Ve çamaşırla

Çoktandır bakmıyorsun Leylâ!

Küskün müsün şiirime?

Unuttun mu aynaları?

Tersine gösteren dünyamızı

Tersine döndüren rüyamızı

Beraber baktığımız

Beraber bıktığımız onca renkten

Büyüyen aynaları...

 

Leylâ, camlarda haydut akisleri

Biliyorum, bakışını yokluyorlar

Durmadan durmadan

Dört bir yanda sebepsiz

Elbisene giriyorlar ansızın, soluklarla

Dişlerini çekiyorlar

Soyuyorlar muz niyetine

Nefesini tutuyor hayatın gürültüsü

Kirli damlalar yağmalıyor görüntünü

Perde boylarında

Ve gazete sayfalarında intikam duygusuyla

Nice soytarılar izine yapışık

Nice eşkıyalar peşinde

Vermiyorlar aman.

 

Kim neye aşık?

Bilinmiyor

Baksana gönüller tenekeler gibi,

Pas tuttu, incindi yürek

Görüyorsun Leylâ

Bırak sözcükleri lügatlara

Ayaklarına dolaşan cümleleri

Ellerine şavkısı vuran

Mısraları bırak

Görme eteğine yapışan asalakları

Yakanda zifiri karanlık

Çiçek yerine

 

Yapay çiçek götürüyorsun; ambalajlı

En can dostuna hediye

Elinde kağıt mendil var gül yerine

İşte tutuyorsun, görüyorum

Ama soluk ve ölü

Duymuyorlar elinin hararetini

Duymuyorlar nabzını

Ya da yüreğinin şarkılarını

 

Köşeli şeylere vurgunsun

Çevrende köşeli bir dünya!

Kalbimde de köşe aramaya kalkıyorsun

Bunun için

Her merdiven basamağı bir parmaklık

Hesabını istiyorlar ayak sesinin

Kirasını ödüyorsun yürüyüşünün

Navlun istemediklerine dua et

Düşüncene;

Kelepçe gösteriyorlar ya

Aykırı fikirlerine.

Trafik içiyorsun yemekten sonra

Kaç övün olduğunu sormayacağım

İnanıyorum ki bilemezsin

Hatırı sayılıyor şimdi trafiğin kırk ömür

Zikzaklar ayaklarına dolaşıyor

Her zikzak bir halhal

Her halhal bir ızdırap

Türkülerin acısı kadar

 

Hergün istemesen de

Karpuz kabuklarına, balık ölülerine

Ve dahası kağıt artıklarına

Ekşi ekmek kırıntılarına

İnsan cesetlerine bakıyorsun

Deniz yerine

Caddeler deniz gibi

Dalgalı ve kirli

Cesetler bölüşüldü aralarında

Kirli hava giyiniyorsun her gün her renkten

Moda deyip adına

Sana sen değil

Başkaları hükmediyor

Sen değilsin balkonda konuşan

İçindeki kimdir

İçindeki hangi yabancı, söyle!

Söyle ki bileyim, bileyim

Bilip te bileneyim

 

Gözlerine karanlığı damlattılar

Modern eşkıyalar, biliyor musun?

Zamanı kirleten niyetleriyle

Yakana asılan tutkular

Göz kapaklarını çekerler

Ancak yarı geceden sonra

Güneş ilk ışınlarını serperken

Görünmez ufukların, bir de

Hayal ötesi enginlerin üzerine

Sen yeni atmış olacaksın

Uykunun kollarına kendini

Sen yeni tanıyacaksın,

Bir anne şefkati gibi

Geceyi,

Öyle değil mi Leylâ?

 

Sırtında çağdaşlığı taşırsın

Dünyanda çağdaşlığı

Nüfüs cüzdanında çağdışılığı

Anlamını bilmek istemiyorsun bunların

Türkçe dersinde şiir yerine

Bunu okuduğun zaman

Ödül almıştın, duydumdu...

Geçmiş olsa da o günler

Yine her yönün çağdaşlık anıtı

Başka türlüsü olmaz

Ürpertir ve korkutur seni

Karaduman çekersin ciğerlerine

Vapur ve fabrika ve apartman bacalarından

Gürültü ninnidir baş ucunda

Sen çağdaşsın Leylâ

Yorulur zihnin rakamlarla

Senenin oniki bölümünde

Oniki kere milyon hesap

 

Bir yokuştur sevgi

Yahut bir serap

Veya sinema filmi

Televizyon dizilerinde olduğu kadar

Ve sen çağdaşsın.

 

Baban yorulur seni sevmekten

Annen aptallığına

Bir de erken dünyaya geldiğine yanar

Yıllar oldu kardeşin mahalleden çıkalı

Uzadı aklı apartman gölgeleri gibi

Kulüplere üye yazıldı

Militan oldu, amatör

Sen çağdaşsın Leylâ

Kabristan duvarla çevrili

Selvileri görünüyor pencereden

Yaşadığını anlıyorsun tabiatta

Fakat düşünemiyorsun ayrılığı

Hele hele ölüm ayrılığını

Bir de kuaförün geç davrandığına kızarsın

Her şey çok hızlı ve akıcı

Ve sen çaresiz çağdaşsın.

 

Seni yeniden tanıyabilirim

Şayet görürsem

Gül bahçelerinde

Yani güzellikler ülkesinde

Eteğine tutunan yeni nesillerle

Mutluluğu yoğururken,

Ya da onur anıtını dikerken

Leylâ olarak görürsem

Ve sen Leylâ olmalısın; Leylâ

 

                   10/3/1981 Beylikahır