Hz. İsmail hakkında bir seminer:

Hüseyin K. Ece

7 Ekim 2012

Davet Cemiyeti / Enschede 

-          Kur’an’da Hz. İsmail

Hz. İsmai’l’in ismi Kur’an’da 12 defa geçiyor. Bunlardan 5 tanesi Mekki, 7 tanesi Medeni surelerde geçiyor. İlginçtir, Medeni surelerin hepsinde onun adı hep Hz. İbrahimle birlikte kullanılıyor.

Medeni surelerin üçünde diğer bazı peygamberlerle birlikte anılıyor.

-          O razı olunan bir kuldu

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَّبِيّاً {54} وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيّاً {55} Meryem

“(Resulüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı, resul ve nebi idi. Halkına namazı ve zekatı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.”

-          O dünya ve ahiret nimetleri verilen kimselerdendi.

 أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِيّاً {58} Meryem

“İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub) 'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.”

-          O seçilmişlerdendi

وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ أُوْلِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ {45} إِنَّا أَخْلَصْنَاهُم بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ {46} وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ {47} وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ وَكُلٌّ مِّنْ الْأَخْيَارِ {48} هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ {49} Sad

“(Ey Muhammed!), Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya'kub'u da an. Biz onları özellikle ahiret yurdunu düşünen ihlaslı kimseler kıldık. Doğrusu onlar bizim katımızda seçkin iyi kimselerdendir.

İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir. İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır.”

-          O sabredenlerdendi

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ {83} فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ {84} وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ {85} وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُم مِّنَ الصَّالِحِينَ {86} Enbiya

“Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.

İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.”

-          O üstün kılınanlardandı

وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَى قَوْمِهِ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَّن نَّشَاء إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ {83} وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ كُلاًّ هَدَيْنَا وَنُوحاً هَدَيْنَا مِن قَبْلُ وَمِن ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَى وَهَارُونَ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ {84} وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَى وَعِيسَى وَإِلْيَاسَ كُلٌّ مِّنَ الصَّالِحِينَ {85} وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطاً وَكُلاًّ فضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ {86} وَمِنْ آبَائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَإِخْوَانِهِمْ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ {87} ذَلِكَ هُدَى اللّهِ يَهْدِي بِهِ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَلَوْ أَشْرَكُواْ لَحَبِطَ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ {88} En’am

“İşte bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, hakkıyle bilendir. Biz O'na İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve O'nun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle mükafatlandırırız. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi.

İsmail, Elyesa', Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini alemlere üstün kıldık. Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (üstün meziyetler verdik). Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik.”

-          O Hz. İbrahim’in kabul edilmiş duası idi

رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُواْ الصَّلاَةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُم مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ {37} رَبَّنَا إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي وَمَا نُعْلِنُ وَمَا يَخْفَى عَلَى اللّهِ مِن شَيْءٍ فَي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء {38} الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاء {39} رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء {40} رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ {41} İbrahim

"Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kabe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."

"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir." 

"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!" "Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!"

-          O kendisine vahyedilmiş bir elçi idi

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُوراً {163} وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلاً لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى تَكْلِيماً {164}  Nisa

“Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbata (torunlara), İsa'ya, Eyyub'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik. Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.” 

-          O Neşir ve Nezir idi

رُّسُلاً مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزاً حَكِيماً {165} Nisa

“(Yerine göre) müjdeleyici (beşir) ve sakındırıcı (nezir) olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.”

Hz. İsmail de bu görevle gelen bir elçi idi.

-          O Ka’be’nin banisi idi

وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ {127} Bekara

Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.”

-          O Ka’be’yi hazırlamakla görevli idi

وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ {125} Bekara

“Biz, Beyt'i (Kabe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rüku ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik.”

-          O mükemmel bir müslümandı

Allah (cc) öncelikle yahudi ve hırıstiyanların iddialarını reddediyor.

أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطَ كَانُواْ هُوداً أَوْ نَصَارَى قُلْ أَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللّهُ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَادَةً عِندَهُ مِنَ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ {140} Bekara

“Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbatın yahudi, yahut hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” 

Allah mü’minlere Hz. İsmail gibi müslimlerden olun diyor.

وَقَالُواْ كُونُواْ هُوداً أَوْ نَصَارَى تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ {135} قُولُواْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ {136} Bekara

“Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbata indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.”

قُلْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَالنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ {84} Ali İmran 84

وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ {130} Bekara

“İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.”

Kur’an Hz. Ya’kub’un ölüm vaktini şöyle anlatıyor:

إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ {131} وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَ فَلاَ تَمُوتُنَّ إَلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ {132} أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُواْ نَعْبُدُ إِلَـهَكَ وَإِلَـهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَـهاً وَاحِداً وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ {133} Bekara

“Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Âlemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam'ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi).

Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.

Ka’be’yi yaptıktan sonra Hz. İbrahim şöyle dua etmişti:

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَا إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ {128} رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ {129} Bekara

“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.

Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.”

-          O insanlığın imamlarındandır

وَإِذِ ابْتَلَى إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ قَالَ إِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَاماً قَالَ وَمِن ذُرِّيَّتِي قَالَ لاَ يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ {124} Bekara

Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)" dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.”

O en Tek başına bir ümmet olan büyük bir peygamberin oğlu idi ve onun duasına mazhar olmuştu.

Hz. İbrahim ailesini Mekke’ye yerleştirdikten sonra şöyle dua etti.

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء {40} رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ {41}

-          O muttakilerdendi.

Sad suresin İsmail’in seçkinlerden olduğu söylendikten sonra;

هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ {49} جَنَّاتِ عَدْنٍ مُّفَتَّحَةً لَّهُمُ الْأَبْوَابُ {50} مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ {51} وَعِندَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ أَتْرَابٌ {52} هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ {53} إِنَّ هَذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ {54} (Sad) deniliyor.

-          O muhsinlerdendi

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَاقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ {113} Saffat

“Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lakin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.” 

En’am suresi 84.85 ve 86 ayetlerinde bazı peygamberlerin isimleri sayılıyor, onların doğru yola iletildiği ve hepsinin salihlerden olduğu söyleniyor. Sonra da:

وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ {84} ... En’am

“İşte Biz güzel işler yapanları böyle ödüllendiririz;” (Yusuf 12/22. Kasas 28/14. Saffat 37/80, 105, 110, 121, 131. Zümer 39/40. Mürselat 77/44)

Hz. İsmail’in de bu muhsinlerden olduğu açıktır. Tıpkı diğer sayılan elçiler gibi.

-          Muhsinlerden olmak

وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ {195}

“Ve Allah yolunda [sınırsızca] harcayın, kendi elinizle kendinizi mahvetmeyin ve iyilik yapmaya azimle devam edin: unutmayın ki Allah iyilik yapanları sever.” (Bekara 2/195. Ali İmran 3/134, 148. Maide 5/13, 93.

وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ إِلاَّ بِاللّهِ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلاَ تَكُ فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ {127} إِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّالَّذِينَ هُم مُّحْسِنُونَ {128}‏

“… Çünkü, Allah elbette, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanlarla beraberdir, yani iyi olan ve iyilikte devamlı olanlarla!” (Nahl 16/128)

وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ {69}‏  Ankebut

“Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla (musinlerle) beraberdir.” (Ankebut 29/69 Bir benzeri: A’raf 7/56)

-          Kurban nedir?

Kurbanın kelime manası, insanı Allah’a yaklaştıran şey demektir.

İslâma göre Kurban ibadeti, belli hayvanlardan belli günlerde kesilmek suretiyle yerine getirilebilir. O, ne basit bir adettir, ne de bütün malı mülkü belirsiz bir tarafa atmaktır.

-          Kurban ve Allah’a yaklaşma

Kurban kavramı, Arapçadaki (yakınlık anlamına gelen) ‘karuba/kurbet’’ten ‘fu’lan’ vezninde bir kelimedir. ‘Karube’ sözlükte, uzaklığın zıddı olarak mekân, zaman, nisbet, mesafe, ilgi ve kök/asıl açısından yakınlaşmayı ifade eder. (Isfehânî, Müfredât, s: 601)

Hadislerde de Allah’a yaklaşmak aynı fiille anlatılıyor.

Peygamber (sav); “Allah (cc) kul için, onun Allah’ı nasıl düşündüğü gibidir. O Allah’ı hatırlarsa, Allah da onu hatırlar (Bekara, 2/152).  Kim Allah’a yakın olursa, Allah ona ondan daha yakın olur” diye haber veriyor. (Buharî, Tevhid/15, 35. Müslim, Zikr/2, Tevbe/1)

Rasûlullah (sav) Allah’ın (cc) şöyle buyurduğunu söyledi: "... Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri yerine  getirmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."(Buhârî, Rikak/38)

Hadise göre insan Rabbine yaklaşabilir. Bunun yolu da öncelikle Allah’ın emrettiği şeyleri samimiyetle yapması, ya da yasakladığı şeyleri sırf O hoşlanmadığı için yapmamasıdır.  Bu farzlara nafileler eklenince Allah’a olan yakınlık ve O’nun böyle kullara olan sevgisi artar da artar. 

Allah’a yakınlık hiç bir zaman mekan açısından düşünülmez. Zira Allah (cc) zamandan ve mekandan münezzehtir. Burada Allah’a yakınlıktan maksat O’nun lutfuna ve keremine, affına ve bağışlamasına, rızasına ve sevgisine, ikramına ve nimetlerine yakın olmak, yani layık olmak, O’nu her an yanında hissetmek, O’na karşı sorumluluk bilinciyle yaşabilmektir.

Kulun Allah'a yaklaşması ile ilgili olarak Ebu'l-Kasım el-Kuşeyrî demiştir ki: "Kulun Allah'a yakınlığı önce imanı ile,

sonra ihsanı ile olur.

Allah'ın kuluna yakınlığı dünyada ona lutfedeceği irfan ile,

ahirette de rıdvan ile gerçekleşir. (http://www.sorularlaislamiyet.com/article)

Kurban, bir ibadet ve hürmet ifadesidir ki, bununla insan Allah’a yaklaşmaya çalışır yahut kurbandaki niyyet ve samimiyet insanı Allah’a yaklaştırır.

Kurban olmak Allah’a yakın olmaktır. O’na yaklaşmak fiziği metafiziğe taşımak, buraya ait olan transendensi (aşkın) olana bağlamaktır.

Bu anlamda kurban, varlığın sahibine yönelişi ve boyun eğmeği (kunut’u) sembolize eder. İnsanın emrine verilen maddenin, yine O’nun emrine sunulmasıdır, ‘zaten senindi Rabbim, buyur’ diyebilmektir.

Ya da ‘o benim kurbanımdı, ben ise Senin kurbanınım’ deme cesaretini diyebilmektir.

Allah’a yaklaşmak ancak ihlas ve aşkla, yani Allah’ı gereği gibi sevmekle olur. Kurban bu aşkın/sevginin bir aracıdır.

İnsan varlığını, bütün varlığın sahibi, var oluşunu ve varlığını borçlu olduğu Rabbine yapmalı. Sadece O’na kurban olurum’ demeli. Çocuğunu veya çok sevdiği bir kimseyi severken bile ‘sana kurban olurum’ dememeli. Belki sana bana verene, seni bana armağan edene, seni bana lutfedene kurban olurum deme şuurunda olmalı.

Mü’min, kurban keserek O’na sevgisini ve gerçekten sadece O’na kurban olunabileceğini, sadce O’nun için kurban adanabileceğini gösterir. En azından bu inancını kendi içerisinde isbat eder, tadar ve bunun heyecanını yaşar.

-          Kurbanın tarihi

Kurban olayı, tarihten günümüze kadar insanların baş vurdukları bir ibadet, bir adettir. İslâmın batıl din kabul ettiği bir çok inanışta bile ‘kurban’ ibadeti vardır.

İslâm, tarih öncesinden günümüze gelen bu ibadeti kaldırmamış, ama O’nu asıl olması gereken şekle sokmuştur. Başkaları kurbanı bir korkunun, bir çekinmenin, bir sığınmanın ihtiyacı olarak, tanrıların gazabını (öfkesini) dindirmek üzere verirlerdi. Kimileri de kurbanları tanrılarının yiyeceği sayarlardı. Hayvan kurban edildiği gibi, insan veya eşya da kurban ediliyordu.

İslâm bütün bu yanlış anlayışları kökünden kaldırdı. Kurbanı, Allah’a yaklaşmanın, O’nun sevgisini kazanmanın, malı O’nun yolunda harcamanın, O’na ait olanı yine O’na gönül rızası ile vermenin, fedakârlığın ve teslimiyetin, O’nun verdiği ni’metlerle sevinmenin ve insan ruhunu dindirmenin bir aracı haline getirdi.

İslâm’da kurban kesme ibadetinin Hz. İbrahim (as) ile başladığını  Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz.  (Bak: 37 Saffat/102-108)

Allah (cc) kurban kesmeyi iman eden bütün ümmetler için bir ibadet eylemi olarak emretmiştir. Böylece eti yenen hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar diye. (22 Hacc/34)

Kevser Suresinde Rabbimiz, Peygamberimize ‘Allah için namaz kılıp kurban kesmesini’

Bu emir hem İbrahim’i (as) hatırlamak, hem de aynı teslimiyetin, aynı fedakârlığın devamını sağlamak, ayrıca mükâfata kavuşan İbrahim (as) gibi bayram sevincini yaşamaktır.

Peygamberimiz kurban kesmiş ve ümmetinin de kesmesini emretmiştir. 

-          Kurban ibadetinin hatırlattıkları

‘Eyyam-ı nahr’ denilen Zilhicce ayının onuncu, onbirinci ve onikinci günlerinin aynı zamanda

hacc günleri olması dikkat çekicidir. Bazı müslümanlar kurban heyecanını hacc’da yaşarken, digger müslümanlar evlerde bu sevinci paylaşırlar.

Kurbanla insan, Allah’a karşı duyduğu takva duygusunu zenginleştirir.

Kurban, her şeyden önce sevilen, elde edilmek için emek ve para verilen, zaman ve ömür

harcanan, değerli dünyalıklardan bir kısmını Allah için feda edebilmenin bir göstergesidir.

Bu anlayış insanı başka şeyleri de Allah yolunda feda etme fedakârlarına götürür.

Kurban, insandaki aşırı isteklerin (hırsın), başkasına merhametsizce davranmanın azalmasına yardımcı olur. Kurbanını bizzat kendisi kesen veya yanında bulunan müslümanın merhamet duyguları uyanır, Allah için fedakârlıkta bulunmanın lezzetini duyar.

Kurban, sadece eti için kesilmez. O yalnızca bir sosyal dayanışma amacı da değildir. Ancak kurbanı kesen kendisi etinden yiyebilir, fakirlere ve dostlarına verebilir. Bu dostlar ve müslümanlar arasındaki sevgiyi ve muhabbeti artırır. Bu aynı zamanda bayram yapmanın da anlamıdır.

Kurban bayramında bütün müslümanlar birlikte kurban keserler, birlikte bayram ederler. Bu durum Tevhid Dininin bir özelliğidir. İslâm bütün müslümanları her zaman birliğe, dirliğe, vermeğe, paylaşmaya davet etmektedir.

İslâmda esasen her türlü ibadet, dua ve zikir kulu Allah’a yaklaştırır. Kurbana aynı mananın yüklenmesi; onun ciddi bir sunum, Hz. İbrahim’in (as) fedakârlığını sembolize etmesindendir. 

Kurban ibadeti, ulvî bir amaca ulaşmak için, geçici ve fâni ve aynı zamanda da asıl sahibinden insana emanet edilen varlık’ın, dünyalıkların  bir kısmından vazgeçebilmeyi anlatır.

Burada insan kesinlikle iki tercih arasında değildir. Yani Allah (cc) kuluna, “Ya ben, ya malın” demiyor. “Malının tümünü bırakmıyorsan, terketmiyorsan, son kuruşuna kadar hepsini üzerinden atmıyorsan bana yaklaşamazsın, bana yakın olamazsın” demiyor.

Sanki şöyle diyor: “Sana verdiklerimden bir kısmı zekat, sadaka, infak veya kurban olarak vermeye, sahip olduklarının bir kısmından benim için vazgeçmeye hazırsan; bana yakınlık kazanırsın.”

Kurban ibadetinde şu hikmet de gizlidir: Bir insanın Allah’a yakınlığı dünyalıklara yakınlığı ile ters orantılıdır. Kim dünyayı Allah’tan çok severse o Allah’tan uzaklaşır. Kim de Allah’ı dünya ve içindekilerden daha çok severse Allah’a yakınlığı artar.

Kurban ibadeti Allah’ı sevme iddiasının isbatı, Allah’a yakınlığı gerçekleştiren fedakârlıktır. Kurban bir taraftan Allah’a yaklaşma vesilesi, diğer taraftan da Allah için en sevilen şeylerden vazgeçebilmeyi sembolize eder.

Türkçe’de ‘kurban’ kelimesi biraz da feda etmeyi, feda olmayı, vazgeçmeyi, vermeyi anlatır. Türkçe’de “kurban olmak”, “kurban vermek”, kurban almak” gibi tabirler vardır. Çok sevdiğimiz birisi için “sana kurban olurum” demek, senin için her şeyi, hatta kendimi bile feda ederim demektir. Bu tabiri “seni verene kurban olurum” şeklinde kullanmak daha doğrudur.

Kurban, alabilmek için vermektir

Kurban, mülkiyet tasavvuru inşa eder

Kurban haddini bilmektir

Kurban verebilmeyi öğretir

Kurban Besmeleyi öğretir

-          Örnek gençler

Kur’an bazı gençleri insanlara örnek olarak gösteriyor. Ashab-ı Kehf, Hz. Musa’nın yanında Kur’an’ın ‘feta’ dediği genç, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail gibi.

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَـذَا الْبَلَدَ آمِناً وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَن نَّعْبُدَ الأَصْنَامَ {35} رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيراً مِّنَ النَّاسِ فَمَن تَبِعَنِي فَإِنَّهُ مِنِّي وَمَنْ عَصَانِي فَإِنَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {36} رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُواْ الصَّلاَةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُم مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ {37} رَبَّنَا إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي وَمَا نُعْلِنُ وَمَا يَخْفَى عَلَى اللّهِ مِن شَيْءٍ فَي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء {38} الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاء {39}  İbrahim

“Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!"

"Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin."

"Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kabe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." 

"Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."

"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir." 

-          En aziz kurban: Hz. İsmail

Kurban ibadetinin tipik örneği Hz. İbrahim’ in (as) oğlu İsmail ile

denenmesi olayıdır. (Saffat, 37/102-108)

Burada gerçek bir mü’minin en sevdiği şeyi, kalbinin en müstesna köşesinde sakladığı en değerli şeyi; daha çok sevdiği, varlığın asıl sahibi Allah (cc) yolunda feda edebilmesini, ondan içinde hiç bir burkuntu olmadan vazgeçebilmesini, buna ek olarak da vazgeçtiği zaman kavuşabileceği ecri, şerefi, ulvi makamları  görmekteyiz.

Bir baba düşünün ki bir oğul için altmış-yetmiş sene beklesin, gelen bu oğul da henüz delikanlı çağına ermeden asıl sahibi tarafından geri istensin... Hem de öz babanın elleriyle...

Bu denemeyi ancak Hz. İbrahim gibi Rabbine en samimi imanla teslim olan bir kimse  başarabilirdi. Çünkü o biliyordu ki zaten Allah’a ait olan İsmail’den bu dünyada vazgeçebilmek, ona dünyada bitmez bir isim ve şan, âhirette ise hiç bir gözün görmediği makamlar kazandıracaktı. 

Vazgeçebildiği bir İsmail yerine milyonlarca İsmaili olacaktı.

Zira o Rabbinin va’dine inanıyordu.

Olayı Kur’an’dan takip edelim

فَأَرَادُوا بِهِ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ {98} وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ {99} رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ {100} فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ {101} فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ {102}‏ فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ {103} وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ {104} قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ {105} إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ {106} وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ {107} وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ {108} سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ {109} كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ {110} إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ {111} وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَاقَ نَبِيّاً مِّنَ الصَّالِحِينَ {112} وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَاقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ {113} Saffat

“Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek bir çağa gelince (İbrahim ona): ‘Oğlum, gerçekten ben seni rü’yamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun?’ dedi. (Oğlu İsmail) dedi ki: ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın. Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu yanağı üzerine yatırdı. Biz ona Ey İbrahim! diye seslendik. Gerçekten son rüyayı doğruladın. Hiç şüphesiz biz, güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik. Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.” (37 Saffat/102-108)

Burada inanan bir insanın en sevdiği şeyi Allah yolunda feda etme fedakârlığını görmekteyiz. 

Bu olaydan önce Hz. İbrahim bir kaç denemeden daha geçirilmiş, o da her birinden başarı ile çıkmıştır. Kur’an buna işaret ediliyor ve hz. İbrahim’in insanlara imam (önder/rehber) kılındığını haber veriyor. (2 Bakara/124 )

Hz. İbrahim’in güzel davranışları ve bilinçli kulluğu, Kur’an’da onun ‘muhsin/iyi’ olarak anılmasına sebep olmuştur. Bu aynı zamanda bütün müslümanlara ibadetlerinde ve dünyalık bütün işlerinde ihsan ahlâkı üzere davranmayı tavsiyedir.

Bir oğul düşünün; henüz gençliğe adım atmamış, ya da atmak üzere. Kimbilir belki on, belki onbir, belki oniki yaşında. Kendisini çok seven, yolunu seksen sene bekleyen babası ona diyor ki “seni Allah yolunda kurban edeceğim. Yani seni boğazlayacağım.” Üstelik bu baba çok uzaklarda yaşıyor. Belki bir kaç senede bir Mekke’ye onu görmeye geliyor. Sözüne, yüzüne, özüne, bakışlarına hasret kalıyorlar çilekeş annesiyle birlikte. Belki aylarca yollarına bakıyor, babam gelecek, hasret gidecereceğiz diye. Baba günün birinde çıkıp geliyor. Sarılıyor, kokluyor, babam, ah babam diyor. Seviniyor, içine ferahlık doluyor, hoşnut oluyor. Dünyayı bağışlasalar bu vuslat kadar, bu müjde kadar değerli olamazdı.

O an o genç (çocuk) çıkıp Mekke’nin dağlarında şöyle haykırsa yeri idi: Ey dağlar, ey vadiler, ey gökler, ey Mekke ahalisi, ey Zemzem! Duyun babam geldi. Babam İbrahim teşrif etti. O baba ki Halilullah, o babaki Tevhidin babası, o baba ki tek başına bir ümmet, o baba ki Vahyin en büyük muhataplarından biri. Seçilmiş, övülmüş, faziletlerle donatılmış müstesna bir insan, üstün bir peygamber. İşte o geldi.

Onun gelişi sıradan bir babanın gubetten eve dönüşü gibi değildir. Onun gelişi sıradan bir insanın sıradan bir eve veya bir mekana uğraması değildir.

Ama o da ne? Daha yeterince konuşamadan, hasret gidermeden, daha gelişin ne olduğunu anlayamadan diyor ki. Seni kurban edeceğim.

Böyle bir istek karşısında insan şaşırmaz mı? Ürpermez mi? Korkmaz mı?

Can bu, kolay kolay verilir mi?

Hem niçin? Bunca eşyanın arasında kurban verilecek başka bir şey yok mu?

Niçin İsmail? Yaşlı babanın biricik oğlu? Yaşlı babanın özel duası? Yaşlı bir anne babaya verilen mucize?

Niçin? Niçin? Niçin? Hikmeti ne ola ki?

Bu soruları biz soruyoruz. Hz. İsmail gibi bir oğul değil.

Bu gibi şüpheler bizim nefsimizden kaynaklanabilir. Bu gibi tereddütler bizim aklımıza gelebilir.

Ama o oğulun aklına gelmezdi. Zira o, o küçük yaşına rağmen Hakikati gören biriydi.

Biliyordu ki babası Pğeyagmberdi asla Rabbinden habersiz iş yapmazdı. Rabbi de ona bir bir şey emretmişse mutlaka bir hikmeti vardı.

Yine o –tıpkı babası gibi- biliyordu ki Allah’a ait olan bir şeyi yine O’na geri vermek esef edilecek bir şey değildir.

Bugün canı seve seve O’nun yolunda vermek, yarın dirilişe sebep olacaktır.

Bugün O istedi diye vermek, O’nun katında değer kazanacaktır.

Hz. İsmail bu fedakarlığı gösterdiği ve bunun mükafatını daha dünayda iken gördü. Nasıl babası İbrahim (as) onca ağır imtihanları başarıp Hz. İbrahim olduysa, onun adı da babasıyla birlikte ölümsüzleşti.

Peygamber olarak seçildi. Adı salihlerin ve sıddklerin arasına yazıldı. Ka’be’nin yapımı ve bakımı ile görevlendirildi. Hidayet rehberi, gençliğin örneği, kainatın efendisinin büyük babsı olmak şerefiyle şereflendi.

Adı kurban ile, yani Allah’a yakın olma niyetiyle, kurban ibadetiyle kıyamete kadar anılır oldu. Ne zaman kurbandan bahsedilse babasıyla birlikte onun da adı akla gelir.

Öyle babaya böyle bir oğul.

Öyle bir samimiyete böyle bir mükafat.

Öyle bir teslimiyete böyle bir ödül.

Öyle bir bağışa böyle bir karşılık.

Kur’an Hz. İsmail’in peygamberlik görevi ile ilgili fazla bir bilgi vermiyor. Ama biz biliyoruz ki Kur’an onun adını diğer seçilmiş elçilerin arasında saydığına ve ona salihlerdendi dediğine göre, o

da risalet görevini en iyi şekilde yapmıştı.

Hz. İsmail’in bu teslimiyetinde altı tane önemli mesaj buluyoruz:

1-Mülk Allah’ındır. Öyleyse o mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır. (Ali İmran 3/26) İnsan da Allah’a aittir. Dilediğini dünyaya getirir, dilediğini dilediği zaman buradan alır. (Yunus 10/56. A’raf 7/158. Bekara 2/258) Öyleyse iman edene düşen bu takdire razı olmaktır.

2-Allah (cc) el-Hakim’dir. Her şeyi hikmetle ve bir sebebe bağlı olarak yaratır. Hz. İsmail’in kurban aracı seçilmesi de bu hikmete göredir. Allah hakkında böyle bir ma’rifeti olan, Allah’ın takdirinden şikayet etmez, razı olur.

3-Peygamberler Allah adına yalan söylemezler, yanlış yapmazlar. Hz. İbrahim Allah’tan aldığı vahiy ile hareket etti. Bunu bilen İsmail hiç itiraz etmedi. Müslüman Peygamber Hz. Muhamamd’in pozisyonu hakkında aynen düşünmesi gerekir.

4-Mü’min kurbanla, varlık hiyerarşisini Allah’ın koyduğunu, bu hiyerarşideki yerini ve haddini bir daha hatırlar. “Haddini bilmek gibi irfan olmaz”, “kendi sınırını bilen, başkalarına ait sınırlara daha çok dikkat eder”, sözlerinden hareketle  haddini tecavüz edip zalim olmaz.

5-Kurban ibadeti müslümana Allah’a ait mülkten insan olarak, O’nun izniyle ve O’nun adıyla istifade edebilmeyi hatırlatır. Bundan dolayı o kurbanı Allah için keser ve O’nun adıyla “bismillahi allahu ekber” diyerek keser, O’nun yolunda infak ederken de O’nun rızası için ve besmele ile infak eder.

6-Kurban takvayı ve ihsanı hatırlatır. Yani Allah’a sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi, O’nu görüyormuş gibi O’na ibadet etmeyi hatırlatır. Allah’a hesba katarak hareket edenler, eninde sonunda kazanırlar.

-          Kurban ibadetini günümüze taşımak

Kurban ibadeti İbrahim’in ve İsmail’in samimiyetini, fedakârlığını, gönülden Allah’a bağlılığını bu zamana taşımaktır. Bunu bazı müslümanlar kurban keserek sembolik olarak yapabilirler.  Müslüman da bunu canlarını ve mallarını fiilen Allah yolunda vererek gerçekleştirmeye, Allah (cc) için yaptığı bütün işlerde diri bir bilinç, üstün bir fedakârlık ve canlı bir yakınlık hissi kazanmaya çalışır.

Kurban adağı aslında fiilî bir itiraftır. Müslümanlar kurban ibadetiyle fiilen şehadet getirmiş olurlar, Allah’ın alemlerin rabbi olduğunu dile getirirler.

Günümüz dünyasında maalesef insan farkında olmadan eşyaya, diğer insanlara, ideolojilere, dünyaya kul ve kurban oluyorlar. Varlıklarını bunlara armağan edip, bütün bir ömürlerini bunlara uğruna harcıyabiliyorlar.

Böyle bir harcanmadan kurtulmanın yolu, yüce bir gaye için ‘adamak ve adanmak’tır. Bunu da İslâma teslim olarak ve tam bir hürriyete kavuşan şuurlu mü’minler yapabilirler.

İslâmın getirdiği kurban ibadeti bu çarpık zihniyete bir tavır alıştır. Bu yanlışlığa, bu bozulmuşluğa, bu aldanmışlığa teslim olmamaktır.

İnsanın fani hedeflere ve yalancı/uydurma ilâhlara kurban edildiği zamanımızda, İslâmın kurban ibadeti daha bir anlamlı hale geliyor.” (M. İslamoğlu, Şafak Yazıları, s:115-116)

-          Et mi niyet mi?

Kur’an’ın deyişiyle kurbanların etleri ve kanları değil,  mü’minlerin takvası Allah’a ulaşır. (22 Hacc/37)

Öyleyse önemli olan eti için hayvan kesmek değil, Allah sevgisi için belli bir malı, belli bir zamanda Allah için feda edebilmektir.

Kurban bayramında özellikle sorulması gereken soru şu olmalı: Kurbanla birlikte ‘et’ mi ‘niyet’ mi ön plana çıkmalı?

Kurbanın  şuurunda olmayanlar mümkün ki ‘et’i öncelerler. Ama kurbanın hangi amaçla emredildiğinin farkına varanların derdi elbette samimi bir niyetle ‘cennet’tir.

Kurbanın davar, sığır ve deve cinsinden olmasının da hikmetleri vardır. Bu hayvanlar eti helâl ve evcil olan hayvanlardır. Yani ya insanlar onları çalışarak yetiştirirler, ya da emek vererek kazandıkları paralarıyla alırlar. Onlar, sahipleri için bir değer haline gelirler.

Onların kurban olarak kanlarının akıtılması şüphesiz ki İsmail (as)in kurban olarak kanına denk tutulmasından dolayıdır. Mü’minler kurban keserler ve İsmail (as)in ulaştığı manayı yakalamaya çalışırlar.

Böyleleri ebedî bir vuslatın, bitmeyecek bir mükâfatın, sonu gelmeyecek bir sevincin, fani olmayacak bir hayatın, yazı bile olmayacak bir baharın, devam edecek olan bir rızanın sevdasındadırlar.

Yeter ki O razı olsun. Zira kurbanın anlamını idrak edenler Rablerinden gelenden razıdırlar ki değer verdiklerini mallarının bir kısmını O’nun yolunda feda edebiliyorlar.

Ne adadığının farkında olanlar, ahiretteki ebedî vuslatı özlerler. Adağını yürekten tutanlar ancak bu vuslatın değerini bilirler.

Hz. Adem’in çocuklarının kurban adama olayını anlatan âyette (Mâide, 5/27)   hem kurban ibadetin ilk örneğini, hem de bu ibadetin arka planındaki hikmeti görüyoruz.

Âdem’in çocuklarının kurban sunma olayının sebebi Kur’an’da anlatılmıyor.

Ayet kurban olayındaki ‘takva bilincine’ özellikle vurgu yapıyor. Buradaki vurgu ile Hacc/37. âyet arasında bir bağlantı vardır. Kurbanların etleri veya kanları değil, hakkıyla ibadet eden kulların samimiyeti (takvası) Allah’a ulaşır.

Her iki kardeşin neye kuvvetli bir biçimde bağlı olduklarını ortaya koyan ölçü Allah’a adadıkları ‘kurban’ idi. Kurban adama denemesi, kimin neye daha kuvvetle bağlı olduğunu, neye ve kime daha yakın durduğunu, kim için nelerden vazgeçilebileceğini gösteriyor.

Öyleyse kurban; yani Allah’a yaklaşma sebebi; kulun Rabbi için vazgeçebildiğidir, O’nun yoluna verebildiğidir. Kurban bayramında kesilen kurbanlık hayvanlar buna sadece bir vesiledir, bir semboldür.

Allah için vazgeçilen, verilen, infak edilen, fi-seblillah harcanan, insanın yüreğinde sakladığı, değer verdiği şeylerdir. Asıl bunlardan vermek fedakârlıktır. Asıl bunlardan vermek takvaya daha uygundur. Asıl bunlardan vazgeçebilmek babayiğitliktir.

Kurbanla ilgili âyetler, bilinçli şekilde kurban kesmeyi ve ihsan sahibi olmayı öne çıkarıyorlar. Kurban müslümanlığın sembollerindendir. Bu sembollere saygı, müslümandaki takva ve ihsan bilincinin sonucudur. (Maide, 5/2. Hac, 22/36-37)

Takva bilincinin Allah’a yakın olmakla güçleneceğini, ya da insanın ancak takva bilinci ile Rabbine daha yakın olabileceğini, O’nu yakınında daha diri, daha güçlü, daha içten hissedebileceğini ekleyelim.

Bu aynı zamanda Kur’an’ın muhataplarına da bir uyarıdır. Neyi, ne kadar ve hangi amaçla adarsanız, onun karşılığını kazanırsınız.

Kurbanınızı ister burada bu niyetle kesin, isterseniz başka bir beldeye gönderin, niyetiniz ne ise onu geri kazanırsınız.

Kesilen kurbanların etleri ve kanları değil, mü’minlerin takvasının Allah’a ulaşacağı vurgusu (22 Hac/37), kurban ibadetindeki asıl amacı haber veriyor. 

لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ {37} Hac

“Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!” (Hac 22/37) 

-          Kurban şuurunun mesajı

‘İslâm, Allah yolunda mallarını ve canlarını kurban olarak feda eden veya etmeye hazır olan, ahlâk ve takva bakımından İsmail ve İbrahim (as) gibi olanların eliyle yücelir.

-          Temenni

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَـئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَـئِكَ رَفِيقاً {69}

“Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddikler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisa 4/69)

-          Dua

مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلاَ يُجْزَى إِلاَّ مِثْلَهَا وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ {160} قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِيناً قِيَماً مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ {161} قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {162} لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ {163} En’am

“Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi.

De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim.”

-          Bayramınız bağışladığınız kadardır

Bu açıdan Allah yolunda yaptığınız bağışlarınız ve fadakârlıklarınız, sunduğunuz kurbanlarınız ne kadarsa bayramınız da o kadardır.

Bağışı ve teslimiyeti büyük olanın iki dünyada da bayramı büyük olur.

Hayatınızın bayram tadında, Allah’a itaatlerinizin kurban şuurunda olması dileğiyle.