Allah (cc) tasavvurumuzun anahtar kavramlarından el-hamdülillah hakkında bir seminer

Hüseyin K. Ece

19.04.2015

Selam-Dortmund

 

el-HAMDÜLİLLAH (Tahmîd)

  • Sözlükte hamd

‘Hamd’, sözlükte iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme (medhetme) ve övme mânâsına gelir.

‘Hamd’, övgü ve senâ demektir. Yermek anlamındaki zemmin zıddıdır.

‘Hamd’; bir ni’metin veya güzelliğin kaynağı ve sahibi olan gücü, övgü ve yüceltme sözleriyle anmaktır.

Bir başka deyişle ‘hamd’, isteğe bağlı bir iyiliğe veya onun başlangıç noktası olan bir yardıma karşı, gönül açıklığı ile o iyiliğin sahibine saygı ifade eden bir övgü sözüdür.

Bunda hem ni’met sahibini övmek, hem şükretmek, hem de yüceltme anlamı vardır.

 ‘Hamd’ kavramını Türkçe’de karşılayacak bir kelime bulunmamaktadır. Çünkü o yalnızca bir övme değil, methetme ile şükür arasında bir çeşit övme, özel bir methetmedir.

Canlı veya cansız varlıklar da methedilebilir. Mesela, değerli bir elmas parçası veya güzel bir at övülebilir. Ama hiç bir zaman onlara hamd edilmez.

‘Hamd’, canlılara ve cansızlara istediğî şekli ve değeri veren daha güçlü bir varlığa karşı yapılır.

 

  • Kavram olarak hamd

Hamd bir özgün Kur’an kavramıdır.

Terim olarak, bütün medih (övgü) türlerini içine alan, sevgi ve tazimle Allah’a yönelen övgü ve şükrü ifade eder.

Hamd, kulların Allah’a karşı memnuniyet ve sevinçlerini, O’na şükürlerini bildirmeleri demektir.

“El-hamdü lillâh” sözüne “hamdele” denir.

Her methetme (medih-övgü) hamd sayılmaz. Her hamdde bir medih yönü olmasına rağmen; medihte hamd yoktur. Çünkü methetme, boş bir yalan, soyut bir dalkavukluk da olabilir. Ancak hamd ve şükür devamlı doğruyu ifade ederler.

Hamdin sahibi her zaman övülür, bazı medihler (övgüler) kınanır. Peygamber (sav): “Yüzünüze karşı medh edenlerin yüzlerine toprak saçın.” (Müslim, Zühd 69. Ebû Dâvud, Edeb/9) buyuruyor.  

Hamd, geçmişte verilen ve gelecekte verilecek olan ni’metler hakkındaki sevinç durumundan,

şükür ise, verilmiş olan bir ni’mete kavuşma durumundan dolayı yapılan bir mutluluk ilânıdır.

Bundan dolayı ‘hamd ve şükür’ meşru’ ve ahlâka uygun oldukları halde, medih (methetme) her zaman ahlâkî olmayabilir.

‘Hamd ve şükür’de esas amaç ni’meti verendir. Her ikisi de haktır ve müslümanın gönlünü kavuştuğu nimetten dolayı sevinçle doldururlar.

Hamd’de ayrıca saygı ve değer verme manası da saklıdır.

Hamd, Yüce Rabbimiz dışında hiç bir kişi veya kuvvete yapılmayacak bir şükür türüdür.

Halbuki insanlara, yaptıkları iyiliklerden dolayı teşekkür edebiliriz.

Hamd, ni’metleri, iyilikleri ve bağışları sınırsız ve sonsuz olan bir kuvvete yapılır. O da Allah’tan başkası olamaz.

Hamd, bir iyiliğin karşılığı olmaktan çok, Yaratıcının sonsuz güç ve kuvvetine, verdiği ni’metlerin çokluğuna, O’nun Rabliğine duyulan hayranlığın övme yoluyla dile getirilmesidir. Allah’ın varlığının sayısız yansımalarını düşünerek O’nu hakkıyla övmek, O’nun yüce sıfatlarını ve kudretini dile getirmektir.

Allah’a karşı kullanılan bütün saygı ifadeleri, O’nu zikretme, O’nu methetme (övme), hepsi de birer hamd’dir.

‘el-Hamdü-lillâh’ (Allah’a hamdolsun) denildiği zaman hepsi de ifade edilmiş olur.

Kur’an’ın birinci sûresi olan Fatiha’nın ilk âyeti hamd olayının kime ait olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.

“Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.”

Buna göre hamd sahibi bellidir. İnsanlar kendi görüşlerinden hareket ederek başkalarına hamd edemezler. Kur’an bu gerçeği başka bir âyette şöyle dile getirmektedir:  

“Başlangıçta da sonda da hamd yalnızca Allah’a aittir.” (Kasas 28/70)

„Başkasına hamdetmek Allah’tan rol çalmaya kalkışmaktır. İnsan Allah’tan çaldığı rolü ya kendisine veya bir başka varlığa yakıştırmaya kalkışır. Bu da haddini aşmaktır.

Halbuki hamd, bir anlamda haddini bilmektir. Kişi ne kadar haddini biliyorsa Rabbini bilir, ne kadar Rabbini biliyorsa o kadar hamdeder.“ (İslâmoğlu, M. Allah (cc) s: 113)

Hamd, eşi ve benzeri olmayan ilahî rahmetin hakkıyla övülmesi, o rahmetin sahibinin hakkıyla yüceltilmesidir.

Bütün varlıklar Allah’a hamdederler.

Ancak en olgun hamd inanan bir insan tarafından yerine getirilir. Çünkü mü’min bir insan, Peygamberinden öğrendiği gibi Allah’ı hakkıyla takdir eder, O’na nasıl hamd edileceğini bilir.

Hamd, bir anlamda insanın Rabbini bilmesidir. Yaradılışı düşünerek, satırlardaki ve sadırlardaki âyetleri tefekkür ederek, evrendeki tüm yaratıkların hamd ve tesbih orkestrasına kulak vererek Allah karşısındaki konumunu tespit etmesidir.

Allah’ı ve O’nun Rabliğini anlayan samimi bir müslüman, hamd’ı yalnızca Allah’a yapar. O her zaman ‘elhamdülillah’ diyerek Yaratıcıyı hakkıyla över ve yüceltir.

“Hamd olsun Allah’a ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve nûr’u var etti. Yine inkârcılar, (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.” (En’am 6/1)

 

  • Kur'an'da Hamd

“Hamd” kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam olarak 68 yerde geçmektedir.

Kur’an’ın ilk âyeti olan “el-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn” (Kâinatın rabbi, yani yaratıcısı ve geliştiricisi olan Allah’a hamdolsun) cümlesi Kur’an’da 7 âyette yer alıyor.

“el-hamdü lillâh” cümlesi ise 23 yerde tekrarlanır.

el-hamdü lillâh cümlesiyle başlayan 5 sûre vardır. Fâtiha, En'am, Kehf, Sebe' ve Fâtır sûreleri

Hamd Kur'an'da fiil olarak (yuhmedu) bir âyette sözlük manasıyla yer alıyor.

“Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek isteyenler, evet, sanma ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir azap vardır.” (Âli İmran 3/188)

38 âyette ‘hamd’; “el-hamdu lillahi, bi-hamdi rabbi, lehu’l-hamdu” şeklinde Allah'a tahsis ediliyor.

Hamdin lam-u ta’rifle (belirlilik  takısıyla) gelmesi de onun özel, zata mahsus olduğunu ifade eder. Söz konusu edilen hamd mahsustur, bellidir. O da Âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.

bi-Hamdike olarak 1 âyette (Bekara 2/30)

bi-hamdihi olarak 4 âyette (Ra'd 13/13. İsrâ 17/44, 52. Furkan 25/85)

el-Hâmidun bir âyette (Tevbe 9/112)

Hamîden 1 âyette (Nisa 4/131)

Peygamberimiz’in ismi olan ve hamd kökünden türeyen “Muhammed” kelimesi, 4 yerde geçer. (Ali İmran 3/144. Ahzab 33/40. Muhammed 48/2. Fetih 49/29. En övülen manasında Ahmed ise bir âyette (Saf 61/6) geçmektedir. 

Muhammed, çok övülen, övülmüş hasletleri çok olan demektir.

Mahmûd (övülmüş) (makam-ı mahmud) olarak bir âyette geçiyor. (İsra 17/79) Mahmud; övenleri olduğu için övülen manasındadır.

Hamîd ismi 17 defa yer alır.

Bunlardan bir tanesi; "ila sıratı'l-hamîd-Sonsuz ve her türlü övgüye layık olanın yoluna" şeklinde (Hacc 22/24)

On defa 'ğaniyyun hamîd',

Üç yerde 'el-azizu'l-hamîd' (Burûc 85/8. İbrahim 14/1. Sebe' 34/6)

Bir defa 'hamîdun mecîd' (Hûd 11/73)

Bir yerde 'veliyyul-hamîd' (Şûrâ 42/28) sözlük manasıyla.

Bir âyette 'hakîmun hamîd' (Fussilet 41/42) şeklinde geliyor.

 

-Hamd O’na aittir

Zaten başta de, sonda da hamd yalnızca Allah’a mahsustur.

İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da

hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz.” (Kasas 28/70)

Yerde ve göklerde de hamd O’na aittir:

فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ {17} وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيّاً وَحِينَ تُظْهِرُونَ {18}             

“Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur.” (Rum 30/17)

“Andolsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.” (Ankebut 29/63)

                   وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيراً {111}‏

“Ve de ki: ‘Hamd (övgü), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah’a aittir.’ Ve O’nu tekbir edebildikçe tekbir et (büyük tanı)” (İsra 17/111)

 

-Her şey Rabbini devamlı hamd ile tesbih hamdediyor.

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَـكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيماً غَفُوراً {44}

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz de onların tesbihlerini anlayamazsınız. O Halim’dir, bağışlayandır.” (İsrâ 17/44)

Gök gürültüsü de Allah’ı hamd ile tesbih eder:

وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلاَئِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَن يَشَاءُ وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ {13}

 “Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücadele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.” (Ra’d 13/13)

 

Mü’minler Allah’ı hatırladıkları zaman O’nu hamd ile tesbih ederler.

إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ {15} {س}

 “Bizim âyetlerimize  (gerçekten) inananlar, ancak, kendilerine tebliğ edildiği zaman önünde derin bir hayranlık ve saygıyla eğilenlerdir; (onlar), Rablerini hamd ile tesbih edenler ve asla büyüklük taslamayanlardır.” (Secde 32/15)

Cennetlikler orada Allah’a hamdedecekler:

„(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: "Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler." Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona varis kılındınız diye seslenilir.” (A’raf 7/43)

“Onlar: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah'a hamdolsun. İyi amelde bulunanların mükafatı ne güzelmiş! derler.” (Zümer 39/74)

 

Arşın etrafını çevirmiş melekler Allah’ı sürekli hamd ile tesbih ederler:

‏ وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {75}

Meleklerin de arşın etrafını kuşatarak, Rablerine hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Artık halk arasında hak ile hüküm icra edilip "âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun" denilmektedir.” (Zümer 39/75)

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ {7}

“Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler).” (Mü’min 40/7)

 

Melekler Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yeryüzündekiler için istiğfar ederler.

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ {5} (Şûra 42//5)

 

Melekler, Allah’ın yeryüzünde bir halife yaratma iradesi karşısında: “Ya Rabbi, yeryüzünde fesat çıkarak ve kan dökecek birini yaratacaksın. Halbuki Biz seni hamd ile tesbih ediyoruz ve takdis ediyoruz” dediler.

 وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ {3}

Meleklerin veya başka varlıkların Allah’ı hamd ile tesbih etttiklerinin söylenmesi insana bir hatırlatmadır. Zımnen: “Ey insan, iradesiz varlıklar Allah’a hamdediyor, iradeli ve sorumluluk sahibisin, sen de Rabbini hakkıyla hamd ile tesbi et” deniyor. 

 

  • Hamd ibadeti

Kur’an Peygamberin şahsında mü’minlere Allah’ı tesbih etmelerini ve hakkıyla hamdetmelerini emrediyor:

Kur’an’da yedi âyette „Rabbini hamd ile tesbih et“ deniyor:

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ {98} وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ {99}   

“Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.” (Hicr 15/98)

 

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيراً {58} الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيراً {59} Furkan 25/58

 

Beş ayette Peygamberimize „sabret“  (bunların üçü de ‚onların dediklerine sabret‘ şeklinde) denildikten sonra Rabbini hamd ile tesbih et“ buyuruluyor:

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى {130} Tâhâ 20/130  

 

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ {39}

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ {40}  Kaf 50/39-40

 

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى {130}

“Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.” (Tâhâ 20/130)

 

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ {55} Mü’min 40/55

 

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ {48}

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ {49}‏ Tûr 52/48-49

 

   فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّاباً {3} Nasr 110/3

 

Mü’minler zaten Allah’ı tesbih ederler.

إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ {15} {س}

“Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler.”  (Secde 32/15)

Cennetliklerin tesbihi ve hamdi şöyle olacaktır:

 إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ يَهْدِيهِمْ رَبُّهُمْ بِإِيمَانِهِمْ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الأَنْهَارُ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ {9} دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {10}  (Yunus 10/9-10)

 

  • Hamd-şükür ilişkisi

Hamd ile şükür arasında büyük yakınlık ve benzerlik vardır. Hatta hamd yerine şükür, şükür yerine hamd kelimeleri kullanılabilir.

Hadis-i şerifte bu yakınlık şöyle ifade edilir:

“Hamd, şükrün başıdır. Allah'a hamdetmeyen, O'na şükretmemiştir.” (Abdürrezzak; Beyhakî, Şuabu'l-İman; Kenzu'l Ummâl, 3/6419, s. 255. el-Cevziyye, Medâricü’s Salikîn, 2/208)

Hamd; en geniş anlamıyla şükürdür.

Hamd, kalpte şekillenir, dille ifade edilir. Kalpte şekillenen, dil ile ifade edilen hamd organları yaratılış amacına uygun kullanma şuuru kazandırır.

Şükür hem dille, hem de hareketle yerine getirilen bir itiraf ve şükran duygusudur.

‘Hamd’ şükürden daha geniş kapsamlıdır.

Şükür, bir ni’metin karşılığı olarak sözle, fiille ve kalpten yapılır.

Hamd ise, ni’met sahibinin var olduğunu bilmemiz durumunda, o ni’met veya güzellik bize ulaşmasa da yapılır.

Bu bakımdan hamd her durumda yerine getirilir.

Hamd etmek yerine “şükretmek” diyemeyiz. Çünkü biz, ancak kendimize yapılan bir iyiliğe karşı şükreder ve teşekkür ederiz. Şükretmek, kişiye ulaşan bir iyiliğin, bir nimetin karşılığıdır.

Ancak kişisel yararlarımıza ters düşen durumlarda da hamd edilebilir ve edilmelidir.  

Hamd etmek için ise, iyiliğin sadece bize ulaşması gerekli değildir; onun başka varlıklara  ulaşmış olması da hamd etmek için yeterlidir.

Çünkü hamd, kişisel ve basit menfaatler karşılığı ifade edilen bir övme değildir. Evrensel ve küllî değerlere duyulan hayranlığın, itirafın bir ifadesidir.

‘Hamd’, Yaratıcı dışında hiçbir şahıs ve kuvvete yöneltilmeyecek bir şükür türüdür.

‘Hamd’, nimetleri sınırsız ve sonsuz olan kudrete yapılır ki, o da Allah’tır. Onun için Allah’a hamd etmek, Allah’a şükretmekten daha faziletli, daha üstündür.

Hamd’de sevinç ve arzu anlamı, şükürde ise içten bağlılık ve dostluk anlamı daha çok yer almaktadır.

‘Hamd’ etmede saygı ve değer verme yönü daha yüksektir.

Hamd, şükrün başıdır.

Şükür, ‘hamd’e göre, sebepleri açısından daha genel, ilgili olduğu şeyler açısından daha özeldir.

Hamd, ilgili olduğu şeyler açısından daha genel, sebepleri açısından daha özeldir.

Bunun anlamı şudur:

Şükür, nimet sahibine şahitlik yaparak kalp ile,

överek ve nimet sahibini itiraf ederek dil ile,

itaat ederek ve boyun bükerek organlarla olur.

Şükrün ilgilendiği şey Allah’ın zatına ait özellikler değil, O’nun verdiği nimetlerdir.

Allah’ın, hayat, işitme ve görme gibi sıfatlarına karşılık ‘şükürler olsun’ denmez. Bunlar için Allah’a hamdedilir.

Şükür gereken her şeye aynı zamanda hamd de gerekir. Ama hamdin gerekli olduğu her şeye şükür gerekmez. Şükür organlarla, hamd ise kalp ve dil ile yerine getirilir.

Hamd’ta hem nimet sahibini övmek, hem şükretmek, hem de yüceltme anlamı vardır.  

Tekrar edelim ki şükür; nimet veren Allah’ın (c.c.) nimetlerini boyun bükerek itiraf etmektir. Kul kendisine yapılan iyiliği itiraf eder ve nimet vereni över.

Bu anlamda onun ‘Allah’a hamdolsun’ demesi bir şükür ifadesidir.

Nimetlere şükür, Allah’ın yaptığı ihsanları görmek, hürmet ve büyük tanımayı (tazimi) yerine getirmek ve nimet verenin hizmetinde bulunmaktır.

Şükür bir anlamda da kulun kendini gerçek şükretmekten âciz görmesidir. İnsan ne kadar gayret ederse etsin; ne verilen nimetlerin karşılığını hakkıyla ödeyebilir, ne de nimet vereni hakkıyla övebilir.

Şüphesiz ki Allah’ın bir insana şükredebilme kabiliyeti ve fırsatı vermesi, anlayabilenlere göre, insan için en büyük iyiliktir.

Bir başka açıdan ‘şükür’, güç ve imkânlarını Allah’a ibâdet ve itaat uğruna kullanabilmektir.

Hamd ve şükür, nimetleri arttırır:

“Hatırlayın ki, Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) arttıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir! diye bildirmişti.” (İbrahim 14/7)

 

  • Hadislerde hamd

Ebu Hüreyra (ra) anlatıyor: Resûlullah (as) buyurdu ki; “İki kelime vardır, bunlar dilde hafif, terazide ağır, Rahman’a da sevimlidirler: Sübhânallâhi ve bihamdihî, sübhânallâhi’l-azîm. (Allah’ım! Seni hamdinle tesbih ederim, Yüce Allah’ım seni tenzih ederim) kelimeleridir.” (Buhari, Daavat/65)

Amr İbnu Şuayb an Ebîhi an Ceddihî (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki:

"Duaların en faziletlisi Arefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehü'l mülkü ve lehü'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, herşeye kâdirdir) sözüdür." (Muvatta, Kur'ân/32. Tirmizî, Da'avât 133 (3579))

Peygamber (sav) şöyle demiş: “Elhamdulillah ile başlamayan her bir sözün sonu yoktur (ebterdir) yani berektsizdir”. (Ebû Dâvud, Edeb/18. İbn Mâce, Nikâh/19. Mecmu’un Nevevi’den ve Müsned 2/359’dan Heyet, Duau’l-Nudbeh, Müessesetü İmam Hadi, Kum 1435 s: 17)

Bunun bir benzeri de Ali ibnu Ebi Talib’den (ra) rivayet edildi. O demiş ki: “Başında hamd olmayan hiç bir dua bereketsizdir (ebterdir)...” (Heyet, Duau’l-Nudbeh, Müessesetü İmam Hadi, Kum 1435 s: 17)

Peygamber’den (sav): “Eğer gece veya gündüz Bana içten ibadet edersen, ellerini bana kaldır ve şöyle de: ““Allahümme leke’l-hamdü. Senin ebedi oluşunla birlikte ebedi hamd yalnızca Sanadır.

Gerçek hamd Sanadır, Senin ilmine son yoktur.

Bütün hamdlar Sanadır, Senin dilemene engel olacak yoktur.

Bütün hamler Sanadır, hamd edene Senin rızandan başka ecir yoktur.

Ey Allahım hamdin hepsi Sandır.

Allahım Sana ebediyyen hamdolsun...” (Mecmâu’z-Zevâid 10/97’den, Heyet, Duau’l-Nudbeh, Müessesetü İmam Hadi, Kum 1435 s: 21)

İmam-ı Bakır (ra) gece namazından sonra şöyle dermiş: “Allahümme leke’l-hamdu.

Ey Allah’ım hamd sanadır. Ey Rabbim Sen göklerin ve yerin nurusun.

Hamd Sanadır. İmdat isteyenlere imdat eden Sensin.

Hamd Sanadır. Sen yardım isteyenlere yardım edensin.

Hamd Sanadır. Sen dara düşmüşlerin dualarına icabet edensin.” (Heyet, Duau’l-Nudbeh, Müessesetü İmam Hadi, Kum 1435 s: 387)

Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdu ki: “Kim, "Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu'l mülkü ve lehu'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr.” duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle âzad etmiş gibi sevab verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir.

Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez.

Kim de bir günde yüz kere “Sübhânallahi ve bihamdihi” derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile." (Buhârî, Daavât 54, Bed'ü'l-Halk 11. Müslim, Zikr 28, (2691). Muvatta, Kur'ân 20, (1, 209). Tirmizî, Daavât 61, (3464))

Hamd etmeyi içeren duâları okumanın, günahların bağışlanmasına vesile olacağını ve hamdin en faziletli zikirlerden biri olduğunu açıklamıştır.

Yine hamdi içeren zikirlerin sadaka yerine geçeceğini haber vermiş, duânın en faziletlisinin el-hamdü lillâh sözü olduğunu belirtmiştir. (Buhârî, Ezan/155, İman/19. Müslim, Tahâret/1, Müsafirîn/84)

 

  • Müslümanın hayatında hamd

İnsanoğlu ibâdete, hamde meyilli yaratılmıştır. Birisini veya birilerini övmeye, onlara bağlanıp ibâdet etmeye hayatı boyunca ihtiyaç duyacaktır. Bu alemlerin Rabbi Allah (cc)  olmalıdır

Zikir, şükür ve dolayısıyla duâ ögelerini içeren hamd, tıpkı besmele gibi, müslümanların hayatında önemli bir yer tutmaktadır.

Mü’min her zaman hamd ve şükür içinde olmalı. Belâ ve musibetin içinde olsa dahi.

Mü’min, hamd ile Allah’ın büyüklüğünü ve mükemmelliğini, kendi acizliğini ve eksikliğini hatırlar ve teslimiyeti bir kat daha artar

Hamd, hayata gülümsemektir.

Hamd insanı iyimser yapar. Eşyanın, kendi halimizin güzel yanlarını gösterir.

Dilimiz hamdettiği gibi, yüzümüz de her an hamd etmeli. Yüzün hamdi-şükrü tebessümdür.

Muhammed (sav), tüm şemail kitaplarının nakline göre devamlı mütebessim idi. 

Akraba, kabir ve fakir insanları ziyaretin de hamde katkısı vardır. Hamdi artırdığı için hadis-i şeriflerde bu ziyaretlerin önemi vurgulanmıştır. 

Peygamber (sav) “Elhamdü lillâh alâ külli hâl” (Her durum karşısında Allah’a hamdolsun) derlerdi.

Bu da ancak her organın yaratılış gâyesine uygun olarak kullanılmasıyla mümkün olur. Buna tatbikî hamd denir. Her çeşit fazilet ve erdemleri elde etmek, İslâm ahlâk esaslarını öğrenip uygulamak, bu çeşit hamdin vâsıtasıdır.

Hamdi Allah’a has kılarak, O’nun büyüklüğünü, eksiklerden uzak olduğunu, övülmeye lâyık olan yegâne gücün ancak Allah olduğunu vurguluyoruz.

O’na hamdetmek O’ndan kaynaklanan her şeyi de kabul etmiş, övmüş ve ona rızâ göstermiş oluyoruz.

Allah’a hamd etmek, bize her iyiliği, her nimeti karşılığı yalnız sözle değil; fiil ile de ta’zim etmektir.

Hamd sadece dil ile ‘hamd olsun’ demek değildir. Hamd görevi kalp, dil ve organlar ile yerine getirilir:

Kalp ile yapılanı, nimetlerin en önemlisi olan imanı bize tattıran ve sevdiren Allah’ı zikretmek (hatırlamak), O’nun sıfatlarını tefekkür etmek, düşünmek, imanda kemâle ulaşma yollarını aramaktır.

Dil ile yapılan, Allah’ın bu sıfatlarını anlatmak, sık sık, Allah, şükür, hamd... kelimelerini kullanarak zikirle meşgul olmak, hakkı söylemektir.

Organlar (uzuvlar) ile yapılanı, onları Allah’ın yolundan, yaratılış amacından ayırmamaktır. Allah’ın emir ve yasaklarına mümkün olduğu kadar dikkat ederek kulluk görevini yerine getirmek fiilî hamddir.

Mü’min Kur’an’ı elhamdülillah ile okumaya başlar, el-Fatiha diye bitirir yine elhamdülillah der.

Her gün kılınan 5 vakit namazda kırk defa tekrarlanan Fâtiha sûresi hamd ile başladığı gibi, namazın girişinde okunan Sübhâneke’de, rükûdan kalkarken okunan tahmidde hamd kelimesi kullanılır.

“Salli” ve “Bârik” duâlarında, namazdan sonra çekilen tesbihlerde, ardından okunan tevhid cümlesinde,

bayramlarda ve diğer bazı dinî merâsimlerde getirilen tekbirlerde senâ ve şükür manalarıyla birlikte hamd kavramı tekrarlanmaktadır.

Hac yerine getirilen telbiye’de de hamd yer almaktadır.

Cuma hutbesinin her iki bölümü de hamd cümleleriyle başlar.

İslâmî eserlerin ilk cümlelerini genellikle besmele ve hamdele oluşturur. Bir

yazıda hamdeleye yer verilmemesi, o yazının önemli olmadığının bir işareti sayılmıştır.

Ayrıca, hamdele, müslümanların uykuya yatma “el-hamdülillahi vahdehu, ve’s-salâtü ve’s-selâmü ala men nebiyye ba’dehu-Bir olan Allah’a hamdolsun, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan Nebi’ye salat ve selam olsun”,

uykudan kalkarken “el-hamdülillezi ehyânâ ve ematena ve ileyhi’n-nüşur-Bizi diriltene, bizi öldürene ve huzurunda toplanacağımız Allah’a hamdolsun”  denilir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 15/ 448)

Uykudan uyanınca: Asbahna ve asbaha’l-mülkü, lillah, ve’l-hamdü lillahi, la ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir, Rabbi es’elüke hayra fi hazelyevme ve hayra ma ba’dehu…diye dua edilir.

Mü’min ulaştığı her nimet için hamdeeder ki, Rabbi ile irtibatı canlı kalsın.

Yemekten sonra hamd edilir ki, yediğimiz nimetleri ihsan eden, o gıdalara lezzet katan, bize ağız tadı veren, açlığımızı bunlarla gideren, gıdaları enerjiye dönüştüren Yaratıcı’yı görmezden gelmeyelim, nankör olmayalım.

Bu konuda sünnet, yemek sonrası sofradan kalkmadan herkesin kendisinin hamd etmesidir.

Sünnette meşhur olan hamd ifadesi de şöyle: “el-hamdü lillâhi’llezî et’amenâ ve sekaanâ ve cealenâ mine’l-müslimîn-Bizi doyuran, susuzluğumuzu gideren ve bizi müslümanlardan kılan Allah’a hamd olsun.”

Helâl bir şey içtikten sonra da hamdetmeli

Duâya başlarken ve bitirirken, derse, sohbete, kitleye konuşmaya başlarken ve bitirirken hamd etmeli.

Başlangıçta hamd ile Allah’ın nimeti hatırlanıp, O’nun yardımı istenirken; bitişte de verdiği güce ve güzelce tamamlanan nimete karşı şükür makamında hamd edilmelidir.

Okumayı bitirdikten, uykudan uyandıktan, elbise giydikten sonra Rasûlullah’ın hep hamdettiğini biliyoruz.

Tuvalet ve banyodan sonra “el-hamdü lillâhi’llezi ezhebe anni’l-ezâ ve âfânî min zâlike (Benden eziyeti gideren ve böylece bana âfiyet veren Allah’a hamdolsun)” denilmesi tavsiye edilmiştir.

Abdeste başlarken ve banyodan sonra “el-Hamdülillahillezi ceale’l-mâe tahûra-Suyu temizleyici kılan Allah’a hamdolsun” deriz.

Abdestten sonra “Sübhanellahi ve bi-hamdike eşhedü en lailahe illa ente, estağfiruke ve etubu ileyke-Allah Sübhandır ve hamd O’nadır. Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim, Sana istiğfar ediyorum ve Sana tevbe ediyorum”. Deriz

Uzun bir iftitah duası hamd ile başlıyor ve her cümlede bu hamd tekrar ediliyor. “Allahümme leke’l-hamd” şeklinde.

İftitiha dualarından biri de şöyle: “Allahu ekber kebira,

Allahü ekber kebira,

Allahu ekber kebira

vel-hamdü lillahi kesira

ve’l-hamdülillahi kesira, v

e’l-hamdülillahi kesira

ve sübhanellahi bükraten ve esıla” (Ebu Davud, 1/203. İbni Mace 1/265)

Ruku’da söylenen dualardan biri “Sübhanekallahümme Rebbana ve bi-hamdike, Allahümmeğfirli-Ey Sübhan olan Allahım, Sen bizim Rabbimizsin, ve hamd Sana aittir, Ey Allahım Sana istiğfar ediyorum.”  (Müslim, 1/346)

Aynı tesbih duası secde de yapılır

Peygamber’in namazdan sonra yaptığı dualarda hamd yer alırdı.

Namazdan sonra okuduğumuz tesbih-havkale’de “velhamdü lillahi”,

Tesbihte “33 defa elhamdü lillah”

Ondan sonra okuduğumuz tehlilde “ve lehu’l hamd” deriz

Aksıran her mü’minin “el hamdü lillâh” demesini emretmiştir. (Buhâri, Edeb/126)

Hapşırma (aksırma) da hamd için bir vesiledir. Aksırdıktan sonra “elhamdü lillâh” denilmesi, yanımızda bulunan insanların bize hayır duâda bulunmalarına sebep olacak olan önemli bir sünnettir. Aksıran tahmid’de bulunur. Yanındaki müslüman “teşmit” eder, yani “yerhamuke’llah” (Allah sana merhamet etsin) der. Aksıran da “yehdînâ ve yehdîkümu’llah” (Allah bize ve size hidâyet etsin.) diye mukabelede bulunur.

Biriniz hapşırır ve hamdederse, ona teşmitte bulunun. Allah’a hamd etmezse teşmitte bulunmayın.” (Buhâri, Edeb/127. Müslim, Zühd/53)

“Allah hapşırmayı sever, esnemeden hoşlanmaz. Öyleyse sizden biri hapşırır ve Allah’a hamdederse, bunu işiten her müslüman üzerine “yerhamuke’llah” (Allah sana merhamet etsin) demesi haktır (bir vazifedir). Ancak, esnemeye gelince, işte bu, şeytandandır. Biriniz namazda esneyecek olursa, imkân nisbetinde kendini tutsun ve hah diye ses çıkarmasın. Zira bu, şeytandandır, şeytan kendisine gülüyor demektir.” (Buhârî, Edeb/125, 128, Bed'ül-halk/11. Müslim, Zühd/56)

Mü’minler karşılaştıkları zaman önce selâm verirler, sonra nasılsın sorusuna, veya hasta ziyaretlerinde ‘el-hamdü lillah’ derler.

Günde yüz defa “Sübhanellahi ve bi-hamdihi” denilmesi tavsiye ediliyor. (Müslim, 4/2071)

Günde on defa “La ilahe illahu vahdehu la şerike lehu velehu’l-hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir” denilmesi tavsiye ediliyor. (Ebu Davud, 4/319. İbni Mace, Ahmed 4/60)

“Sübhanellahi ve bi-hamdihi adede halkıhi, ve rıda nefsihi, ve zinete arşihi ve midade kelimatihi” üç defa sabah üç defa akşam söylenilmesi tavsiye edildi. (Müslim 4/2090)

Görüldüğü gibi her vesileyle hamd, Allah’ı hatırlayıp ona şükür tavsiye edilmiş, hayatın tüm alanlarını Allah doldurmuştur.

Müslümanın Allah’tan uzak, O’ndan gafil hiçbir zamanı ve hiçbir hali olmaması istenmiştir. Böylece her yapılan eylemin ibâdet olması sağlanarak kulluk bilinci perçinlenmiştir.

 

  • Son Söz

Kemal derecesinde bir hamdin üç basamağı vardır.

Erişilen nimetin Allah’tan geldiğini bilmek,

O’nun verdiğine rızâ göstermek

ve nimetinin gücü bedeninde bulunduğu için O’na isyan etmemek.

Her ciddi eylem, her nimet üç ibâdet ister. Bunlar zikir, fikir ve şükürdür.

Başta zikir (besmele), ortada -iş esnasında- fikir (tefekkür, Allah’ın nimet ve ihsanını düşünüp O’nun rızâsını istemek) ve sonunda şükür (el-hamdü lillâh demek).

“Ve âhıru da’vânâ eni’l-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn: Dâvâmızın sonu âlemlerin Rabbi Allah’a hamd etmektir.”

 

Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar

İbnu Teymiyye, Tefsirul Kebir, 2/307

İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, Düşün Yay. İstanbul 2011, 1/642-666.

            Allah (cc), Düşün Yay. İstanbul 2006, s: 113-119

TDV İslâm Ansiklopedisi,

Şâmil İslâm Ansiklopedisi,

Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, İstanbul 2010, s 238-239

Kalkan, Ahmed, Ansiklopedik Kur’an Kavramları, Davud Emre Yay. İstanbul 2011,  4/813-826

Hamd Rabb, Yakup Çiçek, Fahrettin Yıldız, Bir Y. s. 7-41

Namaz Duâları ve Sureleri, Ali Akpınar, Suffe Y. s. 78-79

Fatiha Tefsiri, Azad, s. 51-54

Fatiha Üzerine Mülahazalar, Hikmet Işık, Nil Y. S. 107-114

Hamd, İmam Humeyni (Çeviren, M. Kerim Seçkin), Endişe Y.

Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 442

Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. c. 1 s. 41

Esenlik Yurdunun Çağrısı, Celaleddin Vatandaş, Pınar Y. s. 137-144

Esma’ül Hüsna Şerhi, Ali Osman Tatlısu, Yağmur Y. s. 154-158

Âyet ve Hadislerde Esma-i Hüsna, Metin Yurdagür, Marifet Y. s. 184-185