Ya da insan kendi nefsine karşı zalim olabilir mi?

Zulüm deyince kimilerinin aklına, birisinin başkasına yaptığı haksızlık veya işkence gelir. İnsanın kendi kendisine zulüm yapması ise farklı bir şey. Bu yüzden insan sorabilir:

Kişi kendine kendine zulmedebilir mi? Cevabını Kur’an veriyor. Evet. İnsan kendine zulmeder. Hem da akıl almaz bir şekilde...

  • Zulüm nedir?

‘Zulüm’kelimesinin aslı, bir şeyi ait olduğu yere koymama, ya da eşyayı (şeyleri) ait olduğu yerin dışında bir yere koymaktır. (el-Cevherî, İ. b. Hammâd.  es-Sıhâh, 5/336) Zulüm aynı zamanda cevr (haksızlık) ve haddi aşmak, maksattan sapmak manasına da gelir. (İbni Manzur, M. b. Mekrem. Lisânu’l-Arab, 9/191. )

Aynı kökten gelen ‘zulmet’, nûr’un (ışığın) olmama durumudur, yani karanlıktır. Bununla -Türkçe’de bildiğimiz- zulüm arasında bir ilişki var. 

‘Zulmet/zulüm’ yapısı gereği ‘karanlıkları’ ifade eder. Bu karanlıklar da Kur’an’a göre öncelikle inkâr, şirk, isyan, haksızlık, işkence ve tecavüz gibi şeylerdir.

Bunların hepsinde ana vurgu  “hakkın yerine konulmamasıdır”, adaletin olmamasıdır.  (en-Na’al, Muhtar F. Mevsuatü’l-Elfâzı’l-Kur’an, s: 503) Zulüm aynı zamanda yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarak yanlışlık yapmak ve sapkınlığa düşmek, az veya çok tecavüzde bulunmaktır. Bu anlamda zulüm adalettir zıddıdır. Adalet ise, eşyayı yerli yerine koymak, her şeyi yerli yerinde yapmak demektir.

Zulüm; varlık düzeninde, insan ve toplum hayatında, insanın Allah’ın karşısındaki konumunda bozulmaya (fesada) yol açan faaliyettir (Rûm 30/41). Bu bozulmayı da maalesef akıl ve irade sahibi insan yapmaktadır.

  • Kur’an’da zulüm

Zulüm türevleri ile birlikte Kur’an’da 315 yerde, bir çok anlamda geçmektedir. Bunlar; şirk  (En’am 6/72. Tâhâ 20/111. Lukman 31/13), azab (Bekara 2/231), aldanma ve yanılgı (Kehf 18/35), eza ve cevr (Nahl 16/118), hıyânet (Yûsuf 12/23), hırsızlık (Yûsuf 12/75. Mâide 5/39), zulmetmek, kendine yazık etmek (A’raf 7/9), eksiklik yapmak (Kehf 18/33), karanlığın çökmesi (Bekara 2/17, 20), haksızlık, zulüm ve nankörlük (En’am 6/82. Âli İmran 3/108. Nisâ 4/10, 30. Mâide 5/39. Hâd 11/117. Ra’d 13/6. Nahl 16/61. Tâhâ 20/111. Hacc 22/25. v.d.)

  • Zulüm, nûr’un (ışığın) karşıtı olarak karanlıktır

“Hamd, gökleri ve yerleri yaratan, zulumâtı (karanlıkları) ve nûr’u (ışığı) var kılan Allah’a aittir.” (En’am 6/1).

Zulumât ile nûr arasındaki fark çok açıktır ve nettir. Allah’tan gelen Hakk ile, insanların ona karşılık uydurdukları hayaller bir olmaz. (Ra’d 13/16. Fatır 35/20)

Allah (cc), kendisini ‘veli-dost’ seçen mü’minleri işte bu zulumâttan (karanlıklardan) nûr’a (gerçek aydınlığa) çıkarır. İnkârcıların dostu (velisi) olan tağut ise onları nûr’dan, zulumâta alıp götürür. (Bakara 2/257. Ayrıca bkz: Mâide 5/16. İbrahim 14/5, 12. İbrahim 14/1-2) Ana rahmi de “üç zulumât (karanlıklar)”tır. (Zümer 39/6. En’am 6/59, 63. Nûr 24/40)

  • Küfür, şirk, isyan ve fısk bir açıdan zulümdür

Bu, insanların Allah’a şirk koşmaları veya küfretmeleridir (inkârcı olmalarıdır). Biir çok âyette zulüm, kâfirlerin bir özelliği olarak geçmektedir. Kur’an bir çok yerde kâfirlere ve müşriklere zalimler demektedir.

Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar zulumât içerisinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. (En’am 6/39. Bakara 2/19)

“Hani Lokman oğluna öğüt vererek demişti ki; ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Hiç şüphesiz ki şirk, gerçekten büyük bir zulüm’dür.” (Lokman 3/13)  

Allah’ı inkâr ederek ilâhlık davasına kalkışanların bu tavrı da bir zulümdür. Çünkü onlar böylelikle Allah’ın ilâhlık hakkına tecavüz etmektedirler. (Enbiyâ 21/29) Bunun tipik örneği Firavun’un yaptıklarıdır. (A’raf 7/103)

Kendi hevâsına uyup vahiyle gelenlere itaat etmemek (Rûm 30/29), Allah’ı bırakıp başka putlara (ilâhlara) ibadet etmek (Saffât 37/22), Allah’a iftira etmek, O’nun adına din uydurmak  (Âli imran 3/94) mabedlerde ibadete engel olmak (Bekara 2/114), ölçüyü (hükmü ve ilkeleri) Allah ve Rasûlunden almayanlar, onların hükümleriyle hükmetmemek (Nisâ 4/13-14. Talak 65/1), ‘buzağıyı’ ilâh edinip tapınanların tutumları (Bekara 2/92-93. A’raf 7/148) zulümdür.

Örneklerde görüldüğü gibi zulüm; küfrün ve şirkin diğer adıdır. İnkârcıların ve müşriklerin yaptığı karanlığa davetiyedir. Onlar bir taraftan Allah’ın zulmet (karanlık) dediği çıkmazları tercih ederken, bir taraftan da Rablik ve ilâhlık hakkını başka varlıklara vermektedirler.

  • İnsanlara karşı yapılan haksızlıklar ve baskılar zulümdür

İnsanların diğer insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve tabiata, diğer canlılara karşı işledikleri suçlar, haksızlıklar ve tecavüzlerdir. Bu bir anlamda kişi ve kamu haklarının ihlâlidir. Bu ihlâli ister kişi yapsın, ister bir topluluk, isterse siyasî otoriteler yapsın; hepsi zulümdür.

Haksız yere adam öldürmek (Mâide 5/27-29), Allah’ın koyduğu sınırları aşmak, böylece insanların hakkına tecavüz etmek (Talak 65/1), başkasının malını batıl yollarla almak (Nisâ 4/29-30. Sad 38/24. Bekara 2/279), ilâhlık taslamak veya halkına baskı ve işkence etmek (Ar’af 7/103), mü’minlere baskı ve şiddet uygulamak, onları yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak (Hacc 22/39. Nisâ 4/75), boş şeylerle eğlenmek (Enbiyâ 28/3), ehl-i kitabı veli (müttefik) edinmek (Mâide 5/51), Allah yolundan saptırma (En’am 6/144. Hacc 22/25. Zuhruf 43/37-39), yetim malı yeme (Nisâ 4/10) bu gibi zulüm örnekleridir.

Kim olursa olsun toplumun ve kamunun haklarına tecavüz etmek, hakların kullanımını rüşvet, torpil, baskı, şiddet ve terörle engellemek, üzerine alınan yönetim emanetini hakkıyla yerine getirmeyip adaletsizlik yapmak, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek zulümdür. (Mâide 5/45) Bu da eşyayı ait olduğu yere koymamak, ona haksızlık etmektir. Zulmün kişiden kitleye, kitleden kişiye doğru gerçekleşmesi arasında fark yoktur. 

  • İnsanın kendi kendine zulmetmesi

İnsanın kendi kendine zulmü, ya şirke veya küfre bulaşarak olur, ya da inandığı halde Allah’a isyan ederek, yani günah işleyerek olur. Nitekim Nitekim Hz. Âdem ve eşi, cennetten yaptıkları hata sebebiyle çıkınca şöyle dua ettiler:

Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve rahmet etmezsen, gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz.” (A’raf 7/23)

Bu kul’u rabbine bağlayan ve onun önüne Allah’a giden kapıları açan bir itiraf, bir pişmanlık duymadır. Bu şekilde davranan bir müslüman günahını kabul etmiş, hatasını ve kendi nefsine karşı haksızlık ettiğini anlamış olur, hatasının farkına  vararak kendisine karşı hata yaptığı Makamdan bağışlanma ister.

Hz. Musa (as) henüz Firavun’un sarayında bir genç iken bir gün şehre girip dolaşmaya başladı. O sırada iki kişinin kavga ettiği gördü. Kavga edenlerden bir İsrailoğullarındandı ve kendisinden yardım istedi. Hz. Musa diğerine yumrukla vurunca adam öldü. Ancak bunun bir hata olduğunu gören Hz. Musa pişman oldu ve şöyle dua etti: Bu şeytanın işi” dedi. “Çünkü o kişiyi yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır.” (Ardından) “Rabbim, ben kendime zulmettin , beni affet” dedi. Bunun üzerine Allah da onu affetti.” (Kasas 28/16)

Kasas 17. âyeti ve sonraki âyetler hz. Musa’nın ölümüne sebep olduğu kişinin haklı, kendi kabilesinden olan adamın haksız olduğunu gösteriyor.

Hz. Musa bu olayda hengi tarafın haklı olduğuna bakmadan,  İsrailoğullarından olan adama yardım etti ve bir kişinin ölümüne sebep oldu. Sonradan bu ölüme sebep olduğu için değil, kabilevî asabiyetle (kabilecilik duygusuyla) hükmettiği için ciddi bir hata yaptığını anladı ve Allah’tan bağışlanma istedi. (Esed, Muhammed. Kur’an Mesajı, 2/784)

Mü’minler; “...onlar, utanç verici bir (fahişe) iş yaptıkları veya kendi kendilerine bir zulüm (günah) işledikleri zaman, Allah'ı hatırlar ve günahlarının affı için yalvarırlar –zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir?– ve her ne (zulüm) işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler.” (Âli İmran 3/135)

Buradaki ‘nefse zulmetmek’ günah işlemek, kendi kendine kötülük yapmak, ya da büyük günahlardan birini işlemek anlamındadır. (Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 290, 389)

Âyette geçen ‘fâhişe’ kelimesi ‘çirkin veya iğrenç iş veya söz’ anlamına gelir. Özel olarak ‘zina’ manasında da kullanılmaktadır. Nefse zulmetmek ise ‘her hangi bir günahı işlemek’ demektir. Bu günahların başında Allah’a ortak koşmak (şirk) gelmektedir. Bununla birlikte fâhişe ‘başkalarına karşı işlenen günah, nefse zulmetmek ise ‘kişinin kendisini ilgilendiren ve başkasıyla ilgili olmayan günah’ olarak yorumlanıyor. (Elmalı, H. Yazır. Hak Dili Kaur’an Dili (sad.) 2/425. Komisyon, Kur’an Yolu (DİB), 2/500)  Bazılarına göre fâhişe ‘büyük günahlar’, nefse zulüm ise ‘küçük günahlar’dır. (İbni Atiyye, et-Tahriru’l-Vecîz, s: 358)

Hz. Ali’nin (ra) şöyle dediği naklediliyor: “Bana Ebu Bekr’in -ki o doğru söylemiştir- dediğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Bir kul bir günah işledikten sonra, abdest alır, iki rekat namaz kılar, sonra da Allah’tan bağışlanma dileyecek olursa, Allah (cc) onu mutlaka affeder.” Daha sonra Âli İmran 135 ve Nisa 110. âyetlerini okudu.” (Ebu Dâvud, Vitr/26. Tirmizî, Tefsir 3/14. İbni Mâce, İ. Salat/193)

Bu anlam başka âyetlerde tamamlanıyor: Mü’min olduğu halde günah işlemek, hata etmek veya isyanda bulunmak suretiyle nefsine zulmedenler, Allah’ı, Ğâfur (eşsiz bağışlayıcı) ve Rahim (sonsuz rahmet sahibi) olarak bulurlar.” (Nisâ 4/110)

Dahası eğer insanlar kendi kendilerine zulmettikten sonra Allah’tan af dileseler, kesinlikle Allah’ı tevbeleri kabul etmeye hazır ve merhametli bulurlar. (Nisâ 4/64)

Kitab’a varis olanlardan bazıları nefislerine zulmeder, kimileri de Allah’ın izniyle hayırda öne geçer. (Fâtır 35/32) Görüldüğü gibi Kitab’a inandığı ve onu hayat kaynağı bildiği halde, Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar, haramları yapanlar kendi nefislerine karşı zalim olurlar.

  1. İbrahim ve oğlu hz.İshak’ı mübarek kılmasına rağmen her ikisinin soyundan sâlih (dürüst ve erdemli) kimseler de geldiği gibi, kendisine açıkça zulmedenler de gelip geçti. (Saffât 37/112-113)

Müslüman olsun, inkârcı olsun; kim Allah’ın koyduğu sınırlara tecavüz ederse, kim Allah’ın hükmüne uymayıp canının istediği gibi davranırsa, kim yaptığı hata sebebiyle kendine veya çevresine zarar verirse, kim yeryüzünde fesada sebep olursa o kendi nefsine karşı zulüm işleyen zalimdir. (Bakara 2/229)

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Kâfirler Allah’ın koyduğu ölçüleri, sınırları hiç tanımazlar, inanmazlar ve o ölçüleri kaale bile almazlar. Zaten kim Allah’ın koyduğu hükümleri, ölçüleri tanımazsa inkârcı olur. Kur’an’a göre de Allah’ın vahyini inkar edenler de zalimdir. (Bekara 2/254)

İnsanın yaratılış amaçlarından biri de herkesin yaptığının karşılığını alabilmesi, haksızlık yapılmasıdır. (Câsiye 45/22) Câhiller kendi kendilerine zulmederler.

“Hayır, (kendilerine) zulmeden kimseler bilgisizce ve bilinçsizce kendi arzu ve tutkularının (hevâlarının) peşinde giderler…” (Rûm 30/29)

Bu âyette geçen ‘ellezîne zalamû-kendilerine zulmeden kimseler‘ ifadesi, bilinçli olarak Allah’tan başkasına ilâhlık yakıştıran, böylece kendileriyle âlemlerin Rabbi arasına aracılar koymak isteyenlere işaret ediyor. Böyle bir istek Allah’ın ilâhlığına ve Rabliğine bir haksızlık olduğu için zulümdür. Böyleleri sonuçta kendilerine yazık ederler.

Nûh (as) kavminin ona, “zayıfları yanından kov“ demeleri üzerine; “Ben onları yanımdam kovarsam... böyle bir durumda ben kendine zulmeden biri olurum” dedi. (Hûd 11/31)

Allah’ı bırakıp başka bir şeyleri ilâh sanmak, onlara tapınmak şüphesiz kendi kendine zulümdür. (Bekara 2/74)

İnsanın kendi kendine zulmetmesi bir başka açıdan kurduğu tuzakların, yaptığı hilelerin, işlediği hataların, ihmallerin kendi başına dolanmasıdır. (En’am 6/123) Bunlar hüsrana düşen, kendilerine yazık eden kimselerdir. (Hûd 11/21. Zümer 39/15. Şûrâ 42/45)

İnsanın kendi kendine zulmetmesi kısaca Allah’ın emrine aykırı hareket etmesidir. Nitekim bunu Hz. Âdem ile eşinin (A’raf 7/23) ve Yunus’un (as) hatası ile ilgili âyetlerden anlıyoruz. “Zünnûn'u da (Yûnus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim (Sen Sübhânsın). Gerçekten ben zalimlerden oldum” dedi.” (Enbiyâ 22/87)

Kur’an, ısrarlı bir şekilde ve sık sık Allah’ın kullarına zulmetmediğini, asla zulmetmeyeceğini, kullarına hiç bir şekilde haksızlık yapmayacağını haber veriyor. Bazı kavimlerin/insanların dünyada karşılaştıkları farklı cezalar, sıkıntılar, musibetler, dengesizlikler, zulümler, zorluklar ve huzursuzluklar kendi yaptıkları yüzündendir. Kim ne yaparsa o karşısına gelir.

Âhirette hesaptan sonra alınacak sonuç, kavuşulacak ceza veya mükâfat da yine insanların kendi hak ettikleridir, dünyada yaptıkları amellerin (işlerin) karşılığıdır. Eğer kişi kötü bir sonuçla karşılaşırsa, cehennemi hak etmişse bu kesinlikla Allah’ın ona uygun gördüğü bir sonuç değil; insanın kendi kendine zulmünün sonucudur. (Âli İmran 3/25, 161, 181. Bekara 2/181. Casiye 44/22)

Bu gerçek Kur’an’da farklı bir şekilde vurgulanıyor. “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” (Şûra 42/30) Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine zulmederler…” (Yûnus 10/44. Zuhruf 43/76. Nahl 16/33)

 

  • Mazide ve gelecekte kendi kendine zulmedenler

1-Geçmiş kavimler

“(İnsanlığa bir ders olsun diye) bu sana anlattıklarımız (gelip gitmiş) kasaba (halklarını)n başından geçenlerdir ki, bunların bazıları hâlâ yerinde duruyor, bazılarıysa biçilmiş tarlalar gibi (silinip gitmişler). Pek tabii, onlara Biz zulmetmedik; tersine onlar kendi kendilerine zulmettiler…” (Hûd 11/100-101 ayrıca bkz: Tevbe 9/70. Ankebût 29/40. Ankebut 29/40. Nahl 16/33. Âli İmran 3/116-117)

2-İsrailoğulları

İsrailoğulların kendilerine yasaklanan şeyleri yapmaları da kendi kendilerine zulümdü. “ve onlara sana daha önce sözünü ettiğimiz şeyleri yasakladık. Ama onlara zulmeden Biz değildik, ne var ki onlar asıl kendi kendilerine zulmettiler.” (Nahl 16/118. Ayrıca bkz: Bekara 2/57. A’raf 7/160)

3-Bağ sahipleri

Kur’an bağ sahibi iki kişiyi örnek veriyor. Her iki bağ da bol bol veya yeterince ürün vermesine rağmen bağ sahiplerinden birisi malının çok olduğunu ve diğerinden daha üstün olduğunu iddia etti. Böylece kendi kendine zulmetti, yani kendine yazık etti. (Kehf 18/35)

4-Mustez’aflar (zayıf bırakılmışlar)

Hiç bir geçerli mazereti olmadan Allah yolunda mücadeleden kaçınan, bulundukları yerde ezilmeye, imanlarını hayata aktarmalarına engel olunmasına katlanan kimseler de kendilerine haksızlık ederler. (Nisâ 4/97)

5-Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar

Allah’ın yerde ve gökte, Vahiy kitabında âyetlerini inkar edenler gerçekten kendilerine zulmederler, kendilerine haksızlık ederler. (A’raf 7/177)

6-Aylar konusunda ilâhi yasayı çiğneyenler

Ayalr konusunda Allah’ın koyduğu yasayıp çüneyip onların yerini değiştirmek isteyenler kendi kendilerine zulmetmiş olurlar. (Tevbe 9/36)

7-Cehennem ehli

Cehennem ehli dünyada iken kendi nefislerine zulmettikleri, aşırı hata ve isyan yaptıkları, Allah’tan başkasına bilinçli bir şekilde taptıkları için bu cezayı hak ederler. (İbrahim 14/45)

  • Ezcümle

Kur’an insanın hatalarını, günahlarını (ma’siyetlerin) kişinin nefsine karşı haddi aşması olarak niteliyor. Sonra bütün hatalılara şu müjdeyi veriyor:

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer 39/53)

 

Hüseyin K. Ece

05.10.2018

Zaandam