Işıklar gidiyorken gölgeler büyüyordu

Belki nûr kundaklarda bebekler, uyuyordu

 

Bana bir resim çizer ufuklar, saf hayalden

Kafdağında yaşayan zümrüd-ü anka gibi

Bir damla nûr süzülür bu geceki hilâlden

Ufuk kızarır, sanki bu diyarın garibi

Sesler kesilir, diller susar, bahçe ıssızlar

Bir ağrı ki; bununla diş değil gönül sızlar

 

Bilirim dili vardır ağaçların kuşların

Herkes kendi diliyle kendini ele verir

Sonu gelmez bir türlü düzlerin, yokuşların

Hepsi de bir şekilde peşpeşe geliverir

Gölge tutulmaz asla bir gökkuşağı gibi

Ufuk seni sarar bir ana kucağı gibi

 

Zaman; gölge ve gizem, “ufuk; kacak ve kurnaz”

İkisi de hayâli, ikisi de yabancı

Pehlivanlar yorulur, o ikisi yorulmaz

Biri hanın kendisi sanki, oteki hancı

Niceleri misafir olur, sonra giderler

Birbirlerini gölge gibi takip ederler

 

Hüseyin K. Ece

10.12.2014

Haarlem