Cuma Seminerleri

Hüseyin K. Ece

14 Ocak 2005

Ayasofya Camii-Zaandam

 

Kur’an hidayet kitabıdır. Bunun için anlaşılır olması gerekir. Zaten Kur’an ‘mübîn’ bir kitaptır. Kullar anlasınlar gibi, Allah (cc) onu insan diliyle gönderdi, kolaylaştırdı, ya da anlamanın vasıtalarını halketti.

Öyleyse Kur’an’ı anlamanın vasıtalarına sahip olmak, onu daha iyi anlamaya yardımcı olacaktır.

Bu vasıtalardan ‘ilim’, ‘yakîn’ ve ‘zann’ kavramları üzerinde kısaca duracağız.

 

a-İlim nedir?

*Bir şeyi hakkıyla bilmek, anlamak. (Taberî, Câmiu’l-Beyan, 12/656, nak. K. Kur’an’ı Tanımlıyor, s: 114) Cehlin zıddı.
*Bir şeyin sûretinin, görünüşünün zihinde şekillenmesi, bilme, bilgi.
*İnsanın duyu vasıtaları ile elde ettiği veya Allah'ın (cc) vahiy yolu ile doğrudan doğruya gönderdiği, içinde zan ihtimali bulunmayan yakîni bilgi.
Seyyid Şerif Cürcânî'ye göre ilim: "Gerçeğe ve vakıaya uygun düşen bilgi ve kanaattır" (Cürcani, et-Ta'rifat, s. 160).

Cürcânî ilim için şu tarifleri de yapar: *"İlim; bir şeyi olduğu gibi idrak etmektir. Bilgisizlik bilginin zıddıdır.

*İlim, bilinenden gizlilik ve kapalılığın kalkmasıdır.

*İlim; nefsin, bir şeyin manasına ulaşmasıdır. Düşünen ile düşünülen arasında hususi bir alâkadır" (Cürcânî, et- Ta'rifat, s. 160, 167).
İlim, kesin olsun veya olmasın kavram (tasavvur) veya hüküm olarak mutlak manasıyla idrak etmektir. ilim; düşünme, fehmetme ve hayal etme manalarına da gelir" (Tahanevi, Keşşafü lstılahati'l-fünun, II, 1055).
İlim kavramının yanında çoğu zaman kullanılan marifet kavramı, daha hususi bir anlam taşır ve daha ziyade vasıtasız bilgiyi, sezgiyi, kalbî bilgiyi ifade etmek için kullanılır. İslâmi ilimler ahiret yolunu dosdoğru gösteren (kılavuz) bilgiler topluluğudur.

Marifet, şuur, idrak, ihsas, akıl, va’y gibi kelimeler ilmin özel şekillerine delâlet eder. İlim bunlardan daha kapsamlı kavramdır.

Cenab-ı Hak, bilmesini ‘ilm’ kelimesi ile ifade ettiği halde diğer kalimeleri mahlukat için kullanıyor. (K. Kur’an’ı Tanımlıyor, s: 114)

 

Kur’an’da ilim türevleri ile birlikte 859 kadar yerde kullanılıyor.

 

İnsanda ilmin ilk doğuşu; düşünmeden (basitçe), bir yol göstericiye başvurmadan elde edilir. İnsan, yaşı ilerledikçe sebeplerine başvurularak, düşünülerek, bir delille ilim elde etme yollarının var olduğunu anlar.

 

1-Kaynağı açısından bilgi:

a) Vasıtasız ilim: Her insan kendi hususiyetleri ile kendi cinsleri arasında farklı ve ayrı yanlarıyla yaratılır. Tabii olarak var olan hususiyetleri bilmek, fertlere doğrudan, vasıtasız verilen bilgidir (ilimdir). İnsan, açlık, susuzluk, keder, neşe, korku vb. duyguları, çocuk, süt emmeyi; kuş, uçmayı; balık, yüzmeyi doğrudan öğrenir. Siyah ve beyazın, ya da diğer renklerin aynı şey olmadığı ve bir çok şevin mevcudiyeti vasıtasız olarak bilinir. Bu yolla genelde maddi şeyler görerek, tecrüba ederek elde edilir. Bu çeşit ilim genel olarak akıl ve his aracılığı ile öğrenilir.

b) Vasıtalı ilim; Vasıtalı ilimler ise, maddi olmayan, veya mevcut olup dışta maddi şekli bulunmayan, fizik ötesi dediğimiz gayb aleminden fikir, zihin yoluyla öğrenilir.

İnsanda bulunan beş duyu (görme, işitme, koklama, tat alma ve dokunma) ile maddi şeyler hakkında (duyular vasıtasıyla) bilgi edinilir. Bir şey görünce şekil; bir ses işitince ses; bir şey koklayınca koku; ağzımıza yiyecek alınca o şeyin tadı; bir şeye dokununca onun yumuşak ve sert oluşu vs. hakkında vasıtalı bilgiler ediniriz. Ancak hastalık halinde tatlı, acı gibi gelir. Tren ve başka araçla giderken yol geriye gidiyor sanırız. Bu gibi bazı istisnalar dışında, duyular aracılığıyla, düşünerek, zihni bilgiler ediniriz. Ayrıca inceleme ve araştırma yoluyla da şüpheleri gideren doğru bilgilere ulaşırız.

2-İlimlerin Tasnifi;

İlimler farklı bakış açılarına göre çeşitli tasniflere ayrılabilir:
Mesela; Şer'î ilimler: Peygamber efendimizin getirdiği ilim.
Şer'î olmayan ilimler: Maddi, dünyevi ilimler. Ayrıca dinî, aklî ve dünyevî ilimler olarak, veya zâhir, (dünya hayatını tanzim eden) bâtın (ebedî hayatı tanzim edici) ilimler olarak da kısımlara ayrılırlar.

3-Başka bir tasnif;

a-Allah’tan kaynaklanan ilimler, Tefsir, hadis, akaid, fıkıh, siyer vb.

b-İnsandan kaynaklanan ilimler, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih vb.

c-Tabiattan kaynaklanan ilimler, matematik, biyoloji, fizik, kimya, tabiat bilimleri, uzay bilimleri, fen bilimleri vb.

 

4-Âyetlerde ilim Vurgusu;

Kur’an daha ilk nazil olan âyetlerle insanları ilme davet eder. Sonra ilim elde etmede önemli bir vasıta olan kaleme yemin ederek (68/1) onun önemine dikkat çeker. İlim ve alimlerin üstünlüğüne vurgu yapar. (29/49. 36/18) Hitabını üstün akıl sahiplerine yöneltir. (3/190)

 

"Sakın ha cahillerden olma" (el-En'âm, 5/35)

 

Kur'an-ı Kerîm'in açıkça ifade ettiğine göre "Kulları içerisinde Allah'tan ancak âlimler korkar" (el-Fâtır, 35/28. bakınız:  4/162, 17/107, 22/54, 26/197, 29/43,39/9, 58/11)

"Allah, içinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin değerini yükseltir" (el-Mücadele, 58/15)
 

“Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar.” (17 İsra/36)

 

 “Çünkü onlara peygamberleri, delillerle geldikleri zaman, kendilerinde bulunan ilme güvendiler de o alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.” (40/83)

 

“Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir." (17/85)

 

“Bunu söylemelerinin sebebi şu: Kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklendikten başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür!” (16 Nahl/25)

 

“Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi (veya boş söz) satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır.” (31 Lukman/6)

 

İlimde derinleşenlerin mükâfatı:

“Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.” (4 Nisa/162)

 

Allah’ın ilmi her şeyi kuşatır

“Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki: "Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle mücadele mi ediyorsunuz? O'na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum, ancak Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmez misiniz?" (6 En’am/80)

 

“Her dişinin neye gebe olduğunu Allah bilir. Ve rahimler ne eksiltir, ne arttırır, onu da bilir. O'nun katında her şeyin bir ölçüsü vardır.

Allah görünmeyeni de bilir, görüneni de. Büyüktür ve yücelerden yücedir.

Sizden sözü gizleyenle açığa vuran, gece gizlenenle gündüz açığa çıkan, O'nun açısından eşittir (hepsini görür ve bilir).” (13 Ra’d/8-10)

 

"Ey Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da şüphesiz bilirsin. Çünkü yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.” (14 İbrahim/38)

 

“Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'dır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.” (20 Tâhâ/98)

 

“O geçmişlerini ve geleceklerini bilir. Bütün işler Allah'a döndürülür.” (22 Hacc/76)

 

“Allah O'dur ki yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yarattı. Emir bunlar arasında iner ki Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah'ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz.” (65/12)

 

“Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın.” (6 En’am/59)

 

5-Hadislerde ilim Vurgusu,

Peygamber (s.a.s) de şöyle buyurmuştur: "İlim tahsil etmek maksadıyla bir yola giden kimseye Allah Teâlâ Cennet yollarından açar. Melekler, ilim ve tahsil edene karşı memnuniyetleri ve tevâzûleri sebebiyle kanatlarını yere sererler. Göklerde ve yerde olan her şey, hatta su içindeki balıklar, âlim için Allah'tan rahmet diler. Âlimin, bilmeden ibadet eden kimseye üstünlüğü, on dördündeki ayın, görünen diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne altın ne de gümüş bırakmışlardır, onlar miras olarak sadece ilmi bırakmışlardır. Kim ilmi almışsa büyük ve değerli bir şey almış demektir." (Ebû Davud, İlm, 1)

"Kim ilim tahsil etmek için (evinden veya yurdundan) çıkarsa geri dönünceye kadar Allah yolundadır." (Tirmizî, İlm, 2).

Peygamber efendimiz (s.a.s), dualarında; "Allah'ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır"  derdi. (Tirmizî, Daavât, 128)

 

"Faydasız ilimden Allah'a sığınırım." (Tirmizî, Daavât, 68)

”İlim, Çin'de de olsa onu alınız. Zîrâ ilim tahsil etmek her müslüman erkek ve kadına farzdır." (İbn Mace, Mukaddime, 17)

b-İslâm Tarihinde İlim;

Peygamber döneminde ilim kelimesinin sözlük anlamıyla bilgi manasında kullanıldığı gibi, vahyi ilgilendiren, ya da onun çevresindeki bütün bilgiler de ilim olarak nitelendirildiriliyordu.

 

İlimler tasnif oluncaya kadar hadis, siyer, tefsir, akaid veya fıkıh konularının hepsine ‘ilim’ denildiğini görmekteyiz. İlim elde elmek, ilim öğrenmek ve öğretmek, ilmi gizlememek, ilim için yolculuklara çıkmak, ilmi yazı ile kayıt altına almak, hayırlı ilim bırakmak gibi tabirler genel ifadeler olup; bilgiyi, bilmeyi ve özellikle İslâm hakkındaki bilgileri anlatıyorlardı.

 

İslamî terminolojide ilim terimi; "bilgi" kelimesini karşılamak için kullanıldığı gibi, herhangi bir bilgi şubesini ifade için de kullanılır. Meselâ; kelâm ilmi, tefsir ilmi gibi. Keza, ilim ve bilgi terimlerinin bazen marifet kelimesiyle karşılanıldığı da bilinir.

“İlim maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen koruyacaksın, ilim ise seni korur. Mal sarf etmekle azalır, ilim sarf etmekle çoğalır.” (Hazret-i Ali)

“Hiçbir şey ilimden üstün değildir. Çünkü sultanlar, insanlara hükmederler. Âlimler ise, sultanlara hükmeder.” (Ebü'l-Esved)

İlimsiz bir şey olmaz, ilim her şeye baştır. Karanlık yollarda o, en aziz arkadaştır. İlim, uçsuz bucaksız bir ummanı andırır. İlimden başka her şey insanı usandırır.  (M. Sıddîk bin Saîd)

 

c-İslâmda bilgi kaynakları

            3a-Akıl,

            3b-Haber-i sadık,

            3c-Havâss-ı selime

İslâm akâidine göre insanın ilim elde etmesinin yolları üçtür:
1- Akıl:

İslâm dini akla büyük önem vermiş, onu ilim elde etme yollarından biri olarak kabul etmiştir. Bir şey akılla düşünmeden hemen bilinirse buna "bedîhî" denir. Düşünerek bilinirse "istidlâlî" denir
2-Havass-ı selime (sağlam duyu organları).

Bunlar göz, kulak, burun, dil ve deri olmak üzere beştir. Bu duyu organları hastalıklardan uzak olduğu takdirde kendileriyle elde edilen bilgiye güvenilir.
3- Haber-i sadık (doğru haber).

Bu ikiye ayrılır:
a) Mütevâtir haber:

Yalan söylemek üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayacak kadar çok sayıda bir topluluğun vermiş olduğu haberdir. Bunda şüphe edilmez. Meselâ bugün Avustralya kıtasının varlığını gözlerimizle görmesek bile bir çok kişi tarafından haber verildiği için tereddütsüz kabul ederiz.
b) Haber-i Resul:

Allah tarafından gönderilen hak peygamberin vermiş olduğu haber ve söylemiş olduğu şeylerdir.

d-Kur’an’ın Anlaşılmasında ‘İLİM’ Kavramı:

Kur’an’da isim ve fiil olarak geçen ilim kelimesi kimi yerde ‘bilgi’, kimi yerde kavramsallaşmış ‘ilim’ olarak geçer. İnsana bakan yönüyle ilimden amaç, insanın kendisi, varlık ve hayatın anlamıyla ilgili doğru, güvenilir ve sahih perspektife sahip olmasını sağlamaktadır. (A. Bulaç, Bilgi Neyi Bilmektir, sayfa: 61)

Bununla birlikte insanın dünya ve ahiret hayatıyla ilgili işe yarar ve güvenilir bilgiler de verir.

Allah (cc) âlimdir. Yaratıklar ise âlem’dir. Âlem aynı zamanda âlametler toplamıdır. İlim işte âlemetler toplamı olan âlemi bilmeyi konu yapar. Bu âlemi ve âlemle ilgili gerçek bilgileri ve bunların hikmetini bilenlere, anlayanlara da âlim denir.

 

İslâma göre kâinat da bir kitaptır. Nasıl asıl kitap olan Kur’an âyetlerden meydana geliyorsa; âlem de âyetlerden meydana gelir. Âlemi okumak Kur’an’ı okumayı kolaylaştırı. Kur’an’ı hakkıyla okuyanlar kâinatı daha anlamlı okurlar. Kâinat âlem olduğuna göre, yani bilinebilir bir şey olduğuna göre, insan derin ve kapsamlı bir tefekkür ile çerçevesinde yorumlar yaparak âlem hakkında bilgiye ulaşabilir.

 

Kur’an’da ‘ilim’ kelimesi bir kaç manada kulanılıyor. Şimdi onlara işaret ettikten sonra Kur’an’ın anlaşılmasında ‘ilim’ kavramının önemine temas edelim.

 

1-Vahy/Hidayet/Hakikat Bilgisi manasıyla ilim,

“Din hususunda onlara apaçık deliller verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki çekememezlik ve düşmanlık yüzünden ayrılığa düşmüşlerdi. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyâmet günü aralarında hükmedecektir.” 45/17,

 

“Onlar kendilerine bilgi geldikten sonra, ancak aralarındaki, çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelendiğine dair bir söz geçmemiş olsaydı aralarında mutlaka hüküm verilirdi. Kendilerinden sonra Kitab'a vâris kılınan kitap ehli de Kur'ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler.” (42/14)

 

“Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun.” (2/145)

 

“Gerçekten İsrailoğulları'nı çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara hoş nimetlerden rızıklar verdik. Anlaşmazlığa düşmeleri de kendilerine ilim geldikten sonra oldu. Şüphe yok ki, Rabbin, o anlaşmazlığa düştükleri konularda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.” 10/93,

 

Davud’a ilim verildi:

“Andolsun ki biz, Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik. Onlar: "Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun" dediler.” (27/15)

 

“Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.” (21 Enbiya/79)

 

2-Kitap manasıyla ilim/Kur’an’ın bir adı olarak el-İlm;

 

İlim sıfatı bir çok âyette masdar şekliyle Allaha izafe edilmiştir. Allah sözü olan Kur’an’ı da ‘ilim’ diye adlandırılmıştır.

“Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar ‘İlim’den sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.” (2/120)

 

“Çünkü Biz, gerçekten de onlara, inanacak bir toplum için bir doğru yol gösterici, içinde bilgiye dayalı ayrıntılı açıklamalarda bulunduğumuz bir kitap ulaştırmıştık.” (7 A’raf/52)

 

Kur’an’ı bildiren Allah’tır (cc). “Rahmân (çok merhametli olan Allah) Kurân'ı öğretti.” (55 Rahman/1-2) Onda hemen hemen her konu ile alakalı bilgi vardır. (18/54) 6/34) 16/89)

 

Kur’an Allah’ın ilmiyle indi

“Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Allah'ın şahitliği de kafidir.” (4 Nisa/166)

 

“Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin ki, bu Kur'ân ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O'ndan başka ilâh yoktur. Artık müslüman oluyorsunuz, değil mi?” (11/14)

 

c-Doğru bilgi manasıyla ilim,

“Ey Muhammed! De ki: "Allah'tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü? Onlar yerden ne yaratmışlar bana gösterin. Yoksa onların göklerin yaradılışında bir ortaklıkları mı var? Eğer siz doğru söyleyen kimseler iseniz bana bu Kur'an'dan önce indirilmiş bir ilâhi kelamı veya bir bilgi kalıntısını getirin." 46/4 (Zımnen, Allah’tan başka ilâhî güçlerin var olduğunu iddianızı destekleyen ilâhi bir belge getirin.)

 

 “Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim". (3/61)

 

 “Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin". (2/32)

 

“Allah, Resûlleri topladığı gün:" Size ne cevap verildi? "der. "Bizim bilgimiz yok" derler, "gizlileri bilen yalnız sensin, sen!". (5/109)

 

“Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar. Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir.” (6/140)

 

“Onlar, Allah'a cinlerden de ortak koştular. Halbuki onları yaratan O'dur. Bilgileri olmadan O'na oğullar, kızlar uydurdular. O'nun şânı onların uydurdukları sıfatlardan münezzeh ve yücedir.”  (6/100)

 

“Onlar Allah'ı bırakıp da O'nun, haklarında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinde de bir bilgi bulunmayan şeylere taparlar. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (22/71)

 

“Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur.” 24//15,

 

“İnsanlardan bazıları Allah hakkında bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azılı şeytanın ardına düşer.” (22/3)

 

“İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır.” (22/8)

 

4-Zihinsel sezgi manasında İlim;

“Kur'ân'da İbrahim'i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir peygamberdi.

“O, bir zaman babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"

"Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola eriştireyim." (19/43)

 

5-Kendilerine ilim verilenler

“Kendilerine ilim (bilgi ve kavrayış yeteneği) verilmiş olanlar görüyorlar ki, Rabbinden sana indirilen Kur'ân, hakkın kendisidir. O, gücüne nihayet olmayan, her hamde lâyık bulunan Allah'ın yolunu gösteriyor.” (34 Sebe’/6)

 

“Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.” (3 Âli İmran/7)

 

“Sonra kıyamet günü Allah, O kâfirleri rezil rüsvay edecek ve diyecek ki: "Hani uğrunda müminlere karşı düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" “Kendilerine ilim verilmiş olanlar: "Şüphesiz bugünün rezilliği ve kötülüğü kâfirleredir." diyeceklerdir.” (16 Nahl/27)

 

“Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, şöyle dediler: "Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir." (28 Kasas/80)

 

“Kitaptan ilmi olan kimse ise, "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm" dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanıbaşına yerleşivermiş görünce, "Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir." (27 Neml/40)

 

“Kendilerine ilim ve iman verilenler de şöyle diyecekler: "Andolsun ki, Allah'ın kitabında takdir edilmiş olan tekrar dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, dirilme günüdür. Fakat siz bunu bilmiyordunuz.” (30 Rûm/56)

 

“Kendilerine ilim ve hidâyet verdiğimiz kimseler, ilimlerini insanlardan saklarlarsa, Allah'ın ve lânet edenlerin lânetleri bunların üzerine olsun.” (4 Nisâ sûresi/30)

 

“Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, şöyle dediler: "Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir." (28 Kasas/82)

6-İlim elde etmek Kur’an’ı anlamayı kolaylaştırır;

Âyetler üzerinde düşünmek, insanı bir yerlere kadar götürebilir. Ancak Kur’an’ın daha geniş ve daha tutarlı anlayabilmek için ilim sahibi olmak, altyapıyı kurmak gerekir.

 

“Ey Muhammed! De ki: İster ona (Kur'ân'a) inanın, ister inanmayın; o daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda onlar, yüzleri üstü secdeye kapanırlar.” (17 (İsra/107)

 

“Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar (doğru bilgiden nasibi olanlar), Kur'ân'ın şüphesiz Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler ve ona iman etsinler de kalpleri ona saygı duysun. Çünkü Allah, iman edenleri doğru yola eriştirir.” (22 Hacc/54)

 

“Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.” (4/162)

“O kâfirler: "Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan (yeter)." (13 Ra’d/43)

 

Nitekim Kur’an, “Misalleri ancak alimler anlar” 29/43 buyuruyor.

 

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? " (ez-Zümer, 39/9).

İslâm kadar ilme önem veren başka bir din yoktur. Kur'an-ı Kerim'de sadece ilim kelimesi yüzbeş defa zikredilir. Bu kökten gelen diğer kelimelerle birlikte bu sayı sekiz yüzellidokuzu bulur.

 

Ayrıca "akıl, fikir, zikr" gibi kelimeler Kur'an-ı Kerim'de çok zikredilir.

Her fenalığın, hatta küfür ve şirkin de başı bilgisizlik ve cehalettir. Küfrün ne demek olduğunu bilen bir kimse kafir olmaz. şirkin ne demek olduğunu bilen, başkalarını Allah'a ortak koşmaz, Allah'tan başkasına ibadet etmez. (Durak PUSMAZ, Şamil İs. Ansiklopedisi)

 

B-YAKÎN KAVRAMI

a-Yakîn nedir?

Aksine ihtimal olmayan, şüphenin zıddı bir mana taşıyan yani kesinlik derecesinde yerleşmiş sağlam ve güvenilir bilgi.

Bir terim ve ıstılah olarak yakîn; vakaya uygun düşmek şartıyla sabit ve kesin inanç manası da ifade eder.

Yakîn'in çeşitli ilim dallarıyla ilgisi vardır. Meselâ; mantıkta yakîn; sağlıklı bir akıl için hiç bir şüpheye yer bırakmayan kesin bilgiye ifade eder. Bu tür bilgide şüpheye yer olmadığı gibi derece farkı da yoktur. Yani, yakîn'in dereceleri olamayacağı için, tabiat ilimlerinde, metafizikte, matematik veya manevi ilimlerde yakîn derecesindeki bütün bilgiler birbirine eşittir (İsmail Fenni, Lügatçe-i Felsefe, İstanbul 1341, 91).

Kur’an’da türevleri ile birlikte 28 yerde geçmektedir.

 

b-Yakîn kelimesi Kur’an’da bir kaç anlamda kullanılıyor.

1.Şek ve şüpheden uzak olan; kesin.
”Biraz bekledi, çok geçmeden Hüdhüd gelip, şunları söyledi:"Ben senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sana Sebe'den kesin (yakîn) bir haber getirdim." (27 Neml sûresi/22)

 

“Ve cehenneme atılma vardır. Kesin gerçek (hakku’l-yakîn) budur işte.” (56 Vakıa/95)

 

“Hayır! Eğer kesin bilgi ile bilseniz (ayne’l-yakîn), elbette cehennemi görürsünüz. Sonra, yemin olsun ki, cehennemi yakîn gözüyle göreceksiniz.” (102 Tekâsür/5-7)

“Allah O'dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz (tûkinûn).” (13 Ra’d/2)

 

“Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Bunların sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler (li-yesteykine), iman edenlerin de imanı artsın. Kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlarla kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istedi?" desinler. İşte böyle, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını ancak Rabbin bilir. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir.” (74 Müdessir/31) 

 

“Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle (mâ yakinen) öldürmediler.” (4 Nisa/157)

 

2. Sağlam, sarsılmayan, şüphe ve tereddüt bulunmayan îtikâd, îmân.
”Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de bunlar kesinlikle iman ederler (yûkinûn).” (2 Bekara/4, Bir benzeri 31 Lukman/4) 

 

“Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vaadi mutlaka haktır. Sakın imanı sağlam olmayanlar (lâ yûkinûn) seni hafifliğe sevketmesinler.” (30 Rûm/60)

 

“Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir şekilde inanıyorlardı (yûkinûn).” (32 Secde/24)

 

“Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar düşünüp hakikati anlamazlar (lâ yûkinûn).” (52 Tûr/36)

 

“Ey Muhammed! Günahkârların, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, çünkü biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz (mûkinûn)" derlerken bir görsen!” (32 Secde/12)

 

“Allah'ın vaadi gerçektir. "O kıyâmetin geleceğinde şüphe yoktur." denildiğinde "Kıyamet nedir bilmiyoruz." Yalnız bir zandan ibârettir sanıyoruz. Fakat bu hususta kesin bir bilgimiz yok (müsteykinîn)" derdiniz. (45 Casiye/32)

 

3. Ölüm.
”Sana yakîn gelinceye kadar da Rabbine ibâdet et. (15 Hicr/99)

”Mücrimlere, sizi Cehennem'e sokan nedir? derler. (Onlar da cevap verirler): Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmazdık. (Bâtıla) dalanlarla berâber dalardık. Hesâb gününü de yalan sayardık. Nihâyet bize yakîn gelip çattı.” (Müddessir/41-47)

 

c-Kur’an’ın Anlaşılmasında Yakîn Kavramı,

1-Kur’an, yakîn bilgidir,

“Kuşkusuz bu Kur'ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir. Gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir (hakku’l-yakîn).” (69 Hâkka/50-51)

 

Aynı ifadeyi Vakıa/95de ahiret azabın hak olduğunu haber verirken görüyoruz.

 

“Bu (Kur'an) insanların kalb gözünü açan bir nur (besâir), kesin bilgi edinmek isteyen bir toplum (yûkinûn) için de hidâyet ve rahmettir.” (45 Casiye/20)

 

2-Yakîn imanın önemi,

Kur’an, yakîn imana ulaşma meselesinde Hz. İbrahim’in arayışı örnek olarak veriyor. İbrahimi’in arayışı ve Rabbimizin ona göklerin ve yerin mühteşem varlıklarını göstermesi onun kalbinin tatmin olması içindir. 

 

“Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan (mûkinûn) olsun .” (6 En’am/75)

 

“Sizin yaratılışınızda ve çeşitli canlıları yeryüzüne yaymasında kesin olarak inanan kimseler (yûkinûn) için ibretler vardır.” (45 casiye/4)

 

“Musa cevap olarak: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler (mûkinûn) olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi'dir." (26 Şuara/24)

 

“Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız (mûkinûn), iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.” (44 Duhan/7)

 

Mûkın kimseler için âyetler “Kesin olarak inananlar (mûkinûn) için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?” (51 Zariyat/20-21)

 

”Âgâh olunuz ki; insana dünyâda yakîn ve âfiyetten (günahlardan uzak olmaktan) daha hayırlı bir şey verilmemiştir. Öyle ise Allah'tan o ikisini isteyin.” (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)

”Her şeyi akıl ile isbât ederek inandırmak kolay değildir. Yakîn elde edebilmek için, isbât yoluna gitmektense, kalbi hastalıktan kurtarmak lâzımdır.” (İmâm-ı Rabbânî)

 

“İmân ağaç gibi olup; kökü yakîn, dalı takvâ, nûru hayâ, meyvesi cömertliktir.” (Ali (r.anh)

4-Yakîn bilginin kaynağı,

Batıl, yanlış ve isyana dayalı düşünce, ibadet ve eylem sahipleri için Kur’an, onların kesin bir bilgiden mahrum kaldıklarını, sadece zanna dayandıklarını söylüyor.

Buna göre ‘yakîn’ bilgini kaynağı ilâhîdir/vahiydir.

 

“Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik.” (2 Bekara/118)

 

“Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen (yûkinûn) bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?” (5 Maide/50)

 

5-Yakîn'in üç kısmından söz edilir.
a- İlme'l-yakîn: Bu, bilgi durumundaki kesinliktir, düşünmeyle elde edilir. Mesela; suyun denizdeki varlığına dair bilgimiz böyledir.

b- Ayne'l-yakîn: Görmeden veya gözlemden meydana gelen kesin bilgi (yakîn). Meselâ; deniz kenarında duran bir kişinin su hakkındaki bilgisi.

c- Hakka'l-yakîn: Bilme ve görmenin her ikisini de içine alan bilgi (yakîn)dir. Denize girip yıkanan kimsenin bilgisi böyle bir bilgidir (Cemil Saliba, el-Mu'cemû'l-Felsefıyye, Beyrut 1982, II, 588).

Görüldüğü gibi yukardaki sıralamada bilgi derecesinde kesinlik, görme derecesinde kesinlik ve insanın bizzat iç kavrama yoluyla elde ettiği bilgiler tarzındaki kesinlik olmak üzere kesin bilginin çeşitleri gösterilmek istenmiştir.

 

‘Tatmayan bilmez’ kişinin en gerçek bilgiye ulaşma arzusunu ifade eder. 

Şüphenin zıddı olan yakîn (kesin bilgi) de subjektif ve objektif olmak üzere de iki çeşit ortaya konmuştur. Subjektif yakîn; bu tür kesin bilgiye sahip olan kimse, onu bir başkasına aktaramaz. Meselâ; bir kimsenin kendinde hissettiği bir duygu böyledir. Objektif yakîn ise; bir takım sebep ve öncüllere dayanır ki; bu tür yakînî bilgi kendisini başkalarına da zorunlu olarak kabul ettirir. Çeşitli ilimlere ve mantığa dair kesin bilgiler (yakînler) böyledir.

Yakînî (kesin bilgi) konusunda Gazzalî şöyle der: "Yakînî bilgi, bilinen şeyin kendisinde hiç bir şüphe bırakmayacak tarzda ortaya çıkan bilgidir. Bu tür bilgide yanılmaya ve vehime asla yer yoktur. Yakînî olmayan bilgilerin hiç birine tam güvenilmez ve bunlar yakîn ifade etmezler" (Gazzalî, el-Munkız'u Mine'd-dalâl, Beyrut 1967, 64).nak. Necip Taylan)

C-ZANN KAVRAMI

a-Zann ne demektir?

Sanma ve düşünme. Sanmak, farz ve tahmin etmek. 

“Şu kimselere şaşarım; zanla konuşurlar ve onunla amel ederler.” (İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe)

1-Âyetlerde zann,

Kur’an’da türevleriyle birlikte 71 yerde geçmektedir.

Allah (cc) buyuruyor ki:
Zannların çoğundan kaçının, zîrâ bâzı zannlar günâhtır. (Müslümanların ayıb ve kusurlarını) araştırmayın; bir kısmınız bir kısmınızı (arkasından hoşlanmayacağı sözle) çekiştirmesin...” (49 Hucurât/12)

"Onların (müşriklerin) çoğu zandan başka birşeye uymaz. Şüphesiz zann, haktan (ilimden) birşeyin yerini tutmaz" (10 Yunus/36).

"Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiç bir delil indirmemiştir. Onlar zanna ve nefislerinin aşağı hevesine uyuyorlar" (53 en-Necm/23).

"Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise; hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez" (53 en-Necm/27-28).

2-Hadislerde zann,

Bir kudsi hadis de şöyledir: "Ben kulumun, bana olan zannının yanındayım. Beni zikrettiği yerde, ben onunla beraberim..." (Müslim, K. Tevbe, Bab, I)

 

Allah Teâlâ hakkında hüsn-i zan beslemek şarttır. Ebû Dâvud ve Müslim Cabir (r.a)'den şu hadisi rivayet etmişlerdir: Herhangi biriniz Allah Teâlâ hakkında hüsn-i zanda bulunmaksızın ölmez. Yani Allah'ın, hakkında merhametli ve şefkatli olduğuna inanarak ölür" (et-Tac, I, 337).

 

 Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Zanndan sakının. Zira şüphesiz zan sözün en yalan olanıdır. "

 

Bu hadis-i şerifte sû-i zandan sakınma vardır. Üzerinde hiçbir kötülük alâmeti görülmeyen bir kimseyi kötülükle töhmet altına almaya "zann" denir. Bu yersiz ve sebepsiz yere birini kötülemektir. Bu şüphesiz kötü bir zandır.

 
Yasak edilen zannın içine, açıkça şüpheli yerlerde gezen kimse hakkındaki zann, dünya işlerinde yapılan zann ve Allah Teâlâ'ya karşı duyulan hüsnü zan girmez. Ancak Uluhiyetle ve Peygamberlikle ilgili zanlar haram olan zannlara dahildir. Çünkü iman ve tasdik hususunda yakîn (kesin bilgi) şarttır (Muhammed Abdülaziz el-Hûlî, el-Edebü'n-Nebevî, Terc. Sezai Özdemir, İstanbul 1982 218).
Abdulbaki TURAN

 

b- Kur’an’ın anlaşılmasında Zann Kavramı

Zann kelimesi Kur’an’da bir kaç manada kullanılıyor.

1-Sanrı/batıl anlamında zann,

“Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.” (6 En’am/119)

 

 “Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz." (6/148)

 

2-Vahy dışı kaynaklar anlamında zann,

“Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz." (6/148)

 

“Görmediniz mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde kimi de var ki, ne bir ilme, ne bir mürşide ve ne aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele ediyor.” (31 Lukman/20)

 

"Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve bence hiç ilimde yeri olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi o çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan Allah'a davet ediyorum." (40/42)

 

3-Cehalet manasında zann,

“Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: (Allah), "İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Yoksa, Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz? (O'nun yanında mıydınız?). Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez" (6 En’am/144,

 

“Allah: "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım." (11 Hûd/46,

 

Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler. (4 Nisa/157)

 

 

5-Zann’a dayananlar yanlışa düşerler

“Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.” (13/37)

 

“Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a uyarlar ve saçmalarlar.” (6/116)

 

Cahiliyye Zannı:

“Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir. (3 Âli İmran/154)

 

c-Kur’an’ın anlaşılmasında zann engeli

Zan bir şey ifade etmez, “Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zann ise haktan hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.” (10 Yunus/36)

 

“Bunların bir de ümmî (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve zann içinde dolaşır dururlar.” (2/78)

 

“Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zann ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez.” (53/28)

 

“Hem müşrikler dediler ki: "Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen zaman yokluğa sürükler. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece böyle zannederler.” (45/24)

 

Allah hakkında kötü zan,

“İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi helak etti de zarara uğrayanlardan oldunuz.” (41/23)

 

“Açın gözünüzü! Göklerde kim var, yerde kim varsa hep Allah'ındır. Allah'dan başkasına tapanlar dahi, Allah'a ortak koştuklarına uymuş olmuyorlar, ancak zanna uymuş oluyorlar. Ve yalandan başka bir şey söylemiyorlar.” (10/66)

 

Doğru yolda olduklarını zannediyorlar

“(O) bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar, şeytanları Allah'tan başka dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlar.” (7/30)

 

“Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.”  (43/37)

 

Kafirler zan ile hareket ederler,

“Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zann ise haktan hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.” (10 Yunus//36)

 

“Ve "Allah çocuk edindi" diyenleri de uyarsın. Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar.” (18/5)

 

Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah'ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur. 30/29,

 

Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar. 43/20,

 

Zan ile hareket etmemek,

“Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.” (49/6)

 

Zann’dan kaçınmak

“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (49/12)

 

d-Buna karşın ilme değer verenler ve ilim ile hareket edenler;

1-Vahiyle gelen ilmi yakîn bir iman ile kabul edeler. Bu Kur’an’ı dinlemeye kapı açar. Kur’an’ı dinlemek de onu anlamanın en ön şartıdır.

 

2-Kur’an’ı kendi yapısı, bütünlüğü ve örgüsü içinde anlamaya çalışırlar.

 

3-Kur’an’ın sünnet ile açıklandığını, tatbik edildiğini, hedeflerinin sünnet ile gerçekleştiğini, onu anlamanın yolunun sünnet ile açıldığını bilen ilim sahibi kimseler, Sünnet bilgisi ve Rasûlün rolü ile Kur’an’ı anlamaya çalışlırlar.

 

4-Kur’an, tefekkürü emrederken, tefekkürün önünü açacak, insanın düşünmesini, akletmesini istemektedir. Bunu sağlamak üzere de insan aklına, duyularına, vicdanına ve hislerine hitap eden âyetler/işaretler göstermiştir.

Bu âyetleri okuyanlar, Kur’an’ı da daha bir dikkatli okurlar. İnsanı ve kâinatı iyi okuyanlar, ya da daha iyi anlayanlar Kur’an’ı da iyi anlarlar.

Zira kâinat da bir kitaptır. Kâinattaki her bir varlık, tıpkı Kur’an’daki her bir kelime gibidir. Kur’an’daki her bir vahiy ifadesi nasıl ilahî ise, varlıktaki her bir zerre de ilâhidir. O halde kâinatı ve ondaki âyetleri hakkıyla okumak, Kur’an’ı anlamayı kolaylaştırcaktır.

 

5-İlim ehlinin tavrı ağırbaşlılk, teenni ile hareket etme, delilsiz-isbatsız konuşmama, vardığı sonucun doğru olmasına dikkatle etmekle beraber faydalı olmasına da ehemmiyet vermektir.

Böyle bir tavır sahibine ilmin kapıları açılır. İlmi ile amel edene, Allahü teâlâ bilmediklerini öğretir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

 

6-Yakîn iman aynı zamanda ikna olmayı beraberinde getirir. Kur’an’ın getirdiği delillere kani olur, hümünün isabetli oluşuna inanaır, müjdelerinden umutlanır, korkularından etkilenir.

 

7-Kur’an’ın anlaşılmasındaki en önemli engellerden birisi de ‘acba’ sorusunun akla gelmesidir. Yakîn iman, şüpheyi, tereddütü, endişeyi, acabayı, şansı, ümniyyeyi bir tarafa bıraktırır.