İşte sermayem

İşte açık kitabımın sayfaları

Muhasebe defterim budur

Gelir gider cetvelim

İşte ektiğim ekinim

İşte hasadım

 

Halbuki ne umutlarım vardı

Neler bekliyordum mevsimlerden

Pazar kurulmuştu

Açılmıştı dükkânlar, mağazalar

Tezgâhlar, vitrinler, sergiler

Arz ve talepler

Kim ne satıyordu?

Kim ne alıyordu?

İşte pazar kurulmuştu

 

Şimdi pazar dağıldı mı?

Bitti mi günün telâşı?

Toplandı mı tezgâhlar?

Kapılara kilit vuruldu mu?

Söndü mü lâmbalar?

Kırıldı mı su bardakları?

Şairin dediği gibi:

“Sakiler meclisten çekti mi ayağı?”

 

Halbuki ne umutlarım vardı

Tomurcuğa çiçek açtıran

Yağrağa su yürüten

Demiri çelik yapan

Meyveye renk katan

Hüzünden müjde damıtan

Toprağın altında yatan

Hastaya gül koklatan

Tohuma can veren

Umutlarım vardı

 

Göz aydınlığı, sabah haberi, akşam yemeği,

Yâr türküsü, kuş cıvıltısı, çağlayan sesi

Kuşluktaki davet, pınardaki su

Bayram şekeri, kaylûle uykusu

Tavustaki gurur, topraktaki sabır,

Kırdaki çiçek, mazlumdaki kahır

Ve çiçekteki öz

Dağ gözesindeki göz.

 

Pazardan arta kalan ne?

Kazanç nerede, kâr payı nedir?

Nereye gitti pazarcılar?

Dükkân sahiplerine ne oldu?

Nerede müşteriler, tezgâhlar?

Acele edenler hani?

Hani o meraklı...

Ve denizde inci arayan bakışlar

Nereye koydular gözdeki boşlukları?

Hani o hiç dolmayan değirmen olukları?

 

Hepsini önüne koyuyorum

İşte sermayem, işte gayem

İşte çizdiğim çizgi

İşte yaptığım tablo

Hepsi bir mendil çıkınında

Bir sarı heybede

Ya da avucumun içinde

Benim hikâyem;

Aynı zamanda senin de hikâyen.

 

Halbuki ne umutlarım vardı

Damarda kan gibi dolaşan

Yüreği sıcak tutan umutlar...

Bir de dirlik kaynağı sevdalarım

Beni sonsuzlukla buluşturan

Bahar renkli, bülbül bakışlı

Kâinat resmine kavuşturan

Papatya beyazı, şebnem nakışlı

Sevgilerim vardı...

 

24/3/2002

Zaandam