Sünnet anlayışı ve bilinci hakkında bir seminer

Hüseyin K. Ece

13.2.2011

Beytü’s-Selam-Duisburg

 

Sünnet Bilinci

-Kur’an-ı Kerim‘de Peygamber (as)

-Kur’anın anlaşılmasında Peygamberin rolü

Giriş:

Islamin ana kaynagi Kur’an’dir.

İslamın ikinci kaynağı ise Kur’an’ın uygulaması/pratiği olan Sünnet ve hadislerdir. (Kitap, sünnet, icma, kiyas; mesalih-i mursele, istihsan, seriatu men kablena, maslahat gibi deliller İslamın değil, İslam seriatinin (hukukunun) delilleridir.)

Bu açıdan Kur’an’ın anlaşılması, nasıl uygulancağının bilinmesi için Peygamber'in (sav) islami hayatına, bir anlamda İslamı nasıl yaşadığına bakmak gerekir. İslami hayat zaten onun peygamberlik görevidir.

 

A- Kur’an’da Hz. MUHAMMED (sav)

Âlemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber'in Kur’an’daki bazi özellikleri şunlardır:

         

1-Beşer Olması:

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً {110}‏

“De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim, ancak bana ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyediliyor. Her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse, salih amel işlesin ve Rabbine ibadetinde hiş bir şirk koşmasın.” (18 Kehf/110)

أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاء وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَاباً نَّقْرَؤُهُ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنتُ إَلاَّ بَشَراً رَّسُولاً {93}

“ ... De ki; Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak beşer olan bir elçiden başkası mıyım?” (17 İsra/93)

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئاً وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ {144}

"Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır." (3/Âl-i İmrân, 144)

2- Ummi olmasi

O, ümmi idi. Yani O, bilinen bilgi araçlarına başvurup, bir mekanda, bir eğitimciden ders almadı, okuma yazma öğrenmedi.

وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ إِذاً لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ {48} (Ankebut, 29/48.

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {157} قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعاً الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِـي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ {158} (A’raf, 7/157-158)

 

3-En üstün ahlaka sahip olması:

مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ {2} وَإِنَّ لَكَ لَأَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍ {3} وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ {4}

 “(Ey Rasûlüm!) Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir ecir/mükâfât vardır. Ve sen, kesinlikle yüce bir ahlâk üzeresin (mükemmel bir ahlâka sahipsin).” (68 Kalem/4)

 

4-Allah’ ın Rasulü olması

“İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin.” (2 Bakara/252)

تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ {252}

"Muhammed rasûlullah'tır/Allah'ın elçisidir...” (48 Fetih/ 29)

"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın Rasûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir." (33/Ahzâb, 40)

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيماً {40}

"O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidâyet ve Hak Din ile gönderendir." (9 Tevbe/33, 49 Fetih/28, 61 Saf/9)

 هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ {33} Tevbe

5-Hevasından konuşmaması:

“ O (peygamber) kendi hevasından konuşmaz.

O (Kur’an) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.

O’na (Peygambere) müthiş kuvvetlere sahip olan (Cebrail) öğretti.” (53 Necm/3-5)

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى {2} وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى {3} إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى {4} عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى {5} ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى {6} وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى {7}

          “Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun, onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı batıla sapklananlar mutlaka kuşku duyarlardı.” (29 Ankebut/48)

وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ إِذاً لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ {48}

 

6-Alemlere rahmet olması:

"(Rasûlüm!) Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (21/Enbiyâ, 107)

 

7-Mü’minlere, kendi nefislerinden daha yakın olması

"Peygamber, mü'minlere kendi canlarından daha üstündür. Eşleri, onların analarıdır..." (33 Ahzâb/6)

 النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفاً كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً {6}

"Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü o, size çok düşkün, mü'minlere karşı raûf/çok şefkatli, rahîmdir/merhametlidir." (9/Tevbe, 128)

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ {128}

 

8-Müjdeci, uyarıcı, davetçi, şahit olması

"Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şâhid, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'ın izniyle, Allah'a çağıran bir dâvetçi ve nur saçan bir lâmba olarak (gönderdik)." (33/Ahzâb, 45-46)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذِيراً {45} وَدَاعِياً إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجاً مُّنِيراً {46} Ahzab

"Şüphesiz Biz seni, şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, Allah'a ve Rasûlü'ne iman etmeniz, O'nu savunup desteklemeniz, O'nu en içten bir saygı ile yüceltmeniz ve sabah-akşam O'nu tesbih etmeniz için." (48/Fetih, 8-9)

"(Rasûlüm!) Biz seni, ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik." (25/Furkan, 56)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّراً وَنَذِيراً {56}

“... Ve seni de (Ey Peygamber, mesajının ulaşabileceği) kimseler üzerine şahit kıldık, nitekim sana adım adım her şeyi olduğu gibi açıklayan bir hidayet rehberi, bir rahmet ve Allah’a yürekten boyun eğenlere müjde olarak bir ilâhî kelâm indirdik.” (16 Nahl/89)

 وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيداً عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيداً عَلَى هَـؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ {89}

 

9-Bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiş olması:

“Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik, fakat insanların çoğu bilmezler.” (34 Sebe’/28)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيراً وَنَذِيراً وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ {28}

 

10-Ğayba ait bazı hususların kendisine bildirilmesi:

Öncelikle ğaybı kimse bilemez.

“Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, ben ğaybı da bilmem...” (11 Hud/31)

وَلاَ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلاَ أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلاَ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ

“İşte bu ğayb haberlerindendir ki sana onları vahy ile bildiriyoruz. Bundan önce, onları ne sen bilirdin ne de kavmin. O halde sabret. Şüphesiz akıbet takva sahiplerinindir.” (11 Hud/49)

تِلْكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَا أَنتَ وَلاَ قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَـذَا فَاصْبِرْ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ {49}

“O, ğaybın bütününü bilendir. Fakat ğaybına dair ilmine razı olduğu rasul müstesna hiç kimseye açmaz. Çünkü onun önüne ve arkasına gözetleyiciler (koruyucular) koyar.” (72 Cin/26-27)

عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَداً {26} إِلَّا مَنِ ارْتَضَى مِن رَّسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَداً {27}

 

11-Allah’ın kendisine kitabı ve hikmeti öğretmesi:

“Nitekim kendi içinizden size ayetlerini okuyan, sizi şirk ve kirlerden temizleyen, size kitabı ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Rasul gönderdik.” (2 Bakara/151. 3 Ali İmran/164, 62 Cumu’a/2)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ {151} Bekara

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ {164} Ali İmran

 

12-Helâl ve haram kılma yetkisinin verilmesi:

"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o Rasûle, o ümmî Nebî'ye uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara tayyibâtı (temiz ve güzel şeyleri) helâl, habâisi (pis ve zararlı şeyleri) haram kılar. Ve üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri atar(hata ile adam öldürmekte kısas icrâsını ve günah işleyen âzâların, pislis değen elbisenin kesilmesi gibi ağır teklifleri kaldırır). O Peygamber'e iman edip ona saygı gösteren, yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır." '7/A'râf, 157)

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {157}

“İşte O Peygamber onlara ma’rufu emreder, onları münkerden nehyeder, onlara temiz olanları helâl kılar ve pis olan şeyleri haram kılar...” (7 A’raf/158)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعاً الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِـي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ {158

“De ki, "Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi, siz onlardan bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız". De ki, "Size Allah mı izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"Allah'a yalanı iftira edenler kıyamet gününü ne sanıyorlar? Allah, insanlara çok ihsanda bulunmuştur, lâkin insanların çoğu şükretmezler.” (10 Yunus/59-60)

قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ لَكُم مِّن رِّزْقٍ فَجَعَلْتُم مِّنْهُ حَرَاماً وَحَلاَلاً قُلْ آللّهُ أَذِنَ لَكُمْ أَمْ عَلَى اللّهِ تَفْتَرُونَ {59} وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَشْكُرُونَ {60} 

 

       B- Kur’an’ın anlaşılmasında Peygamber’in rolü

       * Giris

Hz. Muhammed olmadan Kur’an anlasilmadigi gibi, Peygambersiz muslumanlik da olmaz.

İnsan Allah’a ibadet edebilme yeneğine de sahiptir. Insan bu yeteneklerle bir Yaratıcı’nın var olduğunu anlayabilir ama Yaratıcının nasıl olduğunu,  o Yaratıcının kendisinden ne istediğini, emir ve yasaklarını bilemez.

Bundan dolayı insanı en iyi bilen Yüce Yaratıcı, yaratılışın sebebini açıklamak, emir ve yasaklarını insanlara bildirmek, görevlerini öğretmek için elçiler görevlendirmiştir. Allah (cc)  seçtiği bu elçilere vahyeder, onlar da Allah'ın ne vahyettiğini insanlara duyururlar.

Hz. Muhammed’in durumu da boyledir. O Allah’in son elcisidir ve  bundan dolayi O’nun İslâm adına söyledikleri ve yaptıkları müslumanlari ilgilendirir. Kur’an, Hz. Muhammed’e uymamızı (Nisa, 4/59 ve 80), Ona itaat etmemizi ve O’nu örnek almamızı emrediyor. (Ahzab, 34/21)

O bugün yaşamadığına göre, O’na nasıl itaat edeceğiz ? O’nu nasıl örnek alacağız ?

Iste burada karşımıza O’nun Sünneti va hadisleri ve ona itaat çıkıyor.

 

1- Peygambere itaat

  • Peygamber’e itaat imandir

"Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (33/Ahzâb, 36)

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُّبِيناً {36}

"...Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azâbı çetindir." (59/Haşr, 7)

مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ {7}

 

  • Peygamberler İtaat Edilmek İçin Gönderildiler:

"Biz her peygamberi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, merhamet edici bulurlardı. Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymasızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar." (4/Nisâ, 64-65)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّاباً رَّحِيماً {64} فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجاً مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيماً {65

 

  • Rasule itaat Allah’in emridir

"Allah'a itaat edin. Rasûl'e de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz, bilin ki Rasûlümüzün vazifesi belâğdır/tebliğdir (apaçık duyurmak ve bildirmektir)." (5/Mâide, 92)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَاحْذَرُواْ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلاَغُ الْمُبِينُ {92}

"Ey iman edenler! Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüzçevirmeyin. İşitmedikleri halde 'işittik' diyenler gibi olmayın. Çünkü Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir (Hakkı işitip kabul etmeyen kâfirlerdir)."  (8/Enfâl, 20-22)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ {20} وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ {21} إِنَّ شَرَّ الدَّوَابِّ عِندَ اللّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ {22}

"Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hâinlik etmeyin. (Sonra) bile bile kendi emânetlerinize hâinlik etmiş olursunuz." (8/Enfâl, 27)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ {27}

"De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüzçevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, hidâyeti/doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik belâğ/tebliğdir, duyurmaktır." (24/Nûr, 54) 

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ {54}

 

  • Rasule itaat Allah sevgisinin isbatidir

De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder". (Ali İmran 3/31-32)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {31} قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ {32}

 

  • Rasule itaat Allah’a itaattir:

"Kim Rasûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik." (4/Nisâ, 80)

‏ مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظاً {80}

 

  • İtaatsizlik çekişme getirir:

"Allah'a ve rasûlü'ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da devletiniz (gücünüz) gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." (8/Enfâl, 46)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ {46}

 

  • Allah’ın rahmeti Rasule itaatle gelir:

"Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin ki size merhamet edilsin." (3/Âl-i İmrân, 132)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ {132}

"...Kim Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Kim Allah'a ve Peygamberi'ne karşı isyan eder ve hudûdunu/sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır." (4/Nisâ, 13-14)

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ {13} وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَاراً خَالِداً فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ {14}

 

  • Rasule itaatsizlik küfre götürebilir:

"De ki: Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez." (3/Âl-i İmrân, 32)

قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ {32}

"Onlara: 'Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Rasûl'e gelin (onlara başvuralım)' denildiği zaman, münâfıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün." (4/Nisâ, 61)    

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُوداً {61}

"Allah ve Rasûlünü incitenlere Allah, dünyada ve âhirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır." (33/Ahzâb, 57)

"(Bazı insanlar) 'Allah'a ve pegamber'e inandık ve itaat ettik' diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir grup yüzçeviriyorlar. Bunlar mü'min değildirler. Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağrıldıklarında, bakarsın ki, içlerinden bir kısmı yüzçevirip dönerler. Ama, eğer (Allah ve Rasûlü'nün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe ve tereddüt içinde midirler? Yoksa, Allah ve Rasûlü'nün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır; asıl zâlimler kendileridir! Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasûlüne dâvet edildiklerinde, 'işittik ve itaat ettik' demek, sadece mü'minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır." (24/Nûr, 47-52)

وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ {47} وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم مُّعْرِضُونَ {48} وَإِن يَكُن لَّهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ {49} أَفِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَن يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ {50} إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {51} وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ {52}

 

2- Peygamberin Görevi Nedir?

Hz. Muhammed (sav), Allah (cc) tarafından seçilmiş bir elçidir. Bilindiği gibi insanlar kendi çabalarıyla peygamber olamazlar. Allah (cc) onların arasından dilediği kimseyi peygamber olarak seçer.

Hz. Muhammed’in peygamber olarak üç önemli görevi vardı:

  • Tebliğ: Hz. Muhammed (sav) de diğer peygamberler gibi Allah’tan aldığı

vahyi (haberleri) insanlara ulaştırir.  Peygamber bunu, vahyi değiştirmeden, eksiltmeden veya ekleme yapmadan yapar.

“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun.” (5 Maide/67)

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ {67}

Vahyi açıklamak peygamberlerin kendi işleri veya arzuları değil, Allah'ın emridir.

“Andolsun ki, içlerinden kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir paygmaber göndererek inananlara büyük lütufta bulunmuştur.” (3 Âl-i İmran/164)

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ {164}

 

  • Beyan :

Peygamber (sav), vahyin ne dediğini, vahyi nasıl anlamak gerektiğini açıklamak, izah etmek, ortaya koymak zorundadır. Yoksa insanlar vahyi anlamazlar veya onu kendilerine göre anlarlardı. Böylece yanlış yapabilirlerdi.

“Biz sana Kitab’ı indirdik ki, hakkında ayrılığa düşükleri şeyi onlara açıklayasın ve inanan bir kavim için (o kitap) yol gösterici olsun.” (16 Nahl/64)

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ {64}‏

          “(Onları) açık delillerle ve kitaplarla (gönderdik),. Sana da bu zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Böylece düşünüp öğüt alsınlar.” (16 Nahl/44)

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ {44}

 

  • Uygulama (tatbik) ve örneklik :

Peygamberimiz, vahyi önce kendisi uygulamıştır. Allah (cc) ne demişse, neyi emretmişse, neyi yasaklamışsa, önce kendisi uymuş ve ümmetine örnek olmuştur.

Zaten Allah (cc) Hz. Muhammed’i bizim için örnek yapmıştır.

“Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve ahiret gününe ümit eden ve Allah’ı çokça anan kimseler için, Allah’ın Rasûlünde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33/21)

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً {21}

Âyette, Hz. Peygamber'in, Allah'ın rızâsını kazandıracak davranışlarda bulunmak isteyenler için mükemmel ve canlı bir örnek, en büyük fazilet numûnesi olduğu anlatılmaktadır. Böylece, Rasûlullah'ın, hislerine mağlûp insanları memnun etmek ve onlara pratik değerden mahrum birtakım teorik kurallar öğretmekle görevli olmayıp, O'nun hedefinin, insanlığa amelî kaideler öğretmek ve bu kuralları kendi yaşayışıyla Canlı Kur'an olarak izah ve târif etmek olduğu anlaşılmış olmaktadır.

Bunun için, O'nun hayatı ve sîreti incelenirken bu nokta, asla gözden uzak tutulmamalıdır.

Hz. Muhammed (sav) kendi zamanlarındaki insanlara olduğu gibi, kıyamete kadar gelecek bütün insanlara, her konuda örnektir. Çünkü Allah (cc) O’nu insanlık modeli olarak seçmiştir.

Sanki, ‘en böyle bir hayattan razıyım, en güzel insanî ahlâk böyle yaşanır, Ben Âdemoğlunu böyle isterim’ demektedir. (Ahzâb, 33/21)

 

Bunlarla birlikte Peygamber’in su gorevleri de vardir:

- O vahyi okumakla, kıraat/tertil ve ta’lim etmekle gorevli idi

“Gecenin yarısında (kalk) yahut bunu biraz eksilt. Veya bunu biraz artır ve ağır ağır Kur’an oku.” (73 Müzemmil 4)

يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ {1} قُمِ اللَّيْلَ إِلَّا قَلِيلاً {2} نِصْفَهُ أَوِ انقُصْ مِنْهُ قَلِيلاً {3} أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلاً {4} إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلاً ثَقِيلاً {5}

“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak/1)

 

- O Vahyi muhafaza etmekle görevli idi

          -Vahyi yazı ile, uygulama ile ve hıfz ile tesbit süreci.

 

- O vahyi yaşamakla görevli idi

“Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalk (ıp namaz kıl)dığını; seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor... “ (73 Müzemmil/20)

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ

“Rabbinin adını an ve bütün gönlünle O’na yönel.”(73 Müzemmil/8)

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلاً {8}

اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ {106} En’am

- Kur’an’la cihat ediyordu

“Kafirlere boyun eğme ve bu Kur’an ile onlara karşı büyük cihad et.” (25 Furkan/52)

فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَاداً كَبِيراً {52}

 

- Misyonu güzel ahlâkı ve ilâhi vadi tamamlamak idi:

"De ki: 'Ey insanlar! Gerçekten ben, sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah'ın (gönderdiği) Rasûlüyüm. Ondan başka ilâh/tanrı yoktur; O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve O'nun ümmî Rasûlüne, Allah'a ve O'nun kelimelerine gönülden inanan Rasûlü'ne iman edin ve O'na uyun ki, hidâyeti/doğru yolu bulasınız." (7/A'râf, 158) 

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعاً الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِـي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ {158}

"Ey ehl-i kitab! Rasûlümüz size Kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir Kitab geldi." (5/Mâide, 15)

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيراً مِّمَّا كُنتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ قَدْ جَاءكُم مِّنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ {15}

"Ey ehl-i kitab! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada size Rasûlümüz/elçimiz geldi. Gerçekleri size açıklıyor ki (kıyâmette); 'bize bir beşîr ve nezîr (müjdeleyici ve uyarıcı) gelmedi' demeyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her şeye hakkıyla kaadirdir." (5/Mâide, 19) 

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَى فَتْرَةٍ مِّنَ الرُّسُلِ أَن تَقُولُواْ مَا جَاءنَا مِن بَشِيرٍ وَلاَ نَذِيرٍ فَقَدْ جَاءكُم بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ {19}

Peygamber (sav( soyle buyuruyor:

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”

 

       3- Peygamber görevini yaparken;

 

- Kur’an ona yol gösteriyordu:

“Rabb’inden sana vahyedilene uy; O’ndan başka tanrı yoktur. (O’na) ortak koşanlardan yüz çevir.” ( En’am/106)

اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ {106}

وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتَّىَ يَحْكُمَ اللّهُ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ {109}‏ Yunus

ثُمَّ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ أَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ {123} Nahl

Ahzab/2

“Kur’an’a tabi ol” (Kıyame/18)

 

- Ölçüyü Kur’an’dan alıyordu,

“Ve ne zaman ayetlerimize bütün açıklığı ile kendilerine okunup ulaştırılsa, o Bizim huzurumuza çıkacaklarına inanası gelmeyen kimseler ‘bize bundan başka bir öğreti getir, ya da bunu değiştir’ diyecek olurlar. De ki: ‘Onu kendiliğimden değiştirmem olacak şey değil, ben ancak bana vehyedilene uyarım. Bakın! Rabbime başkalıracak olursam, dehşet veren O Gün’ün azabından korkarım.” (10 Yunus/15)

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَـذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ {15}

 

- O tebliğ ahlakı kazanmıştı:

Vahy adına hareket ediyordu, icraatları vahyin maksatlarına uygundu.

“(Ey Resulüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.” (16 Nahl/125)

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ {125}

 

- Vahy, onu denetliyordu:

“Hiç bir beşer için yetki yoktur ki, Allah ona kitap versin, hüküm versin, peygamberlik versin de o sonra insanlara ‘Allah’tan beride bana kul olun’ diyebilsin. Velâkin ‘kitab ta’lim etmekte olduğunuz ve ders alıp vermekte olduğunuz için Allah adamları olunuz’ der.” (3 Âli İmran/79)

مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُواْ عِبَاداً لِّي مِن دُونِ اللّهِ وَلَـكِن كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ {79}

“O halde, geçmiş vahyin mensupları arasında ‘Allah’ın indirdiğine göre’ hükmet ve onların mesnetsiz görüşlerine uyma...” (5 Mâide/49)

وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللّهُ إِلَيْكَ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللّهُ أَن يُصِيبَهُم بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيراً مِّنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ {49}

“De ki: Be mesaj için sizden bir ücret istemiyorum; ve ben sahip olmadığı şeyleri iddia edenlerden de değilim.” (38 Sa’d/86)

*Ummu Mektum,

*esirleri serbest bırakma olayları

*bal serbeti icmemeye yemin etmesi:

“Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.” (66 Tahrim/1)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {1}

 

- Kur’an onu uyarıyordu,

“(Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin. O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın.” (17 İsra/73-75)

وَإِن كَادُواْ لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذاً لاَّتَّخَذُوكَ خَلِيلاً {73} وَلَوْلاَ أَن ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئاً قَلِيلاً {74} إِذاً لَّأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيراً {75}

 

       4- Sünnet nedir

Sünnet, genel olarak Peygamberimizin takip ettiği yol, hayatında prensip haline getirdiği davranışlar, O’nun yaşayış şekli,

ya da Peygamberin din adına yaptığı uygulamalardır. 

Hz. Muhammed (sav), vahyin ne demek istediğini açıklıyor, anlatıyordu. Kendisi bizzat Allah’ın koyduğu hükümleri (kuralları) uyguluyor, insanların nasıl uygulaması gerektiğini öğretiyordu.

O’nun bu yaptıkları İslâmın uygulamasıdır. 

Peygamberimizin hayatı Kur'an'dan bağımsız değil, bilakis O'nun sünneti, hayata aktarılmış bir Kur'an'dır diyebiliriz.

Sünneti şöyle de açıklayabiliriz:          

         Sünnet, Peygamberimizin, Kur'an'ı esas alarak hayatın her alanında, inanç, ibadet, ahlâk, hukuk, eğitim ve siyaset gibi konuları kapsayacak şekilde ortaya koyduğu bir model ve dünya görüşüdür. (Hadis Dersleri, B. İslamoğlu, s: 17)

 

-Sünnetin özellikleri

         a-Sünnet Peygamberimizin İslâmî hayatıdır.

         b-Sünnet, Kur’an’dan sonra İslâmın ikinci kaynağıdır,  

         c-Peygamberimiz, Kur'an'a uygun olarak müslümanlara inanç, ibadet, ahlâk, hukuk ve dünya işleri konularında prensipler, değerler ve ölçüler getirmiştir.

d-Peygambere itaat Kur’an’a uymakla ve O’nun gibi müslümanlığı yaşamakla olur.

e-Hz. Muhammed’i bir insan olarak yaptıkları değil, İslâm adına yaptıkları ve söyledikleri sünnettir.

 

          - Sünnet ne yapar

Peygamberin görevi aynı zamanda Kur’an’ın dediklerini uygulamak, açıklamak ve örnek olmaktır. Mesela, Kur’an mü’minlere namaz kılmalarını emretmiş ama nasıl kılınacağını, namazla ilgili diğer hükümleri bildirmemiştir.

Bunları Peygamberimiz açıklamış. Nasıl namaz kılınacağını, kaç vakit namaz olduğunu, kaç rek’at kılınması gerektiği, namazla ilgili diğer konuları hep O açıklamış, yaparak ümmetine öğretmiştir.

Diğer ibadetler ve hükümler de böyledir.

Demek ki Hz. Muhammed’in vahye (Kur’an’a) bağlı olarak söylediği her söz, yaptığı her davranış önemlidir ve müslümanlar için bağlayıcıdır.

Bundan dolayı O’nun peygamberlik hayatı (Sünnet’i) Kur’an’ın bir anlamda açıklaması ve uygulamasıdır.

O, canlı bir Kur’an idi.

Kur’an her konuyu uzunca açıklamamış, açıklama işini Peygambere bırakmıştır. Meselâ Kur’an ‘zekat verin’ der ama nasil verilecegini açıklamaz. 

Kur’an’ın kullandiği dil, kısa, özlü ve sanat dolu olduğu için herkes onu aynı şekilde anlayamazdı. Kur’an, pek çok şeyi özet halinde anlatır, ayrıntıya girmez. 

Arapcayi yeterince bilmeyenlerin de Kur’an’i anlama sorunu var. Bunun için Kur’an’ı iyi bilenlerin onu açıklamaları gerekiyor. Bunu da gorevi geregi (Nahl Sûresi, 44) ilk defa Peygamber (sav) yapti.

         Peygamber (sav)  bazen sorulan bir soru üzerine,

bazen kendisi sahabelere soru sorarak,

bazen insanlara öğretmek için Kur’an’la ilgili açıklamalar yapardı.

Bazen yanlış anlamaları düzeltir,

bazen anlaşılmayan kelimeleri açıklardı.

Bazen de hükümlerin (ilahi ölçülerin) nasıl uygulanacağını gösterirdi.

Onun risaletle ilgili sözleri ve ibadet hayatı (sunneti) bir anlamda Kur’an’ın tefsiridir ya da uygulamasıdır.

Sünnet Kur’an’ı açıklarken iki önemli şey yapar:

Biricisi: Sünnet, Kur'an ayetlerini te'yid eder (destekler).

         Meselâ; "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda batıl sebeplerle yemeyin." (2 Bakara/188. 4 Nisa/29)  "Kendisi razı olmadıkça bir müslümanın malı (başkasına) helâl olmaz" hadisi bu âyeti destekliyor.

 

İkincisi: Kur'an âyetlerini açıklar, ne kasdedildiğini beyan eder, ya da genel bir hükmü özel hale getirir. 

Meselâ; Peygamberimiz (sav), "Fecir vaktinde, beyaz iplik siyah iplikten ayırt oluncaya kadar yeyiniz, içiniz..." (2 Bekara/187)  âyetindeki beyaz ve siyah ipliğin gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığını olduğunu açıklamıştır.

 

5- Bağlayıcılık açısından Sünnet;

-      Farz anlamında sünnet

-      Sünnet anlamında sünnet

-      Mendup-müstehap (nafile),

-      Muhsan-tavsiye anlamında sünnet

-      Rasulüllah’ın insan olarak yaptıkları

 

-      Son söz

          Peygamberimizin Sünneti (bir anlamda hadisleri) olmadan Kur’an’ı anlamak, hakkıyla müslümanlık yapmak, hatta müslüman olmak mümkün değildir.