Peygamber’e itaat hakkında konuşma metni

Hüseyin K. Ece

18 Nisan 2010

Diyarbakır-Peygamber Sevdalıları Proğramında

 

 

- Allah (cc) bütün peygamberleri kendilerine itaat edilmesi için gönderdi:

 وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّاباً رَّحِيماً {64} Nisa

 

- Allah’a ve Rasûlüne itaat imanın gereğidir:

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ {132} Ali İmran

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً {59} Nisa

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأَنفَالِ قُلِ الأَنفَالُ لِلّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَصْلِحُواْ ذَاتَ بِيْنِكُمْ وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ {1} Enfal

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ {33} Muhammed

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ {12} Teğabûn

 

- 8 âyette “Allah’a ve Rasûlüne itaat edin...” şeklinde,

bir âyette “Allah’ın Rasûlüne itaat edin..” formunda geliyor.

 

- Allah’a  hakkıyla itaat edenler çekişmezler, birbirine düşmezler

‏ وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ {46} Enfal

 

-Allah’ı sevmenin göstergesi Rasûle itaattir:

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {31} قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ {32} Ali İmran

 

- Rasûlüllah’ın verdiği hükme razı olmayanlar gerçekten iman etmiş olmazlar:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجاً مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيماً {65} Nisa

 

- Allah ve Rasûlünün hüküm verdiği  konuda müslümanlara tercih hakkı yoktur:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُّبِيناً {36} Ahzab

 

- Allah’a itaat edenlere cennte hazırlanmıştır:

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ {13} Nisa

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيداً {70} يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظِيماً {71} Ahzab

 

- Allah’a itaat edenler en güzel arkadaşları bulurlar:

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَـئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَـئِكَ رَفِيقاً {69} Nisa

 

- Rasûle itaat eden elbette Allah’a itaat etmiştir:

‏ مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظاً {80} Nisa

 

- Peygamberin emrine karşı gelenlere fitne dokunur:

لَا تَجْعَلُوا دُعَاء الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاء بَعْضِكُم بَعْضاً قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الَّذِينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنكُمْ لِوَاذاً فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ {63} Nur

 

- Peygamber ne verdi ise alınır:

مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ {7} Haşr

 

Peygambere tabi olmak imandır:

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعاً الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِـي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ {158} A’raf

 

- Rasûlüllah insanlık için örnektir:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً {21} Ahzâb

Ebu Davud ve Tirmizî kitaplarında Ebu Rafiî’den şöyle rivâyet ediyorlar:

“Resûlüllah (sav), Sizden birinizin, kendisine emrettiklerimden bir emrim, yasaklarımdan bir yasağım geldiği  zaman - koltuğuna yaslanarak-;  ‘ben başkasını bilmem, Allah (cc)’ın kitabında bulduklarımıza tabi oluruz’ dediğini görmek istemem” buyurdular.” (Ebu Davud, Sünne/Hadis no: 4605)        

Yine Ebu Davud Mikdam b. Ma’dikerb (r.a.)’den şöyle bir rivâyet naklediyor: Resûlüllah (sav)  şöyle buyurdu:

“Dikkat edin, bana Kitap (Kur’an) ve onun bir misli verildi. Dikkat edin, karnı tok bir adamın, koltuğuna yaslanarak size: ‘Bu Kur’an’a uymanız gerekir. Onda helâl bulduklarınız helâl, haram bulduklarınız haramdır. (Başka kaynağa ihtiyacınız yoktur)’ demesi yakındır. Dikkat edin, Allah elçisinin haram kıldıkları, Allah’ın haram kıldıkları gibidir.” (Ebu Davud, Sünne/ Hadis no:4604. İbni Mace,  Mukaddime/2, Hadis no: 12. Hakim, Tirmizî, A.b.Hanbel, nak. Hucciyyetüs Sünne,  s: 89,119

İrbaz b. Sâriye (ra)’nin dediğine göre Peygamberimiz (sav) bir gün onların arasında ayağa kalkarak şöyle dedi:

“Sizden birisi, koltuğuna yaslanmış bir şekilde oturarak ‘Allah Teâla bu Kur’an’da olanlardan başka hiç bir şeyi haram kılmamıştır’, demesinin doğru olacağını mı zanneder?  Hayır!  Ben bazı şeyleri  emrettim, bazı şeyleri öğütledim ve bazı şeyleri de  yasakladım.  Onlar, miktar olarak  Kur’an kadar, hatta  Kur’an’dan daha  fazladır.” (nak: Hücciyyetü’s Sünne, s: 89)

Müslim Kitabında Cabir (r.a.)’den şöyle rivâyet ediyor:

“Reslüllah (sav) konuştuğu zaman -sanki akşama veya sabaha düşmanın geleceğini ihtar eden bir kumandan gibi- gözleri kızarır, sesi yükselir, kızgınlığı artardı. Bir keresinde şehâdet parmağını uzatarak şöyle dedi: ‘Kıyametle aramda şu iki parmak arasındaki kadar mesafe kaldığı bir zamanda gönderildim. Kuşkusuz sözlerin en hayırlısı Allah (cc)’ın Kitabı, yolların en hayırlısı da Muhammed (sav)’in yoludur. İşlerin en kötüsü de dinde yapılan dayanaksız bid’atlerdir. Dine yapılan her (ilave) yenilik bid’attır ve her bid’at da sapıklıktır.” (Müslim, Cumua/13, Hadis no: 867)

Abdurrahman b. Amr ile Hacer b. Hacer  anlatıyorlar:

Hakkında Tevbe Sûresi 92. Âyeti inen,  Kendilerini (binek sağlayııp) bindirmen için sana geldikleri zaman, sen; ‘Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum’ deyince harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözlerinden yaş akarak dönen kimselerin aleyhine de (bir yol   yoktur, kınanmazlar.)” (9 Tevbe/92)  İrbaz b. Sâriye (ra)’yi ziyarete gittik. Selâm verip dedik ki; ‘Bizler sana ziyaretci ve bir şeyler öğrenip dönücüler olarak geldik. (Bunun üzerine) İrbaz (ra) şöyle anlattı:

“Peygamber (sav) bir gün bize namaz kıldırdıktan sonra ayağa kalktı ve çok etkili bir vaaz yaptı. Öyle ki bu vaazın etkisinden gözler yaşardı, kalpler titredi. (Orada bulunanlardan) birisi; ‘Ya Rasûlellah! Bu konuşmanız veda vaazı gibi oldu. Bize (bundan sonrası için) ne tavsiye edersiniz?’ dedi.

Peygamberimiz (sav) buyurdu ki:

“Size, Allah’tan korkmanızı, başınızdaki idareci Habeşli bir köle de olsa, dileyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Sizden uzun müddet yaşayanlar pek çok anlaşmazlıklar görecek. Böyle bir durumda size, benim sünnetime ve raşid halifelerime uymak düşer. Onlara sımsıkı tutunun, azı dişlerinizle (de olsa) onlara sarılın. Sonradan uydurulan ve dine sokulan işlerden (bid’atlerden) kaçının. Şüphesiz (dince doğru olmayan) yeni şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlet, her dalâletin sonu da ateştir.” (Ebu Davud, Sünne/no: 4607.  Tirmizî, 2678. Nak. K. Sitte, 2/330)

Bilindiği gibi İslâmın iki temel kaynağı vardır : Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizn Sünneti.

Yukarıda geçtiği gibi Peygamberin görevi sadece İslâma davet, vahyi yaymak değildir. O’nun görevi aynı zamanda Kur’an’ın dediklerini uygulamak, açıklamak ve örnek olmaktır.

Mesela, Kur’an mü’minlere namaz kılmalarını emretmiş ama nasıl kılınacağını, namazla ilgili diğer hükümleri bildirmemiştir. Bunları Peygamberimiz açıklamış. Nasıl namaz kılınacağını, namazın kaç vakit olduğunu, kaç rek’at kılınması gerektiğini, namazla ilgili diğer konuları hep o açıklamış, öğretmiş ve yaparak ümmetine öğretmiştir.

Kur’an zekatın verilmesini emretmiş ama zekâtın hangi mallardan ne kadar verileceğini, ne zaman verileceğini açıklamamıştır. Bütün bunları Peygamberimiz açıklamış, müslümanlara öğretmiştir.

Diğer ibadetler ve hükümler de böyledir. Kur’an kısa bilgi verir, açıklamasını ve uygulamasını Hz. Peygamber yapar.

Bu açılardan bakıldığı zaman Peygamberimizin Sünnetinin ne kadar önemli olduğu anlaşılır.

Kur’an diyor ki : « Peygamber (din adına) size ne verdi ise onu alın, size neyi yasaklamışsa ondan kaçının » (Haşr, 58/7)

Demek ki Hz. Muhammed’in vahye (Kur’an’a) bağlı olarak söylediği her söz, yaptığı her davranış müslümanlar için önemlidir ve bağlayıcıdır.

Peygamberimizin Sünneti (bir anlamda hadisleri) olmadan Kur’an’ı anlamak, hakkıyla müslümanlık yapmak, hatta müslüman olmak mümkün değildir.

Müslümanlar açısından Hz. Peygamberin sünnetin bazı özellikleri vardır. Onları şöyle sıralayabilriz :

1-Sünnet, Peygamberimizin Kur'an'ı yaşayış ve ahlâk haline getirmesi, ya da Allah’ın vahiy ile bildirdiklerinin canlı hale getirmesidir diyebiliriz.

2-Sünnet Peygamberimizin İslâmî hayatıdır.

3-Sünnet, Kur’an’dan sonra İslâmın ikinci kaynağıdır, yani edille-i şer’iyye’nin (İslâmın kaynaklarını) ikincisidir.            

4-Peygamberimiz, Kur'an'ın dediklerini uygulamış, gereken yerlerde açıklama yapmış, hayatımızın her alanında, inanç, ibadet, ahlâk, hukuk, eğitim, dünya işleri gibi konularda prensipler ve ölçüler getirmiştir.

5-Kur’an, Peygambere itaat etmemizi, O’nun İslâm adına getirp anlattığı her şeyi kabul etmemizi söylüyor.

O’na itaat şüphesiz onun sünnetini takip etmektir.

O’nun getirdiği şeyleri benimsemek, onun İslâm adına ortaya koyduğu ölçülere uymaktır.

6-Hz. Muhammed’i bir insan olarak yaptıkları değil, İslâm adına, Kur’an’ bağlı olarak ortaya koyduğu ölçüler, pratikler, ameller sünnettir ve müslümanları bağlar. 

7-Fıkıh (İlmihalde) sünneti hatırlayalım. Sünnet, ef’âl-ü mükelleften (mükellefin işlerinden) biridir. Manası; Hz. Muhammed’in yaptığı ve bizim de yapmamızı emrettiği ibadetlerdi. Sünneti yerine getirmek müslümana sevap kazandırır.  

Öyleyse Peygamberin Sünnetinin dayanağıKur'an'dır, yani vahiydir.

Peygamber (sav) din adına, ya da Allah (cc) izin vermediği halde O'nun adına hiç bir şey söyleyemez. O, kendi aklına estiği gibi, kendi aklının erdiğini değil, Allah'ın kendisine vahyettiğini insanlara açıklar. (53 Necm/4)

Bunun için O'nun peygamberliğini, ya da vahyi tebliğ etmesini Kur'an'dan ayrı düşünemeyiz. Sünnetin ortaya koyduğu anlayış, model, yaşama biçimi Kur'an kaynaklıdır.

Sünnetin, yani hadislerin ortaya koyduğu şeyler, ya da Peygamberin İslâmı yaşama biçimi Kur'an’a uyar.

Peygamberimiz Kur’an’ın dışında da hükümler koymuştur ki bunlar, vahyin açıklaması veya uygulamasıdır.  

Sünnet ya da hadisler ; bir insanın sıradan sözleri değil, müslümanların uyması gereken kuraldır, yol gösteren rehberdir.

Sünnete uymak ; Peygamberimizin getirdiği ölçülere uymak, O’nun ahlâkını ve davranışlarını izlemek demektir.

Peygamberimizin sünneti de tıpkı Kur'an gibi hem kişi olarak bize, hem de müslüman toplum için bazı kurallar, ölçüler ve ilkeler koymuştur.

Bunlar Kur’an-ı Kerim’in âyetlerinin daha geniç bir açıklamasıdır.

Bize düşen Kur’an’ın ve Sünnet’in hayatımıza getirdiği prensiplerin amaçlarını anlayıp onlara uymaktır.  

Kur'an Peygamberimize şöyle sesleniyor:

“Sana zikri (Kur'an'ı) indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın (beyan edesin), ta ki düşünüp öğüt alsınlar." (16 Nahl/44)

Açıklama (beyan), bir metni-parçayı okumak değildir. Açıklama, önce okumak, bildirmek, gerekli izahlarda bulunmak ve anlaşılır hale getirmektir.

Peygamberin açıklama görevi, vahiy'den ne kadedildiğini açıklamak, uygulamak, ya da uygulanabilirliğini göstermektir.   

Peygamberimizin Kur'an'ı açıklarken yaptığı izahlar, eklediği ilaveler, ortaya koyduğu pratikler onun sünnetidir.

Kur'an, Hz. Muhammed'e Kitap ve Hikmet verildiğini söylemektedir. (4 Nisa/113) Kitaptan kasıt Kur'an'dır. Hikmet de O'nun her şeyi yerli yerinde, maslahata ve maksada uygun, en güzel şekilde yapmasıdır.         

Peygamberimizin, bir insan olarak yaptıklarının dışındaki, din adına olan sözleri ve davranışları vahyin kontrolü altındadır. Ancak onun vahyi açıklaması veya insanlara duyurması aynı şekilde olmamıştır. Bu, Kur'an ayetleri, Kutsî hadis ve Nebevî hadis olarak müslümanlara ulaştırılmıştır.

Peygambere inen vahyi iki kısma ayıranlar vardır: Vahy-i metlüv (Okunan vahiy), vahy-i gayri metlüv (okunmayan vahiy). Kur'an, vahy-i metlüv; hadisler ise vahy-i gayr-i metlüv'dür.

Peygamber (sav) bir elçi olarak vahyin anlamını, maksatlarını ve uygulamasını göstermekle görevli idi. Dolaysıyla vahiyden aldığı güçle ve izinle ilgili konularda söz söylemiş ve uygulama yapmıştır. Bir şeyi eksik yaptığı zaman vahiyle tarafından isabetlisi gösterilmiştir.

Sünnet Kur’an’ı açıklarken iki önemli şey yapar:

a-Sünnet, Kur'an ayetlerini te'yid eder (destekler).

Meselâ; "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda batıl sebeplerle yemeyin." (2 Bakara/188. 4 Nisa/29) "Kendisi razı olmadıkça bir müslümanın malı (başkasına) helal olmaz" hadisi bu âyeti destekliyor.

b-Kur'an âyetlerini açıklar, ne kasdedildiğini beyan eder, ya da genel bir hükmü özel hale getirir.  Meselâ; Peygamberimiz (sav), "Fecir vaktinde, beyaz iplik siyah iplikten ayırt oluncaya kadar yeyiniz, içiniz..." (2 Bekara/187)  âyetindeki beyaz ve siyah ipliğin gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığını olduğunu açıklamıştır.

Peygambere itaat etmenin gerekleri:

1-     O’nu Kur’an’ın bize tanıttığı gibi tanımak, siyerini çok okumak, anlamaya çalışmak

2-     O’nun din adına getirip tebliğ ettiği, yaşayıp örnek olduğu bütün imani ilkeleri, ibadetleri, değerleri ve ölçüleri gönülden kabul etmek.

3-     Bu imandan sonra elden geldiği kadar O’nu örnek alarak Allah’a kulluk yapmak.

4-     O’nun ahlakını örnek almak, O2nun gibi güzel davranmaya çalışmak, O’nun gibi emin olmaya çaba göstermek.

5-     O’nu Allah seviyesine çıkarmamak şartıyla her şeyden çok sevmek.

6-     O’nun sevin dediklerini sevmek, sevmeyin dediklerini sevmemek. O’nun uyardığı kimselere karşı dikkatli ve mesafeli olmak.

7-     Müslümanları kardeş/veli/müttefik bilmek. Onlara kardeşce, velayetin gereği gibi davranmak, haklarına riayet etmek, onlara el ile ve dil ile zarar vermemek, onların hakkında kötü düşünmemek.

8-     Peygamberi örnekliği eldeki bütün imkanları kullanarak kuşaktan kuşağa, toplumdan topluma ulaştırmak, çağa taşımak, insanların bu güzel örneklikle yüzleşmelerini sağlamak. Bunun en kestirme yolu da sünneti örnek almak, müslümanca yaşamak, hayatımızla inandığımız şeyin şahitliğini yapmaktır.

9-     Peygamber’e (sav) çok salavat okumak, O’nun yolunda yürümeye azmetmek, bunu nefsimize sürekli hatırlatmak.

10-   Peygamber gibi çok dua etmek, Allah ile irtibatımızı sürekli canlı tutmak,  devamlı ve sadece Allah’tan yardım dilemek.

11-   Yarın mahşer gününde O’nun Liva-ı hamd sancağının altında toplanmayı istemek, ümit etmek, ama bunun hak edecek çalışmaları yapmak.

12- وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَـئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَـئِكَ رَفِيقاً {69} Nisa