Allah en büyük, Allah en büyüktür

Elbette O’ndan başka büyük yoktur,

 

Diller başka bir şey söylememeliydiler,

Gönüller başka söze karşı eğilmemeliydiler,

İşin doğrusu budur, gerçeği de

Yaratılışa uygun olan da bu

 

         Yeryüzü şahittir bu ezelí gerçeğe

         Denizler hep bu dilden konuşurlar,

         Kayan yıldızlar da bilirler bunu

         Güneşin yakıcılığında ve suyun akışında

         Ayın o esrarlı ışığında

         Seslerde, seherlerde, ahenklerde hep O vardır

         Güllerde, ışıklarda, renklerde hep O vardır

         Taşlar bildi bunu, otlar bildi bunu

         Kuşlar nağmeler söyledi bununla

         Sular bu imanla aktılar sonsuza doğru

         Bir volkan patladı sevdalıların yüreğinde

         Bir çağlayan çoştu, köpürdü bu sesle

         Yıkandı niyetler, yarıldı göğüsler

         O’nun adı yazıldı, O’nun adı anıldı

         Zamanla beraber, mekanla beraber

 

Ey tarihin kalbindeki sır

Ey ufka doğru yayılan hasır

Ey karanlığa saplanan kılıç

Ey rüyalarda büyüyen ardıç

Ey aydınlıklara doğru koşturan atlı

Ey ebede doğru uçan kanatlı

Ey kanatlarında müjdemizi taşıyan güvercin

Ey Ezelî gerçeğe iman eden insü cin

Ey doğruluğu hayat bilen can

Ey Veda tepesinde bekleyen heyecan

Ey düşmanına hayat suyu sunan yiğit,

Ey gümüş nakışlı söğüt

Ey toprağı doyuran rahmet damlaları,

Ey iyiliklerin usanmaz çobanları,

Ey gecelerden destan çıkaranlar

Ey seheri uyanık karşılayanlar

Ey gece, ey çiçek, ey bahar ve ey çocuklar

Ey İbrahim’in bağlısı olan tomurcuklar;

Siz ne diyorsunuz?

 

Koro:

Allahü ekber, Allahü ekber,

Lâilâhe illallah, Lâilâhe illallah,

Biz böyle diyoruz,

Biz böyle diyeceğiz.

 

           -b-

 

Ey gagasında müjde taşıyan güvercin

Ey imanla yüreğe vurulan perçin

Duayla açılan taş kapıları gördün mü?

Duayla kurulan yapıları gördün mü?

Bir elçiye temanna durarak

Ayağını yere vurarak

Selâm veren karınca

Bir deniz kenarına varınca

Azığını unutan arkadaş

Rasülün elinde konuşan taş

Musa’nın elinde parlayan ay

İşaret parmağıyla yıkılan saray

Göklerin haberini getiren levha

İnadına yemişe duran vâhâ

Aziz bir konuğa dönüşen hayat

Topuğunda zemzem fışkıran evlat

Gülistana dönüşen ateş

Sevinçle parlayan güneş

Ve hıyaban kesilen deniz

İnsanı Mekke’ye götüren iz

Yalnız Ona adanan namaz

Yalnız Ona yönelen niyaz

 

Hep beraber söylediler gönülden:

              

               Koro:

                Bize sahip gönderene

                Bize can gönderene

                Hamdolsun, hamdolsun,

                Allahü ekber, Allahü ekber

 

               -c-

 

Vakit ezan vaktidir

Vakit vuslata davet anıdır

Secde zamanıdır seher;

Zevâl, ikindi; şafak ve gece

Bir saniye olmasın secdesiz

Bir an geçmesin şükürsüz

Secde edilmeye layık olana

Şükür edilmeye layık olana

Zamanların sahibine,

Mekanların sahibine,

İnsanı yaratana,

İnsana bilmediğini öğretene,

İnsanı eşref-i mahlukât kılana,

Nimet verene ve can verene,

Katından rahmet gönderene,

Din ve hayat gönderene,

Toprağı verene

Ve suyu verene

Ve ışığı verene

Kâinat dolusunca,

Zamanlar boyunca

Ta kıyamete kadar,

Gelecek nefesler sayısınca;

 

        Koro:

                Hamdolsun, hamdolsun,

                Sonsuz şükürler olsun,

                Secdemiz bir şükür olsun,

                Şükrümüz bir secde olsun.

 

                         -d-

 

Kâbenin Sahibi’ne, Adem’in, Nuh’un,

Musa’nın, Davud’un, İbrahim’in, İsmail’in

İsrafil’in, Azrail’in, Mikâl’in, Cebrail’in

Yunus’un, Yahya’nın, Muhammed’in rabbine

Hayatın sahibine yemin olsun ki

Dünyada izzet haktadır

Hakkı ayakta tutanlardadır

Ve onun hizmetinde bulunmaktan

Hakkın izzeti için çalışmaktan

Ve her şeyi ona feda etmekten

Daha değerli bir şey yoktur

İzzet bulurlar hakka gönül verenler

Yücelirler onu yüceltme yolunda olanlar

O elbette yardım eder

Kendine yardım edene

Hiç bir şeyin kıymeti yoktur

Onun karşısında ebediyeti yoktur:

Şimdi geliniz dinleyiniz düşününüz

Bu gerçek Âdemle yeryüzüne indi

Bu davet pak rasûllerle yürüdü

Mü’minlerin yükseldi omuzlarında

Tevhid’in çağrısıdır bu

Elçilerle ulaşan çağlardan çağlara

 

                      -e-

 

Nuhun gemisi Cûdí’de karar kıldığı zaman

Ak kanatlı güvercin derinliklere doğru

Esrarlı bir ahenkle uçtuğu zaman

İbrahim putları Hak baltasıyla kırdığı zaman

Ve ateşin Ona cennet bahçesi kılındığında

Musa mü’minlerle beraber

O korkunç denizi yarıp kurtulduğunda

Hûd yürüdüğünde, Yusuf özgür olduğunda

İsa göklere doğru yüceldiğinde

Muhammed Sevr mağarasında arkadaşıyla

Hicretinde, fethinde, hutbesinde

İlk gününde ve son gününde

Sözünde, sohbetinde, heybetinde

Azim bir kurtuluş vardı, selamet vardı

Tevhidin müjdesi vardı

Zaman ve toprak buna şahittir

 

                  -f-

 

Ama gündüzün ardında gece mutlaka olur

Varlığın karşısında yokluk gibi

Güzelliğin zıddı çirkinlik gibi

İyilik ve kötülük gibi

Tevhid kendi yolunda olurken

Batıl çıkacaktır karşısına

Tevhidin bağlıları mü’minler gibi

Olacaktır batılın bağlıları

Nemrutlar oldukça İbrahimler

Firavunlar oldukça Musalar

Mevcut olacaktır yeryüzünde

Bazıları isterler ki fesat çoğalsın

Secde edilsin yokluğa

Medet umulsun boşluktan

Ama hak gelince batıl yok olur

Çünkü batılın hakkı zillettir

 

         Koro: Bu Allahın sünnetidir

                   Böyle oldu tarih boyunca,

                   Bil ki Allah’ın sünnetinde

                   Değişiklik olmaz, değişiklik olmaz

 

               -g-

 

Şimdi Kur’an diliyle diyoruz ki,

Tarih boyunca gelmiş geçmiş

Ak yürekli, yiğit bakışlı yolculara

Hal dilimizle sesleniyoruz:

Âdeme selam olsun, Nuha da, Salihe de

İbrahime, Yakuba, Ashab-ı Kehfe

İshaka, Zekeriyyaya, Süleymana ve nebilere

Doğdukları güne, öldükleri güne

Resul oldukları güne de,

Ve mücadelenin en hararetli anlarına

Selâm olsun enginler boyunca

Hira mağarasında vahyi alana

Mucizeler sahibi, Kur’an sahibi

İnsanlığın müjdecisi, Rabbin sevgilisi

Muhammede ve O’nun temiz arkadaşlarına da

Selam olsun selam olsun

Hicret edenlere selam olsun

Ensara selâm olsun
Selâm olsun Mus’aba, Bilâle, Ammara

Süheybe, Habbaba, Ebu Bekre, Ömere

Selam olsun diğerlerine

Aliye, Fatımaya, Ehl-i Beyte

Hasana, Hüseyine, Zeynebe selam olsun

 

         Koro: Selam olsun Rasûllere

                   Selam olsun sahabeye

                   Selam olsun Cennete

                   Selam olsun Tevhide

                   Selam olsun, selam olsun

 

                -h-

 

Çöl sessizdir ve uzundur gece

Karanlığı ayın hilâli aydınlatır

Hurma, çölün süsüdür ve bakışıdır

İnsan çölde mahşeri duyar gibi olur

Kâbe çölün ortasında bir mahşerdir

Medine çöle mana katmaktadır

Arafat kıyama uzanan çizgi

Tavaf teslimiyetin sonsuz mührü

Yollar ve yollar ve yollar

Mekkeden sonsuzluğa doğru uzanan yollar

Ve başladığı noktaya dönen yollar

Hangi yolcu geçti üzerinizden

Hangi güzele dönüktür yüzünüz

Hangi şafağı gördünüz

Hangi mehtap yıkadı bağrınızı ki

Bayrama kavuşmuş çocuklar gibi

Kurdalasını bulmuş bir demet çiçek gibi

Sevinçlisiniz, gülüyorsunuz

 

Gece çöl ile birlikte sessiz

Gece uzun ve hüzünlü

Ay nasıl yararsa ufkun bağrını

Gece de öylesine dökülür çöllere

Çöl ortasında yanan ışık

Kâbenin yansıyan gülümsemesidir

Ya da Hâcer ile İsmail’in

Ardında yürüyen teslimiyettir

Ey Resûlüllaha hasret duyanlar

Ey Kâbenin aşıkları

Ey İbrahim makamının bağlıları

Ey zemzemle kuruyan dudaklarını

Bir anne şefkatiyle ıslatmak isteyenler

Ey tevhid kervanına koşanlar

Ey zulmün amansız düşmanları

Ey hakkı ayakta tutan şahitler,

Kerbelâ çölünün ortasında

Allah için o pak canını veren

Çöl kuruluğu ile dudakları

Zalimlerin kılıçlarıyla bedeni parçalanan

Peygamber torunu Hüseyini unutmayın

 

                    -ı-

 

Ümmetin sevgilisi gözbebeği Hüseyin

Hakkı ayakta tutmak,

Ve resûllerin mirasının şanını yüceltmek

Ve mazlumların ağlayan gözlerini kurulamak

Ve zulmün kılıcını kırmak için

Yola düştün, gazaya çıktın, kıyam ettin

Hak uğrunda atılan her adımın

Alınan her nefesin değeri ne ile ölçülür?

Sen lâ kılıcını çektin de

Zalimlerin boynunu vurdun,

Sonra da kuru çölün üzerine;

Kendi asîl kanınla,

Kıyamete kadar sönmeyecek bir cümle

‘Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r Rasûlüllah’ yazdın

Azmin dağlar kadar idi

Korku nedir bilmiyordun

İbrahimin, İsmailin, Dedenin

Yiğit babanın yolunda idin

Biz hak ile batılı senin kıyamında bulduk

Senin kılıcın haktan başkası adına çekilmezdi

Düşmanlarının çöldeki kumlar gibi

Dostlarının ise el parmakları kadar olduğu zaman, Sen,

Allah’a dayandın ve yürüdün

Kerbelâ çölüne kanınla lâleler ektin

Ki onlar hiç solmayacak, hiç sönmeyecek

Şimdi o yerlerde ve şanlı kıyamının

Her saniyesinde Kelime-i Tevhidin

Bitmeyen yankısını duyuyoruz

 

                 -i-

 

Ey Hüseyin!

Ey Fatıma’nın güzel oğlu!

Biz seni seviyoruz

Biz seni çok seviyoruz

Yolun bizim de yolumuz

Acın bizim de acımız

 

         Koro:

                  Allah şahittir ey Hüseyin

                 Ey Resûlüllah’ın torunu

                 Ey mazlum şehid

                 Senin yolundayız, Dedenin yolundayız

                 Açtığın bayrak düşmeyecek

                 Açtığın bayrak düşmeyecek

                 Allahü ekber, Allahü ekber

                 Lâ ilâhe illallahü, vallahü ekber

                 Allahü ekber ve li’llahi’l-hamd.

 

                            13/9/1986 Zaandam