak insanlıklarını kaybetmiş olabilecekleri, dolayısıyla kendilerini her an sorgulamaları gerektiği mesajını vermek istemişlerdir. (Coşkun, A. TDV İslâm Ansiklopedisi 29/303)   

Tabiin dönemi tefsircilerinden Mücâhid bu meshin bir temsil ve teşbih olduğunu söylemiş. Ona göre maymuna ve domuza çevrilme “bu hayvanların karakterine bürünme” anlamındadır; dönüşüme uğrayan onların bedenleri değil ruhları ve kalpleridir.

Taberî bu yorumun âyetin zahirine ters düştüğünü söyledi. Zira Allah Kur'an’da Yahudilerin bir kısmını maymunlara bir kısmını domuzlara çevirdiğini ve onlardan bir kısmını Tağuta tapanlar kıldığını, onların Hz. Musaya "Allah'ı bize açıkça göster de onu açıkça görelim" dediklerini, buzağıya tapmalarından sonra tevbelerinin birbirlerini öldürmek şeklinde olduğunu, Kudüs’e girmelerini  emrettiğinde Musa’ya: "Git de o zorbalarla sen ve Rabbin savaşın, biz burada oturup kalanlarız" dediklerini, bunun üzerine Allah'ın onları çölde şaşkın vaziyette dolaştırdığını beyan etmiştir.

Onların maymuna çevrilmediklerini söylemek, bunlar hakkında Kur'an’da zikredilen diğer şeylerin de meydana gelmediğini söylemek gibidir.

Şayet diğer şeyler kabul edilir de sadece maymuna çevirilmedikleri söylenecek olursa buna dair delil gösterilmesi gerekir. Aksi halde iddia delilsizdir, bu sebeple de reddedilir. (Taberî, İbni Cerir. Camiu’l-Beyan, 1/373)

F. er-Râzî, Mücâhid’in bu görüşünü, “Nassın zâhirine aykırıdır, fakat tamamen uzak bir görüş değildir” şeklinde değerlendirmiş. (Mefâtîḥu’l-Ğayb, 2/385)

Mukâtil b. Süleyman ise; “Yahudiler Cumartesi günü kendilerine haram olan balık yasağını ihlâl edince Allah onlara bir kaç sene mühlet verdi, sonra onları maymuna döndürdü” diyor. (Tefsir, 1/54)

Cumartesi günü yasağını çiğneyeler, Musa'nın kendilerine bildirdiği ihtarların asılsız olduğunu zannediyorlardı. Kendilerine yasak edilen şeylerden vaz geçmemekte ısrar edince onlara; "Hor ve hakir maymunlar olun” dendi ve onları maymunlara çevirdi. Onlar, yeryüzünde sadece üç gün yaşayabildiler. Bu üç günde de ne yediler ne içtiler ne de cinsel temasta bulundular. Allah (cc) dilediğine dilediğini yapar ve dilediğini dilediği şekle sokar. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 1/371)

Beğavi, bu olayın Davud Peygamber zamanında olduğunu, Cumartesi balık yasağına karşı onların üç grup olduklarını, bir kısmının yasağı nasıl deldiklerini, diğer bir grubun onları bundan alıkoymaya çalıştıklarını, üçüncü grubun ise böyleleriner nasihat etmenin bir faydası olmaz dediklerini anlatıyor. Onların gençlerinin maymuna, ihtiyarlarının domuza çevrildiğini, üç gün sonra da helâk olduklarını anlatıyor. Nesillerinin de kesildiğini ekliyor. (Beğavî, Tefsir, 1/81. İbnu’l-Cevzî. Zâdu’l-Mesîr, s: 67)

Bazıları derler ki onlardan yalnızca bu yasaklara uymalarını hatırlatanlar kurtuldu, diğerleri helâk oldu.

Zemahşerî , yorum yapmadan âyetin “maymunlukla aşağılanmışlık arasında kalakalın” anlamına geldiğini söylüyor. Âyetteki el-husûe kelimesi aşağılamak, küçülmek ve uzaklaştırmak manasındadır.” (Zemahşerî, el-Keşşâf,1/149)

İbni Atıyye’ye göre de onlar sûreten maymun yapıldılar. (el-Muharriu’l-Veciz, s: 97, 756) 8. Hicri asır alimlerinden el-Hâzin (Tefsir, 1/51) ve çağdaş tefsircilerden Zuhaylî de aynı görüşte. (Zuhaylî V. Tefsiru’l-Vecîz, s: 11)

Kurtubî İsrailoğullarının Cumartesi yasağını nasıl ihlal ettiklerini öncekilerden aktararak detaylı bir şekilde anlatıyor. Yasağı kendilerine hatırlatıp bundan vazgeçmeleri çağrısında bulunanlar, böyleleri ile bir arada bulunulmaz deyip aralarına mesafe koymuşlar. Ama bir gün yasağı çiğneyenlerin maymun olduklarını gördüler diyor. Allah (cc) onları üç gün sonra helâk etti. Onlardan geriye bir nesil de kalmadı. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/214-215)

Mevdûdî; “Bazıları onların fiziksel olarak maymuna çevrildikleri görüşündedirler; bazıları ise onların o zamandan itibaren maymun gibi davranmaya başladıklarını söylerler. Fakat Kur'an'ın ifadesi, bunun fiziksel bir değişme olduğuna işaret eder. Bence onların mevcutları maymuna çevrilmiş, azabın en şiddetlisini çekmeleri için zihinleri insan olarak bırakılmıştır.” (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an (çev.), 1/84)

19. yüzyıl tefsircilerinden Tabressî “kûnû kıradeten hâsiîn”i “yani hepiniz maymunluk ve aşağılanmışlık, horluk arasında olun” diye açıklayıp başka bir yorum yapmıyor. (Tabrassî, F. b. Hüseyn. Cevâmiu’l-Câmi’, 1/57)

 El-Cezâirî bu âyetle ilgili şöyle bir not düşüyor: Buradaki emir şer’î değil, kevnî (yani yapısal bir dönüşüme yönelik) bir emirdir. (Dolaysıyla o da onların fiziksel değişikliğe uğratıldıklarını kabul etmiş oluyor.)

Allah’ın geçerli sünnetine (yasasına) göre Allah bir toplumu başka bir şeye dönüştürdüğü zaman onlar üç günden fazla yaşayamazlar ve helak edilirler. İbni Abbas’tan nakledilen bir hadiste geçtiği gibi onlardan arkaya hiç bir şey kalmaz. (el-Cezâirî, Ebu Bekr. Eyseru’t-Tefâsir, s: 46, 47)

“Bilindiği gibi başta Darwin olmak üzere bazıları insanların maymunların evrimleşmesi sonucunda gelişerek bugünkü hâle geldiğini ileri sürerler. “Allah Benî İsrail’den kötülükte şuurlu olarak ısrar eden o bedbahtları önce maymun kılığına sokmuş, sonra da onları helâk etmiştir. Bunun, insanların aslının maymun olduğu iddiasıyla bir ilgisi yoktur.”  (TDV Meali âyet açıklaması, s: 9)

Dönüşümün mânevî olarak gerçekleştiğini kabul eden R. Rızâ, bu kimselerin insan sûretinde kalmalarına rağmen maymun sîretine ve ahlâkına büründüklerini belirtmektedir. Aksi halde söz konusu olan İsrâiloğulları’nın nesilleri devam edemezdi.

Kapris ve iştah noktasında maymun, şehvâni arzu ve eğilimler noktasında da domuz ruhuna/ahlâkına döndüler.

İbni Hatime, Mücahid’e göre onlar sûreten maymuna çevrilmediler. Ancak kalpleri/ruhları maymuna dönüştü. Bu yüzden o mahlûkata benzetildiler. Nitekim bir âyette Tevratın gereğini yapmayanlar kitap yüklü eşeklere benzetiliyor. (Cumua 62/5) Mâide 5/60da Allahın lanettiği kimseler maymun, domuz ve tağuta kula benzetiliyor.

Kimileri bu olaya mekan aradılar. Oysa Kur’an bu tür olaylarda yer ve zaman zikretmez. Mesajın önemi yer ve tarihi gerektirmz. Âyet Peygamber’e karşı gelen yahudilere hitap edilerek, önceki devirlerde de Musa’ya benzer tavırlarla karşı geldiklerini hatırlatıyor.

Âyet israiloğullarının sûreten maymun yapıldığı anlamına gelmez. Zira bu cezanın sonradan gelenlere öğüt olabilmesi, onları terbiye edebilmesi için devamlı olması gerekir. Bu ise dönüşümün mânevî olması ile mümkündür. Allahın kanununda günahkârları başka hayvana çevirme yoktu. Âyetten alıncak ders: Kim Rabbinin emirlerini çiğner, hidâyet yolunu izlemezse insanlık seviyesini kaybeder. Bu yasa bugün de geçerlidir. Âyetin sonu zaten bunu söylüyor. (Abduh, M.-Rıza, R. el-Menâr (çev.), 1/479-480)

S.Ateş, müfessirlerin çoğuna göre buradaki meshin (dönüştürmenin) fiziki olduğunu, ancak Mücahid ve bazılarının bunun fiziksel bir dönüşüm, şekil değiştirme değil, kalplerinin değiştirildiğini naklettikten sonra şöyle diyor: “Cumua 62/6. âyette Tevratın sormluluğunu alıp da onun gereğini yapmayanlar merkebe benzetiliyor. Bu âyette de suçluların maymuna bezetilmesi bir kınama, manevi durumlarını tasvir amacı taşır.

Maymun taklitçidir, düşünce ile hareket etmez. İşte düşünmeden, gördükleri ile hareketleri taklit edenler de görünüşte olmasa da gerçekte maymun ahlâkını (siretini) benimsemiş gibi olurlar. O zaman İsrailoğullarından bazıları Allah’tan gelen ölçüleri düşünmeden, onlara karşı çıkarak bayağı insanlardaki kötü davranışları taklit ettileri için onlara “maymun (gibi) olun” denildi. (Ateş, S. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, 1/179)

“Nitekim, içinizden Yasak Günü’nde haddi aşan kimseleri siz de biliyorsunuz. Onlara “maymunlardan beter olun!” demiştik.”

Âyetin lafzî manası;“alçak (hakîr) maymunlar olun”. Alçaklık vasfının maymuna değil bu sözü hak edenlere olması daha münasiptir.

Burada yapılan lânet makamında bir tazirdir ve bunun dilimizdeki en güzel karşılığı “maymundan beter olun”dur.” Müfessir Alusî’nin “olunuz” ifadesini bir emir olarak değil de “dışlama (tardetme), terk ve rahmetten mahrum etme” olarak nitelemesi anılmaya değer.” (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/27) 

Elmalılı, bedenî dönüşümün mânevî ve ahlâkî dönüşümden daha önemli olmadığını söyleyerek insanlık değerlerinin kaybolduğu bir bedenin maymun şeklini almasının tabii görülebileceğini belirtmiş, hayvanların içinden maymunun seçilmesinin önemi üzerinde durarak insanla maymun arasındaki gerçek farkın akıl, mantık ve ahlâkta aranması gerektiğini söylemiş, maymunun bütün hünerinin taklitten ibaret bulunduğunu, mânevî dönüşüme tâbi olan insanların da kör bir taklitten öte bir şey yapamaz hale gelebileceklerini ifade etmiştir. (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 1/317)

Kur’an’da insanî değerlerini kaybetmiş kimselerin hayvanlara benzetildiği (A‘râf 7/176-179. Furkān 25/44. Cum‘a 62/5) dikkate alındığı takdirde mânevî dönüşümün her zaman söz konusu olabileceği görülür.” (Çoşkun, A. TDV İslâm Ansiklopedisi 29/303)   

 

-Hadislerde mesh olayı

Mesh kelimesi İbni Abbas hadisinde “Allah’ın bazı varlıkların durumunu daha kötü hâle çevirmesi, onları bazı hayvanlara dönüştürmesi” anlamlarında kullanılmış (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye fi Ğaribi’l-Hadis, s:855)

Kur’an’da İsrâiloğulları’ndan bir kısmının maymuna ve domuza çevrildiğinden bahsedildiği halde hadislerde onların fare, keler, kertenkele ve daha başka canlılara dönüştürüldüğünden de söz edilmiştir. (Buhârî, Bedʾü’l-ḫalḳ/15 no: 3305)

Cabir b. Abdullah anlattı: Peygamber’e bir keler getirildi. O ondan yemedi.  Sonra dedi ki: “Bunun geçmişte meshedilmişlerden olup olmadığını  bilmiyorum.” (Müslim, Ṣayd/7 (48) no: 5041)

Ebi Said anlattı: “Bir adam: “Ey Peygamber’ Bizim oralarda keler var, bu konuda ne emredersin?” Peygamber: “Bana, İsrailoğullarından bir topluluğun meshedildiği hatırlatıldı.” Onu etini yemeği emretmediği gibi yasaklamadı da.” (Müslim, Sayd/7 (50) no: 5043)

Ebu Hurayre’nin anlattığına göre Peygamber (sav) şöyle dedi: "Ben farenin meshedildiğini zannediyorum. Sizler farelere deve sütü konulduğu zaman içmediklerini, koyun sütü konulduklarında da içtiklerini görmüyor musunuz?" (Müslim, Zühd/11(62)no: 7497)

Nitekim Hz. Peygamber, kertenkele yiyen birini gördüğünde Allah’ın İsrâiloğulları’ndan bir nesle lânet ettiğini ve onları yeryüzünde debelenen hayvan kılığına soktuğunu, bu kertenkelenin de onlardan olabileceğini, bu sebeple onu yemeyeceğini, fakat yemeyi yasaklamayacağını söyledi. (Müslim, Ṣayd/7 (51) no: 5044)

Peygamber’in (sav) kendi ümmetinden günah işleyenlerin bir kısmını Allah’ın geceleyin dağı üzerlerine indirmek suretiyle helâk edeceğini, bir kısmını da kıyâmete kadar maymuna ve domuza dönüştüreceğini ifade ettiği rivâyet edilmiştir (Buhârî, Eşribe/6 no: 5590)

Mesh kelimesi hadis şârihleri tarafından mecazi mânaya da hamledilerek Kur’an’ın kalplerden silinmesi, insandan güven ve huşû duygusunun alınması şeklinde yorumlanmıştır (Aynî, 21/176’dan Çoşkun, A. TDV İslâm Ansiklopedisi 29/303)

 

-Meshe uğrayanları soyu olur mu?

Bu konuyla ilgili bir başka tartışma da insan iken başka hayvanlara çevrilenlerin soylarının devam edip etmeme meselesi. Kurtubî’ye göre bu konuda iki görüş var.

İlk dönem tefsircilerinen ez-Zeccac’a ve Kadı Ebu Bekr’e göre bir topluluk, bu maymunların onların soyundan gelmiş olması mümkündür.

Cumhura göre ise, mesholunanın soyu devam etmez. Maymunlar, domuzlar ve diğer hayvanlar (İsrailoğullarından mesholunan bu kimselerden) daha önceden de vardı.

Ayrıca yüce Allah'ın meshedip hilkatlerini değiştirdiği bu insanlar helâk olmuş, onların geriye soyu kalmamıştır. Çünkü Allah'ın azap ve gazabı onlara gelip çatmıştır. Dolayısıyla üç günden sonra dünyada onlardan kimse kalmamıştır. İbn Abbas’a ve İbni Atiyye’ye göre O zaman mesholunan hiçbir varlık üç günden fazla yaşamaz.

Bu konuda Peygamber’den rivâyet edildiğine göre mesholunanın soyu devam etmez, yemez, içmez ve üç günden fazla yaşamaz. Kurtubî de bu görüşü tercih ediyor.

“Allah hayvana dönüşen bir ümmet için soy sop bırakmamıştır” (Ahmed b. Hanbel, 1/390)

Abdullah b. Mes’ud anlattı: Bir kişi Peygamber’e “maymun ve domuzların Allah’ın meshettiği insanlardan olup olmadığı sorduğunda; “Allah (cc) bir kavmi helâk etti mi ona nesil vermez. Maymun ve domuzlar daha önce de vardı” şeklinde cevap vermiştir. (Müslim, Kader/8 (33) no: 6772)

Yukarıda müfessirlerin naklettikleri “meshedilenler üç günden fazla yaşamadılar, helâk oldular” görüşü ve burada geçen “Allah (cc) bir kavmi helâk etti mi onlara soy sop bırakmaz, nesil vermez” rivâyetleri arasında çelişki var.

Öyle ya, eğer maymuna, domuza veya başka varlığa dönüştürülen kimse üç günden fazla yaşayamaz ve nesli de kesilirse, bu hadislerde Peygamber’in geçen farenin, kelerin, ketenkelenin o meshedilenlerin neslinden olup olmadığından tereddüt ettiği rivâyeti birbirine uymuyor. Madem onlardan arkaya bir nesil kalmadı, nasıl olur da Peygamber zamanında yaşayan bu hayvanların o meshedilen hayvanlar olabileceği söylenir? Doğrusu araştırmaya değer.

Kurtubî kendisine göre bu çelişkiyi şöyle açıklamaya çalışmış: Ebû Hureyre tarafından rivâyet edilen hadiste, Hz. Peygamber'in: "... ben kaybolmuş bu ümmetin farelerden başkaları olduğunu zannetmiyorum" veya "bilemiyorum belki de bu mesholunmuş nesillerden birisidir" şeklindeki sözleri, vahiyden önce Hz. Peygamber'in keler, fare ve başka hayvanların meshedilmiş olabileceğine dair bir zannı olabilir. Vahiy geldikten sonra ise bu gibi hayvanların mesholunmuş nesiller olmadığı kesinleşmiş oldu. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkami’l-Kur’an, 1/215)

Ancak rivâyetlerden birini sahibi, vahiyden önce Mekke’de yaşamayan, vahyin başlangıcına şahit olmayan, Peygamber’in vefatından üç sene önce müslüman olan Ebu Hureyre. Onun ya da Medine’de müslüman olanların vahiy öncesi hz. Muhammed’in ne düşündüğünü bilmeleri imkansızdır.

Buna göre Kurtubî’nin bu yaklaşımı haberlerdeki çelişkiyi çözmeye yetmiyor. Müslim, Kader/8 (33) no: 6772 nolu hadis sahih ise yukarıda adı geçen ve sahih hadis kitaplarında yer alan bazı hayvanların meshedilmedilmişlerin nesilleri olabileceği ile ilgili haberlere ihtiyatla yaklaşmak gerekir.

Bu rivâyetlerden yola çıkarak, çevremizde gördüğümüz keler, fare, kertenkele, yılan gibi hayvanlara İsrailoğullarından meshedilenlerin (dönüştürülenlerin) soyları olabilir diye şüpheyle bakmak, onların lanetli, suç işleyen mücrimlerin artıkları saymak ne derece isabetlidir?

Böyle bir bakış İslâmdaki “suçun şahsiliği”, “her günahkâr kendi yükünü çeker”, “kalıtsal günah yoktur” prensipleri ile bağdaşır mı?

Böyle bir kanaatin “yılanın aslında ayakları vardı, şeytanı cennete soktuğu için lânetlendi ve sürünme cezasına çarptırıldı. O yüzden bütün yılanlar sürünüyor” diye inanmakla ne farkı var?  

“İnsanların böyle hayvan hâline konulmasına "mesih" denilir ki, ya yalnız manevî veyahut hem sûrî (görünüş itibariyle) ve hem manevî olmak üzere iki türlüdür: Manevî mesih ahlâkî düşüklük doğuran değişme; sûrî ve manevî mesih de ahlâkî düşüklükle beraber hayatı düşüklük doğuran değişimdir ki, buna "hakiki mesh" de denir. Memsûh olanlar (değişime uğrayanlar) da üreme (tenâsül) olmaz.

Şu halde, "maymun ve domuz oldular" demek, "hayvan cinslerinden maymun ve domuz üremesi yapan bir çeşit oldular" demek değil, tamamı sefalet içinde tükenmeye ve sonuçsuzluğa mahkûm oldular demektir. Bununla birlikte insanın maymundan genesation (doğma, doğum) yoluyla tekâmül ettiğini iddia edenlerin yine insanın da doğum yoluyla maymuna döneceğini bir kanun gibi düşünmeleri gerekir. Ve bu âyet bunlara da bir cevap ve inzar (korkutmay)ı içerir.” (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 3/275)

 

-Mesh olayının zikredilmesinin hikmeti

“Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık.” (Bekara 2/66)

Abdullah b. Abbas’tan "Biz onların maymuna çevirilme cezasını, o zamanda bulunanlara ve gelecek olanlara bir ibret ve müttakiler için de bir nasihat yaptık." demektir. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 1/378)

Bekara 2/65. âyette sanki şöyle deniyor:

“Ey Yahudiler, sizden, emrime karşı gelmeye cesaret edip Cumartesi yasağını çiğneyerek avlanmaya çıkanları çok iyi biliyorsunuz. Onlara ne yaptığımı da biliyorsunuz.

Onlara "Maymunlar, hakîr ve alçaklar, uzaklaştırılmışlar, kovulmuşlar olun" demiştik. Biz onların bu hallerini, yani onlarda yaptığımız bu şekil değişikliğini, geçmişteki günahlarına ceza olarak, onlardan sonra geleceklere de, aynı şekilde davrandıkları takdirde onlar gibi olacaklarını göstermek için yaptık. Bunu, öğüt alıp hatırlarından çıkarmamaları için, takva sahiplerine bir uyan ve müminlere bir ibret yaptık.” (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 1/370)

Bu âyet Allah’ın emirlerine karşı gelen kendi nefsanî arzularını ilâh edinen ve hayvanlar gibi hayat süren herkese apaçık bir derstir. Şu âyette buna işaret var

“(İnkâr edenler ise (dünyadan) faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir (Muhammed 47/12) (Abduh, M.-Rıza, R. el-Menâr (çev.), 1/479-480)

Bir âyette Allah (cc) öncelikle ilk muhatapları, sonra da bütün insanları uyarıyor:

“Ey kendilerine kitap verilenler! Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden, yahut cumartesi halkını lânetlediğimiz gibi onları lânetlemeden, yanınızda bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir.” (Nisâ 4/47)

 

-Araf 7/166. ayetiyle ilgili:

“(Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı.

İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk.Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi.

Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca, biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık.

Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik.” (A’raf 7/163-166)

Mukâtil b. Süleyman kitabında; “Kendilerine bir süre verdi. Sonra da onları maymuna dönüştürdü. Yedi gün daha yaşadılar ve sekizinci gün öldüler diyor. (Tefsir, 1/421)

“65. âyette unutanlardan maksat o kasabanın halkıdır. Sâlih kimseler tarafına kendilerine hatırlatılanlar, onlar tarafından unutulunca, bundan dolayı yerine getirmeleri gereken görevlerini terkedince, sâlihlerin uyaralarını dikkate almayınca, âdeta unutanların bıraktıkları şey gibi bunlar da hakkı öylesine unutup terkettiler.

“Yani Allah önce onları çok şiddetli bir azap ile cezalandırdı. Daha sonra iyice azdılar. Allah’ın hükümlerini tanımaz oldular. İşte bunun üzerine Allah onları başka bir varlığa dönüştürdü.” (Zemahşerî, el-Keşşaf,1/149)

"Böylece onlar serkeşlik ederek kendilerine yasak kılananlan yapmakta ısrar edince, kendilerine: "Allah'ın rahmetinden uzak, aşağılık maymunlar olun" dedik. Bir tekvinî emirle insanlıktan çıkarıp maymunlara çevirdik."

Bu buyruk, masiyet (günah) işlemenin ilahî azaba ve intikama sebep teşkil ettiğini göstermektedir.

“Sonuçta o kavim, o azgın ahali ne zaman ki, yapılan nasihatları unuttular, hiç önem vermediler, sanki hiç yapılmamış gibi hatırlarına bile getirmez oldular; işte o zaman kötülükten vazgeçirmeye çalışanları kurtardık, o zalimleri de, kötülüğü itiyad ettiklerinden dolayı çetin bir azapla yakaladık.”

Bu olayın Davud (as) zamanında meydana geldiği rivâyet olunuyor. Nitekim "İsrailoğulları'ndan inkâr edenler hem Davud'un, hem de Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlendiler..." (Mâide 5/78) âyetinde de zaten buna işaret vardır. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/1332-1333)

TDV meali konuyu şöyle açıklıyor: “Eski milletlerde bu değişme olurdu. Bu, insanların bozulması sonucu Allah tarafından verilen bir ceza idi. Ancak bunun hakiki olarak insanın maymun biçimine sokulması mı, yoksa ahlâken bozulup maymun gibi taklitçilik ve aç gözlülük durumuna düşürülmesi mi olduğu konusundaki farklı görüşleri yukarıda sıraladık.

Eğer âyet, ahlâkî bir bozulmaya işaret ise, bu her zaman her millette olabilir. İnsanlar nefislerinin zebûnu oldukları zaman şeklen değil, fakat huy itibariyle herhangi bir hayvanın kılığına girmiş olurlar.” (TDV Meali âyet açıklaması, s: 171)

M.Türk mealinde meshin sûreten olduğunu ısrarla vurguluyor: “Bazı müfessirler ve mealciler, bu “birer aşağılık maymun olun!” ifâdesini, herhalde Yahudi dostlarının maymun olmalarına tahammül edemedikleri için olsa gerek ibarenin hilafına “maymun gibi olun, maymun karakterli olun, maymundan beter olun” şekillerinde anlamaya çalışmışlarsa da müfessirlerin çoğunluğunun kanaatine ve ibarenin zahirine göre bu ifâde, gerçek anlamında kullanılmıştır.

Onlardan bir kısmı, gerçekten Allah’ın emriyle maymuna dönüşmüştür. Yani bu rezalet, Yahûdîlerin soyunda gerçek olarak vardır. Evrim teorisi, “Yahûdîlerin soylarındaki bu pisliğe tüm insanlığı ortak etmek için” Yahudiler tarafından uydurulmuştur.” (Mehmed Türk Meali âyet açıklaması)

M.Esed olaya Mücâhid’in ve R. Rıza’nın yorumlarını esas alarak bakıyor: “Zemahşerî ve Râzî'ye göre, “Onlara ... dedik” ifadesi burada, “onlar hakkında hükmettik” ifadesiyle eş anlamlıdır. Bu gibi durumlarda Allah'ın “demesi” O'nun irade ve buyruğunun mecaz yoluyla ifadesi durumundadır.” Esed burada Mücahid’in görüşünü tekrarlıyor ve bunun Allah’ın onların durumu tasvir etmek için irad ettiği bir meseldir diyor. (Tıpkı Cumua 62/6 gibi)

Bu arada “maymun gibi” ifadesinin klasik Arapça'da, iştah ve arzusuna gem vuramayan taşkın insanları anlatmak için sık sık kullanıldığı akla getirilmeli” diyor. (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/307)

Âyetin sonunu “Maymundan beter olun!” şeklinde çeviren M. İslâmoğlu da Mücâhid’in görüşünü benimseyerek meshin sîreten olduğu görüşünde. “Kaynaklarda bu olayın deniz ve göle sahili olan Filistin’de gerçekleştiği, bunun kapsamına sadece Cumartesi hilesi yapan ‘Ashab-ı Sebt’in girdiği kayıtlıdır. Fakat biz bu olayın, fizikî bir ‘maymuna dönüşme’ (mesh) olayı değil, ‘ahlâkî bir maymunlaşma’ olduğu, bu zaafın ise İsrailoğulları’na daha Mısır’dayken tebelleş olduğu düşüncesindeyiz.

Düşmanının putlarına tapacak kadar ona aşık bir toplum ancak böyle tanımlanabilirdi.” (Hayat Kitabı Kur’an, 1/298)

 

-Maymunlaştırmaktan daha kötüsü

Aralarından maymunlar, domuzlar ve tağuta ibadet edenler kıldığı kimseler Allah'ın kendilerine lânet ettiği kimselerdir.

“De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi?

Onlar, Allah’ın lânetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar

ve domuzlar çıkardığı kimseler

ile tağutlara tapan kimselerdir.

İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.” (Mâide 5/60)

"Bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi? (O) ateştir" (Hac 22/72)

Mukâtil b. Süleyman, “Burada lânetlenen yahudilerdir. Balık avlama yüzünden yahudileri maymuna, mâide’ye (gök sofrasına) saygısızlık sebebiyle hırıstiyanları domuza çevirdi. Şeytana tapanlar kıldı. (Tefsir, 1/309)

Maymunlaşma taklit ve zilleti, domuzlaşma alçaklığı ve gazaba uğramayı sembolize eder.

Kurtubî; Yani Allah onların arasında tağuta (yalancı, zorba tanrılara) ibadette aşırıya kaçan kimseler var etti. İşte Allah’ın kendilerine lânet ettiği o kimseler, âhiretteki yerleri itibariyle sizin dünyadaki yerinizden –yakanıza yapışan kötülükler dolaysıyla- daha kötüdür. Ya da Allah’ın lanet ettiği o kimseler yer itibariyle size ayıplayanlardan daha kötüdürler.” (Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/1099 )

“Aralarından maymunlar kıldı” ifadesindekiler yahudilerden Cumartesi yasağını çiğneyenlerdir. Bunlar maymnunlara dönüştürüldüler. “Domuzlar kıldı” ifadesinden kasıt da, İsa’nın Mâidesi ile ilgili durumu inkâr edenlerdir. Gerçi maymun ve domuzlara dönüştürme olayının her ikisi de yahudilerde gerçekleşmiştir diye yorum yapanlar da vardır.  

Rivâyet olunduğuna göre bu ayet indiği zaman müslümanlara yahudileri kınarken onlara “ey maymun ve domuzların kardeşleri” derlermiş. Onlar da bunun karşısında boyunlarını büküp kalırlarmış.” (Mukâtil b. Süleyman, Tefsir 1/309. Zemahşerî, el-Keşşaf, 1/638)

Esed burada da birçok müfessirin tersine tâbi‘în'in meşhurlarından Mücâhid’in, meshin, fiziki bir değişiklik değil, bu tür günahkârların maruz kalacağı ahlakî çöküntünün mecazî bir tanımıdır görüşünü tekrar ediyor. Onlar, maymunlar gibi ne yapacakları önceden tahmin edilemeyen ve domuzlar gibi şehvet kurbanı idiler (Menâr’dan).” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/204)

Elmalılı, ashab-ı sebt’in bazılarının ya dış görünüş veya manevi bakımdan meshedildiği (çirkin bir şekle çevrildiğini) tekrar hatırlatıyor. Geçmiş kavimlerde, özellikle İsrailoğullarında böyle mesh olayının var olduğunu kabul ediyor. Sonra Bekara 65e atıfta bulunarak yahudilerin maymuna ve domuza çevrildiği iddiasının daha doğru olduğunu da kabul ediyor. (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 3/275)

“Ardından gelen âyetlerden açıkça anlaşıldığı gibi, küçümseyicilerden de daha kötü durumda olan günahkârlar, münafıklar ve özellikle onlar arasından Kitâb-ı Mukaddes'e inandıklarını iddia edenlerdir. Çünkü, vahiy aracılığıyla aydınlatılmış olduklarından bu tür davranışlarının hiçbir mazereti yoktur. 64. ayette özellikle Yahudilerden söz edildiği halde 66. ayette İncil'e yapılan atıf, Hristiyanların da bu ithamın dışında kalmadıklarını açıkça gösterir. (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/104)

“Âyette, lanetten gadab (kızmay)e, kızmadan mesh (hayvana döndürmey)e, mesihden tağuta ibadete (şeytana veya yalancı tanrılara kulluğa) doğru giden beyan silsilesi gösteriyor ki, bunların hepsinin toplamı değil, her biri bir şerdir. Ve bunlar içinde en aşağısı lânet, en yukarısı da şeytana tapmaktır.

Tağuta tapmak bütün bu şerlerin başlangıcıdır. Böyleleri önce lanetlenir sonra ilahi rahmetten uzaklaştırılır.

İkinci olarak gazaba uğrarlar, elemler ve belâlar içinde kıvranırlar.

Üçüncü olarak maymun gibi bir insan taklitçisi, kararsız, değişken, sahtekâr, başkalarını taklit eder, fakat gerçekte ne yaptığını bilmez, takli yüzünden felakete uğrar, başkaları tarafından güdülür. Gayet çirkin, suratsız bir maskaralık örneği veya domuz gibi canavar, boynu bükülmez, kafası tuttuğuna gider, her kötülüğü yapar, nefret edilen, kahredilmiş bir cinayet ve alçaklık timsali olur giderler.” (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 3/275-276)

 

-İlginç bir mesh örneği

“Hz. Peygamber muhacir ve Ensar’dan oluşan oluşan ashabı hep birlikte otururlarken aralarında Ebu Bekir ve Ömer de varken Ebu Bekir ve Ömer’den başkası gözünü kaldırıp Peygamber’e bakamazdı. Sadece o ikisi bakardı. O da onlara bakardı, onlar tebessüm ederler, o da onlara gülümserdi.” (Tirmizî, Menakıb/16)

Bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki Hz. Peygamberin onlara karşı ayağa kalktığı, buna itiraz eden sahabeye karşı, Cebrailin bile o ikisine karşı ayağa kalktığını söylediği aktarılır. (Muhibbü’d-din Taberî, er-Riyâdu’n-Nâadirâ, 1/338) dahası şiilere karşı uydurulduğu açıkça belli olan bir nakilde ise, “Bu ikisine karşı küfredenlerin domuza dönüştürüldükleri şâhitlerinden ifadelerinden nakledilir” (Muhibu’d-din Taberî, 1/369) Doğrusu Hz. Peygamber’e küfredenlere bir şey olmazken, bu ikisine küfredenlerin domuza çevrilmesindeki tuhaflığı izah etmeye değer bulmuyoruz.” (Azimli, M. Hz. Ömer’i Farklı Okumak, s: 29)

 

-Sonuç olarak

Mesih kelimesi fiil olarak bir ayette Allah’ın gücü ve iradesi hakkında yer alıyor. Anlam ve işaret olarak da üç ayette değiniliyor.

Bunlardan iki tanesi İsrailoğullarından Cumartesi yasağına, bir anlamda Allah’ın bir hükmüne karşı saygısızlık yapanları cezası olarak anılıyor, hatırlatılıyor.

“kûnû kıradeten hâsiîn-aşağılık maymunlar olun” Âyet lafzen böyle. Buna inanmak her mü’mini bağlar.

Ancak buradaki “kûnû-olun” ifadesinin kevnî bir emir mi, bir benzetme veya bir durum tesbiti mi olduğu hakkında farklı görüşler var. Bu emirden sonra buna muhatap olan suçlular sûreten, yani fiziken, biyolojik olarak değişip maymun mu oldular? Yoksa sîreten, yani maymun gibi, maymun ahlâklı, maymundan beter aşağılık mahlûklar mı oldular.

Biz şahsen onların sireten, yani ahlâk, davranış ve kişilik yönünden değersiz kılındıkları, maymun gibi oldukları, ilâhi rahmetten tardedildikleri görüşünün daha isabetli olduğunu düşünüyoruz.

Zira böyle suçluların şekil olarak maymuna çevrilmesinden çok, ahlâken maymun gibi, güzel ahlâk ve karakterden mahrum kalmaları, sâlih insan olma sıfatını kaybetmeleri daha anlamlı, örnek vermeye daha değer ve daha ibret alınır bir şeydir.

Kaldı ki maymun, domuz, fare, keler, kertenkele gibi hayvanlar Allah’ın yarattığı hayvanlardan birer tanedir. Hepsi Allah’ın yaratığı olarak eşittir. Üstelik hepsi birer âyettir, Allah’ın Yüceliğinin isbatı, belgesi, alâmetidir. Bir kavmin lânetlenmesinin sembolü zannedilmesi bu gerçekle bağdaşmıyor.  

Ancak Allah’ın gücünün her şeye yettiğini, dilediği şeyi dilediği gibi yapabileceğini de unutmamak gerekir.

Şunu da hatırlamak gerekir ki, ilâhi hükümlere arsızca karşı gelenler, Allah’ın ölçülerini kibirlenerek takmayanlar, onlarla zalimce mücadele edenler, ya da bilerek, ısrarla günah işleyenler eninde sonunda hak ettikleri cezayı alırlar.

Bu âyetler böyle bir hakikati bize haber veriyor. Yani olay sadece İsrailoğullarının azgınlarının cezasıyla sınırlı değil.