Şu cümbüş nedir, Gülenay hanım

Gülbank mıdır, destan mı, hoyrat mı

Şu, çölden hatıralar taşıyan;

Mecnun mudur, Husrev mi, Ferhat mı

Gülâfet’in ikramında ne var

Saadet mi, izzet mi, hayat mı

Bize şefkati öğreten anne

Güler mi, Güllü mü, Semahat mı

 

b.

Bunca mevsim yaşadık, netice;

İflas mı, imtihan mı, hasat mı

Bu maceradan arta kalan ne

Hüzün mü, tahammül mü, feryat mı

Herkes yürekte bir inilti saklar

Çile mi, hüzün mü, meşakkat mi

Ufukta bizi bekleyen nedir

Ayrılık mı, vedâ mı, vuslat mı

Bunun adını istersen sen koy

Serap mı, rüya mı, hakikat mi

 

c.

Nedir alnımızda mühürlenen an

Suç mudur, hata mı, kabahat mı

Adımızdaki belirsiz damga

Hüküm mü, ceza mıdır, berat mı

Gülden yayılan ezgide ne var

Esaret mi, sevda mı, azat mı

Şu ağlayan belde neresidir

İstanbul mu, Mekke mi, Bağdat mı

Kırılan ne, bu med-cezir vakti

Ümitler mi, yürek mi, kanat mı

 

d.

İçte sonsuzu akıtan ırmak;

Nil midir, Sakarya mı, Fırat mı

Bizi öteye taşıyan bu iz;

Sebil midir, yol mudur, sırat mı

Bu yolda ebedî yoldaş olan

Düldül müdür, burak mı, kırat mı

Aynalardan vurgun yiyen nedir

Gülrû mu, Mihriban mı, Suat mı

Yoksulluğa bu nasıl tahammül

Sabır mı, musibet mi, sanat mı

 

e.

Gül dedi ki: Ben minicik bir yaprak;

Yaprak kadar güçlüyüm ancak

Bir tüy gibi hafif ve narin

Bir nefes kadar yumuşak

Bunca çetin soruyu bilemem

Bunca işin üstesinden gelemem

Rabbim bile kimseye yüklemez

Gücünden fazla bir yük

Bir yük ki bakınız;

Benim boyumdan büyük.

Yine de boynum kıldan incedir,

Bu umman belli ki derincedir

 

Ey güllere hoş mekan olan ebedi gülşen

Sen misin saadeti bu ruhlarla bölüşen

 

Hüseyin K. Ece