Zikir ibadeti hakkında bir seminer

Hüseyin K. Ece

14 Aralık 2007

Sultan Selim Camii-İstanbul

 

a-Sözlükte zikir:

'Zikir’ sözlükte; anma, hatırlama, bir şeyi zihinde hazır etme, bir şeyi dile getirme, hatırlatma demektir .

Kişinin marifet (bilgi) olarak elde ettiği şeyi korumasını sağlayan bir faaliyettir ki, bu; zihne aittir.

 

b-Kavram olarak ‘zikir’;

Allah’ı anmak üzere yapılması veya söylenmesi tavsiye edilen veya emredilen, hamd, dua, ibadet ve övgü gibi fiiller ve sözlerdir.

Bazılarına göre ‘zikir’, insana sevap kazandıran, yani Allah’ı hatırlatan her türlü amelin genel adıdır.

‘Zikir’ aslında kalbin, anılan kimseye dikkat kesilmesi ve ona karşı uyanık olmasıdır. Bunu dil ile ifade etmeye zikir denilmesinin sebebi, kalpteki zikre (hatırlamaya) işaret etmesindendir.

Zikir ve türevleri, fiil ve isim olarak Kur’an’da çok sık geçen kelimelerden biridir. Kur’an bu kavramı;

- Allah’ın insanlara ‘Hakkı, görevlerini ve hesabı’ hatırlatması,

- Kur’an ile hatırlatma,

- kulların Allah’ı cesitli ibadetle hatırlamaları,

- uyarı,

- şeref ve üstünlük gibi anlamlarda kullanmaktadır.

 

c-Kur’an’da Zikrin anlamları: 

Tekrar hatırlatalım ki zikir; bir şeyin dilde veya kalpte hazır olması, o şeyin söz ile veya kalpte hatırlanmasıdır .

Bu hatırlama iki şekilde olabilir:  

Birincisi, unuttuktan sonra olan bir hatırlamadır ki, bu her insanda her zaman olan bir þeydir.

İkincisi, akılda tutulan, öğrenilen ve zaten kalbe yerleşen şeyin hatırlanmasıdır ki, kişi hiç unutmadığı bu gibi şeyleri dil ile söylediği zaman onu zikretmiş, dile getirmiş olur.

Andolsun, size, (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde olduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?” ( 21 Enbiya /10) 

1-Kur’an’ın bir adı olarak Zikir:

Kur’an baştan başa bir öğüttür, hatırlatmadır, ilahi bildiridir. O, aynı zamanda  sürekli Allah’ı hatırlatan âyetlerden meydana gelmektedir. 

“Bu, bizim O’na indirdiğimiz mübarek bir ‘Zikir’dir. Şu halde onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?” (21 Enbiya /50)

“Hiç þüphesiz Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (15 Hıcr /9)

2-Şeref ve şan:

“Sâd. Zikir dolu Kur’an’a andolsun.” (38 Sad /1-2)     

En yüce şeref ve şan ona aittir. Nitekim bir başka âyette buna işaret edilmektedir:

“Gerçekten O Kur’an, hem senin için, hem de kavmin için bir zikirdir (şereftir)” (43 Zuhruf /44) 

3-Şeriat hükümleri:

Sad 2. âyetteki zikrin hatırlatmanın yanında şeriat ve hükümleri, va’ad ve vaid, geçmiş ümmetlerin kıssalarından alınacak ders ve ibretler şeklinde de anlaşılmıştır. 

4-Yüce değerleri hatırlatan:

Sâd 2. âyetteki zikir, dinde ihtiyaç olan şeyleri hatırlatan, şerefli değerileri öğreten, ibret dersi veren Kur’an olarak da anlaşılmıştır.

5-Hz. Peygamber:

‘Zikir’ bir âyette Peygamberimizin bir özelliği olarak kullanılmaktadır . Tıpkı Hz. İsa (as) ya ‘Allah’ın Kelimesi’ denilmesi gibi. Hz. Muhammed (sav) Allah’in elçisidir, hatırlatan, uyaran veya şerefi yüce bir elçidir. 

“Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır; öyleyse ey iman etmekte olan temiz akıl sahipleri! Allah’tan korkup-sakının. Doğrusu Allah, sizin için bir zikir (hatırlatan) indirmiştir.” (65 Talak /10)

(Bazı tefsirciler bu âyetteki zikr’in Kur’an olduğunu, bazıları ise ‘uyari’ anlamına geldiğini söylemişlerdir . (Muh. İbni Kesir, 3/518. Tefhimu’l Kur’an, 6/384)

6-İlim ve marifet:

“Biz senden önce kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (resûl) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.” (16 Nahl /43)

* ‘Zikir ehli’, ilahi kitaplardır. Çünkü onlar da peygamberleri ve vahyi hatırlatırlar.

* kitap ehli kimselerdir. Çünkü onlar da peygamberleri ve görevlerini biliyorlar.

* kendilerine tebliğ edildiği zaman daha önceden iman etmiş mü’minlerdir. Çünkü onlar ‘zikr’i anlayan, ne olduğunu bilen kimselerdir. (el-Keşşâf, 2/584. Muh. İbni Kesir, 2/332. Fi-Zilali’l-Kur’an, 4/2173)

7-Unutmadan sonra hatırlama:

Daha önce bilinen bir şey unutulduktan sonra, hatırlanıyor ve bu hatırlama dil ile ifade ediliyor. (18 Kehf /63)

8-Kalb ve dil ile Allah’ı anma:

“(Hacc) ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız (zikrettiğiniz) gibi hatta daha kuvvetli bir anma ile Allah’ı anın (zikredin)…” (2 Bekara /200)

Buradaki zikir, hem kalb, hem de Hacc esnasında veya hacc bitiminde çeşitli dua ve zikir sözleri okuyup dil ile Allah’ı anmaktır. (Ayrıca: 2 Bekara /198, 203, 239. 4 Nisa /103)

 

e-Zikrin türevleri:

1- ‘Mezkûr’;

 Zikredilen, anılan şey demektir.

“Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer (mezkûr) bir şey değilken, uzun zamanlardan bir süre gelip- geçti.” (76 İnsan /1) 

Bu gerçeğe değinen başka âyetleri de görmekteyiz. (19 Meryem/67. 36 Yâsin /79. 10 Yunus/ 4, 34.  v.d.) 

2-‘Zikrâ’;

Çok zikir, yoğun zikir demektir ki bu, ‘zikir’ kavramından daha geniştir. 

“Korkup-sakýnanlar üzerinde onların (âyetlerle alay edenlerin ) hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. Ancak (bu) bir yoğun hatırlatmadır (zikrâ’dır). Umulur ki korkup- sakınırlar.” (6 En’am /69)    

“Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler (hasenat), kötülükleri (seyyiatı) giderir. Bu, öğüt alanlara yoğun bir hatırlatmadr (zikrâ’dır).” (11 Hûd /114 Ayrıca bak. 6 En’am /90. 7 A’raf/2. 21 Enbiya /84. 29 Ankebût/51. v.d.)

3-‘Tezkire’;

Hatırlatma, öğüt, hatırlatan şey demektir. (Tezkire; belli bir meslek mensuplarının biyoğrafilerinin anlatıldığı kitaplara da denilmektir. Türkçede ‘tezkere’ şeklindeki söyleyiþ; rapor, izin belgesi, askerlik görevinin bittiğini gösteren belge anlamında kullanılmaktadır.)

“Hayır; O (Kur’an) bir tezkirâ’dır (bir hatırlatma, bir öğüttür). Artik dileyen, onu düþünüp-öðüt alsin.” (80 Abese/1-12 Ayrıca bak.  20 Tâhâ/3. 57Vakıa/73. 69 Hakka /12, 48.73 Müzemmil/19. 74 Müdessir/49, 54)

4-‘Tezekkür’;

Bu da düşünüp- öğüt almak, ibret almak demektir.

Kur’an bazı şeyleri hatırlattıktan sonra ‘düşünmez misiniz, ibret almaz mısınız?’ diye soruyor. (6 En’am /152 . 7A’raf/3, 57 . 11 Hûd /24 ,30.  24 Nûr /1, 20)

‘Zikir’ kökünden gelen ‘zeker’, ‘müzekker’, ‘zükûr’ kelimeleri ise, dişinin karşıtı olarak erkekliği ifade ederler.

5-Müzekkir;

Hatırlatan, öğüt veren demektir.

“İşte böyle, [ey Peygamber,] onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt vermektir: ” (Ğaşiye, 88/21)

6-Zâkir/zâkira;

Zikreden erkek ve zikreden kadın. Ya da öğüt alan, öğüt almaya hazır olan demektir.

“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hûd, 11/114)

Kur’an Allah’ın çok çok zikreden müslüman erkekleri ve müslüman kadınları övüyor.

“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzâb, 33/35)

 

f-Zikri kullanıldığı formlar:

Kur’an;

- Peygamberimize,

- mü’minlere,

- ehl-i kitaba,

- israiloğullarına,

- sahabelere,

- kendilerine elçi gönderilmiş topluluklara;

  • ‘hatırlat’,
  • ‘hatırlayın’,
  • ‘aklınıza getirin’, ‘
  • an’
  • ‘anın’ şeklinde hitap etmektedir.

“Ahireti arzu edenler ve Allah’ı zikredenler için, Hz. Muhammed’te en güzel örnek vardır.” (33 Ahzab /21)

“Kur’an’da Allah’ın bir olduğunu zikrettiğin (andığın veya hatırlattığın) zaman, kafirlerin gerisin geriye kaçtıklarını görürsün.” (17 İsra /47)

- Rabbimiz (cc) Peygamberimize, Hz. Meryem’i, İbrahim’i, Musa’yı, İsmail’i, İdris’i (as) anmasını veya onları mü’minlere hatırlatmasını söylüyor. (19 Meryem /16,41,51,54, 56)

- Yine Peygamberimize ‘Hz.Davud’u , Eyyûb’u, İshak’ı ,Yakub’u, Elyesa’a’yı, Zülkifl’i (38 Sâd /17,41,45,48) ve Hûd’u da (46 Ahkaf /31) hatırlat’ buyuruyor.  

- İsrailoğullarına bir çok yerde; “Allah’ın size verdiği nimetleri ve size verdiği makamları hatırlayın” demektedir. (2 Bekara /40, 47,122. 5 Maide /20. 8Enfal /45)

- Müşrikler boğazladıkları hayvanların üzerine Allah’ın adını anmazlar (zikretmezler). (6 En’am /138)

Halbuki mü’minler avladıkları ve boğazladıkları hayvanların üzerine Allah’ın adını anarlar (zikrederler). (5 Maide /4. 22 Hacc /28, 34, 36. 6 En’am /118, 119, 121) 

 

g- İbadet olarak ´zikir´:

Zikir de Allah’a itaattir. Öyleyse O’nun emrettiklerine uymak, yasaklarından kaçmak zikirdir. 

Mü’minler, inandiklari, her an tesbih ettikleri ve önünde kulluk yaptiklari Rablerini hiç bir zaman unutmazlar.

O Rabbe karsi duyduklari sevgi ve takva duygusu sürekli onlarin içindedir. Onlar devamli bir sekilde Allah’i zikrederler. Bu zikir (anma) hiç bir zaman unutulan seyin tekrar akla getirilmesi degil, bilakis; sürekli kalpte ve benlikte olan Allah’in varligini tekrar hatirlamak, O’nun ni’met verici oldugunu itiraf etmek, O’nun büyüklügünü ve yüceligini dile getirmektir. 

Mu’minlere Allah’in âyetleri hatırlatıldığı (zikredildiği) zaman, onların kalbleri bu âyetlere karsi kör ve sağır olmaz. (25 Furkan /73)

Halbuki inkârcılar, kendilerine âyetler hatırlatıldığı zaman, hatırlatılan şeyden (zikirden) ögüt almazlar, zikr’i hatırlamak istemezler. (37 Saffat /13) 

Onlar, kelimeleri konuldukları yerden saptırırlar ve kendilerine verilen ‘zikir’den pay almayı unuturlar. (5 Maide/13)

İbadet yerlerinde Allah’i tesbih eden mü’minleri, ne alış-veriş, ne ticaret Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan alıkoymaz. Onlar gözlerin ve gönüllerin döneceği günden korkarlar . ( 24 Nûr/36-37)

Zikir, kalbleri doyuran, iştahların aç gözlülüğünü gideren, susuzları suya kandıran, akılları hedefine ulaştıran bir ibadettir.

Zikir kul için uyanıklılıktır, şuurdur, bilinçli olmaktır.

Zikir takvaya ulaştırır, takvayı öğretir, takvaya arkadaş eder.

Zikir şuurları diri tutar, gönülleri gafletten korur.

Zikir ilaçtır, zikir iksirdir, zikir ab-ı hayattır, zikir canlara can katan merhemdir.

Zikir yoksullukları kanaat zenginliğine, yalnızlıkları ebedi ve bitmez dostluğa, mahrumiyetleri ilâhí ilgiye dönüştürür.

Zikir dünyalık korkuları giderir, endişeleri umuta çevirir, hayalleri götürür; onun yerine ebedî gerçekleri yerleştirir.

Zikir boş kuruntular (ümniyye) yerine  Allah’ı bilme, takdir etme, önünde kul gibi eğilme ve O’ndan isteme cesareti arama ümidini verir.

Zikretmeyenler, ya da ‘zikir’den yüz çevirenler ebedí açlığa, doyumsuzluğa, mutsuzluğa, sıkıntılı bir hayata ve yalnızlığa mahkûmdurlar.

Kur’an; bedenin, kalbin ve toplumun mutluluğunu şu muhteşem ifadelerle ortaya koyuyor:

“Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur (doyar).” (13 Ra’d/28)

 

h-Niçin Zikir:

1- Nimetleri hatırlamak icin

Rabbimiz (cc), mü’minlere kendisini sürekli olarak zikretmelerini emrediyor. Zikretme emri bazen şükürle, bazen verilen nimetleri hatırlatma ile, bazen namazla, bazen diğer ibadetlerle, bazen verilen zaferle birlikte gelmektedir. Kur’an’da  zikredenler övülürken, zikirden yüz çevirenler  kınanmaktadır .      

- Kur’an, mü’minlere de sürekli bir şekilde Allah’ın nimetlerini hatırlamalarını söylüyor. (2 Bekara /231. 3 Âli İmran /103. 5 Maide /7, 11)

- Kur’an, ayrıca bütün insanlara Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlamalarını haber veriyor. (35 Fatır /3)

- Bazı hayvanların, insanın emrine verilmesinin sebebi; insanların Allah’ı nimet veren olarak hatırlamalarıdır (zikretmeleridir). (43 Zuhruf /13) 

 

2-Hatırlayan hatırlanır:

Bütün ni’metlerin sahibi Allah (cc) insanlara;

“Siz beni zikredin (anın) ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, fakat asla nankörlük etmeyin.” (2 Bekara/152) diye emretmektedir. 

 “Ey iman edenler, Allah’tan ittika edin ve kişi yarın içn ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah’tan korkup-sakının; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

Şu, Allah’ı unuttuklarından dolayı (Allah’ın da) onlara kendi nefislerinin unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar, yoldan çıkmış kimselerdir.”  (58 Haşr/18-19)

 

3-Çünkü Allah emrediyor:

“(Hacc zamani) O sayılı günlerde Allah’ı zikredin (hatırlayın) …” (2 Bekara/203)

“Ey iman edenler! Bir toplulukla (savas) için karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklılık gösterin ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki kurtuluş (felah) bulursunuz.” (8 Enfal /45. bir benzeri için bak. 62 Cumua /10)

Mü’minlerin bir özelliği de Allah’ı zikretmeleridir. (3 Âli İmran/133-135)  Halbuki münafıklar her konuda oldugu gibi bu konuda da Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Namaza üşene üşene kalkarlar, Allah’ı da az zikrederler. (4 Nisa /142)

Bazıları kendi hevasına uyar, kendi arzusundan başka kural tanımaz, Allah’ın ne emrettiği onu ilgilendirmez. Böyleleri Allah’ı zikretmeyi unutan kimselerdir. (18 Kehf/28)    

“Bizi zikretmekten yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere aldırma.” (53 Necm/29)

Allah (cc) mü’minleri şöyle uyarıyor:

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alı- koymasın.” (63 Münafikûn /9) 

Allah (cc), zikreden erkeklere ve zikreden kadınlara büyük mükâfatlar hazırlamıştır. Onların dereceleri pek yüksektir. (33 Ahzab /35) 

        

4-Değer kazanmak için:

Mescidler, -hatta kiliseler ve havralar bile- içlerinde Allah’ın adı anıldığı için değerlidirler. (22 Hacc/40) Mescidler aynı zamanda İslâmın şiarıdır. İçinde Allah’ın adının anıldığı insanı düşünün! Allah´ı anan taştan bedenler değerli olur da, şuur şahibi yürekler olmaz mı? İçinde Allah´ın adının anıldığı mescidler dinin şiari olduğu gibi, Allah’ı çokca zikredenler de İslâmın şiarı (sembolü) olmaya hak kazanır.

Diğer taraftan nasıl ki, mescidlerde Allah’ın adının anılmasını (zikredilmesini ) engellemek zulmün ta kendisi, bunu yapanlar da zalimler (2 Bekara /114) iseler, insanları Allah´ın zikrinden alıkoymak da zulümdür.

 

5- Çünkü Allah’ın zikrini unutanların hakkı dar bir hayattır:      

“Kim de benim ‘zikr’imden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu Kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz (mahşere getireceğiz)” (20 Tâhâ /124)

Bu âyetten bir önceki âyette, ilk insanın Cennetten çıkarılışı hatırlatılıp, Allah’ın gönderdiği hidayete uyanların dünya hayatında şaşırmayacakları haber veriliyor. Bu âyette geçen ‘Zikr’, insanı hidayete götüren vahy, vahyle gelen ilâhí kitaplar ve peygamberlere bildirilen şeyler veya son vahy olan Kur’an, ya da bizzat Allah’ı anmak anlamlarına gelebilir. (Muh. İbni Kesir, 2/497. Ebu’s Suud, Tefsir, 3/496)

Alış-verişler ve ticaretler Allah’ı zikretmeyi unutturmamalı. ( 24 Nûr /36-37. 63 Münafikûn /9) 

 

6-Diri kalmak icin:

Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ve ölü gibidirler.”  (Buharí, Daavât/ 67) 

Öyleyse diri kalmak için sürekli Allah’ı hatırlamak gerekiyor.

 

7-Şeytanın tasallutundan korunmak için:

Allah’ı zikretmekten yüz çevirenlere şeytan musallat olur. Şeytan ise insanın düşmanıdır. (43 Zuhruf/36)

        

8-Nifaka karşı korunmak için:

Ne zaman içerisinde ‘savaştan söz eden (zikreden) bir âyet’ nazil olsa, veya cihad’tan bahseden bir âyet okunsa, kalplerinde maraz olanlar, yani münafıklar, ölüm baygınlığı gibi bakmaya başlarlar. (47 Muhammad /20)

 

9-Zalim olmamak icin:    

Kendilerine Allah’ın âyetleri zikredildiği zaman sırtlarını  dönenler zalimlerdir. Onların kalpleri üzerinde Hakk’ı anlamalarına engel bir perde vardır. (18 Kehf/57)

Kendilerine Peygamberlerle ve vahyle zikredilenleri (hatırlatılan ilâhi hükümleri) unutanlar, servetleriyle şımarırken ansızın cezaya uğratıldılar . (6 En’am/44)

 

i-Zikrin hayata dönüşmesi:

Peygamber vahiy alir. Onu tebliğ eder, beyan eder ve uygulayarak örnek olur. Öyleki peygamber bir anlmada vahiy ahlakı kazanır. Yürüyen vahiy olur. Sözüyle, amelleriyle, varlığıyla vahyin canlı örneği olur. Buna hayatlasmış vahiy dememiz mümkündür. 

Tıpkı bunun gibi, bir mü’min, evrendeki sayısız âyetleri gördükçe veya Kur’an’daki âyetleri okudukça, Rabbini tekrar hatırlar. Onun kalbi ve organları Allah’ı anmaktan hiç uzak kalmaz.

O´nu Allah’a götürecek bir sebep gördüğü zaman, imanı artar, Allah’ın ve O’nun uluhiyyetini (ilâhlığını) tekrar aklına getirir.

Fakat bu hatırlayış, yalnızca zihinde bir beliriş veya dilde bir söz halinde olmaz. Bu anma (zikir) bedeni kaplar, organlarda amel olarak ortaya çıkar.

“Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı (zikredildiği) zaman yürekleri ürperir, O’nun âyetleri okunduğu zaman (bu onların) imanlarını artırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (8 Enfal /2, ayrıca bak. 22 Hacc /35)

Bir başka âyette ise, Allah’ın adı anıldığı zaman mü’minlerin secdeye kapandıkları haber veriliyor. (32 Secde/15)

Peygamberimiz (sav)’den şöyle rivayet olunmuştur:

“ Allah (cc) þöyle buyurmuştur: Ben kulumun Beni sandığı gibiyim ve Bana dua ettiği zaman onunlayım. Kim beni kendi nefsinde zikrederse (anarsa), ben de onu kendi nefsimde anarım. Kim beni kalabalıkta zikrederse, ben de onu, ondan daha hayırlı bir kalabalıkta zikrederim...”  (Müslim, Zikir/2-21, Hadis no: 2675, 4/2061. Buharî, nak. M. İbni Kesir, 1/142)

“...Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, üzerlerine sekine (huzur, feyiz) iner ve Allah onları yanındakilere anar...” (Müslim, Zikir/25, Hadis no: 2689, 4/2069)

 

j-Zikir İbadetinin Yerine Getirilmesi:

Zikir ibadetinin ne kadar önemli olduğu Kur’an âyetlerinden ve hadislerden anlaşılıyor. 

Bu açık da, bu ibadet nasil yerine getirilmeli?

* Bir anlamda imanın ortaya konulması ve Allah’a itaatın ifadesi olan bu zikir ibadeti nasıl yerine getirilecek? 

* Ya da hangi ibadetler zikir sayılmaktadır?

* Zikrin özel bir şekli var mıdır?

* Bazı kesimler tarafından gizli mi - açık mı, toplu mu - tek başına mı yapılmalı tartışması gerekli mi?

* İslâm, mü’minlerin nasıl ibadet edeceklerini göstermedi mi?  

* Emredilen ibadetlerin dışında nafile ibadetler var mı? Bunlar nasıl yerine getirilmeli?

* İbadetlerde bid’at ne demektir?

* Peygamberin ve O’nun sahabelerinin hayatında, kol kola verilmiş bir şekilde, yatarak- kalkarak, bağırıp çağırarak, kendinden geçerek bir zikir yapma şekli var midir?   

* Zikir, bir köşeye çekilip sadece zikir söylerini her gün belli bir miktarda tekrar etmek midir-

*Zikir bir üstadın/şeyhin gozetiminde mi yapılmalı?

* Zikir üstadlara, şeyhlere, ölmüşlere havale edip, onların da Allah’a götürmelerini beklemek doğru mudur?

* Zikir deyince niçin insanların aklına böyle şeyler geliyor?

Halbuki kul, gücü yettiği kadar ibadet yapar, dili döndüğü kadar dua eder, Rabbini anar; Allah´tan (cc) ibadetlerinin karşılığını bekler.

 

Hayata dönüşen zikir örnekleri:

"Onlar, ayakta iken, oturuken, yan yatarken, Allah’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı konusunu düşünürler (ve derler ki :) ‘Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateş azabından koru.’”   (3 Âli İmran/191)

 

1- Bilindiği gibi ilk insan, kelimeler öğrenmiş ve bunlarla Rabbini ‘tezekkür’ etmiş, unuttuğu ilahi emri hatırlayabilmişti.

Levh-i Mahfuz’dan ‘zikr’  olarak indirilen Kur’an âyetleri, insanlara Allah’ı hatırlatan ilâhí belgedir. Öyleyse en büyük ‘zikir’ Kur’an’dır ve O’nu okumak, O’nunla meşgul olmak, O’nun ilkelerini hayat uygulamak, O’nun çizdiği sınırları korumak, O’nun hükmüne uymak; en güzel zikir’dir.   

Herhangi bir ameli Kur’an emrettiği, Allah istediği için yapan müslüman zikrediyor demektir. Çünkü ne yaptığının farkındadır. Rabbini hatırlayarak, O’nun emri olduğunun şuurunda olarak, Rabbinin vereceği karşılığı bekleyerek o işi yapar.

Yine bir müslüman herhangi bir kötü işi sadece Allah yasakladığı için, Rabin rızasına uymadığı için veya Kur’an’da haram/kötü/yanlış denildiği için yapmıyorsa, bu işin farkında ise, zikrediyor demektir. Çünkü o bu hatayı Rabbini hatırladığı, Rabbinin hoşnut olmayacağını, ya da azabı hak edecek günah kazanacağını düşündüğü yapmamaktadır.

Bu da Allah’ı anlamaktır, O’nu zikiridir.

Kur’an’ın uyarılarını ve Rabbinin âyetlerini idrak edenler Allah’ı zikretmenin gereğini yaparlar:

 

2-Kur’an okumak;

İnsan Kur’an okur,  onun âyetleri üzerinde tefekkür eder. Sonra kainata bakar ve  Allah’ın oradaki sayısız âyetlerini düşünür. O âyetlerin yaratıcısı ve sahibi olan Allah’ın büyüklüğünü, ölümü ve ölüm ötesini aklına getirir. Kıyamet sahneleri gözünü önünde canlanır, Cenneti ve Cehennemi düşünür. Oradaki yalnızlığı, yardımcısız ve dostsuz kalmayı, Hesabın çetin oluşunu anar. Sonsuz kurtuluşun ve ebedí saadetin nasıl kazanılacaığını hesap eder.

Bütün bunları düşünmek, hatırlamak, tefekkür etmek zikirdir.

Öyleyse Kur’an okumak, Kur’an’ı öğrenmeye ve anlamaya çalışmak en büyük zikirdir.

İster hatim şeklinde, ister sûre sûre, ayet âyet; her şekilde olursa olsun Kur’an okuyan zikretmiş olur.

Müslüman, ibadetlerinde, ayakta iken, otururken, hatta yatarken ezbere veya yüzüne, bildiği kadar Allah’ın kelâmını okunur, manaları üzerinde tefekkür ederse zikretmiş olur.

Allah’ı çokça zikretmek isteyenler, bol bol Kur’an okumlaı, üzerinde tefekkür etmeli.

 

3-Besmele:

Müslüman, her meşru işe besmele ile başlar. Her işini Allah’ adıyla yapmaya, Allah’tan izin isteyerek, ya da Allah’ın yardımını bekleyerek yapar. Böylece Rabbini anmış, Rabbini unutmamaış olur.

Bir gün de her işine besmele ile başlayan bir müslüman Allah’ın sayısız zikretmiş olur.

 

4-Zikir Cümleleri

Müslüman Zaman zaman ‘el-hamdu li’llah, Allahu ekber, lâ ilâhe illalah Muhammedu’r Rasulullah, sübhanellah’ ve benzeri zikir cümlelerini söyler.

Bunları ister ayakta, ister oturuken, ister çalışırken söylesin, her hatırlayış, her söyleyiş zikirdir. İster yemekten önce isterse yemekten sonra, ister namazdan sonra, isterse ezan okunurken tekrar ederse zikir olur.

Hatta ezanın kendisi bile bir zikirdir. Okuyan da, dinleyen de Allah’ı zikretmiş olur. Tabi ne dedildiğinin farkında olarak.

Böylece her an Rabbini hatırlar, O’nu hiç aklından çıkarmaz. O’nun adını, azametini, Rabbliğini, kahrını ve gücünü, ni’met verici oluşunu ve insana olan sevgisini, merhametini ve affını hatırına getirir.

Bütün bu hatırlamaların tesiri kalpte duyulur, kalpten organlara geçer ve organlar da bunların uzantısı olan amelleri yaparlar. İşte bu Allah’ı zikretmektir ve bu şekilde hatırlamanın sonucu da takva’ya ulaşır.

 

5-Kalbin Zikri

Kalbin zikri, kalbin Allah’ı ve O’nunla ilgili şeyleri hatırlaması; bedenin Allah’ı zikretmesine yol açar. Bedenin ‘zikir’ hali üzerinde olmasını sağlar. Böyle  davranan bir mü’min; Allah’ın insanlara inzal ettiği (indirdiği) ‘eşsiz zikr’i olan Kur’an-ı Kerim’i anlamaya başlar, ona teslim olur, ona iman eder. Sonra da onun ilkeleri doğrultusunda salih amel işlemeye başlar. Böylece insan unutkan olmaktan çıkar, yakîn (kesin) iman sahibi olur.

İşte bu makam kul için ‘zikir’ makamıdır.

 

6-Abdest

Abdest ibadeti başlı başına bir zikirdir.

Müslüman ister namaz kılmak için, ister Kur’an okumak için, isterse sevap için abdest alsın; hepsinde amacı Allah rıazsıdır. Niçin abdest aldığının farkındadır ve abdestini alırken rabbini hatırlar. Abdestle birlikte dua eder, Rabbini ve O’nunla ilgili şeyleri düşünür.

Ebu Hureyre (ra): "Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Allah’ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?''
"Evet ey Allah'ın Resûlü, söyleyin!'' dediler. Bunun üzerine şöyle dedi:
"Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. (Bir namazdan sonra diğer) namazı beklemek. İşte bu ribattır. İşte bu ribattır. İşte bu ribattır." (Müslim, Tahâret/41, (251). Muvatta, Sefer/55, (1,161). Tirmizî, Tahâret/39, (52). Nesâî, Tahâret/106)

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

"Mü'min -veya müslüman- bir kul abdest aldı mı yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile -veya suyun son damlasıyla- yüzünden dökülür iner, ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte -veya suyun son damlasıyla- ellerinden dökülür iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları su ile -veya suyun son damlasıyla- dökülür iner. (Öyle ki abdest tamamlanınca) günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar."  (Müslim, Tahâret/32, (244). Muvatta, Tahâret/31, (1, 32). Tirmizî, Tahâret/2, (2). nak. Kütüb-ü Sitte, 10/396)

Kısaca, müslüman abdestli olduğu sürece zikrediyor, Rabbini hatırlıyor demektir.

7-Namaz kılmak;

Allah’ı zikretmek üzere namaz kılmak emrediliyor.

Rabbimiz buyuruyor ki:

“Gerçekten Ben, Ben Allah’ım. Ben’den başka ilâh yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.” (20 Tâhâ/14)

Çünkü namaz hem dinin direði, hem de zikrin ve kulluğun bütün unsurlarını bünyesinde  taşımaktadır. Namaz; hazırlığından tutunuz da sonundaki selâma kadar her bir rüknü, her bir unsuru birer zikirdir. Kıyam, kıraat, Sübhâneke, Fatiha Sûresi, rukû’, secdeler, tesbihler, salavatlar, dualar  ve diğerleri, zikirden başka bir şey değildir.

Öyleyse en büyük zikir namazdır. Ancak namaz zikr’in bir şekli, bir bölümüdür. Zikir, namazı da içine alan daha geniş bir ibadettir.

“Doğrusu namaz kötü ve iğrenç şeylerden alıkor, Allah’ın zikr’i ise en büyüktür.” (29 Ankebût/45)

 

8-Zikir ibadetinin bir sonu yoktur.

Kur’an; “Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” (33 Ahzab /41-42) buyurarak, mü’minlere günün her saatinde Allah’ı zikretmelerini emrediyor.

Zikir ibadeti sabah-akşam günün her saatini kapsar ve mü’min her güne ait ibadetlerini yerine getirir. Mü’minin yerine getirdiği bütün ibadetler birer zikirdir.

Mü’min, Rabbini ne kadar anarsa ansın, hangi güzel zikirle hatýrlarsa  hatırlasın; bu, onun için fazilettir.

 

9-Yukarıda geçtiği gibi zikir, Allah’a itaattir.

Öyleyse O’nun emrettiklerine uymak, yasaklarından kaçmak zikirdir. Bu, elbette kalple, bedenle ve dille yapılan zikirdir.

Mü’min, kalbine Allah sevgisini ve korkusunu koyar, O’nu kalpte devamlı hatırlar ve âyetlerini düşünürse; bu, kalp ile zikir olur.

Mü’min, Kur’an okur, bol bol dua eder, Allah’ı hatıra getirecek zikir sözleri söyler ve  Allah’ın âyetlerini konuşursa, düşünürse; bu da dil ile zikir olur.

Müslüman, günlük ibadetlerini ihlasla yapar, Allah yolunda bedenle çalışır, çaba gösteriri, sevap işlere, insanların faydasına olan işlere koşturur. Bunları yaparken Rabbinin rızasını düşünürse bu da bedenle zikir olur.

Tabii o ne yaptığının farkındadır. İbadetini yaparken Allah’ı anar, O’nun azametini hep zihninde tutar. İbadet yaparsa elde edeceği mükâfatları, ibadetten uzak olursa kaybedeceği şeyleri hesaba katar.

 

10-Sünneti yaşamak:

İnsanlar içerisinde Allah’ı en güzel ve mükemmel zikreden elbette Peygamberimiz (sav) di. O’nun bütün sözleri birer zikirdi. O’nun emirleri ve yasakları, Allah’ın adlarından ve sıfatlarından bahsetmesi, Allah’ın hükümlerinden ve fiillerinden söz etmesi, O’nun va’ad ve va’idinden (müjde ve korkutmalarından) haber vermesi, O’na hamdetmesi, O’nu tesbih etmesi, O’ndan dua ile bir şey istemesi, hep Allah’a rağbet etmesi, O’ndan korkup- çekinmesi, O’na tevekkül etmesi, hep O’nun zikirlerindendi. Peygamberimizin susması bile kalbinin bir zikridir.

Allah’ın Rasûlü her durumda ve her an Rabbini zikrederdi.

Öyleyse onun gibi yapmak, İslâmı onun gibi, şuurlu bir şiekilde yaşamak zikir hali üzere olmak demektir.

“Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab, 34/21)

 

11-Esmâıllahi’l-Hüsnâ:

Allah’ın en güzel isimleri okumak, anlamaya çalışmak, insan ve varlık üzerindeki tecellilerini müşahede etmek, onlardan ibret almak birer zikirdir.

Müslüman Allah’ın isimlerini öğrenir, üzerinde düşünür, onların hayata yansımalarını takip eder, hatırlar ve onlarla meşgul olursa zikir üzeredir.

 

12-Dua

Dua etmek, başlı başına bir zikirdir. Müslüman kimden nasışl isteyeceğinin farkındadır. O Allah’tan ister her ne isteyecekse. Halini O’na arzeder, O’ndan yardım bekler, O’na sığınır. Bu da Allah’ı zikirdir, hatırlamadır, O’nu hiç unutmamaktır.

“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.” (Bekara, 2/186)

“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 7/55)

En güzel isimler (el-esmaü'l-hüsna) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (A’raf, 7/180)

“Onların oradaki duası: "Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!" (sözleridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise "selam" dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.” (Yunus, 10/10)

 

13-Tevbe/istiğfar

Yaptığı hatanın farkına varıp, yalnızca Allah’a karşı duyduğu saygıden (haşyette( ve korkudan (takvadan) dolayı pişman olup, hatasından vazgeçip Allah’tan bağışlnma isteyen mü’min, Allah’ı zikrediyor demektir.

Kur’an müslümanların süreklei tevbe etmeleri ve Allah’tan bağışlnam dilemelerini emrediyor.

Öyleyse kim Rabbine yönelirse, bağışlanma dilerse, af ve mağfiret dileğinde bulunuyorsa, Rabbini anıyor/hatırlıyor demektir.

Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.” (Hûd, 11/90)

“’Rabbimiz, biz inandık, bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru’  diyenleri, sabredenleri, doğru olanları, huzurunda boyun büküp divan duranları, Allah için (mallarını) harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri görmektedir.” (3 Âli İmran/16-17)  

 “Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.” (Âli İmran, 3/135)

“Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: Selam size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine yazdı. Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (En’am, 6/54)

“(Bu alış verişi yapanlar), tevbe edenler, ibadet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rüku edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır. O müminleri müjdele!” (Tevbe, 9/112)

Her bir tevbe, her bir istiğfar, her bir af isteği, ya da istiğfar sözü zikirdir.

Peygamber (sav) bile gunde defalarca Rabbinden istiğfarda bulunurdu, yani af isterdi. (Buharí, Deavât/3, 8/83. Tirmizí, Tefsir/48, Hadis no: 3259)

O, insanlara şöyle sesleniyor:

“Ey insanlar, Allah’a tevbe edin! Muhakkak ki ben (de en azından) günde yüz defa tevbe ederim.” (Müslim, Zikir ve Dua/12, Hadis no: 2702, 4/2075. İbni Mace, Edeb/57, Hadis no: 3816-3817)

Yine buyuruyor ki:

“ Kalbimin üzerini unutkanlık (sıkıntı-gaflet) kaplar da bunun için günde yetmiş defa istiğfar ederim.” (Müslim, aynı yer, Ebu Davud, Salat/İstiğfar, Hadis no: 1515)

Başka bir hadiste şöyle buyuruluyor:

“(Amel) defterinin sayfasında çokça istiğfar bulana ne mutlu…” (İbnu Mace, Edeb/57, Hadis no: 3818)

Allah’a istiğfar etmiş bir kimse, istiğfarından önce günah işlemiş te olsa affedileceği umulur. (Tirmizí, Deavât/107, Hadis no: 3559)

İstiğfarın yalnızca dil ile yapılması yetmez. Bunun hem dil hem kalp ile yapılması gerekir. Her ibadette olduğu gibi niyet çok önemlidir. İhlaslı bir şekilde bağışlanma isteyip te günahtan vaz geçeni Allah affedebilir.

Peygamberimiz buyuruyor ki:

“Kim yatağına girince üç defa: ‘Estağfirullahe’l azím ellizi lâ ilâhe illa hüve’l Hayyu’l Kayyûm (Kendisinden başka hiç bir ilâh olmayan, diri ve her an yaratıkları gözetip duran yüce Allah’tan bağışlanma dilerim)’ derse, Allah onu savaştan kaçmış olsa da bağışlar.” (Ebu Davud, Salat/Hadis no: 1517. Tirmizí, Deavât/118, Hadis no: 3578)

 

14-Tesbih:

‘Tesbih’, ‘sebh’ fiilinden türemiş bir kelimedir. ‘Sebh’ sözlükte; havada ve suda hızlı hareket etmek, geçip gitmek, yüzerek uzaklara gitmek demektir.           

Kavram olarak ‘tesbih’;  Allah’ı O’na yakışmayan şeylerden tenzih etmek (uzak tutmak)tır.

‘Tesbih’ bir anlamda Allah’ı büyük tanıma, O’na noksan sıfatları yakıştırmama, hızlı bir şekilde ‘sübhanellah’ demek ve O’na ibadet etmektir. Bu bir çeşit Allah’ı zikirdir. 

‘Tesbih’;  Allah’ı, kutsal yüceliğine layık olmayan kusur  ve noksanlıklardan, insanların ilâhlar hakkında düşündükleri eksik sıfatlardan gerek inanç, gerekse söz ve kalp ile tenzih etmektir.

Allah (cc), ‘Sübhan’dır.

“Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah’ın dışında ilâhlar olsaydı, hiç tartışmasız, ikisi de bozulup gitmiıti. Arşın sahibi Allah-Sübhan’dır, onların nitelendirdikleri şeyden uzaktır.” (21 Enbiya/22. Ayrıca bak. 37 Saffat/180, 12 Yusuf/108. 17 İsra/1, 93,108. 27 Neml/8. 28 Kasas/68. 43 Zuhruf/13. 68 Kalem/29)

Canlı veya cansız varlıklar Allah’ı tesbih ederler.

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz de onların tesbihlerini anlayamazsınız. O Halim’dir, bağışlayandır.” (17 İsra/44)

Arşın etrafını çevirmis melekler Allah’ı sürekli tesbih ederler. (39 Zümer/75). Bir kısmı da Allah’ı tesbih eder ve bununla beraber yeryüzünde olanlar için istiğfar ederler. (42 Şûra/5) Allah’ın yanında bulunanlar da Allah’ı tesbih ederler. (41 Fussilet/38. 7 A’raf/206)

Yerde ve gökde olan bütün yaratıklar Allah’a tesbihte bulunurlar.  (57 Hadid/1. 59 Haşr/1, 24.  61 Saff/1. 24 Nûr/41. 62 Cuma/1. v.d.)

Aklı ve iradesi olmayan bütün varlıklar Allah’ı tesbih ettiğine göre, aklı olan ve kâinatın efendisi kılınan insanın da bunu yapması gerekir. O bunu yaparsa varlığı anlamış, varlıkla barışmış, varlıktaki ahenkli koroya katılmış olur.

Buna göre ister namazda rukû’da veya secdede, ister namazın sonunda, isterse başka bir şekilde söylenen her tesbih sözü bir zikirdir. Ki müslüman bunları sabahtan akşama, hatta yatağına girinceye kadar aklına geldikçe söyleyebilir, Rabbini tesbih ederbilir, zikredebilir.

Peygamberden nakledilmiş pek çok tesbih sözleri vardır ki her biri başlı başına hem bir iman tazeleme, hem zikir, hem de manevi bir kuvvettir.

 

15-İlim öğrenmek;

Besmele ile, Allah rızasını gözeterek ilim öğrenmek, yapılan ilmi toplantılar, ilmi faaliyetler de birer zikir sayılmalı. Sonuçta Allah adıyla ve Allah rızası için yapılan her şey Allah’ı hatırlamaktır.

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır." (Tirmizi, İlim 2, (2649); İbnu Mace, Mukaddime 17, (227).)

Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle dediğini işittim: "Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar âlim için istiğfar ederler. Âlimin âbid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir." (Ebu Davud, İlm 1, (3641); Tirmizi, İlm 19, (2683); İbnu Mace, Mukaddime 17, (223).)

 

16-Allah yolunda cihad;

Cihad ibadeti, Allah yolunda yapılan her çabayı, her çalışmayı, her faaliyeti kjapsar. Öyleyse kim Allah için bir adımn atarsa, Allah’ın dini uğruna bir çalışma yaparsa, kim Allah rızası için bir harcamada bulunursa, imkanlarını ve emeklerini fi-sebilillah harcarsa, o Allah’ı zikretmiş olur.

Değil mi ki amacı Allah rızasıdır, Allah’ın vereceği karşılığı beklemektir.

 

l-Zikrin karşısında müslüman:

1-Tezkiyeden sen sorumlusun:

“Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır.” (Fatır, 35/18)

“Cihad eden kendisi icin cihad eder. Suphesiz Allah alemlerden mustagnidir. Iman edip salih amel isleyenlerin kotuluklerini elbette orteriz yaptiklarinin en guzel ile karsilik veririz.” (Ankebut, 29/6-7)

“İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek: "Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaad etti, ben de size vaad ettim, ama sonra caydım! Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım, siz de geldiniz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim." Doğrusu zalimler için acı bir azab vardır!“ (Ibrahim, 14/22)

 

2-Kendi çabanın olması gerekiyor:

Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir. (Ankebut, 29/69)

“Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Ali İmran, 3/102)

 

3-Azimli olmak (irade):

“Andolsun biz, daha önce de Âdem'e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulmadık.” (Taha, 20/115)

“Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” (İsra, 17/19)

4-Allah´a güven:

Artık kim verir ve sakınırsa,

Ve en güzeli de tasdik ederse,

Biz de onu en kolaya hazırlarız (onda başarılı kılarız).”  (Leyl, 92/5-7)

“Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler.

Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir.” (Ali Imran, 3/173-174)

5-Zamanı iyi kullanmak

Müslüman Rabbini hayatının her anında zikreder, yani hiç unutmaz. Onu hatırlamak için de ibadet eder, dua eder, tesbihatta bulunur, her işine besmele ile başlar, abdestli olmaya çalışır, Kur’an’ı çok okur, üzerinde çok tefekkür eder, ölümü ver sonrasını hatırlar, Allah’tan umar, O’ndan bekler, O’na tevekkül eder, O’nun rızasına uygun amel işler, O’nun kendisini murakabe ettiğinin farkındadır.

Müslüman bunlarla birlikte bazı zamanlara daha fazla dikkat ederi Bazı anlar vardır ki değerlendirilmesi gerekir.

Gece namazı (teheccüd) vakitleri.

Sabahın erken saatleri.

Cuma saati.

Ezanla ikamet arası,

Bayramlar ve bayram namazlarından önceki anlar,

Ramazan ve özellikle Kadir gecesi,

Mirac, Berat ve Regaib geceleri,

Zilhiccenin ilk on günü,

Hac zamanı, vakfe sa’y ve tavaf zamanları

Müslüman bu zamanları iyi değerlendirir, fırsatı kaçırmaz.

O bilir ki aslında ömür bir emanettir, geçicidir ve bir fırsatır. Geçen zamanı geri getirmek mümkün değil. Önümüzde ne kadar zamanımız kaldığını da bilmeyiz. Önemli onlan bugün elde olan zamanı iyi değerlendirmek, Rabbe hakkıyla ibadet etmek, her zikir hali üzere yaşamak, hayatı zikre dönüştürmektir.

 

m-Zikrin sonucu:

* Zikrin tesiri kalpte duyulur, kalpten organlara geçer ve organlar da bunların uzantısı olan amelleri yaparlar. İşte bu Allah’ı zikretmektir ve bu şekilde hatırlamanın sonucu da takva’ya ulaşır. 

Rabbimiz buyuruyor ki:

“Gerçekten Ben, Ben Allah’ım. Ben’den başka ilâh yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.” (20 Tâhâ/14)

“Doğrusu namaz kötü ve iğrenç şeylerden alıkor, Allah’ın zikr’i ise en büyüktür.” (29 Ankebût /45) 

 “Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” (33 Ahzab /41-42) buyuruyor.

* Zikir takvaya ulaştırır, takvayı öğretir, takvaya arkadaş eder. Zikir şuurları diri tutar, gönülleri gafletten korur.

* Zikir dünyalık korkuları giderir, endişeleri umuta çevirir, hayalleri götürür; onun yerine solmaz gerçekleri yerleştirir. Zikir boş kuruntular (ümniyye) yerine  Allah’ı bilme, takdir etme ve O’ndan isteme cesareti arama ümidini verir.

“Dikkat edin, kalpler ancak Allahıın zikriyle tatmin olur (doyar).” (13 Ra’d 28)

Görüldüğü gibi zikir ibadeti, hayatla birlikte iç içedir. Hayatın her anında kalple, dille ve badenle yerine getirilir. Yani müslümanın bütünm bir hayatı zikre bürünür, zikir anlayışı ile geçer.

Bunun için zikir bir kenara çekilip belli sözleri her gün belli sayıda, bir üstadın gözetiminde yapılacağını sanmak doğru olmasa gerekir.

Zira Peygamber (sav) böyle yapmadığı gibi, kimseye de böyle yapın demedi.

Maamafih, Allah’ın adının geçtiği her söz, Allah’ı hatırlatan her ifade, her ibadet, her amel elbette zikirdir. Ancak zikri sadece belli zamanlarda belli sözleri belli sayıda tekrar etmek diye alırsak zikrin geniş manasını ve etki alanını daraltmış oluruz.

Hüseyin K. Ece