Sana değen gözleri, beni yakan hasreti,
Anlatmaya, söylemeye ey Kudüs.
Yaprak solar, meyva düşer, dal korur,
Tüten ocak bitmez olur, ballar zehire hulanır,
Yalınayak kalır saltanat sahipleri,
Açılmaz olur bayrakları gemilerin,
Dünya budur.
Her gülüşe cevaptır hiiziinler,
Her sabahı bir akşam kovalar.
Canım Kudüs, biliyorum bütün bunları;
Zamanın değiştiğini derilerin renginde
İnsanlarin yüzünde, tel tel dökülen saçlarında
Anlıyorum, tanık oluyorum sonbahara,
Nice dudağın kuruduğunu da...
Her yürüyüşün sonunda sevimsiz bir durak
Her yükselişin sonu bir çöküştür derler,
Tarih sende de yeniden görülüyor,
Zaman hükmünü sende de yürütüyor:
Ama sen alçalışlara layık değildin,
Ama sen çöküşe layık değildin.
Söyle, ne oldu sana ey Kudüs?
Sesin tükenecek bir ses,
Örtün solacak bir örtü değildi,
Namın yedi iklimi mtmuştu,
Seni özlemişti özleyişi olanlar,
Ey Kudüs, güzel Kudüs,
Ey şehirlerin ay şafağr...
Vakit soluğun kesilmesi gibidir
Ve tarih çocukluğu yeniden yaşamak gibi,
Davud'un o gür sesi perde perde
Sonsuzluğa çağrı yapardı
Zebur'ıın fecrinde uyanan kuşlar
Onunla tesbihe kalkarlardı,
Sen buna ortaktın,
Mescid-i Aksâ da..
Sen a mübarek ayak izini taşıyorsun,
Nice elçileri koynunda tuttun,
Sevdin Tevhidin hiç bitmeyen sevdasını
Onu içinde sakladın, onu âleme duyurdıın
Kutlu elçi geldi sana
Sana selâm verdi ulu bir yolculukta;
Sen buna şahit oldun, göğsün kabararak
Ve kıble idin İslâmın ilk gününde
Sen yâr idin Tevhidin yârlarına
Şimdi a manayı toprağında buluyoruz,
O mana ile kokuyorsun.
Dört sevgili yâr ve ikincisi Ömer,
Sana selâmla girmişti ilk defa
Çünkü sen selâm yurdu idin,
Ya da selâm yıırclundan bir örnek,
Mü'mince bir duruşun vardı yeryüzü haritasında,
Ve sen aydınlıklara isteklisin sonsuza dek,
Taşında toprağında o anlam,
O sır saklı, biliyorum
Sana Selahaddinin hak kılıcından selâm olsun,
Sana izzet elbisesi yakışır,
Sana güzellikler revadır.
&&&
Rüzgar tepelerden şimdi hüzünle aşıyor
Akdeniz meltemi ıslak ıslak,
Acıların bulutu ve ayrılığın hüznü
Göklerde çöküşün bayrağı paramparça
Ve gökler sonsuza ayarlı
Muştular beklemekte...
Hangi beli aradı buldu seni?
Hangi sel yıktı mamur beldeni?
Kim sürükledi ahını sana doğru?
Kim soydu Tevhid elbisesini?
Kim akıttı göz yaşını, kan yaşını?
Nasıl büründün karalara, yaslara?
Neden hüzünlüsün, neden esirsin?
Kudüs, ey şehirlerin ay şafağı...???
Senin acın beni kahretmez mi
Büyütmez mi yıllara sığmayan öfkemi
Ey Kudüs!
Sa hasretliğim, bu perişanlığım
Senden ayrılığın dayanılmaz korkusu
Gurbetin değil işgalin hançeri
Ne kadar kalacak sırtımda
Bu ihanet hikayesi ne zaman bitecek,
Ey Kudüs!
Bağrımızın baharı
Ve sevdamızın solmayan süsü
Ay doğacak mı sana?
Gün çalacak mı kapını?
Bahara ulaşacak mısın yeniden
Ey Kudüs!
Şehirlerin ay şafağı...
21/5/1987
Zaandam
Hüseyin K. Ece