Kur’an’da bazı şeyler Allah’a izafe ediliyor. Allah adıyla tamlama şeklinde yer alıyor. Bu nisbetlerden biri de “Allah’ın günleri-Eyyâmullah”tır. Bu tamlama (deyim) Kur’an’da iki âyette geçiyor.

-Eyyâmullah’ın geçtiği birinci âyet:

“Ve nitekim, Musa'ya âyetlerimizi gönderip kendisine: “Halkını kopkoyu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın Günleri'ni (Eyyâmullah’ı) hatırlat!” diye (emrettik). Çünkü bu (hatırlatmada), darlığa sonuna kadar göğüs germesini ve (Allah'a) yürekten şükretmesini bilen herkes için mutlaka çıkarılacak dersler vardır.” (İbrahim 14/5)

-Âyetin yer aldığı ortam

Bu âyetten önceki âyet (İbrahim 14/4) Allah’ın hidâyet konusundaki hükmünü açıklıyor. Allah (cc), kendi emirlerini ve mesajlarını iyice açıklasınlar diye peygamberler ve bu peygamberleri de kendi kavminin dili ile gönderdi. Peygamber ve kitap gönderildikten sonra hidâyeti isteyenlere Allah bunlarla hidâyet verir, sapıklığı tercih edenlere de onu nasip eder. Bu anlamda Allah’ın her şeye gücü yeter.

Bundan sonra yukarıdaki âyet geliyor. Burada hz. Musa’ya onu destekleyen kitap ve mucizeler verildiği, ona “kavmini karanlıklardan nur’a aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat” denildiği, bunda sabırlı ve şükredenler için dersler olduğu bidiriliyor.

Zira İsrailoğulları hz. Yûsuf’dan sonra Mısır’da zayıflamış ve Firavunların zulümleri altında ne yapacaklarını şaşırmış, cehâlet, sapıklık ve zillet gibi karanlıklar içinde kalmışlardı.  Hz. Musa’nın görevi onları hem bu karanlıklardan, hem de Firavun zulüm ve esaretinden kurtarmaktı. Musa (as) bunu yaparken onlara Allah’ın kudretini gösteren günleri, acı ve tatlı olayları, nimet ve musibetleri onlara hatırlatması ve öğüt vermesi isteniyor. Arkasından da şöyle deniliyor: Hatırlayın ki Rabbiniz size: “Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir!” diye bildirmişti.” (İbrahim 14/4-7)

Şüphe yok ki onda, o hatırlatmada veya o günlerde hangi kavimden olursa olsun pek sabırlı, çok şükreden her kimse için birçok âyetler vardır. Bu da Allah’ın kudretine, belâ ve nimetin vermesine delâlet eder ve gönülleri uyanıklık ve ibretler, ümit ve genişlikle aydınlatır. Vahiyle aydınlanan sabredenler ve şükredenler, sıkıntı karşısında ümitsizlik ve telâşa düşmezler, nimetin kadrini bilirler, devamlı nimetlerin şükrünü yerine getirmeye çalışırlar. (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 5/170-171)

Zaten Allah (cc) şükredenler için nimetlerini dünyada ve âhirette, insanların anlayamayacağı bir tarzda artırır.  Nankörlük edenler, nimetin sahibini unutup başka tanrılara kulluk edenler O’nun azabının şiddetli olduğu hatırlamalılar.

 

-Allah’ın günleri (Eyyâmullah) ne demektir?

Allah’ın günleri... Esasen bütün günler ve geceler, bütün zaman ve mekanlar Allah’ındır. (Hadîd  57//2. Câsiye 45/27. Fetih 48/14. vd.) Bu böyle olmasına rağman iki  âyette ‘Allah’ın günleri-Eyyâmullah’ denmesi dikkat çekici. Allah’a ait olan özel bir zamana, ya da özel bir tasarrufa vurgu yapılıyor.

Yevm’; Güneşin doğuşundan batışına kadar geçen vakit, bir gündüz. Ya da hangi vakit olursa olsun, zamandan bir müddet demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 850)

Arapça’da “Eyyâm-günler” cahiliyye döneminde ve İslâmın ilk zamanlarında önemli tarihi olayları, Eyyâmu'l-‘arab (Arapların günleri) sözü de kabile savaşlarını ve fitneleri ifade eden bir deyim idi. (Taberî, İbni Cerir M. Câmiu’l-Beyân, 7/417. Zamahşerî, el-Keşşâf, 2/519. Kurtubî, Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/1723)

Bir kimse ‘eyyâmu’-l arab’ı/Arabın günlerini’ biliyor denilirse, bundan maksat onların başından geçen önemli olayları biliyor demektir. (Kurtubî, Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/1723. eş-Şevkânî, Ali.b. M. Fethu’l-Kadîr, s: 868)

Buradaki ‘Eyyâmulllah-Allah’ın günleri’ deyimi tefsirciler tarafından farklı şekillerde anlaşılmış ve açıklanmış.

Âyette hz.Musa’ya; “Kavmini önceki ümmetlerden Nûh kavmi, Âd kavmi ve Semûd kavmi gibi toplumların başına gelenlerle uyar. Onlara Allah’ın affettiği kavimlerin durumu ile öğüt ver. Çünkü onlar “eyyâm” ile neyin kasdedildiğini biliyorlardı. “Eyyâmullah” İsrailoğullarının karşılaştıkları nimetler ve belâlar olabilir. Allah onları o günlerde bol bol nimetlendirdi. Mesela; sıcak çölde bulut ile gölgelenmeleri, gökten bıldıcın eti ve kudret helvası indirilmesi, denizi onlar için yarılması, düşmanlarının denizde boğulması, Firavun ve kavminin baskısından kurtulmaları, hidâyet nimeti ile şereflenmeleri,  Firavun mülküne mirascı olmaları gibi. (Taberî, İbni Cerir M. Câmiu’l-Beyân, 7/417. Zamahşerî, el-Keşşâf, 2/519. İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/290. el-Hâzin, M. b. İbrahim, Tefsir, 3/29)

Şöyle deniyor: “Ey Musa onlara korkutarak ve teşvik ederek, va’d ederek, azapla uyararak,  terğib (teşvik) ve terhib (korkutma) ile vaaz et olur.” Teşvik ve korkutma ifadesi; azapla uyarma Allah’ın ceza vermesini, emrine muhalif olana ve risaletini yalanlayana karşı intikamının şiddetini ve bundan önce geçen günlerde  peygamberlere iman edenlerin durumunu onlara hatırlatma amacıyla kullanıldı. (Mukatil b. Süleyman, Tefsir, 2/183. el-Hâzin, M. b. İbrahim, Tefsir, 3/29.   eş-Şevkânî, Ali.b. M. Fethu’l-Kadîr, s: 868)

‘Eyyâmullah’; İbni Abbas, Übeyy ibni Ka’b, Mücâhid  ve Katâde’ye göre Allah’ın nimetlerdir.  (el-Hâzin, M. b. İbrahim, Tefsir, 3/29)

‘Eyyâmullah’; Allah’ın azap günleri, ya da Allah’ın rahmet günleridir. (Firuzâbâdî,  Yakub b. M. Tenvîru’l-Mikbas min Tefsir-i İbni Abbas, s: 278)

Ubeyy ibnu Ka’b diyor ki Rasûlüllah’ın şöyle dediğini işittim: “Musa (as) kavmi arasında onlara ‘Allah’ın günlerini’ hatırlatıyordu. Allah’ın günleri ise O’nun nasip ettiği nimetler ve imtihanlar (belâlardır)...” (Müsned, 5/146 no: 21178. İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, 741)

Bazılarına göre “Eyyâmullah’; geçmişte Allah’ın içinde günahkâr ümmetlerden (Nûh, Âd ve Semûd kavmi gibi) intikam alığı günlerdir. Hz. Musa’dan İsrailoğullarını bununla korkutması ve uyarması, onlardan öncekilere isabet eden şeyin onların da başına gelebileceğini hatırlatması isteniyor. (Taberî, İbni Cerir M. Câmiu’l-Beyân, 7/418. Zamahşerî, el-Keşşâf, 2/519)

Âyetin akışı bu deyimin “Allah’ın nimetleri”  anlamına geldiği görüşünü destekler mahiyette olmakla birlikte, burada yukarıdaki anlamların tamamının kasdedilmiş olması da muhtemeledir. Çünkü bunların hepsinde gerek sıkıntı gerekse bolluk anında nefsin arzuları karşısında sabreden, Allah’ın verdiği nimetlere şükredip âhirette bunların hesabının verileceğine inanan kimselerin mutlaka alacağı dersler vardır.” (Heyet, Kur’an Yolu, 3/278)

Kur’an’da ‘el-yevm-gün’ kelimesi ahirete ilişkin çağrışımlar anlamında da kullanılıyor. (Mesela; yevmu’l-ahirah-ahiret günü, yevmu’l-kıyâme-kıyâmet günü, yevmu’l-hesap-Hesap günü gibi.) ‘Eyyâmullah’ın başka bir âyette (Casiye 45/14) âhirette Allah’ın yargılama anlamında kullanıldığı hesaba katılırsa; burada da “Allah'ın günleri”nin aynı anlamı taşıdığı, yani Kıyâmet Gününde hesaba çekme manasında kullanıldığı söylenebilir. Çoğul formun kullanılmış olması, muhtemelen, Kur’an'ın öylesine sıkça kullandığı “Gün” deyiminin aslında insanın zaman kavramıyla ya da zaman tanımlamasıyla pek ilgisi olmadığını; bunun daha çok bilinen ‘zaman’ kavramının içinde bir yer tutmadığı gibi bir anlam da taşımadığı, öteler ötesi bir başka realiteyi işaret ettiğini göstermektedir.”  (Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/500)

“-Hatırlamak-, genellikle geçmişte kalıp unutulmuş şeyler için kullanılır. Âyetin son cümlesi  de hatırlatma gerekçesi olarak “ders almayı” gösterdiğine göre, hatırlatılması istenen şeyler geçmişe ilişkin olmalıdır. Âyetin bağlamı da bunu desteklemektedir. Bunlar, hem İsrailoğullarının özel tarihinde hem de onların bilgisi dahilinde olan bölge insanının genel tarihinde yer alan inişler ve çıkışlar, alçalışlar ve yükselişler, yenilgiler ve zaferler olmalıdır.

‘Eyyâmullah’ deyimi hakkındaki görüşleri üç maddede özetlemek mümkün:

Birincisi: ‘Eyyâmullah’; Allah’ın geçmiş ümmetlere ve özelde İsrailoğullarına Kur’an’da bir kısmı sayılan nimetlerdir. Ya da onları bu nimetlere kavuşturduğu güzel, sevindirici, mutlu edici günlerdir. Allah (cc), iman edenlere nimetlerini lutfettiği günleri kendine nisbet ediyor.

İkincisi; ‘Eyyâmullah’, Allah’ın başta İsrailoğullarına zulmeden Firavun ve kavmi olmak üzere zalimlere ve peygamberin davetiyle savaşan azgın kavimlere verdiği ceza, belâ,  zorluk ve musibet günleridir. Nitekim bu kavimlerin bir kısmının adları ve hangi cezayı hak ettikleri Kur’an’da yer alıyor. ‘Eyyam’ kelimesin İslâmdam önce kullanıldığı anlam bu açıklamayı doğruluyor. Azgınlara ceza vermek, onları felaket ve sıkıntılara uğratmak Allah’a ait olduğu için, felaket günlerini de kendisine nisbet ediyor.

Üçüncüsü: ‘Eyyâmullah’; -Câsiye 45/14de işaret edildiği gibi- Allah’ın bütün insanları nihâî olarak hesaba çekeceği, hükmün/hakimiyetin sadece kendisine ait olduğu (İnfitar, 82/19) kıyâmet günüdür.

-Bu âyetin mesajı

Eyyâmullah diye isimlendirilen olayların hepsi aslında Kur’an diliyle her biri bir âyettir, ibret alınması gereken belgelerdir. Üzerinde düşünüldüğü zaman, bunların Allah’ın birliğinin delili olduğu, cezalandırma yasasının evrensel ve Allah’ın dilediğini yapabilme gücüne sahip olduğu görülür. Bunlarda, yanlış inançlar üzerine bine edilen hayat şekillerinin kötü sonuçlarına karşı uyarılar, insanların ders almasını sağlayan işaretler vardır.  

Ancak, bu âyetler her zaman insanların göz önünde, bir çoklarının haberdar olmasına rağmen, bunlardan yalnızca denemelere (belâlara) sabreden, Allah’ın nimetlerini hakkıyla değerlendirip şükreden kimseler ders alır. (Mevdûdî, E. Tefhimu’l-Kur’an, 2/537)

Musa’nın (as) görevi halkını karanlıklardan aydınlığa çıkarmaktır. Nitekim Hz. Muhammed (sav) de aynı görevle mükelleftir. (İbrahim 14/1) Muhammed (sav) bu görevi Nûr, Furkan ve Rahmet kılınan Kur’an’la (Mâide 5/14. Furkan 25/1. A’raf 7/23. Nahl 16/64), Musa (as) ise Nûr ve Hidâyet kılınan Tevratla (Mâide 5/44), yani vahiyle yaptılar.

Hz. Musa (as) kavmini irşat ederken, onlara Allah’ın günlerini hatırlatarak öğüt vermesi ve uyarması isteniyordu.  Hz. Peygamber’e verilen emir bütün insanları karanlıklardan aydınlığa davet iken, hz. Musa’ya “kavmini karanlıktan aydınlığa çıkar” ve “onlara Allah’ın (kendi tarihlerinde iz bırakmış) günlerini hatırlat” denildi. (S. Kutub, fi-Zılâli’l-Kuran, 2/2088)

‘Eyyâm/günler’ kelimesi ile önemli tarihî olaylar kastedildiğine göre, Allah’ın günleri, ister lütuf ve nimet, isterse azap ve ceza, isterse imtihan ve belâ cinsinden olsun; Allah’tan gelen veya gelecek olan şeyleri ifade etmektedir. Eski kavimlerin başlarından geçen helâkler, bolluk ve nimet günleri, belâ ve musibetler, kıyâmet günü gibi anlamlar bunun içine dahildir.  “Onlara Allah'ın günlerini (Eyyâmullah’ı) hatırlat."

Burada her ne kadar hz. Musa’ya kendi kavmine hatırlatması istense de, sonundaki ifade âyetin hedefini haber veriyor: “Bu hatırlatmada sabırlı ve şükreden herkesin alacağı dersler vardır.”

Evet, bu yalnızca o günün insanı için değil, bütün zamanlar boyunca geçerli bir tavsiyedir. Herkese hitap eden bir uyarıdır. Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin başına gelen falâketler birer örnektir. Bugün ve bundan sonra da tıpkı bu kavimler gibi azgınlık yapan, Allah’a kafa tutan, Allah’ın dini ile bilerek amansız bir şekilde savaşan, İslâmî daveti boğmak için elinden geleni yapan kişi ve toplumlar da aynı uyarıya muhataptırlar. Böyleleri gafil olmasınlar, Allah’ın günlerini (Eyyâmullah’ı) hatırlasınlar.

Âyette tarih boyunca hak yolda olan olanların karşılaştıkları zorluklara ve kavuştukları nimetlere de vurgu yapılıyor. Tıpkı Musa peygamberin kavmi İsrailoğulları gibi. İleride Haktan yana olanların karşılaşabilecekleri imtihan ve zorluk cinsinden olan şeylere de atıf yapılmaktadır. Âyette kastedilen bu günlerin bazısında büyük zorluklar çekilmiştir, ya da çekilecektir ki bu, sabretmenin işaretidir. Bazı günlerde de bol nimetler verilmiştir, ya verilecektir ki bu da, şükretmenin işaretidir. Sabreden ve şükreden kişi bu işaretleri ve bu işaretlerin ötesindeki hikmeti kavrayan, bunlardan ibret ve öğüt almasını bilen kişidir. Aynı zamanda kendisi için uyulacak ve ders alınacak unsurlar da bulan kişidir. (Kutub, S. fi-Zılâli’l-Kuran, 2/2088)

Tarihte ümmetlerin başından geçen ve doğrudan doğruya Allah'ın kudretini gösteren, Allah dedirten acı veya tatlı büyük olayları hatırlamak ibret vericidir. Kur’an sık sık geçmişteki kavimlerin durumlarından sahneler sunar ve üzerinde düşünmemizi ister. Bu sahnelerde hem azgınların akibetleri, hem de ittika edenlerin, Allah’a teslim olanların kavuştukları nimet ve zaferler yer alır.

Genelde  insanlığın ve özelde mü’minlerin hafızasından silinmeyen önemli günlerin gözönüne getirilmesi, üzerinde düşünülmesi gerekir. Gelecekte de böyle olacaktır. İster fertler, ister toplumlar; geçmiştekiler gibi azarlarsa, bu azgınlıklarına bir şekilde gem vurulur. Eğer Allah’ın insan ve kâinat için koyduğu sınırları taşmazlarsa, karşılığını nimet, zafer ve izzet olarak göreceklerdir.

Günler, aylar, seneler, asırlar Allah’ındır. O dilerse -zafer ve mağlubiyet, nimet ve imtihan, izzzet ve zillet bağlamında- zamanları insanlar arasında çevirip durur. (Âli İmran 3/140)

“Son tahlilde içinde ‘Eyyâmullah’ın geçtiği âyet Allah’ın zamana müdahil oluşunu, Allah’tan bağımsız bir gelecek tasarımının mümkün olamayacağı ebedî gerçeğini haber vermektedir.” (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/470)

 

-Eyyâmulah’ın geçtiği ikinci âyet:

“İman etmiş olan herkese söyle: Allah'ın Günleri'nin (Eyyâmullah’ın) geleceğini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar. Çünkü O bir toplumu (ancak) ısrarla yaptıklarından dolayı cezalandırır.” (Casiye 45/14)

Casiye 13. âyette Allah (cc) lütfuyla yerde ve gökte olan her şeyin insanlara boyun eğdirdiğini söyleyip; “Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır” diye ekliyor. Sonra da Peygamberin mü’minlere: “Allah'ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar” diye söylemesini emrediyor.  

Sonuçta Allah (cc) her topluma kendi yaptıklarına göre karşılık verecektir. Yani herkes çalışmasının karşılığını alacaktır. Zaten kim sâlih amel (doğru ve uygun iş) işlerse yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur. Kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. En sonunda elbette herkes ister istemez Rabbine dönecektir. Allah’a ve ahiret gününe inansın, inanmasın, Allah’ın son hükmünün olacağını beklesin veya beklemesin... (Casiye 45/13-15)

-Bu âyette Eyyâmulah

‘Eyyam’ın İslâmdan önce büyük ve önemli olaylar hakkında kullanıldığını tekrar hatırlayalım. Müslümanlara eziyet eden inkarcıların geleceğini beklemedikleri ‘Allah’ın günleri’ şüphesiz önemli günler olmalı. Allah’ın günlerinin geleceğine inanmayanlar tarihte Allah’ın düşmanlarıyla ilgili nelerin olduğunu düşünmüyorlar, aynısının tekrar kendi başlarına geleceğini beklemiyorlar.  Ya da onlar Allah’ın mü’minlere sevap vereceğini ve onlara kurtuluş vadettiğini ummuyorlar.  (Zamahşerî, el-Keşşâf, 4/281)

Allah'ın Günleri'nin geleceğini ummayanlar, yani o günlerin geleceğinden korkmayanlar demektir. Böyleleri önceki azgın ümmetlere verilen azabın kendilerine de verileceğini, Allah’ın dostlarına yardım edeceğini, düşmanlarına ise ceza vereceğini beklemezler. Ya da yeniden dirilişten korkmaz, Hesap Gününün geleceğini kabul etmezler. (eş-Şevkânî, Ali.b. M. Fethu’l-Kadîr, s: 1588)

Yani; “onlar önceki topluluklar gibi Allah’ın ceza vermesinden çekinmiyorlar” (Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/212) “Allah’ın nimetlerini veya intikam almasını”, ya da “Allah’ın gerçek dostlarına yardım edeceğini ve düşmanlarını cezalandıracağını ummayanlar” diye de açıklanmıştır. Öldükten sonra dirilişten korkmayanlar şeklinde de anlaşılmıştır.”  (Taberî, Câmiu’l-Beyan, 11/257. Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâm’il-Kur’an, 2/2803)

Burada ‘Eyyâmullah’ deyimi kullanılarak bir toplumun feci sonucu, yanı Allah’ın gazabının onlara ulaştığı günler hatırlatılıyor. “Allah’ın günlerinin geleceğini ummazlar”. Yani Allah’tan kötü günlerin gelmeyeceğini düşünür, dolaysıyla hiç korkmazlar ve gaflet içinde yaşarlar. Bu yüzden de zulüm va haksızlık yapmaktan çekinmezler. (Mevdûdî, E. Tefhimu’l-Kur’an, 5/323)

‚Eyyâmullah‘ sanki “Bu günün bir de yarını var” diyor. Bu ibare “İşte bu (iyi ve kötü) günleri, biz insanlar arasında döndürüp dururuz” âyeti (Âli İmran 3/140) ışığında anlaşılmalıdır.” (İslamoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/992)

“Cezalandırlacaktır” kısmını “günler”e bağlayarak âyete “…”Allah’ın, bir topluluğu yaptıkları yüzünden cezalandırmak için tahsis ettiği günlere inanmayanları bağışlasınlar” şeklinde meal vermek de mümkündür. Bu takdirde din özgürlüğü vurgulanmış, dünyada inanmayanlara baskı yapılmayacağı, onları cezalandırmanın âhirette Allah tarafından verileceği ifade edilmiş olmaktadır.” (Heyet, Kur’an Yolu, 4/695)

Kimileri, gaflete düşerek, ya da dünya hayatının cazibesine kapılarak, Allah’ın (cc) suçlulara ceza vermeyeceğini zanneder. Bütün uyarılara kulak tıkar, ne ölümden ibret alır, ne olanlardan. Üstelik müslümanlarla bu konuda amansız bir bir çekişmeye girer. Ne şimdi ve ne de gelecekte görünmez ve şaşmaz bir adaletin herkesin hakkını vereceğine inanmaz.

Böylelerine yapılacak muamele yumuşaklıkla davet olmalıdır. (Elmalılı, H. Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 7/87)

-Âyetin mesajı

Âyet, gerek Mekke’deki müşriklerin eziyet ve baskılarından, gerekse her devirde olabilecek zalimlerin baskılarından bunalan mü’minlere bir çıkış yolu sunmaktadır. Bugünün yarını da var; herkes yaptığının karşılığını alır, Allah’ın va’di gerçekleşir. Zira O, kendi yoluna yardım edenlere yardım edeceğine, suçluları da cezalandıracağına söz vermiştir.

En sonunda öyle bir gün gelecek ki, herkes hesabını verecek. İşte asıl O gün Allah’ın son hükmü vereceği gündür.

Âyet, mü’minlerin Allah’ın günlerinin geleceğini ummayanlara karşı müsamahalı olmalarını emrediyor. Bu da onları bağışlamayı gerektirir. Yani güçlü olmaktan kaynaklanan, büyüklüğün, faziletli olmanın sonucu bir affetme. Gerçekte Eyyâmullah’ın geleceğini ummayanlar zavallılardır. Bu zavallılık, güç, servet, rahmet ve cömert gibi duyguların iman kaynağından geldiğini, sıkıntı ve felaket zamanlarında O’na sığınmayı ve O’na güvenmeyi bilmediklerinden kaynaklanır. Onlar evrensel yasaları koyan ve yürüten gücü takdir edemezler. Ama iman gibi bir hazineye sahip olan ve onunla beslenen mü’minler, bu zavallıların yapacakları taşkınlıkları hoş görecek kadar âlicenaptırlar. (Kutub, S. fi-Zılali’l Kur’an, 5/3227)

Mü’minlerin bu ahmakların sataşmaları, hakaretleri, eziyet ve iftiraları karşısındaki tavırları şu âyetlerde işaret edildiği gibi olmalıdır:  “(Resulüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve câhillerden yüz çevir.” (A’raf 7/199)

“Rahman'ın (has) kulları; onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler (câhiller) onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selâm!" derler (geçerler).” (Furkan 25/63)

 

Hüseyin K. Ece

14.04.2016

Zaandam